üniversitede en çok sevilen ders

  • lisansimi bogazici'nde sosyoloji okuyarak yapmistim ama o sure icinde en cok keyif aldigim ders tarih bolumunden secmeli olarak aldigim "history of nationalism in the balkans" dersiydi... i ve ii olarak iki bolume ayirmislar ve iki ayri donemde vermislerdi dersi...

    dersin keyifli tarafi balkanlardaki her ulkedeki milliyetcilik hareketlerini incelerken bizzat bu hareketleri baslatan yazarlarin ve dusunurlerin kendi yazdiklari makaleler uzerinden gidilmesiydi... hocamiz vangelis kechriotis de erik-jan zürcher gibi bir ismin yaninda egitim gormus, alaninda dopdolu bir adamdi... dersi secen benim disimda sadece 3-4 ogrenci olmasi da ayri bir avantajdi... boylece dersi cok daha interaktif bir sekilde isleyebiliyorduk... vangelis'in inanilmaz iyi ve sicakkanli bir adam olmasiysa apayri keyif katiyordu derslere... turkcesi de hic fena degildi... arada havadan sudan konusulacagi zaman hemen ingilizceden turkceye donerdi... o muhabbetleri de ayri keyifliydi...

    sunu rahatlikla soyleyebilirim, bogazici'nde okudugum sure zarfinda aldigim 46 ders ve gordugum herhalde 30 kusur farkli hoca icinde en keyiflisi bu derslerdi, en iyi hoca da (hem bilgisi hem insani kalitesi olarak) vangelis'ti...

    ben bu dersleri aldiktan bir sene sonra mezun oldum... yuksek lisans icinse alakasiz sayilabilecek bir yere, i.u. gazetecilige gittim... arada kutuphaneden yararlanmak icin bogazici'ne birkac kere ugradigim oldu o sure zarfinda, gittigim zamanlar genelde vangelis'in ofisinde olup olmadigina da baktim, eger ordaysa en azindan olympiakos sampiyonlar ligi'nde ne yapacak, euroleague'de ne edecek bi laflariz diye... ne yazik ki bir turlu denk gelemedim...

    daha sonra doktora'ya basladim bu kez g.s.u'de, medya ve iletisim calismalari uzerine... yeterliligi verip tez konusunu belirledikten sonra da goruslerini sormak icin kendisine uzunca bir mail atmistim... tez konum 19. yuzyil sonu ve 20. yuzyil baslarinda osmanli'da milli kimliklerin insasi acisindan futbolun ideolojik islevi ve osmanli turk ve azinlik basinlarinda futbol haberleri idi... (sonrasinda kaynaklara erisim ve yunanca ile ermenice tercume sorunundan oturu bunu cumhuyetin ilk yillarina cekip basligi degistirmem gerekti gerci, hala da bitmedi allahin cezasi, neyse) haliyle isin osmanli tarihi ve milliyetcilik kismiyla ilgili ilk fikir alisverisinde bulunmak istedigim kisi de vangelis'ti... ancak cevap gelmedi... bende iki adresi vardi, digerine de yazdim... yine cevap gelmedi...

    nerden bilebilirdim ki o donem o lanet hastaliga yakalandigini ve tedaviyle falan ugrasirken benim yazdiklarimi gormedigini... ben genel mesgullugune vermistim... cok da ustune gitmemistim zira o donem oncelikle osmanlica kursu aliyordum, o bitmeden zaten arsiv calismasina falan baslayamayacaktim... bittiginde bir ara bogazici'ne ugrayip yuz yuze konusacagimizi falan dusunmustum saf saf...

    aradan yaklasik bir bucuk sene gecti, benim kurs-murs geride kaldi, tam "vangelis'e de bi ugrayayim artik, adam beni tanimakta zorlanacak" falan diye icimden gecirirken bir gun internette soyle berbat bir haberle karsilastim... o an basimdan asagi nasil kaynar sular dokuldu anlatamam...

    cok buyuk bir hayat dersi sayilirdi bu: sevdigin, saydigin insanlari ihmal etmeyeceksin... cunku kimin bu dunyada ne kadar kalacagi belli degil maalesef...

    konu nereden nerelere geldi... neyse... baktim da onumuzdeki hafta vangelis'in vefatinin besinci sene-i devriyesi olacakmis... zaman cok acimasiz... bu vesileyle en azindan buradan kendisini anmis olayim... topragi bol olsun...

  • bir çeviri dersi olan felsefe metinleri dersi. henüz ilk dersteydik, okunacak kitap farabi, ideal devlet. oldukça zor. hoca bir paragraf okuyarak sınıfa döndü, var mı benim gibi çevirecek bir babayiğit? elimi kaldırdım, beni ufak tefek gördü, sınıfa göz attı, başka gönüllü olmayınca bana okutmuştu. okudukça şaşkınlıkla dinlemişti, çünkü hoca kadar iyi çeviriyordum. o yılın sonuna kadar istisnasız her ders çevirileri bana yaptırdı. her ders teorik kısmı anlatır, bana bakar, "nasıl, iyi değil mi" diye göz kırpardı. mezun olana kadar bu böyle devam etti, seçmesem bile derslerine giderdim. hala da görüştüğüm ve çok sevdiğim bir insandır kendisi.

  • akışkanların boş dersi

  • (bkz: film scores)
    (bkz: music appreciation)

    okulun sanat fakültesi olmamasına rağmen sanat dersleri konusunda iddialı olması, benim de işletme öğrencisi olmam ve seçmeli ders sayısının yaklaşık olarak bölümün iki yılına karşılık gelmesi sebebiyle zamanında fine arts derslerini baya sömürmüştüm.

    geçen akşam sinemada la dolce vita izledikten sonra en son 5 sene önce konuştuğumuz canım hocama mail attım, “fellini filmleri sinemada gösteriliyor siz çok seversiniz kaçırmayın” diye. üniversitede dersini özlediğim tek hocadır, okul bittikten sonra da arada “bu dönem hangi dersi açtı, dersleri hangi konularla cennet yapıyor acaba?” diye kıskanarak stalklardım. fellini, antonioni, hitchcock ve başka bir sürü yönetmenin filmlerini izleyip yorumlardık. bir gün 3 saat blok dersten sonra “çocuklar konularım yetişmiyor, 1 saat daha uzatalım mı?” dediğinde çok sevinmiştim öyle muhteşem bir hoca ve zevkli bir dersti.

    şimdi tatlı tatlı filmi yorumluyoruz. hasretle karışık mutluluktan ağlamak üzereyim. üniversiteyi hiç özlemem ama o derse geri dönmeyi ne kadar isterdim anlatamam :(

  • kesinlikle siyasal düşünceler tarihi.
    (bkz: vay anam vay neler dönmüş serhat ya)