cenabettincerrah8
profili

  • iamwaldo

    çift kaşarlı tostu gecenin köründe makineye atıp beklediğim esnada malum mesajı atınca diyetisyenim zannettim, sonra bir diyetisyenim olmadığını hatırladım.

  • 30 ekim 2017 fenerbahçe kayserispor maçı

    3-3'lük beraberlikle sona eren maç.

    kayserispor maça, ligdeki takımların büyük bölümüne uygulaması zor gelen 2. bölge savunması ile başladı. tüm takımın blok halinde orta alana yerleştiği bu anlayışı, son 3 sezondur medipol başakşehir ile belki ligin o sezonki flaş takımı uygulayabiliyor. savunma çizgisi orta saha çizgisi ya da ceza alanına yakın olmadığından, salt türkiye'de değil avrupa'da da birçok takıma 2. bölge savunması fazla soyut gelebiliyor.

    kayserispor'un ilk yarının son bölümüne dek bu oyunu oynayabilmesinde, elbette iki tecrübeli ve değerli stoperin de payı var. marius şumudica, açılışta 4-2-3-1 gözüken dizilişini deniz türüç-umut bulut hattının yan yana gelmesiyle takımını 4-4-2 kapattı. fenerbahçe'nin iki stoperine yapılan baskıda, kayserispor orta alan oyuncuları pas kanallarını kapatma gayretindeydi. şumudica'nın amacı fenerbahçe'den kurulumda kazanacağı toplarla rakip kaleye hızlıca inmekti.

    fenerbahçe savunma hattı, 3-4 hafta evvel kurulumlarda topu hızlı çevirmek konusunda daha dikkatliydi. belki içeride görece rahat kazanılan yeni malatyaspor maçından arta kalan bir zaaf: iki stoper topu aheste çevirmeye başladı.

    kurulumların yavaşlığı, yumuşak ayaklı ve fakat bulduğu boşluklara topla dalmayan iki stoperin varlığı, stoperlerin yeterince açılmaması, umut bulut-deniz türüç hattının yerleşimini, kayserispor'un sete oturmasını kolaylaştırdı. burada iki önemli husus daha var: 1) umut bulut bir santrfor için ortalamanın çok üzerinde mücadele gücüne sahip. savunmada arkasındaki 10'un işini oldukça kolaylaştırıyor. örneğin: umut, kayserispor'un geçen sezon benzer anlayışla oynadığı, türk telekom stadı'ndaki galatasaray maçında da başarıyla icra etmiş, kayserspor yine duran toptan 2 gol bulup o maçı kazanmıştı. 2) souza kalitesinden beklenmeyecek şekilde, umut-türüç perdesinin arkasında kaldı ve pasifize oldu. aykut kocaman'ın en azından 10-15. dakikada bu konuya müdahale etmesi elzemdi ancak souza seviyesi bir oyuncu telkin almadan da bu çözümlemeyi yapmalı; stoperlerin arasına girip/yanlarına deplase olup kurulumlara yardım etmeliydi.

    geçen hafta derbideki üst düzey performansı ile yeni malatyaspor-kayserispor iç saha maçlarındaki sönük performansı düşünüldüğünde, souza yeterince motive değil. müthiş bir büyük maç oynayıcısı, performansı kolay dalgalanmıyor lakin şu anda motivasyona ihtiyacı var. formda olmayan ve fiziksel yapısı hasebiyle oynamadan forma girmesi çok zor olan mehmet topal ise büyük takımlarda oynamanın birikimiyle, bu tip çözümlemeleri otomatikleştirmiş durumda. hatta topal, büyük/elit takımlarda oynayan mevkidaşlarının bir kısmına göre de; özellikle 4-2-3-1/4-4-2 savunma setlerine karşı deplase/geri gelme/hücumda topsuz oyun hususlarında çabuk reaksiyon verip imhaya yeltenen bir oyuncu.

    ve salt iki stoper ile souza değil, takımın geri kalanı da maça eksik coşkuyla başladı. fenerbahçe'nin derbi ertesi haftaları birkaç sezondur oldukça sancılı geçiyor. iyi derbi oynamak bir büyük takım refleksi, ancak derbi ertesi kötü oynamak bir küçük takım refleksi. bunun tekrar etmesi, genel motivasyonda sorunları işaret ediyor.

    ilk 30'dan sonra (kabaca 30) fenerbahçe, daha öne oynayarak, pas kanalı kapalı/baskı altındaki oyunculara oynayarak orta alanı geçmeye başladı. 2. bölge savunmasına maruz kalan birçok takım baskı altındaki oyuncuya oynamak konusunda korkaklaşabiliyor. üstelik, aykut kocaman yönetimindeki takımlar da bu tip zihinsel bariyerleri aşmakta zorlandığından, yarım saat geride bırakılırken; ben ilk yarının son 15 dakikasındaki ufak kıpırtıyı da fenerbahçe'den beklemiyordum.

    toplu oyunda pek gözükmeyen güray vural'ın, mauricio isla'yla beraber ekseriyetle savunmaya dönmesi, oradaki kalabalık, o kalabalıktan tavşan çıkaramayacak olan nabil dirar'ın yetersizliği fenerbahçe'yi mathieu valbuena kanadına itti. dar alan piri olan fransız'ın çabaları ile takımın topla onu buluşturmaya yönelik çabaları birleşince, sol kanatta bir esinti oluştu. hasan ali kaldırım'ın hem geriden top alırken, hem kısa-çabuk varyasyonlara katılımda cesur davranması da (atakları geliştirmeye çalıştı) oyuna katkı verdi (sol bek/hasan ali konusuna değineceğim).

    yine de fenerbahçe'nin oluşturmaya başladığı dominasyon bariz değildi. ilk yarının son 10 dakikası kayserispor bloğu geri gitmeye, ardından blok içinde küçük çatlaklar oluşmaya başladı. maç genelinde fenerbahçe'nin mehmet ekici/elif elmas tipinde, orta alanda sirkülasyona katılacak, temposu yüksek, geriden top çıkaracak bir pasörü şiddetle aradığı kesin. bu tip bir oyuncu maçın seyrini değiştirebilirdi.

    kayserispor'da ise, tam olarak "geçiş oyuncusu" diyemeyeceğim ama kontralarda süratiyle büyük tehdit olan ryan mendes'in önünde yakaladığı çeşitli boşluklarda debelenmesini gördük çoğunlukla. hücum sete dönmüyorsa çoğunlukla mendes'e direkt servisler yapıldı. kanımca aykut kocaman da bu tip bir şey bekliyordu ki, mendes iyi çalışılmıştı ve hiç oyuncu eksiltemedi.

    41'de roman neustadter'in büyük hatasıyla topu kapan umut bulut, sağ çaprazdan sert bir vuruşla tabelayı çalıştırdı. yalnız, umut vururken carlos kameni de fazla geride, açıyı iyi daraltamamış görünüyordu ve volkan demirel'in kronik hastalığı olan "erken yatmak" (bazen hiç yatamıyor) ona da sirayet etmişti; top gelmeden yattı.

    yenilen gol, fenerbahçe'ye fiske attı ve son 5 dakika tempo arttı. sol taraftan gelen atakta ozan tufan bu sezon önemli katkı veren topsuz ceza sahası koşularından birini yaparak, iki takımı eşit şartlarda soyunma odasına götürdü. yenilen gol, yenilen golün çıkması re'sen motivasyon aracı olduğundan, aykut kocaman şanslıydı.

    ikinci yarıda soyunma odasından motive çıkan fenerbahçe, iyi bir korner organizasyonunda neustadter'le golü buldu. kayserispor'un blokları açıldı, orta alanda boşluklar görüldü ancak fenerbahçe'nin bu boşlukları iyi değerlendirdiğini düşünmek fazla iyimserlik olur. maçın hiçbir bölümü için "şu dakikalar arası fenerbahçe iyiydi" diyemem. 50-62 arası kayserispor'un düşen motivasyonu ile fenerbahçe'nin artan motivasyonu arasında geçti. souza ile skor 3-1'e geldikten sonra ise kaybedecek bir şeyi kalmayan kayserispor biraz daha rahatladı.

    tabi fernando boldrin oyuna girince, deniz türüç kanımca daha rahat ettiği sağ kanada geçti ve daha serbestçe oynamaya başladı. türüç de yusuf yazıcı gibi kornerlerde büyük bir tehdit. dün, çok kötü kullandığı/amaçsızca vurduğu duran toplar da oldu ama aklı sahaya inince topu arka direğe doğru müthiş öldürebiliyor.

    deniz türüç asıl çıkışı, sergen yalçın yönetiminde 10 numaraya geçtikten sonra yaptı. fakat burada, merkezde etkili olmakta zorlanıyor, daha büyük kalibre takımlar için yeterince aktif değil; kenara deplase olduğunda oyunu hareketlendiriyor. öte yandan, bu sezon deniz'de bir "havalanma" sezinliyorum. davranışlarında rahatsız edici bir abartı var ve oyun içinde; set hücumlarında "bakın topu ne güzel aldım, tutayım ayağımda da oyuncu görün, atıyorum pas iyi izleyin" gibi bir gösteriş söz konusu. işin kötüsü, 10 oynadığında, kişisel şovunu yaparken oyunu yavaşlatıyor ve topu fazla geveliyor. deniz'i izlerken, aklıma filipe luis'in geçtiğimiz günlerde söylediği sözler geldi.

    maç 3-2'ye geldikten sonra fenerbahçe'nin yorgun fakat tertipli kalmaya çalışan görüntüsü ile kayserispor'un dağınık fakat zinde görüntüsü yarışmaya başladı. şumudica'nın sezon başında "ben takımı hiç koşturmuyorum!" benzeri enteresan beyanlarından sonra açıkçası kayserispor'un oldukça kötü bir görüntü vereceğini (sezon genelinde) düşünüyordum. öte yandan fenerbahçe kondisyon açısından yine beklemediğim şekilde kötü durumda. son 15 dakika takımda büyük bir çakılma başlıyor. bunun sorumlusu elbette teknik ekip ve aykut kocaman. takım hafta arası şampiyonlar ligi oynamış gibi ve yorgunluk seyirciye büyük oranda geçiyor. dün, son anda gelen gole sebep olan faul pozisyonunda, giuliano gibi bir oyuncunun son havlini kullanacak güce dahi sahip olmaması, pozisyonu uzun süre jogging ile izlemesi garipti.

    kondisyondan bahsetmişken; takımın kondisyonu ortalama da değil, kötü durumda. valbuena bir süredir 65'ten sonra oyundan alınmakta. sebebi (tahmin ediyorum ama neredeyse eminim) son 25 dakikada istatistik/kat ettiği mesafe vs.deki düşüş. yani, hocanın gözle gördüğü düşüş değil, kağıtta gördüğü düşüş. bu kısmı anlayabilsem dahi; valbuena'nın kendisine yakın olgunlukta bir yedeği yok. evet valbuena düşüyor, hatta gözle de görülebiliyor ama düşmüş bir valbuena'yı, kenardaki herhangi bir oyuncuya tercih ederim. kaldı ki valbuena, düştüğünde durumu idare edebilecek tecrübeyi edinmiş, bu yorumlamayı yapabilecek zekada bir oyuncu.

    ve bir başka konu; ozan tufan. 2 aydır hafta hafta üzerine koyma gayreti içinde, rakip ceza alanına yönelimleri özellikle iç saha maçlarında katkı getiriyor, temposunu arttırmaya çalışıyor. lakin, aslen 60/65'ten itibaren, 3 haftadır en çok düşen oyuncu. dün, ozan oyundan kendi isteğiyle çıktıysa da, aykut hoca ozan'ı oyundan çıkarma eğiliminde değil. oysa ozan yorulduğunda savunduğu alanı ve özellikle pas kanallarını savsaklamaya başlıyor, savunduğu oyuncuları gerideki arkadaşlarına devrediyor ve boşluğa sebep oluyor. bu, aykut hoca'nın normal davranışlarıyla çelişen bir tutum. ozan düşük tempoyla 90 dakika oynadığı takdirde beğenilmeyeceğini biliyor, yüksek tempoyla ise 65. dakikayı ancak görüyor. takımın kondisyon kapasitesi ise potansiyelinin altında. dolayısıyla, yine aykut hoca'nın çözmesi gereken bir olay var. benzer şekilde yüksek tempoyla oynayıp, 90 dakikada zorlanan tolgay arslan örneği de mevcut. 11'de yeri garanti olmayan, seyirciye kendini beğendirmek isteyen oyuncuların buna eğilmesi normal. bir merkez oyuncunun 90 dakikalık tempoya sahip olmaması (yaşlı olmadığı halde) enteresan.

    iki takımın da duran top savunmasındaki duruşları kötüydü. fenerbahçe, martin skrtel'in; bir "çekiç stoper"in yokluğu sebebiyle özellikle duran toplarda emanet "duruyor".

    madem lafı uzattım: 1) fenerbahçe'nin galatasaray karşısındaki duran top savunmaları, galatasaray gol bulamasa da felaketti. konuya hakim birçok ülkedeki pro lisans kursunda, ceza yayınızı boş bırakan bir dizilim yaptığınız takdirde "seneye bir daha gel" yanıtını alırsınız. fenerbahçe geçen hafta 11 oyuncuyla ceza alanına gömülmesine rağmen tehditler yedi. galatasaray'ın yaydaki boşluğu kullanamaması da başka bir konu... 2) stoper rotasyonu çok sorunlu. fenerbahçe'nin birçok bölgedeki rotasyonu sorunlu ve dün yedek kulübesinde hücumda (belki) bir şeyler yaratabilecek yalnızca 2 oyuncu (roberto soldado ve alper potuk) vardı. kayserispor'da ise bu sayı 5, ki bu 5'li, bir anadolu takımı için, hem genel kalite hem çeşitlilik bakımından ciddi bir 5'li. fenerbahçe'nin kulübesinde asamoah gyan yok, hatta oyuna girmeyen dejan meleg dahi yok.

    buradan karmaşık ve bol açılımlı paradokslara yönelebilirim. o yüzden konulara dalmadan, başlıkları verip devam edeceğim: her şeye rağmen, sahadaki 11'in özverisi ve tertibi, özellikle geçen sezonun dağınıklığına nazaran daha iyi bir görüntü veriyor. takımda genel olarak "niyet" var. ancak şu anda takımda sakat olmasa da, sahaya 11 adet fenerbahçe kalitesinde oyuncu ile çıkmak mümkün değil, zira takımda 11 fenerbahçe kalitesinde oyuncu yok. diyelim ki bu 11 bir şekilde oluştu; arkasında bunu destekleyecek bir kulübe de yok. kulübün bu mali duruma gelmesi elbette tamamen yönetimin sorumluluğunda. ayrıca, mali durum bu iken, soldado ve dirar'a bu denli yüksek bonservis verilmesi de epeyce çarpık. bu transferlerde aykut hoca'nın payı varsa, ihalenin azımsanmayacak bir kısmı da ona kalıyor.

    pas kalitesi bu denli düşük olan, saha görüşü, kötü tercihleri ile göze batan dirar, kötü bir transfer. halen oynuyor olması da garip. lakin yerli hakemler gibi adalet dağıtmaya kalkarsam; dirar hamle oyuncusu olarak daha da kötü, zira patlayıcılığı/deliciliği, o seviyede bir sürati yok. alper böylesi durumlarda bir ihtimal takıma daha fazla katkı verebilir.

    statta izlediğim yeni malatyaspor maçında ise hasan ali ve soldado'nun takımın geri kalanına nazaran yetersizliği/silikliği göze çarpıyordu. caner erkin'in arkasından kadroya girmeye çalışan hasan ali, belki daha fazla hata yapma lüksüne sahip olduğundan, o dönemde mental açıdan daha rahattı, ama vitor pereira caner yerine hasan ali'yi oynatırken dahi buradaki soruna parmak basmıştım. fenerbahçe'nin devre arası transfer yapılacaksa ilk hedefi sol bek olmalı. önümüzdeki sezon vincent janssen gittiği takdirde, has ve as bir santrfor gerekliliği hasıl olacak. bu arada, 4-3-2-1 şablonu takıma oturdukça, janssen'in etrafında boşluklar oluşmaya başladı. hem janssen'e daha çok direkt çıkıp oradan servisle oynamak, hem de o bölgeyi daha etkin kullanmak gerekiyor.

    skrtel ve mehmet ekici'yi 11'e dahil edip, janssen'i de londra'ya gönderirsem, fenerbahçe'nin evvela 1 sol bek-1 santrfor-1 stopere ihtiyacı var. elif elmas'ın vereceği katkıya göre bir merkez de düşünülebilir. ve iyi araştırıldığı takdirde maliyetsizce ulaşılabilecek farklı tarzda hamle oyuncuları elzem. takımda, set oyununda epey vasatlaşan, açık alanda patlayan ryan mendes dahi yok.

    bitirmeye doğru geçeyim, yoksa yine ciltlerce yazacağım: aykut hoca'nın elinde ahım şahım bir kadro yok. transferlerde payı varsa eğer, bunun sebeplerinden biri de kendisi. yönetim asli sorun ki, bu konuya mfö bodrum şarkısında "nasıl anlatsam, nereden başlasam" şeklinde değinmişti. takım, geçen sezonun zihinsel dağınıklığını, her şeye rağmen önemli ölçüde atlatmış durumda. kadronun ardından ise kondisyon sorunu geliyor ki, bu doğrudan teknik ekibe bağlı. üçüncü basamak ise şu an için motivasyon. aurada değişim var, ama halen, taraftarı da başarı/şampiyonluk konusunda yeterince istekli ve motive görmüyorum. tabi ki bu konuda da yönetimin şimdiye dek yaptıkları, taraftarın bezmesi vs. önemli bir yer tutuyor.

    öncelikle taraftarın takıma aşkını tazelemek adına yönetim değişmeli. tüm sezonları, her şeyi bir kenara bırakayım: soldado + dirar'a toplamda 6-7-8-9 milyon euro ödeyecek kadar çaresiz bir ekip, fenerbahçe futbol kulübünü yönetmemeli.

    kayserispor ise aldığı 1 puan ile 10. haftada 18 puanla 4. sıraya yerleşti. şumudica büyük maçlardan birinde tribünlere yönelik davranışlarıyla elbette daha büyük fırtınalar koparacak. yeni kurulan takım, henüz netleşmemiş 11 ile takım en azından dağınık değil ve genel bir motivasyon söz konusu. çok dağılmadan şumudica'nın bunu oluşturabilmesi de bir başarı. ancak bu "yeni takım" halesi dağıldıktan sonra, muhtemelen 15-20. haftalara doğru yeni bir sınav daha vermeye başlayacak. bu yüzden, şumudica'yı zamana bırakmak daha yerinde olur. maçın adamı ise, fenerbahçe'nin görev yapan iki stoperinden daha kaliteli olan, rennes'de birçok büyük takım tarafından izlenen, ancak o basamağı atlayacak sıçramayı bir türlü yapamayan jean armel kana-biyik idi.

    maç 3-2 iken fenerbahçe üst üste yakaladığı kontraları kötü kullandığında, yedek kulübesinde oturan valbuena'nın ekrana getirmeyerek puan kaybetti maçın yönetmeni. sahada valbuena olmasa da fenerbahçe'nin kontralarda bu denli kötü tercih yapması, paslar kadar ve kararlar kadar koşuların da kötü olması düşündürücü. belki de kulübede oturan valbuena'yı, aykut hoca'yı ve aykut hoca'nın tribünde ya da soyunma odasında bir yerlerde oturan, bilgisayar başındaki bir kısım yardımcılarını görmeliydik sırasıyla. ya da fenerbahçe maçı bittiği dakikalarda romanya'da sahip olduğu takımın başında sahaya çıkan gheorge hagi'yi ve evinde oturan metin türel'i.

  • 7 mart 2017 napoli real madrid maçı

  • 17 eylül 2016 galatasaray çaykur rizespor maçı

    eren derdiyok stadın yanındaki vadistanbul inşaatında vinçten atlayarak gol attı.

    sneijder o ortayı umut bulut'a yapsa, umut orta gerisine düştüğü için topu taç çizgisine kadar kovalar, rakibe çarptırmaya çalıştığı topu kapan çaykur rizespor kontra atakla gol tehlikesi yaratırdı.

  • fenerbahçe

    futbol takımı 2015-16 sezonunda yarıştan koptuğundan beri klişeleşmiş "ne olacak bu fener'in hali??" soruları gelmekte. aslında sezonun genel bir değerlendirmesini yapmayı planlıyordum fakat sezon içinde aynı noktalara parmak basmaktan bıkkınlık geldi, motive olamadım.

    bu sebeple, gidenler-gelenler-gelmeyenler üçgeniyle beraber 2015-16 sezonunda yaşanan sorunları gerekli noktalarda ele alarak yeni sezona yavaş yavaş gireyim...

    15-16 sezonu sonunda fenerbahçe'de birçok futbolcu ayrıldı. sözleşmesi biten gökhan gönül, michal kadlec, bruno alves, caner erkin, raul meireles, kiradaki samuel holmen, mehmet topuz, kiradaki gökay iravul, ardiyedeki serdar kesimal, sözleşmesindeki 8.5 milyon euro'luk opsiyon valencia tarafından karşılanan nani giden isimler. kiralık abdoulaye ba ve lazar markovic kulüplerine dönerken, fabiano porto'dan yeniden kiralandı.

    evvelki sezon bittiğinde fenerbahçe'nin ideal 11'i; volkan demirel-gökhan gönül-bruno alves-egemen korkmaz-caner erkin-mehmet topal-raul meireles-emre belözoğlu-dirk kuyt-emmanuel emenike-moussa sow şeklindeydi. emenike'nin şu anda 11'e düşünülmediğini göz önüne alırsak, 2 sezonda fenerbahçe'nin 11'indeki 9 kişi değişti. 2 kaptan volkan ve topal kaldı yalnızca.

    tabi gelenler de oldu: gregory van der wiel, roman neustadter, aatıf chahechouhe takıma katıldı. stoper için martin skrtel'in eli kulağında. emenike, miroslav stoch, hakan çinemre ve salih uçan kiradan dönenler...

    evvela gelenler ve eldeki oyuncuları yazarak başlayayım:

    gk:
    -volkan demirel
    -fabiano
    -ertuğrul taşkıran

    dr:
    -gregory van der wiel
    -şener özbayraklı

    dc:
    -simon kjaer
    -hakan çinemre
    +roman neustadter
    +mehmet topal

    dl:
    -hasan ali kaldırım

    dmc/mc:
    -mehmet topal
    -souza
    -roman neustadter
    -ozan tufan
    -uygar zeybek

    amc:
    -diego
    -salih uçan

    amr/aml:
    -alper potuk
    -aatıf
    -volkan şen
    -miroslav stoch

    st:
    -robin van persie
    -fernandao
    -emmanuel emenike

    diego ve robin van persie'nin takımdan ayrılabileceğine dair haberler var. stopere skrtel takviyesi dışında fenerbahçe bir sol bek arıyor, bir de 10 kovalıyor (hakim ziyech ismi ön planda, eküri mathieu valbuena olarak geçiyor). finansal fair play'e takılması nedeniyle fenerbahçe bonservise sattığı oyuncuların ücretleri kadar para ayırabiliyor.

    **takıma ne lazım?**

    bunu yanıtlamak için öncelikle takımın hedefini konuşmak gerek. salt lig şampiyonluğuyla, avrupa'da epey yürüyerek lig şampiyonu olmanın gereksinimleri farklı. sadece lig şampiyonluğunu, temel sorunları olan bir takımla da sağlamak mümkün.

    fenerbahçe şu anda bir sol bek ve 10 takviyesiyle, rvp gittiği takdirde bir de santrfor alarak lig şampiyonu olabilir. lakin avrupa'da da yürüyebilecek daha ideal-ist- kadro, (en azından ligde) vitor pereira'nın patronajına daha az ihtiyaç duyacaktır. premier league dışında kalan hiçbir ligde, hiçbir takımın 22 benzer standartta oyuncuya ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum.

    yeni yayın anlaşmasıyla premier league ile diğer ligler arasında oluşan uçurum ortada. diğer liglerde yarışan elit takımlar dahil tüm takımların şu an için yapması gereken, as oyuncuya 1.5, yedeğine 1 vermek yerine, as oyuncuya 2, yedeğine 0.5 vermek... bugün real madrid ve barcelona'da, kulübenin 11'e oranla zayıflığının sebebi de bu. "barcelona imitasyonu bir takım kurulabilir mi?" şeklinde bunun kapısını hafifçe aralamıştım: (bkz: #58299801)

    türkiye'deki herhangi bir kulübün, çok iyi scouting yapmadan ve çok yüksek verimde bir altyapı organizasyonu oluşturmadan, şu anda avrupa'da sürekli başarıya ulaşması, bir çizgi tutturması imkansız. birçok takım yıllardır altyapıdan oyuncu çıkaramıyor, nadiren altyapısı çalışanlar da scouting konusunda fazlasıyla yetersiz.

    fenerbahçe de scouting ağı dar bir kulüp profili çizerek, zaten ünlenmiş oyunculara (nani, rvp, skrtel), çevresindekilere (aatıf, fernandao) ve çoğunlukla menajer üfürmelerine ("oyuncum kulübünden ayrılacak"; rvp, nani, skrtel, van der wiel, neustadter...) göre hamle yapıyor.

    fenerbahçe'nin kemalettin şentürk, müjdat yetkiner ve saffet akbaş'tan oluşan 3 kişilik bir scout ekibi var. günümüzde, 3 kişilik scout ekibine sahip bir futbol kulübünün, en azından bir noktaya geldiğinde tıkanmaması mümkün değil. belki anadolu kulüplerindeki şartlarda bu geçici olarak kabul edilebilir ama fenerbahçe'de ortaya konan iddia ile gerçekler birbirini tutmuyor. çünkü 3 kişilik bir scout ekibiyle -belki- avrupa'da oyuncu çıkabilecek 1. ligler çok detaylı olmadan taranabilir. manchester city ise norveç 2. lig ekiplerinin 14 yaş altı takımlarının idmanlarını dahi izliyor. 3 kişilik bir scout ekibiyle basın takibi yaparak avrupa'yı güncellemek ve spesifik bir pazara yönelip en azından orayı didiklemek daha mantıklı. konyaspor'un balkanlara ve özellikle boşnak oyunculara yönelmesi gibi...

    aslında daha temelde, ortaya bir modelleme koymak gerekiyor. sevilla gibi gözden kaçanları alabilir (matias kranevitter, adil rami, steve n'zonzi, benoit tremoulinas, ..., frederic kanoute...), portekizliler gibi yatırımcılık-yetiştiriciliğe soyunabilir ya da bundesliga'da her çıkış yapan alman takımı gibi ortaya koyduğunuz marjinal plan doğrultusunda, marjinal transferlerden yüksek verim almaya çalışabilirsiniz... pozzo ailesi ya da red bull yatırımı gibi bol oyuncuyu elinizdeki birkaç takıma seviyelere göre dağıtabilirsiniz...

    finansal açıdan hem premier league hem avrupa elitleriyle makas bu kadar açılırken, aynı oyunu, daha düşük profilde oyuncularla oynayarak, daha güçlü takımları yenmek mümkün değil. sık sık tekrarladığım bir şey bu, yeniden tekrarlayayım... ortaya radikal, marjinal ve yüksek verimlilikte, gerekirse eklektik bir bütün koymak gerekiyor. barcelona, 11'inin yarısını altyapıdan yetiştirdiği çok yüksek kalitede oyunculardan oluşturduğu için, kalan boşluklara dünyanın en iyilerini alabiliyor.

    bol bol övülen portekiz tipi yatırımcılığın da tıkanıklığı var: elinizdeki oyuncuları hiçbir zaman en iyi durumdayken kullanamıyorsunuz ve transferden kazanıp, şampiyonlar ligi vs. gelirlerini makul bir noktaya sabitleseniz de, ligin pazarı büyümüyor. başta yatırımcılığın ekmeğini afiyetle yiyen porto, diğer takımların scouting ağlarının genişlemesi ve portekiz pazarını büyütememesi sebebiyle tıkandı. rekabette öne geçen ve çözüm bulan benfica oldu: altyapıya yatırım yaparak... şu anda benfica muhteşem bir 95-99 jenerasyonu yetiştirdiği gibi, özellikle balkanlardan altyapıya genç de topluyor. manchester city ve chelsea'nin de altyapı-altyapıya transfer-transfer üçgeninde oluşturdukları bir modelleme var. yakında meyvelerini almaya başlayacaklar.

    bu manada hem fenerbahçe'nin, hem de avrupa hedefi olan diğer türk kulüplerinin altyapıya eğilmesi şart. altınordu dışında maalesef tüm türkiye'yi imkanları dahilinde karışlayarak yetenek toplayan takım yok. ki türkiye'deki tüm yeteneklerin ölçülmesi ve değerlendirilmesi bir kenara, türkiye'yi bitirdikten sonra kulüplerin muhakkak hem türki cumhuriyetlerden, hem de doğu avrupa'da türklerin yaşadığı bölgelerden yararlanması da gerek.

    bu uzun parantezi şunun için açtım: fenerbahçe topla mı oynayacak? sadece 10 değil, bir geriden oyun kurucu, bir ayağı düzgün stoper ve teknik sol bek lazım. fenerbahçe savunma mı yapacak? savunmayı savsaklayacak volkan şen ve rvp'nin kesilmesi, yerlerine çok atletik oyuncuların alınması, top kapıldığında radarı açacak bir kurucu lazım. fenerbahçe, sevilla gibi uefa avrupa ligi'ni mi kazansın? o zaman takımın başına çok iyi bir taktisyen, kadroya bir sürü takımı sahiplenen, coke, grzegorz krychowiak, adil rami, vitolo, vicente iborra gibi şartlar ne kadar kötü olursa olsun bükülmeyen, motivasyonunu kaybetmeyen karakterler lazım...

    hedef avrupa'ysa; scout ekibi-sportif direktör-teknik direktör-kadro şu anda yüksek verimlilik sağlayabilecek bir radikal yapı gibi görünmüyor. muadili ve belki daha iyisi roman neustadter'i bonservissiz kadroya kattığınız yerde, bir sezon önce souza'ya 8 milyon euro ödüyorsanız, farklı, verimli ve marjinal bir yapı kurmanız zor. türkiye'de ve avrupa'da başarılı olmak isteyen kulübün, iki arenaya ters gelecek, verimli bir futbol mantığı bulup, buna göre hamle yapması gerek. atıyorum: avrupalı ağır, pivot santrfor mu oynatmıyor? o zaman, avrupa'da talibi olmayacağı için çok iyi bir pivot santrfor getirebilirsin. pivot santrfor üzerine kurulu bir sistem sana fayda sağlar mı? nerede tıkanır? avrupalı 10 numara mı kullanmıyor? 10'ları kanada mı devşiriyor? sen devşirme. 4 tane 10 al, dördünü de oynat. aradığın gibi bir santrfor bulamıyor musun? alabileceğin santrforlarla aynı oyunu daha kötü oyuncularla mı oynamış olacaksın? santrforsuz oyna. istediğin gibi bir sol bek bulamıyor musun? asimetrik dizil, sol beksiz oyna.

    gerçeğe döneyim: lig şampiyonluğu için rahat konuma gelebilecek, avrupa'da farklılık yaratmadan yürüyebilecek takım için, rotada görünen 10 ve sol bek transferleri gerçekleştiğinde (çok iyi transferler yapılsa dahi) de fenerbahçe'de problemler var:

    1) geriden oyun kurucu: topun daha sağlıklı dolaşması ve savunmadan çıkması için emre belözoğlu stilinde bir oyuncu gerekiyor. vitor pereira son basın toplantısında hem 3'lü hem 4'lü savunma deneyeceğini söyledi. içinde neustadter, önünde çift değil tek ön libero bulunan bir takım oluşturulmadığı takdirde fenerbahçe'nin şu anki savunma yapısı önde baskıyla tıkanıp topu dolaşıma sokamayabilir. 4-3-3, 4-2-3-1, 3-5-2'de pereira savunma önünde topal+x'i kullancaksa bu sorun özellikle atletik ya da fenerbahçe'den daha iyi takımlara karşı peydahlanacaktır. zira kjaer ve -olası- skrtel'in arası topla çok iyi değil. gökhan gönül-kjaer-alves-caner erkin 4'lüsü, van der wiel-kjaer-skrtel-hasan ali 4'lüsüne göre, önde baskı yediğinde 3 oyuncu önde.

    2) efektif kanat: geçen sezon tek başına en çok maç alan oyuncu nani'ydi. aatıf, sivasspor'da önceki sezonlarını biraz arattı, 4-3-3, 4-2-3-1 şablonları için kanatlara yazılacak isimler biraz şüpheli konumda. sofiane feghouli, andrija zivkovic gibi isimlerin alınamadığını düşünürsek, prestijli bir kanat oyuncusu bulmak avrupa büyüklerinin yaratacağı transfer dalgalarına ve yine menajer üfürmelerine bağlı. bu durumda stoch-alper-aatıf-volkan şen 4'lüsünden birini elden çıkarıp, en azından 4'üne oranla daha fazla şey vaat eden, maliyeti düşük 2 oyuncu denemek daha mantıklı geliyor bana (diego simeone stratejisi: banko tek oyuncu bulamıyorsan 2 oyuncu al). gole yakın bölgede farklı stilde, bir şeyler vaat eden oyuncular görmek tribünlerin nabzını da biraz olsun yükseltebilir.

    3) rvp giderse; forvet hattı: rvp'nin middlesbrough'ya imza atabileceğine dair ciddi söylentiler mevcut. bu takdirde vitor pereira'nın çok kullanacağı dizilişi göz önüne alarak bir forvet tipi belirlemesi ve buna göre bir transfer yapması gerekiyor. daha evvel pek kenar oynamadıysa da, kenar oynayabilecek bir forvet bulmak bir tasarruf sağlayabilir. yeni bir moussa sow arayabilir fenerbahçe fakat, hem santrfor hem dış forvet oynayabilecek oyuncu oldukça az.

    tekrar edeyim: mevcut kadroda gelecek sol bek ve 10 dışında, hem üst düzeyde hem ayağı düzgün stoper, geriden oyun kurucu, çok büyükleri devirebilecek karakterde bir kanat oyuncusu eksiği var. rvp gitse de gitmese de forvet hattını tartışmak için pereira'nın neler yapacağını görmek gerekiyor.

    ayrıca, 2 sene önce kadroda, volkan-gökhan gönül-egemen-caner-topal-emre-kuyt-sow hatta pierre webo, selçuk şahin gibi kulübü sahiplenmiş oyuncular vardı. şu an için volkan-topal-kjaer dışındakiler şüpheli durumda. geçtiğimiz sezonun özellikle 2. yarısı zaten motivasyonda dalgalanmalar olmuştu. pereira'nın takımın ruh durumunu ve motivasyonunu çok iyi yönettiği söylenemez. pereira motivasyonu sağlayamaz ise, kadro şu an için kırılmaya müsait. takımı sahiplenecek o kadar çok oyuncu yok. aslında, lider bir teknik direktöre; takımdaki karakter eksiğini bizzat kendisi kapatacak bir teknik direktöre ihtiyaç var. pereira'nın bu role soyunması elzem. örnekse, jürgen klopp'un dortmund'unda, takımda "çirkef" olarak tanımlayabileceğim hiç oyuncu yoktu. oyuncuların sahada sinir harbiyle ezilmemesini, gerektiğinde tecrübe eksiğini, sağladığı motivasyon ve yansıttığı yüksek tansiyonla kloppo kapatıyordu. pereira, şimdilik öyle görünüyor ki "profesyonel" bir kadro ile çalışacak. adanmışlığı ve başarı açlığını yaratmak ona düşüyor.

    sık sorulan sorular ile 2016-17 sezonunun ilk değerlendirmesini bitireyim:

    **yeni transferler nasıl?**

    -gregory van der wiel: çok çabuk, atletik, temposu yüksek. kanadı koridor yapabiliyor. lakin yeterince etkin değil. çok üst düzeyde, üzerine oynandığında sorun çıkarabilir. bu bir kenara, kariyeri boyunca ondan, yüksek tempoda katılım sağladığı atakları bitirmesi beklendi. ancak bitiremiyor. daha kararlı olmalı, daha sert, gözü kara ortalar kesmeli. caner'in ortaları ile gökhan gönül'ün ortalarını düşünün, van der wiel bu açıdan gökhan'a daha yakın. top bir şey olacakmış gibi gider, olmaz... yine de salt temposu ile rakibin solunu yorarak oyun kalitesini arttırıyor. psg skora katkıyı da aradı onda, fenerbahçe'de skoru arttıramasa bile temposu bunu amorti eder.

    -roman neustadter: maç sayısı, tecrübesi önemli. yalnız, "hem de schalke'de x maç oynadı" övgüsüne tam olarak katılamıyorum. çünkü schalke 04 uzun yıllardır epey sorunlu bir yapı. bu sezon markus weinzierl muhtemelen yapıyı düzeltecek. schalke'nin müthiş bir altyapısı var, çok büyük yetenekler çıkabiliyor ama çok uzun yıllar modern futbolun gereksinimlerini karşılamayan oyuncular "bu sene patlar mı?", "artık sakatlanmaz" ya da "bu sene de orayı idare edelim" vb. düşüncelerle epey oynayabiliyor. schalke'nin geçen sezon başı stoper bölgesi ve merkezi modern futbolun gerektirdiklerine yaklaşan bir konuma geldi. savunma ve merkezdeki sakatlıklar, özellikle benedikt höwedes'in sakatlıkları ile neustadter bir sıcak yedek olarak tam sezon kadar maçta oynadı. yine de 2 sezondur schalke'nin sidney sam ve kevin prince boateng'den karakterleri nedeniyle, marco höger ve neustadter'den ise demode kalmaları nedeniyle "kurtulmak istediği" sadece haberleştirilmiyor, "menajer üfürmeleri" ile de biliniyor. merkezin moderni johannes geis. topal-souza-neustadter gibi, schalke'nin 3 adet "demode" bulabileceği oyuncu var fenerbahçe'nin elinde. trend en savunmacı orta sahanın da topla arasının iyi olmasını bekliyor ki, bazen savunma kısmının fazla unutulduğunu da düşünüyorum bu minvalde. real madrid uzun süre luka modric-toni kroos orta sahasıyla oynadı. arsene wenger uzun süre salt teknik oyuncularla merkez kurdu. ancak francis coquelin'i ve casemiro'yu bugün kullanıyorlar, aksi takdirde teknik oyuncuların da verimi düşüyor. neustadter'i hem stoper hem topal'a yedek olarak düşünürsek, souza şu anda fazlalık. belki de souza, gerektiğinde stopere çekilmeli, hem topal hem bir stoper yoksa ozan topal'ın yerini almalıydı...

    teknik-taktik bir kenara, topal-souza karşılaştırması yapmıyorum. çünkü kadroda topal haricinde, içeride osmanlıspor ile berabere kalmanın ne demek olduğunu bilen kimse yok, pereira dahil.

    -martin skrtel (olası): (bkz: #42541236). kjaer'ın önde bir savunmada oynaması konusunda soru işaretlerim vardı sezon başı. daha evvel iyi performans gösterdiği bir önde savunma örneği yoktu, aslında önde kurulan bir savunma hattında pek oynamamıştı. sonuçta, transferi yapanlar haklı çıktı ve kjaer öndeki savunma hattında sınavını başarıyla verdi. hatta kjaer'ın, "stoperde ilk topa sertliğin, süratten daha önemli olduğunu bana da bir kez daha gösterdiğini, bunun unutulmaması gerektiğini" de bir yerlerde yazmıştım. skrtel kjaer kadar iyi bir savunmacı değil. önde savunmada dağılma örnekleri var. klopp da muhtemelen bu yüzden kendisini tercih etmedi. belki daha ufak ve çabuk bir stoper transferi ile stoper bölgesinde kalite artmasa da, en azından sorun ötelenebilirdi. örn: carlos zambrano, rubin kazan'a gitti.

    **salih uçan ne yapar?**

    salih uçan/@cenabettincerrah
    31 mart 2014 fenerbahçe bursaspor maçı/@cenabettincerrah

    roma'da kiralıkken pozisyon ve oyun bilgisini konularında en azından standart düzeye gelmediyse, toplu-topsuz oyun zekasını arttırmadıysa (oyun zekası eşit değildir teknik) oynaması mümkün değil. göreceğiz.

    **3-5-2 oynanabilir mi?**

    3-5-2'nin birçok şekli var. pereira'nın aklında ne var, takım nasıl bir 3-5-2 ile dizilecek, savunma önü tek merkez mi oynayacak, asimetrik mi oynanacak, kenarları kim alacak, nasıl forvetler seçilecek, oyun tarzı ne olacak... bunları görmeden sadece 3-5-2 üzerine bir şey söylemenin pek anlamı yok. yalnız, antonio conte'nin juventus'u ile massimo allegri'nin juventus'unu karşılaştırdığımda, conte'nin takımı daha ince detaylara sahip olup, 3-5-2'yi daha çok benimsemiş olsa dahi, allegri dönemi zaman zaman 4'lü savunmaya geçmenin bazı problemleri doğrudan yok ettiğini görüyoruz. zaten pereira hem 4'lü hem 3'lü kullanacağını söylüyor.

    not: geçen sezon entryleri: (bkz: #61571197)

  • atletico madrid

    şampiyonlar ligi yarı final ilk maçı olan, 27 nisan 2016 atletico madrid bayern münih maçı'nda atletico'nun 1-0'lık galibiyetinin ardından mionel lessi, "atletico madrid bizim takımların yapmadığı neyi yapıyor da bu kadar başarılı oluyor?" şeklinde bir pas atmıştı. yazdım ve bugün bitirebildim, başlayalım:

    ** atletico madrid ne yapıyor? bizim takımlar aynı şeyleri yapabilir mi?

    temelden gideyim; atletico madrid, 2 merkezin kanatlara göre geriye sarktığı bir 4-4-2 uyguluyor. iki adet anlayışları var:

    1) görece zayıf rakiplere kullandıkları ofansif 4-4-2.

    2) daha güçlü veya eşit güçteki rakiplere karşı kullandıkları kontracı 4-4-2.

    atletico'nun asıl parladığı anlayış ikincisi. zaten ofansif 4-4-2'yle ilgili sorunları yok değil. özellikle bu sezonun malaga'sı gibi orta sıralarda dolaşan takımlara karşı kilit açmakta zorlanabiliyorlar. anlatımım atletico'nun kontracı, büyük takımlara karşı kullandığı sisteme dair olacak. ofansif oynarken kullandıkları ortak öğelere dair de çıkarımlar yapılabilir...

    ** kadro yapısı:

    her şeyden önce, atletico madrid çok koşuyor. rakiplerine neredeyse 1 adam fazla koşuyor (3/4'e daha yakın). orta saha ve forvet oyuncusu seçiminde diego simeone için kondisyon kapasitesi ana unsurlardan biri. bu unsurun tek istisnası fernando torres. saf bir santrfor. kondisyon kapasitesi atletico'ya dönüşüyle arttıysa da, önceden torres'i anlatırken "çok koşuyor" demezdim.

    forvet ikilisinde kullanılan diğer oyuncuların tamamı, başka pozisyon orijinli. yannick carrasco ve antoine griezmann daha önce kanat oynadılar. luciano vietto ve angel correa ise 10 oynadı. bu bağlamda simeone'nin forvet tercihleri, lucien favre'yle benzerlik gösteriyor: dripling yeteneği, sürati, yaratıcılığı, taşıyıcılığı olan devşirme forvetler...

    böylece cholo, bu forvetlerle kontra yapabiliyor, kilit açabiliyor, savunma katkısı alabiliyor.

    4-4-2'nin kenarlarında kullandığı oyunculara bakalım; koke, saul niguez, oliver torres, yannick carrasco. carrasco dışındakilerin orijini kanat değil, carrasco'yu da zaten büyük maçlarda kenar olarak pek kullanmıyor. saul ve oliver torres forvet arkası idi, koke ise merkez...

    simeone, oyuncularının hücum yeteneği için savunmayı feda eden bir teknik adam değil. savunmayı asla feda etmiyor. onun istediklerini az yapacak iki oyuncuyla örnekleme yapayım;

    robin van persie, şu anda simeone'nin istediği ölçüde pres yapmaz, zaman zaman presi aksatabilir, rakibi kovalamayabilir, topu ileri hızlı taşıyamaz, savunmanızın rakip savunma arkasına sıktığı topu gidip alamaz, kondisyon kapasitesi üstün değil. dolayısıyla simeone tarafından tercih edilmez.

    volkan şen, simeone'nin istediği ölçüde pres yapmaz, zaman zaman rakibini dahi kovalamaz, bazı pozisyonlarda savunmayı arkasındaki arkadaşlarına bırakabilir, takım gömüldüğünde merkeze gelip destek olmaz, kondisyon kapasitesi üstün değil... simeone'nin takımında, öndeki hiçbir oyuncu, hiçbir anda "bu pozisyona da koşmayayım" diyemez.

    cholo'nun forvet konusundaki tercihleri anlaşılır. daha evvel kadroda yer almış mario mandzukic zaten çok çalışkan bir santrfor, topu taşımak değil de, saklamak konusunda takıma yardımcı oluyordu. topu taşıyabilse bugün halen atletico forması giyiyor olabilirdi. jackson martinez de, potansiyel kondisyon kapasitesi, üstün fiziği nedeniyle, farklı tipte bir santrfor olarak takıma katıldıysa da tutmadı. blokların bitişik olduğu oyuna alışamadı...

    kenarlarda ise enteresan bir şekilde pek kanat tercih etmiyor. sezon başında barcelona'ya giden arda turan da süratli, bilindik bir kanat gibi değildi. bugün barcelona'da merkez oynamakta... kenarlar için saf bir kanat oyuncusunun sürati, çizgi kullanımından çok; örgün, sıkışık oyunda etkili, top saklayabilen, dar alan meziyetleri yüksek, tabi ki kondisyon kapasitesi yüksek, kapanırken merkez meziyetler gösterebilecek, savunmayı aksatmayacak oyuncular arıyor simeone...

    merkezlerin enteresan bir sadeliği, süssüzlüğü var. bugünlerde merkezi gabi ile celta vigo'dan gelen augusto fernandez kapatıyor. mental dayanıklıkları, uzaktan şutları iyi olan oyuncular. gabi zaman zaman hücum varyasyonlarında kanada da deplase olabiliyor. duran topları da kullanabiliyor... bacağı kırık olan tiago da dayanıklı, zeki, uzaktan şutları iyi bir oyuncu. 3'lü dışında simeone koke'ye merkezde görev verebiliyor. matias kranevitter ise henüz yapım aşamasında. cholo'nun merkeze yaptığı en enteresan transfer. arjantinli saf bir pasör. stili pirlo'ya benziyor. ancak şu aşamada atletico'da gereken dayanıklılığı taşımıyor. zaten river plate'te oynarken savunması iyi değildi. yumuşak bir oyuncu. alex ferguson'un çaktırmadan transfer edip, unutturup, pişirip, servis ettiği oyuncular gibi parlamasını bekliyorum. zira topu istediği yere atabiliyor. diğer merkez thomas partey ganalı bir ön libero. dayanıklı ve güçlü. simeone skoru tutmak için onu oyuna alıyor...

    devre arasında guilherme siqueira'nın kiraya verilmesiyle atletico'da 3 bek kaldı: juanfran, filipe luis ve jesus gamez. hiçbiri çok süratli değil. aslar; juanfran ve filipe luis çok zeki oyuncular. birçok pozisyonun içinden fizikleriyle değil zekalarıyla çıkıyorlar. yine örgün oyuna uygun, çok iyi orta yapan, akıllı bekler. simeone'nin bek seçiminde önceliği hücum özellikleri değil. lakin bratislav ivanovic ya da cristian chivu gibi stoperden devşirme bekler de kullanmıyor. hatta juanfran kanattan devşirme...

    stoperler ise kesinlikle güçlü, hava toplarına hakim, ilk topa sert olmalı... diego godin, jose gimenez, stefan savic ve lucas hernandez.

    kalede ise 16 milyon euro'luk yetenek jan oblak var.

    ** cholo'nun catenaccio'su:

    simeone'nin sistemine "catenaccio" diyen ben değilim. sistemin modern bir catenaccio olduğu gerçekten kabul edilebilir. modern futbolun ortaya çıkardığı geçiş oyunu, gegenpressing (karşı-pres) gibi anlayışların pragmatik bir yorumunu oynuyor atletico.

    herkes koşuyor, herkes her pozisyonu muhakkak savunuyor, atletico mutlaka karşı takımdan fazla koşuyor. sistemin dayandığı bir temel unsur daha var:

    -merkezi kapat. 4'lü savunmaya gömülen 2 merkez ile, atletico merkezi asla rakibe vermiyor. rakibin topu dolaştırırken, bir oyuncuyu merkezlerle stoperler arasında topla buluşturması mümkün değil. çünkü simeone orayı birbirine yapıştırıyor. atletico savunmada; enden ve boydan çok dar bir alanda oynuyor. savunma dörtlüsü, rakibi özellikle bir kanada kanalize etmek istemediği sürece pek kaymıyor; ortada toplanıyor. orta saha 4'lüsü ise topun oynadığı bölgeye kayıyor. yani istisnai durumlar dışında, simeone'nin catenaccio'su sabit bir geri 4'lü, hareketli bir orta alan ile karşılıyor rakibi.

    **burada bir ayrıma gitmek gerek, simeone'nin catenaccio'sunun iki mantalitesi var:

    1) önde basan atleti.

    2) geri yaslanan atleti.

    ileride basan atleti'yi özellikle iç saha maçlarının devre başlarında (maç başında çok daha şiddetli), coşkunun arttığı ya da işlerin ters gittiği bölümlerde görüyoruz. bu, çok yüksek efor isteyen bir anlayış. efor düştüğü anda tehlikelere yol açıyor. bu yüzden simeone bunu belli bir dakikaya ya da skor elde edene kadar sürdürüyor.

    yalnız, taktiksel açıdan yetkin bir takım değilseniz, baskıya göğüs geremiyorsanız ya da atleti'yi koşturmuyorsanız, ileride basma süresi artıyor. stoperlerin çok geride kenarlara açıldığı, santiago bernabeu'daki son real madrid maçında, 30-35 dakika boyunca tam saha bastı örneğin. vicente calderon'daki taze şampiyonlar ligi yarı finali'nde, atleti bayern münih'e karşı 15 dakika bu presi yaptı. 11'de zaten golü bulmuşlardı. yine de aynı arzuyla presi sürdürseler muhtemelen 20'den itibaren bayern geride yaptığı varyasyonlarla topu sirkülasyona sokardı.

    hem bayern maçında, hem de yine vicente calderon'da son oynanan barcelona maçında (şampiyonlar ligi çeyrek final rövanşı) senaryo benzerdi: atleti skoru almak için yüksek şiddette presle maça başladı. skoru aldı, şiddeti düşürdü, takım yavaş yavaş blok halinde geri gitti. yani, takım 1'den 2'ye doğrudan geçmiyor. doğrudan geçiş rakiplere psikolojik bir avantaj verirdi. o süreci yaşatarak geçiş yapmak, rakibin "tamamen yaslandılar artık topu çevirir pozisyon ararız" hissine kapılmasını engelliyor.

    inceden devam edeyim: ikinci yarıların başında da atleti doğrudan yaslanmıyor. maç başındaki kadar olmasa da pres isteği var. fakat, şöyle bir ayrım var; ikinci yarılarda 1'den 2'ye geçiş daha sert. son yarım saat simeone'nin otobüsü kalenin önüne geliyor.

    önde basan atleti'nin de, yaslanan atleti'nin de yaptıklarını anlatacağım. ona geçmeden periyodik (genelleme içeren) bir özet yapayım:

    - 0-20 arası; önde basan atleti (skor alınmadıysa baskı olabildiğince devam ediyor).

    - 20-45 arası (skor lehe ise); yavaş yavaş geriye yaslanan atleti.

    - 45-60 arası; maç başındaki kadar şiddetli olmasa da önde basan atleti.

    - 60-90; geri yaslanan atleti.

    ne yaptıklarına geçelim:

    ** 1) önde basan atleti.

    önde basan atletico madrid'in 2 santrforu, rakip 2 stoperin üzerinde. merkezle aralarındaki pas kanalarını kapatarak pres yapıyor. amaç; ilkin elbette stoperden topu kapmak. stoperin merkeze oynamasına izin vermemek. stopere sağlıklı oynayacak vakti vermemek. stoperi beke oynamaya ikna etmek. yani 2 santrfor, rakibi kenara kanalize ediyor. ve topu almak isteyen bek yardım için geri gidiyor. genelde, atleti kanatları, topu beke gelmeden kapmak gibi bir çaba içinde değil. zaten top stoperdeyken, beki ve potansiyel merkez opsiyonlarını kapatmakla meşguller. dolayısıyla beki arkadan takip ediyorlar. bek, topu sırtı dönük alıyor ve yüzünü atleti kalesine dönemiyor; kanattan baskı geliyor. burada rakip beki takip eden atleti kanadı, rakip merkezi ile beki arasındaki pas kanalını kapatarak geliyor; bu önemli!

    -bu durumda yüzünü dönemeyen bek ne yapıyor? pası atan stopere ya da kalecisine oynuyor. bek sıkışırsa veya topu ayağından çıkarmazsa, az evvel pası atan stopere pres yapan atleti santrforu, stoperin üzerinden; bekin stopere oynayamayacağı şekilde; yani pas kanalını kapatarak prese yardıma geliyor: kalabalık sıkıştırma.

    -peki topu alan bek, neden orta sahadaki arkadaşına pas veremiyor? çünkü yüzünü dönemiyor. arkadaşı yanına gelirse, onu gabi ya da fernandez takip ediyor olacak (zaten koke ya da saul, prese gelirken o oyuncunun kanalını kapattı). ve griezmann ya da torres, geriden, topu alan beke müsait bir yardım geldiğini görürlerse, önce o oyuncuyu kapatmaya giderler; üzerinde oldukları stoperi bırakırlar.

    -peki. bek topu stoperden aldı, baskıyı yedi ve stopere geri döndü? artık forvetlerin yanına kanatların da gelmesiyle 4'lü bir atletico perdesi oluştu. boşluk yok. tek ihtimal var: topu uzaklaştırmak. uzaklaştırılan topu yüksek ihtimalle, iyi hava hakimiyeti olan atleti stoperleri karşılayacaktır. topu köşeye / kanada doğru uzaklaştırmak? atleti bekleri kısa boylu değiller.

    -atleti aksadı, ya da siz başardınız ve önde baskı yapan hattı atlattınız?

    atletico blok olarak kendi kalesine uzaksa; arkaya sarkabilme ihtimaliniz varsa, faul yaparlar. ki, arkaya sarkamazsınız, çünkü topu doğrudan merkezden dolaşıma sokamazsınız. top kenardan dolaşıma girene kadar savunma ve önündeki merkezler geri kaçar. ama 1. bölgeyi bir şekilde geçtiniz... koruma kalkanı devreye girer. savunma + merkez 6'lısı sizi merkeze sokmaz. kenar oyuncu pas kanalı kapatarak prese gelir, onun arkasında-yanında oynayacak kimse yoksa; boşta kalan atleti oyuncusu da yardıma gider. 2 forvet + 2 kanat, merkezin dışına 4'lü bir ağ örer, sizinle birlikte kendi kalelerine doğru dönerler. bu 4'lü ağı aşıp, çekirdek 6'lıyla karşılaşırsanız, 6'lı da sizi, tıpkı az önce forvetlerin yaptığı gibi kenara / kanada oynamaya ikna etmeye çalışır. çünkü kanada oynarsanız, herkes yerine dönebilir, atleti kalabalık pres yapabilir. 6'lı çekirdek o kadar yakın ve doğru alana kapanır ki, merkezde ancak çok uzaktan bir şut şansı yakalayabilirsiniz...

    -şöyle canlandıralım:

    2. bölgede sol bekiniz topu aldı. hareketli orta saha 4'lüsü derhal o kanada doğru yaslanmaya başlar. atletico savunması doğal üçgenlerden oluşuyor; beke basan kanada forvet ve merkez yardıma gelir; topu ters kanattaki boşluğa kaldıracak aralığı / vakti dahi bulamazsınız.

    top 2. bölgeye geçtiğinde atletico forvetleri, orta sahaya dönüşür. yani, atletico merkezleri hep arkasına geçemeyeceğiniz bir hat olarak kalacak, savunma 4'lüsü sağlama yapacaktır.

    -rakip sol bek, topu önünde bulunan sol kanat oyuncusuna oynadı:

    zaten sol bekin önünde atleti'nin sağ kanadı var, top onu geçmiş olmalı. yani, topla buluşan sol kanadın, topu sol beke geri atma şansı yok; aralarında atleti'nin sağ kanat oyuncusu var. burada, kanatlardan geriye sarkık, 2 merkez devreye girer, topa yakın olan merkez (bu pozisyona göre sağ merkez / sağ iç) kenara baskıya gider. kenara kanalize taktiği bu şekilde, rakibi kenarda kalabalık sıkıştırmaya yarar.

    kenara kanalize edip, kalabalık pres yapma yöntemini neredeyse her takım kullanıyor. hiçbir takım merkezden hücum yemek istemez. atleti'nin önde baskıdan savunma setine geçişte farklı uyguladığı şey: geçişin ta kendisi. normal bir takımda, önde baskıyı atlatırsınız ve rakip forvetlerden kurtulursunuz. atleti'ye karşı kurtulamıyorsunuz. topu hiçbir anda merkeze sokamıyorsunuz çünkü. topu bekiniz alıyor, onu karşılayan kanat, az evvel stopere basan santrfor, geriden gelen merkez: hepsinin gayesi ortak; topu merkeze oynatmamak. blok, ön 4'lüsüyle çizgi halinde size basmaya geliyor, oyunu buna hazırlıyor.

    atlattığınızı düşündüğünüzde, kenarda oluyorsunuz, pas kanallarınız kapanmış oluyor ve o 4'lü hala karşınızda. bir şekilde neredeyse 3. bölgeye mi geçeceksiniz? rakip kaleye kuralacak gibi misiniz? griezmann merkeze dönüştü. geri oynayabilirsiniz, 4'lü blok pas kanallarını kapatarak tekrar üstünüze gelmeye başlayacaktır.

    atleti her bölgede, her an, rakibin golden en uzak olduğu bölgeye kanalize ediyor oyunu. ve dar alanda kaptıkları topları öne çıkarmakta yetkinler; çünkü kenarları, bekleri ve forvetleri dar alanda iş yapabiliyor; topu taşıyabiliyor. aynı şekilde kontraya da çıkabiliyorlar.

    örneğin rakip stoper baskı yedi ve topu uzaklaştırdı. topu alan atletico savunmacısı rahatsa, müsait opsiyon varsa gördüğü bir arkadaşına oynar. yoksa, aldığı topu rakip beklerinin üzerine sıkar. dani alves, jordi alba, philippe lahm, david alaba, juan bernat, dani carvajal, marcelo... fernando torres ya da griezmann'ın onların üstünden top alması çok zor değil. alamasalar da sahanın köşesi, rakibin oyuna başlaması için tehlikeli bir nokta değil.

    -önde basan atleti'yle ilgili son olarak;

    diyelim ki, rakip merkezden birini veya beklerinden birini stoperlerinin yanına / arasına deplase ediyor. orada sayıca bir üstünlük kurmaya, santrfor baskısını kırmaya çalışıyor. atletico'nun 2 forveti aralarındaki alanları kapatarak, bu oyuncuların ortalarında durarak vs. yine topun sirkülasyona girmesini engellemeye çalışır.

    ancak, siz yine de geride güvenli top dolaştırmaya başladıysanız (deplase ettiğiniz oyuncuların yardımıyla), atletico sizi orada durdurmak için çok uğraşmaz. bununla vakit kaybedip risk almazlar; blok halinde daha geriye yaslanırlar. "o zaman sen 2 stoperin + deplase ettiğin oyuncunla istediğin kadar oyna, ben diğerleriyle ilgileniyorum" derler. otomatik olarak, geri 3'lünüz pasifize olur; kendi yarı sahasında atletico'nun sayıca 10'a 7 üstünlüğü oluşur...

    ** 2) geri yaslanan atleti.

    tekrarlayayım: maç içinde atletico birdenbire geriye yaslanmıyor. 1 saatlik bir psikolojik savaş veriyorsunuz. ve bu savaşı atlatıp, artık topu 3. bölgeye sokmaya çalışan, boşluk arayan takımlar aceleci davranıyor. 6'lı çekirdek çakılıyor. forvetler geri geliyor, orta alan 4'lüsü topu oynadığınız kenara göre hareket ediyor. yine kenara kanalize edip, bu sefer bek-merkez-kanat ile üçlü sıkıştırma çabası var. yalnız, referans alınabilecek son barça ve bayern maçlarında ilginç bir detay var; iki takım da 58-60'tan sonra 10 dakika kadar oyun içinde top çevirme şansı buldu. üstünlükleri bariz biçimde hissedildi. ardından atletico fauller, sakatlıklar, oyuncu değişiklikleri, ufak sürtüşmelerle oyunu bölüp, 2-3 pozisyonda topu ileri taşıyor, ki barça maçının sonunda bu şekilde penaltı alındı, bayern maçında torres'in şutu direkten döndü... siz üzerine gittikçe, atletico daha geri yaslanıyor. dolayısıyla, uzaktan şut mesafenizin menzili düşebiliyor sadece...

    ** bunlar hariç?

    atletico taçları, duran topları çok iyi kullanan bir takım. geçen sene gollerinin önemli bölümünü (diğer o seviye kulüplerine nazaran) duran toplardan buluyorlardı. iyi kafa vuran 2 stoperleri, kısa olmayan bekleri, torres, griezmann gibi oyuncular rakipler için birer tehlike. yine pratik yoldan fayda sağlamak açısından her şeyi barındırıyor planları. taçlarda öyle bir alan daraltıyorlar ki topu oyuna sokmak çok zor. aynı şekilde taçları öyle bir kullanıyorlar ki arkaya seken topta durduk yere kontra yiyebiliyorsunuz. attıkları kornerlerde kafa vuramadılar mı? dönen topu alıyorlar. attığınız kornerde kafa vuramadınız mı? kontra yiyorsunuz.

    ** velhasıl;

    orhan uluca, hafta sonu bayern münih-borussia mönchengladbach maçını yorumlarken, sanırım bayern hesaplarından atletico'nun oyunuyla ilgili bir "kapı" videosu paylaşıldığını, her kapı açıldığında, arkasından bir kapı daha çıktığını anlatmıştı. videoyu aradım ama bulamadım (catenaccio göndermesi de var). blok halinde atletico 10'lusundan hiçbir zaman kurtulamıyorsunuz. her seferinde tekrar karşınıza geliyorlar. sizi her bölgenin golden en uzak bölgesine itiyorlar ve topu kaptıklarında çok hızlı çıkıp her şeyi dağıtıyorlar. bu geçişin çabukluğu, rakibin hazırlıksızlığı nedeniyle, simeone'nin geçiş oyunu ve gegenpressing'den esinlendiğini söyleyenler mevcut. öyle bir çabalamaya girişmediyse de aklın yolu bir.

    atletico, liginde barça ve real madrid'e karşı yaslanıyor. daha küçüklere saldırıyor, yakın güçtekilerle ilgili karar günün şartlarına, cholo'nun düşüncesine bağlı. sert oynayan, oyun planının içinde çok evre bulunan, çok yakın oynayan bu takımın özellikle şampiyonlar ligi'nde sonuç alması gayet anlaşılır: rakip için psikolojik çok etmen var. yaslandıkları maçlarda rakipten neredeyse 1 kişi fazla koştuklarını unutmamak gerek.

    simeone'nin, radikal anlayışıyla ligde barça ve real'i devirebilecek, diğer takımlardan ise daha kaliteli bir kadrosu var. yani kadrosunu, bu şartlarda başarılı olabilecek şekilde kuruyor. daha güçlü bir kadro kurabilse, herkese karşı topla oynamak isteyebilirdi.

    bu bakımdan, atleti ve daha düşük kalitedeki ispanyol takımlarının bir şansı da var: ligde her şeyin provasını yapabiliyorlar. avrupa'da bu sezon real madrid, atletico madrid, sevilla ve villareal'in başarısında bu faktör de var. küçüklere kilit açmaya da uğraşıyorlar, eşit güçtekilerle de oynuyorlar, daha güçlülerle de... çok farklı güç ve anlayışlarda takımlar var ispanya'da. bir büyük her şeyi yapmaya çalışıyor, biri tiki-taka yapıyor, biri müthiş bir taktiksel standartta, blok halinde, çok disiplinli, ya da ligin dibindeki rayo vallecano sizden daha çok gol atmak için sahaya çıkıyor...

    ** bizim takımlar aynı şeyleri yapabilir mi?

    hemen üstteki paragrafta bahsettim konu, ligimizdeki büyükler için bir şanssızlık. çünkü avrupa'da gördükleri kalitede takımı, sadece avrupa'da, o an görüyorlar. oyunu prova etme şansları yok. yönetimler avrupa başarılarını genellikle söyledikleri kadar önemsemediklerinden, büyüklerin oyunlarının hem avrupa hem türkiye'de geçerliliği olmuyor. çünkü gençlerbirliği'ni yendiğiniz şekilde barcelona'yı yenemezsiniz. barcelona sizden çok çok daha güçlü. büyüklerin iki tarafta geçerli olacak bir oyun oturtması zaman ister. o yapılanma bugün türkiye'deki hiçbir kulüpte yok.

    zaten en büyük sorun yine aynı: yapılanma. hiçbir yönetim iki arenada da geçerli olacak bir oyuna sabır göstermez. "biz çok güçlüyüz. neden hücum etmiyoruz?" krizi çıkagelir. bu yüzden avrupa'dan derhal elenip "ya orada öyle olmasaydı biz kazanabilirdik. neyse seneye..." şeklinde devam eder bu masal. taraftar yıldız ister. taraftar yıldızın sadece gol ve asist sayılarına bakar. oyun içinde ne yaptığına bakmaz. oyuncunun, takım oyunu kalitesine tesirine bakmaz. bu yüzden siz tüketim toplumuna bir eleştiri gibi, teknik direktörünüze istemediği "yıldızları" dayarsınız, teknik direktör de mecburen onları oynatır ya da görevi bırakır. yıldızlar o savunma setinde prese dahil olmayıp keyfine göre takıldı mı? ne önemi var? gol atıyorlar ya... çok büyük kulüplerde oynamış bir yıldız o sonuçta... bir de o yıldızlara arka çıkın ki, popülizmin dibine vurup modern futbolun gerektirdiği hiçbir şeyi yapmasınlar. nasılsa fatura hiçbir zaman onlara çıkmıyor. türkiye'deki büyük takımlar koşmayanları transfer ediyor. simeone ise her pozisyona koşan oyuncu arıyor.

    türkiye'de medipol başakşehir ve torku konyaspor da, atleti gibi teknik direktör takımları. bu iki takım da sahada modern futbolun doğrularını uyguluyor, "yıldız" diye gözyaşı döken taraftarları yok, duran topları, savunma setlerini, alan daraltmalarını ellerinden gelen özenle yapıyorlar. ve iki takımın taraftar baskısı dışında, büyüklerle oynayıp, oyunu prova etmek gibi bir şansı da var. bu yapılanmaları takdir etmek (tabi siyasi boyutu farklı, oraya girersem yazı bitmez), bu doğrularla gidiyorlarsa büyükleri geçmelerini desteklemek gerek. çünkü modern futboldan doğru çıkarımlar yapanlar onlar... "türkiye'de prova edemediğin, avrupa'da geçerli bir oyunu nasıl bulacaksın?" sualini onlar yanıtlayabilir. onların yıldızları yok, onlar koşuyor, duran toptan gol buluyor, her taç atışında topu kapıyor ve "kuş sürüsü gibi" hareket ediyor. bugün edin visca'yı sevilla izliyor. sevilla avrupa'da, türk kulüplerinin toplamından daha başarılı bir takım. şu anda la liga'nın 7. basamağında.

    not: atletico madrid santrforlarının rakip stoperlere pres yaptıkları anı iyi izleyin. rakip merkez oyuncunun üzerinden, stoperlerin üzerine giderler. pas kanalını kapatarak. pas kanalını kapatma konusundaki özen en rahat bu evrede okunabilir. rakibin pas opsiyonlarının tükendiğinden emin olmadan asla pres yapmazlar, yani asla arkalarını güvenliğe almadan, boş bir hareket yaptıklarını göremezsiniz. pres daima pas kanalları tükendiğinde başlar.

  • 5 mart 2016 borussia dortmund bayern münih maçı

    dortmund'un twitter hesabında yedeklerin yazıldığı tweet'teki fotoğrafta kola bardaklarını görünce;

    thomas tuchel mainz'da çalışırken, uygulattığı farklı diyet programı da dikkat çekiyordu. aklımda kalan kısım, enerji sağlamak için oyunculara kola içirmesi... hatta, 10 kişi kalıp, çevirdikleri bir maçta, sahadayken oyunculara kola içirmişti diye hatırlıyorum.

    geçen gün bilinmez bir yazar'ın kola başlığındaki entry'sini görünce aklıma gelmişti tuchel'in uygulaması, maçtan evvel paylaşmış olayım...

    güzel maç.

  • 5 kasım 2015 ajax fenerbahçe maçı

    türk dizisi gibi maç. 45 dakika hiçbir şey olmadı ve reklam girdi.