çocuğu anne büyütür bırakın şu kariyer tribini

  • başıma bir iş gelmeyecekse hiç katılmadığım laf. benim de annem çalışıyordu ve ben dönüp baktıımda "iyi ki çalışan bir annem varmış!" diyorum. çünkü onun sayesinde kadınların da çalışabileceğini, mühendis olabileceklerini, inşaatta şantiye şefliği yapabileceklerini, satranç oynayabileceklerini, bilimle ilgilenebileceklerini, kısaca "kadınlar yapamazlar" denilen her konunun sadece sözle değil, fiiliyatta da yapılabilir olduğunu görmemi sağladı. bana özgüven verdi. tıpkı anneannemin de çalışıp emekli olmuş bir kadın olarak "her şeyi yapabilirsin, yeter ki iste..." demesi gibi... duymakla görmek çok farklı şeyler. herkesin bildiği gibi, çocuk ona söyleneni değil, gördüğünü yapar. hiç kitap okumayan ebeveynlerin "çocuğa o kadar 'kitap oku!' diyorum, okumuyor gene de..." diye yakınması bundandır. ve annenin babandan para istemeye ihtiyacı olmadığını görmek kız çocukları için çok ama çok farklıdır. belki debe'ye giren beylerin ve onları oylayanların gözden kaçırdığı gerçek budur. hiç kimse romantizm sosu dökmesin lütfen, para eğer tek kaynaktan geliyorsa asla o evin içinde gerçek bir ekonomik eşitlik olamıyor. adı konmasa, sözcüklere dökülmese bile, alttan alta hissedilen bir gerçek oluyor iki kişinin arasında.

    anne kısmına baktık, şimdi izninizle ebeveynin diğer yarısına, bence esas sorunlu olan baba kısmına geleyim.

    şahsi baba tecrübelerim son derece olumluydu çok şükür. babam beni parka götüren, kahvaltımı hazırlayan, okuldan alan, ilkokuldayken beslenmemi hazırlayan, hatta küçükken kendim beceremediğimde saçlarımı tarayıp toplayan ebeveynimdi. çünkü annemin iş yeri uzaktı ve bizden çok daha erken saatte kalkması gerekiyordu. neyse ki babam eşinden gerekirse saat altıda değil beşte kalkıp ona hizmet etmesini bekleyen yahut çocuk ortak yapılmışken bakımını yalnızca kadına yükleyen bir davar değildi. iyi ki de değildi. dönüp baktığımda babamla ilgili yüzlerce mutlu çocukluk anım var. büyürken fark ettiğim şey ise, yaşıtım pek çok insanın babalarıyla ilgili neredeyse hiç böyle anılarının olmamasıydı. baba çekinilen, korkulan, uzak durulan, en hafif tabiriyle "yüz göz olunmayan" bir varlıkmış, onlardan öğrendiğim kadarıyla... (günümüzdeki babalar belki artık daha farklıdır, ama benim zamanımın yaygın baba modeli kesinlikle öyle değildi.) kadın çalışsa da çalışmasa da, erkeklerin çoğu çocuklarıyla hiç ilgilenmiyor. birçok arkadaşımın babasının elinden tutup onu parka, gezmeye götürmesine dair tek bir anısı yok (bakın anne-baba birlikte hallerden söz etmiyorum, babanın tek başına çocukla ilgilenmesinden bahsediyorum.) baba akşamdan akşama eve gelen, gazete okuyan, onlarla ilgilenmeyen, çoğunlukla sadece derslerini soran ve para veren bir "otorite figürü" olmuş. insanca paylaşımları bile olmamış doğru düzgün. bu yüzden -kadınlı erkekli- ilgiyi hep annelerinde aramış, hep ona sığınmışlar. halbuki çocukla ilgilenme görevi eşit dağıtılsaydı, emin olun çalışan annelerle bile büyüseler, bu insanlar çok daha mutlu çocuklar olurlardı. oysa ortalık hâlâ kendisini babasına ispatlayıp ondan birazcık "onay" (yani sevgi yansıması) almak için çırpınan erkek ve kadınlarla dolu, çünkü babalarından hiç ilgi-sevgi görememişler. bunun kadar yürek burkan şey azdır... kaç yaşına gelmiş, nice başarılara sahip insanlar hâlâ babalarının gözünün içine bakıyor azıcık sevgi için. o babalar çocuklarını sevmiyorlar mı? elbette ki seviyorlar. ama çocuklarının hiç yanında olmamış, hiç ilgilenmemiş, hiç oynamamış, hiç yemeğini yedirmemiş, hiç banyosunu yaptırmamış, hiç salıncakta sallamamışlar. çoğundaki özgüven eksikliğinin sebebi, işte bu ilgisizlik.

    sorun da tam burada işte zaten. babalar çocuğun ortak sorumluluk ve ortak ilgi yükü getirdiğini anlayamıyorlar. daha doğrusu işlerine gelmiyor. istiyorlar ki, onlar kariyer yaparak, bir şeyleri başarma hissiyle dolarak kendilerini tatmin etsinler, hatta evde "bu evin parasını ben kazanıyorum ulan!" diye terör estirsinler ve kadınlar da sırf çocuk sahibi olmayı istedikleri için tüm bunlara sesini çıkarmasınlar. kadın çalışmadığında da bunları yapmak daha kolay, çoğu -itiraf etsin ya da etmesin- çocuktan önce kendi rahatını düşünüyor.

    kendi tecrübelerime dayanarak söyleyeyim, kahvaltımı hazırlamayı erkek de kadın kadar becerebiliyor. salıncakta sallamayı da. saçlarımı yıkamayı da. ödevime yardım etmeyi de. bir tek yapamayacağı emzirmek olabilir, o da zaten sürse sürse bir sene... sonrası için, boşuna kendinizi yırtmayın/kandırmayın/oyalamayın, hiçbir mazeret yok, olamaz. bu saydıklarımın hepsi anne için de baba için de eşit derecede yapılabilir şeyler. bunlar "yetenek" gerektirmiyor. resim yapmak değil bu, gitar çalmak da değil. şefkat göstermek, sevgi vermek, ilgilenmek cinsiyetlerle alakasız. belki siz de şefkatsiz babalarla büyüdünüz, belki kafanızda o yüzden bunu annelerinizle eşitliyorsunuz, ama inanın ben erkeklerin de gayet şefkatli olabildiğini biliyorum. çünkü bu bir karakter meselesi, cinsiyet meselesi değil. çok şefkatli bir baba ve iki dede ile büyüdüm ve etrafıma baktığımda gördüm ki, şefkatsiz bir insan her cinsiyette şefkatsiz. ilgisiz biri, anne olsa da ilgisiz oluyor zaten. eğer bu hislere sahip değilseniz yahut çocukları çok sevseniz bile düzenli olarak ilgilenmeyi zor buluyorsanız (mesela ben buluyorum), o zaman siz de çocuk yapmayıverin, kimse şakağınıza tabanca dayamıyor. hem yapıp hem "ya canım çocukla ilgilenmek annenin işi" derseniz, işte o olmaz. demek ki siz bir çocukla ilginebilecek şefkate, ilgiye, sevgiye sahip değilsiniz. ya bunu baştan kabullenip çocuk yapmayın ya da yaptıysanız üzerine düşeni yerine getirin. bu kadar basit.

    kendi rahatı uğruna çocuğu bahane etmeyen erkekler doğum izni, annelik izni, babalık izni, süt izni gibi konularda sesini çıkarır. bunlar için uğraşır. elin isveçli erkekleri "doğum izninin yarısını anne, yarısını baba kullanacak" diye bastırıyor, "ben de çocuğumla vakit geçirmek istiyorum, bu benim de hakkım" diyerek babalara yönelik doğum izni alıyor; bizde ise erkeklerin doğum izni alabilmesi için bile gene kadınlar çaba gösteriyor. erkeklerimizin büyük kısmının muzdarip olduğu samimiyetsizlik buradan belli. çocuklarınızı o kadar umursuyorsanız, onların her iki ebeveyniyle de yeterince vakit geçirebilmesini sağlayacak düzenlemeler elde etmek için uğraşın. yok uğraşmıyorsanız, demek ki sizin tek derdiniz kısa yoldan topu anneye atıp kaçmak. hiiiç boşuna lafı sündürmeyin, çocukları da yalanlarınıza bahane etmeyin.

  • başıma bir şey gelmeyecekse katıldığım tespit. bakıcıların elinde büyümüş birisi olarak diyeceğim odur ki büyürken annesinden ayrı kalan bir çocuğun bir yanı hep eksik kalıyor.

    edit: konuyu biraz açmak gerekiyor anladığım kadarıyla. kadına bir şeylerin erkeklerce dikte ettirilmesi tamamen yanlış. ben eşi halen doğum izninde olan bir babayım. çocuğumun annesi yanındayken büyümesi, bütün vaktini annesinin gözlerinin içine bakarak geçirmesi beni çok mutlu eder. ancak tutup da eşime sen artık çalışma demem, diyemem. tek yapabileceğim bu konudaki düşüncemi ona anlatıp son kararı ona bırakmak, vereceği karar ne olursa olsun ona destek olmaktır.

    burada tamamen çocuğun tarafından bakıp hissiyatımı ifade etmeye çalıştım. yoksa kadına tepeden bakan, hayatı ile ilgili kararlarda ona söz hakkı bile tanımayan zihniyeti savunacak halim yok.