rakinfish11
profili

  • türk edebiyatının en büyük romancısı

    yıl: 2015
    yer: yozgat

    27 yaşında gurbet elde bir memurum. yozgat'ın, büyük bir şehrin ortalama bir mahallesi kadar bile nüfusu olmayan bir ilçesine düşmüşüz. bir mart ayı. attila ilhan diyor ya, "haftalar ellerimde ufalanıyor." günler öyle geçiyor. dünün bugünden, bugünün yarından hiçbir farkı olmadığı sıralı günler. işe gidiyorum. hayatımda hiçbir kesişim kümemin olmadığı tonla insanla bir kere geldiğim hayatın dakikalarını, saatlerini çar çur ediyorum. saat beş oluyor, iki poşet bira alıp evde behzat ç. izliyorum. evdeki divan bağlamanın akordunu neşet babanın tonuna çekmişim, malum meyhane sahnelerinde fonda neşet baba çalarken, kendimce eşlik ediyorum. settar tanrıöğen'in vavien filmindeki saz solosu sahnesi vardır, çok meşhur. bilmeyenler için linki burada. her günüm bu sahneden ibaret işte o yıllarda.

    günlerden bir gün, mesai sonlarına doğru, iş yerinin ön bahçe tarafından birtakım bağırış çığırış sesleri geldiğini fark ettik. pencereye yöneldiğimizde, bizim iş yerinin çaycısı, yozgatlı ahmet abinin, bağıra çağıra iki tane sırt çantalı yabancıyla anlaşmaya çalıştığını gördük. nuri bilge ceylan filmi sahnesi gibi. bir kadın, bir erkek ellerinde bir not defteri, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. sonradan öğrendim ki, içinde "öğretmenevi", "konukevi" gibi bazı türkçe kelimelerin olduğu bir deftermiş o.

    neyse, indik aşağıya. garipler, o kadar kanıksamışlar ki bu coğrafyada kimsenin ingilizce bilmediğini. hemen bize de türkçe birkaç kelime ile durumlarını anlatmaya çalıştılar. "çadır" diyorlar, "müsait" diyorlar falan. bunlarla ingilizce konuşmaya başlayınca, ikisinin de gözlerinin içi parladı. o sahneyi görmenizi çok isterdim. çölde dibine bir damla su serpilen bir bitkinin heyecanı neyse, o vardı vücut dillerinde.

    hayli muhabbet ettik ayak üstü. evli bir çift. kadın (sabina) rumen, eşi (jerome) -telaffuzu zor olduğu için kısaca jay-jay- fransız. 8 yıldır evliler. fransa'da yaşıyorlar. 2 yıl önce çin'e ulaşmak üzere italya'dan yürüyerek yola çıkmışlar. çadır kuracak yer arıyorlar. hikaye bu. toprağın önemine dikkat çekmek için, dünyanın farklı bölgelerinden toprak örnekleri alarak, bir çalışma yapmak niyetindeler. çok ilgimi çekti. kendilerini evime davet ettim. tereddüt bile etmediler, kabul ettiler. yola koyulduk...

    yolda, benim için pit stop mekanı gibi olan tekel bayiine uğradık. yüksek alkollü bir şey içmeyeceklerini, bira içebileceklerini söylediler. 2 poşet bira aldık, gittik benim eve. günlerdir yıkanmamış, yolda yalakta yatmış bir çift. saçlar, başlar pespaye. üzerlerine tohum atsanız çimlenir; öyle bir toz. benim için fark etmiyor, zaten bekar evi. ne olacak, gönüller bir olsun. velhasıl, eve girdiler, koltuğa oturdular. aç oldukları zaten aşikar; vejetaryen olmadıklarını öğrendikten sonra yemek söyledim, güzelce yedik. hiçbir şey isteyemiyor gariplerim. hiç teklif etmeden, banyoya gittim; temiz havlu çıkarttım, sıcak suyu falan açtım. hanginiz önce girmek istiyorsa, banyo hazır dedim. aralarında konuştular, önce erkek girdi. 10 dakika sonra pürü pak vaziyette geri geldi. adamcağız vaftiz edildiğinden beri böyle temiz hissetmemiştir kendini. sonra kadın girdi, bi 50 dakika falan kaldı sanırım.

    hatırlayanlar olacaktır. o yıl paris'te charlie hebdo diye bir karikatür dergisi islami terörün kurbanı olmuştu. (bkz: 7 ocak 2015 paris charlie hebdo katliamı) kadın duştayken, adamla uzun uzun o konuyu konuştuk. işte, o olayın en büyük zararı fransa'daki müslümanlara verdiğini, zaten yükselişte olan yabancı düşmanlığını körüklediğinden falan bahsetti.

    neyse, o sırada kadın duştan çıktı. 5-6 yaş falan gençleşmiş garibim. hatta adam, eşine sarılıp "seni uzun zamandır böyle görmemiştim, öpebilir miyim" falan demişti; gülüşmüştük.

    gelelim bu kadar şeyi bu başlığa neden yazdığım konusuna. türk edebiyatının en büyük romancısı kimdir sorusunun cevabını, ben o gece onlardan öğrendim. bu iki arkadaş, son derece kalburüstü bir entelektüel birikime sahip, 3-4 dil bilen, okuyan yazan insanlar. bir tanesi çevirmenlik yapıyor hatta. bazı edebi eserleri çevirdiğinden bahsetmişti.

    o gün orada, kitaplığım dikkatlerini çekti. baktılar bir sürü fransız yazar var. fransız olanın gururu okşandı. anadolu'nun çorak bir köşesinde, emile zola, victor hugo, alexandre dumas, jean-paul sartre gibi yazarların kitapları var. germinal'i gördü hatta bir ara. bana kelime anlamını falan anlatmaya çalıştı. o kitap da bir maden ocağında örgütlenmeye çalışan işçilerin hikayesini anlatır. bayağı bir konuştuk üzerine. derken, alt sıralarda türkçe kitaplara göz atmaya başladılar. nazım hikmet'in yapı kredi yayınlarının bastığı bir kitabı var. tüm şiirlerinin olduğu. onu gördü. aldı eline ve "türkiye'nin charles baudelaire'i" dedi. sonra yaşar kemal'i gördü. "çok üzgünüm" dedi, adam. yaşar kemal öleli bir ay ya olmuş, ya olmamış.* o, az önce bana fransız yazarları öven, iki saat natüralizmin doğuşunu anlatan adam, "onu anadilinizde okuyabildiğiniz için çok şanslısınız" dedi. gördüğü kitap da, hiç unutmuyorum; "bir bulut kaynıyor" kitabı. okumuş adam o kitabı. bir roman değildir bu kitap. yaşar kemal'in anadolu'da gezerken aldığı notlarını, anılarını içerir. sonra devam etti;

    - where is memed?

    aldı ince memed'in birinci cildini eline. baktı, baktı, dokundu. ilk kez türkçesini gördüğünden bahsetti. rastgele bir yer açtı ve bana "birkaç cümle çevirir misin?" dedi. dumura uğradım. ulan ben yaşar kemal'i nasıl çevireyim ingilizceye? kaderin cilvesi midir bilinmez, karşıma çıkan cümle de kelime kelime hatırlamasam da, "köylülerin toprağın artık altın kadar değerli olduğunu anladıklarına" dair bir cümleydi. mot a mot çeviremeyeceğimi ama toprağın ne kadar kıymetli olduğunu anlattığından bahsettim. adam, "biliyorum, biliyorum." dedi. okumuş adam gerçekten de.

    çölde vaha gibi resmen. 2015 yılının bir mart ayında, bozkırın göbeğinde, yozgat'ta bir fransızla yaşar kemal konuşuyorum. birini arayıp söylesem, "kimyasalı bırak" derdi, herhalde bana. o günlerden kalan birkaç fotoğraf var, birlikte bira içerken, türkü söylerken.

    buraya bırakayım da bu güzel insanların yüzlerini görün. internet sayfaları da var, onu da ekliyorum. inanmayan e-posta gönderip sorabilir. "yozgat'ta birlikte ederlezi ve kara toprak söylediğiniz adamı hatırlıyor musunuz" demeniz kâfi.*

    sonuç olarak yaşar kemal, sadece türkiye'nin değil, dünyanın en büyük yazarlarından biridir. ruhu şâd olsun, yattığı yer incitmesin...

    sabina ve jerome'un web siteleri: http://www.laterreenmarche.com/

    fotoğraflar:
    1
    2
    3
    evim biraz dağınıkmış, kusura bakmayın.

  • 22 eylül 2017 trabzonspor alanyaspor maçı

    geçen sene alanya'daki maçta, alanya'nın girişindeki tabelaya sprey boyayla "bize her yer trabzon" yazan kılçık beyinlilere 3-0 çakıp yollamıştık, belli ki hoşlarına gitmiş tuzsuz su çomarlarının; bu sene 3 de yetmiyor, 4 yiyorlar.

  • arda turan'ın ebru şallı'ya yürümesi

    rolex taktığından sıkıntı olmayacağını düşündüğüm yürüme işlemi.

    ama arda bayrampaşa çocuğudur, anternmandan önce yasin suresini okur, instagram'da kur'an-ı kerim'li ve dualı fotoğraflar paylaşır.

    tanım: ortalama yurdum reisçisinin yaşam tarzına yakışır bir hareket.

  • volkswagen golf

    muhtemelen farların kenarını 2,5 cm uzatarak ya da kısaltarak "yeni kasa" diye keriz tokmaklamaya devam edecek uzay mekiği.

  • 2.500tl'ye 10 entry yazdırmak

    ak trolleri isyan ettirecek gelişme. adamlar 5 tl/entry ile çalışıyorlar yıllardır.

  • uşak imam hatip lisesinde 15 kıza taciz

    mustafa kemal atatürk'ü bir kez daha saygıyla anmama vesile olan dinci tacizi.

    bazen ortamlarda artistlik falan yapıyoruz ya hani, yok istiklal mahkemesi, yok demokrasi falan filan, hepsi için huzurunuzda özür diliyorum.

    bu orospu çocuklarını, bakterinin üstüne domestos döker gibi helak etmek gerekiyormuş meğersem. arkadaş hangi taşı kaldırsan bir dinci pisliği çıkıyor, nerede bir ahlaksızlık, orada dinciler var. allah belanızı versin be, bi bitin lan artık, ne mikrop yaratıklarmışsınız.

  • 11 nisan 2016 abdurrahman dilipak köşe yazısı

    ulan bi karar verin, karneyle ekmek mi dağıtılıyordu; yoksa bedava rakı mı dağıtılıyordu? vay arkadaş, bitmedi adamların yalanı dolanı be. ne utanmaz adamlarmışsınız arkadaş, hiç yazdığınızı elinize alıp "ya bu kadar da yapmayayım bari" de mi demiyorsunuz be?

    şaşırma kabileyetimi yitirmeme sebep olan cenaha mensup bir kişinin sözde yazısı.

  • seher çağla demir

    terörist destekçilerinin bile en orospu çocuğu olanının yine bizim coğrafyamıza isabet ettiğini görmemize vesile olan ruh hastası.

    mit kardeş memurların hangi sendikaya üye olduğuna kafa yorduğu kadar şu kaltağa "sembolleştiren halkımısı anlıyorus" ayağı yapan potansiyel canlı bombaları izleseydi bu halde olmazdık.

    amk kevaşesinin biri, ankara'nın göbeğinde, otobüs bekleyen insanların arasına dalıp kendini patlatıyor, bizim embesil de gelip, esat oktay yıldıran üstünden kadını aklama peşine düşüyor.

    5 no'lu ceza evinde insanlara işkence eden, ya da buna göz yuman o yaratıkların allah bin belasını versin. elime imkan verseler, yargılamadan itlaf ederim hepsini. cesedini de toprağa bile gömmez, kireç çukuruna atarım. kamber ateş nasılsın diyen ananın da, cumartesi annelerinin de acısını en derin duygularımla paylaşıyorum.

    fakat bu zulümler üzerinden bir ortadoğu geleneği olan kendini patlatma canavarlığını meşrulaştırmaya çalışan istisnasız herkes kötü niyetlidir, orospu çocuğudur.

    ulan o zaman yıllarca müslümanlar zulme uğradı diye ışid'in eylemlerine de hak ver. berkin elvan'ı istismar ederek görevi başındaki savcıyı öldürmeye çalışana da hak ver. biz 2. dünya savaşında ezildik, şimdi sıra bizde deyip museviliği üstünlük olarak görüp, haricindekileri yok etmekte bir beis görmeyen yobaz yahudiye de hak ver. hepsine hak ver amına koyayım. dünyanın neresinde böyle bir mantık var?

    bazen inanacak gibi oluyorum, diyorum ki artık kan akıtmayla bir yere varılamayacağını anlamışızdır toplum olarak ama daha zihnimden geçeni bir mecliste beyan etme fırsatı bile elde etmeden andavalın biri sağ olsun, bütün umutlarımı yerle yeksan ediyor. ne diyeyim abi, allah belanızı versin.

  • her olayda akp'yi suçlamak

    tarihe not düşülsün diye söylüyorum; adamın "her olay" dediği, türkiye'nin başkentinde en korunaklı bölge diye bildiğimiz alanda teröristlerin bomba patlatıp insanlarımızı öldürmesi.

    kar yağışı nedeniyle bilecik'te okulların tatil edilmesi falan değil yani.

    kimi suçlayacağız amına koyayım peyzaj mimarları odasını mı?

  • asgari ücret 1300 tl olacak demedik

    son 24 saatte duyduğum en güzel haber. acıyanın anasını avradını sikeyim.

  • türk bayrağına tüküren kürde meydan dayağı atmak

    şiddetin her türlüsüne karşıyım ama adamın son bi umut uluyarak ülkücü taklidi yapıp kurtulma çabası yarmıştır.