gaius julius sezar3
profili

  • ekşi itiraf

    hafif de olsa beni rahatsız eden göbeği eritmek için spora başladım 2 ay kadar önce. bir kaç gün önce de cardio niyetine ip atlamaya karar verdim, gittim decathlondan ip falan aldım. ama hiç beklemediğim bir şey oldu.

    olum ben ip atlayamıyorum lan. dünyanın %98inin çok kolay bir şekilde yaptığı, bacak kadar çocukların fıldır fıldır atladığı ipi, ben atlayamıyorum. bildiğin ipi çevirmeye odaklanıp ya çok zıplıyorum ya da iki ayağımla zıplayamıyorum. bu yaşımda ip atlamayı beceremeyen bir salak olduğumu fark ettim, moralim çok bozuk. etrafımdakilere söylesem çok fena taşak geçerler.

    valla çok bozuldu moralim lan. napıcam ben öğrenilir mi bu şey?

  • ekşi itiraf

    merhaba, benim adım can. ben, anksiyete, depresyon ve ileri seviye ülser hastasıyım. bugün de burayı, support grup tadında kullanacağım, kusuruma bakmayın.

    oturup geçmişime baktığımda, çocukluğumdaki olayları incelediğimde yukarıda saydığım üç hastalığın da nedenlerini çok güzel yakalayabiliyorum.

    2012-2013 yılları arasındaki 6 aylık bir süreyi saymazsak, hayatımda hiç bir zaman maddi durumu iyi olan bir ailede yaşamadım. daha öncelerinde düşük gelirli, şimdilerde ise ucundan orta gelirli bir ailede yaşıyorum. çocukluğum boyunca bunun etkilerini görmem, bugün para konusunda aşırı takıntılı biri olmama neden oldu, bunu görebiliyorum. henüz 6 yaşımdayken euro-dolar-sterlin nedir, türk lirasından farkları nelerdir biliyordum. ilkokul 4. sınıftayken babama "arkadaşıma ailesi günde lira harçlık veriyormuş, sen de bana versene" dediğimi hatırlıyorum. dolayısıyla, elinde lirası bile olmayan biri olarak, bu diğer para birimlerini bilmem o zamanlar hiç bir işime yaramadı. annemlerin anlattıklarına ve benim hatırladıklarıma göre küçükken -ilkokul-, babamın kapattırdığı kredi kartlarını ya da makromarketin vs kampanya kartlarını cırcırtlı cüzdanıma koyar, gelen misafirlere "size borç vereyim mi? bir şeyler ısmarlayayım mı?" diye sorardım. eğer olur da para ya da kredi kartını onlara verirsem ve onlar da gönlüm olsun diye kabul ederlerse, ilk beş dakika çok güzel geçerdi. sonrasında aklımda "ya benim paraya ihtiyacım olursa ve borcu geri alamazsam" "ya hiç param kalmazsa" diye düşünüp, stres yapıp gider o borç(!) olarak verdiğim kartı ya da parayı geri isterdim. ailem bunun hep komik bir şey olduğunu düşündü, düşünüyor. bense bu duruma baktığımda çok farklı psikolojik analizler yapıyorum, sonuçları iyi olmayan.

    ilkokul dörtteyken bir gün, teneffüste sınıfta oturmuş boş boş etrafı izliyordum. önümde de merve isminde, hala görüştüğüm ve çok sevdiğim bir kız oturuyordu. benim ilkokul dönemim burger king ve mcdonalds'ın türkiyede patlama yaptığı dönemdi ama hiç gidememiştim. merve gün boyu önceki gün mcdonaldstan aldığı oyuncak ile oynamıştı ve o oyuncak, bir hareketlenme sırasında mervenin çantasından yere düşmüştü. kendisi ve etrafındakiler bunu fark etmedi ama ben ettim. kalemimi yere atıp, onu almaya eğilince oyuncağı da almıştım. aslında istesem oynamama izin verirdi ama, istemek demek benim o restoranlara hiç gitmediğimi anlamaları demekti, ben öyle düşünmüştüm. o okuldan çıkana kadar hiç fark etmedi oyuncağın düştüğünü, ben de söylemedim, oynamadım da ama. biri görür diye. eve gidene kadar içim kıpır kıpırdı. bildiğin hayatımdaki ilk ve tek hırsızlığı yapmıştım, ve içim kıpır kıpırdı, çocuktum. eve gidip odamda oynamaya başladım. önce ablam gördü oyuncağı, nereden bulduğumu sordu ben de sanane diyince anneme söylemiş. o geldi, ben de okuldaki yakın arkadaşlarımdan birinin adını söyleyip oynamam için bugünlük bana verdiğini söyledim. o sıralar ailede kanser illeti olduğu için annemlerin kafasında bir sürü şey vardı, çok irdelememişlerdi. oyuncakla takribi bir-bir buçuk saat oynadıktan sonra farkına vardım yaptığımın, hırsızlığın. geri götürüp vermeye yüzüm yoktu ve ben, hayatımda ilk defa, ilkokul 4. sınıfta, düşüncelerim/korkularım ve kaygılarım yüzünden uyuyamadım. iki günlük bir uyumama, korkma serüveninden sonra oyuncağı geri götürmeye karar verdim. bir fırsatını bulup merve fark etmeden çantasına geri koydum. şu kısa hayatımda şimdiye kadar düşüncelerim/korkularım ya da kaygılarım yüzünden uyuyamadığım sayısız gece oldu. ilk defa mcdonaldsa lise 1deyken gittim, içimden çok oyuncak almak geçti, almadım, alamadım.

    ortaokul sondayken bütün ailem hatta sülaledeki herkesin benden beklentisi çok büyüktü. benim için çok zeki bir çocuk diyorlardı, kesin ankara fen kazanır diyorlardı. onlar büyüklerimdi, öyle düşünüyorlarsa, öyle olmalıydım. tam sekiz sene boyunca bana sen çok zekisin, sen en iyisisin dediler, ben de öyle olduğuma inandırdım kendimi. sonra sbs denen sınava girdim, ve kelimenin tam anlamıyla, başarısız oldum. puanım çok kötü gelmişti ve 20 tercihten sonuncusuna girmiştim. tercihler açıklandığında bütün sülale kahvaltı masasındaydık, babam bakıp bana söylediğinde , onun ve masadaki herkesin surat ifadelerini gördüğümde olduğum yerde ağlamaya başlayıp saatler boyunca, odalardan birine kendimi kitleyerek ağlamaya devam etmiştim. çünkü ben başarısız olmuştum. olmamam gerekiyordu, ben en zekisi, en iyisiydim. halbuki kızlarla konuşmaya çekinen, odaklanma sorunu yaşayan, matematik dışındaki derslerde doğru düzgün bir şeyi beceremeyen ve orta 1. sınıfta resim dersinden kalarak okul tarihine geçen bir çocuktum. ama zekiydim ben, başarılı olmalıydım. üniversite sınavının açıklandığı gün tekrar orta sona, o kahvaltı masasına döndüm. babamla en büyük kavgalarımızdan birini ettik ve tam iki hafta benimle konuşmadı.

    çocukluğumdan itibaren pratik zeka denen illetin en üst seviyesine ve inanılmaz bir yalan söyleme yeteneğine sahiptim. ben de bunu kullandım. bana istediğiniz kadar yalancı, üçkağıtçı diyebilirsiniz.
    ben bunları kullandım çünkü başka türlü hayatta kalamazdım.
    üzerime yapılan ve yıllar boyu süren baskılar beni, onları en iyi şekilde savurmak için bu kadar iyi yalancı olmaya itti.
    en saf halimle yaklaşıp hiç yalan söylemediğim için yıllar boyu hiç bir arkadaş ortamına alınmadım, ilgi çeken biri değildim çünkü. ne tipim, ne param ne de ekstrem bir özelliğim yoktu. öyle ki ilkokul-ortaokul hayatım boyunca toplam 47 defa (evet saydım ve kaydettim o zamanlar) arkadaşlarım mcdonalds ya da burger kingde doğum günlerini kutladılar ve ben bir defa bile çağırılmadım. bu kişiler sanki görünmezmişim gibi yanımdaki kişiyi çağırdılar ve bana baktıklarında o bakışları gördüm. benimle sohbet etmek ilgilerini çekmiyordu.
    ortaokuldayken okulun en sert çocuklarından biri bizim sınıftan bir kızla çıkıyordu. benim ilkokul 1den beri aşık olduğum kız ile. ben de bir gün sahte msn açıp bu çocuğa sövmüştüm baya. ertesi gün okulda bütün sınıfları gezip aramıştı bu msn kimin diye. meğer kız anlamış benim olduğumu, ertesi gün söylemiş çocuğa. benim bunu öğrenmem ise kızlar konusunda belli bir yaşa kadar bu kadar özgüvensiz olmamın nedeni olan olayla oldu. çocuk bir arkadaşıyla konuşurken arkadaşı "sen bir msn adresini arıyordun, bulabildin mi o lavuğu çok sinirliydin" diye sorunca çocuk da "hee, can'mış ya, zararsız, sıkıntı yok" dedi. bütün bunlar konuşulurken ben sadece 25 cm uzaklarındaydım.

    ben, başarısız olmaktan ve belirsizlikten ölesiye korkan biriyim. anksiyete ve depresyon hastalıklarım için 3 sene antidepresan kullandım, bütün duygularımı ve metabolizmamı piç etti. yalan söylemeyi seneler önce bıraktım ama zamanında stres yaptığım her şey bana duvar yumruklatan, halı ısırtan karın ağrılarına, o ağrılar da ileri seviye ülsere dönüştü. 3 sene önceki endoskopi ve patoloji sonuçlarımdan sonra doktorum 19-20 yaşındaki birinde ilk defa bu kadar ilerlemiş bir ülseri gördüğünü söyledi ve ekledi "eğer dikkat etmezsen bir kaç sene içinde kansere çeviricek". ben ise dikkat etmedim çoğu şeye. tekrar kontrole gitmeye de korkuyorum. çünkü ben kanseri yenecek kadar güçlü biri değilim, çünkü ben onlarca ölümü gözlerimle görüp çevremdekilerden "çok güçlü bir insansın" cümlesini duyduğum halde o kadar güçlü biri değilim, çünkü ben baskılar ve yalanların altında kendi kabuğuna çekilmiş üstüne basılmayı bekleyen biriyim. korkuyorum, çünkü o cümle doktorun ağzından çıkarsa, başarısız olacağım, bu sefer en ağırından.

    merhaba, benim adım can. ve ben, tekrar o kahvaltı sofrasına dönmek istemiyorum.

  • bilinçaltınız neye takıntılı testi

    knowledge çıktı.

    üniversiteyi boşuna uzatmadık, knowledge tabii, çift dikişten bunlar hep.