nerde o eski gunler9
profili

  • insan vücudu mükemmel değil

    doğru tesbittir. en basit örneği ile bir canlının götü patlıyorsa (basur), o canlı mükemmel yaratılmamıştır.

  • z kuşağındaki aptallıkta ısrar motivasyonu

    uzun zamandır gözlemlediğim ve artık son zamanlarda da birçok kez karşıma çıkması vesilesi ile sebebini merak ettiğim motivasyondur. son jenerasyon olarak bildiğimiz delikanlılar ve sevgili hanım efendiler için cahilliğin müthiş bir kalkanı oluşmuş durumda. sonu gelmez bir kendilerini koruma ve eleştiri kabul etmeme motivasyonuna sahipler. bir önceki jenerasyon, yani 80'ler 90'ların başları çocukluğuna sahip kişilerde default olarak bulunan utanma, ders çıkarma, hızlı kavrama ve uyum sağlama gibi kavramların hiçbirinden haberleri bile yok. tabi bunlar olmayınca da normal davranış ile aptallık arasındaki farkı anlamlandıramıyorlar. ısrarla tüm davranışlarının kabul görmesini bekliyorlar. 3-6 yaş arasında, bastırılamayan, susturulamayan, normalleştirilemeyen küçük çocukların, 20 yaşındaki hali gibi. 'bunu yaptım, çünkü yapabiliyorum' temel güdülenmeleri bu. ebevenyleri tamamen dijitalden paralize olmuş ve bu çocuklar ile hiç gerçek bir sohbet başarılamamış, konuşulmamış, anlatılmamış ya da kimse bunlara gerçek hayat ile ilgili bir ders (öğreti) vermemiş anlaşılan. 'askere gitse çok dayak yiyecek' bir nesilden bahsediyoruz aslında burada.

    benim en çok kanıma dokunan kısım ise, uyarılmaları durumunda geliştirdikleri 'aptal olabilirim, nolmuş' durumu. korkunç. daha ne denir bilmiyorum, çok korkunç. bir insanın hata yapmış olmak konusundaki davranışı bu olabilir mi lan? bir insan değil, bir nesilden bahsediyoruz. 'evet, salağım ben, sana ne' diyor. çıldırmamak elde değil. hiçbir şekilde iletişime geçemiyorsunuz ve aptal olarak yaşamaya devam etmek istiyor. bir önceki nesle üşengeç diyorduk; ancak eylemsel bir üşengeçlik durumu söz konusuydu. bu arkadaşlarda zihni bir üşengeçlik durumu gerçekleşmiş durumda. bu çocuklar düşünmeye, yapıcı çözümler bulmaya, sorun çözme yeteneğini geliştirmeye üşeniyor. seninle savaşıyor, kesinlikle öğrenmek, yani 'biliyor olmak', daha önce başarı ile sonuçlanmış bir deneyimden pay almak gibi bir kaygısı yok. ilgili iletişim sırasında yorumlama ve anlamlandırma yetisini kullanamıyor, bunun yerine sana saldırmayı tek iletişim seçeneği olarak görüyor. seninle kurduğu iletişimi de en nihayetinde 'aptal olmak çok normal' diyerek sonlandırıyor ve sen orda kalıyorsun.

    ne diyim, sizin yetiştireceğiniz nesli steril bir ordamda tedavi etmek lazım bu böyle olmayacak.

    edit:

    üzülerek de olsa belirtmek isterim ki bir edit yapma ihtiyacı hissettim. aldığım mesajlar ve başlık altına girilen konusunu ettiğim kuşaktan kişilerin entryleri dolayısıyla aslında örneklem kendi kendini doğrulamış oldu. bu noktada kimse bana alınmasın, çünkü biraz geri çekilip tekrar değerlendirmeniz gerekiyor sevgili gençler. ayrıca yazdıklarımı tekrar okudum ve yukarıda yazanlarda kırıcı bir tavır olduğunu düşünmüyorum. bahsini ettiğim durumu pür-ü pak şekilde açıklamışım. kimseye 'aptal' demiyorum, dikkatinizi çekerim 'aptallıkta ısrar' diyorum ki bunu da özellikle üzerine düşünerek yazdım.

    özetiyle şu konuyu, ufak bir şekilde işin içine diğer kuşakları da katarak, bir de yapıcı olmaya çalışarak örneklendireyim. kuşakları birbiri ile karşılaştırmaktan mevcut durumu fark etmek güçleşebiliyor gençler için çünkü. ondan önce de şunu belirteyim. konunun kendisinden sonra gelen nesle bok atmak girdabına sıkışıp kalması sinir bozucu. bu sığ bir düşünce. bu kısır ve konu üzerinde değerlendirme yapma şansımızı ortadan kaldıran bir düşünce. bundan vazgeçelim. burada bahsi geçen şey, 'mal gibi bir nesil yetişti ya' diyerek son nesle yüklenmek gibi bir hayıflanma değil. kesinlikle değil. kronikleşmiş bir düşünme biçimi değişimi sorunu.

    gelelim şu nesilleri birbirleri ile karşılaştırma, bok atma, aptallıkta ısrar mevzusuna. burada, genç hanımlar, delikanlı beyler 'siz çok mu akıllıydınız, bu hale geldik' gibi, yine şaşırtmayan ve örneği doğrulayan bir yaklaşım sergiliyorlar. eyvallah. anlatalım aradaki farkı basit bir şekilde. her çocuktan aptal olması beklenir. her çocuk da nitekim aptaldır da. bir yerlerde eğilip bükülmeye, yontulmaya ihtiyacı vardır. bu tabir biraz kaba gelebilir ama durum en nihayetinde budur. çünkü bu çocuğun salınacağı doğanın, hiç de aptallara göre bir yer olmadığını bilen ebeveynler onları çevresine uyumlu ve dayanıklı bireyler olması için yetiştirirler.

    gelelim x ve y durumuna. biz çocukluğumuzda ebeveynlerimizin çocukluğundan daha özgürdük, evet eyvallah. siz de bizden daha özgür yetiştiniz, buna da eyvallah. ancak, 'oğlum yapma dur' ya da 'kızım etme dur' lafının ikincisinde veya üçüncüsünde, o hareketin aptalca bir hareket ya da o sözün orda söylenmemesi gereken bir söz olduğunun ayırdına varıp, 'ha demek ki şartlar böyleyken bu davranışı gerçekleştirmemeliyim' analizini yapıp, hafızaya atar hayatımızı şekillendirdiğimizin, büyüdüğümüzün farkına vararak devam ederdik. bu bilgilerin kayda geçip, yorumlanıp, gerçek hayata uyarlanmaya başlaması da takribi 12-14 yaş arasında yavaş yavaş başlardı. bizim ana babalarımızda bu olgunlaşma süreci pek tabii ki daha erken yaşlarda oldu. ancak iki nesilde de bir fren mekanizması vardı. dış dünyaya karşı bir uyarı mekanizması, öğretici rolü vardı. z'de bu hiç olmadı. olmadığı için de dış uyarılara 'aptalsam sana ne' gibi altı boş, şımarık çocuk zırvaları ile cevap verilebiliyor. hadi diyelim az biraz bilinçli ebeveyn vardı, o zaman ya sizin kulağınız başka yerdeydi ya da yaşıtlarınızla birlikte çevresel bir sürüklenme ile bu halini aldı. al işte şimdi söylüyoruz, artık büyüdünüz, diyoruz. çıkarın kağıtları yazılı yapacağız diyoruz, hocam biz o konuyu işlemedik diyorsunuz. durum böyle olunca da sınıfta kalıyorsunuz. durum bu.

  • volkswagen türkiye

    diyanet'in 2019 yılı bütçesi ile 11 tane kurulabilirdi. ama biz kurulabilme duası etmeyi tercih ettik.

  • milli takımın 3 saat değil 50 dakika beklemesi

    iki ülke arasında krize neden olan, nota'nın falan havada uçuştuğu milli takımın izlanda'ya alınmaması olayı gerçek görünmüyor.

    iniş saati: 22:37 (tsi)
    burak yılmaz'ın yayın açıp 3 saattir bekliyoruz demesi: 23:30 gibi.

    50 dakika sonra 3 saattir bekliyoruz diyor, çıkışın ardından yine aynı şeyi söylüyor, 3 saattir bekliyoruz.

    ayıptır.

    milyonlarca insan izlerken bile kendisini sürekli yere atarak hakemi aldatmaya yönelik hareketten sürekli ceza alan bir şahsın yine bir aldatma durumu söz konusu gibi görünüyor.

  • 11 ekim 2016 istanbul semalarında dolaşan jet

    hemen doblo kiraladım.

  • mühendis olmanın artık hiçbir havası kalmaması

    ülkede,
    adalet olmadığı için avukatlığın,
    güvenlik olmadığı için polisliğin,
    habercilik olmadığı için gazeteciliğin,
    eğitim sistemi olmadığı için öğretmenliğin pek bir anlamı kalmadı.
    bilim olmadığı için de mühendislik bitiyor.

    hadi herkes imam olsun.

  • yalan haber yapan milliyet.com.tr

    erken dönem alman klasiklerinin belki de en güzellerini yazmış adolf anderssen'in bu konuda çok güzel bi hikayesi vardır. küçük bi marangoz dükkanının sahibi almond'un kızı klara sürekli zayıflığından yakınmaktadır. almond kızına bir gün der ki, keseceğim odunları istediğim gibi yerine dizmekle mükellefsin. eğer dediklerimi harfiyen yaparsan bu sorununa cevap bulacaksın. klara bu işten bi şey anlamaz ama kabul eder. her gün kütükleri babasının istediği yere koymaya başlar. zamanla küçük küçük odunlar evin bahçesinin her yerini kaplar hale gelir. ve son kütüğü de yerine koyduğunda babası klara'yı evin damına çağırır. klara damdan aşağı baktığı zaman hayrete düşer. yerleştirdiği odunlar bahçede dev bir "derdini sikiyimm" yazısı oluşturmuştur.

  • avrupaya vizesiz seyahahahahha

    almanya'dan sonra belçika'nın da türkiye elçiliklerini ve temsilciliklerini kapatmasının ardından söylenen söz ve sözler.

  • beyaz show davetiyelerinin parayla satılması

    erken dönem alman klasiklerinin belki de en güzellerini yazmış adolf anderssen'in bu konuda çok güzel bi hikayesi vardır. küçük bi marangoz dükkanının sahibi almond'un kızı klara sürekli zayıflığından yakınmaktadır. almond kızına bir gün der ki, keseceğim odunları istediğim gibi yerine dizmekle mükellefsin. eğer dediklerimi harfiyen yaparsan bu sorununa cevap bulacaksın. klara bu işten bi şey anlamaz ama kabul eder. her gün kütükleri babasının istediği yere koymaya başlar. zamanla küçük küçük odunlar evin bahçesinin her yerini kaplar hale gelir. ve son kütüğü de yerine koyduğunda babası klara'yı evin damına çağırır. klara damdan aşağı baktığı zaman hayrete düşer. yerleştirdiği odunlar bahçede dev bir "derdini sikiyimm" yazısı oluşturmuştur.