dunyayi kurtaracak olan adam24
profili

  • balon balıklarının devlet tarafından katledilmesi

    denizlerin teröristi olan balon balıklarına devletin müdahale etmesidir ve olması gereken budur.

  • ardahan'da tilkiye işkence edilmesi

    köylüler adına empati yapılacak bir durum yok. tilki tilkiliğini yapar, aç karnını doyurmak için mecbur senin sahip olduğun şeyleri çalmaya çalışır. sen de onu uzak tutacak önlemler alırsın.

    mesela fareyi kapanla yakalayıp dövüyor musunuz?

    karşındaki sanki bir topluluğun üyesi de sen bir daha bunlar yaşanmasın diye o üyeye ders veriyormuşsun gibi ne diye vuruyor eziyet çektiriyorsun? ya sal gitsin ya da meşrebin kaldırıyorsa öldür.

    ne sik gibi bir coğrafyada yaşıyoruz valla her gün ayrı tiksinme sebebiyle uyanıyoruz. yani o kadar yıldım ki şu görüntülerden, imkanım olsa bir dakika durmam çeker giderim buralardan.

  • gelin arabasının önünü kesen çocukları dövmek

    yine gerçek hayattan kopuk şekilde yazıyorsunuz.

    gelin arabasının önünü kesen çocuk mu kaldı. bizdik onlar, büyüdük ve o devir kapandı.

    kaç yaşında dümbükler gelini kaçırma teşebbüsünde bulunur gibi kesiyorlar arabanın önünü. siz de gelmişsiniz yine çok gerçekçi tespitlerde bulunuyorsunuz.

    edit: gelen haberler;
    damadı öldürmüşler

    bıçaklamışlar

    show haberin deneyi.

  • filtre kahve tavsiyeleri

    (bkz: brownberry)
    türk malı.
    ucuzluğuyla ters orantılı olarak çok güzel kahve. şimdilik bundayız.

  • isveç'te kafa kesen kürdün 12 yıl ceza alması

    herif kafa kesmiş ama reşit değil diye cezası 12 yıl veriliyor.

    kafa kesmiş, kafayı bıçakla koparıp atmış. öyle bir anda yapılacak şey değil. yani silahla bir saniyede vurup da vah tüh etmemiş. böyle oturmuş kafayı kıtır kıtır kesmiş. sürmüş yani, zaman almış. bıçağı ilk vurunca pişman olmamış mesela devam etmiş.

    edit: 23 yaşında olduğuna dair mesajlar aldım. neyse siz benim demek istediğimi anladınız. canavarca hislerle insan öldürmenin cezası 12 yıl imiş. verilen ceza, bu şerefsiz bir bok yedi, buna öyle ceza verelim ki emsal olsun başkaları benzer suçları işlemekten korksun diye değil de, bu şapşal bir halt yedi, e olan olmuş öleni de geri getiremeyiz, bari kalanı adam etmeye çalışalım düşüncesiyle verilmiş gibi duruyor.

  • bahçelievler ilçesinin ibretlik uydu görüntüsü

    dört sene yaşadığım yer. iki hafta önce ayrıldığım yer.

    öyle bir yer ki balkondaki saksılarda toprak vardı onları dökecek yer bulamadım. bakın ciddiyim toprağı dökecek toprak bir açıklık bulamadım. her yer beton, asfalt, kilit taş, kaldırım falan. ağaç bile yok ki dibine döksem.

  • ensonhaber'in andımızla dalga geçmesi

    1400 yıldır besmele çekiyoruz da aydaydık zaten dedirtir insana. ibnelere bak, seksen yıldır andımız okumuş da aya çıkmışmış.

    edit: saçma sapan mesaj atmayın lan. ne yunan döllüğüm kaldı ne vatan hainliğim. yunanı ingilizi sizin fesli hocanız sever.

    ağalar, kusura bakmayın, bugün bebek mamasından cep telefonuna, mr cihazından itfaiyeci elbisesine kadar hepsi uzay araştırmaları sonucunda bulunmuş şeyler. din bulmadı bunları. yine sevmediğiniz biri olan celal şengör'ün dediği gibi; "neye inanmak istiyorsanız inanın buna kimsenin itirazı yok. ama günün birinde insanlık açlığın eşiğine geldiği zaman bizi bu durumdan din değil bilim kurtaracak."

    ayrıca ekşişeyler'de yayınlanmış malum yazı için buyrun.

  • çorum'a starbucks açılması

    siz istanbulda starbucksa gidiyorsunuz diye çok modernsiniz sanki ibneler. starbucks dediğin amerikada wallmartın, yani türkiyedeki carefursanın bir köşesinde kağıtta kahve satan bir yer. gerçi türkiyede de karaköy gibi yerde carefursanın içinde olmasa da hemen yanında yine kağıtta satıyor ama neyse. çünkü amacı farklı. al git diyor adam işine gücüne git oyalanma. peki oyalanandan bana ne? istediğinizi yapabilirsiniz. yani çorumda da açılabilir. zira tribe girmeniz gereken bir yer değil starbucks. ha burger king ha starbucks, aynı, bilin bunu. burger king yerken tribe giriyor musunuz?

    yaptığınız şeyleri matahmış gibi göstermeyin. az mütevazi olun. ve rahat olun. gerilmeyin. herkes ne yapıyorsa yapsın. bırak çorumdaki de içsin.

    not: biraz kültürlenin lan. iktisatta snob mallar diye bir terim var. snob yani züppe demek. züppelerin kullandığı mallar. entel geçinenler yani, entelektüeller değil, kendini entelektüel sananların kullandıkları mallar. bu malı kullananlar kendilerini belirli bir sosyal statütede sanarlar, veya öyledirler de. züppelik statüsü diyelim. onlara bakanlar da aynı malı kullanarak o züppelerin statüsüne çıkmaya çalışırlar. ne zaman ki çıktılar, önceki züppeler başka mala yönelir. çünkü artık alt tabaka da aynı malı kullanmaktadır ve onlar bir adım öndeki züppeler oldukları için başka mala geçmelidirler. yani onlar önden gider diğerleri takip eder.

    starbucks senin benim için züppe mal değildir, çay ocağında içtiğim kahveden çaydan farkı yoktur. ama tribe girenler için züppe maldır. dikkat ederseniz kapitalizm hiç çaba sarfetmeden biz kapitalistler için nasıl çaba harcıyoruz. sonra da kapitalizme sövüyoruz.

  • kanser hastası amcam için acil kan ihtiyacı

    sitem etmeden geçemeyeceğim. murat bozun pompa olayının yüzde biri kadar ilgi gördü şu başlık, bir insanın hayatı ortada olmasına rağmen. neyse..

    ön edit: yazar olmayanlar için direk ilgili kişinin telefon numarasını en sona yazıyorum. çünkü onların bana başka türlü ulaşma imkanı yok.

    merhaba dostlar. kan grubunun ab rh (-) olduğunu belirtiyor ve doğrudan konuya giriyorum.

    işin tıbbi boyutu nedir bilmiyorum ama bana anlatılanı aktarıyorum. amcam bağırsak kanseri. bağırsakları birbirine yapıştığı için doktor bağırsağını dışarı almanın doğru olacağını düşünmüş ve şuan bağırsakları dışarıda hayatını devam ettiriyor. lakin bu defa kanaması oluyor ve sürekli kendisine kan vermek zorunda kalıyorlar. yani zaten durduğu yerde adama sürekli kan lazım oluyor. doktor bağırsağı tekrar içeri almak istiyormuş, ayrıca kaliteli bir doktormuş, yani işin orasına odaklanmayın. ameliyatla bağırsak içeri alınacağı için bu kez ameliyat sebebiyle kendisine acil şekilde kan lazım. ayrıca bu kan galiba zor bulunan bir kanmış.

    diğer yandan kanser omuriliğine sıçradığı için kendisi bayağı acılı bir dönem geçiriyor.
    istanbul halkalı, atakent acıbadem hastanesinde yatmakta şuan. başlığı biraz acil açtığım için eksiğim yanlışım varsa yazın düzeltirim. ne diyeyim işte ortada önemli bir sağlık sorunu olan insan var, ve gerçekten acı çekiyor.

    hastanenin haritadaki yeri.

    barış bey telefon 05379920115

    not: ekşiden mesaj yoluyla ve telefon numaramıza ulaşanlar oluyor. buradan da herkese teşekkür ediyorum. henüz kan somut şekilde bulunmuş değil, lakin birkaç ihtimal oluştu. duruma göre editleyeceğim.

    ayrıca kızılayda kan yokmuş.

  • emlak balonu

    emlak balonu nedir biliyor musunuz?

    geçen gün oturup düşündük acaba dedik ev alabilecek miyiz diye. hesap kitap yaptık, yavaştan ev bakmaya başladım.

    bir tane ilan gördüm, yerini de söyleyeyim hatta istanbul şirinevlerde metroya yürüyerek yirmi dakika mesafede. kötü bir semt yani bilen bilir. ev de çok yeni durmuyor. piyasa araştırması yapıyorum sadece nerede ne görürsem bakıyorum bilgi ediniyorum.

    neyse aradım adamın eşi oradaymış gel eve bakalım dedi. girdik eve, banyoda duşakabin yok, mutfalta mutfak dolabı yok. yerler zaten fayans parke değil. bir de kat kaloriferi. salonda soba duruyor. ev en az yirmi yıllık. 2+1 leş bir ev. gözünüzde canlandırın yani. kadına dedim ki ablacım bu evin bayağı bakıma ihtiyacı var, dolap yok bilmem ne yok. tabi dedi, herkes kendi zevkine göre yaptırır evi dedi. işte tabi herkes kendi zevkine göre yaptırır evi cümlesini söylerkenki özgüven var ya hani, ben ev sahibiyim özgüveni, ev bu kardeşim işine gelirse özgüveni, ben aslında şark kurnazının cahilin önde gideniyim ama benim evim var özgüveni, işte o özgüvenin sebebi bu emlak balonu. ve o özgüven emlak balonu.

    kiralık veya satılık ne kadar ev sahibi gördüysem istisnasız hiç biri mi adam çıkmaz. hep bana mı denk geliyor arkadaş hepsi mi eşşek olur. bıktım yeminle, bu insanlarla anlaşmaya çalışmaktan aynı dili konuşmak zorunda olmaktan bıktım.

    şuan oturduğumuz evin sahibi beyfendi de iki yıldır evi yaptırcam diye bizi oyalıyor bakalım. çıkamıyoruz da evler ebesininki kadar pahalı. nolacak böyle bilmiyorum. köyde kentte üç beş tarlası olan sattı istanbulda müteahhit oldu, kendi işinin terimlerini öğrenemeyim iki kira debosot dedi ama biz yıllarımızı eğitime verdik istediğimiz semti bırak istemediğimiz semtlerde bile istediğimiz evlerde oturamadık. ev ulan ev. içimize sinen eve bile oturamıyoruz. ben böyle ülkenin de emlağının da balonunun da amasını avradını.

  • taharet musluğu saçmalığı

    amerikada yaşamış ve bu musluğun olmamasından dolayı kendini hep kötü hissetmiş biri olarak söylüyorum, linç edin ibneyi.

  • sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar

    bunu çok yakınlarım hariç kimseye anlatmadım. burada zaten kim olduğumuz belli olmadığı için yazmamda bir sorun yok.

    yıl 2010, amerika'nın alaska eyaletindeyim*

    orada yaşamaya başlayalı yaklaşık iki ay olmuştu. şehrin yaşam tarzına artık alışmıştık. mesela sokakta yürüyen bir tek insan yoktu. sadece biz türkler yaya idik, herkes arabayla geziyor.

    birgün marketten çıktım bisikletimi bağladığım yere doğru ağır ağır yürüyorum. arabanın birinde şoför koltuğunun yanında bi tane yaşlı adam oturuyordu, adam aynı dedem. ama bukadar benzer yani. kendimi ona bakmaktan alamadım çünkü aşırı benziyor. o da bana bakıyor. artık o kadar uzun bakıştık ki adam elini yavaş yavaş kaldırıp bana selam verdi. yavaş yavaş diyorum çünkü galiba adam felçliydi, felçli tanıdığı olanlar bilir, hani ilkokulda hoca parmak uçlarımıza cetvelle vururdu ya, parmaklarımızı birleştirirdik, hah işte eli öyleydi. o şekildeki elini yavaşça başına kaldırarak selam verdi ve gülümsedi.

    ben iyice heyecanlandım çünkü benim dedem de felçli. adamın yanına gitmek istedim ama hasta olduğu için birileri adama zarar vereceğimi düşünür diye çekindim ve gitmedim. arkama baka baka gittim ve adam da hiç gözünü benden çekmedi.

    türkiye ile aramızda 11 saat var. yani alaskada sabahken türkiyede akşam oluyor. ben ertesi gün sabah yani türkiyede akşamken bizimkileri türkiyeyi aradım, normal konuştuk ettik. dedemin öldüğünü söylediler. ne zaman dedim dün dediler. yani benim o markette dışarıda o adamla selamlaştığım an.

    dedem yaklaşık 25 sene felçli yattı, yatalaktı yani. çok zor yıllar geçirdi. ben dedemin normal halini hiç göremedim. bir kere bile sohbet edemedik yani adam zaten yatalak. ama hep sıcaklık hissederdim adamcağıza. severdim yani.

    lafın özü bu olay bana pek tesadüf gibi gelmedi. dedemin zaten hayatımızda bir yeri yoktu ki hatırladım özledim aklıma geldi ölümü de ona denk geldi desem. adamın öldüğü anda benim birini ona sanki oymuş gibi benzetmem, elin amerikalısıyla vedalaşır gibi selamlaşmamız bana gülümsemesi kaybolana kadar birbirimize bakmamız..

    dedemin kafamdaki görüntüsü hep o adamın görüntüsüdür, diğer hallerine dair gariptir ama hiç bir anı yok. hep o gülümseyip bana selam verdiği anı hatırlıyorum.

  • volvo xc60 ve kartal'ın yaptığı kaza

    büyük bir olay anlatırsın ama bazı insanlar hiç tepki vermez ya işte öyle bir kaza.

    volvo bey insan bi tepki verir, en azından farını kır arkadaşım. şahin bey pert olmuş sizdeki bu vurdumduymazlık nedir?

  • 21 temmuz 2016 tayyip erdoğan'dan gelen sms

    ben meydanlara çıkmadım diye mi nispet yapıyo anlamadım ki bana niye atmadı mesaj. hayır yani 79 milyon insanı rehberden "tümünü seç" yapıp sonra üşenmeden benim numaramı bulup da işareti kaldırmak nedir.

  • youtube'da delicesine kıvıran arap kızı

    evet yavaştan hayat normal seyrine giriyor. karı videosu paylaşmalar, trollemeler, ekşi itiraflar.

  • tbmm boşanma komisyonunun yeni kararı

    hepsini okudum, gözüme ilk ve son madde çok takıldı.

    çocuk tecavüze uğradığı zaman rızası aranacakmış. çocuğun rızası, düşünsene, sekiz yaşındaki çocuk 60 yaşındaki sakallı piçin biriyle seks yapmayı isteyecek. sonra da o yavşakla evlenecek. medeni kanunda çok özel durumlarda bile evlenme yaşı 16 iken, ki ucunda ölüm falan olmalı, sen çocuğu tecavüzcüsüyle evlendiriyorsun. o çocuk için yapabileceğin daha kötü bir şey harbi yok. bunları açık açık yazdım ki nekadar iğrenç bir madde olduğu anlaşılsın, artık biz halk olarak civil war olayını filmlerden izlemek yerine gerçek hayatta hukuki alanda elimize alalım, çok ciddiyim konunun ehli birileri varsa bizi bilgilendirsin ve artık biz bu konulara ciddi anlamda müdahale edelim zira sonu yok gibi, bitmiyor yani bu mevzular.

    son maddede ise psikolojik danışman gibi alanlara artık ilahiyat mezunları da atanacakmış. yani kadın kocasının hergün kendini dövdüğünden bahsedince danışman çıkıp diyecek ki şükret, kocan o senin, erkeğe karşı gelinmez, allaha dua et.

    sövmek istemiyorum, bir şeyler yapmak istiyorum. hep suçu tanrıya atarız ya hani, peki biz değiştirmek için bir şey yapıyor muyuz? hayır dimi. yapalım o zaman.

    o meşhur game of thrones dizisinde bir sahne var, yanılmıyorsam (isimlerini unuttum) bacısına fısıldayan sarışın adamın cüce kardeşimize dönüp "madem tanrı varsa neden çocuklar ölüyor" diye sorması üzerine cüce kardeşimiz "senin gibi piçlerin yüzünden" cevabını veriyor.

    çocukların dedeleriyle evlenmemeleri için, bi' şey yapmalı.

    edit: şunu da eklemek istiyorum, arkadaşlar bir nevi pedofili serbest artık. çocuğa tecavüz eden insan pedofilidir, e sen pedofiliyle çocuğu evlendirerek piçe yapabileceğin en iyi iyiliği yapıyorsun. lan şaka mı ne bu kanun.

  • insanların restoranlarda bildiğin çiğ et yemesi

    etiler, bebek gibi yerlerde bu sektörde bir dönem çalışmış biri olarak söylüyorum, görüntü olarak çiğ görünebilir ama aslında çiğ değildir.

    mesela dana carpaccio var duymuşsunuzdur, hiç ısıl işlem görmeyen yani inekten geldiği gibi önünüze konan bir et, çiğ lan yani.

    steak tartar var aynı şekilde. hatta buna ilaveten yumurta sarısı da ekliyoruz ki iyice hak getire. lakin mesele şu, bu çiğ etlere belirli soslar ekliyoruz, bu sosların içinde zeytinyağı, limon suyu, şarap sirkesi gibi keskin şeyler var, yani sen eti limon suyunun içine koy etin yüzeyi bir dakikada pişiyor. pişiyor dediysek kapkara anlama tabi.

    az pişmiş ete gelince, ete çok yüksek ısı uyguluyorsun yani mühürlüyorsun, yüzeyi kızarıyor içi de çok yüksek ısıdan nasibini alıyor pişmiyor ama çiğ de kalmıyor. yani hiç yemediyseniz bi yeyin, sonra dersiniz ki lan biz bugüne kadar bildiğin dana derisi yemişiz.

  • we only write english to this topic

    şöyle bir karikatür vardı;

    a: hi i am mike i was born in england in bin dokuzyüz seksenyedi

    b: oha sayıları niye türkçe söyledin lan mike?

    a: sayılar zor oğlum biz de ingilterede sayıları türkçe söylüyoruz.

    ekleme: hep heveslenmişimdir bunu yapmaya*
    (bkz: haydi birbirimize imzalı kitap hediye edelim)

  • neden bir kadın birden çok eş ile evlenemez

    yarısını okudum arkadaşlar yine seks

  • babanın söylediği unutulmayan sözler

    lisedeyken karneyi getirdim, şöyle bi göz gezdirdi kaça geçtin dedi.

    resmen kendi hevesimizle okuduk anasını satıyım.