cosmosun belasi5
profili

  • 2016 ekonomik krizi

    insan gerçekten hayret ediyor. ekonomik krizi küçümsemenin bu kadarına pes.

    tamamına yakını debe olmuş aşağıdaki entrylerimi bu başlığa yazmamın sebebi başlığın çok takip edilmesidir. "bunları ekonomi getirdi ekonomi götürür." anlayışımızın bir parçası olarak ideolojik gözlüklerimizle okumayalım ekonomiyi. yanlış anlaşılmasın, yazar kasa atılmıyor bakın kriz yok sığlığında değilim. tam tersine şimdi kimse elinde yazar kasayla yönetenlerin yanına yaklaşamayacak kadar korkmuş durumda ve otokrasi almış başını gidiyor. bu basit örnek hafife alınacak bir şey değil.

    ilgili entryler:

    (bkz: 2015 ekonomik krizi/@cosmosun belasi)

    (bkz: 2016 ekonomik krizi/@cosmosun belasi)

    1980-1990'lı yıllarda sayıştay denetçilerinin, başbakan oğlunu-kızını yurtdışı gezisine götürürse parasını cebinden ödemek zorundadır gibi cümlelerin geçtiği raporlar yazdığı ve bu raporların uygulamaya koyulduğu yıllardan bu yıllara geldik. yani demek istediğim artık denetim ve fren mekanizması kalmadı. yokuş aşağı bir gidiş başlarsa -ki başladı- kimse durduramaz.

    kötümser bakmamıza neden olabilecek çok fazla gelişme var evet ama henüz patlamış bir kriz, tamamen bozulmuş bir mali disiplin vs yok. çomarların her şeyi her zaman ve her şartta olumlu görmesi ve "yedirmeyiz" anlayışlarına inat biz de halatın diğer ucuna geçip -mantık çerçevesinden çıkarak- tersi yöne çekmeye başladığımızda onlardan farkımız mı kalıyor sanıyorsunuz?

    evet eski mali disiplin kalmadı, turizm vuruldu, döviz kurları yükseldi, halk terörü kanıksadı daha kötüsü şehidine ağlarken bile sesini kesmesi gerektiği zorla öğretildi, işssizlik 2001 krizinden bile daha fazla seviyede, istikrar dedikleri şey kendi koltuklarının garantisinin istikrarı denilebilecek hale geldi, kredi derecelendirme kuruluşları nezdinde ülkenin ekonomik itibarı düştü, sıcak parayla dönen çarkımızı yavaşlatacak şeylerin hepsi üst üste gelmeye başladı.

    kişi başına düşen milli gelir 2008 ylından beri düştüğü yerden kalkamadı. (bkz: orta gelir tuzağı)

    2008 yılı: 10.272 $
    2009 yılı: 8.528 $
    2010 yılı: 10.017 $
    2011 yılı: 10.363 $
    2012 yılı: 10.457 $
    2015 yılı: 9261 $

    biz genel ekşici profili hayatımızı köyden gelen yumurtayla peynirle idame ettirmeyen, bim'de kuyruklar oluşturmayan (star wars ürünleri hariç de lan), her hal ve şartta şükretmeyen, öteki dünyada kralsın be oğlum yalanına inanmayan ve yaşadığı hayatı en iyi ve dünyaya en entegre yaşamak isteyen kitle olarak döviz kurlarının bu kadar yükselmesi bile her birimiz için kişisel bir krizdir ama bu bizim krizimizdir bu başlık altında gördüklerim gibi " evin altındaki dükkan 2 aydır kiraya verilemiyor bakın kriz çıktı" gibi hemen genele yaymamak lazım diye düşünüyorum. tl bazında kazanıp döviz bazında son bir kaç yılda neredeyse kazancımızın yarısının aşınmasını izlemiş durumdayız. iyi çikolatayı, ithal ayakkabıyı almancılardan gördüğümüz yıllara gidişten korkuyoruz. milli paramızın dolarizasyonu neredeyse yok. hatta milli parayı milli para yapan, tekel kılan özelliğini bizzat devlet bile hiçe sayıp, yapılan köprünün geçiş ücretini önce dolar bazında belirlemiş durumda. (35 $+ kdv)

    ekonomi gün be gün eriyor ve bakın:

    2000 özel kesim dış borç yükü/gsyh: 19,4
    2001 özel kesim dış borç yükü/gsyh: 20,5
    2002 özel kesim dış borç yükü/gsyh: 21,4
    2007 özel kesim dış borç yükü/gsyh: 24,8
    2015 özel kesim dış borç yükü/gsyh: 35,0

    2002 yılı hanehalkı borç stoku/ gsyh: %2
    2014 yılı hanehalkı borç soku/gsyh: %19

    bizim burjuva sınıfımız sadece körlemesine kazanmayı ve karısından saklayabilmek için telefonuna galerici diye kaydettiği numaradan gelen mesajlarla haberdar olduğu 1998 model (hadi iyimser oldum) escortlara para yedirmeyi bilir. rolex takar, cuma kaçırmaz ama vergi kaçırır. çünkü benzin alırken o kadar ötv ödüyorüz ya gelir vergisi de neymiş triplerinde gezecek kadar ahlaklıdır. genel ekonomik konjonktür gereği paranın bol zamanında kredilerle işlerini ve göbeğini büyütmüş, sakalını uzatmış, evdeki karısının tek derdi hava atmak (sunumsuz yakalanmamak) olmuş olabilir. işler tersine döndüğünde bu güruh kendi krizini yönetemez ve yönetemediğini sürekli iflas erteleme isteyen, tasfiye haline giren şirketlerin sayısının sürekli artmasından anlıyoruz. biliyorsunuz paranın dini imanı olmaz. fındık bahçesi yüzünden kardeşlerin birbirini vurduğu toplumda akp'nin bel kemiği esnaf tayfası akp'yi iki günde satar. henüz satmadıysa daha işler tam olarak zıvanadan çıkmamış (kriz patlamamış) demektir.

    devlet kendi başına çorap ördüğünde kendi kendini bi şekilde kurtarır. devlet iflas etse de dükkanı kapatıp gidemez, gerekirse morotoryum ilan eder, kemer sıkar, passat çekmez kurtarır kendini. ya yukardaki istatistiğe konu olan burjuva ne halt yiyecek orası muamma. sonlarının yakın olduğunu düşünüyorum. kriz çıktı demiyorum çıkacak ve gün be gün işler bozuluyor diyorum.

    ülkenin cumhuriyet tarihi boyunca kayıtlanmış büyüme oranlarının ortalaması alınınca %5 çıkar. yani potansiyel büyüme oranımız %5'tir. akp döneminin süper ekonomisinde bu oran 2015 yılına kadar %4.9 iken şimdi azalmaya devam etmekte. (kredi notumuz düşünce imf tahminlerini revize etti ve büyüme oranlarımızın daha da düşeceğini öngördü.)

    şimdi gelelim, kriz mı ne krizi diye yüzünde eblek bi ifadeyle her şeyi toptan reddeden her hal ve şartta destek olan, birey değil yığın olanlara. aklınızı emanet ettiğiniz adamlara çok güvenmeyin. sıkıntı büyük olsa da son ana kadar direnmek onların görevidir, hakkıdır. sorgulamak ve analiz etmek de sizin vatandaşlık göreviniz.

    ekonomik mucize diye adlandırılan japon ekonomisi bile -imf'nin öngörememesi ve hatta kredi derecelendirme kurululuşlarının a notu verdiği bir dönemde- büyük bankalarının batmasına engel olamamış uzun süreli bir ekonomik bunalıma girmişken, siz okuduğunuz kalemşör yazarların "tarafsız" haberlerine kanmayın. götünüzden donunuz gittiğinde biz de götümüzle gülmeyelim sonra size. biraz yüzünüz olsun. yeter artık kandırılmadığınız kimse kalmadı. siz kandırılıyorsunuz millet ölüyor, siz kandırılıyorsunuz millet hapislere düşüyor.

  • 2016 ekonomik krizi

    daha hala faiz indirilmeli diyenler var. faiz neden indirilmeli diye sorsak çünkü faiz indirilmeli diye cevap verecek adamlar gelmiş entry yazıyor.

    bak sevgili kardeşim (kavga öncesi nezaketi) faiz indirilirse ne olur ve biz buna hazır mıyızın cevabını oku öğren bir daha orda burda saçmalama.

    önce türkiye'nin yıllık bazda gerçekleşmiş son (2015 yılı) ekonomik verilerini aktarayım çünkü bunlar üstünden yorum yapıcaz.

    bütçe giderleri: 506 milyar tl
    faiz hariç giderler: 453 milyar tl
    faiz giderleri:53 milyar tl

    bütçe gelirleri: 482 milyar tl

    görüldüğü gibi türkiye'nin borçlarına ödediği yıllık 53 milyar tl faiz gideri var. bu kadar faizin borcunu sen düşün artık.

    bu faizin gerekçesi ne?
    çünkü har vurup harman savurduğumuz sıcak paralar bize bedavadan gelmiyor. bu paraları getiren sermaye sahipleri; karşılığında yüksek faiz, siyasi istikrar, güvenilir bir hukuk düzeni vs gibi kendini sağlama alacak şeyler istiyor. bizde bunlardan yüksek faiz dışında hangisi var sence? cevabı duyduğumu varsayarak, o zaman biz faiz oranlarını da indirirsek ve bu sıcak para bizden kaçıp başka ülkelere giderse ne olur?

    1. ülkedeki döviz miktarı azalacağı için döviz kuru yükselir.
    2. bizim ülkemizde talep değil de maliyetten kaynaklanan enflasyon olduğu için artan kur maliyetleri de arttırarak enflasyona yol açar.
    3. enflasyon rahatsız edeceği için mecburen tekrar dışardan para gelsin istenir ve elin oğlu kara kaşımıza kara gözümüze değil vereceğimiz yüksek faize bakar.

    faizi düşüreyim derken hem enflasyonu yükseltip hem de büyük ihtimalle eldeki faiz oranından da yüksek bir faiz oranına çıktık iyi mi?

    sözde faizden uzak durmak isteyen müslüman toplumun değirmeni faiz karşılığı alınan paralarla dönüyor ve herkes halinden memnun. demekki inançlarının bir fiyatı var ve satın alınmış durumdalar. neyse konuyu dağıtmayalım.

    bize sıcak para geçici mutluluk getirir. asıl olay doğrudan yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmekte yatıyor. ford'u, siemensi, fiatı türkiye'ye taşıyan koç holdingin yaptığı gibi kalıcı işler yapıp ülke insanı için hem iş yaratmak hem de dünyaya entegre olup egemenlerin ülkedeki huzuru bozmak istemeyeceği bir hale gelmekte mesele. çünkü kimse kendi ayağına sıkmak istemez. çünkü para konuşur. bir hayal kuralım, mesela hakkari'de general electiric'in bi fabrikası olsa bu eşek sikici pkk'lılara kimse sapan bile vermez. şimdi öğreniyoruz ki ısı güdümlü roketatar kullanıyorlarmış.

    türkiye'ye uluslararası net doğrudan yatırım girişi, bu yılın ocak-haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 46 azalmış. rakama bakın bu neye işaret sizce?

    bu ülke insanı arapların bilmemkimlerin getireceği paranın faizine mi çalışmak zorunda? 2015 yılı vergi gelirleri 407 milyar tl. yani her 8 kişiden biri faize çalışmış.
    biz bunu nasıl önlerizi düşünmek yerine, daha fazla para çekip seçim yatırımı olarak kullandıkları ve bizim paramızla yapıp bize parayla kullandırdıkları yollar, köprüler yapıp göz boyama derdindeler. ve başarıyorlar da 11 şehidin olduğu gün köprü açılışı yapıp kutlama yapıyorlar.

    kriz yok diyenlere son sözüm şudur. kanıksandıktan sonra varlar yok görünmeye başlar. eskiden 10 şehit verildiği zaman ülke ayağa kalkardı, şimdi insanlar kanıksadı ve doğru düzgün gündem olmuyor. bu sosyal kriz kanıksandı diye kriz yok mu diyeceğiz. elbette var ve yaşanan ekonomik bozulma gibi yavaş yavaş geldi ve çöktü türkiye'nin üstüne.

  • 2016 ekonomik krizi

    içinde bulunduğumuz durumun özeti olacak nitelikte ve mümkün olduğu kadar anlaşılır olmaya çalışarak ve yer yer tanımlar yaparak başlayalım.

    basın ve yayında yer almayan, yönetenlerin görmezden geldiği ("son 3 yıldır ülkemizde ardı ardına yaşanan hadiselerin ekonomiyi yorduğunun farkındayız ama küçülttüğünü kabul etmiyoruz." rte söylemi hariç) ayrıca yayınlanan ekonomik istatistiki verilerin nereye çekersen oraya gidebildiği bir ortamda biz ekşicileri neden bu kadar ilgilendiriyor bu ekonomik durum?

    1. neden: orta gelir tuzağıdır. nedir bu orta gelir tuzağı?
    kısaca bir ekonominin belirli bir kişi başına gelir seviyesine ulaştıktan sonra ileri gidemeyip aynı seviyede sıkışıp kalması hâlidir. türkiye'de orta gelir tuzağı 2008 yılından beri yakamızdadır ve kendisini oldukça hissettirir vaziyettedir.

    dünya bankasına göre:
    kişi başı 1045 dolardan az gelire sahip ülkeler düşük gelirli, 1.045$-12.745$ orta gelirli, 4.125$-12.746$ aralığında olanlar yüksek orta gelirli ve 12.746$’dan daha fazla
    olan ülkeler yüksek gelirli ülkeler olarak 2013 yılında sınıflandırılmış.

    biz neredeyiz ne zamandan beri?
    2008 yılı: 10.272 $
    2009 yılı: 8.528 $
    2010 yılı: 10.017 $
    2011 yılı: 10.363 $
    2012 yılı: 10.457 $
    2015 yılı: 9261 $

    ülkede çift haneye yakın enflansyon var, bir taraftan dolar yükselirken bir taraftan her şeyi ithal ediyoruz, devlet tekelinde olan şeylerin de fiyatı sürekli güncelleniyor ( zam demeyeceksiniz güncelleme onlar ) ve bizim gelirimiz 2008 yılından beri düştüğü yerden çıkamıyor. bana kalırsa kriz çok da teğet geçmemiş hatta içimizden geçmiş de pek haberimiz olmamış.

    bu orta gelir tuzağından nasıl çıkabilirizin bi sürü cevabı var ve bu cevaplara ne kadar yakın ya da uzağız ona gelelim:

    1. çıkış yolu ülkedeki tasarrufları arttırıp bu tasarruf edilen paraların yatırama dönüşerek ekonomiyi canlandırmasını beklemek. ( hangi tasarruf? kişi başına düşen avm sayısı kişi başına düşen milli gelirimizi geçeçek yakında, yönetenler lükse özendiriyor, kıytırıklar passsat makam aracından utanıyor, her şeyin en büyüğünü yapma hayali kurup göz boyama üzerine kurulu seçim yatırımları almış başını gidiyor, insanlar instagramda gösteriş yapmak için çocuğunu kesecek raddeye gelmiş, dizilerimizden bile nazar değmesin zenginlik akıyor. velhasıl gösteriş, olmayanı harcama, kredi çekip tatile gitme, evkurdan 36 ay vadeli iphone alma yarışına girmiş insanlar mı tasarruf yapacak. geçtik çok bile konuştuk.)

    2. çıkış yolu katma değerli ürünler üretip satabilmek. yani herkesin dile getirdiği "bir kamyon patates satıyoruz adamlar bir chip satıp dengeliyor." var ya işte ordaki adamlar biz olursak çok kazanır çıkarız çukurumuzdan. gelelim bunun için gerekeni yapıp yapmadığımıza yani ar-ge'ye yeterince önem verip vermediğimize.

    tüik verilerine göre türkiye’de teknolojik ilerlemenin en önemli kaynağı olarak kabul edilen ar-ge harcamalarının gsyh’ye oranı 2003-2013 döneminde %0,48’den %0,95’e yükselmesine rağmen bu oran halen oecd ortalamasnın altında yer alıyor. daha da çarpıcı olansa türkiye bu alanda 34 oecd üyesi arasında 32. sırada kendine yer bulabilmiş durumda. ar-ge yapabilecek insanlar yetiştirme konusuysa daha beter durumda, biliyorsunuz tübitak çalışma prensibini imam hatipli gençlerin önünü ne pahasına olursa olsun açmak üzerine revize etti. faydalı insan yetiştirmek de bir sermayedir ve bizim sermayemiz derdimiz olmuş durumda. oecd’nin hazırladığı ve 15 yaşındaki lise öğrencilerinin matematik, okuma ve fen derslerindeki bilgi ve beceri seviyelerini ölçen pısa endeksinde türkiye 2012 yılında 65 ülke arasında 44. sırada.
    çocuk daha okuduğunu anlamıyor ilerde ne ar-ge'si yapacak da ne katma değer yaratacak?

    bana kalırsa ar-ge harcamalarındaki artış da gerçek değildir. kurumlar vergisi kanunu'nda ar-ge harcamaları vergi matrahınını azaltacak şekilde düzenlendiği için (bknz: kurumlar vergisi kanunu 10/1-a) şirketler bunu istismar edip ar-ge harcamalarının fiktif bir biçimde artmasını sağlamışlardır.

    3. çıkış yolu sanayi üretimini çeşitlendirmek. ( fazla söze gerek yok (bkz: 13 yılda betona gömülmüş 150 milyar dolar/@cosmosun belasi) )
    ne sanayisi?
    dünya bankasından elde edilen verilere göre türkiye’nin imalat sanayi
    ürünleri ihracatı içinde yüksek teknoloji ürünlerinin payı 2000 yılında %5 iken 2002
    yılında %2’ye gerilemiş ve 2002 yılından 2012 yılına artış gösteremeyerek %2
    düzeyinde kalmış. daha da ötesi türkiye, dünyada yaratılan imalat sanayisi katma değerindeki pay açısından 1990 yılında 13’üncü sırada, 2000’lerde 15’nci sırada yer alırken 2010’da liste dışına çıkmış durumda. iyi ki fazla söze gerek yok dedik, bugün kurumlar vergisi rekortmenleri açıklandı, kurumlar vergisi rekortmenimiz merkez bankası, ilk 10 sıra neredeyse bankalardan oluşuyor. faizden kaçan, mangalda kül bırakmayan sözde müslümanlarımız bankaları zengin etmişler ve ediyorlar. yanlış hatırlamıyorsam nufusa oranla bankalarda en çok mevduatı bulunan şehir kayseri çıkmıştı. malum partiye olan desteklerini ve erkek halimizle şort giyip sokağa çıksak bacaklarımıza ateş edecek adamlar bankalarla oldukça içli dışlıymış. aman ha katma değer yaratmayın ev alın kiraya verin ya da faize yatın.

    biz ömrümüzü okullarda geçirmiş, beyaz yakalı olmayı tercih etmiş ya da buna zorlanmış insanlar için orta gelir tuzağı tepemizde bir kılıçtır ve korkarım burdan çıkışımız zor. kendini ve ailesini tavuk sucuğuyla doyuranlar için farkeden bir şey yok. makarna bile son zamanlarda eski fiyatından çok uzak ama bedava alacaklarını bilenler halinden memnun, çocuklarını iş adamı bursuyla yurtdışında okutanlar ve şimdilerde şehzade yapanlarsa daha da memnun.

    bütün bu milli gelir bize doğru düzgün yetmezken suriyeli sığınmacılarla da paylaştırılmak isteniyor ve aslında gayrı resmi yoldan paylaştırılıyor. ne desek boş kendimiz çalıp kendimiz dinliyoruz. bu yazının asıl muhatapları çoktan okumayı bıraktı ama yazdık işte.

  • 2016 ekonomik krizi

    hiç düşündünüz mü? yaptığı her işi tam bir işgüzarlıkla yapan ve genelde sorgulayan bir halk karşısında hesap verilebilirliği olmayan işlere imza atan akp, iş ekonomi yönetimine gelince nasıl başarı sağladı. bu başarı masal mı yahut gerçek mi? başarı varsa sürdürülebilir miydi ve sürdürebiliyorlar mı? şimdi dilimin döndüğünce bunlara açıklık getireyim.

    akp öncesi dönemi, akp'nin 2002-2007 arası dönemini ve sonrasını karşılaştırmalar yoluyla ve bugünden sonraki olası durumları tahminlerle açıklayalım.

    2000 yılı ekonomik büyüme oranı: 6,8
    2001 yılı ekonomik büyüme oranı: -5,7
    2002 yılı ekonomik büyüme oranı: 6,2 (akp 03.11.2002'de iktidara geldi. 58 günde daha koltuklar ısınmadan ekonomiyi büyüttük diyorlarsa bilemem)
    2007 yılı ekonomik büyüme oranı: 4,7
    2015 yılı ekonomik büyüme oranı: 4 (standart poor's'a göre türkiye'ye gelen mülteciler bu büyüme rakamına ulaşmamıza katkıda bulunuyor)
    2016 yılı için oecd tarafından tahmin edilen büyüme oranı: 3,9

    bu arada türkiye'nin potansiyel büyüme oranı %5'tir. cumhuriyet tarihi boyunca büyüme ortalamamız, büyük buhran, 2. dünya savaşı, ambargolar görmesine rağmen %5, akp'nin iktidarı boyunca ekonomik büyüme oranı ortalaması ise %4,9'dur.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    2000 yılı işsizlik oranı: 5,6
    2001 yılı işsizlik oranı: 7,4 (ekonomik krizin olduğu yıl)
    2002 yılı işsizlik oranı: 9,0
    2007 yılı işsizlik oranı: 9,2
    2015 yılı işsizlik oranı: 10,2 (her ile sözde üniversite açılan, üniversite mezunu işsizler ordusunu kurup, orduyu günbegün büyüttüğümüz yıllar. ucuz para dönemi yavaş yavaş bitttiği için yatırımlar azalıyor ve işssizlik rakamları 2016 turizm kriziyle birlikte daha da arttı ve artacak. )
    2016 yılı işsizlik oranı: 10,9 (işsizlik her geçen gün artıyor ama çomarlar istikrara seviniyor)

    istikrar var evet. ölümlerde istikrarlı bir artış var, bu da olmaz artık dediğimiz şeylerde çıtayı her geçen gün yükseltme konusunda istikrar var, kilis'e atılan roketlerde istikrar var (bunlar yerçekiminin olduğu ne malum, belki gök itiyor kafasında insanlar. bunlara göre o roketler atılmıyor sadece düşüyor. bakın ne kadar masum değil mi? sanki çiğ düşüyor, kardelenler açıyor kiliste), güçler ayrılığından kopuşta istikrar var, tek adamlığa gidilen yolda istikrar var, gençliğin her geçen gün umutsuzluğa itilmesinde istikrar var.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    2000 özel kesim dış borç yükü: 19,4
    2001 özel kesim dış borç yükü: 20,5
    2002 özel kesim dış borç yükü: 21,4
    2007 özel kesim dış borç yükü: 24,8
    2015 özel kesim dış borç yükü: 35,0
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    2000 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,3
    2001 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,2
    2002 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,3
    2007 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,4
    2015 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,4 ( 15 yıldır anlata anlata bitiremedikleri ekonomik mucize bizi dünya gayrısafi yurtiçi hasılası içinde % 0,1 kadar ileriye taşıdı ama hemen sevinilmesin bakın 1990,1991,1997,1988 yıllarında da oran %1,4. bu oran akp'nin ekonomi masalının kanıtıdır.)

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    yukardaki rakamlar dışında akp öncesiyle karşılaştırınca akp dönemi içinde en olumlu gelişme, enflasyon oranlarındaki düşüş olarak görünüyor. dedikleri gibi çift haneli rakamlardan tek haneye indirdiler. şimdi çift haneye tekrar yaklaştı ve çift haneli olmamasındaki en büyük etken petrol fiyatlarındaki inanılmaz düşüş, çin'in dünya piyasasına açılması ve amerikan merkez bankası'nın bilanço büyüklüğünün 2007 yılında 866 milyar dolarken şimdi 4.5 trilyon dolar civarında olmasıdır. bu paralar türkiye'ye gelirken enflasyonu düşürücü etki yaptı, şimdi yavaş yavaş geri çağrılıyor ve artan kur, maliyetleri de artırarak tekrar enflasyona yol açmaya başladı.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    imf'nin güçlü ekonomiye geçiş programı ve iktidarın ilk yıllarında esen olumlu hava -gazetelerin avrupa birliği'ne girdik gireceğiz manşetleriyle çıktığı yıllar- şimdi fersah fersah gerisinde olduğumuz mali disipilin ve dünya ekonomilerine nispeten verdiğimiz yüksek faiz sayesinde dünyaya yayılan ucuz paraları topladık. şimdi ne mali disiplin kaldı, ne imf'nin reçeteleri ne iktidarın yumuşak yüzü ne istikrar.

    ekonomi bir sosyal bilimdir, tek bir formülü ya da çözümü yoktur. yönetenlerin ufkuyla olmaz denilenler olur. 1600'lü yıllarda osmanlı nüfusu 8 milyon civarındayken dolar bazında kişi başına düşen gelir 600 iken almanya'da 800 dolar, fransa'da 850, ingiltere'de 950 dolar. o zamanlar bozulmalar kısmen başlamış, yaklaşan sanayi devriminden bihaber bir gidişat genel durumun özeti haline gelmişti.

    şimdi bu karşılaştırma yaptığımız ülkelerle genelde aynı tablolarda bile yer almamız mümkün değil. mali tablolardaki fiktif artışlar insani gelişmişlik endeksinde bize ne getirmiş diye merak edenlere cevabım, dünya ülkeleri arası sıralamada 80-90. sıralarda gidip geldiğimiz, ekvador, ermenistan, cezayir, sri lanka gibi ülkelerle kol kola olduğumuz.

    bu tabloları düzeltmek yerine tek derdimiz başkanlıkmış gibi kişisel ihtiraslar uğruna halk adına halka rağmen gündem bunlarla meşgul edilip ekonomik sorunlar örtbas ediliyor. tasarrufların azalıp yatırımları olumsuz etkilediği için zorunlu bireysel emeklilik yasası yolda. siz para biriktiremiyorsunuz biz sizin yerinize paranızı alıkoyup sizin yerinize kullanacağız. ilerde belki yüksek enflasyon nedeniyle paralarınız buharlaşıp uçarsa da beni ilgilendirmez diyecekler.

    büyük devlet olma işini yanlış anlamış olmanın beraberinde gelen anlayışın bir başka icraatı da şurda:

    (bkz: 13 yılda betona gömülmüş 150 milyar dolar/@cosmosun belasi)

  • 2015 ekonomik krizi

    öncelikle şunların tanımını yapıp yazıya öyle başlayalım.

    parasal genişleme nedir?
    merkez bankalarının açık piyasa işlemleri yaparak piyasaya nakit para aktarmasıdır. yani hazinenin ya da özel şirketlerin çıkardığı bono, tahvil gibi kısa ve uzun vadeli borçlanma araçlarının satın alınarak zor durumda olan piyasaya para enjekte etmesidir.

    amerikan merkez bankasının bilançosu 2008 yılında 900 milyar dolarken şimdi 4.5 trilyon dolar civarında.
    2014 yılına kadar piyasaya 3.6 tirilyon dolar sürmüş. neden? ülkesindeki işsizliği, enflasyonu düşürüp büyüme oranlarını ise yükseltmek için. işe yaramış mı?
    kısmen de olsa yaramış.

    büyüme oranı 2008 yılında -0,8 2015 yılında 3.1
    enflasyon oranı 2008 yılında 0,7 2015 ylında 0,5
    işsizik oranı 2008 yılında 5.8 2015 yılında 5.1

    yukarda bahsettiğim dönemlerde alman merkez bankasının bilançosunun 1,2 trilyon euro'dan 3.2 trilyon euro'ya yükseldiğini de söyleyelim.

    merkez bankası olası bir ekonomik olumsuzluğa bu kadar katlanmış bilançoyla girmemek için yavaş yavaş paraları geri çağıracak hamleler yapacağının sinyallerini verdi. bunu nasıl yapacak? ortaya saçılmış paraları toplamak için faiz arttıracak, siyasi düzen, güven endeksleri vs gibi göstergelerle de birleşince zamanında dağıtılan paraları toplamış olanlar kendilerine daha güvenilir bi liman arayacaklar ve bizim gibi ülkelerden çekilip en güvenli ülkelere gidecekler.

    bu sermaye sahipleri daha fed faiz arttırmadan önce yavaş yavaş bizim gibi yüksek faiz ödeyen sıcak parayla değirmen döndüren ülkelerden çekilmeye başladılar. işte dolar bu yüzden uçuşa geçti, diktatöryal uygulamalarla ve özel mülkiyetin hiçe sayılmasıyla da kaçış trendi hız kazandı.
    gezi parkı zamanında ülkenin 25 milyar zarar ettiğinin söyleyenler bir jölelinin aklına uyup işin ehliyle -erdem başçı- faiz yükseltilmesin tam tersi düşürülsün tartışması yüzünden ülkeden ne kadar yabancı sermaye kaçtı biliyorsunuz.

    (bkz: doların 2.30 tl olması/@cosmosun belasi)

    o zamanlar 2.30 olmasını tartışıyorduk şimdi. 3.07'leri gördük. bu daha iyi günler dostlar. herşeyi ithal ettiğimiz bir ülkede kurun bu kadar üstünde durmam normal. ithal ettiğimiz ürünleri ikame etmek yerine ülke insanı alamasın da ithalat-ihracat açığımız azalsın diye ithal ürünlere ek vergileri ülke halkına reva görüyorlar.
    bugün iki üniversite öğrencisi twitter'ın güvenlik açığını bulmuşken yani ülkede aslında kullanılsa potansiyel entelektüel sermaye varken bunu kullanmak yerine gençliği imam hatiplere doldurup oy deposu olarak görenlerin zihniyetleri ve amaçları ortadadır.

    akp her iyi şeyi kendine kötü şeyleri ise dış güçlere, lobilere, kendinden olmayan herkese yüklemeyi iyice alışkanlık haline getirdi. mitinglerde yöre halkının ağzıyla eski ve yeni karşılaştırması yaparken rakamlar verip "nirdeeenn nire diye" nağralar atarken aslında bütün gelişmekte olan ülkelerde benzer kaydi artışların olduğunu, kerametin kendilerinde olmadığnı gizliyorlar.

    mesela, brezilya'da 2000'lerde kisi basina dusen gelir 2800 dolar, simdi ne kadar 11,200 dolar
    arjantinde 3200 dolardan nerelere gelmisler 14.000 dolara. benzer örnekler kırılgan beşli diye adlandırılan endonezya, güney afrika, hindistan gibi yüksek faiz ödeyen ülkelerde de var.

    bizdeyse 2002'de 3490 dolardan 2014 yılında 11.200 dolara gelmiş. 2015 yılı için son açıklanan rakamlarda ise bozulan, zaten çarpık olan düzeni gizlemek için kişi başına düşen milli gelir hesaplama yöntemlerini değiştirip 10.000$ altına düştüğümüzü göstermediler. tam tersine hokus pokusla milli geliri yüksek açıkladılar.

    kimisi bu bolluğu uzun vadeli kullanmak isteyip insana yatırım yapmış kimisi bizim gibi çılgın projelerle betona gömmüş, yandaşlarını ihya etmiş, bu çarpık halkı uyutma düzenini devam ettirebilmek için medya organlarını satın almış.

    (bkz: 13 yılda betona gömülmüş 150 milyar dolar/@cosmosun belasi)

    sonunda bizi zor günler bekliyor. kapitalizmin bug'ları küçük balık olan bizleri yine yutacak. sorsak herkesin babası şerefli, herkes çocuklarına haketmediği lokma yedirtmemiş. ulan o zaman bu kadar yandaş, bu kadar şerefsiz kimin babası diye soruyorum.