ölüm

  • her hafta pazartesi sabahları yaşlı japon teyzelere ve amcalara ingilizce dersi veriyorum. ders dediysem de öyle ciddi bir şey değil. konuşma sınıfı. en genci 60 yaşında olan teyzelerle amcaların da istedikleri şey dilbilgisi çalışmaktan ziyade yaşadıklarını, düşünüp hissettiklerini anlatabilmek. bunu da ingilizce yapıyorlar ki zihinleri genç kalsın. ben de arada tümcelerini düzeltiyor, yeni sözcükler öğretiyor ve sorular soruyorum. amaç onların konuşması zaten. neyse işte, böyle bir sınıf. çoğunluğu da 75 yaş civarında. yaşları da epey olunca konuşulan konular ister istemez yaşlılığa bağlı sağlık sorunları, tek başına yaşamak, bakımevi, zamanı geçirecek bir şeyler bulmak, torunlar, yakınların ölümleri, kişinin kendi ölümü, cenaze gibi konular oluyor. hemen her hafta biri ya da birkaç kişi bu konulardan biri ya da birkaçı üzerine konuşuyor; çünkü yaşlılar ve japonlar ve yaşam süreleri çok uzun. söz gelimi, bugün 74 yaşındaki teyzelerden biri, yaklaşık 30 yıl boyunca kendisinden çin yemekleri pişirme dersi almış olduğu bir başka teyzeyi dün ziyarete gitmiş olduğunu anlattı. bu teyze de 93 yaşındaymış. 93 yaşındaki teyzenin eski geçtiğimiz yıllarda, 97 yaşındayken vefat etmiş. 5 kızı varmış. çocuklarından biri ingiltere'de, biri fransa'da, biri güney kore'de, diğer ikisi ise tokyo'da yaşıyormuş. teyze 90 yaşına kadar araba da kullanıyormuş da iyice yaşlandığından ötürü bırakmış. şu an tek başına yaşıyormuş ama, gayet dinçmiş. bu nereye kadar böyle sürer acaba dediler. sonuçta beden bir süre sonra taşımamaya başlıyor insanı; özellikle de bacaklar. birilerinin bakımına muhtaç hale geliniyor. daha da önemlisi, insan ölmüyor ama, hareket edememeye başlıyor. beden acı çekiyor. bunama da baş gösterirse durum daha da feci bir hal alıyor. bunlar konuşulurken teyzelerden biri bir ifade kullanarak "ben böyle ölmek istiyorum." dedi. kullandığı ifade "pinpin korori" idi. "pinpin" sağlıklı yaşam sürmek demekmiş; "korori" işe ölüm/ölmek. yani uzun yıllar, yaşlılığa kadar sağlıklı sağlıklı yaşarken bir gün çat diye, acısız biçimde ölmek anlamına geliyor. bunu söyleyen teyze "eğer böyle öleceksem yarın bile ölebilirim. benim için hiç sorun değil." dedi. sanıyorum 75 yaşındaydı o. diğer teyzeler de katıldılar ona. "acı çekmek istemiyoruz." dedi hepsi.

    tüm bunları böyle "ah ah ah, bah vah vah!" biçiminde konuştuklarını düşünmeyin. epey güle oynaya, kahkaha ata ata konuşuyorlar. ben de yarı hayret, yarı hayranlık içinde dinliyorum çünkü japonlar için ölüm gayet doğal, gayet olağan. bir gün ölecek olmaktan ötürü kaygı duyuyorlardır da eminim ama, ölüm yaşamın bir parçası olarak görüldüğünden ve cennet ya da cehenneme ilişkin ne bir inanç beslediklerinden ne de bir beklenti içinde olduklarından bu konuya ilişkin rahatlıkla konuşabiliyorlar ve şakalaşıyorlar ki bu çok hoş bir şey bence.

    bugün da dahil olmak üzere, ölüm üzerine ne kadar yoğun ve sık düşündüğümü fark ettim bir kez daha. aslına bakarsanız yaptığımız her şeyi olumlu olmak biçimlendiriyor bile denebilir. bu gerçek beni rahatsız etmiyor. inançsızım ve ölünce her şeyin biteceğine inanıyorum. kendime herhangi bir önem ya da değer atfetmememde bir gün yok olup gideceğim ve geriye benden hiçbir şey kalmayacağı düşüncesini içselleştirmiş olmanın da etkisi olduğunu düşünüyorum. değil sonsuza kadar yaşamak, uzun yıllar yaşamayı bile arzulamıyorum. babamın çocukluğumdan beri ölüme ilişkin doğallaştırıcı tutumunun, ilerleyen yaşlarımda deneyimlediğim travmatik birkaç yaşantının üst üste gelmesinin ve o sırada yapmakta olduğum yüksek lisansım boyunca ölümle ilişkili bir kuram kullanmış olup ölüm üzerine her gün düşünmek zorunda kalmamın da ölümü bu kadar olağan karşılamaya başlamamdaki katkısı göz ardı edilemez.

    “ben de yarın ölsem olurum herhalde. bugün de olur. çat diye, acısız biçimde gittiğim sürece sorun etmem.” diye geçiriyorum içindem bazen. bazen de sırf bu merak duygusu ve öğrenme isteği nedeniyle biraz daha yaşayayım diyorum. kafa karışıklığı oluyor ama, yaşamayı sürdürüyorum. hatta yaşlanınca sağlık sorunları çekmeyeyim, kendime yetebileyim diye spor yapıyor, sağlıklı besleniyor ve zihnimi canlı tutacak şeyler yapıyorum. yaşamam gereken onca yılı nasıl yaşayacağımı dert ederken ömrüme ömür eklemek de gülünç bir yandan. gerçi bezmiş durumdayım ama, sonuç değişmeyecekse yaşama fırsatım varken değerlendireyim bakalım.

    günün bu saatine kadar düşündüklerim böyleydi. ilerleyen saatlerde neler düşüneceğim acaba? saçma sapan şeyler olur kesin. öyle olursa yazmam. yazmadığım için de bilemezsiniz. zaten saçma. zamanı daha yararlı şeyler okuyarak geçirmek en iyisi. bu yazdıklarım yararlı mı peki? bilmem, belki; ama ölümü kabullenmenin yaşamayı bazı açılardan kolaylaştırdığını söyleyebilirim. yaşamın bir anına not iliştirmek gibi olur bu yazı belki.