derelerde tepelerde kaybolmak istiyorum12
profili

  • emine erdoğan'ın küçük kızlarla artistlik pozu

    mide bulandıran, tiksindiren poz.

  • 12 ekim 2016 kemal unakıtan'ın vefatı

    allah rahmet eylemesin. darısı diğerlerinin başına.

  • audi q7 vs dacia duster

    * audi q7(2.0 tfsı quattro 252 hp tiptronic)'in 2016 yılı anahtar teslim satış fiyatı 366.244 lira.
    * dacia duster(1.5 dci 110 bg 4x4)'ın 2016 yılı anahtar teslim satış fiyatı ise 268.150 lira, değil tabiki; sadece 68.150 lira.

    *ikisi de arazi aracı, ikisi de 4 çeker.

    * dacia duster dizel olup 100 km'de 5,2 litre (22,5 lira) yakıyor.
    * audi q7 ise hayvan gibi benzinli motoruyla 7,4 litre (37,5 lira) yakıyor.

    * dacia duster 168 km maksimum hıza sahip ki bu hız türkiye yolları için son derece normaldir.
    * audi q7 ise 233 km maksimum hıza sahip, otobanlarımızda belki bu hızları kısa süreli de olsa görme imkanımız var. km göstergesinin resmini çekip çerçeveletebiliriz. zira hayat otobandan ziyade karayollarında geçiyor ve bu boktan yollarda 230 km hız hayal ya da ölüm anlamına geliyor.

    * audi q7'in 0-100 km ivmelenmesi 6,9 saniye. ışıklarda ilk kalkışlarda fırlamak için ya da birden hızlanıp öndeki aracın önüne kırmak için müthiş bir ivmelenme süresi 6,9 saniye.
    * dacia duster ise kalıbının arabası, kalıbı gibi hızlanması da hantal. 12,9 saniyede 0'dan 100 km hıza çıkıyor ki birçoğumuza yeter de artar bile. fazla atraksiyon aramayanlar için ideal.

    * bagaj hacmi yönünden audi q7 tartışılmaz. 890 litre bagaj hacmine sahip. tüp ve damacana su dağıtıcılarının, bakkallara kutu kutu bisküvi gofret-dağıtan toptancıların vazgeçilmezi: audi q7.
    * dacia duster ise kendisi gibi mütevazı bir bagaj hacmine sahip; 410 litre. büyük aileler için az, küçük aileler ve bekarlar için ideal, hatta büyük bir bagaj hacmi.

    * audi q7 tam bir arazi arabası. hayvan gibi de güçlü. tırmanamayacağ bayır, geçemeyeceği dere, batıp-çıkamayacağı çamur yok neredeyse. ama sahipleri pek tavsiye etmiyor bu tür hor kullanımları. bu araba oralara sürülür mü hiç? motttosuyla satılıp alınıyor zaten.
    * dacia duster ise hor kullanım için üretilmiş gibi. birçok kullanıcısı asfalt göstermiyor bu garibe; dağ-tepe, bayır-bataklık demeden arabayı sanki altlarında q7 varmış gibi hor kullanıyor. duster hiç bozuntuya vermeden, kullanıcısının yüzünü kara çıkartmadan her türlü zorluğa, her türlü aşağılamaya eyvallah deyip işini yapıyor.

    * daci duster'ın yıllık vergisi* yaklaşık 500 lira, yıllık bakımı ise yine 500 lira.
    * audi q7'nin vergisi ve bakımlarının bir önemi yok, kullanıcısının pek umurunda değil yani. para bok gibi nasılsa bunlarda.

  • türkiye'deki kutuplaşmanın çözümü

    laiklik.

    devlet, kurumlar ve bireyler için geçerli topyekün laiklik anlayışının benimsenmesi ve uygulanması. benimsenmesi ve uygulanması diyorum çünkü bu iki eylem birbirinden bağımsız ve tek başına bir şey ifade etmeyecektir, ortaya konan laiklik de laiklik olmayacaktır aksi durumda.

  • insanla uğraşmak zorunda olunmayan meslekler

    çobanlık.

    babamın ağzından yazayım çobanlığı. her sabah, daha hava aydınlanmadan çıkardım. sürüyü önüme katıp o dağ senin bu dağ benim dolaşırdım hava tekrar karanlık olana kadar. şu dağlarda sırtımı dayamadaığım, gölgesinde uzanmadığım ağaç yok neredeyse. yorulurdum ama bıkmazdım hiç. ilk zamanlar büyük amcanla birlikte giderdik ama sonraları ben tek gitmeye başladım. o köpekler dostum oldu. her biri beni öyle anlardı ki babam bana kızsa onlar boynunu büker, hüzünlenirdi. bu zamanlarda neşelendirmek için şaklabanlık da yaparlardı bana. o kadar severdi köpeklerim beni. ben uyumaya ya da dinlenmeye çekildiğimde hepsi kalkar benim yerimi alırdı, ben yoksam daha bir dikkat kesilirlerdi sürüye. ben ayağa kalkmadan da dinlenmeye, gölgeye çekilmezlerdi, koşturur dururlardı sürünün etrafında. ablam, abim o köpekler kadar yakın olmadı bana. keçiler huysuzluk etmezdi pek. gariban hayvanlar, kafasına vur ekmeğini al. itiraz etmezler, kızmazlar. ne verirsen, nereye götürürsen yetinirlerdi. bir ıslığıma bütün sürü* bana döner, dikkat kesilirdi. en güzel, en taze dalları bırakıp bana bakarlardı melul melul. hadi gidelim desem niye demezler, ayak diremezlerdi. bana güvenirlerdi. ben çobandım. ben onları yeri geldiğinde uçurumdan kurtarırım, yeri geldiğinde kurttan-çakaldan, yeri gelir boğulmaktan. bunu bilirlerdi de güvenirlerdi bana. bilirlerdi ben onları derin sulara sürmem, uçurum kenarlarında dolaştırmam. tamam gidelim derler ve birlikte öteki dağa tırmanırdık ya da evin yolunu tutardık. yavrularını bir bana emanet ederlerdi. yavrular da bir analarına bir de bana sokulurlardı. başka kimseye güvenip meyletmezlerdi. anaları kıskanmazdı yavrularını. ben kucağıma alırdım onları çünkü, kucağımda geçirirdim uçurum kenarlarından, çağlayan sulardan tek tek, her birini. böyle olunca da en uysal insandan daha uysal olurdu o hırçın, inatçı bildiğimiz keçiler. keçiler daha asil hayvanlar, koyun gibi değiller. bir keçi geride mi kaldı, bırakıp gitmezler onu. bağırırlar, çağırılar yanlarına geri kalan keçiyi. keçi çalılığın içinde mahsur mu kaldı? işte o zaman daha bir gür, daha bir kalabalık bağırırlar. benden aman dilerler o zaman. ben anlarım o zaman, bir terslik var. ya bir keçi ayağını incitip geride kaldı, ya sıkıştı. böyle anlarda süprizler de olmaz değil. mucize gibi süprizler. bir de bakmışsın keçi yavrulamış. kıyıda, tenha da doğurmuş kendi kendine. kalkmıyor yerinden. yavrusunu yalıyor, hem kendi güç topluyor hem yavruya hayat vermeye, onu ayağa kaldırmaya çalışıyor. bu zaman daha çok bağırıyor keçiler. kutluyorlar belki de kendilerince. o yavru sanki hepsinin yavrusu, o kadar sahipleniciler. güzel zamanlardı. kötülük yok dağlarda. ne ağaçlar kötü ne kayalar ne de keçiler ne de köpekler. aç kalmazsın, susuz da. icabında bütün keçiler bir çeşme gibi süt verir memelerinden. kimsenin sağamadığı sürünün huysuzu bile sana huysuzlanmaz, buyur eder sütünü çanağına. yalnız kalmazsın hiç. bana gölge eden her bir ağaç, içine girip serinlediğim her bir su, kana kana içtiğim her bir pınar, önümden-arkamdan ayrılmayan köpeklerim, bir ıslıkla kususrsuz anlaşabildiğim koskoca sürü, hepsi dost hepsi arkadaş hatta sırdaş. türkü söylersin dinlerler, meleyerek alkış tutarlar. derdini anlatırsın dikkat kesilirler, hüzünlenirler seninle. yorgunsan yormazlar seni. sevmeyeceğin hiç bir şey yoktur dağlarda. hele bir yağmur yağardı, yaz sıcağında birden bastırırdı. ani ve hızlı bir yağmur. kısa yağardı ama normal uzun yağdığı zamanlardakinden az değildi düşen yağmur. öyle bir yağmur. bu yağmurda herşey dururdu. bütün sürü donar kalırdı yerinde. kaçmazdı bir yere, saklanmazdı bir ağaç altına ya da yoğun bir çalılığın içine. adım dahi atmadan düşen yağmura bırakırlardı kendini. öyle bir kendini bırakmaki bu, sanırsın yağmura tapıyorlar, hareket etmeyerek ve ses etmeyerek de yağmura ibadet ediyorlar. o kadar kendinden geçerlerdi yağmurda. ta derilerine, belki de içlerine kadar işleyen o yağmura aldırış etmezler, çinli rahipler gibi öylece kalırlardı yerinde. bir tek yavrularda hareket olurdu o yağmur anlarında, analarının altına saklanırlardı. belki korkarlardı yağmurdan, belki de üşürdü taze ve az tüylü bedenleri. yağmuru hiç bir insanoğlu o derece güzel karşılayamaz, gel buyur diyemez yağmura. ben dayanamz kaçardım ağacımın altına, keçilerin yağmura ibadetini izlerdim. çaresizce bir bekleyiş değildi bu keçilerdeki, değişik bir şeydi. hala anlatamam o anı, o duruşları ve özellikle de bakışlarını, mahsun gibi duran ama mahsun olmayan göz kırpışlarını. o anlar beni de kendimden geçirirdi, keçilerin bu tavrı. anlatılmaz bir şey. o zaman hayatı daha bir sorgulardım, sorgulardım ama daha bir severdim. bir keçi gibi onlarla orada kalakalırdım da tam anlayamazdım yine de keçilerin o halini, keçiler gibi bırakamazdım her şeyi.

    babamın çobanlığı bırakması ile ilgili ayrıca (bkz: #60065979)

  • hükümetin çine barajı fiyaskosu

    uzun, çok uzun bir entry.

    zamanın başbakanı, günümüzün yarı başbakan, yarı cumhurbaşkanı ve hatta yarı başkanı tayyip erdoğan'ın açılana kadar, açılırken ve açıldıktan sonra da öve öve bitiremediği, en az 5-6 seçim ekmeğini yediği çine barajı'nda heba edilen, daha doğrusu batırılan 2,1 milyar dolar, türk parasıyla 6 milyar lira hakkındadır.

    aydın ilimizin çine ileçesindeki çine çayı üzerine inşa edilen çine barajı'nın inşaatına 1995-1996-1997 yıllarında 3. kez ihale edildikten sonra başalnılmıştır. ilk iki ihale iptal edilmiştir. daha önceki ihalelerin iptal gerekçesi ise dsi'nin verilen teklifleri yeterli bulmaması yani yüksek bulmasıdır. işin ilk sözleşme bedeli yaklaşık 160 milyon dolardır. yıl 1997'dir.

    o zamanlar barajlar ihale edilmeden önce yıllarca etüd edilir, planlanır, projelendirilirdi. böyle olunca da planlanan baraj ülke ekonomisine ve bölge insanına gerçekten fayda sağlardı. ne devlet ne de vatandaş bundan zarar görürdü. harcanan paraya da acınmazdı. o zamanlarda bir baraj hükümetin, bakanların, vekillerin şahsi egoları için ya da partilerin güç gösterileri, seçim yatırımı amacı ile apar topar, yetersiz fizibilite ve plan-proje eksiklerine rağmen yapılmazdı. yıllarca izlenir, planlanır, geleceğe dönük getirileri hesap edilir gerçekten gerekli ve karlıysa yapım aşamasına geçilirdi. mesela atatürk barajı dsi'nin gerçekten dsi olduğu bu dönemlerinin eseridir. bölgeyi ve bölge halkını azami derecede kalkındırdığı gibi maliyetini de bir baraj için kısa sayılabilecek 4-5 yıl gibi bir sürede amorti etmiştir, son 15-20 yıldır ise tamamen kar olarak görünmektedir.

    şimdilerde, özellikle de son 10 yılda bir baraj planlamak için bölgedeki 3-5 muhtarla birlikte birkaç tane il-ilçe teşkilatının teyidi yeterli görülmektedir. akp nin yoğun oy aldığı belde ya da ilçe ile ilgiliyse ve talep de yoğunsa o baraj bir şekilde yapılır. akp'nin yoğun oy alamadığı bir bölge ise bölgenin parti teşkilatının görüşü doğrultusunda yapımına karar verilir. "yapalım ki sonra yaptık diyerek gövde gösterisi yapabilelim" mantığı güdülür bu bölgelerde. buradaki önemli husus yapımına karar verenlerin vasfıdır: muhtarlar, ilçe belediye başkanı ya da akp'nin o bölgedeki parti teşkilatı. buna karar vermek için artık mühendislerden ve bu işin uzmanlarından görüş alınmadığı gibi geriye dönük yapılması gereken hiç bir fizibilite çalışmasına da gerek duyulmamaktadır.

    şimdi biz tekrar dönelim entry'nin konusu olan çine barajı'na. yıl 1997, 160 milyon dolara ihale sonuçlanmış, 1998 yılı başlarında ise işe başlanmıştır. baraj inşaatının tamamlanma süresi ise 8 yıl olarak öngörülmüştür. kamulaştırma ve ruhsat çalışmaları için de 2 yıl eklenirse bu süre 10 yıldır. bu çapta bir baraj içinse 10 yıl çok normaldir. çünkü barajlar bina inşaatna benzemez. her ay bir kat çıkamazsınız apartman gibi, bir tarafta sıva yapılırken öbür taraftan fayans yaptırarark işi hızlandıramazsınız. baraj inşaatlarında bir sıra vardır ve o sırayı bozamassınız, bir iş kalemi bitmeden öbür iş kalemine başlayamazsınız bile. sağlıklı bir yapı için bu sıra bozulmaz, nekadar beklenmesi gerekiyorsa beklenir. aceleye gelmeyecek iştir. barajın su kaçırmaması, planlandığı kadar su tutabilmesi, ömrünü planlanandan daha kısa sürede doldurmaması için işler hızlandırılmaya, aceleye getirilmez, getirilmemelidir. bu her yerde, her baraj için geçerlidir. velhasıl 10 yıllık bir bitiş süresi ile 1998'de işe başlanır.

    iş devam ederken hükümet değişir. o zamanlar için çok büyük paralar harcanan çine barajı hükümetin de dikkatini celbeder hemen( ki o yılların bile sayılı büyük ihalelerindendir bu baraj). barajın yapıldığı aydın-izmir bölgesi ise bilindiği üzere her zaman akp'nin zayıf olduğu bir bölgedir, halen de öyledir zaten. hükümet hem bu zayıflığı kırmak için o bölge insanına hem de sayılı büyük barajlardan olduğu için ve ciddi bir para harcandığı için de bütün ülkeye reklamını yapabilmek gayesi ile dsi ve müteahhite baskı yapmaya başlar. bir an evvel bitirilsin, ilk seçim dönemine yetiştirilsin diye. paraysa para der, destekse destek. gerekirse tüm imkanlar seferber edilecektir. ama dsi ve mütehhit pek de oralı değildir. çünkü işin belli bir gidiş şekli vardır, yapım kuralı vardır ve bu süreç atlatılamaz. aceleye getirilmesi bütün bir barajı hiçe çıkartabilir. böyle bir durumda ise o anda baskı yapan hükümet değil dsi sorumlu tutulacaktır. geçmişi, geleneği ve ağırlığı olan bu kurumumuz o zaman için itiraz bile eder hükümete. işin böyle olamayacağını, bu şekilde aceleye getirilemeyeceğine hükümeti teknik olarak ikna etmeye çalışırlar ama sonuç değişmez. o baraj ilk seçim dönemine yetişecek, yetiştirilecektir.

    müteahhit ise işine devam etmektedir. kazanacağı %10-15 aralığındaki karına bakar müteahhit. zaten iş iyice kırılarak, kar marjı minimize edilerek alınmıştır. barajın hızlandırılması, 2-3 yıla su tutularak enerji üretilmesine imkan yoktur. zaten 10 yıllık yatırımın karşılığında alacağı kar belki de 15-20 milyon dolardır. bu karlarla bu işi hızlandırmanın, özveride bulunmanın da imkanı yoktur zaten. 160 milyon harcayacaksın 10 yılda ve bu yatırımın karşılığı kazanacağın 15-20 milyonu da siyasilerin seçim sevdasına riske edeceksin. olmaz der, kattiyetle olmaz. kim olsa olmaz der zaten. ben olsam ben de, siz olsanız siz de.

    dsi'nin mukavemet göstermesi, müteahhitin de pek oralı olmaması hükümeti düşündürür biraz. düşünürler, taşınırlar. hükümet, dsi ve müteahhit kafa kafaya verir. işin hızlandırılması, zamanından önce bitirilip hizmete açılması için kafa yorarlar, çözüm aramaya başlarlar. nihayetinde çözüm de bulunur. barajın yapı sistemi değiştirilecektir. avrupa'da ve hatta dünyada bile pek nadir uygulanan, yeni yeni yayılmaya başlayan, klasik baraj yapım usüllerinden 3-4 kat daha pahalı olan beton gövdeli baraj sistemi ile barajın bitiş tarihini öne çekeceklerdir. hem böylelikle dünyada bile yeni yeni uygulanmaya başlanan beton gövdeli baraj sistemi de ilk kez uygulanacaktır ülkede. hem de daha kısa sürede bitirilecektir. bir taşla iki kuş. şimdi seçim meydanlarında şöyle dediğinizi düşünün: "dünyada bile birkaç barajda uygulanan so teknoloji baraj sistemini ilk kez burada uyguladık biz, hem de geçmiş hükümetin 10 yılda planladığını biz vaktinden evvel bitirdik." siyasilerin ağzının suyu akar bu fikre.

    mevcut ihale barajın kil çekirdek + kaya dolgu olması üzerine yapılmıştır. mantıklı olan da budur zaten. barajın olduğu alan tamamen kayalıktır ve yakın bölgelerinde de kil bulmak çok kolaydır. kıraç bir tepe yamacından kil sağlanmakta, barajın gölet sahası içinden de patlatılarak kaya alınmaktadır. ucuzdur. zaten yıllarca da bunun kritiği dsi tarafından yapılmıştır. ihale de bu usül üzere yapılmış ve o çapta bir baraj için gayet kabuledilebilir hatta uygun olan 160 milyon dolara da yapılmaya başlanmıştır.

    beton gövdeli baraj için daha önce yapılan işler iptal edilir. diyelim ki 60 milyon dolar harcanmış olunsun o zamana kadar. hop çöpe 60 milyon dolar. yeni beton gövde sisteminin maliyeti ise 600-700 milyon doların üzerinde bir maliyet getirmektedir. elde var sıfır. sıfırdan beton gövdeli baraj yapılacaktır. ama ihale edilmiş bir iş için 600 milyonlar mertebesinde iş artışı, ödenek artışı kanunen de mümkün değildir. ancak ve ancak bakanlar kurulu kararı ile böyle bir ödenek artışı sağlanabilir. bunu da yaparlar. kararı alır bakanlar kurulu ve ödeneği aktarır.

    ama bakanlar kurulu daha fazla ödenek sağlar. hesaplanan 600 milyon dolarken 1,2 milyar dolar maliyet gösterilir. nasıl olsa bakanlar kurulu karar alacak, almışken faydalansınlar tabi. müteahhitin deişine gelmiştir. 600 milyona baraj yapacaklar, bir 250 milyon da müteahhite hesap edilir, bir 250 milyon da hükümete, partiye. 100 milyon da bürokratlara. oldu mu 1,2 milyar. şimdi herkes mutludur. hükümet mutlu, bakanlar mutlu, başbakan en mutlu, parti dört köşe, müteahhit göbek atıyor zaten, dsi ve diğer bürokratlar da mutlu. zaten çakal siyasetçiyi, piçin piçi müteahhiti, siyasilerin göt yalayıcısı bürokratları bir araya getirirsen olacağı da budur. olan olmuştur. maliyet 1,2 milyardır. herşey kılıfına uydurulur. yeni fiyatlar, yeni projeler. her şey dört dörtlük tamamlanır.

    reklamlar başlar. tükiye'nin ilk beton gövdeli barajı yapılmaktadır. türkiye'nin en yüksek barajlarından biri yapılmaktadır. türkiye'nin 100 yıllık rüyası gerçek olmaktadır. osmanlı'nın planladığı, abdülaziz'in planlayıp rüyalarını kurduğu baraj olarak da bir palavravari saçmalık ortaya atılır. osmanlı da girmiştir artık reklama. dünyanın da sayılı büyük barajlarından olacaktır. ve bunu geçmiş hükümetlerin planladıkları tarihden çok çok önce bitireceklerdir. dünya kadar da yatırım sağlanmıştır artık kendi dönemlerinde. ödeneksizlikten yürümeyen baraj inşaatı şaha kalkacaktır sağladıkları ödenek sayesinde. reklamlar, reklamlar. bütün bu reklamlar bir de chp'nin neredeyse kalesi olan izmir'in yanıbaşında, yine chp'li bir ilde, aydın'da yapılacaktır. ne büyük başarı, ne büyük gövde gösterisi, ne hava hükümet için, düşünün artık. büyük bir siyasi başarı hükümet için. oy üstüne oy demek. cepler de doldu. hem partininn kasası hem siyasilerin kasası dolu. devasa bir proje de cabası. daha iyisi şamda kayısı.

    aylar geçer, yıllar hatta. 2 yıl sonra baraj bitmeye yakındır. su tutulacak düzeyde değilse de %70-80'lere gelinmiştir artık. ama müteahhit çakal, siyasiler de çakal ya. akıllara yeni piçlikler, yeni rantlar, yeni hırsızlıklar hücum eder. saçma sapan ek işler icat edilir işin kapsamında. çevre yolları dahil edilir, trübün sistemi değiştirilir felan. tecrübe de edilmiştir nasıl olsa daha önce. kimse bir şey anlamamış hatta alkışlamışlardır evvelki çakallıklarını ve hırsızlıklarını. öyleyse neden daha fazla gelir elde edilmesindi ki bu kapıdan? yani mantıklıdır bu iktidar ve müteahhit için. hemen iş artışı oluru alınır, hiç yapılmayacak bir sürü iş türetilir, tadilatlar, yenilemeler, iyileştirmeler üzerine planlar,projeler hazırlanır, oluları alınır. ve nihayetinde bir 800 milyon daha ödenek sağlanır işe. para bölüşülür, ceplere girer. çok azıyla da göstermelik işler yapılır. toplam maliyet 2 milyara dayanmıştır. ama seçim de yaklaşmaktadır. artık iş bitsin istenir.

    ve nihayet 2010 yılında bitirilir. başbakan recep tayyip erdoğan 2010 yılında barajın açılışını büyük bir coşku ile açar. reklamlar gırla tabi yine. alkışlar, alkışlar. vatandaş habire alkışlar.

    2010 yılında barajda su tutulmaya başlanır. 2013 yılında baraj dolar ve elektrik üretilmeye başlanır. cayır cayır elektrik üretilmektedir. oh miss. türkiye'kalkınıyor. yöre halkı mesut. öyleymiş, öyle söylenir, öyle söylendi, öyle lanse edildi. devasa bir baraj, kilometrelerce kare alan sular altında. ama elektrik üretiyoruz. sulama yapıyoruz, içme suyu alıyoruz barajdan. gerçekten öyle. peki bunların maliyetleri ne oldu bize? kaça geldi o sulama suyu, içme suyu ve elektrik bize? şimdi hesap edelim biraz:

    tam kapasite çalıştırıldığında, ki en fazla kapasitenin %70'i oranında çalıştırılabilmiştir, biz tam kapasite hesap edelim. tam kapasite çalıştırıldığında üretilecek toplam elektrik 120 gwh'dir. yani 120 milyon kw. 1 kw elektrik enerjisinin bedeli 0,11 lira yani 0,038 dolardır. bunu elektrik faturanızdaki enerji bedeli satırından da okuyabilirsiniz. 0,038 dolar x 120 milyon kw = 4,56 milyon dolar. yani bu barajın bize yıllık elektrik enerjisi getirisi 4,56 milyon dolar. o da tam kapasite çalışırsa, kuraklık olmaz da yağmur gürül gürül yağar ve dereleri doldurup taşırırsa. yılda 4,56 milyon dolarlık enerji üreteceğiz barajımızda. 5 milyon diyelim mk. ne çıkar. yıllık getiri 5 milyon dolar.

    yıllık sağlayacağım 5 milyon dolarlık elektrik enerjisi ile barajımızın yapım maliyeti olan 2 milyar doları kaç yılda amorti ederiz? hesap basit. 2 milyar / 5 milyon = 400 yıl. 400 yılda barajın maliyetini amorti edeceğiz ve 401inci yılda kara geçeceğiz. büyük yatırım ama ölü yatırım. 2 milyarı bankaya koysam, kendi bankamıza da değil yurt dışında bir bankaya koyalım ve bu paranın faizini alalım. 2 milyarımızda bankada kalsın. evet, bu paranın yıllık faiz getirisi 50 milyon dolardır. avrupa'da ya da amerika'da bu böyle. bu paranın yıllık faiziyle bile bizim barajımızın yıllık ürettiği elektriğin en az 10 katı kadar elektrik alabilirdik. demek istediğim gerçekten komik. ölünün de ölüsü yatırım mk. kim bu kadar saf olabilir ki? 2 milyarımız var ve bu parayla yatırım yapıyoruz ve 5 milyon kazanıyoruz.

    devam edelim. denilebilir ki sadece elektrik üretmiyoruz biz bu barajdan. sulama da yapıyoruz. tamam kabul. sulama henüz yapılmadı o barajdan ve planlanan bir sulama projesi de yok. zaten bu baraj palanlanırken sulama amacı güdülmemişti, daha doğrusu ilk planlandığında vardı böyle bir plan ama ikinci planda yok. mümkün de değil zaten. sulama yaparsan elektrik üretemezsin, elektrik üretirsen de sulama yapamazsın. bize lanse edilen, reklamı yapılan elektrik tüm yıl üretildiği zaman yapılan hesaptır. sen sulama sezonunda sulama yapayım dersen, zaten kurak olan daha doğrusu derenin minimum su getirdiği ya da kuruduğu yaz aylarında elektrik üretemezsin. yok o bolluk. çine çayı o kadar değil. fırat nehiryle, dicleyle, kızılırmakla karıştırmayın. adı üstünde zaten, çine çayı, çay bu mk. ne bekliyorun başka çaydan. kışın bile adam yutacak su yok bu çayda. girdim, balık tuttum, biliyorum. ama yine oldu diyelim, çine çayı fırat gibi, dicle gibi, kızılırmak gibi gürül gürül akıyor, yaz kış dolu dolu. yazın bile adam boyundan fazla. olmaz, imkansız bu ama hadi olun. allah'ın işine karışılmaz.

    hem tüm sezon elektrik üretiyoruz hem de sulama sezonunda, kurak aylarda sulama yapıyoruz. sulanacak alanımız o bölgede toplam 23 bin hektar. yani 230 bin dönüm. sulama suyunun dekar* maliyeti 8-12 dolar arasındadır ve suyun cazibeyle ya da pompayla getirilmesine, getirilme mesafesine göre değişir. biz barajdan cazibe ile salıyoruz bu araziye. 10 dolar kabul edelim dekar başına. 230 bin dekar arazi için toplam sulama getirisi 230 bin x 10 dolar = 2,3 milyon dolar. imkansız ama, tüm imkansızarın olduğunu düşünerek buna da tamam diyelim ve yıllık 2,3 milyon da sulama getirisi sağlasın bu baraj bize. önce de 4,60 milyon getirimiz vardı oldu mu 7 milyon dolarımız, yıllık. parantez içinde bir şey daha söyleyim bu sulama mevzunu kapatayım. (bu baraj sulama amacı için yapılmadı, sulamayı da kapsayan ilk ihale, ilk projeler hep bir elden değiştirilmişti. buna paralel olarak da zaten barajın hemen altına gökbel barajı inşa ediliyor ve bitme aşamasında. bu baraj esas olarak sulama amaçlı yapıldı. ve maliyeti de yaklaşık 7-8 milyon dolar. yani sulama büyük bir iş değil. çok küçük yatırımlarla yani 7-8 milyon dolarla bile çözülebilir. madem hayvan gibi çine barajı sulama amaçlı da yapıldı, bunun reklamı yapıldı, yapıldığı gibi de dsi resmi sitesinde halen bu şekilde lanse edilmektedir, madem sulama amaçlı yapıldı ise bu gökbel barajı'na neden gerek duyuldu?)

    içme suyu için kullanıldığı mevzu yalan zaten. aydın'ın hiç bir zaman içmesuyu açığı olmadı. şu anda da yok, olacağına da ihtimal vermiyorum ben. zaten çine barajında da bu amaçla herhangi bir branşman bırakılmamıştır.

    hepsi hepsi toplam 5 milyon getirisi var, 2 milyar maliyetine rağmen. gelelim zurnanın zırt dediği yere:

    şimdi biz bu barajdan elektrik üretiyoruz ya, 5 milyon dolar da enerji geliri sağlıyoruz. işte o enerjiyi üretmemizi sağlayan hes artık çalışmıyor. çünkü hes'e su götüren tüneller patladı, göçtü geçen sene. geçen seneden bu yana bir ampüllük bile enerji üretilmedi bu barajda. hala o göçüğü, patlağı tamir etmeye uğraşıyorlar, daha doğrusu yamamaya. yama sonuçta, bu yıl yaparsan öbür yıl bir daha yırtılır. öyle de gerçekten. tünelin ekseni kaydı. yarı kesit birbirine girdi. ne kadar yamarsan yama boş. bir-iki yıla bir daha patlayacak ve tamamen kullanılamaz hale gelecektir. bu göçüğün sebebi ise yeni tünellerin yanlış yere yapılmasıdır, o kadar kayanın içinde heyelanlı bölgeden geçirilmesi. ve yeniden yapılması da artık imkansız. bu tünel gövdeye çok yakın geçiyor. bozup yapmak demek tüm gövdeyi riske etmek demektir. olmaz bu, bu riski hiç kimse almaz, alamaz. alacak cengaverinde elinde patlar zaten.

    şu anda elimizde elektrik üretmeyen, bozuk, tamiri neredeyse imkansız, sulamada da kullanılmayan, içme suyunda da kullanılmayan ve hiç bir zaman da kullanılmayacak tertemiz bir barajımız var. bütün bunlar olsa bile, imkansızları oldurabilesle bile, ki buna muktedir bir hükümetten bahsediyoruz, her şeyi sağlasalar, tıtkır tıkır çalıştırsalar bu barajı, barajımız kendini 200 yılda amorti edebilecek belki. yani 15-20 nesil sonraki torunlarımız bu yatırımın meyvelerini yiyecektir inşaallah. tamı tamına da 2 milyar dolara yaptık. büyük bir yatırım, istihdam oldu. dünyanın sayılı barajlarından hem, en teknolojik usullerle yapıldı hem. alkışlar, alkışlar. yaşa akp, yaşa tayyip erdoğan. alkışlar, alkışlar. şak, şak, şak ..

    edit: sallamasyon diye başlık altında atıp tutanlara. hes'ler kendini 2-10 yıl arasında amorti ederler. rcc beton ise yeni değildir evet ama yukarıda bahsettiğim mevzu da yeni değildir. 9-10 yıl öncesinden bahsediyorum ben yukarıda.

    atatürk barajı 3,5-4 milyar dolara mal olmuştur. çine barajı ise atatürk barajının yarı fiyatına. parasal olarak aralarında yarı yarıya fark var değil mi? peki yaptıkları iş olarak ve verdikleri fayda olarak?

    kurulu gücü ise 2400 mwatt'tır. yani çine barajının 60 katı. sulama alanı ise 900 bin hektardır. çine barajının yaklaşık 40 katı. depoladığı su hacmi yönünden ise atatürk barajı çine barajını 150'ye katlamaktadır.

    sadece bu kıyas bile çine barajında dönen pislikleri doğrular niteliktedir. az buçuk matemetik bilen, hesap bilen zaten anlayacaktır ne demek istediğimi. bu kıyaslama yapılmış bütün barajlar arasında yapılabilir ve yapılacak her kıyasta yukarıdaki durumun vehameti görülecektir. http://www.dsi.gov.tr/baraj-arama

    adamlar* kesin hesap yaptılar çine barajı ile ilgili. 5-6 yıl önce biten barajın hesapları neticesinde yaklaşık 20 milyon dolar firma alacaklı çıktı. normal, olabilir yani. genelde de firmalar ya başabaş ya da çok az alacaklı çıkarlar kesin hesaplardan. ama 20 milyon değil. hadi iş büyüktü diyelim, yine de 1-2 milyon mertebesinde çıkması lazımdı. buna da eyvallah. firma alacaklı, dsi teyit etti bunu. peki firma ne yaptı? bu 20 milyonu ben istemiyorum, hibe ediyoum dedi. 20 milyon. kim niye 20 milyon hibe eder?

    bir işten çok kazanmışsındır da son bir parçasını bedava yaparsın, para almazsın ondan. bu da öyle bir şey. mesela ben birine iş yapıyor olsam ve işin sonunda 20 milyon hibe ediyorsam, o işten en az hibe ettiğim tutarın 20-25 katını kazanmış olmalıyım. 20 bin kazandımsa son 1 milyonu hibe edebilirim belki. ya da şöyle düşünün, lokantada garsona bahşiş bırakırkenki oran üzerinden gidin. 50 lira hesap geldiyse 5 lira bahşiş bırakabilirim en fazla. adamlar ne kadar vurgun yaptılar bu işten ki 20 milyon bahşiş bırakır gibi hibe ediyorlar devlete.

    gg edit: türkiye'nin bu karanlık ve puslu vadisinde yaşananları anlattığımız bu entry'deki kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür. gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur.

  • iş hayatının ilk kuralı

    "babamın işi mi?" sorusunu sık sık sorun kendinize ve fazla kasmayın. iş babanızın olmadığı gibi patron da babanız değil, güvenmeyin patronunuza. miktarı ne olursa olsun hiçbir para ve hiçbir iş götünüzü yırttığınıza değmez.

  • türkiye'nin yetiştirdiği en yalnız adam

    kimse yetiştirmemiştir, kendi kendine* yetişmiştir.

  • recep tayyip erdoğan

    bu millet nasıl böyle bir lider çıkardı anlam veremiyorum ben.

    1 milyon yıllık gen havuzumuzun en pis genleri bu adamda toplanmış olabilir. her bir bozuk gen özenle seçilmiş de böyle bir şey terkip edilmiş. ben başka açıklama getiremiyorum bu kötülüğe ve ruh çirkinliğine.

  • profesör maaşının 5 bin 656 lira olması

    çalıştığım şirkette topoğraflar* 4000 ile 6000 lira arasında maaş alıyorlar. böyleyken bir insan niye kıçını yırtıp profesör olsun ki? hadi oldu diyelim, bu durumda o prefösörden nasıl bir hizmet, bir eğitim bekleyebilirsinki?

    tanım: içler acısı bir durumdur.

  • mandalina

    bulunabilirlik 10 (türkiye'nin her manavında var)
    alınabilirlik 10 (mevsiminde kilosu 1 lira)
    görsel güzellik 10 (dışı güzel bir sarı, içi daha güzel bir turuncu)
    kabuk soyma kolaylığı 10 (pıtır pıtır, soyması da zevkli, portakal gibi değil)
    yeme kolaylığı 10 (dilim dilim, ayrı ayrı sarılmış şeker gibi, paket içinde paket)
    paylaşılabilirlik 10 (şu an elimdeki 11 dilimli, 11 kişiyle tertemiz paylaşılır)
    lezzet 10 (ne tatlı ne ekşi, kıvamında bir lezzet, sulu sulu)

    10 üzerinden 10 ile en sevilen meyvelerden bir tanesi. benim en sevdiğim meyve.

  • cumartesi gecesi evde oturan ezik ve yalnız insan

    ben de eziğim ama cumartesi gecesi evde oturduğum için değil. genel olarak eziğim ben.
    kimse bir günde ezik olmaz yani. ciddi bir süreçtir eziklik.