sigara kibrit86
profili

  • kendi işini kurmazsan ölene kadar alarm kurarsın

    bazı insanların yapısı, çalışma şekli, ruh hâli, gelir gider beklentisi, stres durumu, hayalleri maaşlı çalışan olmaya uygundur, bazı insanlarda da tam tersi durum söz konusdur. önce hangisi olmaya uygunsunuz ona karar verin.

    kendi işinizi kurarsınız, 2 asgari ücretli işçi çalıştırırsınız ve daha cebinize para girmeden ayın 22'si, 23'ü gibi muhasebeciniz arar; sgk, muhtasar, kdv, kdv2 tahakkuklarını mail attım abi, son günleri de şu aman ha ödemeyi unutma diye ekler. ödemeyi unutursunuz ya da hesap müsait değildir; varsa sgk teşvikleri gider, üstüne hepsi faiz yer. sonra vergi daireniz banka hesaplarınıza haciz koyar. tüm borcu faiziyle tek seferde ödemeniz gerekir. yoksa hesabınızdan para çıkışı olmaz, bu da iş dünyasında itibar kaybına ve güvensizliğe neden olur.

    yeni iş kuranlar için olası bir senaryo. bizim gençler iki video izleyip, iş kurunca ertesi yıl kırmızı ferrari sahibi olabileceğini zannediyor.

    hiç elindeki parayı, evini, arabasını, arazisini, eşinin altınlarını kaybeden, iflas edip ailesini kaybeden, sağlığını kaybeden girişimcilerin videosu yapılmıyor.

  • 1 kasım 2023 sigara zammı

    ete zam gelir; "ben veganım bana ne?"
    yakıta zam gelir; "benim arabam yok bana ne?"
    sigaraya zam gelir; "ben içmiyorum bana ne?"
    bedelli askerliğe zam gelir; "ben askerliğimi yaptım bana ne?"
    dijital platform üyeliğine zam gelir; "ben kullanmıyorum bana ne?"
    ...

    bana ne dediğin her zam sana dolaylı olarak, kullanıcılara da dolaylı olarak giriyor. kendine başkalarının mutsuzluğuyla mutlu olmak yerine başka bir gibi bulmalısın.

    ben lisedeyken sigara alınan para, artık sadece zam miktarı. okuldan kaçıp 5-6 liraya 3-4 arkadaş parliament alırdık.

  • kemal kılıçdaroğlu

    arkadaşlar antep'te yaşıyorum. hâlâ depremin şokunu ve stresini atlatamadım. artçı mı hayalet deprem mi tam olarak anlayamadığım, gerçek veya hayal sarsıntılarla geçiyor günüm. hatta bu yazıyı bitirmek üzereyken 23:50 sıralarında hatay merkezli 4.7 şiddetinde 4-5 saniye süren bir sarsıntı daha oldu. yüksek binaların önünden geçerken saniyeler içinde 10-15 tane felaket senaryosu yazıyordum. geceleri sessiz olduğu için en ufak ses bile tedirginlik yaratıyor. normalde ayı gibi uyuyan ben, odamın penceresine çarpıp, kanat çırpan güvercinlerin sesine uyanır oldum, sabah alarm çalmadan şak diye kalkabiliyorum. çünkü aşırı tedirginim.

    son bir aydır sağlıklı düşünemiyorum. karşıma kim gelirse gelsin oy veririm ama benim ve benim gibi düşünenlerin oy vermesi yetecek mi? siz sağlıklı düşünen arkadaşlar, siz karar verin. önce elinizi aklınıza, sonra da vicdanınıza koyun.

    bizim insanımızın büyük kısmı refah ve huzurun ne olduğunu hiç bilmedi. çalışanların hayatı evden işe, işten eve, çalışmayanların hayatı da evde geçiyor. ara sıra avm, park, köy, akraba ziyareti sayılmazsa evde ve ev iş arasında ömür geçiyor. insanlar sosyalleşme, gezme, dünyayı görme, tiyatro, sinema, hobi edinme gibi faaliyetlere para ve zaman ayıramıyor. çünkü ikisi de yok. durum böyle olunca insanların kendini rahat hissettikleri, aidiyet duygusu besledikleri, bir topluluğa karıştıkları, kendilerini değerli ve önemli gördükleri tek yer siyasi görüşleri oluyor. oy verilen partiyi körü körüne savunma, lidere aşırı derecede bağlılık, eleştiriye zerre kadar tahammül edememe, karşıt görüşlü aile bireyini, yakın arkadaşı dışlama vs. gibi uç davranışların temel nedeni siyasi görüşü hayatın merkezine koyma, amiyane tabirle namus meselesi yapmak yatar...

    hayatında istanbul'a gitmemiş, ayasofya ile sultanahmet'i ayırt bile edemeyen ama ayasofya'nın camiiye çevrilmesine çılgınlar gibi sevinen insan,

    istanbul ile havaalanı ile hiç işi olmayıp veya uçak bileti alacak parası olmayıp, 3. havalimanına sevinen insan,

    arabası olmadığı ve istanbul'da yaşamadığı halde 3. köprüye sevinen insan,

    asgari ücretle zar zor geçinip, hiç alamayacağı togg için şarkılar yazan insan,

    depremlerin insan eliyle gerçekleştirilebilen yapay bir saldırı olduğuna inanan insan,

    almanya'nın bizi kıskandığına inanan insan,

    ciddi ciddi osmanlı'nın geri geldiğine inanan insan,

    dövizdeki artışı, enflasyondaki artışı, cari açıktaki artışı batının türkiye'ye karşı saldırısı olduğuna inanan insan,

    dövizdeki artışı, sahte dolar ile burnunu silerek protesto eden insan,

    8'den 18'e çıkan dolar, piyasalar kapandıktan sonra bir gecede 13'e düştü diye halay çeken insan,

    trump'ı turp yiyerek protesto eden insan,

    olumsuz bir gelişme yaşandığı zaman hiçbir yetkisi ve sorumluluğu olmadığı halde chp'yi sorumlu tutan insan,

    ...

    kılıçdaroğlu'na oy verir mi?

    bu insanlara "yıllarca küfrettiğin, dalga geçtiğin, liderlik vasfı yok ki dediğin, 3 koyun güdemeyeceğine, ssk'yı batırdığına inandığın kılıçdaroğlu'na oy vereceksin" derseniz insanların benimsedikleri, çok önemli gördükleri, eleştiri bile kabul etmedikleri siyasi görüşlerine doğrudan, hayat görüşlerine de dolaylı olarak hakaret etmiş olursunuz.

    benim gibi düşünenler cepte, garanti, banko, çantada keklik tamam. bu insanları ikna etmek için yumuşak bir geçiş dönemi lazım. kendilerinden çok farklı olmayan, çok tanımadıkları, hakkında olumsuz, komik, rahatsız edici bir şeyler bilmedikleri bir aday gerekli. yoksa dün kara dediğine bugün beyaz demek istemez kimse.

    bunları düşünmek yerine floransa katedrali manzaralı, ortaçağdan kalma evimde, pizzamı yedikten sonra basilica di santa maria del fiore ile karşılıklı sigara içip sonra amanda yengenize dönüp "sikerim ortadoğu bataklığını, pizza harikaydı, çay ne zaman hazır olur?" demek isterdim. her istediğimiz olmuyor amına pisa kulesini soktuğumun hayatında maalesef.

  • 13 haziran 2022 büyük kripto çöküşü

    bu ülkenin analizini yapmak isteyen bir sosyolog varsa iki yere bakması yeterli; maçkolik ve investing forumları.

    para kayıplarını köpek balıklarına, roma imparatorluğuna, hitler'e kadar bağlarlar ama kazançları kendi tecrübe, zeka ve cesaretlerinden kaynaklıdır.

  • geçen yirmi senenin tek cümlelik özeti

    sığınmacıların beğenmediği ama çekip gitmediği,
    gurbetçilerin de beğendiği ama gelip yaşamadığı bir ülke olduk.

  • 2 mayıs 2022 adana'da kavga çıkartan suriyeliler

    empati yapıyorum.

    ülkemde iç savaş çıkmış, can havliyle kaçıp, komşu ülkeye sığınıyorum. sığındığım ülkeye minnet beslemek, adapte olmak ya da ülkemdeki sorunlar çözülsün de ülkeme döneyim diye çabalamak yerine sığındığım ülkede asayiş sorunu yaratıyorum.

    vicdan azabından geberirdim.

  • internet cafe mirc çay sigara kulaklık winamp

    "ahmet abi, masa 3'ü süresiz açar mısın?"

    cümlesindeki zenginliğe, umursamazlığa karizmaya bakar mısınız? o karizmayı, romantic_serseri_27@hotmail.com gibi aşırı iddialı bir mail adresi bile bitiremez. nuttertools, aspirine, tank, b4-3 öçöçöçöç, çıkarın beni bu cehennemden, papi çulo, dale don dale...

  • askerde görülen en yüksek rütbeli komutan

    her erkeğin yapmayı sevdiği ama maruz kalmayı sevmediği bir konu; askerlik anısı anlatmak.

    acemi birliğinde yakından teğmen, uzaktan yüzbaşı, yemin töreninde ise 20-25 tl taksi ücreti yazacak mesafeden albay gördüm.

    usta birliğim ise türk ordusunun göz bebeği sayılabilecek bir yerdi ve albay habercisi olarak yaptım askerliğimi. yarbay ve altındaki rütbeler komutanı değil beni arardı.(komutanın odasının karşısında yarı mutfak yarı yazıhane vardı, evet priz de vardı:d hem komutanın odasında hem de benim yazıhanede telefon vardı. komutan dışarıdayken onun telefonuna ben bakardım ve not alıp komutana arz ederdim.) neredeyse her gün bir albayla telefonda konuşurdum ve haftada 1-2 kere de albaylar, komutanı makamında ziyaret ederdi. o kadar çok albay gördüm ki, o kadar çok albaydan azar işittim ki, albayın altındaki rütbelerden azar işitmeyi ciddiye alamıyordum. kadın albaylar, kendisine bağlı birliği olmayan albaylar, masabaşı işte 8-5 çalışan albaylar, kurmay albay... komutanı ziyaret edenler arasında tuğgeneral de vardı. komutanın gözünün içine bakıp, bağıra bağıra er ali veli diye tekmil vermiştim. generalin yanında emir astsubayı da olurdu. komutanın ağzından çıkan her şeyi not alır, gerekli hatırlatmaları yapardı. astsubay, çayı demli ve yarım şekerli, karıştır öyle götür dedi. kapıyı çalıp, tekmil verip, çayları sehpaya bırakıp çıkana kadar yaşadığım stresten 300-400 gram vermişimdir. şimdi çok garip geliyor ama o zaman çalan telefonu açmaya bile korkuyorum. ben telefonu er ali veli diye açıyorum karşı taraf albay abdullah, albay hasan diye karşılık veriyor. oturduğum yerde ayağa kalkıp, esas duruşa geçip, emredin komutanım diyordum.

  • 1993 doğumlular şimdi ne yapıyor sorunsalı

    gençliğimizin en güzel en verimli en önemli döneminin denk geldiği ölümcül deney filmi gibi ortama ve ekonomik krize bakıp, çaresiz çaresiz bekliyoruz.

    çocukluğunu sokakta yaşayan son nesil olmanın verdiği yetkiyle şimdiki telefon, tablet bağımlısı, sokak futbolundan habersiz çocuklara bakıp bakıp üzülüyoruz.

    ikinci çocuğunu whatsapp profil resmi yapan arkadaşlarımıza bakıp, "ulan bizim daha sevgilimiz bile yok bu ne hız" diyoruz.

    hiç ara vermeden, sınıfta kalmadan üniversite sınavına girmiş her 93'lü, 2011'de ygs'deki şifreleme skandalıyla karşılaşmış demektir. daha reşit bile olmadan tekme yemeye, ezilmeye, haksızlığa uğramaya başladık.

  • en karizmatik askeri rütbe

    kesinlikle yüzbaşıdır.

    teğmen gibi yeni mezun ve tecrübesiz değillerdir. tam gençliğin bitişi, olgunluğun başladığı döneme denk gelir yüzbaşılık. yarbay, albay gibi orta yaşlı, yaşlı da olmazlar. yüzbaşılar, genelde bölük komutanı olarak görev yaparlar. erle araları iyidir. ne askeri ezmek için fırsat kollarlar ne de askerin, adı geçince korkacağı çok büyük bir rütbedir.

    hollywood filmlerinde, tim ölümcül bir operasyona gidecekse timin başında yakışıklı, idealist, cesur bir yüzbaşı olur genelde. türk yapımlarında da yine en cesur asker yüzbaşıdır. (bkz: yüzbaşı steve rogers) (bkz: yüzbaşı faruk izmir)

    yüzbaşı rütbesini telaffuz etmek de güzeldir, apoletlerindeki 3 yıldız da göze hoş görünür, apolet tamamen doludur. oysa binbaşıların apoletinde defne yapraklı çelenk ve 1 yıldız vardır, apoletin yarısı boştur. üsteğmende de iki yıldız vardır sadece.

    albay, tuğgeneralin karşısında esas duruşa geçer ama albay rütbesi de tuğgeneral rütbesinden daha karizmatik bence. defne yapraklı çelenk ve üç yıldız > içinden kılıç geçen defne yapraklı çelenk ve bir yıldız.

    yüzbaşı, albay, korgeneral apoletlerinde 3 yıldız, orgeneral apoletinde 4 yıldız vardır. 3 yıldızlı her rütbe karizmatiktir ama yüzbaşı rütbesi en karizmatiğidir.

  • 4 eylül 2020 covid 19 vakasının 276.555 olması

    bir ülkenin kaderini; yöneticilerin vizyonu, ileri görüşlülüğü, zekası, cesareti kadar halkın vicdanı, çalışkanlığı ve sorumluluğu da belirler.

    normalde asansör kullanmam, korona döneminde mümkün değil kullanmam. bugün işten çıktım merdivenden inerken, 2. kattaki asansör sırasını gördüm. insanlar 2 kat merdiven inmemek için 5 kişilik asansöre 5 kişi binmeyi göze alıyor.

    devlette iş yok, halkta iş yok; freni patlamış gamyon gibi uçurumdan aşağı iniyoruz.

  • ruh eşi vs 1 milyon dolar

    önce kyk kredimi kapatır sonra eli yüzü düzgün bir araba alırım.

    ruh eşi olmadı rus eşimi bulurum.

  • kadının evliliğe uygun olmadığnı gösteren detaylar

    başıma bir şey gelse de gelmese de söylemek istiyorum.

    sosyal medyayla yatıp sosyal medyayla kalkan, her anını paylaşan, ilgi ve beğeni budalası, takipçi hastası kadın.

    böyle bir kadınla evlenmek yerine en kral vpn'in parası neyse verin premium üyelik alın.

  • 5 haziran 2020 pütürge depremi

    şu iki kesimin hızına her zaman saygı duymuşumdur;

    1. depremden birkaç saniye sonra ekşi'de başlığını açan.
    2. üniversite yerleştirme sonuçları açıklanır açıklanmaz, sosyal medyada bio'suna hemen kazandığı üniversiteyi, bölümü yazan taze üniversiteli.

    gaziantep'ten hissedildi 3-5 saniye süreyle.

  • ekşi itiraf

    açılın, 15 bin liralık bedelliye yaşı yeten ama parası yetmeyen, sonraki bedelliye de oturma organını yırtsa bile yaklaşamayacak ben, tecilimi bozdurup askere gittim, yemin törenini yapıp, izne çıktım.

    sol. sol. sol sağ sol.

    hem akıllı telefon yasak diye hem içeri sokabilsem bile şarj sıkıntısı var diye telefon götürmedim yanımda. tuşlu telefon da istemedim, internete giremedikten sonra o ucubeye gerek yoktu. ankesör kartı aldım, ailemi bu şekilde aradım. telefonsuzluk, gündemden ve akrabalardan uzak kalmak için ideal bir eksiklik. hem huzur verici hem de biraz sıkıcıydı. genel olarak kafa dinletiyor.

    bilmediğim ortama, tanımadığım insanların arasına girme stresi, korku, hüzün, internetsizlik, alışkanlıklardan vazgeçmek zorunda kalmak, yeni alışkanlıklar edinmek zorunda kalmak, hırsız, sapık, dengesiz, mal insanlarla aynı ortamda bulunmak zorunda olmak... herkes gibi ben de bu duygularla gittim. alıştım.

    26 yaşıma kadar saçımı hiç kısa kestirmemiştim, yüzüme de ne zaman jilet vurduğumu hatırlamıyorum. ilk günler kısa saç ve jiletten dolayı kabaran yüzüm nedeniyle aynaya bakmaya korkar oldum. krem bir işe yaramıyor, sadece yüzün alışması gerekiyor. saç ve sakal benim çirkinliğimi gizliyormuş. kısa saça alıştım ama sakalsızlığa alışamadım.

    kendi evinde, kendi yatağı dışında yatamayan ben, 30 kişiyle aynı koğuşta kalmaya alıştım.

    kendi evi dışında tuvalete giremeyen ben, günde 250 kişinin girdiği tuvaleti kullanmaya alıştım. tuvalet kapısına yazmışlar; "rahatça sıçtığın gün askersin."

    çarşaf ve yastık yüzü yıkanma günleri sabit. siz birliğe, yani koğuşa yıkanma gününden önce gittiyseniz başkasının yattığı çarşafı, yastık yüzünü kullanmak zorundasınız. at gibi ayakta uyurum, gerekirse uykusuz kalırım daha iyi. durumumu şımarıkça bulanlar oldu. ben de yastığı yatağın başına dik koyup, başımın altına da havlu açtım, her gece de bere takıp yattım. 4-5 gün sonra çarşaflar, yastık yüzleri yıkandı ama havlu ve bereden vazgeçmedim.

    içinde et olan yemekleri hiç yemedim, askerlik boyunca da yemeyeceğim.

    askeriyenin meşhur botu ve çök kalk yapmaktan ilk günler topuğumu kesmek istedim. sonra ona da alıştım.

    sol. sol. sol sağ sol.

    her gece ışıklar kapandıktan sonra 3 ses duyuluyordu koğuşta; horlama sesi, öksürük sesi, tuşlu telefonların tuş sesi.

    hem keşke akıllı telefonum yanımda olsaydı dedim hem de iyi ki yanımda değilmiş dedim. akşam erken yatmak için 5 dakikanın hesabını yapar oldum.

    yat iştimasından sonra herkes geyik yapmak, dertleşmek, çay, sigara, kahve içmek için dışarıda otururdu, sonra koğuşa çıkıp kamuflajı çıkarıp eşofmanı giyerdi. biri vardı, biz daha koğuşa çıkmadan eşofmanı giymiş, horlaya horlaya uyumaya başlamış olan vardı. arkadaş hiç mi derdin, hayalin, isyanın yok?

    her on askerin dokuzu, her sabah sakal tıraşına isyan ederken, 20 yaşında olup da yüzünde tüy bile olmadığı halde, sakalı çıksın diye her sabah tıraş olan da vardı.

    sol. sol. sol sağ sol.

    haftada bir çorap değiştiren yaratık da vardı, günlük çorabını değiştirip, lavaboda çorabını yıkayan, ayaklarını yıkayan kral da vardı.

    çarşafın ve yastık yüzünün rengi açık mavi. önceki celp döneminden kalma çarşaf ve yastık yüzü terden ve pisten lacivert olmuş durumda. bu durumdan rahatsız olmadan huzurla yatan hint vardı.

    627483929472 kere "her şey tek tip olacak, o da askeri olacak" diye söylenmesine rağmen iştimaya kendi sivil beresiyle çıkıp, 250'den fazla kişiye ceza aldıran davar vardı.

    iştimaya geç gelmekten, boyasız bottan, tıraştan, düğmeden, bereden, telefondan, sigaradan azar işitmekten zevk alan hanzolar vardı.

    annesini arayıp, kendisine işkence yapılıyormuş gibi anlatan beyinsiz de vardı, arkadaşlarına rus çıtırlarla havuz başında parti yapıyormuş gibi çok rahatım burada diye sallayan ezik de vardı.

    yürüyüşlerde düdük sesine, sol çığlığına rağmen ısrarla sağ basan, kafası basmayanlar da vardı.

    sevgilisine saatlerce askerlik anısını anlatan da vardı. ne anlattı acaba? "aşkım bugün sabah iştimasında 5 tane muratti izmariti topladım biliyor musun?"

    herkesin ya binbaşı ya general tanıdığı vardı. benim onbaşı tanıdığım bile yok.

    usta birliği için hakkari'yi isteyenler, izmir'e, izmir'i isteyenler, hakkari'ye gönderildi asdfgghjjlll. doğuya düşenler, "burada komutanlar sıkmıyor, kafa rahat olur", batıya düşenler de "burada çarşı izni var, burası çok rahat olur" diye kendini avutanlar vardı. rahat olunan tek yer kendi evinizdir arkadaşlar.

    kamuflajı giyince kendini bordo bereli sanan da vardı.

    "ben mescide gideceğim" deyip, yemekhane sırasında herkesin önüne geçen de vardı. bunu arasıra yapardı. belki de herkesin önüne geçmediği günlerde sabahtan tüm namazları peşinen kılıyordu.

    "arkadaşlar yere izmarit, çöp atmayalım. çünkü biz topluyoruz" diyen duyarlı da vardı. izmariti, çöpü yere atıp, "nasılsa biz topluyoruz" diyen mal da vardı.

    sol. sol. sol sağ sol.

    eğitimlerden geri kalmamak için gerçekten hasta olmasına rağmen revire gitmeyen de vardı, iştimadan kaçmak için "tırnağım kırıldı beni gata'ya sevk edin, bana çürük verin, en azından birkaç ay hava değişimi verin" diye ağlayan uyanıklar da vardı.

    "oğlum yemeklerde şap varmış yemeyelim" diyen playboya "lan oğlum yemeklerde şap olsa, o kadar komutan yemekhanede yemek yer mi?" diyen einstein da vardı. "asıl bize yaptıkları aşıda, cinsel istek kesici madde var" diyen edison da vardı.

    rütbeleri, silahları, helikopterleri ezbere bilenler vardı. usta askere komutanım diyen de vardı. komutana yalakalık yapan da vardı.

    "ben izmarit toplamaktan nefret ediyorum" diyen de vardı. aynen aslanım aynen, biz de zaten "izmarit toplama kulübü" üyeleriyiz.

    sol. sol. sol sağ sol.

    her yerde hemşerilerini arayanlar vardı. seçilmiş kişiler gibi bir araya gelip, memlekete dönünce ne yapacaklarını konuşurlardı.

    20 yaşında köyünden ilk kez çıkmış masum, gariban da vardı, 30 yaşında memur da vardı, bmw'mi özledim diye şov yapan da vardı, komutana abi diyen de vardı, tabldotu yalayan da vardı, çürük kovalayan da vardı, çocuğunu özleyen de vardı. her kesimden, her tipten insan vardı.

    birkaç gün sonra iznim bitiyor ve yeni birliğime gidiyorum. yeni şehir, yeni arkadaşlar, yeni sorumluluklar, yeni dertler, yeni stresler. hem heyecan hem de stres verici.

    kolay arkadaş edinemeyen biri olarak bu sefer yanımda kitap götüreceğim. şafak saymamaya dikkat ediyorum ve askerliği sevmeye çalışıyorum. zaman daha hızlı geçiyor o zaman.

    birkaç gün ailemin yanında kalacağım için, temiz, sıcak yatağımda yatacağım için, temiz, lezzetli yemekler yiyeceğim için, istediğim saatte kalkacağım için çok mutluyum.

    "bir gün gelecek bir gün kalacak."

  • çanakkale'de 3 bin melek savaştı

    winston churchill'ün de dediği gibi;

    "çanakkale'de ne melekler vardı ne evliyalar vardı ne de askerlerimizi göğe çeken bulutlar vardı. atatürk önderliğinde anamızı siken türklerden başkası yoktu."

  • evinin balkonunda uçak yapan 15 temmuz gazisi

    ben, sana uçağı evde yaparım, hem daha ucuz olur hem de içine hangi teknolojiyi koyduğumuzu biliriz. yabancı ülkeler kim bilir içine neler koyuyor.

  • 19 ağustos 2019 fenerbahçe gazişehir maçı

    - ligin ilk maçı, fenerbahçe'nin seyircisi önünde gövde gösterisi yaparak sezona başlaması gerekiyor mu? evet.
    - rakip lige yeni yükselmiş, tecrübesiz bir takım mı? evet.
    - galatasaray'a 2'li, beşiktaş'a 3'lü çektirmişler mi? evet.
    - fenerbahçe'nin kazanması için tüm şartlar oluşmuş mu? evet.

    gazişehir kesin kazanır.

  • gaziantep denince ilk akla gelenler

    antepli olarak ben de isterdim baklava, tatlı, kebap, antep kalesi, hanlar, hamamlar, antik kentler, müzeler, uçsuz bucaksız parklar, kocaman sanayi vs şeyler yazayım.

    işte o kocaman sanayisi ve boktan konumu nedeniyle yıllardır aldığı işçi göçü ve suriyeli istilâsıyla; trafiği felç olmuş, koca binalarla içine sıçılmış, aşırı pahalı, suç oranlarının yükseldiği ortalama bir ortadoğu şehri geliyor aklıma.

    zamanında( 130-150 yıl önce) burada 100-150 metrelik mesafeye 3 tane kilise yapacak kadar çok hristiyan yaşamış. 20 yıl öncesine kadar cehape'nin kalesiydi. marka şehir antep'ti. tarihine de siluetine de halkına da yazık oldu gazi şehrin.

  • iri göğüs

    başlıkta ara => linkler => sonuç hüsran, ya saçma capsler ya ölmüş linkler.

    amme hizmeti olsun diye buraya bir link bırakıyorum. gözünüz doydun amk.

    +18
    @
    -60