şaban teoman duralı

  • iyi bir felsefeciydi. programlarını her ne kadar birtakım fikir ayrılıkları olsa da vakit buldukça izlerdim. ama kendisinin bir düşünüre yakışmayacak derecede kabul edilemez söylemleri olmuştur ve ne yazık ki bunları düzeltemeden gitmiştir. taraflı siyasi görüşler bildirmesi de gereksizdi. ölen birini arkasından tenkit etmek gibi bir niyet içerisinde değilim. insan hakları, hayvan hakları ve demokrasiye dair beyan ettiği felsefe profu statüsüyle çelişen sözleri şöyledir:

    "insan hakları, hayvan hakları, demokrasi vd… bunlar lüzumsuz şeyler."

    ve türklüğü direkt islam diniyle bağdaştıran ve müslüman olma ön şartına bağlayan talihsiz bir söylemi daha olmuştur: "türk olmak için, müslüman olmak lazım." demiştir. bakınız

    koronavirüs tedbirleri sırasında şunları söylemiştir:

    “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olmasaydı, biz şu anda çok büyük bir felakete uğramış olurduk.. koronavirüs olayları karşısında verilen mücâdele, istiklâl harbi mucizesinin tekrarıdır. " bakınız

    felsefeci olmasına rağmen, düşünme etkinliğini yeterince derinleştirmeyi başaramadığını düşünüyorum.

    ruhu şad olsun...

  • "bile bile lades, ladesi bilir misiniz? çerkes oyunudur lades. bile bile oldu bu. babamın bana kızmasına hak verseydim ve girmeseydim felsefeye, doğru bir iş görmüş olurdum. söylemesi çok zor ve ağır bir şey söyleyeceğim şimdi. kişiler gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır. özet olarak söyleyeyim. bizim felsefeye yatkınlığımız yok. üç aşağı beş yukarı, sıfıra sıfır elde var sıfır. milliyetçiliğim dile dayalıdır benim. dil milliyetçisiyim. ve hemen hemen bütün eserlerimi, -bir kitabım hariç onu da malezya'da yazmıştım- türkçe yazdım. bunları gömseydim daha iyi olurdu. hiçbir etkisi, hiçbir sonucu olmamıştır. olacağı da yok. dediğim gibi babam beni çok uyardı."

    "10'a yakın dil bildiğinize dair rivayetler var?

    türkçe biliyorum. benim tek iddiam bu. ben türkçe biliyorum ve şöyle bir iddiam var, herhalde bu memlekette bu dili en iyi bilen bir veya iki kişiden bir tanesiyim. öbürlerini boş ver. çünkü dil bilmek kadar zor bir şey yok. hayatta üç tane en zor başarılacak iş görmüşümdür. dil öğrenmek, evlenmek, kuantum mekaniğini anlamak. bunların künhüne varamadım, bunların sırrını çözemedim. bir muamma bunlar.

    dil olağanüstü nankör bir yaratıktır

    fakat buna rağmen latincenin üzerine yunanca, felemenkçe, malayca dahil çeşitlendirmişsiniz?

    bunlardan bir çoğunu unuttum. dil olağanüstü nankör bir yaratıktır. sürekli bakım göstermediğinizde derhal sizi terk eder. malayca dediğiniz için söylüyorum, malaycayı bayağı iyi biliyordum. sonra uygulamayınca tamamı ile gidiliyor, unutuluyor.

    farsça?

    farsçam da çok zayıfladı. benim 1970'lerde bildiğim farsça ile şu anda bildiğim arasında büyük bir uçurum var. ben ana dilini unutan adamlar gördüm. ana dilini unutmuş adam! marsilya'da bir almanla tanışmıştım. ıı. dünya savaşı sonunda esir düşüyor, fransızlar bunu alıyorlar diyorlar ki ‘bize paralı asker olursan hayatın kurtulur.’ kabul ediyor. 1945'ten 1967'ye değin almanca konuşmamış. bir ara almanca konuşalım diye teşebbüste bulundum, 'almanca bilmiyorum artık, üç beş kelime ancak var' dedi. insan ana dilini nasıl unutur? 'kullanmaya kullanmaya' dedi. özellikle okumazsanız, okunacak malzemeniz yoksa bu dil gidiyor."

    son röportajından