ruby star2
profili

  • türkiye'den siktir olup gitmek

    "mıdim sivmiyırsın ı zımın siktir git hümümü vıtın hıyini" diyen güruha yanıt vermek için, aylardır yazmadığım hesabıma girdim.

    gittim ulan. iki ay önce gittim. hayatımda hiç bu kadar rahatlamış hissetmedim, kuşlar gibi hafifim, neredeyse kanatlanıp uçacam. bütün ailem, arkadaşlarım türkiye'de, buraya ilk geldiğimde yapayalnızdım ama yine de mutluydum lan. mutluyum. insanlar bana "ay evini özleyeceksin ilk zamanlar, ağlayacaksın" falan dedi. bir kere, sadece bir kere ağlayacak gibi oldum, o da canım mantı çektiği içindi. sonra ermeni marketine gidip dondurulmuş mantı buldum, kendi kendime "ermeni diasporası da olmasaydı ne halt yiyecektim ben?" dedim, marketin sahibi tonton amcaya teşekkür ettim. amca da "biz kardeşiz, aynı toprağın insanıyız." diye gülümsedi. türkiye'de er***ni dölü diye hakaret olarak kullandığınız bu kimliği, bu amca burada mutluluk, huzur içinde, fişlenme korkusu olmadan yaşıyor.

    bak şimdi, tipik bir günümü anlatıyorum. sabah kalkıyorum, tamam mı? hava mis, gürültü mürültü yok. bisikletime biniyorum, okula gidiyorum. bisikletimi kilitledikten sonra yolda beni gören tanımadığım insanlara selam veriyorum. sonra derse gidiyorum, hocam "mr. bilmemne" diye hitap edenlere gülümsüyor, "bana tom diyebilirsiniz" diyor. tom diye hitap ettiğim adam dünyaca ünlü bir hidroloji profesörü bu arada. ama adamda ego sıfır. derste, başka bir profesör olan arkadaşının göbeğiyle dalga geçiyor mesela, arkadaşı da ön sırada gülüyor. aklıma, sırf not ortalamam kızınınkinden yüksek diye bana dersinden kırık not vermeye çalışan devlet okulundaki öğretmenim geliyor. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.

    sonra ders bitiyor, "hadi bir şehre gideyim" diyorum. otobüse biniyorum, öğrenci olduğum için bedava. otobüs şoförü kadın gülümseyip "bugün nasılsın?" diyor, "iyiyim teşekkürler siz?" diye sorunca gülümseyip "ben de iyiyim, teşekkürler" diyor. aklıma, küçük bavulum bir yolcuyu daha konserve gibi arabasına sıkıştırmasına engel olacak diye beni yaka paça minibüsünden atan minibüs şoförü geliyor. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.

    sonra 15 dakikada 15 kilometre uzaktaki şehir merkezine ulaşıyorum. bazen bisikletimi de yanımda götürüyorum. sonra bir bakıyorum şehir meydanında bir grup canlı müzik yapıyor. kenarda da 60 yaşındaki bir çift çılgınlar gibi salsa yapıyor. aklıma, yürümeye dermanı kalmamış ama bedava otobüsü ve yemeği duyunca akp mitingine gelip "erdoğan'ın bir yerlerinin gılıyım" diye bağıran teyze geliyor. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.

    ha miting demişken, bir grup yerli amerikalının kuzey dakota'daki petrol boru hattını protesto etmek için caddeyi kapatıp yürüdüğünü görüyorum. o an çok sinirleniyorum, "kuzey dakota'da bile polis protestocuyu dövüyor" diyorum. sonra gözümün önündeki manzaraya tekrar bakıyorum, yolu kapamışlar. yürüyorlar lan megafonlarla falan! kimse de müdahale etmiyor. gözümün önüne, 1 haziran 2013 günü gezi parkı'nda üstüme doğru koşan polis, arkasındaki toma geliyor. yine sinirlerim bozuluyor ama derin bir nefes alıp "neyse neyse, iyi ki buradayım" diyorum.

    dönüşte markete gideyim diyorum. 4 blok uzağımda organik ürün satan küçük bir kooperatif marketi var, mahallede yaşıyorsanız hisse alıp üye oluyorsunuz, indirimli alışveriş yapıyorsunuz. gidiyorum, 3 dolara bir ekmek, 1.5 dolara makarna, toplamda da 10 dolar türlü türlü sebzeye harcayıp, 7 dolara da 500 gram bifteğimi alıp, toplamda 15-20 dolar harcamış olarak evime dönüyorum, 3 günlük yemeğimi pişiriyorum. sonra aklıma, türkiye'de aynı alışverişe çıkınca 60-70 tl ödediğim geliyor. burada kazandığım paraya oranlıyorum, zengin hissediyorum. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.

    bazen gece 11 gibi mahallede koşuya çıkıyorum. arada mola veriyorum, başımı yukarı kaldırdığımda yüzlerce yıldız görüyorum. "bunlar istanbul'da görünmüyor, ne kadar da güzellermiş" diye düşünüp koşuma devam ediyorum. gökyüzünü görmemi engelleyecek ne çirkin bir gökdelen ne de beton yığını alışveriş merkezleri var. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.

    ha bu arada, önümüzdeki hafta da 12 saatlik bir tecavüze karşı savunma dersi alacağım. o da ücretsiz, okulun polis ekibi düzenliyor. aklıma özgecan aslan, hande kader ve daha nice adını unuttuğumuz kadın geliyor. "onların da bu dersleri alma şansı olsaydı acaba şu anda hayatta olurlar mıydı?" diyorum. sonra yine "oh, iyi ki buradayım" diye şükrediyorum.

    anlayacağınız, ben burada günde 10 vakit "oh, iyi ki buradayım da türkiye'de değilim" diye şükrediyorum. mikrop gibi üremiş ekşi trolleri istediği mesajı yollasın, isterlerse beni savcılığa, akp teşkilatına, istedikleri abidik gubidik kuruma şikayet etsinler. gelmiyorum lan, gelmiyorum. burada güzel bir iş bulup, bir ev kiralayıp, bir-iki sene sonra da 5-10 bin dolara güzel bir araba alıp burada güzel bir hayat kuracağım. sizin de belki o zamana jeton düşer de bu ırmağının akışına öldüğünüz ülkenizde insan yerine konmadığınızı anlarsınız. onu anladığınız gün zaten geri dönerim, "hadi şu ülkenin bir ucundan tutalım" derim.

    uf, vatan haini olmak ne kadar müthiş, ne kadar harika, ne kadar hafif bir duygu!

    edit: siftahımı da yaptım, muhteşem! aşağıda cinsiyet sorunlarının tüm dünyada bir hastalık gibi var olduğundan haberi dahi olmayan bir tip "dömök kü töcovöz çok vor da kors vöröyorlar" demiş. tecavüz az mıdır çok mudur bilemem ama en azından polise gittiğimde "etek mi giymiştin? kuyruk mu sallamıştın? belki sen de istemişsindir" demeyeceğini biliyorum. adamlar kurs düzenliyor lan kurs. benim türkiye'de alacağım tecavüz savunma kursunu bırak, otobüste şort giyen kadına tekme atan adamı salıyorlar. bu da hala aşağıda atıp tutuyor. işte bunlar gibiler yüzünden dönmüyorum.

  • bir kızdan kurtulmanın yolları

    sadece kadınlar için değil, erkekler için de geçerli bu. insansınız, diliniz var, 55 milyon yıldır evrimleşiyorsunuz*. açıkça söyleyin, düzgün bir üslupla, kibarca. ondan anlamayanı da bırakın ama bir kez açıklayın en azından.

    ergen misiniz lan, "yok sayın" ne? bir insana yapılacak en leş muamele onun varlığını kabul etmemektir bence, ayrıca ayıptır. karşınızdaki insan.