çocukken babanın işyerine gitmek

  • eğer babamın toplantısı varsa sekreter beni oyalamaya çalışırdı odaya girmemem için. neredeyse her gün oradaydım ve favorim toplantı esnasında babamı bulmaktı. bozuk paraları hep arabada olduğundan, para istediğimde büyük para vermek zorunda kalırdı. o parayla hemen yandaki markete koşar kendimce ne var ne yok alırdım.

    yıllar sonra memlekete gittiğimde, bir süre sonra beyin kanamasından hayatını kaybedecek olan marketçi işin aslını anlatmıştı. "el kadar çocuktun. elinde bin lirayla *geldiğinde rahmetli babandan çarptığını anlıyordum. senin gözünü doyuracak üç beş çikolata meyve suyu veriyordum. paranın geri kalanını da babana veriyordum."

    çok zaman geçti. babam da yok, marketçi de. o günden sonra hafızaya çok şey yazıldı ama çok azı gözlerimi kapadığımda karanlığın içinde böyle canlanıyor: sekreterin elinden kurtularak daldığım babamın odasından, onun bana gözlerinin içi gülerek ve yaramazlığıma kahkaha atarak, daha ben istemeden verdiği parayla hızla çıkıp, beni sıkıştırmaya çalışan sekreterlerden kaçıp soluğu markette alıyorum. halleyler, kekler, hobbyler, vişne suları kucağımda bahçeye doğru koşturuyorum. ne heyecan, ne mutluluk!

  • benim için; 80’li yıllarda vapurla karşıya geçmektir. dalgaları seyrederken vapurda satılan nane şekeri yemektir. işyerinde babamın patron koltuğuna oturmak, sümenin altındaki kağıtları karıştırmaktır. japonya’dan gelen resimli takvimlere ve kataloglara bakmaktır. dolmakalemlerin eksik mürekkebini tamamlamaktır. daktiloda hatasız yazı yazmaktır. mekanik hesap makinesinde hesap yapmaktır (bkz: facit kullanmış efsanevi nesil)
    sekreterin beni oyalamak için tüm hünerini göstermesidir. çevirmeli telefonla karşı lokantadan pilav üstü döner söylemektir. siparişi alan ağabeyin sesimden tanıyıp “xx han 2. kata babanızın yazıhanesine hemen gönderiyoruz küçük hanım, yanına keşkül de ister misiniz?” demesidir. bankaya ya da notere giden babamın peşine takılıp istiklal caddesi’nde yürümektir. ofisteki dosyaları hizaya dizip, akşama büyük iş başarmışlık duygusuyla eve dönüp, günü anneme anlatmaktır.
    bonus: kadıköy karaköy vapuru isimlerinden fal tutmak. sabah gelinen vapurla akşam dönebilme oyunu. dönüşte kadıköy’de gençlik kitabevi’nden enid blyton kitabı ve ali muhiddin hacı bekir’den çifte kavrulmuş fıstıklı lokum, seyidoğlu‘ndan cevizli baklava almak

  • peder bir market acti, kumara ve ciciannelerime gitmekten dukkan 12 yasimda sanki bana miras kaldi.

    neyse ogleden sonra okula gidene kadar marketin basina gecip, her seyin fiyatını sorarak beni alt etmeye calisan cingenelerle hırsızlık ve gasp sube müdüru gibi mücadeleler verdim. yazarkasayi muhafaza ettim de, raflar bosaldi.. kisa sure icinde battik..