1 kasım 2015 genel seçiminden çıkarılacak dersler

  • bir göt oluş masalı ve ötesi...

    oy ve ötesi'nde bina sorumlusuydum. minik bir okul. refah seviyesi yüksek bir mahalle. sol oyların yüksek olduğu yerlerden biri... sandık sonuçları sayılırken sınıfları dolaştığımda chp akp'ye ciddi fark atıyordu ama mhp ve hdp adeta sandıktan silinmişti ki hdp'nin o mahallede ciddi bir oy potansiyeli vardır normalde. o anda anlamışım herhalde ki tünelin ucunun bombok bir yere çıktığını yazmışım burada.

    sayımdan sonra resmi tutanakları alıp ovo merkezine gittim, herkes çok mutsuzdu. biz o kadar çalışmıştık ama halk yine yapacağını yapmıştı! hem de tüm yaşananlara, katliamlara, hırsızlıklara, yolsuzluklara, adaletsizliğe rağmen... dedim ki belki de bizim göremediğimiz bir şey görüyorlardır. bizler okumuş çocuklarız, işi, gücü, kariyeri olan okumuş çocuklar. riske atacağımız çok şey olmasına rağmen gidip bir şeyler için gönüllü oluyoruz. ama göremediğimiz bir şey var, olmalı...

    eve döndüm, yorgunluktan ölüyordum. kızgındım. bir daha bir şey için gönüllü olmamaya karar verdim. mesela dedim ki kendime salak mıyım ben, bir daha sokakta aç birini görürsem para ya da yemek vermeyeceğim. evde bir eşyayı değiştirdiğimde eskisini ihtiyacı olana hibe etmek yerine satacağım ya da kırıp atacağım. kızgınlıkla düşünülmüş, pratikte uygulayamayacağım şeyler işte... sonra üstüne bir güzel uyudum, uyandım. yazılanları okudum.

    biz hep gönüllüydük, iyi bir şeyler yapmaya çalışıyorduk ayrı ayrı, 2013 yılında gezi ile organize olmayı, birbirimizi dinlemeyi, beraber hareket etmeyi öğrenmiştik. gezi bin yıl önce gibi geliyor kulağa ama henüz 2 yıl geçmiş aradan. sonra döndüm kendime sordum "ulan ne emek verdin?" diye... işte gezi'de çıktım gaz yedim, kadın hareketiyle, internet sansürüyle, hassasiyet gösterdiğim başkaca birkaç konuyla ilgili protestolara katıldım, oy ve ötesi'nde gönüllü olarak oyları korumaya çalıştım, başka da bir şey yok.
    kızgınlık ve hayal kırıklığının kısa sürede yerini ne yapılabilir aşamasına bırakması gerekiyor. bir kere o sarkastik ve dolaylı aşağılayıcı dili usulca yere bırak. insanlar ne dediğini anlamıyorlar. sonra sahaya in, insanların derdi neymiş onu anla. sonra siyasete mi girersin, sivil toplum kuruluşlarına mı katılırsın bilmiyorum ama içinde yer alıp aksaklıkları düzeltebilecek bir şeyin içinde yer almalısın.

    ben siyaset konusunda pek de vizyoner olmayan biri olarak şunu görebiliyorum ki kullandığın dilin halk üzerinde yarattığı algı çok önemli. hdp'nin 7 haziran seçimlerinde kullandığı slogan "bizler meclise!" idi. kapsayıcı, motive edici, seçmenin kendisiyle empati yapmasını sağlayan bir slogan, ara mottosu da "seni başkan yaptırmayacağız!" hdp iki basit ve ikna edici cümlede niyetini ortaya koymuş, karşılığını da bulmuştu. 1 kasım seçimlerinde ise "inadına hdp" diye iletişim faciası bir sloganla yola çıktılar.

    14 yılın ardından türkiye'de siyaset yapanların hala anlayamadığı bir şey var: seçmenin oy vermedeki motivasyonu birileri gitsin diye değil, ben nasıl daha iyi yaşarım üzerine kurulu olmalıdır. devletin tüm ideolojik aygıtları ve bağımsızlığını yitirmiş olan medya iktidarın elinde olabilir. türkiye demagojiye ve hamasete çok açık bir ülke de olabilir ama insanlara daha iyi bir alternatif gösterdiğinizde akılların yavaş yavaş çelersiniz. bu yüzden yukarıda vrdiğim birinci örnek karşılığını bulurken ikinci örnek tepetaklak.

    yine öznel değerlendirmelerimden devam edelim. ne olacak bu chp'nin hali yahu? sabahın ilk saatleri, henüz karga bokunu yememiş, seçmen oy vermeye başlamamış, chpliler akplilerle atatürk, laiklik, ayakkabı kutuları, vs... tartışmasına girmiş. allah aşkına başka politikanız yok mu sizin? herhangi bir alternatif söylem? adamlara kızıyorsunuz 1500 yıl önceki koşullara göre oluşturulmuş kurallara göre bir hayat biçimi dayatmaya çalışıyorsunuz diye, eee, siz de 100 yıl öncesinin koşullarını dayatmaya çalışıyorsunuz, o ne olacak? genel başkanınızın değişim çabasını, gençleşme çabasını falan takdir ediyorum, parti içi demokraside çıtayı da çok yükseltti ama parti tabanının zihniyeti çok yaşlı, söylemi çok demode...

    oy ve ötesi'ndeki gönüllülük boyunca fark ettiğim bir diğer nokta ise partilerden ve devletten gelen sandık sorumluları ile sandık başkanlarının seçim konusunda son derece eğitimsiz olduğuydu. akp, mhp, chp, hdp fark etmiyor. ikircikli bir durum olduğunda hemen hiçkimse bir şey bilmiyordu. oy ve ötesi gönüllüleri 7 haziran seçimlerine ldp müşahiti olarak katılmışlardı, bu seçimde de vatan partisi müşahiti olarak katıldık. "ay geçen seçimlerde ldp müşahitleri vardı, onlar çok bilgiliydi!" diyordu sandık kurulundakiler. ablacığım, bizim sistem konusundaki bilgimiz gökten vahiy yoluyla inmiyor ki? iki saatlik bir toplu eğitim, vaktimiz yoksa video üzerinden verilen bir eğitimle işi öğreniyoruz. elimizin aldında seçim kanunu, genelge, en sık karşılaşılan sorunlar, bizi aşan bir konu olduğunda da danışabileceğimiz avukatlar var. kumanyamız yok, servis aracımız yok, paramız yok, bizi maddi olarak destekleyen bir parti merkezimiz yok, gönüllülere ödenen bir para da yok. evden kek, börek falan getirip aramızda paylaşıyoruz. arkanızda kocamaaaan partiler ve bütçeleri var, sizi eğitmeden o koltuklara nasıl oturttuklarını ben cidden anlamıyorum. önce bu sorununuzu çözün.

    türkiye oylarının yüzde ellisini benim iliklerimi donduran bir zihniyete verdi. hadi bugün de kızalım köpürelim falan filan da, bir anlamaya çalışalım istiyorum ne oldu, nasıl oldu. ben hala yaşadığım hayattan, beni yönetenlerden memnun değilim. cumhur layık olduğu gibi yönetilir diyenlere de katılmıyorum, ben de o cumhurun içinde bir damlayım.

    bu defa umutlar büyüktü ve gelin itiraf edelim, feci göt olduk. yine de bir seçim yapmak gerekiyor. bu ülkeden bir bok olmaz diyerek kabuklarımıza mı çekileceğiz yoksa mücadeleye devam mı edeceğiz...