ölüm korkusunu yenmenin yegane yolu

  • ölümden korkmayan insan yoktur, ölüm korkusunu yenmenin de yolu yoktur, bilinmezlige yepyeni bir kapı açılıyor. burada atıp tutup delikanlılık yapmaya çalışanlara bakmayın. herkesin kıyameti ölünce kopacak.

  • kabullenmek; zamanı geldiğinde, yaşamın madde bedende son bulup, ruh bedenle devam etmesi olduğunu ciddi manada idrak etmiş olmak.

  • korkanlar her gün, cesurlar bir gün ölür :)

  • ölümün aslında bir son değil, bir başlangıç olduğu düşüncesi korkuyu azaltıyor hatta bu düşünceyi benimserseniz korku namına hiçbir şey bile kalmıyor denilebilir.
    bu başlangıça uygun bir hayat yaşarsanız, korkacak bir şey de kalmıyor. hesap günü allah'in karşısında amel ve ibadetlerimizle çıkabiliyorsak, islama uygun bir hayat yaşadıysak bu korku zamanla azalıyor hatta sevince, muhabette dönüşüyor. "dünya sürgünümüz sona eriyor."

    ayrıca bizler çok dünyalık yaşıyoruz. her şeyimiz dünya için, dünyaya göre. bağlanıyoruz hayata, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. ölümün varlığını kabullenmek ölüm korkusunu yenmek için atılacak ilk adım olabilir.

  • yaşamamak. hayatınız yeteri kadar kötü ise ölümden korkmazsınız. ölüm korkusu hayatı güzel olanlaradır.

  • evlenmektir.

  • dolu dolu yaşamaktır. insan yapamadıklarından, yaşayamadıklarından dolayı korkar ölümden.

  • ölüm korkusunu yenmenin olasılığı matematiksel olarak sıfırdır.
    çünkü hakkında sıfır ipucuna sahip olduğumuz ve sonsuza kadar sıfır ipucuna sahip olacağımız şeydir, ölüm.

  • dünyanın en girişimci ve zengin adamlarından biri tedaviyi reddederek 56'sında öldü.
    en zekilerinden biri 20 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkum oldu.
    en iyi boksörü kibriti bile çakamaz hale geldi.
    türkiye'nin en zengin adamı sahip olduğu lüks hastanesine ulaşamadı, devlet hastanesinde öldü.
    fakir bölgelerde milyonlarca çocuk yürüyemeden öldü.
    güçsüz insanlar aşağılandı ve katledildi.
    parasız insanların ömrü dert ve tasayla geçti. bazıları intihar etti.
    kurnaz ve zeki olmayanlar başkalarınn çıkarları altında yok oldu...

    ölümden daha korkunç şeyler de var yani. dünyanın böyle bir yer olduğunu hep hatırlarsanız sorun çözülür. belki gideceğiniz yer daha güzeldir... oraya odaklanın sadece...

  • ölümcül bir virüs dünyada kol gezerken ve her gün uzaktan ya da yakından birilerinin kötü haberlerini alırken ölümü düşünmemek imkansız. ben de düşünüyorum. sonra bunun beni neden endişelendirdiğini düşünüyorum.

    insanları "genelde" dünyaya bağlayan ya da yaşamı cazip kılan belli başlı şeyleri sıralıyorum kafamda. zengin değilim. dünyanın nimetlerinden faydalanacak bir servetim yok. geride bırakacağım bir şanım, şöhretim de yok. sıradan biriyim. hayatı veya anları paylaşmaktan keyif aldığım arkadaşım veya sevgilim yok, evli de değilim. gelecekten bir beklentim veya ulaşmak istediğim, uğruna çabalayacağım bir amacım da yok. öyle, dümdüz yaşıyorum. hâlimden memnunum. şimdi sadece işe gidip geliyorum, ama pandemiden önce de ekstra olarak sadece sinemaya gidiyordum. yani çok bir şey değişmedi hayatımda. o zaman ölüm fikri neden beni bile ürkütüyor?

    bir akşam film listelerime bakarken fark etmiştim; benim bile yarın için planım var: film izlemek. çok basit ve belki de saçma görünüyor, ama hayatta film izlemek kadar sevdiğim hiçbir şey yok. film izlemeden geçirdiğim tek bir gün yok. uzandığım yerden doğrulmakta bile zorlandığım, aşırı yorgun olduğum günlerimde dahi en azından birkaç kısa film izliyorum. listelere bakarken de "bir ömre bu kadar film sığmaz" diye düşünmüştüm ve canım sıkılmıştı. çünkü, ortalama bir ömür sürsem ve ömrüm boyunca her gün film izlemeye devam etsem bile, yine de izleyemediğim binlerce film kalacak. ulan pandemi döneminde bile hayvan gibi film çektiler. 2020'nin en iyi filmleri listesi çıkıyor karşıma, bakıyorum yirmi filmden beşini izlememişim. adını bile duymamışım. varoluşsal sancılarım tetikleniyor. gözlerim seyiriyor. kulaklarım çınlıyor. bir ömre bunca film nasıl sığsın?

    bence ölüm korkusunun kaynaklarından biri de bu: tatmin olmamak, doyamamak, yarıda bırakmak. önem verilen şeyin ne olduğunun önemi yok. ben film izlemeyi seviyorum, ama bir başkası hayatın kendisini seviyordur; sevgilisini, eşini, dostunu seviyordur, varlıklıdır da yaşadığı rahat hayatı seviyordur, uğraştığı sporu, gece yolculuk yapmayı, kitap okumayı veya yazı yazmayı seviyordur. sevmeye değer bir şeyler mutlaka bulunur. sevmeye değer bir şeyler varsa, ölüm fikri de doğal olarak insanı ürkütür.

    ölüm korkusunu yenmenin bir yolu olduğunu sanmıyorum. ancak insan sevdiği, çok değerli vaktini iyi değerlendirdiğini düşündüğü şeylerle vakit geçirirse, ölüm fikrinin ürperticiliği de kaybolacaktır. en azından ben ''şu filmi hâlâ nasıl izlemedim?'' dediğim bir filmi izledikten sonra ''kısıtlı olan vaktimden 3 saat 48 dakikayı harika geçirdim'' diyorum ve rahatlıyorum. hatta bu noktada ölüm korkusu beni tetikliyor bile denebilir. yarın çok geç olabilir diyerek, o günümü, uzun süredir ertelediğim bir filme ayırıyorum mesela. aslında ölüm korkusunu yenmiyorum, sadece bu gerçekle beraber yaşamaya alışıyorum.