haroyin12
profili

  • arzu edilene ulaşıldığında anlam ifade etmemesi

    "verdiği sözü tutmuyor hayat. tutsa bile, özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor.

    uzaklığın büyüsü, cennetler gösteriyor bize. ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. demek ki mutluluk ya gelecekte ya da geçmişte. şimdiki an güneşli ovanın üzerinde dolaşan bir küçük buluta benziyor. önü arkası pırıl pırıl bu bulutun. ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor..."

    (bkz: okumak, yazmak ve yaşamak üzerine)
    (bkz: arthur schopenhauer)

  • varoluşsal sancıyı anlatan cümleler

    "hepimizinki günübirlik hayatlar. hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok. hepsi geçici. hem anılar, hem de onların nesnesi. her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın."

    marcus aurelius

  • bir kez aldatan kadın bir daha aldatır mı

    "ilişki içinde olduğumuz birisi, bize hoş olmayan bir davranışta bulunduğunda ya da bizde kızgınlık uyandıran bir şey yaptığında kendimize sadece şu soruyu sormalıyız; bu kişi benim için, aynı şeyi daha güçlü bir biçimde, bir kez daha ve sıklıkla yapmasına izin vereceğim ölçüde değerli mi?

    yanıtın evet olduğu durumda söylenecek çok şey olmayacaktır, çünkü konuşmak pek bir işe yaramaz. konuyu, bir uyarıda bulunarak ya da bulunmayarak unutmamız gerekir. ama böylelikle bu durumla bir kez daha karşılaşacağımızı da bilmeliyiz.

    yanıtın hayır olduğu durumda ise, değerli arkadaşımızla ilişkimizi hemen ve sonsuza dek kesmeli ya da bir hizmetçi söz konusuysa onu kovmalıyız. çünkü, şimdi içtenlikle büyük yeminler etse de, gerekirse aynı şeyi ya da bütünüyle benzerini kaçınılmaz olarak yeniden yapacaktır. o, her şeyi unutabilir ama kendi özünü unutamaz. çünkü karakter kesinlikle düzeltilemez. insanın tüm eylemleri içsel bir ilkeden kaynaklandığı için, aynı koşullarda sürekli aynı şeyi yapar ve başka türlü davranamaz.

    bu yüzden; ilişki kesilen bir arkadaşla yeniden barışmak zayıflıktır. bu zayıflığın cezası, bu arkadaş ilk fırsatta, tam da ilişkinin kesilmesine neden olan şeyi yeniden, üstelik kendi vazgeçilmezliğinin de bilincinde olarak daha bir pervasızlıkla yaptığında ödenir."

    (bkz: arthur schopenhauer)
    (bkz: parerga und paralipomena)

  • bahis bağımlılığı

    oyunun içinde kalamayıp yani kasayı sıfırlayıp tekrar yükleme yaptığınızda daha da azan kaotik ibne.

    kazanırken, şans sizinleyken verdiği haz inanılmaz olsa da kötü gidişat başladığında sinirden kalbi sıkışıyo lan insanın. 100 lirayı 800 yapıp 500'ünü çekmek de çare değil. içerideki kalan 300 bankadaki 500'ün rahatlığıyla çok kolay sıfırlanır. çok basit gibi geliyor disiplinli ve sabırlı olmak ama değil. günde 100-200 lira kar etmek hiç zor değil ama daha günün ilk maçlarında bu paraları kazanınca ve günün geri kalanında yüzlerce maç varken kendini tutabilmek kolay iş değil. kazanmanın sınırı yok ama kaybetmenin sınırı elde avuçtaki bir miktar para. günde 100 lira kazanıp direkt ay hesabı yapıp oh 3 bin iyi para lan deyip arkanıza yaslanmadan ve para sayma makinesi sipariş etmeden önce irade denen despot piçi çelik gibi yapmak gerek.

    sonra gece olur ve amına koduğumun güney amerika liglerinde harıl harıl gol ararken bulursunuz kendinizi. alt liglerine soktuklarım. istatistik yok bi şey yok. öyle bir maç var mı yok mu, oynanıyo mu oynanmıyo mu o bile belli değil lan. mal gibi dakikaları seyrediyoruz maçkolikte.

  • dinlenme tesisi soğuğu

    tuvalet işini halletikten sonra plakasını ezberlediğiniz otobüsünüze yakın bi masada çay sigara yaparak dışınız zangırdasa da içinizi ısıtabilirsiniz. hele bi de otobüsü yıkayan muavin hortumu fırçayla birleştirip aynı anda hem ıslatıp hem temizliyorsa değmeyin keyfinize. ayrı ayrı olunca o kadar da etkileyici değil. işlem bitince ön cam ne kadar da temiz ve güven verici hale geldi değil mi? bu gurur tüm yolcuların.

  • bir kadını kaybetmenin en kısa yolu

    çok sevmek deyip meriçlik yapmak istemem ama öyle amına koyim. kadın erkek farketmez. birini kaybetmek mi istiyorsun? bütün zamanını ona ayır, ilgi göster ve arkana yaslanıp seni nasıl yarı yolda bırakacağını seyret. bu aşk işleri sıkıntılı mecnun.

    edit: entry'i görüp aradı bi ton daha sövdü, yine biz suçlu olduk. sanki ben terkettim amına koyim. manyak olum bunlar.

  • nadir gelen hayat süper lan hissi

    (bkz: berber lavabosundan doğrulurken yüze kapanan havlu)

    oh bebek

  • picasso'nun eciş bücüş tipsiz resimler yapması

    uzatmadan; di mi abi? diyerek kesip atıyorum.

  • herkeste olan ben farklıyım hissi

    "kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür."

    (bkz: friedrich nietzsche)

  • gözaltına alınma korkusuyla siyasi entry girememek

    "dünya yaşamak için tehlikeli bir yer ama kötü insanlar yüzünden değil, bununla ilgili hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden."

    (bkz: albert einstein)

    "adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı."

    (bkz: elie wiesel)

  • insanların mutsuz olmasının tek sebebi

    "tüm belâlar, yalnız kalma yeteneğimizin olmayışından gelir başımıza."
    jean de la bruyere

  • tanrının görünmek yerine gizlenmeyi tercih etmesi

    varsayın çok ciddi bir iddiada bulunuyorum. hayatınızın fırsatlarından birini sunuyorum. size hakkında binlerce hikaye yazılmış ama asla kimsenin göremediği ejderhalardan bir tanesini gösterebileceğimi söylüyorum.

    "haydi göster!" diyorsunuz, ben de sizi garajıma kadar götürüyorum. içeride bir merdiven, boş boya tenekeleri ve eski bir üç tekerli bisiklet var ama ejder yok. "hani bu ejder nerede?" diye soruyorsunuz.

    "işte tam orada" diyerek, ileride bir yeri işaret ediyorum. "söylemeyi unutmuş olmalıyım, o görünmez bir ejder."

    ejderin ayak izlerini görebilmek için yere un serpmeyi öneriyorsunuz.

    "iyi fikir." diyorum, "ama bu ejder havada uçuyor."

    o halde görünmez alevini saptamak için kızılötesi alıcı kullanmaya kalkıyorsunuz.

    "iyi fikir ama bu görünmez alevin ısısı da yok."

    peki öyleyse, siz de sprey boya sıkarak ejderi görünür yaparsınız.

    "iyi olurdu ama bu ejderin cismi de yok ki! boya tutmaz."

    "bana önerebileceğiniz daha çok yöntem var. ancak önerdiğiniz her türlü fiziksel testi, neden işe yaramayacağını açıklayan bir bahane ile savuşturabilirim.

    peki, ısısız alev püskürten, görünmez, cisimsiz, havada uçan bir ejder ile aslında hiç var olmayan bir ejder arasında ne fark var? savımı çürütmenin, aksini göstermenin bir yolu yoksa, ejderimin var olduğunu söylemenin ne anlamı var? hipotezimi geçersiz kılma yeterliliğinden yoksun olmanız ile doğru olduğunun kanıtlanması arasında çok fark var. denenemeyen iddialar, çürütülmeye karşı bağışıklığı olan önermeler bize esin vermek ya da merakımızı uyandırmak bakımından ne türlü bir değere sahip olurlarsa olsunlar, gerçekliğe uygunluk terazisinde ağırlıkları sıfırdır. bu durumda, ejder konusunda sizden isteyebileceğim tek şey kanıt olmadığına göre, benim dememe bakarak bana inanmanız.

    garajımda bir ejder olduğu yolundaki ısrarımdan yola çıkarak varabileceğiniz tek sonuç, kafamın içinde komik bazı fikirlerin barınmakta olduğudur. hiç bir fiziksel testin uygulanamadığı bu sava beni inandıranın ne olduğunu merak edersiniz. gördüğümün bir düş ya da sanrı olması olasılığı geçer aklınızdan. peki ama neden bunu ciddiye alıyorum? belki de yardıma gereksinmem vardır. en azından, insanın yanılabilme payını hafife almış olabilirim.

    varsayalım ki yaptığınız testlerin tümü başarısız olmasına karşın, iyi niyetinizi yitirmeyecek denli duyarlı davranıyorsunuz. yani, garajımda alev soluyan bir ejder olması fikrini hemen reddetmiyorsunuz. yalnızca, aklınızın bir köşesine kaldırıyorsunuz. mevcut kanıt aksini gösterse de, yeni bir veri elde edecek olmanız durumunda inceleyip ikna edici olup olmadığına bakmaya hazırsınız. kuşkusuz, bana inanmadığınız için kendimi hakarete uğramış saymam size haksızlık olur; sırf iskoç mahkemelerinin söyleminde yer alan "kanıtlanamamıştır" hükmüne vardığınız için sizi can sıkıcı ya da düş gücünden yoksun olmakla suçlamak da öyle.

    diyelim ki işler tersi yönde gelişti. tamam, ejder görünmez; ama yere döktüğünüz unun üzerinde ayak izleri bıraktığını görebiliyorsunuz. kızıl ötesi alıcı, normalin üzerinde sinyal alıyor. sıktığınız sprey boya, havada ileri geri sallanan ejder başını gözler önüne seriyor. ejderlerin -bırakınız görünmez olanlarını- varlığı konusunda ne denli kuşkucu olursanız olun, şimdi kabul etmelisiniz ki garajda bir şeyin varlığı söz konusu ve ilk bakışta görünmez, alev soluyan bir ejder olduğunu düşündürüyor.

    şimdi bir başka senaryo yazalım: diyelim ki ejderin varlığında söz eden yalnızca ben değilim. diyelim ki aramızda birbirlerini tanımadıklarından emin olduğunuz kişiler de olmak üzere, tanıdığınız bir grup insan olarak size garajlarımızda birer ejder olduğunu söyleyip duruyoruz. ne var ki hiç birimiz geçerli bir kanıt gösteremiyoruz. hepimiz de size, fiziksel kanıtın desteğinden yoksun böylesine garip bir durumun varlığına ikna olmuş olmaktan son derece rahatsız olduğumuzu söylüyoruz. hiç birimiz deli değiliz. dünyanın her yerinde insanların garajlarında görünmez ejderler saklı olabileceği, bizimse daha yeni yeni fark ettiğimiz konusunda spekülasyonlar yapıyoruz. doğru olmamasını yeğleyeceğimi söylüyorum size. ama ejderler ilişkin tüm o eski avrupa ve çin öyküleri söylence değildi belki de...

    una ejder ayağı büyüklüğünde ayak izleri alındığı yolunda raporlar gelmeye başlaması memnun edici değil mi? demek ki aynı şey başkalarının da başına gelmiş. ne var ki ortamda kuşkucu bir bilim adamı varken yere serpilen unlarda bir değişiklik gözlenemiyor. alternatif bir açıklama çıkıyor: yakından incelendiğinde, ayak izlerinin sahte olabileceği anlaşılıyor. ancak, bir başkası çıkıp, yanık parmağını göstererek ejderin üzerine doğru alev püskürttüğünden yakınıyor. ama başka olasılıklar da var. insanın parmağını, görünmez ejderlerin soluğundan başka alev kaynaklarıyla yakabileceğini biliyoruz sanırım. bu tür bir "kanıt" -ejderin varlığına inanlar ne denli güçlü bulurlarsa bulsunlar- ikna edici olmaktan çok uzak.

    bir kez daha , duyarlı tek yaklaşım, ejder hipotezini reddetmek; gelecekte sunulması olası fiziksel veriye açık kapı bırakmak ve aklı başında olduğu ortada bunca insanın aynı garip yanılgıya kapılmasının nedenini araştırmak olacak.

    (bkz: garajımdaki ejderha)
    (bkz: carl sagan)

    "seni aramaktan dünyanın başı dertte;
    zengine de göründüğün yok, fakire de;
    sen konuşursun da biz mi sağırız yoksa?
    hep kör müyüz, sen varsın da görünürde?"

    (bkz: ömer hayyam)