öğrenciyken yaşanmış unutulmaz garibanlık anısı

  • babam emekli… abim başka bir şehirde üniversite okuyordu. benim bütün hayalim ise istanbul'da okumaktı. istediğim bölümü istanbul'da okuyacak puanı aldım ve tercih zamanı babam başını öne eğerek kızım istanbul yazma ben seni orada okutamam dedi. bir baba için kurulabilecek en zor cümle bu olsa gerek. benimse ergen halimle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. bütün çabam, gayretim, hevesim bir anda kırılmıştı. annem ikna etti babamı. okuturuz hevesini kırma gitmek istiyorsa gitsin dedi. istanbul'a gittim.. ama babamın o cümlesi hiçbir zaman çıkmadı aklımdan.. elimden geldiğince onlara yük olmamalıyım bilinci yerleşti. paramı idare etmesini de aileden yeni ayrıldığım için yeni yeni öğreniyorum. hiçbir şey harcamayayım desem sabah kahvaltı akşam yemek yol parası derken günde en az 10 lira haftada 70 lira harcamam gerekiyor. ama annem 50 lirayla 4 kişilik bir aileyi bir hafta idare edebiliyordu diyorum. ister istemez onlara yük olduğumu hissediyorum. ilk senemde öğün sayısını teke düşürdüm sadece öğlen okulda 1.5 liralık yemek yiyordum. yine parayı yetiremeyip her seferinde utana sıkıla annemlerden istiyor, parayı gönderdikten sonra annemden “kızım biraz idareli ol bizde de kalmadı” cevabını alıyordum. bu böyle olmaz dedim sonra dershanede çalışarak ufak da olsa kendi harçlığımı çıkarmaya başladım. öğün sayısını da arttırdım ondan sonra yine param ucu ucuna yetiyor. bir de okuldan kimya hocam var kızının sınavı olduğunda 1 saat ders vermem için çağırır sonra da 50 lira harçlık koyar cebime sağolsun.. o zaman 50 lira bir öğrencinin özel dersten kazanabileceği bir ücret değil. neyse bir gün hiç param kalmadı cüzdanımın bozuk para kısmında sadece 10 kuruş var. bir umut atm ye gittim belki içerde unuttuğum bir 5-10 lira kalmıştır diye. yarına çıkabilirsem sorun yok çünkü yarın dershaneden maaşımı alacağım. atm ye kartı taktım baktım 0. sonra boş cüzdanıma baktım ve kendimi şöyle teselli ettim “neyse en azından akbilim aylık bu gece aç idare edeceğim o kadar.” sonra telefonum çaldı o hocam “psifizikopatim müsaitsen şimdi okula gelebilir misin? benim kızın yarın fizik sınavı varmış. tutturdu psifizikopatim gelsin diye.” dedi. o an havalara uçtum… o hocamın da maddi manevi hakkını hiçbir zaman ödeyemem. selam olsun ona…

  • onun da parası yoktur diye arada bir yemeğini ısmarladığım bir arkadaşım vardı. kardeşim gibi görürdüm, bazen ona da yemek aldım diye harçlığa 4 5 gün kala param biterdi; sadece sigara alırdım. bir dönem bu arkadaş çok ağladı "babam beni sevmiyor, annemle evliyken de benimle ilgilenmezdi, şimdi hiç umurunda değilim" vs diye; hiç sorun etmeden ders sonrası çalışmaya kaldığımız günler ben aldım getirdim yemeğini. o da hiç itiraz etmedi ama mahçup görünmeyi de ihmal etmedi tabii. sigara ve yol masrafı arasında kaldığım o dönem bana çok uzun gelen yolu yürüyerek gidip gelmiştim 2 3 gün. çok acı bir garibanlık anım yok çok şükür ama öğrenciliğimden beri öğrencileri hep sahiplenirim.

    not: meğer motosiklet parası biriktiriyormuş kan emici şerefsiz arkadaşım. motosikletini aldı, o arada öğrenci evine profesyonel barista malzemeleri filan da almıştı. aslında bunların bir kısmını ben almış sayılırım. neyse, katıksız keriz olduğumu tescilledikten sonra defolmuştu hayatımdan.

  • sigaradan bahsedilen hiçbir anı garibanlık anısı değildir. olsa olsa gerizekalılık anısı olur.

  • çok fazla hikayem var ama bir tanesi çok sık gelir aklıma ve gözlerim dolar. üniversite 3. sınıftaydım. elazığ’da nasıl kar yağmış, öyle böyle değil. yıllar önce çok daha çetin olurdu hava şartları. bölümden ana caddeye yürürken kulaklarım ve burnum donmuş ve hissetmiyor. üzerimde zamanın şartlarına bağlı olarak çok da kalın olmayan ve ablamdan bana kalma montumsu bir kaban var. ayağımda kışlık değil mevsimlik ve içine su kaçıran bir ayakkabı .durağa geldiğimde cebimden otobüs biletimi çıkardım. çantam bile yok, elimde büyük meşin kaplı defterim, donmuş elimde donmuş parmaklarımla tutmaya çalışıyorum ve minibüsler durup duraktan bazı insanları alıp yoluna devam ediyor. hiç param yok dolmuşa binecek. gözümden yaş akıyor ama soğuktan mı ya da param olmadığından mı artık bilemiyorum. belki 10 tane dolmuş geçti, otobüs halen yok. bölüm hocam geldi durağa, selamlaştık ve kendisi dolmuşa binerken ‘hadi’ der gibi işaret yaptı. ‘yok hocam benim otobüs son durakta işim var, bekleyeceğim’ dedim. halbuki dolmuş son durak eve çok yakın. o kadar özenerek bakıyordum ki binip gidenlere. yaklaşık 45 dakika bekledikten sonra otobüs geldi.
    şimdi bana ‘ne kadar çok kıyafet, çanta, ayakkabı alıyorsun’ diyenlerin çoğu bu ve benzer hikayelerimi bilmiyorlar. ben bile bazen kendimi anlamayacak düzeyde alıyorum.
    özellikle kış mevsiminde içi sıcak arabamla işe gidip gelirken köprü trafiğinde yanımda ilerleyen otobüse dönüp bakamıyorum. içindeki ayakta yolculardan neden bilmiyorum ama utanıyorum.

    ve diyorum ki; iyi ki yaşamışım o zorlukları. yoksa bugünkü ben olamazdım. o şartlarda dahi beni okutan ve bana meşin kaplı defteri ve otobüs biletini alan babama minnetle...

  • yıl 2004, 7. sınıfa gidiyorum.

    telsim cep info servisini bedava sanıyordum. böyle aptal aptal fıkra dinliyorum, galatasaray fikstürü falan söyletiyorum kendi kendime. anneme falan da dinletiyordum haliyle, kadıncağız "evladım paralıdır o, başımıza iş açma" demesine rağmen "yok yaaa ne parası moruq dinle geç ehehe" diyorum, ağır ergenim tabii.

    bir gün okula gideceğim, sabah mesaj geldi aynen şu yazıyor "xxxx numaralı hattınızın ekim ayına ait faturası 206 milyon 400 bin tl, son ödeme tarihi xxxx"

    beynimden aşağı kaynar sular dökülme tabirini ilk defa o kadar net yaşamıştım. okula gittim, arkadaşlarıma açtım konuyu. "gençler oyledusunmuyorum için para topluyoruz" dediler, yürekli çocuklar tabii.

    7 milyon lira toplamıştık.

    bir elimde toplanan 7 milyon lira, diğer elimde 206 milyon lira fatura yazan mesaj. eve gitmek hiç o kadar zor olmamıştı.

    edit: devamında ne olduğunu soran arkadaşlar olmuş. anlatıyorum.

    eve gittim, önce konuyu ablama açtım. sağ olsun "senin ben beynini..."dedi ama durumu da idare ediyor, yürekli insandır. ayrıca nickimi bildiği için burada ona iyi görünmem gerekiyor. neyse bu konu dışı.

    sonra bir üst mahkeme olan anneme gittik ablamla beraber. haklı olarak birkaç dakikalığına" ben sana söylemedim mi? boynun devrilsin" tarzı mini bir konuşma yaptı. onun da kriz yönetimi iyidir, ağır krizlerde hemen çözüme odaklanıp yormaz.

    akşam eve babam gelecek. en üst derece mahkemesi olarak ona konuyu açacağız. plan yaptık. buna göre önce ablam salona gidip arkadaşlarından bahsederek "xxx arkadaşıma 600 milyon, yyy arkadaşıma ise 750 milyon fatura gelmiş, bu aralar faturalarla ilgili hata oluyor hep" gibi yüksekten açmalı bir yoklama yapacak. annem de destek olacak arkadaşları ile. en sonda da ben geleceğim ve "baba ben böyle böyle bir bok yedim, hesapladım 5 aylık harçlığıma denk geliyor. 5 ay boyunca harçlık verme bana, faturayı bu şekilde ben ödemiş olurum" diyerek yüreklere oynayacağım. planı aşırı beğendik.

    akşam geldi babam, salonda televizyon izliyor. planı aynı dediğimiz gibi uyguluyoruz. en son girdim ben de, söyledim yediğim boku.

    hiç unutmuyorum, gülümsedi ve "ödedim ben onu zaten" dedi. adamcağız muhtemelen ergenliğimin zirvesinde olduğum için erotik hatları aradığımı düşünüp çaktırmadan ödemiş, beni de rencide etmemiş.

    böyle kral harekete çok sık denk gelinir mi bilmiyorum fakat o gün ben ailemin gerçekten bir aile olduğunu daha net anladım.

    not: o dönemki 206 milyon tl, şimdinin alım gücü olarak yaklaşık 1000 tl'si ediyor. en azından babamın maaş oranına göre böyle bir sonuç çıkıyor.

  • yatılı okulda okurken başıma gelendir.

    garibanlık demeyeyim de para harcamayı bilmeyen 4 gerizekalının çok yakın arkadaş olması diyelim ona.

    bi kız vardı deli gibi aşıktım, ama öyle böyle değil nerdeyse 2 sene peşinden koştum. kimler kimler bana yanladı da o anda yok dedim ben x'e aşığım ergen abazanlığını bastıracak kadar aşıktım. kafamı sikim. neyse bu kız lise sonun başı gibi karşılık verdi bana, ben de nasıl mala bağladım allahım yarabbim deliriyorum. neyse bi haftasonu her zamanki gibi dersaneye gitmemişim yurtta sığır gibi yatıyorum, hava da şeker gibi. cam açık, püfür püfür esiyor ben dönüp dönüp göt deviriyorum. kız mesaj attı şurdayım gel diye, hop hemen üstümü giyindim. lan oraya bakıyorum, buraya bakıyorum param yok. hiç yok ama yani yok derken sıfır.

    hemen gittim "lan ahmet" dedim "paran var mı?". "ne parası abi?" dedi, çocukta o kadar para yok ki para kavramı fantastik bi hal almış çocuk artık currency soruyor. neyse mustafa yatıyor, gittim uyandırdım sığırı "musti lan, para?" dedim. "hööeğeeğe" dedi. ki mustafayı tanıyanlar bunun hayır demek olduğunu iyi bilir. odadaki 4üncü kişi de babasının fabrikaları olan zengin bir arkadaşımız, biz devlet parasız yatılıyız o yurda para veriyor düşün yani o derece. bu arkadaş öğle namazı için mescide gitmiş. odaya girince sordum "paran var mı? kızla buluşcam" diye. hepimiz hayvan olduğumuz için oooaaaoaooo karı sesleri yükseldi bi. sonra arkadaş "he var, ceketin cebinde duruyo, ne varsa al abi" dedi.

    lan bi mutlu oldum, "bunda para vardır yau" diye ceylan gibi seke seke gittim. halbuki arkadaşımı iyi tanımam gerekiyordu. elimi cebe attım tomar tomar banknot bekleyerek. lan elime madeni para geliyo sadece. "ebubekir bu ceket mi dediğin" diye sordum, herif kafa sallıyor. bütün ceplere baktım her yer bomboş madeni para cebi dışında. neyse çıkardım saydım çok iyi hatırlıyorum 2 lira 70 kuruş çıktı. ben tabi kıza hayır diyemem diye aldım parayı, şehir merkezine giden tren vardı adapazarı ekspresi ona bindim -tabii ki kaçak- indim trenden kızın dersanesine gidiyorum. ama kafamdan da sürekli plan kuruyorum lan napıcaz, ya cafeye gidelim derse falan diye. neyse ya dedim bi şekilde şaaparız.

    kızla buluştuk, allahım ne kadar güzel. "napalım?" dedi, "gel dedim parka gidelim, hava da çok güzel bi ağaç altına otururuz muhabbet ederiz. zaten sabahtan beri kapalı yerdesin için açılır" dedim. mal mal yürüdük yürüdük gittik parka. ben kahvaltı yapmamışım öğlen uyandım diye, öğle yemeğini de kıza geç kalmıyım diye kaçırdım açlıktan her yerim kokuyor. kız dese gel yemek yiyelim parasızlık ve açlık dilemması yüzünden kendimi sikecem. allahtan minyon bi şeydi de çok çok az yemek yerdi. gittik oturduk bi ağacın altına, muhabbet sohbet kakara kikiri derken bi saat falan yedim. kafamda da hep bi ses "aferin olm baran bak kapitalist düzenin dayatmaları olmadan, tüketici toplumun parçası olmadan da mutlu olunuyor" diyo. olm zaten lisede kim komünist olmadı ki.

    kız durdu durdu "ya bişeyler içsek hava çok sıcak" dedi. "aaa" dedim "sen otur ben hemen alıp geleyim şurdan" çakalım ya cafe mafe demesin diye atladım hemen. belediyenin işlettiği aşırı ucuz büfeler vardı parkın içinde oraya gidicem aklımca parayı yettiricem. büfeye gidiyorum kafamda makro ekonomi teorileri takla atıyor, 2.7 lira ile ne alabilirim, dayıya ne teklif etsem geri çevirmez. lan acaba telefonu mu rehin bıraksam diye. o zamanlar ucuzdu gerçekten, kıza bi kola aldım kendime de bi tane su üstüne 1buçuk liram kaldı. gittim kızın yanına "ya ben sana para veriyim olmaz böyle" diyo, tabi erkekliğe bok sürdürmicez ayağına asla olamaz yoook falan diyerek kapadım konuyu ama paranın kenarını görsem gollum gibi saldırcam kıymetlimisss diye.

    o gün arkadaşın verdiği 2.7 lira ile ömrümdeki en iyi günlerden birini geçirmiştim, sonra o kızla olay çok salak yerlere gitti ama lisede tüm ilişkiler salak yerlere gider zaten. bana parayı veren arkadaş şimdi londra'da avukatlık yapıyor, ahmetle mustafa mebde öğretmen ben esenyurtta yaşıyorum. nası olduysa en rezil ben kaldım yine aq

  • bir anadolu şehrinde, deli gibi tipi olan ve her yerin donduğu bir günde, titreye titreye otobüs beklenmektedir.
    yazar kişisi elleri çok üşüdüğü için eldiven takmak ister. cepte para yoktur, elindeki bilet son bilettir. tipi de coştuğundan, bilet uçmasın diye dudaklarının arasına alır, eldivenleri çıkarır, ilkini takar, sonra ikincisi, sonra bileti dudaklarından almak ister ama bilet dudağa yapışmış çıkmamaktadır.
    otobüs uzaktan görünür, hışımla çekilen bilet ikiye bölünür, yarısı dudakta yarısı elimde.
    ağlamak istemiştim, onun yerine kendimi şöförün vicdanına bıraktım, en son ben bindim, yarım bileti attım, kalan yarısı da burda diye dudağımı gösterdim.
    adam yüzüme bakakalmıştı. yol boyunca yeşil bilet alt dudağımda seyahat ettim.

  • garibanlıkla karışık karaktersizlik olayıdır baştan söyleyeyim. cepte para yok, dünden kalma bayat ekmek var. ne yapacağız diye düşünürken aklıma komşudan yumurta isteme fikri geldi. isteyenin bir yüzü vermeyenin kapkara diyerek gidip komşudan 3 tane yumurta istedim. sağ olsun verdi komşu, eve geldim kırdık yumurtayı, besleyici olsun diye karabiber, pul biber ne biber varsa ekeledik. tam sofraya koyduk yiyeceğiz; oç ev arkadaşım sahanda yumurtaya bastı mayonezi!!! ne yaptın aq dedim, ağzı full dolu "bööle doho gozol oloyo konko" diye gömmeye devam etti. senin sülaleni s.kiyim deyip kalktım sofradan. elimdeki bir parça bayat ekmeği kemirdim. piç kurusu yumurtanın hepsini yedi. bi de utanmadan "sön böle sevmiyon mu?" diye soruyor. o.ospu çocuğu mayonezli sahanda yumurtayı hangi yavşak sever ki?

  • çoğunlukla öğrenciyken yaşanmış fakirlik anılarıdır.
    ailenizden ayrı okuyorsanız daha bir sakata binebiliyor olay.

    çoğu öğrenci gibi benim de çok fakir öğrencilik hayatım oldu lakin bir gün fakirliğin en dibini gördüm.
    hayatım boyunca unutamam o günü.
    bir hafta sonu.
    evde tekim.
    cebimde 5 kuruşum yok ve fena acıktım.
    açlıktan bayılıp geberecem az kaldı koltukları kemirecem.
    evde yiyecek namına hiç bir şey yok a.q
    şekerli çay içerek bastırmaya çalışıyorum açlığımı. çay dediğim 2 günlük çay.
    ısıtıp ısıtıp içiyorum çünkü çay'da yok, çay tamamen biterse şeker yiyecem. özetle şeker komasına girmeye çok müsaitim.

    baklava çalan bebeler vardı hani hapse atıldılar. onları hapse atan hakim ve savcıları bir hafta sadece suyla besleyin sonra salın halkın arsına. daha beterini yapmazlarsa gelin beni sikin, açlık insana her şeyi yaptırır aga. üstelik çok acıkınca çalmanın dinde bile yeri var. artık onların da başlarına ne geldiyse ayet inmiş a.q. çalın diye.
    yaradan kimseyi açlıkla sınamasın.

    neyse ben para bulmanın peşine düştüm fakat ailenin tek zengini olarak işaretlediğim babam yırt dışında.
    annemden de para istemeye yüzüm yok.

    yaşadığını bildiğim bütün tanıdıklarıma ödemeli arama gönderiyorum. ödemeli aramanın yaygın olduğu dönemlerdi, hâla var mı bilmiyorum.
    spam gibiyim a.q deli gibi arama gönderiyorum, benim gibi kontör fakirleri geri dönemeyince onlar da bana ödemeli atıyor.
    bir yandan da evde para bulma ümidiyle evi savaş halanına çeviriyorum.
    annemin ziyaret amaçlı geldiğinde kaldığı odaya daldım sonunda ki girmem o odaya pek ama açlıktan neredeyse ağlayacam artık a.q.
    annemin çanta duruyo dolabın içinde açtım hemen.
    içinde biraz para var lakin ben hazine bulmuş gibiyim.
    bide not eklemiş: idareli harca bitince beni ara gözlerim doldu a.q.
    o gün yaşadığım açlılıkla mutluluğun tarifi yok ve kilometrelerce uzakta olmasına rağmen anam yetişti imdadıma.
    bu anaların kimyası çok başka değişik.