hicbiribendegilimgorduklerinin6
profili

  • çizme giyen kadının amacı

    "o çizmeyi, böyle saçma soruları ve dertleri olanların götüne sokmaktır." dese biri şimdi, hakaretten sorun yaşar.

    varsa, bilinemeyecek amaçtır.

    ayakları ıslanmasın diye giyiyor olabilir, sevdiğinden giyiyordur, saçmasapan insanları siklemediğinden, insan yerine bile koymak gerekmeyeceğini biliyordur da ondan giyiyordur, seksi buluyordur, eğlenceli ya da şık buluyordur da giyiyordur... giyiyordur da giyiyordur. bir amaca ihtiyaç duymuyordur. hiçbir durumda, bu saçma başlıkları burada görmek zorunda kalmaktan!!! daha uygunsuz ya da tuhaf değildir.

  • silahla şakalaşırken sevgilisini vuran genç kız

    - aferin istanbullu, herkesten çabuk topluyosun, herkesten iyi temizliyosun tüfeğini. çok mu seviyosun?

    - hayır komutanım, hiç sevmiyorum. sevmediğim bir şey yüzünden sorun yaşamamak için iyi bakıyorum. (1993, askerlik. silah temizlik-bakımı sırasında komutanla aramda geçen konuşma. )

    altı-oniki yaşlarım arasını edremit körfezi'nde yaşadım ailemle. anne tarafı çerkes, baba tarafı midilli. kazdağları'nın eteklerinde, edremit körfezinde, köylerde domuz, tilki, kuş, tavşan avlamak, köylünün tüfeğinin olması, olağan. hiç heves etmedim. can almak, can almaktı öyle ya da böyle. silahlı, öldürme ihtimali olan biri olmakta övünülecek bir şey olamaz. çocukken de böyle düşünüyordum. ki annemin babası, hakkında "eşeğin üzerinde giderken uçan kuşu, kaçan tavşanı vurur sefer aga..." diye konuşulan bir adamdı.

    çok sevdiğim bir arkadaşım vardı. kadın. karadenizli. istanbul'da yaşayan. çok kitap okuyan, arkadaş canlısı, vs vs... memleketine gitmiş tatilde. ınstagram'da poz vermiş gülerek, elinde tüfek, havaya ateş eder halde. engelledim. aramadım, sormadım, arayınca açmadım bir daha.

    alt kültür.

    sinemayla, müzikle, sporla. her silahla aramızda son yıllarda her yıl daha da artan dozla. kışkırtılıyor, niteliksizleştiriliyor insanlar. kasıtlı, planlı. akçay'dan arkadaşlarım geldi geçtiğimiz hafta sonu. arabayla bir yerlere giderken müzik dinleyemedik rastgele türkçe kanallarda. rap güya ama arabesk, pop güya ama arabesk, rock güya ama arabesk, ama vokal ağzını görgüsüz, çiğ, kapalı a, açık a, e nerede nasıl kullanılır bilmeyen yaya yaya konuşan tiplerden almış da, öyle söylüyor. türkçe şarkılar, türkçe söylenmiyor artık...

    üzülmedim bu yüzden bu mafya özentisi görünümlü insanın ölümünü okuyunca, fotoğrafını görünce. böyle kadınlar, böyle erkeklerden geçilmiyor ülke. böyle olmayanlarımız da bu bıkkınlıkla, böyle olanların ölümüne bile üzülemeyecek kadar insanlıktan eksile, eksile yaşıyoruz işte.

    hepimizi bozdular.

    bu alt kültür dayatması.

    bu, kasıtlı. bu, planlı bir kıyım. başka da bir şey değil.

  • efes malt vs tuborg gold

    tuborg gold, efes malttan daha lezzetli. bu, benim damak lezzetime göre böyle.

    ancak benim için çok daha önemli olan, seneler önce, anadolu grubu'nun, sinop, gerze halkının yerlerde sürüklenmesine, insanı, hayvanıyla biber gazına boğulmalarına sebep olan, ülkenin en büyük kömürlü termik santralini kurmak inadıdır. ki sivil mücadele bölge halkı tarafından kazanılmış ve kuramamışlardır. o gün bugündür, ülke insanının sağlığına kast eden ve şiddete maruz kalmasına sebep olan bu grubun sahibi olduğu efes birayı içmiyorum, çevremin içmesine de engel oluyorum.

  • sesine aşık olunan kadınlar

    hümeyra.

    deliyse delidir sesi, kendinden eminse, ancak o kadar olunur, ancak o, bu kadar güzel "olmaz mı?" diyebilir ulak'a. ancak o bu kadar güzel "unutursam fısılda" diyebilir. ancak o bu kadar güzel kahkaha atabilir, şarkı söyleyebilir, ancak onun sesi bu kadar eli belinde, bu kadar yüreği dilinde olabilir.

    sadece sesiyle, hayatı hissettirebilirken, bir de nasıl durur o durduğu yerde hümeyra. aşık bir köylü kadın, bir deli, bir izmirli, bir balerin, bir ispanyol...

    boğazında düğüm olur insanın, korkudan dizleri titrer, burnunun direği sızlar, gözleri dolar, yüreği ısınır...

    türkiye'den filan bahsetmiyorum sadece asla.

    dünyada kaç kadın vardır böyle...

  • 21 haziran 2017 akasya avm kadına şiddet rezaleti

    ön edit: ilgilenen herkes için son durum ve yorumlarını yine arkadaşımın kaleminden olduğu gibi paylaşıyorum; "arkadaşlar sabah 10.05 de akasya halkla ilişkiler müdiresi kübra hanım tarafından arandım. ekşi sözlükteki yazıyı okumuşlar. dün telefon numaramı bırakarak şikayet yazdırmıştım telefonla arayarak. olayı çok ciddiye aldıklarını , kamera görüntülerinin görevli birimce izlediğini, öncelikle bir kadın ve sosyolog olarak çok üzüldüğünü, gerekenin yapılacağını söyledi daha sonra tekrar arayarak miscar otoyıkama çalışanının iş akdinin iptal edildiğini söyledi. bu zaman diliminde miscar otoyıkamanın sahibi de arayarak çok özür diledi.üzgün olduğunu, çalışanı işten çıkardığını belirtti. yeterli olmadığını ve konunun aslında yönetim ve işleyiş boşluğu olduğunu düşündüğümü iki yöneticiye de söyledim.ayrıca işe alınırken sabıkalı olup olmadığının incelenip incelenmediğini, gerçekte iş akdinin olup olmadığının araştırılmasını talep ettim. miscar firma sahibinin özel hattımdan araması biraz korkutucuydu neyse bunu da akasya yönetimine ilettim. telefonumu araba yıkama kaydımdan bulmuş. ama yine de arayıp aramamayı danıştığı akasya şirket avukatının miscar firma sahibine beni aramamasını salık vermesini beklerdim.
    yeterli değil biliyorum.otoparkta hiçbir güvenlik yoktu.fiziki zarar görseydik üzgün olmaları birşey değiştirmeyecekti.
    birçok vatandaş arayarak bilgi almak istemiş, kendilerine yapılan basın açıklaması çerçevesi dışında bilgi verilmemiş.
    1-akasya avm yönetiminin bu olayda hiçbir sorumluluğu yok mudur?
    2- kayıt alan güvenlik kameraları başında görevli var mıdır? var ise neden güvenliğe haber verilmemiştir?
    3-otopark katlarında güvenlik görevlileri gezmekte midir?
    4-bu olanlar aslında bir güvenlik zaafiyeti değil midir?
    bir de kafalarda oluşmuş bir konuya açıklık getirmek istiyorum .
    canım ciğerim herşeyim esra'nın asistanım olduğunu belirtme nedenim öncelikle bu yazının sadece kısıtlı kişi barındıran facebook hesabımda paylaşılmış olmasıdır.esra ile çalışma arladaşlığımız ve dostluğumuz 12 yılı doldurdu bu sene.bilenler bilir neredeyse benim üstümdür. :) kliniğimin herşeyden sorumlu kişisidir." patron" kelimesini hitap için o bulmuştur. işyerinde kullandığımız resmi dil, işçıkışı onun isteğiyle bu şekli almaktadır .
    sanırım "patron arabaya bin " repliği ilerde karşımıza çıkacaktır :)
    ekşi sözlük yine koca bir misyon üstlenmiştir. sahiplenen herkese teşekkür ederim. tüm internet gazeteleri ekşi sözlükten aldıkları bilgiler ile topluma bu olayı duyurmuştur.
    teşekkür ederim iyi ki varsınız.iyi ki varsınız. ülkeme olan ümidimi yeşerttiniz ,yeniden."

    sabah sabah uyanıp aldığım ilk haber.

    tanıdığım en şahane insanlardan biri, hayvan sever, doğa dostu, bisikletçi, muhteşem bir anne, müthiş bir hekim, bulunabilecek en özel dostlardan biri bu dünyada. ismini paylaşmayacağım...

    ama kadın ya.... tamam başka da bir sebep gerekmiyor bu zihniyetteki insanların hadsizleşmesi, çirkinleşmesi, canavarlaşması için.

    sabah sabah elim ayağım boşaldı öfkeden.

    iş için şehir dışına çıkma hazırlığımı durdurup, bunu yazmaya başladım.

    yeter artık...

    arkadaşımın bana whatsapp mesajı olarak gönderdiği yazıyı olduğu gibi kopyalayıp paylaşıyorum...

    "bugün akasya avm’nin miscar araba yıkama bölümünde şiddete ve hakarete maruz kaldım. yaşadıklarım sosyal hayat içerisinde kadınlara uygulanan şiddetin münferit değil meşru ve normal olaylar olduğunu kanıtlıyordu adeta.
    14:30 gibi arabamı yıkatmak için asistanım esra ile park yerine geldiğimde, kontağı kapatır kapatmaz bir adam yaklaştı. "arabanız çok kirli, ayrıntılı yıkama yapalım, 350 yerine 100 lira" dedi. "istemiyoruz" dedik. yineledi, “o zaman 650 lira yerine 300 liralık temizlik yapalım, motoru yıkayalım” dedi. yok kardeşim, normal yıkama 30 lira yazıyor iç-dış yıkatmak istiyorum dedim. biraz önce elimden almış olduğu anahtarı üzerimize firlatıp "laftan anlamıyorsunuz bu kirler çıkmaz, git içerde öde, ne ödersen" dedi bağırarak. bir de adamda insanın üzerine yürüme durumu var. sürekli üzerinize abanarak bağırıyor.
    içeri girdik. “bu beyefendinin adı, görevi nedir?” dedim. arkamızdan bir görevli geldi, elinde telsiz, takım elbiseli. dedi ki "müdüre şikayet edin, hanımefendi. duydum tarzını, onun adına özür dilerim."
    tam müdürü soracağım, adının ümit olduğunu öğrendiğim; insanın üzerine yürüyüp zorla yıkama paketi satmaya çalışan zat içeri girdi. bana "sen boş boş konuşuyor musun burada" dedi. seninle konuşmuyorum kardeşim, müdürünle konuşacağım dedikten sonra adam çıkıp gidince bankodaki genç; "hanımefendi dönüşünüzde müdire hanım da burada olacak, siz ona bakmayın, ödemenizi alayım dedi.
    ödedik parayı, akasya avm’ye çıktık.
    17:30 sularında döndük. fişi verdim, arabayı alıp gideceğim. müdürle konuşup işi büyütmemek niyetindeyim. sözkonusu adam köşeden pis pis sırıtıyor. arabam geldi. bir baktım, aynı bıraktığım gibi hiç yıkanmamış. paket yıkama satmaya çalışan köşeden sırıtmaya devam ediyor. içeri girdim. müdire gülden hanım orada. yanına gittim, kendimi tanıttım ,elini sıktım. "arabama bir bakar mısınız" dedim. baktı, inanamadı. “bu araba hemen vıp yıkamaya alınacak” dedi. bizi içeri davet etti. dışarı çıktı benim kabadayıya bir şeyler söylüyor. kabadayı bağırıyor, kadının üzerine yürüyor. dışarı çıktım. kadına dönüp "ödememi geri alayım ve ben gideyim" dediğim sırada bu oto yıkama çalışanı adam; "aç köpekkkkk" diye bağırarak üzerime yürüdü. 3 kişi tutmaya çalışyor. esra bir yandan bağırıyor: "patron arabaya bin!”
    böyle durumlarda öyle bir hale geliyorum ki, adam bıçak sallasa kanım akmaz.
    "bırakın" diye bağırıyor müdire hanım. "bırakın bakalım ne yapacak.” diyor. ben hiç kımıldamıyorum. "gel diyorum, bıraksınlar gel bakalım. terbiyesiz.” diyorum.
    söylediğim en kötü laf bu "terbiyesiz".
    "bana terbiyesiz diyemezsin, o... "diyor.
    zor tutuyorlar.
    kurtulup kurtulup üzerime atlıyor. ben hiç kımıldamıyorum. bekliyorum. bıkmışım bu ülkeden. haklıyken susulmasından, hukuksuzluğu içimize sindirmiş olmaktan, kabadayının cahilin özgüveninden, olanların ne kadarı üzerimdeki şortla ilgili diye düşünmekten…
    bıkmışım işte.
    öyle dikiliyorum.
    esra bağırıyor: "patron arabaya bin!”
    "önce paramı ödeyin" diyorum ve ekliyorum; “yıkamadığınız arabanın parasını alamazsınız.”
    bir adam geliyor, elinde 30 lira. "haklısın ama anlayış göster adam oruçlu abla" diyor. arabaya biniyorum.
    o sıra adam elini boğazına götürüp keser gibi yapıp çıkış yönünü gösteriyor. "gel" diye bağırıyor. sırtını dönüp çıkış yönüne doğru yürüyor.
    kendime geliyorum o anda. içinde 30 lira buruşmuş elimle camı açıyorum. o oruç diyen adama: "bak kardeşim, çıkışa gidiyor, seni öldüreceğim diye işaret ediyor” diyorum.
    “aç abla kapıyı” deyip, arabaya biniyor.
    arabamın arka camlarındaki koyu renk film nedeniye içerisi görünmüyor.
    zorla ekstra yıkama paketi satmaya çalışan, kadına öfkeli, muhtemelen işyeri sahibinin akrabası ve yine muhtemelen sabıkalı ümit adındaki kabadayı, arabamın önünü kesip camını yumrukluyor.
    arka koltuktaki, koyu renk camdan dolayı görmediği iş arkadaşı dışarı fırlıyor ve onu itekleyerek uzaklaştırıyor.
    biz de akasya avm den kaçabiliyoruz.
    eve gelip ekşi sözlük ve foursquare’den araştırdım. benzeri çok şikayet olmuş son 2 yıldır. hiçbir şey yapılmamış.
    şikayet edenler tehdit edilmiş. genelde kadın mağdurlar var.
    akasya yönetime şikayetimi yaptım.
    birşey çıkacağından ümidim yok.
    ama bana yapılan şiddete karşı, sadece terbiyesiz diye bağırabilip, şikayet dilekçesi yazabiliyorum.
    bu ülkenin bir kadın ferdi olarak şiddetle başedebilmenin başka bir yolunu bilmiyorum."

  • firuzağa'daki beyaz t-shirt'lü linççi

    firuzağa'daki beyaz t-shirtü linççi kim aslında biliyor musun?

    kadıköy'den 12a'ya binen yetmişbeş yaşlarındaki, gözleri görmeyen, karadeniz'li "nine"

    birileri yardım etti binmesi için. oturttular. oturur oturmaz başladı kendi şivesiyle. oğlu bir rus kızı sevmiş. başı açıkmış, kısa etek giyiyormuş. rus-türk farketmezmiş, başı açık ve açık giyinen kadınların-kızların hepsi orospuymuş. cehennemde yanacaklarmış. üzerlerinde beyaz gömlek ve boyu diz kapaklarında klasik, kumaş etek olan ve konuşmalarından üniversitede öğretim görevlisi oldukları anlaşılan iki kadından biri diğerine "dayanamıyorum ben, inicem. iki durak var zaten, yürürüz..." dedi ve o sıcakta indiler arkadaşıyla. "bana bak" dedim kadına "bu otobüste başı açık, etek giymiş, bir sürü kadın var. hepsi birinin evladı, eşi, sevgilisi, kardesi vs. sen bu insanların hiçbirine orospu diyemezsin. asıl orospu senin gibilerin çürümüş, hain, saldırgan, kokuşmuş beyni. ya şimdi sus. ya da ben seni kolundan tuttuğum gibi aşağı atarım, nereye gideceğini de göremez, layığını bulursun. " sustu. otobüsten bir "allah'ın kulu" da kalkıp, "ne diyorsun ulan sen, yaşlı başlı kadına?" da, "doğru söylüyo adam, yeter ulan, bu ne, sıçarım sizin götten uydurma, namusunuza" da demedi. ölmüş herkes. korkudan, umursamazlıktan, "aman bana bulaşmasın da" dan ölmüş. bir millet ölmüş.

    firuzağa'daki beyaz t-shirtlü o linççi, ses çıkarmadığın, "cumaya" gitmiyorsun diye, ofiste senin hakkında yarım ağız homurdanıp, kendi gibi karanlık zerzevatı gizliden provake eden iş arkadaşın.

    benim askerden arkadaşım şuayip meselâ. askerliğimiz boyunca elinde dini kitaplar, sürekli "islam şöyle, namus böyle, cehennem, cennet vs" diye dolandı bu ahlaksız. konya'lıydı. askerliğimizin bitmesinden üç-dört yıl kadar sonra bir gün, başakşehir-taksim otobüsünde geldi yanıma oturdu. hiç haz etmezdim şuayip'ten ama sonuçta vardı ve benim onu sevip-sevmemem üzerinden değerlendirilecek değildi var olup, olmaması.

    selamlaşma, nereden gelinip, nereye gittiği, istanbul'da ne işi olduğu konuşulurken "benim iki kız var da başakşehir'de. onlara geldim" dedi. evli ve dört çocuk babasıydı bu askerkende biz. çocuklarına geldi sandım. yabancı uyruklu, iki ayrı kadınla para karşılığı seks için arada geliyormuş istanbul'a...

    o an nevrim döndü. kalktım ayağa, bütün otobüse, "bu pezevenk var ya" dedim "bu şerefsiz..." anlattım. indi otobüsten. arkasından homurdandı, yuhaladı insanlar. 2007 yılıydı. bu kadar sessiz değildik henüz.

    firuzağada'ki beyaz t-shirtlü o linççi. hepimiziz. biz sustukça, riya içinde olmaktan, ona yaşlı, buna anne, ötekine patron, komşu vs diye ses çıkarmadıkça daha çok sıçacaklar ağzımıza.

    ve aslında hepsini biz yapmış olacağız.

    sesimi çıkarmadığım her durumda, "firuzağa'daki beyaz t-shirtlü linççi" benim !!!

    ve olan en masumlara oluyor benim yüzümden çoğu zaman. kadınlara, çocuklara, gençlere...

    yaşlı diye, kör diye, "nine" diye gibi zavallı ve samimiyetsiz bahanelerle susturulmayan, güya, hoşgörü gösterilen bu kafadaki pis insanlar ve çıkarttıkları o beyaz t-shirtlü.

    edit: imlâ