diesel190728
profili

  • seyredilmiş en zevkli dünya kupası

    dunya kupalari seyir zevki ve renklilik olarak ikiye ayrilir: avrupa'da duzenlenen kupalar ve diger kitalarda duzenlenen kupalar. avrupa'da duzenlenen kupalar genelde avrupa sampiyonasina benzer bir havada gecmektedir ve avrupa takimlari tarafindan domine edilmektedir. diger kitalarda duzenlenen kupalarda gucler biraz daha dengelidir, sonuclar surprize daha aciktir ve cikis yapan takimlar daha cok goze carpar.

    ornegin trt'de canli olarak yayinlanan ilk dunya kupasi olan 1974 almanya dunya kupasina bakalim. kupa tamamen avrupa takimlari tarafindan domine edilmis. oyle ki kupadaki en buyuk mucadele dogu avrupa ile bati avrupa arasinda geciyor ve geri kalan takimlar adeta birer figuran. dogu avrupa'yi temsilen polonya, yugoslavya, sscb ve dogu almanya ustun performans gosterirken bati avrupa'yi temsilen almanya ve hollanda gibi takimlar one cikiyor. kupanin finali iki avrupa ulkesi (almanya-hollanda) arasinda oynanirken kupanin ucuncusu de bir baska avrupa temsilcisi (polonya) oluyor.

    grup maclarinda yugoslavya afrika sampiyonu zaire'yi 9-0'la gecip polonya kuzey amerika sampiyonu haiti'yi 7-0'la gecerken avrupa disindan kupaya katilan takimlarin kupada figuran olacagi cok belliydi. kupa cruyff ve beckenbauer gibi efsane oyunculara ev sahipligi yapsa da avrupa sampiyonasi havasinda gecmis.

    1978 dunya kupasi arjantin'de geciyor ve cok daha eglenceli bir renkli bir atmosfer hakim. peru hollanda'nin grubundan lider olarak cikarken tunus gruplardan cikmayi 1 puan farkla kaybediyor ve kupaya renk katan takimlardan biri oluyor. her ikisi de hucum futbolu oynayan arjantin ile hollanda arasinda oynanan yuksek tempolu ve bol gollu final maci tum zamanlarin en renkli final maclarindan biri olarak kabul ediliyor.

    bundan sonra gelen 1982 dunya kupasi yine avrupa'da geciyor ve yine avrupa takimlari domine ediyor. gruplardan cikan 12 takimin 10'u ve yari finaldeki 4 takimin tamami avrupa'dan geliyor. bir sonraki kupa meksika'da oynaniyor ve arjantin firtinasi esiyor. bu kupa tarihteki en renkli kupalardan biri olarak kabul ediliyor.

    kisaca avrupa'da duzenlenen kupalar hep avrupa sampiyonasi havasinda gecerken diger kitalarda gecen kupalar daha renkli ve eglenceli atmosferlere ev sahipligi yapmis.

    kisisel olarak izledigim dunya kupalari arasinda en zevklisi 1994'te abd'de duzenlenen kupaydi. sebeplerine gelince:

    1. dunya tarihinde ilk kez dunya kupasi futbol delisi olmayan, futbolla yatip kalkmayan bir ulkeye verilmisti. aslinda 1994 dunya kupasinin abd'ye verilmesi endustriyel futbol oncesi son surecin bitisiydi ve bu kupadan sonra tam anlamiyla endustriyel futbol donemi basladi diyebiliriz. 1994'ten once dunya kupasina ev sahipligi yapan takimlar meksika, italya, almanya gibi futbol ulkeleriyken bundan sonra japonya, kore, guney afrika, katar gibi ulkelere ev sahipligi verilmeye baslandi. abd 94 kopruden onceki son cikisti.

    2. hemen hemen her dunya kupasinda ev sahibi takimin kayirildigi ve hakemlerle desteklendigi soylenir. 1994 dunya kupasi abd gibi fazla iddiasi olmayan bir ulkeye verildigi icin sanki maclar tarafsiz sahada oynanmis gibi oldu. tribunleri ve atmosferi hicbir takim domine etmeyince de atmosferin oldukca renkli gecmesine sebep oldu.

    3. onceki dunya kupalarinda genelde final maclari 70-80 bin kisilik dev stadyumlarda oynanirken geri kalan maclar 30-40 bin kisilik ufak stadyumlarda oynaniyordu. 1994 dunya kupasinda kullanilan tum stadyumlar devasa boyuttaydi. 1994 dunya kupasi mac basina 75 bin seyirci ortalamasiyla oynandi ve oynanan 52 macta toplam 4 milyona yakin bilet satildi. gunumuzde dunya kupasi 64 mactan olussa bile bu rekora yaklasilabilen baska bir kupa yok.

    4. abd dunyanin dort bir yanindan gocmen ceken bir ulke oldugu icin hicbir macta tribunler bos kalmadi. ornegin new york'ta oynanan italya-irlanda macinda 35 bin italyan ve 35 bin irlandali taraftar vardi. dallas'ta oynanan almanya-kore macinda 30 bin alman, 30 bin koreli vardi. abd belki de dunya'nin hicbir yerinde olmayan gocmen cesitliligine sahip oldugu icin hangi ulke hangi ulkeyle oynarsa oynasin devasa boyutta stadyumlar hep tika basa doluyordu. bu da atmosferi pozitif yonde etkiledi.

    5. bu tamamen benim kisisel tercihim ama avrupalilar maclari izleyebilsin diye maclarin %90'i gunduz vakti oynandi. benim aklima dunya kupasi deyince gunes altinda oynanan gunduz maclari gelir. dunya kupasinda gece maclari bana hep garip gelmistir. nasil sampiyonlar ligi maclarinin gunduz oynanmasi egreti duruyorsa gece oynanan dunya kupasi maclari da oyle duruyor. en azindan bana oyle geliyor. 1994 dunya kupasi deyince akla hep gunesli havada oynanan maclar geliyor.

    6. 1994 dunya kupasi eski nesil yildizlarin bayragi yeni nesil yildizlara devrettigi kupa oldu. maradona, baresi, gullit, van basten gibi yildizlar yerlerini baggio, stoichkov, klinsmann, bergkamp gibi yeni efsanelere birakmisti ve sahneyi alan bu yildizlar eskileri hic aratmayacaklarini gostermislerdi.

    7. takimlar arasindaki guc farki hicbir kupada olmadigi kadar azdi ve gruplarda gorulen cekismeler inanilmaz boyuttaydi. ornegin a grubunda romanya kolombiya'yi yeniyor, isvicre bir sonraki macta romanya'yi yeniyor, kolombiya da isvicre'yi yeniyor. grubun lideriyle sonuncusu arasinda 3 puan fark var. d grubunda nijerya bulgaristan'i yeniyor, bulgaristan arjantin'i yeniyor ve arjantin nijerya'yi yeniyor. ilk 3 takimin tamami 6 puanda ve grubun lideri nijerya. tarihte ilk kez bir afrika takimi bir grubu lider tamamliyor. e grubu daha da karisik. irlanda italya'yi, italya norvec'i, norvec meksika'yi ve meksika irlanda'yi yeniyor. gruptaki 4 takimin da puani 4 ve averaji sifir. gruptan cikanlari atilan gol sayisi beliriyor. f grubunda belcika hollanda'yi, suudi arabistan belcika'yi, hollanda suudi arabistan'i yeniyor. uc takim da ayni puanda grubu bitiriyor. toplam 6 grubun 4'u kafa kafaya bitiyor.

    8. yasanan surprizler ve bu surprizlerin boyutu. tamam her dunya kupasinda surprizler oluyor ama 1994 dunya kupasinda bu bambaskaydi. atiyorum bir kupada guclu bir takimla gucsuz bir takim karsilasir, gucsuz takim mac boyunca defans yapar, guclu takim gol ustune gol kacirir, sonra gucsuz takim son dakikada kontradan golu bulup maci alir. cogu dunya kupasinda yasanan surprizler bu sekilde olmustur. 1994 dunya kupasinda surprizler bile cok farkliydi. ornegin hagi'li romanya arjantin'i cok ustun bir oyunla 3-2 yeniyor. bulgaristan almanya'yi geriden gelip 2-1 yeniyor. finale kadar gelen italya gruplardan averajla cikip nijerya ve ispanya'yi son dakika golleriyle geciyor. ikinci turdan itibaren tum maclar cekismeli gecti. ikinci tur, ceyrek final, yari final ve final maclarindan biri haric tamami 1-2 farkla bitmis (tek istisna: ispanya isvicre'yi 3-0 yenmis).

    9. tamam final macinin 0-0 bitmesi ve sonucu penaltilarin belirlemesi tartismaya acik ama bence bu 1998'in finalinden cok daha heyecanliydi. 1998 finalinde daha 20. dakikada maci fransa'nin aldigi belliydi cunku brezilya sahada ruh gibi geziyordu. 1994 finalinde maci kimin alacagi son saniyeye kadar belli degildi.

    10. dunyanin her bolgesinden bir takim gosterdigi performansla one cikmisti. asya'da suudi arabistan, afrika'da nijerya, kuzey amerika'dan abd, iskandinavlarda isvec, balkanlarda bulgaristan, dogu avrupa'dan romanya, guney amerika'da brezilya gosterdikleri ustun performansla bolge insanini heyecanlandirmisti. kupayi hicbir bolge tam anlamiyla domine edememisti.

    11. dunya kupalari tarihinde ilk kez 1994'te galibiyete 3 puan verildi, gole giden oyuncusu dusurmeye kirmizi kart verildi, pasif ofsayttaki futbolculara ofsayt verilmemeye baslandi ve bu kural degisiklikleri sayesinde hucum yapmak daha cazip hale gelirken hucum oyunculari daha kiymetli hale geldi. eskiden galibiyete 2, beraberlige 1 puan veriliyorken beraberlige yatan takim sayisi tabi ki daha fazlaydi.

    1994 dunya kupasindan akilda kalan oyuncular: klinsmann, bergkamp, romario, bebeto, r. baggio, stoichkov, hagi, romario, amokachi, valderrama, caminero, k.andersson, dahlin, batistuta, amuneke, raducioiu, ravelli, taffarel, pagluica, preudhomme ve niceleri.

    1994 dunya kupasinin hikayesini anlatan cok guzel bir belgesel: https://www.youtube.com/watch?v=ods5xfjhxig

    sahsi gorusum: 1994'ten sonra en cok zevk alarak izledigim kupa 2002'ydi ama bunda turkiye'nin kupada oynamasi da buyuk bir rol oynadi. yukarida bahsettigim gibi kupa avrupa disinda oynandigi icin avrupa disindaki ulkeler de iyi performans gosterdi. bana kalsa dunya kupasini hic avrupa kitasinda oynatmam. zaten fifa da giderek kupayi daha farkli ulkelere vermeye basladi. 2026'da kupa yine abd'de duzenlenecekmis ama bu kez kanada ve meksika da ortak olacakmis.

    eskilerin soyledigine gore 1970-90 arasindaki donemin en zevkli kupasi 1978'mis. sonra da 1970 ve 1986 geliyormus. bu kupalarin ucu de amerika kitasindaydi. bak yine ayni yere geldik.

  • yaş ilerledikçe katlanılması zor şeyler

    buyuk sehirler. trafigi ayri dert, gurultusu ayri dert, yuksek suc oranlari, hava kirliligi, cevre kirliligi, kalabalik, pahalilik ayri dert. bir insan gonullu olarak buyuk ve kalabalik bir sehirde neden yasar hic anlayabilmis degilim. buyuk sehirde yasamak demek yasam kalitesini yukselten hemen hemen herseyden ciddi manada odun vermek ve vazgecmek demektir.

    buyuk sehirde yasamak demek gunde bilmem kac saatini trafikte gecirmek demektir.

    buyuk sehirde yasamak demek soludugun havadan ictigin sudan keyif alamamak ve aldigin her nefeste kendini zehirlemek demektir.

    buyuk sehirde yasamak demek her yerde kuyruk beklemek demektir.

    buyuk sehirde yasamak demek kulaklarin gurultuye asina olmasi ve sessizligin ne oldugunu unutmasi demektir.

    buyuk sehirde yasamak sokakta dolasirken "acaba basima bir sey gelecek mi" diye endise etmek ve surekli kendini kollamaktir.

    buyuk sehirde yasamak ufacik odalara, binalara ve beton yiginlarina hapsolmak demektir.

    buyuk sehirde yasamak demek spor yapmak icin bile kapali binalardan cikamamak ve hayatin yapaylasmasi demektir.

    buyuk sehirde yasamak gece gokyuzune baktiginda simsiyah bir bosluk gormek, yildizlarin neye benzedigini unutmaktir.

    buyuk sehirde yasamak yilda 2-3 hafta tatile cikinca "oh be dunya varmis" diye rahatlamak, yilin geri kalan 49-50 haftasinda eziyet cekmek demektir.

    ustelik butun bunlar da yetmezmis gibi herseyin daha pahali olmasi ve dusuk yasam kalitesi icin fazladan bedel odemektir. kutu gibi beton binalarda yasayip kendine zulmetmek zaten insan dogasina aykiriyken bir de bunun icin fazla fazla para odemek demektir. sirf o icine hapsolunan beton kutuda hayatta kalabilmek icin haftada 50-60 saat calismak zorunda olmaktir.

    bundan 2-3 bin yil sonra uzaylilar veya donemin arkeologlari bugunku apartman bloklarina bakacaklar ve "bunlar insanlarin o zamanlar suc isleyenleri attigi hapishaneler olmali" diyecekler. insanlarin bu binalarda gonullu olarak yasamis olabilecegine ihtimal bile vermeyecekler.

    eksik olsun. buyuk konusmayayim ama 32 yasindayim ve bu saatten sonra siksen buyuk sehirde yasamam. (bosuna sikme diye soyluyorum).

  • diktatör olunca yapılacak ufak şımarıklıklar

    projelerimle geldim.

    -ihsan oktay anar'i zindana hapsettirip zorla kitap yazdirmak (yaz ulan!). omur boyunca surekli kitap yazacak ve bu isten emekli olmasi yasak.

    -tarkan'i baska bir zindana kapattirip zorla 90'larda cikarttiklari gibi bir album cikarttirmak. oyle cuppa cuppa filan yok. duzgun bir album cikmadan tarkan da cikamayacak. ayni ceza levent yuksel'e de uygulanacak. ayrica yillar evvel guzel bir album cikartip sonra yillarca yan gelip yatan tum sanatcilar adam gibi bir album cikartana kadar ev hapsine alinacak.

    -cem yilmaz'a stand-up disinda is yapmak yasaklanacak. ciksin en iyi yaptigi isi yapsin. hatta bunu niye cem yilmaz'la sinirliyoruz ki, herkes sadece bir meslek secip onu yapacak. yok oyle 100 tane ise girisip hepsini yarim yamalak yapmak.

    -umut sarikaya zindana kapattirilip surekli uretim yapmasi saglanacak. yok yok, umut'u zindana atmak olmaz. onu mankenlerle dolu bir malikaneye kapatmak lazim ama yine de gerekirse zorla kah yazi kah karikatur seklinde surekli uretim yapmasi saglanacak.

    -ligdeki 4 buyukler haric tum kulupler kapanacak. dort buyukler birbirini yesin dursun. ha anadolu halki futboldan mahrum kalmasin diye maclar her hafta farkli bir sehirde yari yariya bolunmus tribunlere oynanabilir.

    -yok efendim arabesk-rap, arabesk-rock, arabesk-pop, arabesk-ilahi gibi arabesk kirmasi muzik turleri yasaklanacak. arabesk yapmak isteyen direkt arabesk yapsin ama diger muzikler arabeskten kurtarilsin (sana soyluyorum duman evladim).

    -erhan guleryuz bir muzik turu sececek ve sadece o muzik turunde calismalar yapabilecek. bir albumde arabesk, rock, pop gibi bir suru muzigi harmanlamak yasak. rock yapacaksan rock yapacaksin, pop yapacaksan pop yapacaksin guzel kardesim.

    -beyaz bmw kullananlardan ozel vergi alinip bu parayla ulkenin bir cok yoluna sirf onlara ozel bir serit eklenecek. o seritte takilsinlar ve birbirlerini yesinler. geri kalan halk da selektorsuz bir yasama "merhaba" desin.

    -herkesin gunde 3 klise kullanma hakki olacak. gunde 3 kliseyi asandan ek vergi alinacak. artik her dakika klise uretmek yok, onlari tasarruflu kullanacaksiniz.

    -adnan oktar'in dans etmesi ve espri yapmasi yasaklanacak. bu yasak her kirildigina bir tane kedicigine el konulacak.

    -kimsenin olmadigi bos bir araziye sirf eglence olsun her turlu bomba atilacak ve halk uzaktan havai fisek gosterisi izler gibi izleyecek.

    -ulkenin dort bir yaninda stadyum seklinde is makinesi izleme tesisleri kurulacak. halkimiz bilet alarak is makinelerini izleme sansi elde edecek.

    -herhangi bir ortamda filmlerden, dizilerden, kitaplardan spoiler verenler western filmlerindeki hapishanelerde oldugu gibi 6 ay balyozla tas kirma cezasina carptirilacak (spoiler: sonunda tas catirdiyor).

    -hayvanlara karsi islenen suclar insana karsi islenmis gibi cezalandirilacak (yeme-icme icin ozel izinle sinirli sayida hayvan kesilebilecek). durup dururken sokakta bir kopek mi oldurdun? adam oldurmus gibi yargilanacaksin.

    -agir suc isleyip hapse girenler oyle yan gelip yatarak ekmek elden su golden yasayamayacak. hapishanede sucun agirligina gore yine western filmlerinde oldugu gibi agir sartlar altinda calisarak ekmeklerini kazanacaklar. bu durumda idama gerek kalmayacak cunku agir sartlar altinda kole gibi omur boyu calismak idamdan daha beter bir ceza.

    -sanatcilarin bir tane guzel album yapip omur boyu o albumun ekmegini yemesi yasaklanacak. surekli konser yapmak isteyen sanatcilar surekli uretim yapmak zorunda kalacak. konserlerde sadece son 5 yilda cikmis albumlerden sarkilar soylenebilecek (erkin koray'a istisna yapalim).

    -evlenmek isteyenler 6 aylik bir evlilik egitiminden gecirildikten sonra lisans alabilecekler. evlendikten sonra 6 aylik bir deneme sureci olacak ve bu surecte taraflardan biri pisman olduysa sorgusuz sualsiz bosanma gerceklesecek ve nafaka da olmayacak. ayrica evliliklerin ilk 3 yilinda cocuk yapmak yasak olacak. henuz daha evliligin yuruyup yurumeyecegi belli degilken bir de cocuk yapmak o cocuga zulmetmek gibidir.

    -her evli cifte 2 cocuk yapma hakki verilecek. cocuk yapmak istemeyen veya sadece 1 cocuk yapmak isteyen aileler haklarini 2'den fazla cocuk yapmak isteyen ailelere satabilecek. tabi bu isin bir borsasi ve kendi piyasasi olacagi icin cocuk yapma hakkinin fiyati zamanla epeyce artabilir ve sadece gercekten imkani olanlar ve isteyenler 2'den fazla cocuk yapmis olurlar.

    -muzo ile yastik sohbetleri programini sansursuz bir sekilde geri getirtmek ve programda ne derse nesin asla ceza almayacagina dair garanti ve dokunulmazlik vermek.

    -haluk levent'e omur boyu dokunulmazlik verilecek. adam o kadar cok hapse girip cikti ki sirasini savdi.

    -izinsiz agac kesenin cuku kesilecek. ayrica ulkedeki birkac sehir tamamen bosaltilip dogal alan ve milli park haline getirilecek.

    -daha ilk gunden gecirilecek olan kanun hukmunde kararname geregi nihat dogan'in yaninda surekli bir koruma gezecek ve nihat dogan her agzini actiginda odunla agzina agzina vurulacak. evet, korumanin amaci nihat dogan'i korumak degil, milleti ondan korumak.

    -istanbul gecici olarak tamamen bosaltilacak, sonra sehirde devam eden ne kadar yol, metro, tunel, altyapi calismasi varsa hepsi hizli bir sekilde bitirildikten sonra insanlarin geri tasinmasina izin verilecek.

    -bos bir sehre genis ve duz bir yol yaptirip o yolda haftada bir spor arabayla hiz denemeleri yapmak.

    -adnan hoca'nin cemaati tum mal varliklari ve kedicikleriyle beraber inlerine girilerek kamulastirilacak ve halka acilacak.

    -okullarda tarih dersleri paradox interactive oyunlari (crusader kings, europa universalis, victoria, hearts of iron) uzerinden ogretilecek. boylece olaylarin tarihlerinin ezberlenmesi yerine sebepleri ve sonuclari uygulamali olarak irdelenebilecek.

    -bir dizinin veya tv programinin 5 sezondan fazla cekilmesi yasak cunku 5. sezondan sonra boku cikmayan dizi ve tv programlari yok denecek kadar az. okan bayulgen gibi ayni programi isitip isitip farkli isimlerle yayinlayanlara karsi onlem alinacak.

    -kubat'in beyaz show'a konuk olma sayisi sinirlandirilacak. artik kubat yilda en fazla 5 defa beyaz show'a konuk olabilecek. gerci bir yukardaki 5 sezon kuralina gore beyaz show da olmayacak.

    -ahmet kaya, yildiz tilbe, cem karaca, baris manco ve muslum gurses'in sarkilarinin cover'lanmasi yasak cunku kimse hakkini vererek yapamiyor.

  • 26 ocak 1700 oregon depremi

    her ne kadar merkez ussu bugunku oregon aciklari olsa da bugunku abd ve kanada'nin bati kiyilarinin tamaminda hissedilen 9 buyuklugunde ve 4-5 dakika suren zebellah gibi depremdir. aslinda depremin kendisi eglenceliden ziyade korkunc bir konu olsa da bu depremin ortaya cikartilis hikayesi tam bir dedektiflik hikayesidir ve insanin bilime olan saygi ve sevgisini kat kat arttirmaktadir. bundan 25 yil oncesine kadar varligindan haberdar bile olunmayan bir olayken gunumuzde "bilinen kuzey amerika tarihinin en buyuk dogal felaketi" olarak tanimlaniyor. bu entry'de bu depremin bilimadamlari tarafindan ortaya cikartilis hikayesini anlatacagim.

    1700 yilinin 26 ocak tarihine gidiyoruz. o siralarda avrupalilar bugunku amerika'nin dogu yakasina yerlesip buralari ele gecirmeye baslamisti ama henuz ulkenin pasifik kiyilarinda kizilderililer yani yerel amerikalilar disinda kimse yoktu. pasifik kiyilarinda yasayan kizilderililer'in bir kismi balikcilikla ilgilenerek ekmegini okyanustan cikartirken diger bir grup da bolgedeki ucsuz bucaksiz ormanlarda avlanarak gecimini sagliyordu. iste 26 ocak gunu oldukca soguk bir kis gunuydu ve hava erkenden kararmisti. o gece olacaklardan kimsenin haberi olmadigi icin balikci yerliler yuzlerce km uzanan plaj boyunca kamp kurarken ormancilar plajin otesinde kalan daglik alanda yerlesim kurmuslardi. hava saat 4-5 civari karardiktan sonra herkes kulubesine veya cadirina kapanmisti. gokyuzu o gece bulutsuzdu ve gokyuzunu bastan basa aydinlatan yildizlar ve ay mevcuttu. gokyuzunden gelen isiklar ortami biraz olsun aydinlatadursun pasifik okyanusunun periyodik olarak sahile vuran dalgalari her zaman oldugu gibi sessizligi yarmakta ve etrafindaki insanlara huzur vermekteydi.

    olayin gerceklestigi yeri daha iyi resmedilmeniz icin cektigim su 10 saniyelik videoya bakin (not: videoda deprem yok, ruzgarli bir gunde titreyen eller var): https://goo.gl/ysr3dj

    video acilmazsa baska acidan cektigim su resimle idare edin: https://goo.gl/gto7lu (resim de acilmazsa rezalet basligini hakettim demektir).

    ne olduysa aksam saatlerinde oldu. saat 9'da dalga seslerini bogan muthis bir ugultu duyuldu. birkac saniye icinde yeryuzu daha once gorulmemis bir bicimde sarsilmaya basladi. okyanusun altindan gecip sahil seridine paralel giden 1200 km'lik fay hatti tek seferde kirilmisti (erzurum'dan istanbul'a kadar olan kuzey anadolu fay hatti'nin tek seferde kirildigini dusunun) ve california'dan kanada'nin kuzeyine kadar olan sahil seridi sanki kendi kiyametini yasiyordu. sarsintilar bir turlu durmak bilmiyordu. sonucta sarsintilar 5 dakika boyunca devam etti ama bu 5 dakika depremi yasayanlar icin 5 saat gibi gelecekti.

    5 dakikalik deprem sirasinda sahil seridi 3 metre kadar asagi ve 10 metre kadar batiya cokmustu. bu da ortalamada deniz seviyesinden sadece 1 metre kadar yukarda bulunan plaj seridini bir anda su basmasi anlamina geliyordu. ustelik is bununla da bitmemisti cunku 20 dakika sonra sanki deprem yetmezmis gibi devasa tsunami dalgalari gelecekti.

    ilk tsunami dalgasi gelmeden once her tsunamide oldugu gibi deniz 1 km kadar geriye dogru cekilmisti ve kumsallar bir anda yeniden genislemisti. yerliler olup bitenlere bir turlu anlam veremiyordu ve bazilari kiyametin koptugunu bile dusunuyor olabilirdi. yuksekligi neredeyse 40 metreye kadar ulasan (7-8 katli apartman) ilk dalga geldiginde sahil seridinde kalip da sag kalmayi basarabilen tum yerlileri supurecekti. olanlari tepelerden ve ciktiklari agaclarin uzerinden izleyen ormanci yerliler koskocaman bir dalganin gelip asagidaki arkadaslarini adeta bir canavar gibi yutmasina sahitlik ettiler ama onlar da cok guvende sayilmazdi, zira siddetli deprem heryerde toprak kaymasina sebep olmustu ve buralarda da cok sayida zayiat vardi. aslinda tsunami de tek bir dalgadan ibaret degildi, zira depremden sonra her 2 saatte bir yeni bir tsunami dalgasi geliyordu. her gelen dalga oncekinden daha buyuktu ve bu 12 saat kadar boyle devam etti.

    anlatilanlara bakilacak olursa gece boyunca bir cok yerli civardaki 30-40 metre yuksekligindeki cam agaclarina tirmanmisti ve bazilari kanolarini ve kayiklarini da agaclarin yuksekteki dallarina baglamisti. iclerinden cahil cesaretine sahip bazilari da ilk tsunami dalgasi gelip cekildikten sonra tehlike gecti sanip ortami incelemek icin sahile inmisti ve ilkinden daha da buyuk olan ikinci dalgada helak olmustu. bu depremin ilk artci soklari bile 7-8 civarinda buyukluge sahipti. artci soklar hic bitmeyecek gibiydi ve 2 yil boyunca azalarak devam etti.

    bu depreme sahitlik eden cok az kisi hayatta kalmisti ve bu bolgede bu tur buyuk depremler 400-500 yilda bir goruluyordu. yani bu buyuklukte depremler ortalama 20 kusakta bir goruluyordu. bu da depremin zaman icinde mit statusune sahip olmasina sebep oluyordu. yerliler nesilden nesile "buyuk buyuk buyuk buyuk dedem cok buyuk bir deprem gormus" gibi anilarini anlatsa da insanlar bunlarin hayal urunu veya efsane oldugunu dusunuyordu. bunun bir sebebi de yerlilerin bu depremleri cesitli kurgularla suslemesiydi. anlatilan bir efsaneye gore pasifik okyanusunda devasa bir balina ve bu balinadan daha da buyuk bir kartal vardi ve bu ikisi denizde guresince deprem oluyordu ve depremin akabinde de tsunami dalgalari geliyordu. bu fikri destekleyen bazi eski gorseller icin tiklayin.

    1800'lu yillarin basinda beyaz insan bu cennetvari mekani kesfeder ve topluluk halinde buraya yerlesmeye baslar. ayni donemde bazi yerliler dedelerinin anlattigi deprem hikayesini avrupali gocmenlerle paylasirlar ama avrupalilar anlatilanlara pek inanmazlar. beyaz insan buraya yerlestikten sonraki 200 yil boyunca bolgede hicbir buyuk deprem olmaz ve her sene sessiz sakin biraz daha gerilen ve adeta bir saatli bombayi andiran fay hatti okyanusun 80-90 km icinde ve suyun altinda oldugu icin varligindan da kimse haberdar olmaz. bu yuzden beyaz insan burada deprem olmadigini dusunur.

    1960'larda okyanusta petrol arayan son teknolojiyle donatilmis gemiler pasifik kiyilarinda devasa bir fay hattinin oldugunu saptadilar. bu sahil seridine 60-70 km mesafede ve sahile paralel giden 1,200 km uzunlugunda bir fay hattiydi. buyukluk olarak san andreas fay hattiyla esit olan bu fay hatti eger deprem uretirse cok tehlikeli olabilirdi ama henuz bu fay hattinin deprem urettigine dair hicbir kanit yoktu. bu yuzden bu konuda pek bir adim atilmadi.

    guney ve kuzey amerika ve asya ulkelerinin pasifik kiyilarina paralel giden volkan ve fay hatlari sistemine "ring of fire" ismi veriliyor. bu sistem tarihteki gelmis gecmis en siddetli deprem olan (9.5 buyuklugundeki) 1960 sili depremiyle beraber, 1964'te alaska'da gerceklesen 9.2'lik depremini ve 1985'te meksika'da gerceklesen 8.0'lik depremi ortaya cikartti (ayrica 2011'de japonya'da gerceklesen 9'luk deprem de bu fay sisteminin urunuydu). 1960'lardan sonra japon ve amerikali bilimadamlari ring of fire boyunca her yerde depremler gorulurken oregon-washington hattinda neden hic deprem olmadigini merak etmeye baslamisti ve buranin bir sekilde deprem yaratmayan bir fay hatti oldugunu dusunmeye baslamisti. bolgeye konan sismograflar yillarca veri toplamalarina ragmen ufak depremleri bile gormuyordu cunku bolgede hicbir sismik aktivite yoktu. fay hatti resmen uykudaydi.

    yukarda bahsettigim 1985 meksika depreminden sonra yeniden dikkatler pasifikteki deprem sistemlerine dondu. 1980'lerin sonunda brian atwater isminde bir jeolog washington ve oregon kiyilarini incelerken dere yataginda ve okyanus kiyilarinda ilginc bir sey kesfetti. bazi yerlerde durup dururken olen ve yuzlerce yildir kurumakta olan agaclar ve bunlarin kalintilari mevcuttu. bu agaclarin topluca birden bire neden kurumaya basladigi ve bunun hangi yilda gerceklestigi merak konusuydu. ilginctir ki rakim olarak suya yakin olan agaclar birer birer kururken 50 metre ve uzerindeki agaclar gayet saglikli bir sekilde buyuyordu. bu durum uzun bir sure boyunca esrarini korumaya devam etti ama bu sonradan cozulecek olan bulmacanin ilk parcasiydi.

    daha sonra okyanus kenarindan 1-2 km otedeki dere yataklarinda tabakalar halinde plaj kumu bulan atwater bu kumlarin buraya sadece tsunami veya buyuk bir firtina ile gelmis olabilecegini kesfetti. yapilan karbon testlerinden sonra dere yataklarinda son 3500 yillik donemde 7 tabaka halinde plaj kumu kesfedildi. bu da bolgede her 500 yilda bir tsunami yasandigi anlamina geliyordu. brian atwater bulgularindan emin olmak istiyordu cunku bu plaj kumlari yerel bir firtina sonrasi gelmis de olabilirdi. bunun uzerine ayni arastirmalari 100 km guneydeki bir baska dere yataginda yapan arastirmacimiz burada da ayni sonuclari buldu. daha sonra 300 km guneye inen atwater yine ayni sonuclari buldu. ayni sonuclar kanada'nin bati yakasindan california'nin kuzeyine kadar devam ediyordu. bu kadar buyuk bir lokal firtina olamayacagina gore bu kumlari getiren devasa bir tsunami olmaliydi. daha sonra baska bilimadamlari bati yakasinda okyanus kiyisina yakin bazi ufak gollerin yuzeyini (ornegin devil's lake) incelediklerinde benzer sonuclari buldular.

    yine de elde yeterince kanit yoktu. bir cok arastirmaci hala bolgede buyuk bir deprem olmasina ihtimal vermiyordu cunku beyaz insan tarafindan kayit altina alinan 200 yillik tarihte kucuk bir deprem bile gorulmemisti. bir yerde deprem aktivitesi olmasi icin arada sirada ufak depremlerin olmasi gerekiyordu. bu arada brian atwater dere kenarlarinda yuzlerce yildir curumekte olan agaclarin yasini tahmin etmekte zorlaniyordu. agaclarin halka sayisini sayarak olduklerindeki yaslarini tespit etmek mumkundu ama olen agaclarin ne zaman oldugunu tahmin etmek daha zordu. ilk yapilan karbon testler sonucu agaclarin 1680 ile 1720 arasinda curumeye basladigi ortaya cikti. bu iki rakamin ortalamasi 1700 yilini gosteriyordu.

    brian atwater bundan sonra yanina japon jeolog ve agac uzmani david yamaguchi'yi aldi ve arastirmalara hiz verdi. yamaguchi bolgede hakkin rahmetine kavusan bu agaclarin tamaminin ayni yil vefat ettigini tespit etti. boylece agaclarin olumune sebep olan sey bir anda gelen tek bir sey olmaliydi. daha sonra bir dere yataginda olen agaclarin yakinindaki bir tepedeki saglikli agaclari inceleyen yamaguchi bu agaclarin ayni zamanda ortaya ciktigini belirledi. bu da agaclarin tam olarak hangi yilda curumeye basladigini kanitlamanin ilk adimiydi. zira, eger ayni bolgede olup tsunamiden etkilenmeyecek kadar yuksekte olan agaclarin 500 halkasi varsa ve tsunamiden etkilenen alcaktaki agaclarin 200 halkasi varsa bu o agaclarin 300 sene once tsunami tarafindan yenilip yutuldugunu kanitlayacakti. zira tsunaminin getirdigi tuzlu su agaclari oldurmeye yeterliydi. yapilan testlerde bu agaclarin tamaminin 1700 yilinin kis aylarinda vefat ettigi ve bu guzel dunyamizi terk-i diyar ederek ahiret diyarlarina intikal ettigi ortaya cikti.

    boylece 1700 yilinin kis aylarinda buyukce bir tsunaminin abd ve kanada'nin bati yakalarini sular altinda biraktigi ortaya cikmisti ama olay hala tamamen cozulebilmis degildi cunku bu tsunami pasifikte gerceklesen baska bir depremin kalintisi veya kimseden habersiz bir sekilde dunya atmosferini yardiktan sonra okyanusun ortasina duserek adeta hollywood filmlerinin vazgecilmezi haline gelen "teksas buyuklugundeki bir goktasinin" yan etkisi olabilirdi. abd'nin kuzeybati kiyilarini tamamen sular altinda birakacak bir tsunami ayni zamanda baska yerlerde de bazi etkiler yapmis olmaliydi. bu konuda bakilabilecek en iyi kaynaklardan biri yuzlerce yildir depremle yasamayi duse kalka ogrenmis olan ve dunya futboluna tsubasa'yi kazandiran japonlardi. 1500'lu yillarda ic savasla calkalanan ve 1600'lerden itibaren baris, huzur ve sukut donemi yasayan japonlar bu tarihten itibaren herseyi kayit altina almaya baslamisti.

    japonya'da kucuk tarla sahiplerinden buyuk isadamlarina kadar herkes gunluk tutuyordu ve ozellikle vergi duzenlemelerinden dolayi yapilan isleriyle ilgili belli basli notlar uzun sure saklaniyordu. mesela bir koyde firtina sonucu tarlalarin o yilki hasatlari zarar gorduyse vergi indiriminden faydalanabilmek icin bu kayit altinda tutulmaliydi. 1942 yilinda bu kayitlarin bircogu kitaplastirilmisti ama ikinci dunya savasindan sonra ortaya cikan karisiklikta bu kayitlar kaybolmustu. neyse ki kayitlarin bir kismi sonradan eski bir binanin bodrum katinda tesaduf eseri ortaya cikti. 1990'larin ortasindan itibaren japonya'ya giden yamaguchi buradaki bazi tarihcilerle konusarak bu defterlerin orjinallerine ulasti. kayitlara gore japonya'nin dogu yakasindaki cesitli sehirlerinde cok buyuk bir su baskinindan bahsediliyordu.

    http://images.mentalfloss.com/…ublic/4hjh3kj634.png

    ornegin batan balikci teknelerinden bahseden notlarin yaninda pirinc tarlalarinin zarar gormesinden bahseden notlar da vardi. hatta ulkenin sahil seridinde sular altinda kalan ve yikilan evler mevcuttu. tum gunluklerde felaket tarihi olarak 27 ocak'in gece saatleri gosteriliyordu. abd'nin bati yakasinda gerceklesecek bir depremin tsunamisi japonya'ya 10 saat sonra ulasacagina gore deprem 26 ocak aksam 9'da gerceklesmis olmaliydi. tarihleri boyunca depremler yasayan japonlar deprem-tsunami iliskisini daha o gunlerde cozmuslerdi. japonlar'in yasadigi hemen hemen tum tsunamiler bir deprem sonrasi gelmisti. bunun aksine o gunku tsunami geldiginde hicbir japon deprem hissetmemisti. yani tsunami depremsiz gelmisti. bu yuzden tsunami'ye japonlar tarafindan "oksuz tsunami" ismi verilmisti. demek ki oregon'daki deprem o kadar siddetliydi ki olusan tsunami okyanusun obur tarafindaki japonya'ya kadar gelip burada epeyce yikima sebep olmustu. yapilan hesaplamalara gore japonya'ya gelip boylesi bir yikima sebep olabilecek bir tsunami doguran bir deprem en az 9 buyuklugunde olmaliydi.

    2000'lerin basinda oregon state universitesinden chris goldfinger son teknoloji aletlerle donatilmis bir gemiyle okyanusa acildi ve okyanusun yuzeyinden toprak ve tas ornekleri toplamaya basladi. 1100 km'lik bir alanda yillarca suren bir ornek toplama isleminden sonra yapilan testler 1700 tarihinde gerceklesen depremle beraber son 10 bin yilda gerceklesen 43 buyuk depremi ortaya cikartti. goldfinger bundan binlerce yil onceki depremleri, bu depremlerde fayin ne kadar kirildigini ve ortaya cikan buyuklugu bile tahmin edebilecek kadar veri toplamisti ve bu fay hattinin 10 bin yillik tarihcesini cikartmisti. tarihte ilk kez bir fay hatti hakkinda bu kadar derin ve nitelikli veri sahibi olunmustu.

    yapilan karbon testleri ve tam olarak mahiyetini anlamadigim bazi karmasik testler sonucu buradaki fay hattinin 256 yilda bir 8-8.5 buyuklugunde deprem yapacak sekilde kirildigi, her 2 kirilmadan birinin (ortalama 500 yilda bir) 9 ile 9.2 buyuklugunde depreme neden oldugu ortaya cikti. son depremden bu yana 316 yil olmustu ve eger bir sonraki deprem 8-8.5 araliginda olacaksa bunun vakti gelmis demekti ama bir sonraki deprem 9-9.2 araliginda olacaksa bir sonraki depreme daha 200 yil var demekti. ha bu arada 8.5 ile 9'luk deprem arasinda enerji bosalimi olarak epeyce fark var. ornegin 9'luk bir deprem 8'lik bir depreme gore 10 kat, 7'lik bir depreme gore 100 kat ve 6'lik bir depreme gore 1000 kat enerji bosalimina sebep oluyor. yani bir depremin 8.5 veya 9.0 olmasi arasinda epeyce fark var.

    tum bu parcalar birlesince 26 ocak 1700 depremi artik bir gizem olmaktan cikti ve bilimsel bir gercek haline geldi. depremler her ne kadar "guzel" bir olay olmasa da bir cok bilimadaminin cesitli ufak parcalari bir araya getirerek bulmaca cozer gibi 1700'lere ait bir depremi cozmesi gercekten cok guzel ve etkileyici. dedigim gibi depremin kendisi korkunc olsa da ortaya cikartilis hikayesi oldukca heyecan vericidir. bundan 25 yil oncesine kadar varligindan haberdar bile olunmayan bu olayken gunumuzde "bilinen kuzey amerika tarihinin en buyuk dogal felaketi" olarak tanimlaniyor. chris goldfinger'in deyimiyle "[cascadia] bundan 25 yil once hakkinda en az sey bilinen fay hattiyken simdi hakkinda en cok sey bilinen fay hatti haline geldi."

    abd'nin dort bir yani yil boyunca firtinalarla, kasirgalarla, hortumlarla, sel baskinlariyla ve cesitli dogal felaketlerle bogusuyorken hicbir felaket yasamayan bir bolge olmasi zaten dusunulemezdi. peki bu bolgedeki bir sonraki deprem ne zaman gelecek ve nasil bir yikima sebep olacak? o baska bir entry'nin konusu. sadece su kadarini soyleyeyim: uefa catirdayabilir.

  • çocukluk dönemi sanrıları

    savulun, liste yaptim:

    -denizde ufuk cizgisinin arkasinda selale var ve deniz oradan asagi dokuluyor sanirdim.

    -dunya'nin bir kure seklinde oldugunu biliyordum ama bizim kurenin uzerinde degil de ic katmanlarinda yasadigimizi saniyordum.

    -dunya'da sadece 2 ulke oldugunu saniyordum: turkiye ve abd. zira televizyonda ya turk filmi oynardi ya amerikan filmi oynardi.

    -dunya'da sadece muslumanlar ve hiristiyanlarin oldugunu saniyordum. muslumanlar'in "allah'a" hiristiyanlar'in "tanri'ya" inandigini ve bulutlarin uzerinde allah ile tanri'nin surekli gurestigini, kah birinin kah otekinin galip geldigini saniyordum. tabi ki iki tanri da voltran seklindeydi.

    -ezan okundugunda dunya'da olmus tum ruhlarin bir yerde toplandigini ("summon edilme" seklinde) saniyordum. hatta ezandaki "hayalel selah" bolumunu "hayalet ol sen gel" seklinde saniyordum. yani ezan gunde 5 vakit gerceklesen bir ruh cagirma seansiydi bana gore.

    -solucanlarin yavru yilan oldugunu, buyuyunce tam yilana donustugunu saniyordum.

    -ali kirca'yi levent kirca'nin kardesi saniyordum.

    -sadece yaz mevsiminde antalya'ya gittigimiz icin antalya'da mevsimin surekli yaz oldugunu saniyordum. bir kere ekim ayinda gitmistik ve havayi yagmurlu gorunce resmen kultur soku yasamistim. antalya'da ilk kez yagmur gorunce ufkum genislemisti.

    -degisik dillerin harflerin farkli kodlanmasi seklinde oldugunu saniyordum. mesela turkce'deki "a" harfi ingilizce'de "e" seklinde. yani sadece harflerin yerlerini degistirerek yeni diller uretildigini saniyordum. bu durumda bir dilin alfabesini ogrenince o dili ogrenmis oluyordunuz. keske o kadar kolay olsa.

    -4-5 yaslarindayken fenerbahce, galatasaray gibi takimlarda oynaran futbolcularin 13-14 yaslarindaki gencler oldugunu saniyordum. o zamanlar 13-14 yas gozume ne kadar buyuk gozuktuyse artik.

    -filmlerde olenlerin gercekten oldugunu saniyordum. hatta cesitli filmlerde olen aktorler icin "adama bak ne kadar fedakar, coluk cocuguna para kalsin diye gonullu olarak olmeyi kabul etmis" diye bakiyordum.

    -omrumun ilk yillari izmir-istanbul-antalya ucgeninde gectigi icin turkiye'yi bu uc sehirden ibaret saniyordum.

    -temel reis'in (popeye) turk yapimi bir cizgi film oldugunu saniyordum.

    -ulkedeki tum koylerde kibar feyzo'daki maho aga gibi bir aganin oldugunu, hatta koyleri resmi olarak agalarin yonettigini saniyordum. ilkokulda hoca yerlesim birimlerinden bahsederken "koyleri muhtarlar yonetir" dediginde "aga yonetmez mi?" demistim, hocayi guldurmustum.

    -futbolda turnuvalarda nasil mac berabere biterse penaltilara gidiliyorsa basketbolda da ayni sekilde serbest atislara gidiliyor saniyordum. hayatimda ilk kez bir basketbol maci uzatmalara gidince heyecanlanmistim ama serbest atislara gecilmedigini gorunce hayalkirikligi yasamistim.

    -yaser arafat'i metin akpinar saniyordum.

    -can dundar ve mithat bereket'i kardes, ikisinin babasini da mehmet ali birand saniyordum.

    -1994 dunya kupasinda turkiye ile abd arasindaki saat farki yuzunden maclar abd'de gunduz oynansa da turkiye'de gece saatinde yayinlaniyordu. ben de maclari izlerken "vay be amerika'da ne teknoloji var, adamlar gece vakti stadyumu gunduz gibi aydinlatmislar" diyordum.

    -ay'in nasil olup da surekli sekil degistirdigini merak ederdim ve kendi kafama gore bir teori uretmistim. bu teoriye gore ay normalde yuvarlakti ama arada sirada meteorlar veya diger gok cisimleri tarafindan vurulup olusan darbe sonucu bir parcasini kaybediyordu. bir sure sonra da kesilen tirnak nasil uzuyorsa ay da bir sekilde eski haline geliyordu. sonradan olayin basit bir isik/golge oyunu oldugunu ogrendigimde epeyce hayalkirikligi yasamistim cunku benim teorim daha eglenceliydi.

    -halit kivanc ve cenk koray'i kardes saniyordum. ayni zamanda kemal sunal ile halit akcatepe'nin de kardes oldugunu dusunuyordum. munir ozkul ile adile nasit'in evli oldugunu saniyordum.

    -street fighter'daki ken, ryu, guile gibi karakterlerin gercekten de yasadigini ve ayni oyundaki gibi kendi aralarinda surekli dovustugunu saniyordum.

    -asilarak idam edilmenin kurbanlik hayvan gibi kancayla sirttan asilma seklinde gerceklestigini saniyordum. ilk kez boyundan iple asilma oldugunu ogrendigimde de olumun kafanin kopmasi seklinde gerceklestigini sanmaya baslamistim.

    -susam sokagi gibi kuklali programlarda kuklalarin icinde insan var saniyordum. kisaca kuklalarin uzaktan iplerle degil de kostum seklinde giyilerek hareket ettirildigini saniyordum.

    -futbol musabakalarinda futbolcular aralarinda hic konusmuyor saniyordum. ceza sebebiyle seyircisiz bir mac gordugumde, oyuncularin kendi aralarinda ne kadar konustugunu gorunce saskinligimi gizleyememistim.

    -kibris turkiye'nin bir parcasi saniyordum.

    -fatih sultan mehmed koprusunu fatih sultan mehmed insa ettirdi saniyordum.

    -tansu ciller'i suleyman demirel'in kizi, mesut yilmaz'i da turgut ozal'in oglu saniyordum.

    -kirmizi baslikli kiz, kulkedisi gibi bir cok masalin turkiye'de gectigini saniyordum.

    -mahmut hekimoglu'nu ferdi tayfur'un abisi saniyordum.

    -ali uyanik karakterini ferhan sensoy canlandiriyor saniyordum.

    -o zamanlar naim suleymanoglu, hamza yerlikaya gibi surekli olimpiyatlarda madalya kazanan atletlerimiz oldugu icin ulkecek olimpiyatlari domine ettigimizi saniyordum. sonradan olimpiyatlarda pek sesimizin solugumuzun cikmadigini ogrenince epeyce hayalkirikligi yasamistim.

  • 8 kasım 2016 abd başkanlık seçimleri

    biraz daha bilgi ve istatistik vereyim.

    -bugun abd'deki en buyuk 15 sehrin 11'inde adaylardan bagimsiz olarak demokratlarin ezici ustunlugu var. ortalamaya vurunca metropollerde demokratlarin oy orani %65'lerdeyken sehirlerin disindaki banliyolerde bu oran %45'e ve koylerle ufak kasabalarda %35-40'a dusuyor.

    -universite mezunlari arasinda demokratlarin oy yuzdesi %60-65 civarinda dolasiyor. master/doktora seviyesinde bu oran bolumden bolume degisse de %80'e kadar yaklasiyor. yine bir sehirdeki universite mezunlarinin sayisiyla demokratlarin oylari arasinda pozitif korelasyon mevcut.

    -son 13 secimdir ohio eyaletini alan taraf her zaman secimi de kazanmis. bunun sebebi cogu eyalette ya cumhuriyetcilerin ya da demokratlarin ezici bir ustunlugu varken ohio iki tarafin da ustunluk saglayamadigi, ustunluk saglayanin da abd'nin onemli bir kisminda da ustunluk sagladigi eyaletlerden biri. son 13 secime baktigimizda "bu eyaleti alan her zaman secimi kazanmis" diyebilecegimiz tek eyalet ohio. son anketlere gore hillary ohio'da burun farkiyla onde gozukuyor ama bu her an degisebilir.

    -hemen hemen her secimde demokratlarin %10'u cumhuriyetci adaya, cumhuriyetcilerin de %10'u demokrat partili adaya oy veriyor. 1992'de clinton'un kazandigi secimde oy kullanan demokratlarin %23'u clinton'a oy vermezken cumhuriyetcilerin %27'si bush'a oy vermemezlik etmis. gerci o secimde uc aday oldugunu da not etmek lazim. bu secimde isler biraz degisik olacak gibi, zira cumhuriyetciler icinde trump'i sevmeyen, demokratlar icinde de hillary'i sevmeyen epeyce insan var.

    -gecmis secimlerde genelde amerikali erkekler iki partiye esit olarak oy verirken kadinlar hangi partiye daha cok oy verdiyse secimlerin galibi de o parti olmus. ornegin 1992'de erkeklerin %49'u clinton, %51'i bush'a oy verirken kadinlarin %54'i clinton'a oy vermis ve clinton kazanmis. obama'nin secilmesinde de en buyuk rolu kadin oylari oynamis. ayrica abd'de kadinlarin oy verme orani erkeklere gore daha yuksek. kadinlara oy hakki ilk kez 1920'de verildi.

    -tarihsel olarak zencilerin %80'i, asyalilarin %65'i ve latinlerin %54'u demokratlara oy veriyor.

    -2000'den beri demokratlarin nufusa orani artarken cumhuriyetcilerin nufusa orani azaliyor. bunun sebeplerinden biri disardan gelen gocmenlerin ve genc jenerasyonlarin genelde demokratlara destek vermesi. cumhuriyetcilerin lehine olan bir istatistik varsa o da cumhuriyetcilere oy veren kesimlerin ortalamada daha cok cocuk sahibi olmasi (yalniz demokratlara oy veren zenciler de cocuk sahibi olma konusunda hic geri kalmiyorlar).

    -ronald reagan ve richard nixon kendi zamanlarinda 50 eyaletin 49'unu kazanarak eze eze secim kazanmislar. reagan'in kazanamadigi tek eyalet minnesota ve nixon'in kazanamadigi tek eyalet massachusetts olmus. 1988'den itibaren hicbir secim ezici bir ustunlukle bitmemis. 1988 ile 2012 arasinda yapilan 6 secimde kazanla kaybedeni ortalama 2-3 milyon oyluk bir fark belirlemis (abd nufusu 310 milyon).

    -son 100 yilda 4 defa toplamda daha az oy olan taraf secimi kazanmis. bu en son al gore'dan 500 bin daha az oy alip secimi kazanan george w bush zamaninda gorulmus.

    -bugune kadar hicbir eyaleti kazanamadan en fazla oy alma rekoru 1992'de 20 milyona yakin oy alan ama hicbir eyaleti kazanamayan bagimsiz aday ross perot'a aitmis.

    -1888 yilinda secimleri kazanip baskan olan benjamin harrison 9. baskan william harrison'un torunuydu. boylece o zamandan baslayan ve gunumuzde bush ailesiyle devam eden "ayni aileden baskan olan birden fazla sahis" gelenegi baslamis oldu. clinton baskan olursa bu gelenegin hala canli oldugunu gosterecek.

    -her ne kadar bir eyaleti kazanan aday o eyaletteki tum delegeleri elde etmis olsa da ozellikle 1800'lerde ve 1900'lerin basinda bir cok secimde bir eyaleti kazanan kisiyle o eyaletteki delegelerin oy verdigi kisi farkliydi. ornegin 1892'daki secimlerde 5 eyalette delegelerin bir kismi eyaleti kazanan adaya oy vermedi.

    -turkiye'de nasil denize kiyisi olan sehirlerde muhafazakarlarin aldigi oylar azaliyorsa aynisi abd'de de gecerli. iki okyanusun kiyisi ve michigan golunun cevresinde genel olarak demokratlarin hakimiyeti var. bati yakasi tamamen demokratlarin oy deposuyken dogu sahilleri de (guney ve kuzey) carolina'lar ve florida haric demokratlarin cebinde denilebilir.

    -secimlerde mevcut adaylardan birine oy vermek istemiyorsaniz kendi istediginiz herhangi bir adaya da oy verebiliyorsunuz. bunun icin oy vermek istediginiz kisinin ismini yazmaniz yeterli ("write in" deniyor). tabi secimleri trollemek isteyen binlerce amerikali "superman", "batman", "spiderman", "mickey mouse", "chuck norris", "hz isa" gibi hayali kahramanlara oy veriyor. bu secimde her ne kadar hillary adayligi kazanmis gibi gozukse de bir cok demokrat bernie sanders'in ismini yazmayi dusunuyor.

    -bu secimlerde sadece baskana degil cogu zaman eyaletlerdeki cesitli kanun ve kurallara da karar veriliyor. ornegin en son baskanlik seciminde california eyalette idam cezasinin kalkip kalkmamasini oyladi ve az farkla idam cezasini devam ettirmeye karar verdi. bir baska ornek vermek gerekirse oregon'da esrarin legallesmesi oylandi ve eyalette esrar yasagi kalkti. ornegin bu secimde oregon'da saatlik asgari ucretin 15 dolara cikip cikmamasi oylanacak. california'da esrar konusunun bir kez daha oylanmasi dusunuluyor.
    ---------------------------------------------
    bununla beraber soyle bir not ekleyeyim. simdi her ne kadar "abd'deki baskan aslinda sembolik biri, abd'yi baskan yonetmiyor" geyiklerini sacma bulsam da gercek su ki abd baskaninin ortalama bir amerikali'nin gunluk hayatina olan etkisi sifira yakin cunku gunluk hayati etkileyen kanunlar buyuk ihtimalle yerel yonetimler tarafindan eyalet ve county bazinda belirleniyor. ornegin bir eyaletteki ehliyet alma sartlari, alkol satis sartlari, hangi suca ne kadar ceza verilecegi, satis vergisi, egitim sistemi, yollardaki hiz siniri gibi bir cok sey yerel yonetimler tarafindan belirleniyor. bu yuzden amerikalilar'in onemli bir kismi sandiga gitmiyor.

    soyle dusunuyorum da bir oregon comari olarak abd baskaninin clinton veya trump olmasinin benim gunluk hayatima etki yapabilecek tek bir sey var. oregon'daki orman arazilerinin %60'i federal devlete ait ve bu arazilerin yonetimi de federal devlette. su ana kadar devlet buradaki agac kesimlerine izin vermedi ve ormanlarin tamamini halka acti. clinton secilirse bu aynen boyle devam edecek ama trump ormanlarin bazilarini odun sirketlerine vererek agac kesimine hiz vermek istiyor. bu durumda ormanlarin bir kismi halka kapatilabilir. aha benim hayatima clinton veya trump'in yapabilecegi tek etki simdilik budur.

  • birinci dünya savaşı

    su entry uzun zamandir "kenarda" duruyordu. sonunda yollayayim dedim.

    birinci dunya savasinin hikayesini bilal'e anlatir gibi sade bir sekilde ozetleyeyim dedim. ozet dedigime bakmayin, bu entry epeyce uzun olacak. caylarinizi, kahvelerinizi isitin, misirinizi patlatin ve koltugunuza rahatca oturun. basliyoruz...

    once muzigi dayayayim: https://goo.gl/c3rxxn

    saka saka, asil muzik burada: https://goo.gl/ngjhax

    almanya'nin tum dunya'ya "siz hepiniz ben tek" cektigi savaslardan biridir. bu savasi iyice anlayabilmek icin oncesindeki ve ilk gunlerindeki olaylari da iyi anlayabilmek gerekmektedir. birinci dunya savasinin sirp bir genc tarafindan avusturya-macaristan prensine suikast yapilmasiyla basladigi biliniyor. bu suikast oncesinde avrupa'daki siyasi durumu kisaca ozetlemek gerekirse almanya daha yeni kurulmus olmasina ragmen kisa zamanda super guc seviyesine gelmisti. almanya kurulmadan once bugunku almanya'nin oldugu yerde irili ufakli 80'den fazla sehir devleti vardi ve tam anlamiyla bir devlet olamamis olan "kutsal roma imparatorlugu" adli birligi saymazsak almanlar ilk kez tek bir devlet altinda birlesmisti.

    bunda da gelmis gecmis en yetenekli diplomatlardan biri olarak gosterilen otto van bismarck buyuk bir rol oynamisti. almanya'nin en buyuk muttefigi avusturya-macaristan imparatorluguydu ve bu iki ulkenin yancisi da italya'ydi. avusturya uzun yillar boyunca avrupa'da en fazla soz sahibi olan devletlerden biriydi. almanya kurulana kadar almanlar'in kollayicisi olarak bulunan ama son donemlerde eski gucunden uzak olan bu devlet son zamanlarda macaristan'la birleserek yeniden tarih sahnesinde yer almak ve en azindan osmanlilar'in balkanlardan atilmasiyla bolgede cikan otorite boslugunu doldurmak istiyordu.

    1900'lerin basinda osmanlilar'in balkanlardan atilmasiyla palazlanmaya baslayan bulgaristan, sirbistan ve yunanistan gibi devletler icinde en hirslisi olan sirbistan ile avusturya arasinda yillardir devam eden bazi surtusmeler mevcuttu. avusturyalilara gore sirbistan haddinden fazla toprak sahibi olmustu ve buna ragmen daha da doymayip avusturya'nin himayesi altindaki bosna'yi da topraklarina katmak istemesi bir haksizlikti. sirplar da 500 yil sonra ilk kez bagimsizlik kazanip devlet sahibi olmustu ve varligini riske atmadan mumkun oldugunca kazanim elde etmenin pesindeydi.

    avrupa'da almanya ile birlikte yukselen bir baska guc de rusya'ydi. kendisini balkanlardaki ve kafkaslardaki ortodokslarin abisi olarak goren rusya'nin sirbistan ile oldukca guclu iliskileri vardi ve fransa da biraz korktugu, biraz cekindigi, biraz da saygi duydugu bu yeni guc olan rusya ile arasini iyi tutmaya calisiyordu. rusya birinci ve ikinci balkan savaslarinda kendi ic sorunlariyla ugrastigi icin sirbistan'in yardimina gelememisti ama avusturya da bu savasa dahil olamadigi icin sirbistan istediklerini alabilmisti. sirplar'in en buyuk korkusu rusya'nin bir kez daha yardima gelme konusunda elini korkak alistirmasiydi.

    ayni donemde ingiltere "ipimle kusagim, sikimle dasagim" modunda geziyordu cunku donanmasi cok guclu bir ada devleti olarak kimsenin kendisine saldiramayacaginin farkindaydi. ingiltere ozellikle sanayii devriminden sonra somurgeciligin de getirdigi buyuk bir zenginlige kavusmustu ve tekerine kimsenin cubuk sokmasini istemiyordu. 1700'lerden itibaren buyuk ugraslarla kurulan mevcut duzen en cok ingiltere'nin isine yariyordu ve bu ulke avrupa'da yikici bir savas cikmasina siddetle karsi cikiyordu.

    kisaca ingiltere isleri iyi giden ve musterileri korktugu icin islerinin bozulmamasin diye disarda kavga etmeye hazirlanan gencleri ayirmaya calisan bir bakkal gibiydi. ingiltere ile fransa arasinda bir dostluk vardi ama kagit uzerinde ingiltere'yi savasa katilmaya zorlayacak bir ittifak yoktu. ayrica savastaki almanya, rusya, avusturya gibi diger taraflar krallikla veya carlikla yonetiliyorken ingiltere'de cumhuriyet/demokrasi rejimi vardi ve bu ulke savasa girmek icin halki ve muhalefeti de ikna etmek zorundaydi. diger ulkelerin ellerini kollarini baglayan boyle bir zorunlulugu yoktu.

    modern almanya'nin kurucularindan biri olarak kabul edilen otto van bismarck yillardir denge politikasi yonetiyordu. bismarck o siralarda giderek guclenen rusya'nin dunya'da en onemli ulkelerden biri haline gelecegini yillar onceden kestirmisti ve rusya'yi mutlu etmenin onemini kavramisti. rusya memnun tutuldugu surece ingiltere veya fransa'dan bir veya ikisinin kizdirilmasi cok onemli degildi. rusya'nin kizdirilmasi ise ingiltere veya fransa ile beraber iki cephede savasmak anlamina geliyordu. sonradan gelen alman diplomatlar bu cok onemli konuyu atlamisti ve bunun bedeli cok agir olacakti.

    1800'lerin sonlarina dogru dunyada diplomasi en onemli silah haline gelmisti ve son donemde ortaya cikan yikici silahlar yuzunden kimse savasa girmek istemiyordu. zira eskiden savaslar genis meydanlarda iki ordu arasinda oluyordu ve birkac saat veya 2-3 gun suren savas sonunda ordulardan biri galip geliyordu. modern donemde savaslar sehirlere tasinmisti, aylarca veya yillarca surebiliyordu ve yikici etkileri uzun sure devam ediyordu. bu yuzden ulkeler savasa girme konusunda eskiden oldugu kadar aceleci davranmiyorlardi.

    peki savas nasil cikti da bu kadar buyudu? alman kayzeri 2. wilhelm diplomasi konusunda pek yetenekli degildi ve otto bismarck ile fikir ayriliklarina dusunce kendisinin emekliligini istemisti. otto bismarck sahneden dusunce almanya diplomasiye daha az onem vermeye baslamisti. devlet yeni kurulmasina ragmen kisa surede super guc seviyesine gelmisti ama bir super gucun gormesi gereken saygiyi gormedigine inaniyordu. fransa basta olmak uzere avrupa'nin geri kalaniysa almanya'nin bu kadar kisa surede super-guc seviyesine cikmasindan rahatsizdi. bu bilgileri cebimize koyalim cunku yazinin geri kalaninda bu bilginin onemi anlasilacak.

    daha once dedigim gibi sirbistan ile avusturya-macaristan arasinda uzun suredir devam eden surtusmeler vardi. sirp gencler zaman zaman avusturya-macaristan tarafina gecerek eylemlerde bulunuyordu. bu hareketler avusturya-macaristan devletini rahatsiz ediyordu. malum suikastten once bazi teror saldirilari da olmustu ve avusturya her seferinde bundan duydugu rahatsizligi dile getirmisti. sirbistan da avusturya'yi icislerine karismaya calismakla sucluyordu. iki ulke arasindaki kriz giderek buyuse de kimse bunun bir savas cikartacagini, ustelik bu savasin tum dunya'ya yayilacagini tahmin edemezdi (daha yillar onceden "balkanlar'a dikkat edin, tum dunya'yi savasa surukleyecekler" diyen otto bismarck haric). sirbistan ne zaman sinirlense buyuk abisi rusya'ya, avusturya da ne zaman sinirlense buyuk abisi almanya'ya gidip sikayet ediyordu. rusya sirbistan'i himayesi altina almisti (kagit uzerinde olmasa da) ve almanya ile avusturya arasinda resmiyete dokulmus bir ittifak vardi.

    malum suikastten sonra bir ay boyunca ortam sessiz ve sakindi. avusturya bu suikaste nasil cevap verecegini henuz bilmiyordu ve rusya ile fransa olanlari uzaktan fazla endiselenmeden izliyordu. o donemde abraham lincoln basta olmak uzere bir cok devlet liderine suikastler duzenlenmisti ve kimse bunun sonucunda kimseye savas ilan etmemisti. zaten oldurulen prens ferdinand da ulkede pek soz sahibi olmayan biriydi. kendisi kraliyet ailesinden gelmeyen siradan bir kadinla evlendigi icin kraliyet ailesinde kendisine pek sicak bakilmiyordu. avusturya olayi bir ultimatomla gecistirmek istiyordu. almanlar da avusturya'yi gaza getirmek icin vargucleriyle ugrasiyordu.

    almanlar avusturyalilar'a "bak kocum, bu sirbistan yillardir balkanlarda bir ciban gibi buyuyor ve ne zaman eline onlari ezmek icin bir sans gecse geri ceviriyorsun. sirbistan avrupa'da soz sahibi bir guc olmadan once onu bitirmek icin bu son sansin ve elinde gayet guzel bir bahane de varken bu firsati bok etme. zaten ne olursa olsun arkanda duracagiz. kapi gibi almanya arkandayken kimse sana dalasamaz" benzeri sozlerle telkinde bulunuyordu. aslinda isler bu kadar da basit degildi. bazi ust duzey alman diplomatlar imparator ikinci wilhem'den izinsiz ve habersiz olarak avusturya'yi gaza getiriyordu ve ikinci wilhem sirbistan'la masaya oturulmasina sicak bakiyordu. ona gore en kotu ihtimalle belgrad sehrine asker cikartilip sirplar masaya oturup pazarlik yapmaya ikna edilebilirdi ama ne olursa olsun savas cikmamaliydi. danismanlari tarafindan oyuna getirildigi icin avusturya'nin savas ilanini sonradan haber alan wilhem'in artik yapabilecegi pek fazla bir sey kalmamisti.

    avusturyalilar sonunda ikna olmustu ve savasa hazirlanmaya baslamisti ve hesaplamalara gore 6-7 hafta icinde hazir hale gelecekti ama almanlar hala memnun degildi, zira suikastin dunyada yarattigi etki giderek azaliyordu ve suikasti savas icin bahane olarak kullanmak isteyen avusturya'nin suikastin etkileri gecmeden veya unutulmadan harekete gecmesi gerekiyordu. aradan aylar gectikten sonra suikast unutulacakti ve kimse avusturya'nin iyi niyetine inanmayacakti.

    avusturya-macaristan devleti suikastten tam 1 ay sonra sirbistan'a sert bir ultimatom verdi ve 10 istekten olusan bir liste verip isteklerinin yerine getirilmemesi sonucunda savas cikacagini belirtti. sirbistan'dan istenen sartlar cok agirdi ve avusturya buna gelecek olan cevabin hayir oldugunu zaten bildigi icin ordusunda seferberlik ilan etmisti. bunun uzerine sirplar hic vakit kaybetmeden rusya'ya telgraf cektiler ve rusya'daki elcileri vasitasiyla rus carina ulasip "eger yardim etmezseniz dayanmamiz mumkun degil" mesajini ilettiler. bundan bir gun sonra rus ordusu da "seferberlik icin hazirlik" ilan etti. bu seviye olarak seferberligin bir altiydi.

    ilginctir ki avusturya-macaristan sirbisan'a savas ilan etmeden hemen once sirbistan ordusunun en rutbeli generali (bir diger deyisle genelkurmay baskani) olan radomir putnik budapeste'de tatil yapiyordu. avusturyalilar once kendisini tutuklasalar da, daha sonra savasi baslatmadan once kendisine ozel bir tren tahsis ederek ulkesine sag salim donmesini ve ordusunun basina gecmesini sagladilar. gorunuse gore birinci dunya savasi tarihteki son "centilmence" savas olacakti.

    avusturya sirbistan'a savas ilan ettikten dakikalar sonra avusturyali toplar belgrad'i bombardiman altina almaya basladi. bu bombalamanin yogunlugu zaman zaman artip zaman zaman azaliyordu ve henuz sirbistan'in isgali baslamamisti. sirplar bombardimanin bir an once bitirilmesi icin fransa ve rusya'dan yardim istiyordu.

    bir yanda avusturya-macaristan, diger yanda rusya hazirliklara baslamisti ama henuz kara savasi baslamamisti. kapali kapilar ardinda pazarliklar devam ediyordu ve savasin onlenmesi icin hala bir umut vardi. almanlar rusya'ya "seferberligi iptal edin ve askerlerinizi geri cagirin. avrupa'da savas cikartmaya hakkiniz yok" mesajini ilettiler. bununla beraber almanlar savasin cikacagini ve rusya ile karsi karsiya kalacaklarini biliyorlardi cunku devletin basindaki 2. wilhelm diplomatik olarak pek guclu sayilmazdi (bkz: birkac paragraf oncesi).

    alman imparatoru 2. wilhelm ile rus cari 2. nikolas arasinda bir kusak once gerceklesen bir evlilik sebebiyle akrabalik vardi. bu iki lider arasinda telgraf trafigi baslamisti. almanlar gelen telgraflarin tonundan dolayi ruslar'in kendilerinden cekindigini anlamisti. bir yandan ruslar'a "avusturya'nin savastan vazgecmesi icin ne gerekiyorsa yapacagiz" diyen wilhem bir yandan da etrafindaki diplomatlara "rusya seferberlik ilan ederse biz de hic vakit kaybetmeden seferberlik ilan edecegiz" diyordu. almanlar'a gore rusya'nin seferberlik ilan etmesi basli basina bir savas nedeniydi. ruslar ilan ettikleri seferberlik hazirliginin almanya'yla alakasi olmadigini ve sadece avusturya'ya karsi alinmis bir tedbir oldugunu soylese de almanlar ikna olmus degildi.

    ayni saatlerde ingilizlerle gorusen fransizlar savasi diplomatik olarak engellemeye calisiyordu. ruslar'in seferberlik ilan etmesi halinde almanlar'in bunu savas bahanesi olarak kullanacagini cok iyi bilen fransizlar once ruslar'a ulasip almanlar'i kizdiracak hicbir sey yapmamalari konusunda uyardiktan sonra almanya'ya da savasa girmemesi konusunda uyari gonderdi. almanya hem fransa ile hem rusya'yla savasmak zorunda kalacagini, her iki cephede de tutunmasinin zor oldugunu bildiyordu. yine almanlar'in hesabina gore fransa'nin savasa hazirlanmasi 2-3 hafta, rusya'nin hazirlanmasi 7-8 hafta surecekti.

    buna gore almanya fransa'ya saldirip 5-6 hafta icinde fransa'yi savasdisi birakabilirse daha sonra doguya donup tum gucuyle rusya'ya karsi savasabilirdi. boylece ayni anda iki cephede savasma zahmetinden kurtulmus olacakti. bu durumda almanya'nin rusya'dan daha hizli bir sekilde seferberlige girmesi ve ruslar henuz savasa hazir hale gelmeden fransa'ya saldirip ulkeyi ele gecirmesi gerekiyordu. yani almanya'nin diplomasiyle kaybedecek vakti yoktu.

    fransizlar ingilizler'e gidip yardim isteyince ingiltere fransa'yi sakinlestirmeye calisti. ingiltere son yillarda cok zenginlesmisti ve mevcut sisteme comak sokulmasini istemiyordu. almanlar fransizlar'a "rusya ile savasa girecegiz ama size dokunmayacagiz. yine de biz rusya'ya saldirirken sizin bize saldirmayacaginizdan emin olmak istiyoruz. eger almanya-fransa sinirindaki tum askerlerinizi cekerseniz ve buradaki fortlari (savunma mevzileri, kaleler...vs.) gecici olarak bize birakirsaniz rusya ile isimiz biter bitmez bu bolgeyi yeniden size verecegiz" dediler. fransizlar bunun kabul edilemeyecek bir sey oldugunu belirttiler.

    artik savasin onlenemeyecek oldugunu anlayan fransa (ayni yillar sonra ikinci dunya savasi zamaninda olacagi gibi) ingiltere'yi savasin icine cekmek ve guclu bir muttefik kazanmak istiyordu ama ingiltere'nin tuzu kuruydu. kaldi ki savastaki diger ulkelerin aksine ingiltere'nin kraliyet ailesi sembolikti ve ulkede alinan tum kararlar meclisin onayindan gecmek zorundaydi. mecliste boyle bir savasi destekleyen ne kadar uye varsa desteklemeyen de o kadar vardi. ingiltere olasi bir savasta tarafsizligini aciklamaya hazirlaniyordu ama savasin da cikmamasi icin perde arkasinda diplomatik caba sarfediyordu.

    fransizlar bir yandan savas icin hazirlanmaya baslamisti ve askerlerine sessizce hazirlanma emri vermisti ama bir yandan da ingiltere'nin gozunde "saldiran taraf" olarak gozukmek istemedikleri icin mumkun oldugunca sessiz davraniyorlardi. ornegin fransiz askerlerin uniformalariyla trene binmesi yasakti ve fransa-almanya sinirindaki askerler sinirin 10 km ic tarafina cekilmisti. fransizlar almanlar harekete gecmeden bir mermi bile atmayacakti ve ne olursa olsun saldiran tarafin almanya oldugunu dunya'ya (ve ingiltere'ye) gostermis olacakti.

    bir yandan alman generaller ve savas yanlisi diplomatlar wilhelm'e baski yaparken diger yandan da rus generaller ve savasci diplomatlar nikolas'a baski yapiyordu. iki lider de diplomatik olarak cok guclu sayilmazdi ve israrlar karsisinda pes etmeleriyle biliniyordu. mesela wilhem'in onceki yillarda diplomatlarin baskilarina dayanamayarak defalarca istifa etmenin esigine geldigi ve nikolas'in da ne zaman yogun bir diplomatik baski altinda kalsa birkac haftaligina sehir disina cikip kafa dinlemek icin uzun tatillere ciktigi biliniyordu.

    bu yuzden once ruslar "seferberlik hazirligi" seviyesinden "seferberlik" seviyesine gectiler ve bunu 48 saat icinde almanlar izledi. bundan sonra wilhem ve nikolas'in telgraflasmalari devam etti ve iki taraf da karsisindakine "seferberlik ilan etmemiz savas ilan ettigimiz anlamina gelmiyor, baris umutlari hala tukenmis degil" mealinde mesajlar yolladi. buna ragmen herkes biliyordu ki savasin durdurulmasi icin artik cok gecti. kilic kinindan cikmisti ve kilicin kan dokulmeden kinina geri donmesi mumkun degildi.

    yukarda bahsettigim uzre almanya'nin savas plani henuz rusya hazirliklarini tamamlamamisken fransa'yi kisa surede yenerek savasdisi biraktiktan sonra yalniz kalan rusya'ya dalma uzerine kuruluydu. bu durumda zaman almanya'nin aleyhine isliyordu cunku rusya ve fransa savas hazirliklarina baslamisti. almanya'nin pazarlik masasinda kaybedecegi her gun zararinaydi. ne olursa olsun fransa savastan dusmeden rusya savasa girmemeliydi. almanlar ya savasa hemen girmeliydi ya da hic giremeyecekti. almanya vakit kaybetmeden orijinal planini tatbik etmeye ve fransa'ya saldirmaya karar verdi.

    almanya fransa'ya saldirmadan hemen once cok ilginc bir olay yasandi. ingilizler alman kayzeri wilhem'e telefonla ulasarak "rusya'yla savasmak istiyorsaniz savasabilirsiniz ama fransa'ya saldirmayin. ingiltere fransa'nin almanya'ya saldirmayacagina dair garanti vermeye hazir" diyecekti. bunun uzerine sevincten ne yapacagini sasiran wilhem, "bati cephesine gerek kalmadi, tum gucumuzle dogu cephesine saldirip rusya'yi maglup edebiliriz" dedi. bununla beraber olaylarin basindan beri kendisini gaza getirmeye calisan general helmuth von moltke yine bir cinlik pesinde oldugu icin "efendim ingiltere'ye guvenebilir miyiz? biz tum askerleri rusya'ya yigdiktan sonra fransa'nin savunmasiz kalan topraklarimiza saldirmasini kim engelleyebilir ki?" seklinde telkinlerde bulunarak wilhem'in fikir degistirmesini sagladi. eger wilhem bu generalin sozunu dinlemeseydi birinci dunya savasinin seyri tamamen degisebilirdi. gerci sonradan ingilizler de "biz fransa adina hicbir garanti vermedik" diyecekti ama bu baska bir konu.

    savasin basinda almanya'nin 2 milyon ve avusturya'nin 1.5 milyon olmak uzere bu ittifakin 3.5 milyon askeri vardi. fransa'nin 1.8 milyon, sirbistan'in 300 bin ve rusya'nin 3.5 milyon askeri mevcut olmak uzere bu ittifakin ingiltere haric 6 milyona yakin askeri vardi. asker sayisi olarak almanya gerideydi ve savas ilerledikce daha da geri dusecekti cunku savasa sonradan almanya'nin karsisinda katilacak olan ingiltere ve abd gibi ulkeler vardi. ustelik ingiltere ve fransa'nin sahip olduklari onlarca ulkeden getirecegi milyonlarca somurge asker hesaba katilmamisti bile.

    sonunda fransa'nin almanya'yi kotu taraf olarak gostermeye dayali olan plani tutacakti ve almanlar "saldirgan taraf" olmakla kalmayip baska suclar da isleyecekti. almanlar yillar sonra hitler'in bile "cok buyuk bir hata" diyecegi bir harekette bulundular (gerci cok benzerini ikinci dunya savasinda yeniden yapacaklardi). fransa'ya saldirmak isteyen almanya fransa'nin sinira yigdigi askerleri, gozlem kulelerini, savunma hatlarini, hendekleri ve mayin tarlalarini goze almak istemiyordu. bunun yerine kuzeyden dolasip belcika uzerinden fransa'ya dalmak istiyordu cunku fransa-belcika siniri neredeyse tamamen savunmasiz durumdaydi.

    almanya fransa'ya saldirmak uzere belcika'ya asker cikartmadan once belcika kralina haber verip "ulkenizi isgal etme gibi bir planimiz yok, sadece fransa'ya saldirirken topraklarinizdan gecmeyi planliyoruz" seklinde bir mesaj gecti. belcika krali bunu bir hakaret olarak gordu ve alman askerleri ulkesine ayak basarsa bunun savas nedeni olacagini ilan etti. bunun akabinde binlerce belcika askeri gerek hendek kazarak gerek cesitli yerlerde pusu kurarak savunma pozisyonu aldi. belcika bir yandan da ingiltere'den yardim isteyecekti (ikinci dunya savasinda da aynisi polonya'da olmustu).

    o ana kadar baslamasi muhtemel savasta tarafsiz oldugunu belirten ingiltere belcika'nin isgali halinde ayni ikinci dunya savasinda polonya isgal edildiginde yaptigi gibi fikir degistirecekti. almanya kagit uzerinde tarafsiz bir ulke olan belcika'ya asker sokmustu ve otomatikman savasta "saldirgan" olan taraf haline gelmisti. bu da avrupa'nin gozunde almanya'nin itibarini sifirlamisti. bunun uzerine italya almanya ile olan ittifakina son verdi. italyanlar "aramizdaki ittifak saldiri ittifaki degil savunma ittifakiydi" diyecekti ve almanlar'in tum itirazlarina ragmen onlari cephede yalniz biracakti.

    bu arada almanya ile avusturya arasinda da anlasmazlik olmustu. avusturya kendisi sirbistan'a saldirirken almanya'nin kuzeydoguda rusya'yi oyalayacagini dusunuyordu ama almanya'nin ilk hedefi fransa'yi safdisi etmekti. avusturya'nin almanya'nin fransa'ya saldiracagi konusunda hicbir fikri veya bilgisi yoktu. almanya kendisi fransa'ya saldirirken avusturya'nin gerekirse rusya'yi oyalayacagini, fransa'yla isi bitince de avusturya'yla beraber rusya'yi yeneceklerini dusunuyordu. iki taraf arasindaki anlasmazlik sorunlara yol acacakti.

    almanya bu arada luksemburg'a da girmeyi ihmal etmedi ve bu kucuk ulkeye girerken "kardes kusura bakmayin, amacimiz size saldirmak degil, fransa'ya saldirip bir de bir arkadasa bakip cikacagiz" dedi ama luksemburg ufacik boyutuna ragmen yaygara cikartinca bu ingiltere'nin savasa girme konusunda elini guclendirdi. bu arada sunu not olarak ekleyeyim: o donemde dunya nufusunun yarisindan cogu fransa ile ingiltere'nin somurgesi durumundaydi ve almanya'nin somurgesi olmadigi icin disardan kaynak ve asker destegi almasi zordu.

    alman askerleri belcika'ya girerken hic direnisle karsilasmayi beklemiyorlardi. sonucta belcika'nin direnmek icin ne gucu ne de bir sebebi vardi ve alman askerleri belcika'yi gecis yolu olarak kullanacakti. almanlari ilk sasirtan gelisme o gune kadar hic savas tecrubesi olmayan belcikalilar'in beklenenin cok uzerinde bir direnis gostermesi oldu. oyle ki alman askerleri belcika sinirini gectiklerinde onlerindeki bir cok koprunun havaya ucurulmus oldugunu gorduler.

    belcika topraklarinda biraz daha ilerleyen almanlar pusuya dustuklerini anladiklarinda gec kalmislardi cunku uzerlerine her yonden yuzlerce mermi yagiyordu. yagmur gibi yagan mermiler her saniye 4-5 alman askerini yere seriyordu. bir sure sonra olen alman askerlerinin cesetlerinden tepeler olustu ve canli kalan askerler bu ceset tepelerinin arkasina saklanarak canlarini kurtardilar. almanlar bir gunde bastan basa gecmeyi bekledikleri belcika'da haftalarca direnis gorecekti. bu fransizlarin da zaman kazanmasi demekti ve almanlarin surpriz avantaji ortadan kalkacakti.

    bu arada almanya'nin belcika'yi isgalinden bahsedip erich von ludendorff'tan bahsetmemek olmaz. almanya'nin efsane komutani olan bay ludendorff savas boyunca bir cok kahramanlik gostermisti. alman komutani efsane yapan detaylardan biri savas cikmadan birkac ay once yillik iznini kullanarak tatile cikmasi, tatilde belcika'ya gidip alman askerlerinin gecmesi olasi olan yollari, kopruleri, buralarda pusu kurulabilecek yerleri, savunma mevzilerini ve cografi sekilleri tek tek inceleyerek bolca not almasi, zaman zaman krokiler ve resimler cizmesi ve tatildeyken bile savas planlari yapmasiydi.

    almanya belcika deplasmaninda zorlansa da eninde sonunda 3 puanla dondu ve fransa'ya 3 koldan girmeye basladi. fransizlar ulkelerini savunmak icin ingiltere'nin destegine muhtacti. taktiksel detaylari bir kenara koysak bile fransizlar lojistik olarak pek ustun sayilmazdi. ornegin o donemde alman ve rus ordulari yeni uniformalar ve metal migfer giyerken fransiz askerleri hala napolyon donemindeki gibi parlak kiyafetler ve kep giyiyordu. bu da catismada onlari dezavantajli bir duruma sokuyordu.

    almanlar fransa'ya saldirmadan once iki ordunun durumundan bahsetmekte de fayda var. fransa o donemde dunya'da bir cok somurge sahibiydi ve fransiz askerlerinin dunya'nin bir cok ulkesinde savas tecrubesi vardi. almanlar'in pek savas tecrubesi yoktu ama savastan once cok yogun bir idman temposuna tabi tutulan alman askerleri savas gormus kadar olmustu. ayrica almanlar'in en guclu tarafi topcu birliklerinin cok isabetli atislar yapabilmesi ve koordinat hesaplamalarinda essiz olmasiydi. fransiz askerleri hizlica manevra yapabilmek icin agir toplari geride birakmisti. birinci dunya savasinda tum cephelerde olen askerlerin %60'inin topcu atesiyle oldugunu not olarak eklersek topcu atesinin bu savasta ne kadar onemli oldugunun altini cizmis oluruz.

    alman ordusu ile fransiz ordusu karsi karsiya geldiginde tarihte ilk kez sayilari milyonlari bulan iki ordu yuzlerce km'lik bir cephe hattinda karsi karsiya gelmisti. carpismalarda bazen almanlar bazen fransizlar ustun geliyordu. bazen 100 metrelik bir ilerleme icin binlerce asker telef oluyordu. genelde savas ortasaha mucadelesi seklinde gecse de iki tarafta da hucuma donuk komutanlar vardi ama ani cikislar kanli savunmalarla bastiriliyordu.

    almanlar dogu cephesinde rus askerlerinin hazirliklari tamamlanmadan fransa'yi alip sonra tum gucuyle rusya'ya dalmak istiyordu ama bu plan suya dusmuse benziyordu. zira ilk birkac hafta sonunda hala istenen ilerleme kaydedilememisti. almanya mecburen iki cephede birden savasacakti.

    bu arada almanya'yi uzen bir baska gelisme daha oldu ve avusturya-macaristan ordusuna karsi hucuma gecen sirplar hic beklenmedik bir zafer kazandi. yukarda bahsettigim uzre almanlar avusturya henuz savasa hazir degilken bu ulkeyi sirbistan'a bir an once savas ilan etmesi icin gaza getirmisti ve avusturya bunun bedelini cok agir bir sekilde odemek zorunda kalmisti. avusturya-macaristan ordusu kendisinden daha zayif olan sirbistan karsisinda yedigi darbe yuzunden afallamisti ve rusya'dan gelebilecek herhangi bir saldiriya karsi avusturya'nin direnmesi mumkun gozukmuyordu. bu durumda almanya hem fransa-ingiltere koalisyonuyla hem de rusya'yla tek basina mucadele etmek zorunda kalacakti ve neredeyse tum dunya'ya "siz hepiniz ben tek" cekecekti.

    bu arada ingiliz ordusuna da ayri bir parantez acmak gerekiyor. ingilizler o donemde dunya'da bir cok somurge sahibiydi ama ingiliz ordusunun mevcudu o kadar buyuk sayilmazdi. ingilizler'in gucu deniz kuvvetlerinden ve teknoloji kullanimindan geliyordu. ornegin afrika'daki bir ulkeyi somurgelestirmek isteyen ingilizler buraya gemilerle 2-3 bin asker cikartiyordu ve makineli tufeklerle donanmis bu askerler 30-40 bin afrikali askeri telef edebiliyorlardi. ingilizler tum paralarini deniz kuvvetlerine ayirmisti ve almanlar da paralarinin cogunu kara kuvvetlerine ayirmisti. ingilizler alman kiyilarina gemilerle gelip asker birakabilirlerdi ama yeterince askerleri yoktu. fransizlar'in yardim istegine sadece 70 bin askerle cevap verebilen ingiltere'nin yardimi bu yuzden yetersiz kalmisti.

    almanya fransa'yla mesgulken rusya savasa beklenenden daha once girmisti ama ruslarin savasa girme konusunda biraz aceleci davrandigi ortaya cikmisti. bir anda cepheye 500 bin asker suren rus ordusu bu askerleri cepheye hazirliksiz, idmansiz ve tedariksiz bir sekilde yola cikartti. askerlerin bazilarinin ayaginda bot bile yoktu ve cephane konusunda da buyuk sikintilar vardi. almanlar 2 milyona yakin askeri bati cephesine yigmislardi ve doguda sadece 200 bin kadar alman askeri vardi. ruslar en basta fazla direnisle karsilasmadan sehirleri ve kasabalari birer ikiser ele gecirdiler. fransizlar "birkac hafta daha dayanabilirsek ruslar berlin'i alip savasi bitirebilir" diye umutlanmaya baslamisti.

    ama almanlarin uyanmasi cok uzun surmedi. ruslar'in cephede yaptigi taktiksel hatalar, hazirliksizlik ve komutanlarin aralarindaki kavga ve didismeler almanlar'a avantaj sagladi. almanlar berlin'e dogru ilerlemekte olan rus ordusunu ozellikle ormanlik ve nehirlerle kesilen arazinin de verdigi avantajla defalarca pusuya dusurup agir zayiatlar verdirdiler. catismalarin birinde 100 binden fazla rus askeri esir duserek calisma kampina yollanacakti. bazen rus komutanlar cephede o kadar bariz hatalar yapiyordu ki alman komutanlar "bunlar bizi tuzaga dusurmek icin kasten taktik yapiyorlar" diye dusunmeye baslamisti. ornegin alman ve fransiz komutanlar telsizlerde sifreli konusurken rus komutanlar kendi aralarindaki telsiz konusmalarinda acik ve net bir sekilde taktiklerini ve nereye saldiracaklarini anlatiyordu. bazi oldurulen rus askerlerinin uzerinde yazili olarak rus ordusunun taktik bilgileri bulunmustu. almanlar bu kadar bariz hatalarin olsa olsa "tuzak" olabilecegini dusunuyordu ama isler cok farkliydi. ruslar'in dogudaki ilerleyisi simdilik durmustu ve almanya yeniden tum dikkatini fransa cephesine verebilirdi.

    batida orta saha mucadelesi devam etse de fransa'nin defansi yorgun dusmeye baslamisti ve zaman zaman aciklar veriyordu. fransizlar kisa surede alman topcu atesi ve alman hucumlari sayesinde ceyrek milyon asker kaybetmisti. en basta bir hendek savasi yasaniyordu zira hem alman hem fransiz ordulari hendek kazip buradan dusmana ates ediyordu ve zaman zaman iki taraf da sungu takip hucuma cikiyordu. fransizlar bu isin boyle devam etmeyecegini anlayinca tamamen savunma savasina donmeye karar verdiler.

    fransizlar artik sungu takip almanlara hucum etmek yerine oyunu kendi yari alanlarinda kabul edeceklerdi ve almanlarin hucumlarini kontrol altina almaya calisacaklardi. ironiktir ki almanlar her ne kadar buyuk savasta isgalci taraf olsa da cephelerde savunma savasi yapiyordu ve fransizlar savunmada olsa da hucum ustune hucuma kalkip her seferinde agir kayiplar vererek geri cekilmek zorunda kaliyordu. kisaca fransizlar "en iyi savunma hucumdur" felsefesiyle oynarken almanlar hilal taktigi benzeri bir taktikle fransizlar'i uzerlerine cekip imha ediyordu.

    bir sure sonra fransiz askerler paris'e dogru geri cekilmeye basladi ve almanlar ilerleyise gecti. almanlar fransa cephesinde epeyce kazanim saglamisti ve fransa'nin bundan sonra kisa bir sure sonra dusecegine inaniliyordu. fransiz askerleri yuruye yuruye geri cekilirken alman askerleri de onlari yurume hizinda takip ediyordu. acikcasi her iki ordu da yorgun dusmustu ve askerlerin tasidigi yukler fazlaca agir geliyordu. kimse savasin bu kadar uzayacagini tahmin etmemisti ve yine o gunlerde kimse savasin bundan sonra 4 yil daha devam edecegini bilemezdi. her hucumdan sonra iki taraftaki komutanlar da "bir sonraki hucumda dusmani bitirmis oluruz" diye dusunuyordu ve her seferinde yaniliyordu.

    fransa dusmese bile cephedeki mevcut alman askerleri simdilik bu cephe icin yeterli gibiydi ve avusturya'dan kotu haberler geliyordu. almanlar dogu cephesinde ruslar'i geri puskurtmustu ama ruslar bu kez daha da buyuk bir orduyla geri gelmisti ve avusturyalilar'in rus ordusu karsisinda tutunmasi imkansizdi. bu yuzden alman komutanlar onceligi yeniden avusturya'nin zorlandigi dogu cephesine verme karari aldi. bu yuzden fransa cephesindeki askerlerin bir kismi doguya yollandi. bu hareket almanya'nin fransa cephesindeki elini zayiflatacakti.

    fransa'ya yardima gelen ingilizler de pek faydali olamamisti. almanlar her iki cephede de oldukca basarili bir sekilde ilerlemeye devam ediyordu. o gune kadar dunyada gerceklesen savaslarin %99'u bir veya birkac gun icinde baslayip bitmisti ve yillarca surebilecek bir savas tarihte esi benzeri cok nadiren gorulmus veya hic gorulmemis bir seydi. bu arada onceden ongorulemeyen uc problem ortaya cikti: 1) savasta iki taraf da epeyce cephane kullanmisti ve geriye kullanacak fazla cephane kalmamisti, 2) iki tarafta da binlerce olu, yarali ve hasta vardi ve cepheye surecek fazladan asker kalmamisti, 3) askerlerin erzagi tukenmeye baslamisti ve savastaki tum ulkeler ordularini doyurabilmek icin halkin yiyeceklerine el koymaya baslayacakti. bunun da ne kadar surdurulebilir oldugu supheliydi.

    bu konuda ingiltere ve fransa almanya'ya gore daha sansliydi cunku alman ordusunun neredeyse tamami almanlar'dan olusuyordu ama ingiltere ve fransa'nin asker ve diger kaynaklari toplayabilecegi bir cok somurgesi vardi. ingiltere avustralya, yeni zelanda, kanada, hindistan gibi somurgelerinden gemilerle asker ve erzak toplarken fransa da afrika'daki somurgelerine ayni amacla haber saldi. almanlar ise ulkedeki gencleri silah altina almak zorundaydi. bu durum savasin dengesini degistiren unsurlardan biriydi. savasin geri kalaninda almanlar hem askerlerini hem de cephanelerini hesapli kullanmak zorundayken ingiltere ve fransa "hile kodu" yazmis ve sinirsiz asker kaynagina ulasmis gibiydi.

    almanlar paris yakinlarina gelmisti ve fransizlar paris'i canlari pahasina savunmak icin hazirliklara baslamisti. sehrin her tarafinda savunma mevzileri guclendirilmisti ve cesitli sehirlerden askerler getirilmisti. paris'in dusme ihtimaline karsi fransa hukumeti ulkenin bati kiyilarina tasinmisti. fransizlar almanlar paris'e gelmeden once son kez bir saldiriya gecip almanlar'i sehrin disinda durdurmak istiyordu. az sayida askere sahip olan ingilizler de mevcut askerlerini riske atmak istemiyordu. gunlerdir yorgun argin bir sekilde geri cekilmekte olan fransiz askerlerinin geri donup saldiriya gecmesi imkansiza yakindi ama elde baska care de yoktu. bunun yapilabilmesi icin once cephedeki komutanlarin degismesi gerekiyordu. savunma mentalitesine sahip olan komutanlar hucum mentalitesine sahip komutanlarla degistirildi. daha sonra uzun ugraslar sonunda ingilizler de hucuma katilmaya ikna edildi.

    fransa-belcika sinirinda nadir gelisen ingiltere-fransa ataklarinda almanlar ummadiklari bir maglubiyet alinca cephede biraz geriye dustuler. ingiltere-fransa koalisyonunun ataklari beklenenden daha cok etki yapmisti, hatta oyle ki, bazi alman komutanlar savasi kaybettiklerini dusunmeye baslamisti. 1914 yilinin sonuna kadar almanya-fransa-belcika bolgesinde catismalar devam etti ve iki taraf da birbirine tam bir ustunluk kuramadi. paris'in dusme ihtimali epeyce azalmisti. zaten alman komutanlarin bircogu paris'in alinmasini cok gerekli gormuyordu. onlara gore paris'in alinmasi yerine fransa-almanya sinirindaki fransiz askerlerinin arkadan kusatilmasi daha faydaliydi. bu yuzden almanlar savasin sonuna kadar paris'e hicbir zaman saldirmadilar.

    1915 yilina girildiginde savasin seyri ve sekli degismeye basladi. en basta tas catlasa birkac hafta surmesi beklenen savas aylardir devam ediyordu ve tunelin ucundaki isik da ne almanlar icin ne de fransizlar icin gozukmuyordu. almanlar o ana kadar olan kazanimlarini elde tutmak icin siper kazip savunmaya gecmisti. bununla birlikte ada ulkesi oldugu icin yuzlerce yildir donanma kasan ingiltere'nin denizlerde kayitsiz sartsiz bir ustunlugu vardi ama alman denizaltilar ingilizler'in gemilerini birer birer batirmaya baslayinca bu ustunluk epeyce zayifladi.

    catismalar devam ederken almanya osmanlilar'i, ingiltere de abd'yi savasa dahil etmek istiyordu. abd'nin savasa dahil olmasi ingiltere'nin denizlerdeki hakimiyetini geri getirebilirdi ve ingiltere icin bu cok onemliydi. almanya osmanlilar'in savasa dahil olmasini istiyordu cunku osmanlilar'in ortadoguda epeyce topragi ve nufuzu vardi. almanlar osmanli savasa dahil olunca islam halifesinin "cihat ilan etmesi" halinde muslumanlardan olusan ingiliz somurgelerde isyan cikacagindan emindiler. boylece savas ortadogu ve afrika'ya sicrayacakti ve ingiliz/fransiz ordulari da ayni alman ordusu gibi cephelere bolunmek zorunda kalacakti.

    osmanlilar savasa dahil olmasina dahil olacakti ama kimse halifeyi cukune takmayacagi icin bu almanlar'in istedigi etkiyi yapmadi. hatta almanlar'in istediginin tam tersi olmustu ve ingiliz somurgelerindeki muslumanlar ingiltere'ye karsi degil osmanlilar'a karsi isyana cikmisti. kuskusuz birinci dunya savasinin cikmasinda en az soz sahibi ve en az sorumluluk sahibi olan ama savasin sonucunda en fazla zarar goren taraf osmanlilar olacakti.

    almanya acisindan simdilik savasta denge vardi ama savasa abd'nin dahil olmasi isleri degistirebilirdi. abd o sirada savasa katilip katilmama konusunda cok buyuk bir tereddut ediyordu. savas yuzunden avrupa'daki altyapi cok zayiflamisti ve abd avrupa'ya silah, cephane ve cesitli urunler satarak epeyce para kazanmisti. abd icinde bazi devlet adamlari avrupalilar'a bakip "ibneler yesinler birbirlerini" derken bazi devlet adamlari da "geldigimiz yeri unutmayalim beyler, dune kadar biz de avrupaliydik" diyordu.

    amerikalilar savasa katilip katilmamayi dusunedursun, alman denizaltilar sivil gemilere de saldirmaya baslamisti. ingiliz savas gemileri alman denizaltilar tarafindan patir patir batirilmaya baslayinca ingiliz gemiler bazi bolgelerden cekilmisti ama sivil ve ticari gemiler o donemde dokunulmazliklari oldugu icin yolculuga devam ediyordu. alman komutanlar savasin uzamasiyla beraber bazi etik kurallarin artik islememeye basladigini ve savasi bir an once bitirmek icin gerekirse sivillerin katledilebilecegini dusunmeye baslamisti. zaten ingilizler de sivil gemileri silahlandirmaya baslamisti.

    1915 yilinda almanlar ilk kez zeplin kullanarak savasa hava kuvvetlerini dahil ederken ingilizler de ilk kez tank kullanacakti. tanklarin dizayn edilis hikayesi de oldukca ilginctir. savasin basinda araba, jeep, kamyonet ve kamyonlari guclendirmek icin fazladan zirh kullanilmisti ama daha sonra savas cephenin aylarca belli bir hat uzerinde sabit kaldigi hendek savasina donunce bu araclarin kullanimi manasiz kalmisti. churchill bugunku is makinasi caterpillar sirketinin urettigi tarim amacli traktorlere zirh ve palet ekletip cephede hareket eden kale seklinde kullanmak istiyordu. ingiliz komutanlar bu fikri komik bulmustu ve almanlar'in bu araclari cephede gorunce gulecegini soylemisti. ustelik bu deney tutmazsa ingilizler dunya'ya rezil olacakti. churchill yine de inatciydi ve deniz kuvvetlerinden ayirdigi butceyle dunya'daki ilk savas tankini dizayn ettirdi. churchill bu tanklarin cepheye erkenden surulmesini istemiyordu cunku almanlar tanklarin farkina varinca aynisini onlar da uretmeye baslayacakti. bunun yerine tanklar gizlice uretilmeli, binlercesi uretilip almanlar'in ingilizler'i yakalamasi imkansiz hale gelince cepheye surulmeliydi. ingiliz komutanlar churcill'i dinlemedi ve henuz 50 tane tank uretilmisken bunlari cepheye surdu. boylece ingilizler'in ustunluk kurma sansi ortadan kalkmis oldu.

    yine ilk kez almanlar olmak uzere iki taraf da kimyasal silah kullanacakti ve iki tarafta da agir zayiatlara sebep olunacakti. savasa dahil olan osmanlilar canakkalede kahramanca bir direnis gosterse de diger cephelerde yerel halkin destegini alan ingilizler karsisinda fazla tutunamayacaklardi (not: canakkale savasini kendi basliginda ayrintili olarak anlattigim icin burada kisaca geciyorum).

    1915 yili boyunca almanya-fransa cephesinde pek degisiklik olmadi. iki ulke de sahip oldugu hatti tutmaya calisiyordu ve yapilan ilerleme girisimlerinde 100-200 metrelik bir ilerleme icin binlerce asker telef oluyordu ve bu iki tarafa da cok pahaliya magloluyordu. bu arada o zamanki savas sartlari hakkinda da birkac kelam etmekte fayda var. iki taraf da kilometrelerce boyunca uzanan siperler kazmisti ve askerlerin tum gunu ve gecesi bu siperlerin icinde geciyordu.

    sabah kalkar kalkmaz ellerine tufek alan askerler siperin icinde hazir halde bekliyorlardi ve catismalarin yogunlastigi gunlerde butun gun catisma yasaniyordu. geceleri de yine ayni siperlerde askerlerin dinlenmesi ve uyumasi gerceklesiyordu. bu da her zaman ideal sartlar altinda gerceklesmiyordu. mesela catismalarin yogun bir sekilde yasandigi gunlerde bazen sehit olan askerlerin cenazesinin kaldirilmasi icin gunler boyunca catismalarin yavaslamasi bekleniyordu.

    yogun catismalar yasanirken siperler cesetlerle ve olu ve yaralilardan akan kanlarla doluyordu. kanlar bazen dizboyuna kadar ulasip toprakla karisarak camura sebep oluyordu ve cesetlerin kesif kokusu gunlerce devam ediyordu. askerler geceleri bu sartlar altinda uyumak ve dinlenmek zorundaydi. cogu zaman catisma olmasa da yagan yogun yagmurlar sonrasinda siperler camur deryasinda donuyordu. cogu zaman cepheye sevkedilen askerler olene veya yaralanana kadar siperden cikmiyordu, yeri gelince bir ay boyunca ayni siperin ayni noktasinda zaman geciren askerler oluyordu. bu askerler acisindan oldukca zor bir durumdu. savasin basinda "tas catlasa birkac hafta" icin cepheye surulen askerler aylardir bu sartlarda savastigi icin cogu yorgun dusmustu ve kimsenin hucuma kalkacak hali yoktu.

    cephedeki bazi askerler travma yasiyordu ve bazi komutanlar travma yasayan askerleri korkaklikla veya hainlikle suclayip hapisten idama kadar bir cok cezaya maruz birakiyordu. bir sure sonra bunun boyle surdurulemeyecegi anlasildi ve on cephedeki askerlerle arka cephedeki askerler arasinda birkac haftada bir rotasyon yapma fikri ortaya atildi.

    1915 yilinda canakkale savasi yasandi ve fransa-almanya cephesi her ne kadar yavaslamalar gorse de balkanlarda ve ortadogudaki carpismalar siddetini arttirarak devam etti. almanlar balkanlarda toprak kazanirken ingilizler de ortadoguda nufuz ve toprak kazaniyordu. 1915 yili taraflarin cephelerde kucuk kazanimlar elde ettigi ama tam anlamiyla kimsenin savasi kazandiracak hamleyi yapamadigi bir yil olarak kayitlara gecti. 1915 bitip 1916 baslarken canakkale savasi bitti ve ingilizler hic beklemedikleri bir maglubiyet aldilar. bu da disardan destek alamayan rusya'yi neredeyse savas disina itecek bir gelismeydi.

    rusya'nin durumundan biraz daha bahsetmek lazim. ruslar cok sayida askere sahipti ama ulkede gerek ic karisikliklar, gerek sanayii uretiminin yeterli verimlilige ulasmamis olmasi, gerekse yasanan ekonomik kriz yuzunden cephelerde fazla tutunamayacak gibiydi. rusya'nin parasi tukendigi icin ingiltere araciligiyla abd'den kredi almaya baslamisti ve yine rus ordusunun mermi ve askeri muhimmatlari ingiliz fabrikalarinda uretiliyordu. ingilizler'in rus ordusuna para ve muhimmatlari ulastirabilmesi icin canakkale savasinin basariya ulasmasi gerekiyordu. ruslar bunu bilmelerine ragmen canakkale savasinda yardima gelmemisti. halbuki ingiliz gemiler canakkale bogazindan gecmeye calisirken karadeniz'deki rus gemileri cok rahat istanbul'a asker cikartabilirdi ve osmanlilar savas disi kalabilirdi. ruslar boyle bir hamlede bulunmalari halinde uzun yillardir sahip olmak istedikleri istanbul'un kendilerine verilmesini istiyordu ama ingilizler, fransizlar ve yunanlar da ayni sehre sahip olmak istedigi icin buna karsi cikiyordu. bu yuzden ruslar bir yandan ic karisikliklarla ugrasirken bir yandan da balkanlar'a yogunlasmaya calistilar.

    bu donemde almanlar cephedeki top ve makineli tufek sayisini arttirarak gerekli asker sayisini azaltma yoluna gitmisti. boylece askerler bati ve dogu cephesi arasinda daha efektif bir sekilde paylastirilabilirdi. ruslar 1915'in ilk aylarinda dogu cephesinde bazi kazanimlar elde ettiyse de almanlar'in sonradan yolladigi takviye askerler kaybedilen topraklarin onemli bir kismini geri almisti. savasin ilk yili geride kalirken rusya 4 milyon asker kaybederek savasta en fazla kayip veren taraf olmustu.

    bu arada italya 1 milyon asker toplayip seferberlik ilan etmisti ve savasa katilmaya hazir oldugunu iki tarafa da bildirmisti. herkes italya'nin savasa kimin tarafinda katilacagini merak ediyordu. acikcasi almanlar da ruslar da italya'ya balkanlarda toprak sozu vermisti ve italyanlar savasin gidisatini izleyip hangi taraf kazanmaya daha yakin gozukuyorsa savasa onun yaninda katilacakti. italya'daki katolik kilisesi ve sosyalistler savasa siddetle karsi cikarken sagci hukumet savastan karla cikmak istiyordu. mayis ayinin son haftasinda almanya'ya olmasa da onun artik bitme noktasina gelen muttefigi olan avusturya'ya savas ilan eden savasa dahil olmus oldu. boylece asker sayisi olarak zaten epeyce geride olan alman tarafi iyice geriye dusmus oldu.

    avusturyalilar almanya'nin italya'yi isgal etmesini istiyordu ama cephelerde zaten asker sikintisi ceken almanlar'in bu ise ayiracak askerleri yoktu. almanlar bir sekilde rusya'yi savasdisi birakip dogu cephesini kapatmak istiyordu ama rusya, ingiltere ve fransa arasindaki bir antlasmaya gore uc ulkeden hicbiri digerlerinden izin almadan almanya ile tek basina masaya oturmayacakti. ruslar'i savasdisi birakmak oldukca zor bir isti cunku bunu gerceklestirmek icin ya rusya'nin onemli bir kismini ele gecirmeniz ya da rus ordusunu bir daha savasamayacak kadar zayiflatmaniz gerekiyordu. almanlar'in eldeki askerlerle rusya'dan toprak kazanmasi mumkun degildi. tek care galicya ve polonya civarindaki rus askerlerini bir sekilde cember icine alip yoketmekti.

    almanlar her ne kadar rus ordusunu cember icine almayi basaramasa da ruslar'i galicya'dan atip polonya'daki rus askerlerine de agir zayiatlar verdirmeye devam edince rusya'nin buyuk sehirlerinde halk sokaklara dokulup eylemler yapmaya basladi. mevcut rus rejimi iyice zayiflamisti ve artik son demlerini yasamaktaydi. alman generaller bu firsattan istifade ederek rusya topraklarina saldirmak istiyordu ama alman diplomatlar yine ayni firsattan istifade ederek rusya'yi anlasma masasina oturtmak istiyordu, zira rusya'nin asker gucuyle fethedilmesi mumkun degildi ama savasdisi birakilmasi mumkun olabilirdi.

    savasa dahil olan italyanlar ilk is olarak kendilerine cografi olarak en yakindaki dusman olan avusturya'ya saldirdilar. o esnada her ne kadar avusturya ordusu bitik bir haldeyse italyan ordusu daha da bitik haldeydi. italyanlar savasa hazirlanmadan baliklama girmisti ve ilk aylarda avusturya karsisinda onbinlerce asker kaybedecekti ve tek karis bile toprak kazanamayacakti. ayni gunlerde ruslar da polonya'daki sehir ve koyleri birer birer terk ediyordu ve almanlar buralari hizla ele geciriyordu. agustos itibariyle ruslar varsova'yi bosaltmaya baslamisti. savastaki bati cephesi kilitlenmisti ama dogu cephesinde almanlar epeyce kazanim elde etmekteydi. savasin bati cephesiyle dogu cephesi arasinda daglar kadar fark vardi. mesela bati cephesinde milyonlarca asker aylarca carpisip yuzbinlerce kayip verirken 2-3 km toprak kazanimi olurken dogu cephesinde ufak carpismalardan sonra bile 50-100 km'lik toprak el degistirebiliyordu.

    ruslar'in geri cekilmesi uzerine ruslar'in savastan tamamen cekilecegini dusunen fransizlar'da panik havasi esiyordu. ustelik ingilizler'le fransizlar'in uzun zamandir savasa katilmaya ikna etmeye calistigi yunanistan, bulgaristan ve romanya da rusya'dan ibret almisa benziyordu. bulgaristan son dakikada fikir degistirerek savasa almanya tarafinda girecek gibiydi ve diger iki ulke artik savasa girmek istemiyordu. fransizlar psikolojik ustunlugu ele gecirmek icin saldiriya gecmek zorundaydi. bu yuzden sonbahar itibariyle fransa hatti boyunca gerceklesmesi planlanan cok buyuk bir taarruz icin hazirliklar basladi.

    25 eylul 1915'te fransizlar'in uzun zamandir bekledigi hucum basladi. fransizlar cephe hatti boyunca alman askerlerine 3 koldan saldiriya gecmisti. bu saldiriya ingilizler ve somurge ulkelerden getirilen askerler de katilmisti ve saldirilan noktalarda ingiliz-fransiz askerlerinin sayisi alman askerlerin 5-6 katiydi. almanlar'in savunma taktigi cepheyi aralarinda 2-3'er kilometre mesafe olan 3 hatta bolmekti. buna gore fransiz askerleri gorece az sayida askere sahip olan ilk 2 hatti gecip ucuncu hatta geldiginde hem uzun suren carpismalardan dolayi hem de agir yuklerle kilometrelerce yurudugu icin yorgun dusecekti ve ucuncu hattaki taze ve dinlenmis alman savunmasi fransizlar'in ifadesini alacakti. ayrica almanlar cesitli hatlarini tunellerle birbirine baglayip askerlerin hatlar arasinda gecis yapabilmesini saglamisti.

    almanlar her zamanki gibi cephenin geri hatlarina otomatik silah ve agir topcu birliklerini surmustu ve asker sayilari arasindaki farki bu sekilde telafi etmeyi umuyorlardi. fransizlar asker sayisi olarak kat kat ustun olmalarina ragmen hucuma gecmeye cesaret edemiyordu. bu yuzden hucum oncesi 4 gun boyunca alman savunma mevzileri gece gunduz araliksiz bir sekilde bombalandi. bu bombardimanda almanlar agir kayiplar vermisti ama ayni zamanda fransizlar'in cok buyuk bir saldirinin hazirliginda oldugunu anlayip savunma pozisyonu almislardi.

    5. gunun sabahinda kimyasal gaz saldirisiyla beraber hucuma gecen fransizlar ve ingilizler ilk elde basarili gozukuyordu. en basta tek bir sorun vardi o da ruzgarin ters esmesiyle bazi ingiliz askerlerinin kendi attiklari kimyasal gaza maruz kalmasiydi. savas alani acik ve buyuk oldugu icin bu gazlar iki tarafa da cok buyuk bir zarar vermemisti. fransizlar hucuma kalktiginda almanlar'in ilk savunma hattinin 4 gunluk bombardimanda neredeyse tamamen haritadan silindigini gorduler. etrafta binlerce alman askerinin ceseti vardi ve olmeden once can cekismekte olanlar haric canli kalabilen alman askeri yok denecek kadar azdi.

    fransizlar ilk savunma hattini hic direnis gormeden gecip ikinci hatta gelmisti ama geride kalan topcu birliklerin bundan haberi yoktu. bu yuzden fransiz askerlerinin coktan ele gecirdigi yerlerde alman askerlerinin oldugunu dusunen fransizlar buralari topcu atesine tutmaya basladi ve fransiz askerleri arasinda cok buyuk bir panik havasi esti. bu karisikliktan faydalanmak isteyen almanlar topcu atesiyle ve makineli tufeklerle karsi ataga gectiginde fransiz askerleri cok agir zayiatlar vermeye baslamisti. gunun sonunda fransizlar uc cephede de geri tepilmisti.

    o gunden sonra ingilizlerle fransizlar 2-3 ay kadar daha bolgede ustunluk kurmaya calistiysa da hicbir girisim basarili olamadi. bu saldirilar sonunda ingilizler'le fransizlar 240 bin asker kaybederken almanlar'in asker kaybi 140 bin civarindaydi. bu carpismalar devam ederken savasa yeni bir ulke dahil oldu. uzun zamandir hem ingiltere'nin hem almanya'nin kendi tarafina cekmeye calistigi bulgaristan savasa almanya tarafinda katilmayi secmisti cunku bulgarlar'in sirp topraklarinda gozu vardi ve sirbistan ingiltere'nin tarafinda olmasi bulgarlar'in ayni tarafta olmasina engeldi. bolgede ruslar maglup dusmustu (ayda ortalama 250 bin asker kaybetmislerdi) ve sirplar da epeyce zayiflamisti. bu yuzden ingilizler ilk kez bu cepheye asker cikartmak istiyordu. canakkale gecilemedigi icin bunun en kolay yolu yunanistan uzerinden asker cikartmakti.

    batidan almanlar, dogudan bulgarlar tarafindan saldiriya ugrayan sirbistan'da hem askerler hem sivil halk ingiliz askerleri bolgeye gelene kadar dayanamamisti ve ulkeden kacabilen herkes ayaklari uzerinde arnavutluk uzerine kacmaya baslamisti. oyle ki kacanlar yanlarinda yiyecek, icecek, kislik giyecek almadigi icin bircogu yolda acliktan, susuzluktan veya soguktan can verecekti. ingiliz askerleri sirbistan'i kurtarmak icin epeyce gec kalmisti.

    1916 yilinda ingilizlerle fransizlar almanlar'a saldirmak icin yeniden sessiz sedasiz bir hazirlik halindeydi. almanlar da ayni sekilde sessiz sedasiz bir hazirlik icindeydi. iki taraftan artik hangisi once hazirlanirsa ilk hucuma cikan o olacak gibiydi. bu arada o donemde almanya ve fransa'da zorunlu askerlik vardi ama ingiltere'de hala askerlik profesyonel ve gonulluluk esasina dayanan bir hizmetti. ingiltere 1916'nin basinda somurgelerinden gelen askerler de yeterli gelmeyince ulkede zorunlu askerlik ilan edildi. buna ragmen almanya ingiltere-fransa ikilisinden daha once harekete gecmisti ve hucuma hazir olan taraf haline gelmisti. aslinda fransizlar almanlar'in savasta yorgun dustugunu, cok agir kayiplar verdigini ve bir sikimlik gucunun kaldigini dusunuyordu. fransizlar'a gore almanlar'a karsi yurutulecek bir topyekun taarruz bu ulkenin sonunu getirecekti. almanlar da ayni seyi fransizlar icin dusunuyordu ve fransizlar'i bitirecek olan o son darbeyi vurmak istiyorlardi.

    subat ayinda baslayan alman saldirisi sonucu 1916'nin sonuna kadar devam edecek olan verdun savasi basladi (savas icinde savas). sabah 7'de 2 bine yakin topla bombardimana baslayan almanlar 5 saat icinde 12 km'lik fransiz mevsisine 500 bin top atisi yapmisti. bu da km basina 41 bin top mermisi demekti. ogleden sonra bombardiman sona ermisti ve etraf can cekisen veya acisindan bagirip cagiran fransiz askerleri haric sessizlige gomulmustu. o gune kadar ne zaman topcu saldirisi gerceklestiyse hemen arkasindan kara hucumu gerceklesiyordu ve fransizlar bunu bildikleri icin mevzilerinde savunma pozisyonu alip beklemeye basladilar. almanlar da fransiz askerlerini mevzilerine cektikten sonra biraz bekleyip akabinde bombardimana kaldiklari yerden devam ettiler ve fransizlar'a cok agir zayiatlar verdirmeyi basardilar.

    bu kez bombardiman aksam 5'e kadar devam etti ve gunes battiktan kisa bir sure sonra son buldu. fransizlar'dan hayatta kalanlar en azindan ertesi gune kadar dinlenebileceklerini dusunuyordu ki aksam karanligi coker cokmez alman hucumu basladi. savasin bati cephesinde belki de ilk kez taraflardan biri gece karanliginda taarruza geciyordu. fransizlar bir yandan gun boyunca suren bombardimanin sokunu uzerlerinden atmaya calisirken bir yandan da yaralilarini tedavi edip olenlerini gommekle mesguldu ve alman saldirisi karsisinda savunma pozisyonunun alinmasi epeyce uzun surdu.

    almanlar'in buradaki asil amaci verdun'u ele gecirmekten cok verdun ve cevresindeki sehirlere hakim olan tepeleri ele gecirmekti. almanlar bolgeye hakim birkac tepeyi ele gecirdikten sonra sehre konuslanmis olan fransizlari yukardan topcu atesine maruz birakip katletmeyi planliyorlardi. alman komutan falkenhayn "verdun'u fransizlar'dan alirsak elimize pek bir sey gecmez ama sehri surekli tehdit altinda tutarak fransizlar'in buraya surekli asker cikartmasini saglayip bu askerleri topcu atesine maruz birakirsak cok sayida kayip verdirebiliriz" diye dusunuyordu ve verdun'u devasa bir kiyma makinesine benzetiyordu.

    tarih boyunca atilla'dan sezar'a, napolyon'dan 14. louis'e kadar bir cok komutanin yolunun en az bir kere dustugu verdun sehrindeki carpismalar birinci dunya savasinin belki de en uzun, en kanli ve en siddetli carpismalariydi. almanlar hucuma cikinca ortaya cikan kotu hava kosullari ve firtina saldiriyi yavaslatmisti ve fransizlar kisa surede cepheye yeni askerler surmustu. almanlar da fransizlar da cepheye 1 milyondan fazla asker surmustu ve aylarca gogus goguse devam eden carpismalardan sonra iki taraf da binlerce kayip vermesine ragmen kimse bir ilerleme kaydedemiyordu.

    fransizlar almanlar'in taktigini anlamisti ve askerler almanlar'in ele gecirip fransizlar'i bombalamayi umdugu tepelere asker cikartmisti. yaz boyunca iki taraf da karsilikli ataklarla dusmana kayiplar verdiriyordu. fransiz ordusu ingilizler'in de destegiyle yaz sonu-sonbahar basi gibi ustunluk kurmaya basladilar. almanlar bu cephede elde etmek istediklerini alamayacaklarini anladiysa da catismalar yer yer siddetlenerek yer yer yavaslayarak aralik ayina kadar devam etti. aslinda bu surecte almanlar 3 defa sehri almaya cok yaklasmisti ama yukarda bahsettigim uzre falkenhayn sehri almaktan cok fransiz askerlerini sehre cekip katliam yapmak istedigi icin 3 seferde de geri cekilmislerdi.

    bu arada ingilizler, fransizlar ve ruslar arasinda yeni bir antlasma imzalanmisti. buna gore dogu cephesi tehlikeye gittiginde bati cephesindeki muttefikler savasin dozunu arttiracakti ve bati cephesi tehlikeye girdiginde de rusya aynisini yapacakti. boylece almanya'nin tum gucuyle tek bir cepheye yogunlasip o cepheyi bitirmesi engellenecekti. fransizlar batida zorlanmaya baslayinca ruslar yeniden hucuma gecme karari aldilar.

    ruslar zayifti ama osmanlilar onlardan da kotu durumdaydi. 1916'nin ilkbaharinda ruslar turkiye'ye dogudan girmisti ve erzurum, trabzon, bitlis gibi turk sehirleri ruslar'in isgali altindaydi. temmuz ayinda erzincan sehri de ruslar tarafindan isgal edildi. ruslar turkiye'nin dogusunda ilerlemeyi surdurse de bu konuda cok aceleci davranmiyorlardi. zaten ulkede ic karisikliklar ortaya cikmaya baslamisti. bu arada ingilizler de osmanlilar'in arabistan'daki topraklarini ele gecirmeye baslamisti. bu cephede araplar da beklenenin aksine osmanlilar'in degil ingilizler'in yaninda savasiyordu.

    ayni gunlerde romanya savasa rusya'nin yaninda katildiysa da pek bir varlik gosteremedi. almanya balkanlarda epeyce basari gostermisti ve romanya ordusu birkac hafta gibi kisa bir surede epeyce tokatlanmisti. mart ayinda litvanya'yi geri almak icin saldiran rus ordusunun karsisina ufak bir alman ordusu cikmisti. litvanya'yi kusatadan ruslar savunma pozisyonundaki almanlardan sayica 5 kat ustundu ve saldirinin baslarinda epeyce mesafe de kaydetmisti ama alman savunmasi bir turlu kirilamadi. ruslar litvanya'da eriyen kardan olusan camura takilip kalmisti ve rus topcularin isabet orani oldukca dusuktu. buna karsilik yuksek tepelerde mevzi alan almanlar cok daha isabetli ates acabiliyordu. ustelik 10 binden fazla rus askeri aniden gelen bir firtinadan dolayi donarak can vermisti. sonuc olarak litvanya'yi geri almak icin saldiran rus ordusunun alman ordusu karsisinda dagilmasi 1 hafta surmustu. bundan bir ay sonra karlar tamamen eriyip havalar isininca almanlar karsi saldiriya gecmisti ve ruslar 50 binden fazla zayiat vermisti.

    mayis ayinda bati cephesinde ilginc ve trajikomik bir olay yasandi. kahve icmek icin bati cephesindeki en buyuk cephaneliklerden birinde ates yakan alman askerleri tum cephaneligi havaya ucurdu ve 700'e yakin alman askeri can verdi. olay bununla da bitmemisti. cephanelikten canli cikan alman askerlerinin yuzu is icinde kapkara olmustu ve olay yerine saatler sonra gelen baska bir alman birligi bunlarin afrika'dan gelen fransiz somurge askerleri oldugunu sanip bunlarla catismaya girmisti. olay sonunda yuzlerce alman askeri bosu bosuna telef olmaktan kurtulamamisti ve bolgedeki alman askerleri bu olayin travmasindan uzun sure cikamamisti.

    mayis ayi geride kalirken birinci dunya savasinin tek deniz savasi yasandi. yaklasik 150 kadar ingiliz savas gemisi 100 kadar alman savas gemisini danimarka aciklarinda kistirmisti. herkes alman donanmasinin tamamen imha edilecegini dusunuyordu. sonuc olarak alman donanmasi 11 gemi ve 2500 asker kaybederken ingilizler 14 gemi ve 6 bine yakin asker kaybetmisti. bu carpismadan sonra iki taraf da bir daha deniz savasina girmeye cesaret edemedi. bundan sonra almanlar denizaltilari kullanarak ingiliz donanmasini pusuya dusurmeye calisirken ingiliz donanmasi daha cok savunmada kalacakti.

    avusturyalilar italya'ya saldirmak istiyordu ama zaten asker sikintisi ceken almanlar bunun bos bir caba oldugunu ve askerlerin daha tasarruflu kullanilmasi gerektigini dusunuyordu. bunun uzerine avusturyalilar almanlar'a haber vermeden italya'ya saldirmak uzere ordu kurdular ve alp daglarina dogru yol almaya basladilar. bunu firsat bilen ruslar avusturya'yi otturmek icin karsi saldiriya gecti ve avusturya ordusu kisa zamanda 100 bini esir olmak uzere 300 binden fazla asker kaybetti. son anda araya giren alman ordusu avusturya ordusunu tamamen imha olmaktan kurtarmisti ama almanlar avusturyalilar'a kendilerine haber vermeden italya'ya saldirdigi icin kizgindilar.

    bu arada verdun'da baslayan savas hala bitmemisti ve yaz aylarinda tum siddetiyle devam ediyordu. almanlar hedeflerinden birini gerceklestirmisti ve fransizlar'a cok agir kayiplar verdirmisti ama ayni sekilde kendileri de agir kayiplar vermisti. fransizlar'in toplamda cok daha fazla askeri oldugu icin almanlar'in savasi kazanmasi icin fransizlar'dan cok daha az zayiat vermesi ve cok daha dikkatli olmasi gerekiyordu. aylar suren carpismalardan sonra iki taraf da bir sey kazanamamisti ama iki taraf da cok seyler kaybetmisti.

    temmuz ayindan itibaren saldiri sirasi fransizlar'daydi. fransizlar zaten yilin basindan beri saldiri plani yapiyordu ama bir turlu firsat cikmamisti. ozellikle verdun'da verilen zayiatlar planlanan fransiz saldirisini geciktirmisti. temmuz ayi itibariyle bati cephesinde bir yandan verdun savasi devam ederken bir yandan da somme savasi adi verilen savas baslayacakti.

    ingilizler somme savasinin basinda alman mevzilerini tarihte gorulmemis bir topcu atesine maruz birakmak istiyordu. oyle ki bombardiman bittiginde ingiliz askerleri ellerini kollarini sallaya sallaya alman hatlarini yarabilmeliydi ve tas ustunde tas kalmamaliydi. her ne kadar savasin basinda topcu atesi olarak almanlar ustun durumdaysa simdi ingiliz ve fransizlar'in topcu sayisi almanlar'in uc katina ulasmisti. bu durumda alman topcular ingilizler'e karsilik verse bile ingilizler onlari fazla zorlanmadan imha edebilecekti.

    ingiliz-fransiz ittifaki cepheye almanlar'in 2 kati asker surmustu ve almanlar kendileri kadar kayip verdigi surece cephede ne kadar asker kaybettikleri umurlarinda degildi. bu hesaba gore eninde sonunda almanlar'in askerleri bitecekti ve ingiliz-fransiz ittifaki galip gelecekti. alman muhedisler gizlice cephe hatti boyunca yerealti siginaklari ve yer ustunde cesitli beton ve celik binalar insa etmisti. alman askerleri bu yapilari kullanarak ingiliz saldirisinda hayatta kalmaya calisacakti.

    ingilizler haziran'in 28'inde saldiriya gecmisti ve 5 gun 24 saat boyunca suren top atislari sonunda alman mevzilerine toplam 1 bucuk milyon top mermisi dusmustu. 5. gunun sonunda ingilizler hucuma gececekti ve askerler mevzilerde bir tane bile alman'in sag kalmamis oldugunu dusunuyordu. zaten boylesi bir bombardimanda bir askerin sag kalmasi mucize boyutunda olurdu. gercekte almanlar bombardiman boyunca 7 bin asker kaybetmisti ve almanlar'in askerlerinin cogu ingilizler'in haberdar olmadigi yeralti siginaklarinda saklanarak hayatta kalmisti. yine de bu siginaklarda saklanan askerler 5 gun boyunca araliksiz devam eden bombardimandan dolayi psikolojik travma yasamaya baslamisti.

    isin ilginc tarafi ingilizler bu saldiriya hazirlanirken fazla acele etmislerdi ve yapilan 5 gunluk bombardimanda atilan 1 bucuk milyon top mermisinin 500 bini hic patlamamisti bile cunku ingiliz fabrikalari bombalari ve top mermilerini bir an once cepheye yetistirebilmek icin kaliteden odun vermisti ve mermilerin ve bombalarin cogu ise yaramaz hale gelmisti. tabi ki ingilizler bunun farkina vardiklarinda cok gec olmus olacakti.

    6. gunun sabahinda ingiliz askerlerine hucum emri verilmisti. ingiliz askerleri ayaklari ve atlari uzerinde ilerlemeye baslamisti ve birazdan etrafa savrulmus binlerce alman askerinin cesedini goreceklerini umuyorlardi. almanlar da yeralti siginaklarindan cikip mevzi almisti ve ozellikle alman topculariyla makineli tufekler ingilizler'in birazdan gececegi yere dogrultulmustu. ingiliz askerleri alman mevzilerine yeterince yaklasinca ortalik cehennem yerine dondu. ingiliz askerleri hic siper almadan, gayet sakin ve yavas tempoda, omuz omuza sanki cuma gunu son saatte yapilan beden dersinde toplu yuruyus yapar gibi yol aliyordu ve almanlar'in onlari ordek gibi avlamasi pek zor olmadi. ingiliz askerleri sanki savasmaya degil de almanlar'in topcu atesiyle katledildigi tepeye celenk koymaya gidiyor gibiydi ve almanlar bir yandan topcu bir yandan makineli tufeklerle ingilizler'i cim bicme makinesinin cimleri bictigi gibi biciyordu. ingilizler tasolarini bir atista kaybetmis cocuk gibi etrafa dagilmisti ve kimse ne olacagini bilmiyordu.

    alman mevzilerine yollanirken "bombos araziyi elinizi kolunuzu sallaya sallaya alacaksiniz" sozu verilen ingiliz genclere cesaret gelsin diye sise sise alkol icirilmisti. bu da cephede yasanan karisikligi arttiran bir etkendi. bazi ingiliz askerler ayakta kalmayi bile beceremeyecek haldeydi. almanlar bile olan bitene inanamiyordu ve alman askerleri serap gorduklerini saniyorlardi. ingiliz askerleri takir takir bicilirken almanlar'in en buyuk derdi hizlica sarjor degistirip ingilizler fikir degistirip cepheden kacmadan katliama vakit kaybetmeden devam etmekti.

    uzaktan olan biteni izleyen ingiliz komutanlar "pii guzelim ordu telef oldu" diye dusunurken alman komutanlar sonradan gelenek haline gelerek nesilden nesile aktarilacak bir davranis olan burunlarini karistirip gotlerini kasimakla mesguldu. alman kulturunde bu tur seyler ayip sayilmiyordu ve kimsenin buna ses edecegi yoktu zaten.

    toplamda 70 bin ingiliz askeri hucuma gecmisti ve bunlardan sag salim donebilenlerin sayisi 30 bin civariydi. bazi taburlar tamamen sifirlanirken bazilarinda sag kalan az sayida asker kendilerini sansli hissediyordu. gunun sonunda ingilizler 20 bin olu, 40 bin yarali askerle geri cekilmek zorunda kalmisti. bu gunumuzde dahi (ikinci dunya savasi dahil olmak uzere) ingilizler'in bir gunde verdigi en yuksek zayiat olarak bilinmektedir.

    almanlar ingilizler'in ogleden sonra yaptigi daha derli toplu hucumlarda 8 bin kadar asker kaybetmisti. sonuc olarak tarihte gorulmemis boyutta 5 gunluk agir topcu bombardimani ve ilk gunku hucum boyunca kaybedilen alman askerlerinin sayisi bu saldirinin ilk birkac saatinde kaybedilen ingiliz askerlerinden daha azdi.

    anlatilana gore ortada tek tarafli bir kiyim vardi. ortalik almanya-brezilya macina donmustu. oyle ki gunes batmadan biraz once ingiliz askerleri yaralilarini cepheden toplamak icin asker yollamisken almanlar bunlari makineli tufekle tarayabilirdi ama o gun ingilizler'in hallerine acidiklarindan mi yoksa psikolojik yorgunluktan mi bilinmez hicbir saldiri yapmadan izlemekle yetindiler. ingilizlerin catisma sonrasi cephedeki yaralilarini toplamasi saatler surecekti.

    bu carpismalarin yasandigi yerden biraz kuzeyde fransizlar daha dikkatli davranmislardi ve agir kayiplar verseler de en azindan cephede 2 km kadar ilerleme kaydetmislerdi. ayni gunlerde kuzeydogu cephesinde son bir kez hucuma gecen ruslar kendilerinin 6'da biri sayidaki alman askerleri karsisinda cok net bir maglubiyet almisti. carpismalarin sonunda ruslar 80 bin, almanlar 16 bin kayip vermisti.

    ruslar aldiklari ust uste darbelerden sonra koselerine cekilip olan biteni uzaktan izlemeyi tercih etmisti. bati cephesindeyse savas yeniden kilitlenmisti ve taraflar bir turlu yenisemiyordu. 1916'nin yaz aylari karsilikli alman ve ingiliz ataklariyla gecti ve her iki taraf da her saldirida binlerce asker kaybetti. ayni anda hem verdun'da hem de somme'de cepheler sabit kalirken olen askerlerin yerine her gun yenileri geciyordu. iki taraf da karsi taraftaki askerlerin bitmek uzere oldugunu ve karsi tarafin bir sonraki hucumdan sonra savasta tutunamayacagini dusunuyordu ama bu bir turlu gerceklesmiyordu. her hafta "yirttik abicim" diye meydana cikan feridun bitir gibi surekli meydana cikan alman ve ingiliz komutanlar bir turlu hakli cikamiyordu.

    agustos ayi geride kalirken savasa almanya karsisinda yeni bir ulke dahil olmustu: romanya. bu ulkenin savasin gidisatini cok ciddi bir sekilde degistirecegi dusunulmuyordu ama dogu cephesinde yorgun dusen ve kafkasya haric cogu yerde saldirilarina son veren ruslar'in elini biraz guclendirecegi kesindi. aslinda ruslar romanya'nin savasa muttefik olarak girmesinden memnun degildi cunku romanya ordusu 500 bin askere sahip olmasina ragmen oldukca zayifti. romanyalilar'in cephede alacagi bir maglubiyet ruslar'a sirbistan'dan sonra ayakbagi olan yeni bir zayif devlet vermis olacakti. sonunda gercekten de ruslar'in korktugu oldu ve alman ordusu karsisina cikan romanya ordusunun neredeyse tamami 2 gunluk carpismanin ardindan silah birakip teslim oldu.

    somme ve verdun savaslari sonbaharin sonuna kadar devam etti ve kis baslarken sona erdi. bu iki savasta taraflar 1 milyondan fazla asker kaybetmisti ama cephe hatlari neredeyse hic kipirdamamisti ve iki taraf da onemli bir toprak kazanimi elde edememisti. falkenhayn neredeyse "savasa girerken bana mi sordunuz?" seklinde trip atacak gibiydi. alman generaller arasinda cok buyuk bir anlasmazlik vardi ve fikir ayriliklari yuzunden komutanlar bazi cephelerde birbirilerine yardim etmekten bile imtina ediyordu. falkenhayn ceza olarak rutbe dususu yasayarak kucuk bir ordunun basinda romanya'ya gonderildi. bu orduyla aralik ayinda romanya ordusunun son kalan kirintilari da temizlenip halinin altina supuruldu. romanya'nin birinci dunya savasi kariyeri neredeyse baslamadan bitmis oldu. almanlar icin romanya zaferinin stratejik bir onemi vardi cunku romanya'da el konulan tahil, petrol ve endustriyel urunler sayesinde almanya savasta daha uzun sure tutunabilecekti.

    1916 yili bu sekilde geride kaldi. 1917 yilina gelindiginde almanya ve muttefiklerinde yorgunluk goze carpiyordu. bu arada ingiltere ve fransa da savasa abd'yi dahil edip yeni bir ortak kazanmak icin yogun lobi faaliyetlerine devam edecekti. abd icinde savasa katilma fikri pek taraftar bulamamisti ve muhalefet oldukca gucluydu. acikcasi abd savasi bitirmek icin bazi lobi faaliyetleri yurutuyordu ama kimse masaya oturmaya yanasmiyordu. amerikanlar'in ortaya attigi baris kosullarina gore tum ulkeler savas oncesi topraklarina geri donecekti (zaten savasin basindan beri pek bir kazanim olmamisti).

    almanlar "bu kadar kan dokuldukten sonra topraklarda hic degisim olmazsa bunu halkimiza aciklayamayiz" diyordu. ingilizler de savasa katilmasi icin italya ve romanya gibi bir cok ulkeye toprak sozu vermisti. zaten iki taraf da halkina savasin basindan beri karsi tarafin seytani oldugunu ve kendisinin insanligin kurtulusu icin savastigini ilan ediyordu. bu durumda durup dururken seytanla baris antlasmasi yapmak olmazdi. ote yandan osmanlilar dagilmak uzereydi ve rusya'da devrim sesleri yukseliyordu. bu durumda yapilacak olan ve kimsenin bir kazaniminin olmayacagi bir baris antlasmasina kimse yanasmiyordu. bununla beraber savasin yasandigi tum ulkelerde ekonomik kriz vardi ve bu ulkelerde cikan tum tarim urunleri askerleri beslemeye gittigi icin halk ac kalmisti.

    rusya kendisine rahat rahat yetecek kadar tarim urunu uretiyordu ama ulkedeki tum tren yollari ve trenler askerleri ve askeri malzemeleri oradan oraya tasimak icin seferber oldugu icin uretilen yiyecekler sehirlere ulastirilamiyordu. bu da rusya'da gumbur gumbur gelmekte olan devrimin gelisini hizlandiriyordu. savastan once kimse savasin yillarca surecegini hesap edemedigi icin tum ulkelerde kitlik ve yuksek enflasyon vardi. bunun uzerine bir de 1916 kisinin umulandan daha soguk olmasi yuzunden bazi tarim urunleri zarar gorunce isler oldukca zor bir hal aldi. bazi cephelerde atlar kesilip yenilirken siviller de evde besledikleri hayvanlari yemeye baslamisti. sirf berlin'de 1917'nin ilk aylarinda yuz bine yakin cocuk acliktan telef olmustu.

    abd baskani rahmetli woodrow wilson 1916 yilinin kasim ayinda ikinci defa baskan secilirken secim kampanyasinin en onemli slogani: "abd'yi savasin disinda tuttum" sozuydu. simdi de wilson taraflari baris masasina davet ederek savasi bitirmek ve halkinin gozunde kahraman olmak istiyordu. wilson taraflari gorusme masasina davet ederken iki tarafa da "bu savasta elde etmek istediginiz kazanim nedir?" diye sordu. bu zekice bir soruydu cunku iki tarafin da eteklerindekini onlerine dokmelerini saglayacakti. boylece iki taraf da masaya oturulduktan sonra gizli emellerinin pesinde gidemeyecekti. bu durumda muttefik ulkelerin kendi aralarinda yaptigi gizli antlasmalar da suyuzune cikacakti. bu soruya iki taraf da acik ve net bir sekilde cevap veremeyince pazarliklar baslamadan sona erdi. bundan sonra baskan wilson da savas karsitligindan savas yandasligina dogru evrilecekti.

    ingilizler'in savasa devam etmedeki en buyuk kozu hala deniz kuvvetleriydi ve ada ulkesinin savastan zarar gormesini engelleyen tek unsur da buydu. ingilizler'in guclu bir donanmasi olmasaydi almanlar cok rahat ingiltere'yi isgal edip savasi adaya tasiyabilirdi. ingilizler simdilik guvendeydi ama alman denizaltilar ingiliz donanmasina zaman zaman zorlu anlar yasatiyordu. bu yuzden ingilizler donanmalarini fazla riske atmak istemiyordu ve kendini riske atmaktan ziyade abd'nin deniz kuvvetlerini savasin icine cekmeye calisiyordu.

    almanlar'in unlu u-gemileri (denizaltilar) ingiliz gemilerine gore hem sayica azdi hem de daha yavas hareket ediyordu. bu yuzden almanlar'in taktigi ingiliz donanmasini uzerine cekerek tuzaga dusurmek, yani bir nevi hilal taktigiydi. savasin ilk 3 yilinda almanlar'in bu taktikte cok basarili oldugu soylenemez. ingilizler birkac gemi kaybettikten sonra olayi anlamisti ve temkini elden birakmamisti. ingiliz donanmasi alman donanmasindan daha buyuk olmasina ragmen ingiliz donanmasi savunma pozisyonunu uzun sure muhafaza edecekti cunku donanma ingilizler'in ekmek kapisiydi ve ingiltere'yi isgalden koruyan yegane unsurdu.

    1917'nin subat ayinda almanlar deniz harekatina devam etme karari aldilar. bu almanlar icin riskli bir karardi cunku savasin basinda yapilan hata tekrarlanip da icinde amerikalilar olan bir yolcu gemisi batirilirsa abd'nin bu kez savasa katilmakta tereddut etmeyecegi neredeyse kesindi. almanlar abd'yi fazla kizdirmadan ingiltere'nin yeterince gemisini batirarak ingiltere'yi savas disi etmeyi planliyordu. bu basarili olmasi halinde sadece ingiltere'yi degil, ayni zamanda zaten epeyce zayiflayip ingiliz yardimina muhtac hale gelen rusya'yi da savas disina itip almanya ile fransa'yi basbasa birakabilecek bir hamleydi.

    subat ayindan mayis ayina kadar olan donemde alman donanmasi ingiliz donanmasina oldukca zor anlar yasatti. ingiliz donanmasindaki gemiler daha hizli manevra yapabilmesi icin hafif ve ince zirhla korunuyorken alman gemileri agir olmasina ragmen kat kat kalin ve agir zirhlarla korunuyordu. alman gemi ve denizaltlarindaki toplar da oldukca kuvvetliydi ve ingiliz gemileri catismalarda bir veya birkac darbe yedikten sonra batma tehlikesi yasiyordu. bu durum yaza kadar devam etti ve almanlar ingilizler'e ust uste zayiatlar verdirdiler.

    yaz aylarinda ingilizler yeni bir karar aldilar ve gemilerin tek basina gezmesini yasakladilar. bundan sonra ingiliz gemleri konvoylar haline seyredecekti ve alman saldirisi olmasi durumunda bolgedeki tum gemiler saldirinin oldugu yere sevkedilecekti. bu yeni strateji basariliydi cunku eskiden hemen hemen her gun en az bir ingiliz gemisini batiran almanlar artik eskisi kadar kolay avcilik yapamiyordu ve ingilizler'in zayiatlari buyuk olcude azaltilmisti. ingilizler'in zayiatlari azalirken almanlar'in zayiatlari artmaya baslamisti. ozellikle yazin sonlarina dogru alman denizaltilar ve gemilerin agresifligi buyuk olcude azaltilmisti.

    deniz savaslarinda askeri gemiler kadar sivil gemiler de zayiat aliyordu. zaman zaman hastahane olarak kullanilan gemiler bile hedef aliniyordu. savasin en cetin zamanlarinda alman denizaltilar ingilizler'e ait olan ve yuzen her seye saldiriyordu ama savasin temposu azaldiginda sivil gemilere olan saldirilar da buyuk olcude azaliyordu.

    deniz savaslari suredursun 1917'nin subat ve mart aylarinda ingiliz ordusuyla osmanli ordusu arasinda ortadoguda siddetli catismalar yasaniyordu. 23 subatta irak'taki kut sehrine 50 bin hindistanli askerle saldiran ingiliz ordusuna turkler'in sehirdeki 15 bin kadar askeri fazla karsi koyamamisti ve birkac gun sonunda turkler geri cekilmek zorunda kalmisti. bundan 2 hafta sonra ingilizler bu kez bagdad sehrini ele gecirdiler. nisan ayinin ortasina gelindiginde bugunku irak'in tamamina yakini ingilizler'in kontrolu altindaydi.

    bu donemde ve cephede ingilizler'in ilerleme kaydedemedigi tek yer filistin olarak kalmisti. gazze ve filistin'in diger bolgelerinde ingiliz askerleriyle turk askerleri karsi karsiya gelmisti ama daha cok anzaklardan olusan ingiliz askerleri pek bir sonuc elde edememisti. ingilizler nisan ayinda yeniden filistin'e saldirdilarsa da catismalar 6 ay boyunca azalip-artan yogunlukta devam etti ve iki taraf da karsisindaki dusmana ustunluk saglayamadi. ingilizler bu bolgeyi ele gecirmek icin ekim ayinin sonuna kadar beklemek zorunda kalacakti ama sonunda turk ordusu bu bolgeden cikartilacakti.

    fransa cephesinde ilginc bir gelisme vardi. alman mevzilerinin birkac km gerisinde hummali bir calisma vardi. yaklasik 300 bin isci celikle guclendirilmis devasa beton yapilar insa ediyordu. bu yapilar savunma ve siginak amacliydi ve bu yapilarin altinda komplike tunel sistemleri vardi. yapilarda makineli tufekler ve topcular icin ozel bolumler ve ozel siperler insa edilmisti. bu yapilarin insaati tamamlanir tamamlanmaz almanlar yavas yavas buraya tasinacakti. bu da almanlar'in mevzilerini terkedip birkac km geriye cekilmesi anlamina geliyordu. almanlar bu sayede cephede mevzi kaybetmisti ama fransiz saldirilarina karsi cok daha guvenli bir yere konumlanmisti. almanlar adeta modern kaleler (kalekol?) insa etmisti ve ingilizlerle fransizlar insaat bitene kadar bunun farkina bile varamamisti. artik fransizlar'in olasi bir saldirisi cok daha rahat bir sekilde puskurtulebilirdi.

    almanlar'in savasbilecek durumda 2 bucuk milyon askeri kalmisti ve ingiliz-fransiz ittifakinin elinde hala 4 milyon asker mevcuttu. ustelik bu rakama savasa girmeye hazirlanan abd dahil degildi. almanlar'in insa ettigi kale gibi mevzilere tasinmasi artik bu saatten sonra almanya'nin savunma savasi yapacagina ve fransizlar'in hucumda olacagina isaretti. almanya resmen forvetleri oyundan alip defans oyunculari sahaya surmustu.

    bu arada rusya artik iyice zayiflamisti ve ulkede ic karisiklik hakimdi. ulkede ekim devriminden once yasanan subat devrimi sonunda car 2. nikolas'in hakimiyeti son bulmustu. subat devriminin etkileri ekim devrimi kadar kalici olmamisti ama ekim devrimine giden yol acilmisti. en basta gostericilere ates acan askerler kisa bir sure sonra taraf degistirip devrimcilerin tarafina gecince rusya'da carlik donemi resmi olarak sona erecekti. aslinda bu gelisme en basta ingilizlerle fransizlari memnun etmisti cunku rusya'da carligin devrilmesi ulkenin ayni ingiltere ve fransa gibi demokrasiye gecmesine sans taniyacakti. ayrica rusya ile benzer rejime sahip olan almanya'da da devrim olma ihtimali giderek artacakti.

    tabi ki gunun sonunda isler ingilizler'in umdugundan cok farkli gelisti. bundan sonra rusya'nin 1. dunya savasina devam etmek icin hicbir motivasyon ve sebebi yoktu. almanlar rusya'nin savastan dusecegini bilselerdi ingiliz ve amerikan gemilerine saldirip abd'yi savasa cekecek olan riski almak yerine tum askerlerini bati cephesine cekerlerdi ama deniz savasi konusunda acele ettikleri icin rusya savasdisi kalir kalmaz savasa abd dahil olacakti.

    abd'nin savasa dahil olus hikayesi oldukca ilginc. abd'nin savastaki rolunu anlamak icin o donemki abd'nin siyasi olarak bugunku abd'den cok farkli oldugunu kavramak gerekmektedir. bugun dunya'nin dort bir yaninda askerleri olan, bir suru ulkeye "demokrasi" goturen ve rejimler degistirip ulkelere mudahele eden abd o zamanlar etliye sutluye karismayan, herseyi uzaktan izleyen, avrupa ile ticaret yaparak ekmegine bakan bir ulkeydi. her gun amerikan gazetelerinde avrupa'da devam etmekte olan buyuk savasla ilgili haberler geciyordu ve amerikalilar'in bazilari igiliz bazilari da alman asilli oldugu icin bazilari bir tarafi bazilari diger tarafi tutuyordu. yine de hicbir amerikali ulkesinin savasa girmesini istememekle beraber buna ihtimal de vermiyordu.

    abd'nin tuzu kuru sayilirdi cunku avrupa savasla yikilirken abd'nin bu kitayla yaptigi ticaret hacmi kat kat artmisti. en basta savasin uzamasi abd'nin lehine gibiydi. savas baslamadan once dunya'nin en zengin ulkesi olan ve kasasi altinlarla tika basa dolu olan ingiltere tum parasini harcamisti ve abd'den borc almaya baslamisti. fransa ve rusya'nin borclari da giderek kabariyordu. artik bu ulkelere veresiye mal satmaya baslayan amerikalilar paralarini alip alamayacaklari konusunda endise etmeye baslamisti.

    ayni donemde ingilizler dunya'daki en guclu donanmaya sahipti ve bir ada ulkesi de oldugu icin isgal edilmesine imkansiz gozuyle bakiliyorudu, zira ingiltere'yi isgal etmek isteyen ulke once ingiliz donanmasini gecmek zorundaydi. almanlar'in donanmasi ingilizler'le basedecek kadar guclu degildi ama bu ulkenin elindeki denizaltilar ingilizler'e zor gunler yasatiyordu. yukarda bahsettigim uzre zaman zaman alman denizaltilar ingilizler'e ait gemileri patir patir batiriyordu. batirilan ingiliz gemiler icinde sivil veya ticari gemiler de vardi. amerikalilar almanya'ya ultimatom vererek icinde herhangi bir amerikan vatandasini tasiyan gemiyi batirmamalari konusunda uyardi. bu almanlar icin zor bir seydi cunku saldirdiklari bir ingiliz gemisinde amerikan vatandasi olup olmadigini anlayabilmeleri imkansizdi. zaten bir cok tarihciye gore amerikalilar bunu biliyorlardi ve almanya'ya savas acabilmek icin bahane ariyorlardi.

    aslinda almanlar'in batirdigi ilk amerikan gemisi 1915'te batirilan william p. frye gemisiydi. bu gemi ingiltere'ye tahil tasimaktayken brezilya aciklarinda almanlar tarafindan tespit edilmisti. almanlar gemiye icindeki tum tahillari teslim etmesi icin 24 saat sure vermisti ve bu sure icinde tahillar teslim edilmeyince gemi batirilmisti. bundan sonra abd baskani woodrow wilson sinirlenmisti ve almanya'yi tehdit etmisti. almanya da "geminizi kuzenimiz batirmis, olayda yanlislik var" deyip ozur dileyince olay kapanmisti.

    bundan kisa bir sure sonra ingiltere ile abd arasinda yolcu tasimaciligi yapan (titanic benzeri) lusitania gemisi yine almanlar tarafindan batirildi. gemi ingilizler'e aitti ama gemide olenler arasinda 100'un uzerinde amerikan vatandasi vardi ve amerikanlar yine epeyce sinirlenmisti. bundan birkac ay sonra da bir italyan yolcu gemisi batirilmisti ve bu gemide 20'den fazla amerikan vatandasi hayatini kaybetmisti.

    1916'da almanlar sivil gemileri vurmayi birakinca abd ile almanya'nin arasi yeniden duzelmeye baslamisti ama 1917'de yukarda bahsettigim gibi almanlar yeniden denizden hucuma gecince ingiltere'nin civarindaki amerikan gemileri de hedefteydi. ilk olarak housatonic adli yolcu gemisi batirildi ve sonraki haftalarda cesitli amerikan ticaret gemileri batirildi. bununla beraber ingiliz istihbarati almanya'nin meksika'ya yaptigi "bizimle beraber abd'ye saldirirsaniz size abd'nin teksas, arizona ve new mexico eyaletlerini size veririz" cagrisini ortaya cikartmisti. bu cagri alman disisleri bakani arthur zimmerman'in kisisel hirsinin sonucuydu ve alman hukumetiyle pek alakasi yoktu ama kagit uzerinde almanlar artik cikmaza giren savasta stratejik olarak cok buyuk bir hata yapmisti.

    2 nisan'da abd baskani kongreden savas yetkisi istedi ve senatoda 88 oydan 82'si savasi desteklerken house'da 423 oydan 373'u savasi destekliyordu. boylece abd savasa ingiltere ve fransa'nin yaninda dahil olacakti. aslinda amerikali senatorler abd'nin savasa girisinin sembolik olacagini dusunuyordu ve baskan ve cevresindeki birkac kisi haric kimse ulkenin savasa cok sayida asker yollayacagini tahmin etmiyordu. bu yuzden senatorlerin ezici bir cogunlugu savasi destekleyecek sekilde oy kullanmisti. abd'nin savasa katilmasi o ana kadar dengede giden savasin dengesini tamamen degistirecek olan bir gelismeydi. sokaktaki amerikan vatandaslarinin cogunlugu savasi desteklemiyordu ve herkesin kafasi karisikti.

    abd her ne kadar nisan ayinin basinda almanya'ya savas ilan etmis olsa da amerikan askerlerinin hazirlanip cepheye ulasmasi epeyce zaman alacakti. o gune kadar okyanus otesine hic asker cikartmamis olan amerikanlar ayni savasin basindaki ingilizler gibi cok ufak bir kara ordusuna ve buyukce bir donanmaya sahipti. planlara gore ilk 2 ayda fransa'ya 20 binden az amerikan askeri yollanacakti. bu askerler de uzun sure carpismalara katilmadan idman ve tatbikat yapmakla mesgul olacakti. aslinda cogu kisi abd'nin savasa katilmasinin sembolik oldugunu ve bu ulkenin cepheye ciddi sayida asker cikartmayacagini dusunuyordu.

    abd'nin savasa katilmasindan cesaret alan ingilizler almanlar'a son bir darbe vurup savasi 48 saat icinde bitirmek icin cok sayida askerden olusan devasa bir ordu kurdular. orduda ingiliz, anzak ve cesitli somurge milletlerden toplanan askerler vardi ve fransa'nin arras sehrini isgal altinda tutan almanlar'a karsi topyekun hucuma gecilecekti. ingilizler bu sehirdeki alman askerlerine saldirirken bir yandan da fransizlar guneydeki alman askerlerine karsi hucuma gecmeye hazirlaniyordu.

    kuzey cephesinde ozellikle kanada ordusu onemli kazanimlar saglamisti ve alman askerleri cephede geriye dusmustu ama guney cephesinde pek bir ilerleme kaydedilememisti. her ne kadar catismalarin devaminda ingilizler biraz toprak kazansa da geride 160 bine yakin olu asker birakmislardi ve elde edilen basari ile kaybedilen askerler orantilaninca bu toprak kazancinin oldukca pahaliya geldigi ortaya cikmisti. savasi 48 saat icinde bitirmesi planlanan saldiri 6 hafta boyunca devam etmisti ve savas bitmekten hala cok uzakti.

    nisan ayinin ortalarinda ingilizler "bari bulgaristan'i savas disi birakalim" deyip bulgar cephesinde hucuma gecti. savasin basinda binlerce top mermisi kullanan ingilizler cephede tas ustunde tas birakmamisti ama hucuma gecildikten sonra bulgarlar kendilerinden beklenmeyecek kadar iyi bir savunma sergilemisti. bulgarlar oldukca dinamik bir savunma taktigi uyguluyoardu ve askerler cephede bir ileri bir geri gidiyordu.

    ayrica savunma savasiyla geri puskurtulen ingiliz askerlerine karsi kontra ataklarla fazladan kayiplar verdiriliyordu. ingilizler cok ugrasmalarina ve geride epeyce zayiat birakmalarina ragmen bulgar savunmasini asamadi. 3 hafta suren catismalar sonunda ingilizler 12 bin asker kaybetmisti ve catisma berabere bitmisti. gerci bulgarlar savunma pozisyonunda oldugu ve savunma kirilamadigi icin maci hukmen bulgarlar kazanmisti desek daha dogru olur. ingilizler aldiklari agir darbenin etkisiyle bulgaristan'a yeniden saldirmak icin neredeyse savasin sonlarini beklemek zorunda kalacakti.

    ingilizler bulgaristan'da takiladursun, ayni gunlerde fransizlar ve italyanlar yunanistan cephesinde saldiriya gecmisti ve bazi kazanimlar elde etmisti. italyanlar da avusturya-macaristan imparatorlugu'na karsi iki ulke arasinda kalan isonzo'da saldiriya gececekti. italyanlar ayni cephede daha once 9 defa saldiriya gecmisti ve her saldiri geri puskurtulmustu ama avusturya-macaristan ordusu bu saldirilarda epeyce zayiat vermisti ve zayiflamisti. italyanlar almanya'nin bolgeye yardima gelecegini ogrenmisti ve alman yardimi gelmeden son bir saldiri duzenlemek icin harekete gecmisti. bu saldiri icin 400 bin italyan askeri hazirlanmisti ve aylarca suren hazirliklardan sonra 10 mayis 1917 tarihinde hucuma gecilmisti.

    italyanlar mayis'in sonuna kadar biraz ilerleme kaydetmisti ve acilan cephelerin en az birinde onemli basarilara imza atmisti. haziran'in ilk haftasinda avusturyalilar ellerinde kalan son askerlerle italyanlar'in hic beklemedigi bir anda saldiriya gecince italyanlar geri cekilmek zorunda kalmisti ve mayis ayindaki kazanimlarinin onemli bir kismini kaybetmislerdi. italyanlar saskina ugramisti ve kazanildi denilen savas kontra ataktan gelen golle kaybedilme noktasina getirilmisti. gokten yagmur gibi yagan avusturyali topcu atesi ve mermilerine maruz kalan italyan ordusu geride 160 bine yakin zayiat birakmisti. bir hafta sonra operasyona ara verildi. boylece bulgaristan'daki kotu sonuclarla buradaki sonuclar birlestirilince ingiltere-fransa-italya ittifaki dogu avrupa'da yunanistan harici pek bir basari elde edememisti.

    ingilizler ve fransizlar osmanli'dan kopup yeni kurulan yunanistan'i savasa cekip balkanlarda basari kazanmak istiyordu. yunan krali 1. constantine savasa katilma konusunda tereddut ediyordu. haziran'in ikinci haftasinda atina yakinlarina gelen ingiliz-fransiz ittifaki yunanlar'a savasa dahil olmazlarsa dusman olarak goruleceklerini bildirdiler ve atina'yi bombalamkla tehdit ettiler. 1. constantine korkup isvicre'ye kacinca yerine ogullarindan alexander veya george'dan biri gececekti. basa ingilizler'in destekledigi alexander gecince 30 haziran'da yunanistan ingiltere ve fransa'nin yaninda savasa dahil oldu.

    temmuz ayinda artik savastan yavas yavas cekilmekte olan rusya son hamlesini yapacakti. romanya ordusuyla ortak operasyona giren rus ordusu dogu avrupa'daki alman ve avusturya askerlerine saldiri baslatti. rusya'da halk bir an once baris yapilmasini ve rusya'nin savastan cekilmesini istiyordu. bu saldirinin neden baslatildigi da zaten belli degildi. rusya'nin yeni savas bakani alexander kerensky savasta cok darbe yiyen rus ordusunun moral olarak dagildigini ve askerlerin maglubiyeti kaldiramayacagini biliyordu ve askerlerin moralini duzeltmek icin "bari savasi galibiyetle kapayalim" seklinde bir dusunceye sahipti.

    planlanana gore rus askerleri almanlar'a saldiracakti, cephede basarili olunacakti ve hemen sonrasinda savastan cekilinecekti. boylece savastan maglup olup cekilmenin psikolojisinden kurtulanacakti. tabi ki isler planlandigi gibi gitmedi ve rus ordusu bu cephede de birkac haftalik catismalarin sonunda maglup olarak ayrildi. boylece kume dusen bir takimin formalite macini da kaybetmesi gibi rusya da son catismasini kaybetmisti.

    ayni gunlerde lawrence'a bagli arap isyancilar urdun'de son kalan turk askerlerine saldirarak bolgeyi ele gecirdiler. bolgede binden az sayida turk askeri vardi ve urdunlu isyancilarin sayisi 5 bini geciyordu. osmanlilar ortadogudaki son topraklarini da kaybetmeye baslamisti.

    bu sirada savasan ulkelerdeki siyasi hava oldukca karisikti. rusya'daki devrim bircoklarina ilham vermis gibiydi. fransiz askerlerinin onemli bir kismi silah birakmisti ve savasmayi reddediyordu. hem fransiz hem alman halklari buyuk olcude savasin bitmesini istiyordu ama ortada bir sorun vardi. savasin basindan beri iki taraf da cephe savasiyla beraber propaganda savasi da yurutmustu. alman devleti israrla alman halkina fransizlar'in seytan oldugunu ve almanlar'in seytan'i yenmek zorunda oldugunu anlatirken fransiz devleti de fransiz halkina israrla ayni seyleri soyluyordu.

    hatta ingiliz ve fransiz medyasinda alman askerlerinden "atilla'nin mezardan kalkan askerleri" olarak sozediliyordu. iki taraf da karsi tarafla ilgili bir cok hikayeler uydurmustu. ornegin ingilizler "almanlar esir aldiklari askerlerin gozlerini oyup ellerini ve ayaklarini kestikten sonra ac kopeklerin onune atiyorlar" seklinde bir propaganda baslatmisti ve bu 1 seneden uzun sure boyunca ingiliz gazetelerinde ve radyolarinda tekrar edilmisti. almanlar da "ingilizler'in hiristiyanligi bitirmeye yeminli oldugunu ve savasi ingilizler'in kazanmasi halinde avrupa'da hiristiyanligin yasaklanacagini" soyluyordu. burada amac hem halktan kayitsiz sartsiz destek almak hem de askerlerin dusmana teslim olmasini engellemekti.

    yalniz bu geri tepecekti cunku 1917 yaz aylarinda iki tarafta da halk bikkindi ve savasin bitmesini istiyordu ama yine iki taraf da savasin kazanimsiz bitmesini istemiyordu. iki taraf da karsi taraftaki "canavarlarin" sonuna kadar cezalandirilmasini istiyordu. ingiliz halki almanya'nin parcalara bolunmesini isterken alman halki fransa'nin almanya'ya tazminat olarak verilmesini istiyordu. bu durumda savasin kayitsiz sartsiz bitmesi zordu ve iki taraftan biri galip gelmek zorundaydi.

    fransiz askerlerinin onemli bir kismi silah birakirken ingiltere'deki silah fabrikalarinda da grev baslamisti. ingilizler greve kalkan iscilere vatan haini damgasi vurmaya baslamisti. bu andan itibaren ingiltere ve fransa sadece almanya'dan degil ulkelerinde gerceklesebilecek olasi bir sosyalist devrimden de cekinmeye baslamisti. almanlar bunun farkinda olmadigi icin fransiz askerlerinin silah birakmisken saldiriya gecme firsatini elinden kacirdi. bu belki de almanya'nin savasi kazanmak icin eline gecen son firsatti. bir sure sonra fransa ve ingiltere'deki grevler son buldu.

    ingilizler'in bir sonraki hedefi belcika'yi isgal altinda tutan alman askerlerine saldirip onlari olabildigince geriye atmakti. ingiliz yoneticiler bu saldirinin baslamasi icin amerikan askerlerinin avrupa'ya gelmesinin beklenmesi gerektigini savunuyordu ama ingiliz generaller saldiriyi bir an once baslatmak istiyordu. okyanusun oteki tarafinda 1 milyon ile 3 milyon arasinda amerikan genci silahla idman yapiyordu ve tam olarak ne zaman hazir olacaklari belli degildi. belcika tarlalardan olusan yumusak bir zemine sahipti ve yagmur yagdiginda sel baskinlariyla beraber camurlu bir yuzey olusuyordu. bu da ingiliz askerlerinin ilerlemesini zora sokacakti. ingilizler'in bir avantaji vardi, o da savasin basindan beri kazilan 20 farkli tunelin kazimi bitmisti. bu tuneller alman askerlerinin bulundugu bolgeye kadar gidiyordu ve ingilizler tunellerin tamamini dinamitle doldurmustu.

    dinamitler ayni anda patladiginda o kadar buyuk bir patlama olmustu ki patlama denizin oteki yakasinda yani ingiltere'de bile duyulmustu. yuzlerce alman askeri parcalara ayrilmisti ve almanlar moral olarak da cokmus gibiydi. patlamalarin basarili olmasi uzerine ingilizler amerikan askerlerini beklemeden bir an once hucuma gecip belcika'daki almanlar'i bitirmek istiyordu. ingilizler bu firsati kacirdilar cunku ingiliz topcu birlikleri yeterince hizli hareket edemiyordu. topcu destegi olmadan kara birliklerinin hucuma gecmesi alman topcularina yem olunmasi anlamina geliyordu. ayrica ingiliz basbakani lloyd george hala belcika'ya amerikanlar olmadan yapilacak bir saldirinin gereginden fazla riskli oldugunu dusunuyordu. bu yuzden patlama sonrasi hucum emri verilmedi.

    ayni gunlerde almanya'da cok buyuk bir politik kriz baslamisti. basbakan bethmann-hollweg ile savasin basindan beri alman ordularini yoneten iki general olan hindenburg ve ludendorff arasinda cok buyuk anlasmazliklar vardi ve generaller imparator 2. wilhelm'e basbakani degistirmesi icin aylardir baski yapiyordu. wilhelm savas boyunca ulkenin yonetimini bu iki generale birakmisti ve ulkede fiili olarak askeri yonetim vardi ama durumu dengelemek icin bethmann-hollweg'in gorevinde kalmasi konusunda da diretiyordu. bunun uzerine iki general istifa ettigini acikladi ve wilhelm cilgina dondu. neyse ki bethmann-hollweg generallerin gorevlerine geri donebilmesi icin kendisini feda etti ve istifasini verdi. basbakan ile generallerin anlasamadigi konularin basinda belcika geliyordu. basbakan savasin bitmesi icin gerekirse belcika'dan cikilabilecegini soylerken generaller ne olursa olsun belcika, sirbistan ve rus topraklarinin bir kismini almanya'ya katmak istiyordu. bu da savasi uzatacakti.

    bosalan basbakanlik koltuguna dusuk profilli georg michaelis getirildi. bu arada alman meclisi toplanarak ortak kararla almanya'nin toprak kazanma gayesinden vazgecip savasi bitirmek icin adimlari atmasi gerektigini soyleyen bir bildiri yayinladi. bu da generallerin ve savas yanlisi diplomatlarin sozlerinin artik dinlenmedigi anlamina geliyordu. o gunlerde meclisin yaptirim gucu yoktu ve aldigi kararlar tavsiye niteligindeydi ama genel olarak halkin dusuncesini yansittigi soylenebilir. fransa'da savasin basindan beri hukumet bir cok kez el degistirmisti ama bu savasin gidisatini pek etkilemise benzemiyordu.

    sonbahar gelirken ingilizler'in bekledigi saldiri izni sonunda gelmisti. bundan sonra tarihcilerin passchendaele savasi adini verdigi yeni bir savas baslayacakti. bu savasta ingiltere, fransa, avustralya, kanada, yeni zelanda, belcika ve hindistan basta olmak uzere neredeyse abd haric tum muttefikler birlesip almanya'ya dalacakti.

    carpismalarin basinda 3 bin ingiliz topu 2 hafta boyunca alman mevzilerine 4 milyon top mermisi yagdirdi. bu savasin basindan beri yasanan en buyuk topcu saldirisiydi. bu bombardiman sirasinda almanlar 40 bin civari zayiat vermisti. ayrica ingiliz ve fransizlara ait 700 pirpirli savas ucagi cephedeki alman ucaklarini birer birer indirmisti ve alman hava kuvvetleri etkisiz hale gelmisti.

    ingilizler kara hucumuna gectiklerinde en basta 2-3 km'lik bir ilerleme gosterdiler ve epeyce basari kaydettiler ama ogleden sonra baslayan yagmur sonrasi askerlerin manevra kabiliyeti azalmisti zira ingilizler'in 2 haftadir surdurdugu yogun bombardiman sirasinda bolgedeki drenaj sistemleri buyuk olcude zarar gormustu ve etraf ay'in yuzeyi gibi kraterlerle doluydu. en ufak bir yagmur bile delik desik olan hatti suyla doldurup etrafi camur deryasina cevirmeye yetiyordu. yagmurla beraber sis de cikinca ingiliz topcularin isabet orani dustu. bunun uzerine alman otomatik silahlari calismaya baslamisti ve ingilizler buyuk olcude geri puskurtulmeye baslanmisti. ustelik ingilizler'in cepheye surdugu 50 kadar tankin tamamina yakini camura takildiktan sonra almanlar tarafindan kolayca imha edilmisti.

    ilk gun ingilizler 25 bine yakin zayiat vermisti. ingiliz general haig hukumete operasyonda daha onceki operasyonlarda oldugu gibi ingiliz zayiatlari fazla olursa hemen operasyonu kesecegi sozunu vermisti ama bu kez gunsonu raporu verirken o gunku zayiatlarin "hafif" oldugunu soylemisti. ayni gun vatikan'dan aciklama yapan papa iki tarafi da baris antlasmasi icin davet etmisti ama almanya'nin dusuk profilli basbakani bunu elinin tersiyle ittikten kisa bir sure sonra istifasini vermisti. bu da almanya'da yeniden bir hukumet krizi yasanacak demekti.

    belcika cephesinde yagmur siddetlenerek devam ediyordu. kara hucumunun ilk haftasinin sonunda ingilizler'le fransizlar'in zayiatlari 70 bine ulasmisti. bundan sonra yagmur durana kadar operasyon durduruldu. artik ne zaman yagmur dursa ingilizler hucuma geciyor, ne zaman yagmur yeniden baslasa hucum sona eriyordu. bu birkac hafta boyunca boyle devam etti ve sonunda ingilizler pek bir ilerleme kaydedemekle beraber epeyce agir zayiatlar verdiler. bundan sonra savasta taktik degisikligine gidilecekti. ingilizler yogun bir topcu atesinden sonra kosa kosa hucuma gecip makineli tufek atesi altinda telef olmak yerine yavasca hucuma kalkacakti ve birkac yuz metre ilerleme gosterdikten sonra siper kazip savunma mevzisi alacakti. boylece tek seferde birkac km toprak ele gecirmeye calisip her seferinde tokatlanmak yerine caktirmadan azar azar toprak kazanarak ilerleyeceklerdi.

    bu taktigi almanlar'in cozmesi zaman aldi ve ingilizler epeyce basari kaydettiler. almanlar caresiz kalmisti ve ingilizler'in dikkatini baska yere cekmek icin cephenin diger noktalarinda saldiriya gecmek istiyorlardi ama guneyde fransizlar hucuma gecince bu plan da suya dustu. belcika'da almanlar'in yardimina yeniden yagmur ve sel kosmustu ve ingilizler'in ilerlemesi yeniden durmustu. ingilizler agir toplarini katirlarla ve atlarla cekmeye calisiyordu ama cogu zaman 4-5 saatte 1 km bile yol alinamiyordu. cogu yerde atlar ve katirlar selde bogulmustu ve ingiliz askerlerinin arkasindaki korkunc topcu destegi epeyce azalmisti.

    ingilizler su anda tuttuklari mevzilerin belcika'nin soguk kis mevsimi icin uygun olmadigini bildikleri icin geri cekilip operasyona son verme karari aldilar. ingilizler geri cekilirken almanlar saldiriya gecmisti ve savas yeniden kizismisti. ayrica ingilizler askerlerinin bulundugu camurlu ve sel altindaki tepelere su ve yiyecek tedarik etmekte zorlaniyordu.

    bu arada italyanlar avusturya'ya karsi hucuma gecmisti ve pek askeri kalmayan avusturya yeniden almanya'dan yardim istemisti. kendisi zaten zorlanmakta olan almanlar az sayida askeri italya cephesine yolladilar. burada amac italyanlar'i durdurup avusturyalilar'in gotunu kurtarmaktan ibaretti. italyanlar zannedilenden
    daha zayif cikinca almanlar hic beklemedikleri anda 10-15 km'lik bir cephe hattinda ilerlemeye basladilar. bunun sonucunda italyan hukumeti dustu ve ulkede ic karisiklik basladi. almanlar italya cephesinde bu kadar kisa surede basariyi yakalamisken devam edip etmeme konusunda tereddut icindeydiler. bu cephede italyanlar kisa surede 300 binden fazla asker kaybetmelerine ragmen tamamen pes etmediler.

    bu arada belcika cephesi de kasim ayi itibariyle sona ermisti. ingilizler kagit uzerinde zafer kazanmisti ama "kazanilan 8 km'lik toprak icin kaybedilen 300 bin asker buna deger miydi" sorusu tartismaya acik. ingilizler'i teselli eden bir sey varsa o da almanlar'in zayiatlarinin ingilizler'le ayni olmasiydi. sonuc itibariyle almanlar'in asker sayisi daha azdi ve iki taraf ayni sayida kayip verirse almanlar'in askerleri daha cabuk bitmis olacakti. 300 bin zayiat ingilizler ve somurgeleri icin cok buyuk sayilmasa da almanya icin korkunc bir rakamdi. bu da savasin gidisatini degistiren sey oldu.

    aralik ayinda her iki taraf da hem fiziksel hem de psikolojik olarak yorgunluk yasadigi icin carpismalarin siddeti azaldi ve her iki taraf da dinlenmeye cekildi. bir ay sonra savasin son yili olan 1918'e girilecekti.

    1918 yilina girilirken ingiltere, fransa, abd ve italya ulkeler arasindaki koordinasyon sorununu cozebilmek icin tum ulkelerin politik liderleriyle askeri liderlerini bir araya getiren bir konsey kurdular. konseyde politik liderler "bugune kadar kac defa hucuma kalktik ve her seferinde yuz binlerce zayiat vermekten baska bir sey yapamadik. bu sene saldiri yapmak yerine almanlar'in kirilmasini bekleyelim" derken generaller bunun bir sacmalik oldugunu dusunuyordu. askerler her zamanki gibi almanya'nin kirilmak uzere oldugunu ve herseyin bir buyuk saldiriya baktigini iddia ederek yeni bir saldiri icin izin istemeye calisiyordu.

    almanya 1918 itibariyle tam anlamiyla yalniz kalmisti. avusturya tamamen tukenmisti ve uzatmalari oynuyordu. rusya savasdisi kalinca rusya'nin elinde esir olarak tutulan 400 bin avusturya askeri serbest kalmisti ve avusturya bu kisileri yeniden orduya dahil edip savasa katmak isteyince isyanlar cikmisti. askerlerin onemli bir kismi ya silah birakmisti ya da askerden kacmisti. osmanlilar'in eli kuzeyde ruslar'in savastan cekilmesiyle rahatladiysa da ortadoguda ingilizler'in ilerleyisi devam ediyordu ve arap topraklari birer birer elden cikiyordu. bulgaristan kendi halinde takiliyordu ve kimseye saldiracak hali yoktu. bu durumda almanya herseyi kendisi halletmek zorundaydi.

    almanlar'in en buyuk tesellisi cift cepheli savasin tek cepheye inmis olmasiydi. artik almanlar tum gucleriyle fransa cephesine yogunlasabilirdi. yine almanlar ingilizler'in er ya da gec yeniden saldiracagini bildikleri icin cephe hatti boyunca insa ettikleri savunma mevzilerini guclendirme karari almislardi. alman muhendis ve isciler sabah aksam haril haril calisarak gecilmesi cok zor bir savunma hatti kuruyordu ve mevcut hatlar da celik ve betonla guclendiriliyordu. alman savunma hattinda savasin basindan beri yavas yavas insa edilip son aylarda da takviye edilip elden gecirilen kaleler, duvarlar, siginaklar, tuneller, hendekler, mayin tarlalari, makineli tufek odalari, topraga sabitlenmis tanklar ve daha bir cok savunma araci mevcuttu. birinci dunya savasinin en populer savunma silahlarindan biri olan dikenli ve jiletli teller bile tek basina bir ordunun hucum gucunu yari yariya kesebiliyordu.

    savasin basindan beri ozellikle bati cephesinde iki taraf da onlarca kez hucuma gecmisti ve carpismalarin tamamina yakinini savunma yapan taraf kazanmisti. iki tarafin da savunmasi bir turlu kirilamiyordu. 3 senedir bir almanlar bir ingilizler hucuma geciyordu ve kim hucuma gectiyse her seferinde geride onbinlerce telef olmus asker birakip geri donmek zorunda kaliyordu.

    savasin bu sekilde kilitlenip kalmasi almanlar'in aleyhineydi cunku ingilizler disardaki somurge ve ittifaklari sayesinde her turlu urunu tedarik edebiliyorken neredeyse tum dunya'nin ambargosu altinda kalan almanlar aclikla terbiye oluyordu. boyle giderse almanlar acliktan telef olmus olacakti. ilginctir ki amerikan askerler fransa'ya gemilerle gelmeye basladiginda askerden cok turisti andiriyordu. askerler en iyi sekilde beslendigi icin iri yapiliydi ve kiyafetleri gicir gicirdi. onlari goren her iki taraftaki yorgun ve bitkin avrupali askerlerin travma katsayisi artiyordu.

    bir yandan aclik, bir yandan cepheye gelen amerikalilar derken almanlar bir sekilde savasin kilidini cozmek zorundaydi. diger bir deyisle almanlar sag kalabilmek icin zafer kazanmak zorundayken ingilizler'in boyle bir zorunlulugu yoktu. almanlar yeni bir saldiri taktigi gelistirmisti. buna gore yuz binlerce alman askeri bir arada hucum etmek yerine hucumcu askerler binlerce 10-15 kisilik gruplar haline bolunecek ve her grup birbirinden bagimsiz olarak ingiliz cephesinin arkasina sizmaya calisacakti. bu gruplarin yarisinin bile arka mevzilere sizmasi basari getirebilirdi. ingilizler sirtlarini denize vermislerdi ve olasi bir maglubiyette denize dokuleceklerdi. ingilizler'in cepheden cekilmesi fransa'yi tek basina birakip maglubiyete itecekti cunku amerikanlar henuz cepheye surulmek icin hazir degildi. bu taktik biraz olsun gerilla savaslarini andiriyordu.

    almanlar mart ayinin sonunda saldiriya baslamayi planliyordu. bu saldiridan once halledilmesi gereken bir mesele vardi, o da rusya'yla imzalanacak bir baris antlasmasi. almanlar rus delege trotsky'le masaya oturup gorusmelere basladiginda ortalik gereksiz yere gerilmisti. ruslar cephede maglup olduklarini kabul ediyorlardi ve baris antlasmasi icin sartlari konusmaya hazirdilar. almanlar en basta kayitsiz sartsiz baris antlasmasina yanasiyordu ama sonradan 2. wilhelm'i gaza getirmek icin "ruslar su anda cok zayif durumda ve istesek polonya, ukrayna gibi bolgeleri cok rahat alabiliriz" benzeri sozler soyleyen general ludendorff bir cuval inciri berbat etmisti. ruslar almanlar'in kendilerinden epeyce toprak kazanmasi sonucu sinirlenmisti. lenin sonunda "almanlar'la savasmayacagiz da baris da yapmayacagiz" diyecekti. buna gore rusya savastan cekilecekti ama almanlar aklini basina alana kadar baris antlasmasi da imzalanmayacakti.

    almanlar bunun uzerine yeni bir orduyla rusya uzerine yuruduler ve kisa surede 250 km'lik bir ilerleme kaydettiler. oyle ki turk ordusu bile kafkasya'ya asker cikartip azerbaycan civarini ele gecirmisti. sonunda rusya finlandiya, polonya, estonya, litvanya, beyaz rusya ve letonya basta olmak uzere bir cok dogu avrupa ulkesine bagimsizlik vermeyi kabul etti. bu rusya icin cok buyuk bir kayipti cunku bir kalemde rusya'nin nufusunun ucte biri, tarim alanlarinin %30'u ve sanayii alanlarinin yarisi elden cikmisti (ayni zamanda ulkenin bilinen demir rezervlerinin %75'i ve komur rezervlerinin %90'i elden cikmisti). almanya yeni bagimsizlik kazandirdigi bu ulkeleri kukla devlet haline getirip uzaktan yonetmek istiyordu. bunun icin de once bati cephesindeki savasin da hallolmasi gerekiyordu.

    almanlar yeni bagimsizlik kazanan dogu avrupa ulkelerinin kendisine sukran duyacagini ve bu ulkelerin almanya'ya asker yardiminda bulunacagini dusunuyordu ama bu gerceklesmedi. ustune almanya'nin korumasi gereken toprak alani buyudugu icin asker ihtiyaci da artacakti. ayrica rusya'ya imzalatilan agir antlasmayi goren ingiltere ve fransa almanya'nin hic de hafife alinmayacagini gormustu ve gelecekte baris icin pazarliklar basladiginda ellerini cok siki tutmalari gerektigini anlamisti. bu da almanya'nin aleyhine olan bir gelismeydi. acikcasi almanya rusya cephesinden kagit uzerinde epeyce toprak kazanmasina ragmen gercekte hicbir sey elde edememisti.

    21 mart 1918'de almanlar'in uzun zamandir beklenen ve savasa "tamam" veya "devam" diyecegi saldirisi basladi. bu saldiri sonunda ya ingiliz ordusu ya da alman ordusu cok buyuk bir darbe yiyerek dagilma noktasina gelecekti. yukarda bahsettigim uzre alman ordusu 10-15 kisilik binlerce kucuk gerilla grubuna ayrilmisti ve her grup birbirinden bagimsiz olarak hareket edecekti. ingilizler daha once boyle bir seyle karsilasmadigi icin ne olup bittigini anlamalari bile zaman alacakti.

    alman saldirisi yogun bir topcu atesiyle basladi. bu topcu atesi daha once ingiliz ve fransizlar'in gerceklestirdigi topcu ateslerinden farkliydi. ingilizlerle fransizlar saldiri oncesi topcu atesi actiginda bu ates 3-4 gun boyunca araliksiz devam ediyordu ve askerler ilk dakikalardan sonra olacaklari anladigi icin herkes siginaklara saklaniyor veya topcularin mevzilerinin disina cikiyordu. bu yuzden 4 gunluk bir topcu saldirisinda ilk yarim saat disindaki bolumde pek zarar goren olmuyordu. almanlar'in topcu saldirisi bundan farkliydi.

    almanlar'in ilk topcu saldisiri 5-10 dakika surdu ve ingiliz askerler hazirliksiz yakalandi. saldiridan sonra ortalik sessizlige boguldugunda ingilizler topcu saldirisinin bittigini dusunup siginaklarindan ciktilar ve hemen ardindan ikinci bir saldiri basladi. bir sure sonra bu saldiri da bitti ve yeniden ortalik sessizlige boguldu. ingilizler ne zaman "tamam saldiri bitti" diye dusunup siperlerinden ciksa hemen ardindan topcu saldirisi yeniden basliyordu. her seferinde de atilan top mermilerin tipi farkli oluyordu. bir topcu saldirisinda dusuk yogunluklu mermiler kullanilirken bir sonrakinde yuksek yogunluklu bombalar kullaniliyordu. bir saldirida sarapneller kullanilirken bir sonrakinde kimyasal gazlar kullaniliyordu. ingilizler bir sonraki saldirinin ne zaman, ne tarafa ve hangi yogunlukta gerceklesecegini bir turlu tahmin edemiyordu. bu saldiri planinin mimari bruchmuller isminde bir alman generaldi.

    aslinda ingilizler almanlar'in belcika'nin flanders bolgesinden saldirmasini bekliyordu ve ingiliz askerlerinin cogu bu bolgede kumelenmisti. almanlar'in saldirisi guneyde ingiliz-fransiz hatlarinin birlestigi yerde geldi. boylece panige sevkedilen ingilizlerle fransizlar'in hatti yarilacakti ve fransizlar'in kendi hatlarindan cekilip ingilizler'e yardim etmesi zor hale gelecekti.

    almanlar'in topcu saldirisi sisli bir havada gerceklesmisti ve bu da saldirinin etkisini arttirmisti. topcu saldirisi belli araliklarla yarim gun boyunca devam etmisti ve bundan sonra sira hucuma gecmeye gelmisti. alman askerleri gozun gozu gormedigi sisli havada hucuma gecmeye cekinse de yapilacak fazla bir sey yoktu. ingilizler'in ilk savunma hatti pek fazla direnis gosteremeden yikildi ve alman askerleri bu hatti cok rahat bir sekilde gectiler.

    ingilizler'in ikinci savunma hattina gelince bazi yerlerde bu hat da yarilmisti ve almanlar hem epeyce toprak hem de cok sayida muhimmat ele gecirmisti. bazi bolgelerde de alman ordusu hicbir ilerleme kaydedememisti. ingilizler epeyce zayiat verip zayiflasa da cesitli manevralarla kuzey-guney hattinda ilerleyerek denize dokulmekten kurtulmustu.

    operasyonun ikinci gununde almanlar yine bazi cephelerde ilerlemelerine devam ederken asil kirilmasi beklenen cepheler bir turlu kirilamiyordu. fransizlar ingiltere’ye yardim icin cok sayida asker yollamisti ve almanlar’in ikinci gunun sonunda tum hedeflerine ulasamamasi isi zora sokacakti. zaten kirilan cephelerde ne yapilacagiyla ilgili de cok buyuk bir kararsizlik vardi. ingiliz cephesini yaran alman askerleri bos arazide ilerlemeye devam mi etmeliydi yoksa geri donup ingilizler’i arkadan mi kusatmaliydi? bos arazide ilerlemenin hicbir faydasi yoktu, zira az sayida askerle belli bir toprak parcasi ele gecirilse bile elde tutulamazdi ve o askerler ikmal rotalarinin da disinda kalacakti. geri donup ingilizler’e saldirmak da riskliydi cunku artik surpriz elementi ortadan kalmisti ve ingilizler ilk saldirinin sokunu uzerlerinden atmisti.

    ucuncu gun fransiz askerleri cepheye ulastiklarinda karsilarindaki manzara dehset vericiydi. almanlar bu kez hem sag kanatta hem sol kanatta ilerleme kaydetmisti ve ingiliz hatti dusmek uzereydi. ingiliz askerleri kacmasin diye savuma hattinin arkasina silahli askeri polisler dizilmisti ve cepheyi terkeden askerlerin vurulacagi aciklanmisti. askerlerin cogu yorgun veya yaraliydi ve ingiliz komutanlar fransizlar’dan caresizce yardim istiyordu. ingilizler takviye 27 tumen asker isterken fransizlar ikinci gun 7 tumen ucuncu gun de 6 tumen olmak uzere 13 tumen asker yollayabilmisti. bu bile comert sayilirdi cunku fransizlar’in cephedeki askerleri kendilerine zor yetiyordu.

    almanlar ise kazandiklari onca basariya ragmen 3 gundur araliksiz hucum ettikleri icin yorgun dusmustu ve en fazla ilerleyen askerler ikmal yollarina en uzak kalanlar olmustu. bazi askerlerin yiyecek ve suya ulasmasi bile zora girmisti. bu da alman ilerlemesini yavaslatacakti.

    bu esnada almanlar bir baska taktiksel hata yaptilar. bu hata belki de almanya’ya savasi kazanabilecekken kaybettiren hata olacakti. ingiliz savunmasini asan almanlar amiens sehrine saldirabilecek durumdaydi ve sehir neredeyse savunmasiz durumdaydi. bu sehir stratejik bir oneme sahipti ve belcika ile fransa arasindaki tren yollarinin bulustugu ve ingiliz-fransiz askerlerinin ikmal yollarinin tam ortasindaki bir yerdi. almanlar’in burayi almasi demek ingilizler’le fransizlar’in birbirine yardim gondermesinin onune gecilmesi demekti ve almanlar’a savasi kazandirabilirdi.

    lunderdorff buyuk bir stratejik hata yaparak bu sehrin alinmasi yerine alman askerlerini 3 kanada ayirip 3 farkli sehri almalari icin hucuma yolladi. ayni zamanda almanlar 100 km mesafeden paris’i topcu atesine tutmaya basladilar ama bu stratejik olarak almanlar’a az sayida sivil oldurmekten baska bir sey kazandirmadi.
    dorduncu gunde aclikla ve susuzlukla bogusan alman askerleri ele gecirdikleri yerlesim birimlerini yagmalamaya karar verdi. almanlar fransizlar’in evlerine yagmalamak icin girdiklerinde umduklarindan cok daha fazla yiyecek ve icecek bulmuslardi. kendileri icecek su bulmakta bile zorlanirken fransizlar’in evleri sise sise saraplarla doluydu. bunu goren alman askerleri komutanlarinin kendilerine yalan soyledigini anlamisti, zira alman komutanlar israrla “bizim cektigimiz zorluklarin kat kat fazlasini fransizlar ve ingilizler de cekiyor” seklinde telkinde bulunuyordu.

    bu arada ingilizlerle fransizlar’in arasi epeyce acilmisti. ingilizler fransizlar’in yardima asker yollamada cimri davrandigini dusunuyorken fransizlar fazlaca comert olduklarini dusunuyordu. alman askerlerinin ilerlemeleri sonucu ingiliz-fransiz askerleri arasindaki bosluk giderek buyumeye baslamisti ve fransizlar almanlar’in ilerlemelerine devam etmeleri halinde guneye dogru geri cekileceklerini soylediklerinde bu ingilizler’i oldukca sinirlendirdi ve panige sevketti, zira bu ingiliz askerlerinin kendi baslarinin caresine bakmak zorunda olacagi anlamina geliyordu.

    besinci gunun sonunda alman komutanlar sonunda amiens sehrinin onemini anladilar ve bu sehrin dusmesi halinde fransizlar’la ingilizler’in cephedeki birlesmelerinin imkansiza yakin olacagini gorduler. alman askerlerine bu kez birkac gun once verilmis olmasi gereken amiens’i alma emri verilmisti ama fransizlarla ingilizler coktan sehirdeki savunmalarini guclendirmeye baslamisti bile.

    altinci ve yedinci gunde almanlar 15’er km ilerleme kaydedirken ingilizler de ayni mesafede geri cekildiler. iki ordu da yurume hizinda ilerliyordu ve carpismalarin siddeti azalmisti. ingilizler fransiz ordusunun basindaki philippe petain’e bir turlu soz geciremedikleri icin fransizlar’a basvurdular ve fransiz general ferdinand foch’un bati cephesindeki tum ordularin basina gecirilmesini istediler. kagit uzerinde ingilizler cephedeki tum askerlerin kontrolunu fransizlar’a birakiyordu ama gercekte petain’in basina patron gelmisti ve olasi bir maglubiyetten fransizlar sorumlu olacagi icin artik mecburen daha fazla caba harcayacaklardi.

    alman askerleri yagmacilik yaparak karinlarini doyuruyordu ama bu alman ordusunda disiplinin ortadan kaybolmasina sebep oldu. artik alman askerleri komutanlarini eskisi kadar dinlemiyordu ve askerler arasinda basibozukluk ortaya cikmisti. bir sekilde alman askerleri amiens kapilarina dayandiginda ingilizler coktan savunma pozisyonu almisti. almanlar’in topcu birlikleri epeyce geride kalmisti ve onlar gelmeden hucum baslayamazdi. bu yuzden alman ilerlemesi simdilik durmak zorundaydi. 10 gun boyunca iki taraf da siper kazarak hazirliklarini surdurmustu ve bu sure sonunda ingiliz savunmasi tamamen yerine yerlestigi icin sehrin kolay kolay alinamayacagi ortaya cikmisti.

    almanlar birkac hafta icinde biraz toprak kazanip ingiliz ve fransizlar’a 200 binden fazla zayiat verdirdiyse de kendileri de 160 bin asker kaybetmisti. operasyon almanlar’a savasi kazandirmadigi gibi zaman kaybettirmisti. artik amerikanlar cepheye surulmeye neredeyse hazirdi ve almanya’nin eli giderek zayifliyordu.

    artik savasta abd haric hicbir ulkenin “taze” askeri kalmamisti. ingiltere,fransa ve almanya surekli askerlik yasitini kuculterek cepheye yeni askerler surmeye calisiyordu ama artik cephedeki askerler cocuk denecek yasa gelmisti. is bununla da kalmamisti ve 40 yasinin uzerindeki erkekler de cepheye surulmeye baslanmisti. savastaki iki taraf da hem fiziksel hem de psikolojik olarak yorgundu. ulkeler hem siyasi, hem ekonomik hem de silahli guc olarak bitik durumdaydi. kimsenin yeni bir saldiri baslatacak hali yoktu. aslinda almanlar tam bu sirada baris antlasmasi cagrisi yapip belcika ile fransa’da aldigi topraklarin cogunu geri verseydi rusya’dan aldigi topraklarla yoluna devam edebilirdi ve psikolojik olarak da kendini bir “super guc” olarak kanitlamis olacagindan halki cok da mutsuz olmazdi. bununla birlikte almanya diplomasi olarak da cokusteydi ve savasin basindan beri yaptigi diplomatik hatalari devam ettirerek sonunu hazirladi.

    hemen hemen her hafta abd’den fransa’ya asker dolu gemiler geliyordu ve fransa’daki amerikan askerlerinin sayisi coktan 2 milyonu gecmisti. ustelik bu askerlerin yarisindan cogunun egitimleri tamamlanmisti ve birkac gun icinde 1 milyondan fazla amerikan askeri cepheye surulecekti. bu da neredeyse tum dunya’ya karsi tek basina direnen almanya’nin daha fazla direnmesini imkansiz hale getirecekti. kisaca abd ordusu bardagi tasiran son damla olacakti.

    savasta pilotluk yapan 2 oglu da sehit dusen ve savasin basindan beri yasadigi tum olaylardan dolayi psikolojisi altust olan alman komutan ludendorff bir turlu ingilizler’le baris masasina oturmaya ikna edilemiyordu. kendisi savasin basinda belcika’da, daha sonra da rusya’da ust uste zaferler kazandigi icin ingiltere’yi de yenebilecegine ikna olmustu. kendisi savasin bir diplomasi araci olduguna inaniyordu ve eninde sonunda pazarlik masasina oturulsa bile bundan once almanya’nin elinin mumkun oldugunca guclu olmasi gerektigini savunuyordu.

    9 nisan’da almanlar ludendorff’un gazina gelip yeni bir saldiri baslatti ama bu saldiri oncekilere gore cok daha ciliz kalmisti, zira iki tarafta da saglam asker kalmadigi icin yaralari agir olmayan askerler de cepheye surulmustu. alman ordusu adeta 40 km’lik bir maratonun sonunda dizlerinin bagi cozuldugu icin artik kosmaya hali kalmayan bir maratoncu gibiydi. operasyon o kadar zayifti ki operasyona bir zarif ama zayif bir kadin ismi olan “georgette” ismi verilmisti.

    aslinda operasyonun ilk gunleri almanlar icin hic de kotu gecmemisti. ingilizler boyle bir saldiriyi beklemedikleri icin hazirliksiz yakalanmisti ve almanlar toprak olarak ilerleme kaydetmisti. bazi bolgelerde ingilizler’le beraber fransizlar da geri cekilmeye zorlanmisti. bununla beraber carpismalarin ilk haftasi bittiginde almanlar’in yine cok onemli bir kazanim elde edemeyecegi, elde ettigi ufak toprak parcalarinin stratejik hicbir oneme sahip olmadigi ve kaybedilen 150 binden fazla askere degmeyecegi ortaya cikti. almanlar bu operasyondan hicbir sey elde edemediler ve geride yuz binin uzerinde zayiat birakarak daha da zayifladilar.

    15 mayis itibariyle ingilizler almanlar’a baris antlasmasi onerisinde bulundu. ingilizler’in pazarlik masasina oturmak icin tek istedigi sey almanya’nin belcika’dan cikip bu ulkeye bagimsizligini iade etmesiydi. bu almanlar icin bulunmaz bir firsatti cunku almanlar savas boyunca belcika haric bir suru toprak kazanmisti ve bunlarin yarisini bile elinde tutsa savasi kazanmis sayilirdi. alman halki baris istiyordu ama generaller hala bu savasin kazanilabilecegine inaniyordu. ludendorff “kesin zafer” kazanmadan savastan cikmamaya kararliydi.

    27 mayis’ta almanlar fransa’ya yeni bir saldiri baslattilar. plana gore once ingiltere-fransa hattinin guneyinde kalan bolgeye saldirilip dikkat cekilecekti, sonra da ingiliz-fransiz askerleri buraya yigilinca da yeniden savunmasiz kalan belcika’ya saldirilacakti. trenlerle saldiri bolgesine 4 bin alman topu ve 4 bin havan topu getirilmisti ve saldiri basladiginda tum bu toplar ayni anda ateslenecekti. bu da cephedeki ingiliz-fransiz askerlerine hic beklemedikleri bir sok yasatti. bu carpismada sonradan almanya’yi ele gecirecek olan adolf hitler de savasiyordu ve 12 fransiz askerini esir alarak ikinci demir hac madalyasini kazanmisti. carpismalarin ilk gunu almanlar dusmanlarinin sokundan faydalanarak 10 km’ye yakin bir mesafe kaydettiler ve fransizlar geriye puskurtuldu.

    bu kez almanlar’in en buyuk hatasi ilk gunun kazanimlarinin uzerine yatip dinlenmek yerine hic dinlenmeden saldirilara devam etmek oldu.alman askerleri 24 saat boyunca hucuma devam edip yorgun dusmustu ve daha fazla ilerleyecek halleri kalmamisti. ayrica alman ordusunun sag kanadiyla merkezi rahatca ilerlese de sol kanat direnisle karsilasmisti ve cakilip kalmisti. bu da ilerlemeye devam eden alman ordusunun sol kanattan mahrum kalacagi anlamina geliyordu. ikinci gunun sonunda vesle sehrine hakim tepeleri ele geciren almanlar buradaki fransiz muhimmatlarina el koydular ve gecici olarak da olsa savunma pozisyonuna gectiler.

    fransizlar bu hizla giderse paris’in bile tehlikeye dusecegini gordukleri icin panik halindeydi. ayni almanlar’in planladigi gibi kuzey cephe hatlarindaki askerler guneye tasinmaya baslanmisti. yalniz almanlar da bu operasyonu yurutmek icin aynisini yapmisti ve almanlar’in da kuzey hatlarinda fazla askeri yoktu. bu yuzden sifira sifir elde var sifir durumu olusmustu.

    simdi almanlar’in onunde iki secenek vardi. operasyonda basarili olan sag kanat ve merkeze asker kaydirarak operasyonun basarisinin devam etmesini saglayabilirlerdi veya basarisiz olan sol kanadi takviye askerlerle destekleyip basarili olmasini saglayabilirlerdi. ludendorf ne olursa olsun bu operasyonun basarili olmasini istiyordu ve belcika’dan getirttigi yedek askerleri cepheye surmeye baslamisti.

    haziranin basinda amerikalilar yardima gelmisti ve bu operasyon amerikalilar’in aktif olarak carpistigi ilk operasyondu. 6 haziran itibariyle almanlar kazandiklari topraklarin onemli bir kismini kaybetmisti ve elde tuttuklarini da agir kayiplar vererek tutabilmisti. bu operasyon da oncekiler gibi bol gollu (zayiatli) beraberlikle sonuclanmisti.

    bu carpismadan sonra ingiliz cephe hattini yarip fransa’da ilerlemeye baslayan ve paris’e 80 km mesafeye kadar yaklasan cok sayida alman askeri kapana kisilmisti cunku ingilizler yarilan cephe hattini yeniden kurmustu ve simdi almanlar’in geri cekilip alman cephe hattina donebilmesi icin bu hatti yeniden yarmalari gerekiyordu.

    fransa’nin icine daha fazla ilerlemeleri de mumkun degildi cunku ikmal yollari ingilizler tarafindan kapatilmisti. fransa’daki belleau ormaninda kisilip kalan 5 tumen alman askerine amerikalilar basta olmak uzere koalisyon askerleri saldiri duzenlemisti. ormandaki carpismalar 1 ay devam etti ve sonunda almanlar agir kayiplar vererek geri cekilmek zorunda birakildi.

    bu da yetmezmis gibi cephede yayilmaya baslayan ispanyol gribi salgini yuzunden 200 bine yakin alman askeri 1 ay icinde telef olmustu. alman ordusunun artik tutunacak pek hali kalmamisti.

    bundan sonra 4 temmuz’da toplam 93 dakika suren hamel savasi yasandi ve uzun zaman sonra ilk kez hucuma kalkan ingiliz-fransiz-amerikan tarafi amiens sehrine yakin duran ve sehri tehdit eden alman askerlerini bolgeden tamamen temizlemeyi basardi. bolgedeki 6 bin alman askerinden yarisi ya oldurulmus ya da esir alinmisti ve geri kalan alman askerleri careyi kacmakta bulmustu.

    almanlar savasi kaybettiklerini anlamisti ama artik ellerinde ne kaldiysa son bir saldiri yapip son sanslarini deneyeceklerdi. bu kumarda herseyini kaybeden bir adamin son care olarak oturdugu evi masaya koymasina benziyordu. almanlar ingilizler’i tamamen belcika’dan atip savasdisi birakmak icin 52 tumenlik bir ordu kurmustu ve 15 temmuz’da bu ordu saldiriya gececekti. her zamanki gibi saldirinin basinda almanlar dusmani surprize ugratarak kazanimlar sagladiysa da 500 kadar tankla kontra ataga kalkan amerikanlar almanlar’in ilerlemesini durdurmaya yetmisti. almanlar agustos’un ilk haftasinda geri cekilirken geride 150 bin zayiat birakmislardi.

    bu almanlar’in savastaki son saldirisiydi ve almanlar artik savastan maglup ayrilmisti. muttefikler bu carpisma bittikten hemen 3 gun sonra almanlar’i bitirmek icin 3 ay surecek olan “100 gun hucumu” adli operasyonu baslattilar. ingiltere, fransa, abd ve belcika cepheye 6 bucuk milyon asker surmustu ve alman tarafinda onemli bir kismi hasta ve sakat olmak uzere 3 milyon asker kalmisti. bu askerlerin de onemli bir kismi silah birakmisti ve verilen emirlere itaat etmiyordu.

    ludendorff “emre itaat etmeyen alman askerlerinin vatana ihanet sucundan idam edilmesi” emrini verdi. ingiltere ve fransa savasin basindan beri bu tur bir uygulamaya sahipti ama almanlar ilk kez boyle bir karar almisti. birkac hafta once italya cephesinde cok pis tokatlanan avusturya savastan cekilmek icin diplomatik girisimlere baslamisti ama ingiltere’den “artik cok gec guzel kardesim” cevabini almisti. dogu avrupa’daki sehirlerde almanya karsiti gosteriler giderek artiyordu. osmanli devleti arap topraklarinin tamamina yakinini kaybetmisti ve yikilmasina sayili gunler kalmisti.

    9 agustos’tan itibaren saldiriya gecen muttefikler almanya’ya tokat ustune tokat atiyordu. her gun ortalama 7 bin alman askeri telef olmaktaydi. gerci muttefiklerin kayiplari da asagi yukari ayni seviyedeydi ama asker sayisi olarak 2 kat daha fazla olduklari icin pek koymuyordu. muttefikler bir saldiriyi bitirir bitirmez yeni saldiriya basliyordu. almanlar’da pek askeri vasita kalmadigi icin askerler yuruyerek veya kosarak geri cekilmek zorunda kaliyordu. butun bunlar da yetmezmis gibi yunanistan’da konuslanmis olan fransiz, italyan ve sirp askerler de balkanlarda saldiriya gecmisti ve almanlar burada da toprak kaybetmeye baslamisti. ustelik bu kez savasa yunanistan da dahil olmustu. bulgarlarla almanlar en basta basarili bir savunma yapsa da sonunda mermi ve muhimmatlari tukenince geri cekilmek zorunda kaldilar.

    eylul ayinin sonunda ludendorff alman askerlerine bati cephesinde geri cekilmeyi yasakladi ve eldeki mevzilerin son askerin son kan damlasina kadar savunulmasini emretti. cephedeki alman komutanlar bu emri harfiyen yerine getirecek degildiler ve cephelerde alinan maglubiyetler sonrasi askerlerin geri cekilmesine buyuk olcude izin vereceklerdi. ekim ayinda carpismalarin siddeti giderek artiyordu ve her iki taraf da 200’er bin zayiat vermisti. savasin bu tempoda devam etmesi iki taraf icin de mumkun degildi. iki taraf da kahramanca olumune carpisiyordu ve ise sadece askerler ve toplar degil binlerce tank ve savas ucagi da dahil olmustu. ekim ayindaki bir aylik donemde sadece bati cephesinde atilan bomba miktari savasin ilk yilinda tum cephelerde atilan tum bombalarin toplamindan daha fazlaydi.

    ludendorff savasin basindan beri ilk kez muttefiklerle masaya oturup baris antlasmasi yapmak istiyordu. aslinda kendisi baris antlasmasindan cok 1-2 ay ateskes yapip alman ordusunu yeniden yapilandirmak ve savunma mevzileri kurup savasa kaldigi yerden devam etmek istiyordu ama buna kimseyi ikna edemezdi. bu noktada alman ordusu belcika’dan tamamen atilmisti ve fransa’daki tum toprak kazanimlarini da kaybetmisti. aslinda almanlar acisindan bu bile basari sayilirdi cunku 3 ay boyunca 6 bucuk milyon asker tarafindan saldiri ustune saldiri duzenlenmesine ragmen almanya savasin basinda sahip oldugu topraklarin hicbirini kaybetmemisti. simdilik sadece savasta kazanilan topraklar kaybedilmisti. ornegin ikinci dunya savasinda almanya savasi kaybettiginde dusman askerleri berlin’e girmisti ve almanya’nin hemen hemen tum sehirleri isgal edilmisti. birinci dunya savasinin sonunda ise almanya orijinal topraklarini neredeyse tamamen muhafaza etmeyi basarmisti.

    sonradan ulkeyi ele gecirecek olan hitler israrla alman ordusunun cok erken pes ettigini, savas devam etse muttefiklerin o kadar zayiatla ilerlemeye devam etmesinin mumkun olmadigini, almanya’nin savasa cok rahat devam edebilecegini iddia ederek epeyce taraftar toplamisti. hitler’e gore savasin almanya daha belcika ve fransa’dan yeni atilmisken bitmesi ihanetti. peki baris antlasmasi nasil saglanmisti? simdi ona gelelim.

    ilk olarak alman basbakani hertling istifa etti. daha sonra berlin’deki meclise askerler tarafindan haber salindi ve “savasi kaybetmek uzereyiz” dendi. bunun uzerine abd ve ingiltere’yi barisa ikna edebilecek yeni bir hukumet kurulmasina karar verildi. kurulan yeni hukumetle verilmek istenen mesaj “almanya demokrasiye geciyor” mesajiydi. yeni basbakan prens max oldu. prens max alman imparatoru wilhelm’in uzaktan akrabasi oldugu icin almanlar’in degistigi konusunda ingilizler ikna olmus degildi. bunun uzerine alman meclisi prens max liderliginde toplandi ve abd baskani wilson’a hitaben “14 ilkenin tamamini kabul ediyoruz, acilen baris antlasmasi yapilsin” diyen bir mektup yazildi. wilson da cevap olarak “14 ilkenin tamamini kabul ediyorsaniz ve isgal ettiginiz tum topraklardan cekilecekseniz baris antlasmasi imzalamaya haziriz” dedi. ludendorff hala “kis mevsimi geliyor, birkac hafta sonra kar yagislari basladiginda amerikanlar mecburen saldiriyi kesecek” diyerek meclisi savasa devam konusunda ikna etmeye calisiyordu.

    alman politikacilar baris istiyordu ama asker kesimi hala savasa devam etmek istiyordu. baris gorusmelerini sabote etmek isteyen bir alman komutanin emriyle irlanda-ingiltere arasinda seyahat eden bir yolcu gemisi batirildi ve 450 kisi hayatini kaybetti. ingilizler ve amerikalilar kizgindi. abd baskani wilson almanlar’a bir mektup yolladi ve “bundan sonra baris gorusmeleri yapacaksaniz benimle veya ingiliz yoneticilerle degil cephedeki generallerle yapacaksiniz” dedi. wilson almanya kendi askeri kesimine fazlaca guc verdigi icin onlari protesto ediyordu. almanlar baris icin ingiliz ve amerikan generalleri ikna etmek zorundaydi ve bu kisiler almanlar’a zaten kizgin oldugu icin yapilacak olan antlasmanin sartlari daha da sert olacakti.

    bu arada avusturya-macaristan imparatorlugu macaristan’in cikmasiyla dagilmisti. ayrica imparatorluk icindeki hirvatlar, cekler, slovaklar ve cesitli milletler bagimsizligini ilan etmek istiyordu. abd’de kongre secimlerine 2 hafta kalmisti ve wilson’un partisinin kongredeki cogunlugu kaybetmesine kesin gozuyle bakiliyordu. wilson bu yuzden vakit kaybetmeden bir an once baris antlasmasi imzalanmasini istiyordu. ikinci mektubundan kisa bir sure sonra ucuncu bir mektup yazan wilson almanya’ya “eger pazarliklar hemen baslamazsa bundan sonra pazarliklari degil almanya’nin teslim olusunu konusuyor olacagiz” diyerek gozdagi verdi. ona cevabi bu kez alman kongresi yerine asker kesimi, yani ludendorff verdi ve “gerekirse sonuna kadar savasacagiz ama asla teslim olmayacagiz” dedi.

    cephede avusturya cokunce italya da cesaret bulup kuzeye dogru ilerlemeye baslamisti. almanlar’in artik tutunacak dali kalmamisti. alman ordusundaki bir cok general ve alman meclisindeki bir cok vekil baris icin gerekirse ludendorff’un gorevden alinmasini, yetmezse imparator wilhelm’in de gorevden alinmasini savunmaya basladi. hem mecliste hem de orduda anti-ludendorff’cu kesimin sesi giderek yukseliyordu. ornegin bir alman amiral 3 savas gemisini denize cikartip ingilizler’e saldirmaya karar verince gemi murettebati isyan bayragi cekmisti ve emirlere itaatsizlik yapmisti.

    sonunda 26 ekim’de ludendorff baskilara dayanamayarak istifasini verdi. ayni gun alman meclisi acil olarak toplandi ve wilson’a bir telgraf yollayip “tum sartlarini kabul ediyoruz” mesajini gecti. wilson bu kez bir kezban gibi trip atmayi uygun gormus olacak ki almanlar’in mesajina 9 gun boyunca cevap vermedi. bu surecte osmanlilar ve avusturya kayitsiz sartsiz teslim oldugunu acikladi ve almanya’da cesitli isyanlar cikti. bazi alman vilayetleri bir an once baris antlasmasi imzalanilmazsa bagimsizlik ilan edip ayri ulke kuracagindan bahsediyordu. her ne kadar savasi muttefikler kazandiysa da savasin sonunda almanya 2 milyon (ayrica avusturya, osmanlilar ve bulgaristan da 2 milyon), muttefikler 5 bucuk milyon asker kaybetmisti.

    taraflar masaya oturdugunda sadece savasi bitirecek degil ayni zamanda savasi baslatan almanya’yi agir bir sekilde cezalandiracak sartlar ortaya atildi. ornegin almanya bundan sonra 100 binden fazla asker bulunduramayacakti ve alman deniz kuvvetlerinin boyutu ingiliz deniz kuvvetlerinin 5’te biriyle sinirlandirilacakti. almanya savastaki diger ulkelere uzun yillar boyunca tazminat odeyecekti ve muttefikler bir sure boyunca almanya’nin icislerine karisabilecekti. yine orta avrupa’da bir cok devlete bagimsizlik verilecekti. almanya’nin avusturya’yla birlesmesi yasaklanmisti. bunun gibi almanya’yi cezalandiracak bir cok madde vardi. 1930’larda hitler almanya’nin basina gelince bu maddelerin hepsini tek tek cope atacakti ve bu da ikinci dunya savasina sebep olacakti.
    iste bu da birinci dunya savasinin hikayesidir.

    ikincisi icin: (bkz: adolf hitler/@diesel1907)

  • tarihi günlerin haber yayınları

    bazi tarihi olaylarin o gunku haberlerde canli yayinda islenisinin oykusudur bu baslik.

    11 eylul saldirisi sirasinda cnn'in yaptigi canli yayin: https://goo.gl/z60gzv

    cnn ekranlarindan 1991'deki irak savasinin basladigi an: https://goo.gl/jlsmdq

    1992'de clinton'un baskan secildigi gece: https://www.youtube.com/watch?v=agcdcgensze

    ikinci irak savasindaki en buyuk bombardiman gecesi: https://goo.gl/4suia6

    bin ladin'in oldurulmesi: https://goo.gl/qudsdq

    paris'teki isid saldirisi: https://goo.gl/os8mtr

    2011 japonya depremi ve tsunamisi: https://goo.gl/88ciby

    columbia uzay mekigi kazasi: https://goo.gl/qzfkc6

    kennedy suikasti: https://goo.gl/7c86l7

    los angeles zenci isyani: https://goo.gl/e6brh5

    11 eylul saldirisi (msnbc kanalindan): https://goo.gl/isse5z

    ferguson isyani: https://goo.gl/xodb11

    challenger uzay mekiginin havada patlamasi: https://www.youtube.com/watch?v=n9kwg-laoca

    1980 abd baskanlik secimi gecesi: https://goo.gl/m1nlnw

    ilk kez ay'a gidilmesi: https://goo.gl/rihtg1

    1993'teki dunya ticaret merkezi bombalanmasi: https://goo.gl/0dcpbw

    1993'te moskova'da tanklarin yurumesi: https://www.youtube.com/watch?v=zacppzisofq

    abd baskani nixon'un vefati: https://goo.gl/mx3ua6

    oj simpson'un polisten kacisi: https://goo.gl/7myrl5

    2005 londra teror saldirisi: https://goo.gl/hpkysq

    katrina kasirgasi: https://goo.gl/mdcfdg

    baltimore'daki zenci isyani: https://goo.gl/ttnvsv

    1989 san francisco depremi: https://www.youtube.com/watch?v=p5fjdm69pbq

    concorde ucaginin dususu: https://goo.gl/cfv1ep

    eski israil basbakanina suikast: https://www.youtube.com/watch?v=efcpeuhvpla

    cnn'in yayindaki ilk saati: https://www.youtube.com/watch?v=rwhgkukvvpe

    1994 california depremi: https://www.youtube.com/watch?v=zfuz5wkr5so

    mars'a giden ilk robot pathfinder: https://www.youtube.com/watch?v=zuaalbrc7ka

    monica skandali patlayinca bagdat'in bombalanmasi: https://www.youtube.com/watch?v=pp2rfejc8cy

    bush tartismali bir sekilde baskan seciliyor: https://www.youtube.com/watch?v=ucdj8qhqqdq

    bir tane de turkiye'den vereyim, 17 agustos depremi: https://goo.gl/kd9hej

    zamanla yenilerini buldukca eklerim.

  • avcılık

    en sevdigim komsum paul isminde 45-50 yaslarinda sari biyikli bir amca. eleman nike'in beaverton'daki ofisinde senior ar-ge'ci muhendis olarak calisiyor, arka bahcesinde organik tarimla ugrasiyor, evinin catisinda gunes enerjisi sistemi var ve ise tesla model s marka arabasiyla gidip geliyor. herhangi bir gun sabah 6'da kendisini evin arkasindaki ormanlik alanda jogging yaparken gorebilirsiniz ve "ne o, dizayn ettigin ayakkabiyi mi test ediyorsun" diye takilabilirsiniz.

    kendisi hayatimda gordugum en cevreci insanlardan biri diyebilirim. birkac ay once aksam saatlerinde kapim calindi ve karsimda paul'u gordum. elinde buyukce bir paket vardi ve sakayla karisik "bana hediye mi getirdin" deyince "bugun ava ciktim da bir geyik vurdum. etlerin bir kismini kendime ayirdim, bir kismini evsiz siginma evine bagisladim, biraz da sana getireyim dedim" seklinde cevap verdi. bunu duyunca cok sasirdim ve neden durup dururken masum bir hayvanin hayatina kiydigini sordum.

    bana "sana 2 hayvanin hikayesini anlatayim" dedi (a tale of two animals). daha sonra devam etti: "bu hayvanlardan biri senin buzdolabindaki inek ve kendisi endustriyel bir ciftlikte dogdu, dogar dogmaz annesinden ayrildi, sonra citlerle kapli bir yerde yuzlerce hayvanla sikis tepis yasadi ve hizlica sismanlasin diye kendisine surekli hormon basildi ve kisa zamanda obezite basta olmak uzere bir cok saglik sorunuyla bogusmaya basladi. belli bir kiloya ulasinca da mezbahaya gonderilip once diger arkadaslarinin katledilmesini izledi, sonra da kendisi oldukca kanli bir sekilde katledildi. hayatinin ilk dakikasindan son dakikasina kadar sirf bazi sirketler karina kar katsin diye iskence cekti."

    ve yine devam etti: "bugun vurdugum geyige gelince ormanda dogdu, ailesiyle ve arkadaslariyla ozgurce yasadi ve mutlu bir yasanti surdu. en sonunda nereden geldigini gormedigi bir mermiye yenik dustu ama omrunun son 5-6 saniyesi haric hic aci duymadi ve hayattan zevk aldi. vucuduna ne hormon enjekte edildi, ne hapis hayati yasadi, ne iskence cekti."

    ikna olmus gibiydim ama dayanamadim ve "peki zevk icin savunmasiz hayvanlari vurmak ne kadar dogru?" seklinde bir soru yonelttim. o da "eskiden dedemle babam ormanda avcilik yapardi. ben de kucuklugumden beri bu isin icindeyim. bugune kadar zevk icin avcilik yapan kimseyi gormedim. bazi simarik zenginler afrika'ya gidip aslan avlamaya calisiyor ama bu bolgede avlanilan hayvanlarin tamami avcilar tarafindan yeniyor veya evsiz siginma yerlerine bagislaniyor" seklinde cevapladi.

    biraz arastirma yaptim ve etrafta avcilik yapan baskalariyla da konustum. avcilar icinde sirf zevk icin hayvan oldurup buna "spor" diyen insanlar %1'lik kesimde. cogunun evinde buyuk derin dondurucu var ve avlandiklari hayvanlari orada birakmiyorlar. en son buldugum istatistiklere gore sirf 2010 yilinda abd'deki avcilarin bagisladigi etlerle evsizlerin toplamda 11 milyon porsiyon et yemesi saglanmis. ustelik burada bahsedilen hormonlu hastalikli etler degil buyuk olcude organik ve citlerin arasinda sikisip kalmak yerine ormanda rahatca kosabildigi icin saglikli olan hayvanlara ait etler.

    herseye ragmen vejeteryan olan biri cikip da avcilari etleri icin hayvan oldurdukleri icin elestirirse en azindan bunda biraz tutarlilik var ama marketten veya kasaptan endustriyel mezbahalardan cikan etleri alip beslenme amacli avciliga vahset demek ironik kaciyor. marketlerde satilan etlerin ne sartlarda uretilip piyasaya suruldugunu gormek isteyen google'da ufak bir arama yapabilir. biz marketten aldigimiz etin nasil o hale geldigini gormedigimiz icin vicdanimizi rahat tutuyoruz, hatta cogu zaman bunu gormek bile istemiyoruz. zaten bu yuzden bazilari "bugun avlanmaya gerek yok her turlu et markette mevcut" diyorlar. tamam her turlu et markette mevcut da o etler uretilirken hayvanlara yapilan eziyetleri gormedigimiz icin yok mu sayacagiz?

    bu arada insanlar balik tutmaya da cogu zaman laf etmiyorlar ama konu kara hayvanlarinin avlanmasi olunca aninda "vahset" deniyor. konu ceylanlarin, geyiklerin sirin olmasiysa kuzular ve koyunlar da gayet sirin ama kimse onlarin kesilip yenmesine laf etmiyor. zaten yukarda bahsettigim gibi mevzu hayvanin kesilip yenmesi degil, dogdugu andan oldugu ana kadar surekli hapis hayati yasamasi, sagliksiz sartlarda buyumesi ve surekli eziyet cekmesi. bu acidan avcilik daha insancil geliyor.

    avciliga "spor" denmesinin sebebi hayvani vururken yapilan "nisan al, ates et" eylemi degil. ortalama bir avci avini bulana kadar cogu zaman ormanda saatlerce yuruyor, kosuyor, tirmaniyor ve butun bu hareketlere "spor" deniyor. hayvani vurma anina spor demek ne kadar dogrudur bilmiyorum. bir de "savunmasiz bir hayvana silahla saldiriliyor, esit sartlarda avlanilmiyor" denmis. mezbahalarda kesilen hayvanlara kacma sansi veya dovusme sansi veriliyor mu? onlar esit sartlar altinda mi kesiliyor?

    son olarak not geceyim, avcilik yapmiyorum ve cogu kisi gibi ben de marketten et aliyorum ama kimseyi avcilik yaparak eve et getiriyor diye suclayamam.

  • antalya

    gecen gun biraz da merakla google earth vasitasiyla antalya'nin sahillerine bakayim dedim ve kucuklugumde hatirladigimdan cok daha farkli bir sehirle karsilastim. sonra sehrin sahil seridi boyunca bazi "fotograflar" cekerek sehirde son yillarda gerceklesen ranti ve talani belgelemek istedim. bu sekilde hazirladigim 2003 ile 2015 arasindaki sahil seridini karsilastiran 57 sayfalik belge su linkten gorulebilir: https://goo.gl/onuumg (edit: telefondan baglananlar icin alternatif link: http://docdro.id/kluetv4 -yuklenmesi 20 saniye kadar surebilir).

    adamlar sahil seridi boyunca bos bulduklari her yere tesis dikmisler. iki otel arasindaki ufacik bosluklara bile yeni oteller dikilmis. bunun takipcisi olup seneye 2016 uydu goruntuleri ortaya cikinca onlari da eklemeyi dusunuyorum. aslinda baslangic olarak 2003 yerine 1995 filan alsak cok daha kapsamli sonuclar elde edebilirdik. 90'li yillarda antalya'da bugun her yerde gorulen boyle devasa oteller yok denecek kadar azdi.

    bununla birlikte yine google earth vasitasiyla bir de hesaplama yapmaya calistim. antalya'nin toplam sahil seridinin ne kadarinin otellere ait ne kadarinin halka acik oldugunu tespit etmek icin uydu goruntulerini inceledim ve google earth vasitasiyla cesitli olcumler yaptim. antalya'nin toplam sahil seridi 450 km civari ve bunun 228 km'lik kismi kumsallardan ve plajlardan olusurken geri kalan kismi kayaliklardan olusuyor. bu 228 km'lik kisminin da 110 km'lik kismi yani %48'i otel ve cesitli isletmelerin arka bahcesi seklinde ayrilirken hemen dibinde otel olmayan ve "halka acik" oldugunu soyleyebilecegimiz seridin toplami 117 km. yani antalya'daki plaj ve kumsallarin yarisi otellere ayrilmis durumda. bu kotu bir sey gibi gozukmeyebilir ama bundan 10-15 sene onceki uydu fotograflarina baktigimizda bu oranin %70-30 seklinde oldugunu goruyoruz. bu hizla giderse antalya'da oteller tarafindan el konulmamis hicbir plaj ve kumsal kalmayacak gibi.

    neyse, merakimi yenemeyip boyle bir arastirma yaptim ve sonuclarini paylasayim dedim. bu konuda merakli olan baskalari da varsa umarim islerini gorur.

  • ekşi itiraf

    su dunyada her turlu bilim insanina saygi duyarim ama jeologlara ve arkeologlara ayri bir saygi duyarim. adam sahilde bir kaya parcasi buluyor, ufak bir cekicle bunu eseliyor, kendince ona bazi testler yapiyor ve "hmmm burada 260 yil once 7.2 siddetinde deprem olmus. bu deprem 45 saniye surmus" gibi net tespitlerde bulunuyor. ben ayni kayayi eseleyince yaptigim en buyuk tespit "ustum basim toz oldu yine" oluyor.

    arkeologlar eski sehirlerin kalintilarinda butun gun kazilar yapiyorlar. adam bir dis tanesi buluyor ve bunu inceleyip "25-30 yaslarinda bir erkek...sebzeyle beslenmis....kalp krizinden gitmis" gibi tespitler yapabiliyor mesela. aklim hayalim almiyor bunlari. ben ayni dise bakinca "herif on bin yil once dislerini neyle fircalamissa artik hala curumemis" diyorum.

    jeoloji konusuna hep merakliydim ama dogrusunu soylemek gerekirse hicbir zaman bu merakimi yenmek icin somut bir harekette bulunmadim. bugune kadar jeoloji bilimini daha iyi anlamak icin yaptiklarim bu konuda yapilmis bazi belgeselleri patlamis misir esliginde izlerken "vay be" deyip 1 saat sonra anlatilan konuyu unutmus olmaktan ibaret. ornegin depremleri durdurmak icin fay hattina cimento dokmenin sacma bir fikir oldugunu anliyorum ama fay hattinin tek seferde mi kucuk parcalar halinde mi kirilmasina tam olarak neyin sebep oldugunu tam olarak anlamiyorum. aslinda deprem oldugunda atimla birlikte tek seferde kocaman bir toprak parcasinin "hoop" diye atlamak yerine neden saga solla sallandigini da anlamiyorum ya neyse. ogrenecek daha cok seyim var.

    sonunda jeoloji konusunda bilgimi arttirmak icin bu yastan sonra bu konuda birkac universite dersi almaya karar verdim. bir sorun vardi o da disardan universite dersi almak oldukca pahali olabiliyor. ornegin abd'de cogu ders 3 krediden olusuyor ve kredi basi ucret 200-300 dolar civari olduguna gore bir ders neredeyse bin dolara geliyor. calistigim sirket mudurun onayi oldugu surece egitim ve kendini gelistirmeye harcanan paralari karsiliyor ama mudurume gidip "jeoloji dersi almak istiyorum" dedigimde ilk tepkisi "kardes, senin yaptigin isle jeoloji arasindaki alaka bir baleciyle bir ormanci arasindaki alaka kadar, nereden esti? seni hangi deli sikti?" mealinde bir cevapti. en azindan ben boyle tercume ettim.

    ben de artik "nasil olsa kaybedecek bir seyim yok" diye allah ne verdiyse vurayim dedim ve artik nereden cesaret geldiyse, "bunyesinde binden fazlasi phd'li olmak uzere 20 bin ar-ge'ci muhendis calistiran bilimle ic ice bir sirkette boyle bir zihniyetle karsilasacagim hic aklima gelmezdi. sonucta kendi alanin disinda bir bilim dalinda uzmanlasmak insanin bilim disiplinini ve dusunce seklini gelistirir" mealinde bir seyler soyledim. normalde zaten bu tur karsi cikislar yapmamiz ve kendimizi ezdirmememiz konusunda bizi cesaretlendiren ve surekli tembihleyen mudur ikna olmus olacak ki sonunda kendisine verdigim formlari imzaladi.

    sonra sirketin ufak ama gorkemli kutuphanesine gidip oradaki yuzlerce bilgisayar kitabi (allah bilir o kitaplar 100 farkli konudan bahsediyordur ama benim gibi cahile hepsi ayni) arasinda zar zor da olsa bulabildigim birkac jeoloji kitabina el koydum ama olayi "bilale anlatir gibi anlatabilecek" bir kitap bulamadim. kutuphaneye bakan elemana "kardes biz deprem bolgesinde yasiyoruz ve insan kaynaklari olarak bu konuda bilinclenmek istiyoruz. jeoloji konusunu soyle guzelce anlatan baska kitaplar istetebilir miyiz?" dedim ve su anda hala arastiriyorlar.

    istedigim derslere kayit oldum ama dersler birkac ay sonra baslayacak. simdilik jeoloji bilgim "nasip iste" seviyesinde. mesela gecen gun kiz arkadasimla deniz kenarina gittik ve bir yerden sonra durup dururken kumsal sona erdi ve kayaliklar basladi, 50-60 metre bu sekilde devam ettikten sonra yeniden kumsal basladi. kiz merak edip "burasi neden boyle?" diye sorunca "jeoloji iste, ne dersin" diyerek onu muthis bilgimle aydinlattim ve ufkunu 4 katina cikarttim (!). o da gozlerimin icine bakip "ha, oyle mi?" dedi ve ben daha da batmadan konuyu degistirdi.

    yasadigim yer bir izlanda olmasa da volkanik aktivitenin dunya'da en yuksek oldugu yerlerden biri. sirf bu eyalette bircogu aktif olmak uzere 40'dan fazla volkanik dag mevcut ve komsu eyaletleri filan da ekleyince bu sayi katlaniyor. plajda takilirken topragi biraz eseleyince volkanik kayalar buluyorsunuz. bu biraz eglenceli olsa da yukarda dedigim gibi jeolojiden cakmadigim icin tam tad alamiyorum.

    ayni zamanda bolge dunya'nin en buyuk deprem bolgelerinden birisi. gecen baska bir entry'de de anlatmistim ama cascadia fay hatti 1200 km uzunlugunda ve tek seferde kirilmasi bekleniyor. referans olsun diye soyle soyleyeyim, ayni uzunlukta olan ve erzincan'dan istanbul'a kadar uzanan kuzey anadolu fay hatti su ana kadar 7 parcada kirildi ve her bir kirilma 7 ve uzerinde buyuklukte deprem ortaya getirdi. son parca kirilinca da beklenen buyuk istanbul depremi olusacak. simdi de erzincan'dan istanbul'a kadar olan hattin tek bir seferde kirildigini dusunun (dusunemedim). ortaya 2011'de japonya'da yasanan felaketin aynisi yani 9 buyuklugunde ve 5 dakika surecek bir felaket cikiyor.

    neyse belli bir yastan sonra kendi alanin olmayan bir bilim dalina merak salmak biraz garip geliyor. alismadik gotte don durmaz derler ya, insan 30 yasindayken cocuk parkina gidip salincakta sallaniyor gibi bir hisse yakalaniyor. kendi bolumunde master/doktora yaparken bu his olusmuyor ama kendi bolumunle uzaktan yakindan alakasi olmayan bir bolume baslayinca isler degisiyor. psikoloji nerde, jeoloji nerde. ben kayalarla oturup dertlerini mi dinleyecem?

    bir de astonomiye merak salip teleskop alma hikayem var ki bu ayri bir entry'nin konusu. youtube acayim da misir patlatip biraz belgesel izleyeyim bari. bu sirada cascadia depremi olursa da "rahmetli bok yoluna gitmis olsa da en azindan onu rahmetli yapan fay hattinin karizmatik bir ismi vardi" dersiniz.

    edit: daha entry'i bitirmeden ekvador'dan deprem haberi geldi. umarim can ve mal kaybi olmamistir.

  • mutlu evliliğin sırları

    evli degilim ama 5 yildir kiz arkadasimla ayni evde yasiyoruz. bu esnada 3 farkli eyalette 4 farkli sehirde yasadik ve iliskimizde (simdilik) hersey yolunda gidiyor. isin ilginc tarafi sudur ki ikimiz arasinda neredeyse hicbir ortak nokta yok.

    ikimizin ayri ulkelerden ve kulturlerden olmasi bir yana, benim sevdigim muzik turunu o sevmiyor, onun sevdigini ben sevmiyorum. o benim sevdigim film turlerini sevmiyor, ben onun sevdiklerini sevmiyorum. hayat felsefemiz neredeyse birbirine zit ve sevdigimiz hayvan turleri bile birbirinden farkli (ornegin o kucuk kopekleri seviyor ben buyuk kopekleri). sevdigimiz yemek cesitlerine gelince ben bol etli yemekleri severken o neredeyse vejetaryen denilecek seviyede (tas catlasa 2-3 haftada bir porsiyon et yer). ben baliksiz yasayamam, o baligin ne tadina ne kokusuna dayanabilir.

    mesela mobilya magazasina gidiyoruz, koltuk takimlarina bakiyoruz. birazdan satis temsilcisi gelip "en cok hangisini begendiniz" dediginde ayni anda ben bir koltuk takimini, o baska bir koltuk takimini isaret ediyor. pizza yaptirdigimizda pizza'nin bana ait olan yarisi ile ona ait olan yarisi iki ayri evren gibi (pizzanin yarisinda 4 cesit et, yarisinda sirf sebze oluyor). ev ararken emlakci "nasil bir sey bakmistiniz" dediginde ayni anda konusmaya basladik ve birbirimizin zitti seyler soyleyince kadin saskinligini gizleyemedi. ben 80'lerde o 90'larda dogdu (aramizda topu topu 6 yas var).

    bu dunya'da olabilecek neredeyse herseyde farkli dusunuyoruz ve iliskiye ilk basladigimizda "bu kiz beni trolluyor herhalde, ben neyi begendigimi soyluyorsam tam tersini begendigini soyluyor" diye dusunuyordum ama sonradan aci gercegi anladim. bununla beraber iliski gayet iyi gidiyor ve ufukta bir ayrilik gozukmuyor. peki bunun sirri ne?

    oncelikle her ne kadar birbirimizin hemen hemen her konuda ziddi ("zitti" mi desek?) olsak da ikimiz de kendi kisiligimizden odun vermiyoruz. ben onun yanindayken tamamen "kendim" olabildigim gibi o da benim yanimdayken tamamen "kendisi" olabiliyor. iliskilerin cogu insanlar olmadiklari biri olmaya calistigi icin bitiyor cunku bunye bir yerden sonra patlama yasiyor.

    peki zevklerimiz neredeyse tamamen zitken nasil "kendimiz" olabiliyoruz ve iliski elde patlamiyor? ikimiz de belli seylerden belli oranda fedakarlik yapiyoruz. ornegin arabayla yolculuga cikacagiz ve yolda hangi muzigi dinleyecegimiz konusunda anlasamiyoruz. hemen 30 sarkilik bir playlist olusturuyoruz ve bu listeye giren 15 sarkiyi ben, 15 sarkiyi da o seciyor (hicbir itiraz hakki olmamak sartiyla). daha sonra listeyi "shuffle" seklinde ayarliyoruz ve alet hangi sarkilari calarsa kimsenin itiraz etmeye hakki olmuyor.

    diyelim ki aksam film izleyecegiz ve hangisini sececegimize karar veremiyoruz. ben 5-6 film secip "bunlardan birini sec" diyorum (veya aynisini o yapiyor) ve boylece ikimizin de sectigi gerceklesmis oluyor. tatile cikarken gidecegimiz yeri belirlerken de ayni sekilde birimiz 5-6 maddeden olusan "shortlist" hazirliyor ve digerimiz o listeden secimini yapiyor. boylece iki tarafin da secime katkisi oluyor.

    insan karsisindakine saygi gosterirse ve onu oldugu gibi kabul ederse karsidaki insan da olmadigi birinin taklidini yapmak zorunda kalmiyor. bu sekilde iliski daha uzun omurlu oluyor. iliskideki hersey ideal olmuyor ama zaten 2 insanin oldugu yerde 2'sinin de her zaman istedigini elde etmesi imkansiz. iki taraftan en az biri zaten belli konularda fedakarlik yapacakken bunu saygi cercevesinde yapmak lazim. fedakarlik yaparken de insanin kendi benliginden fazla odun vermemesi lazim (mumkunse hic vermemesi lazim).

    onun sayesinde daha saglikli besleniyorum, zevk almasam da sebze tuketiyorum, zaman zaman "fedakarlik" yaptigim bazi konularin cogu zaman lehime sonuclar verdigini gordum ve bu hic de kotu bir sey degil. o da 5 yildan sonra bile benim yaptigim cogu "baba esprisi" kalitesindeki kotu esprilere nezaketen guluyor ve onu surekli sehirden sehre suruklememden sikayet etmiyor.

    yazinin buraya kadar olan kismini okuduysaniz burasini da okursunuz deyip bir animizi anlatayim. illinois eyaletinin tam da ortasindaki ufak bir koyde yasiyorduk ve genelde haftaicleri is cikisi haftasonlari da normal vakitlerde arabayla etrafi turlamayi seviyorduk. etrafta bolca agac, tarla filan oldugu icin bu bize eglenceli geliyordu (bak ikimizin de sevdigi bir sey buldum). bir cumartesi sabahi bunu erkenden uyandirdim ve "kalk, hava cok guzel, yollar da bombosken arabayla biraz tur atalim" dedim. bu garibim de her zamanki gibi 40-50 dakika boyunca etrafi turlayacagiz sandi ve bir kot pantolon ve t-shirt disinda uzerine fazla bir sey almadan ciktik.

    yola cikinca i-74'e vurduk ve oradan i-55'e girdik. iki bucuk saat ve 3 eyalet geride kalmisti ve kendimizi michigan'da bulmustuk. kizcagiz hala "nereye gidiyoruz" diye sormadi ve sabirli sabirli gidecegimiz yere varmamizi bekledi. sonunda michigan golundeki bir plaja geldigimizde 4 bucuk saat geride kalmisti. ben de "surpriz, gol kenarina geldik" dedim. gayet sakin bir sekilde "e soyleseydin havlu ve denizde giyilecek seyler getirirdik. simdi bu kiyafetlerle denize giremeyiz ki" dedi. ben de "hic dusunememistim" dedim. sahilde biraz dolasip sonra eve donduk ve eve ulastigimizda aksam saatleri olmustu. kizcagiz sinirlenip trip atacagina gayet masum bir sekilde onu gezdirip surpriz yaptigim icin butun aksam tesekkur etti cunku hayvanoglu da olsam iyi niyetli oldugumu biliyordu.

    bir de onun trollemesine ornek vereyim. evimizde husky cinsi bir kopek vardi ve bir tane daha almak istiyordum. o da kucuk kopekleri sevdigi icin ufak bir kopek almak istiyordu. bir turlu kendisini husky konusunda ikna edemiyordum. sonunda kopek barinagina goturdum ve "husky olmasi kaydiyla istedigin kopegi secebilirsin" dedim. o da bunun karsiliginda "al sana husky" dercesine bulabildigi en buyuk, en tuylu, en dobi husky'i secti (ki hayvan 50 kg agirligindaydi). hala da bu husky bizimle.

    burada demek istedigim sey sudur, biriyle iyi ve guclu bir iliski yasayabilmek icin ille de o kisiyle ayni zevkleri paylasmaniz, ayni seylerden hoslanmaniz veya (daha da kotusu) ayni seylerden hoslaniyormus gibi yapmaniz gerekmiyor. yaninda ciddi ciddi "kendiniz" olabildiginiz, yaninda rahat olabildiginiz ve kendinizi bulabildiginiz birini bulup "kendiniz" olun, o da kendisi neyse o olsun. iliskinin yuruyecegi varsa yurur. insan kendisi olamayinca mutlu olamaz.

    edit: galiba durumu iyi anlatamadim. burada "kendinizle zit olan, aranizda hicbir ortak nokta veya benzerlik olmayan birini bulun" demiyorum. sadece buldugunuz kisiyle beraber rahatca kendiniz olabiliyorsaniz ve oldugunuzdan baska biri gibi gorunme ihtiyaci gormuyorsaniz o kisiyle ortak noktalariniz olsa da olmasa da o iliski bir sekilde yurur. yani ben "x" tarzi bir muzigi seviyorsam ve hoslandigim kisi "y" tarzi muzigi seviyorsa sirf ona yaranmak icin "y" tarzi muzik seviyor gibi yapmak zorunda kalmamaliyim. insan kendisi gibi olan birinden bir sey ogrenemez, zaten sizinle her konuda ayni fikirde birini bulma ihtimaliniz karsinizdaki sahis omurga sahibiyse ve genetik olarak ikiziniz degilse sifira yakindir.

    "sen evli bile degilsin, evlilik hakkinda ne konusuyorsun" derseniz de o konuda diyecek bir sozum yok. zaten bu entry bir sure sonra buyuk ihtimalle kendisini imha edecek.

  • ekşi itiraf

    merhaba,
    dunya tarihinin gelmis gecmis en odun sanat tuketicisiyim. evet ben o adamim. resim sergisine gidiyoruz, millet resimlere bakip "bu resimde aciyla umut harmanlanmis", "resimdeki turuncu bolgeler ressamin cektigi acilari simgeliyor" benzeri yorumlar yaparken ben "gunesin batisi guzel olmus da keske ressam 2-3 marti daha ekleseymis" deyip geciyorum. ressamin burada demek istedikleri, yaptigi gondermeler veya hissettigi seyler aklimin ucuna bile gelmiyor. "bunlari siklemiyorum" demiyorum, sadece aklima oyle bir sey gelmiyor diyorum. ben resme bakinca sadece resimde ne varsa onu goruyorum.

    aynisi filmlerde de var. millet film izliyor, filmden sonra yok "yonetmen x'e gonderme yapmis" "aktorun mimikleri tam da y filmindeki z'nin mimikleri gibi" "surekli temposu azalip artan muzik beni benden aldi" gibi yorumlar yaparken ben "sonunda kotu adami cok pis dovduler" diyorum cunku aklimda sadece hikaye kaliyor. kim kime gonderme yapmis, kim nereye referans vermis hicbirine dikkat etmiyorum. izledigim filmin muzigini film biter bitmez unutmus oluyorum. cogu zaman farkina bile varmiyorum. yine siklemedigimden degil, film izlerken bunlar aklimin ucundan bile gecmiyor. elimde degil.

    kitap okuyorum, sozluge girip kitapla ilgili yazilan yorumlara bakiyorum. millet kitabin altini ustune getirmis, analiz uzerine analiz yapmis. karakter tahlilinden paragraflar arasindaki ahenge ve uyuma kadar her sey tartisilmis. benim aklimda kalan yine "ne guzel, adam kadina kavustu" oluyor. yani aklimda kalan hikayenin sonunun mutlu sonla bitip bitmemesi. mesela gecen sabahattin ali'nin uc romanini bitirdim, kurk mantolu madonna'yi bitirince aklima erasmus'a gidip orada birkac ay ask yasayip memlekete donunce omur boyu bunun ozlemini cekip depresyona giren gencler geldi. bazen bir kitabi bitirdikten sonra buraya gelip o kitap hakkinda yazilanlari ve paylasilanlari okuyorum. burada kitaptan alinti olarak paylasilan diyalog ve paragraflarin cogunu kitapta gordugumu bile hatirlamiyorum. halbuki hafizam o kadar kotu degildir, yeri gelince bundan 10 sene once gittigim bir adresi bile hatirlayabiliyorum.

    muzik dinliyorum, millet "su sarkida bateristin yaptigi resitale bak arkadas" "sozler ne kadar da derin" "bu sarkinin girisi ayni xyz sarkisinin sonundaki soloya benziyor" gibi yorumlar yapiyor. ben dinlerken "kulaga hos geliyor ha, bu sarki arabada dinlenir" diyorum. bugune kadar 100-200 defa dinleyip sozlerini bile bilmedigim (turkce) sarkilar var. cogu sarkida sozlere dikkat bile etmiyorum. zaten arkada calan enstrumanlari da bir birinden ayiramiyorum. yani bir sarkida baterist ne yapmis, gitarist ne etmis bunlara dikkatimi veremiyorum. benim icin bir muzigin melodisi kulaga hos gelir veya gelmez. ha, gidip serdar ortac dinleyecek halim de yok (o kadar da olmedik be) ama muzikteki ayrintilara dikkat etmem.

    boyle odun bir sanat tuketicisiyim iste. hani bilimde "parsimony" diye bir sey var, "bir olayin en basit aciklamasi buyuk ihtimalle en dogru aciklamasidir" diyor. benim sanata bakis acim da bu sekilde. ne yapayim, baska turlusu elimden gelmiyor. yok yok, odunum ben. zaten cop adam bile cizemem.

  • tesla model 3

    bugun ofiste millet takir takir peynir ekmek alir gibi siparis verip depozito birakiyordu. oregon'da satis vergisi olmadigi icin arabayi tam da liste fiyati olan 35 bin dolara almak mumkun olacak. hatta elektrikli arabalara ozel vergi indirimleri ve vergi kredileri uygulandigi icin asil alim fiyati 27 bin 500 dolara kadar dusecek deniyor. arabanin 2 yillik ruhsat/kayit ucreti de 86 dolarmis. bolgedeki bazi sirketler simdiden calisanlarin arabalarini park ettikleri yerlerine elektrik sarj noktalari eklemeye basladi.

    ben klasik turk mantigiyla "bu depozitolarin tanesi bin dolarsa ve millet 2 sene sira bekleyecekse 5-10 tane depozito alayim, sonra seneye tanesini 3-4 bin dolara okuturum" diye dusunduysem de vazgectim. gorunuse gore tesla'lara kavusabilmek icin eksi sozluk'teki caylak sirasi gibi bir sira olacak.

    2-3 sene sonra bu arabalarin ikinci el piyasasi olusunca ikinci ellerin fiyati 15-20 bin dolara kadar duser. efsane model s'in bile ikinci el piyasasi oldukca uygun gozukuyor. bu arabalarda benzin olmadigi gibi ayni zamanda yag degisimi ve cesitli bakim masraflari da olmadigi icin araba uzun vadede daha ucuza geliyor. tek bir soru isareti var o da pilin ne kadar sure gidecegi. normalde surekli sarj edilip sarj yiyen laptop, cep telefonu gibi aletlerin pillerinde 300-400 sarjdan sonra ciddi bir kapasite kaybi yasaniyor ama tesla'nin pillerinin 8 yil garantisi var. pilin omru uzun olursa tesla almamak icin hicbir sebep yok demektir.

  • avrupa vs amerika

    bu "amerikalilar gerizekali, avrupalilar super kulturlu" geyigi de defalarca curutulmesine ragmen yillardir bitmedi. ortalama iq'lara bakiyoruz abd ortalamasi 100, avrupa ortalamasi 99, arada 1 puanlik bir fark var (sadece almanya, ingiltere gibi gelismis avrupa ulkelerinin ortalamasina bakinca da ortalama 101, yani yine fark 1 puan). nufusa orantili olarak universite mezun oranlarina, iki bolgedeki muhendis/doktor oranlarina bakiyoruz yine arada neredeyse hic fark yok. akademik yayinlara, patentlere filan bakiyoruz, abd uzak ara onde. kisi basi ortalama kitap okuma, muze ziyaret etme, tiyatroya gitme gibi istatistiklere bakiyoruz ve yine arada yok denecek kadar az fark var. kisaca bu geyik tamamen sehir efsanesinden ibaret.

    amerika'da aptal, cahil, koylu insan cok var ama avrupa'da da var, baska yerlerde de var. gecen sene illinois'te kus ucmaz kervan gecmez bir koyde yasiyordum ve evimin karsisinda misir tarlasi vardi. tarlanin sahibi olan koylu adami her hafta kutuphanede goruyordum. ayda bir cocuklarini alip 230 km uzakliktaki chicago'ya gidip muze gezisine cikartiyordu. adama "turkiye'nin basbakani kim?" desen bilmez ama bu onu cahil yapmaz (ornegin ben de polonya'nin veya bulgaristan'in basbakanini bilmiyorum). ha bu arada kus ucmaz kervan gecmez yerde 10 bin kitaplik kutuphane vardi.

    arastirmalara gore gecen sene bir amerikali ortalamada 12 kitap okumus. yetiskin nufusun %75'i en az bir kitap okurken %25 gecen seneyi hic kitap okumadan gecirmis. ornegin ingiltere'de bu oran %66-33 seklindeymis. yine ortalama bir amerikali gecen sene haftada 5 saat 15 dakikayi kitap okumaya ayirmis. avrupa'da da bu ortalama 5 bucuk saat civarinda dolasiyor. kitap okuma istatistikleri olarak abd, ingiltere, almanya, fransa ve kanada arasinda yok denecek kadar az fark var.

    2013 yilinda abd'de piyasaya 304 bin kitap cikmis ve cin'den sonra dunya'da en fazla kitap cikartan ulke abd (nufusa orantilayinca ingiltere'den sonra yine az farkla ikinci sirada). sadece akademik yayinlara baktigimizda abd uzak ara dunya lideri. abd hem kisi basina dusen kutuphane sayisi hem de kutuphanelere yapilan yatirim olarak avrupa'nin onde gelen ulkeleriyle (ingiltere ve almanya gibi) ayni seviyede ve avrupa genel ortalamasinin uzerinde. ulkede toplam 120 bin kutuphane var ve ulkede 2,800 kisiye bir kutuphane dusuyor. abd'de kisi basi satin alinan kitap sayisi avrupa'ya gore %20 daha fazla ama satin alinan her kitap okunmadigi icin bu istatistik tek basina bir sey ifade etmeyebilir.

    ortalama iq'lara gelince abd'deki ortalama iq puani 100. zaten akademik iq testleri abd'yi norm alarak hazirlandigi icin ozel olarak abd ortalamasi 100 getirilecek sekilde hazirlaniyor. eger abd ortalamasi 100'un uzerine cikarsa bazi sorular zorlastiriliyor, 100'un altina duserse bazi sorular kolaylastiriliyor. buradaki amac bir norm olusturup insanlar arasinda karsilastirmalar yapabilmek (yani bugunku 100 iq ile 50 yil onceki 100 iq ayni anlama gelmiyor).

    avrupa'daki ortalama iq'lara baktigimizda almanya, hollanda, italya 102 ortalamayla abd'nin 2 puan onundeyken, ingiltere, isvec ve isvicre 101 ortalamayla abd'nin 1 puan onunde. bir cok avrupa ulkesinde ortalama iq ayni abd'de oldugu gibi 100 puan. bazi avrupa ulkelerinde ortalama 95-96 civarinda da dolasiyor (ornegin turkiye ve yunanistan) ama genel ortalama 99, yani abd ile yaklasik olarak ayni.

    abd'de 25-64 yas arasinda yani calisma yaslarinda olup universite diplomasi olan kisilerin orani %40. avrupa'da en yuksek oran %44'le norvec'e ait. polonya, hollanda ve ingiltere'de bu oran %40'da. avrupa'nin geri kalan ulkeleri bu konuda abd'nin gerisinde kalirken (ornegin fransa'da %30, almanya'da %22) avrupa ortalamasi abd ortalamasinin altinda kaliyor.

    akademik makale ve patentlere baktigimizda abd her listede ya en basta gozukuyor ve avrupa'da abd ile bu konuda rekabet edebilen ingiltere ve almanya disinda pek bir ulke yok. bu makale ve patentleri muhendislik ve tip gibi teknik alanlara sinirladigimizda abd ile avrupa arasindaki fark daha da aciliyor.

    2014 yilinda amerikan muzeleri 850 milyon bilet satmis. bu biletlerin bir kismini abd'yi ziyaret eden yabanci turistler satin almis olsa da ezici bir cogunlugunu amerikalilar almis. istatistiklere gore muzeleri sosyal ve ekonomik duzey olarak her duzeyden insan ziyaret etmis, yani muzeler sadece zengin kesime hitap etmemis. amerikan muzelerinin amerikan ekonomisine yillik katkisi 21 milyar dolari asmis durumda ki bu dunya'daki 90 ulkenin gdp'sinden daha yuksek bir rakam. abd ve avrupa'da muzede harcanan zaman oranlari birbirine cok yakin. yine amerikan tiyatrolarina gecen sene 48 milyon kisi ziyarette bulunmus. nufusa orantilayinca bu bir cok avrupa ulkesiyle ayni seviyede. abd'lilerin 3'te 2'si sinemaya en az bir kere giderken ortalamada kisi basina sinema ziyareti olarak abd'nin uzerinde olan tek avrupa ulkesi izlanda, o da cok kucuk bir farkla.

    demek ki "avrupalilar super kulturlu, amerikalilar aptal" geyigi sehir efsanesinden ibaret. hangi istatistige bakarsak bakalim abd ile avrupa basabas gidiyor ve bir cok istatistikte abd onde gidiyor.

    bununla beraber bir geyige daha cevap vereyim, o da "abd'de kultur yok" geyigi. anlatilan bir hikayeye gore bir gun kadinin biri picasso'ya gider ve resmini cizdirir. picasso 5-10 dakikada resmi cizip bitirir ve kadindan epeyce yuklu bir ucret ister. kadin da "alti ustu 10 dakika emek harcadin, niye bu kadar para istiyorsun?" deyince picasso "10 dakika degil, 30 yil + 10 dakika" diyerek ayari vermis. evet abd'nin tarihi 225 yildan ibaret ama abd uzaydan inen kisiler tarafindan kurulmadi. abd'yi kuran avrupalilar'di ve avrupa'dan goc ederken yanlarinda avrupa kulturunu de getirdiler. bunun en buyuk kaniti bundan 226 yil once yazilan amerikan anayasasidir. abd ilk kuruldugu gunden itibaren sehirlesmeden muhendislige kadar hemen hemen her alanda avrupa kulturunun izlerini gorursunuz. olaya picasso gibi bakarsak abd tarihi 225 yil degil 2 bin yil + 225 yildir ve ulkede 2 bin yillik eski binalarin ve kalelerin olmamasi bu gercegi degistirmez. kultur eski bina ve arkeolojik eserlerle olsaydi bugun dunya'nin en kulturlu milletleri bagdat, sam, kahire gibi tarihi sehirlerde yasayan araplar olurdu.

    avrupa ile amerika'nin karsilastirilmasina gelince, bu bir tercih meselesidir. bazilari avrupa'da daha mutludur bazisi abd'de daha mutludur. olaya ekonomik olarak bakarsak orta-alt ve alt gruplar icin avrupa, orta-ust ve ust gruplar icin abd daha rahattir. sundan supheniz olmasin, her ikisi de ortadogudan bir cok konuda en az 100-200 yil ilerdedir. dunya'nin en basarili 500 universitesi icinde 100'den fazla amerikan universitesi (ilk 10'da 7 tane), dunya'nin en basarili 500 sirketi icinde 200'e yakin amerikan sirketi var.

    bunun disinda avrupalilar daha cok tatil yapar, amerikalilar daha cok para kazanir, avrupalilar daha cok vergi odeyip daha cok sosyal hizmet alir, amerikalilar daha az vergi odeyip daha ucuza gecinir. avrupa'da iskandinavlar haric her yerde futbol en populer sporken iskandinavlarda buz hokeyi en populer spordur. abd'de en populer spor sehirden sehre degisse de amerikan futbolu gayet populerdir. avrupalilar amerikalilar'a gore daha cok dil bilirler. amerikalilar icinde latin ve asya kokenlileri saymazsak ingilizce disinda dil bilen nadirdir (gerci bu son yillarda degismeye basladi ve yeni nesil amerikalilar ikinci dil ogrenme konusunda daha yetenekli ve azimliler).

    bu arada yukarda verdigim istatistiklerin cogunda cin, japonya ve guney kore avrupa'yi da abd'yi de geride birakmis durumda. bu da ilginc bir ayrinti olarak not edilsin. daginik bir yazi oldu ama neyse.

  • finansal özgürlük

    sozluk'te hemen hemen her hafta "neden omrumuzu zengin sirketleri daha zengin etmek icin heba ediyoruz" tarzi basliklar aciliyor ve cok az insan bu konuda gercekten somut adimlar atiyor. madende, fabrikada calisip aldigi maas zaten ucu ucuna yeten veya yetmeyen mavi yakalilari anlayabiliyorum ama ortalamanin ustu maas alan beyaz yakali olup da finansal ozgurluk icin planlama yapmayan veya bu konuda bir amac bile belirlemeyen insanlari bir turlu anlayamiyorum. bir insan neden surekli sikayet ettigi ve kendisini mutsuz eden bir konuyu duzeltmek icin bir sey yapmaz ki?

    finansal ozgurluk herkesin ulasmak icin cabalamasi gereken hedeflerden biridir. su anda calistigim sirketle is gorusmesine girdigimde su anki mudurum artik kliselesmis "uzun vadede kariyer hedefin nedir?" veya "x yil sonra kendini nerede goruyorsun?" tarzi bir soru sormustu, ben de durustce bir cevap verip "uzun donem kariyer hedefim kariyerimin olmamasi" deyince adamcagiz sasirmisti. sonradan uzun vadedeki hedefimin finansal ozgurluk oldugunu anlatinca olayin bu kadar da abes olmadigini gordu.

    ornegin kendime 37-38 yaslari arasinda yani bugunden itibaren 7 yillik donemde tamamen finansal ozgurluk ilan edip emekli olma hedefi koydum ve bunun gerceklesip gerceklesmeyecegini zaman gosterecek. bu konuda bir plan yapip ilk adimlari atmak bile olumludur cunku en azindan somut bir seyler yaptiginizi gosterir.

    finansal ozgurluge daha erken yasta ulasabilmek ve sozlukte bir coklarinin deyimiyle "modern kole" (aslinda sahsen katilmadigim bir deyim) olmaktan kurtulmak icin atilabilecek bazi adimlari siralayayim (not buradaki liste belli bir onem veya oncelik siralamasina tabi degil. ornegin 24 numara 17 numaradan daha onemli olabilir de olmayabilir de):

    1.) para biriktirmenin ilk kurali para kazanmaktir. kazanmadiginiz seyi biriktiremezsiniz. kazandiginiz paranin ilk etapta temel ihtiyaclarinizi gidermesi, daha sonra da geriye para artmasi gerekir. bu yuzden mevcut bir isiniz varsa uzun sure issiz kalmamaya dikkat etmeniz gerekmektedir. mevcut isinizden memnun degilseniz yeni bir is aramaya baslayabilirsiniz ama yeni bir is bulmadan eski isinizden ayrilmayin ("maymunlar yeni bir dal tutmadan eski dali birakmazlar" diye bir soz var, bunu hatirlayin).

    2.) turkiye'de yasiyorsaniz ve maasinizi turk lirasi uzerinden aliyorsaniz maasi alir almaz dolar veya euro'ya cevirin. boylece uzun vadede paraniz durdugu yerde deger kaybetmez. kazandiginiz paranin degerini korumasi en az degerine deger katmasi kadar onemlidir. nasil kazanilmayan para biriktirilemezse degerini surekli kaybeden ve enflasyon karsisinda eriyen para da biriktirilemez (biriktirilse de bir sey ifade etmez). dolar veya euro bir yatirim araci degil ama uzun vadede paranizi erimekten kurtaran araclardan biridir (bir digeri de altin). dolar bazli yatirimlar turkiye'de uzun vadede kolay kolay deger kaybetmez.

    3.) finansal ozgurluk icin en onemli kavramlardan biri para biriktirmektir. ilk adimda parayi kazandiniz, ikinci adimda kazandiginiz paranin durduk yere erimesinin onune gectiniz ve simdi sirada ucuncu adim var. bu adimda da masraflarinizi kisarak gereksiz masraflardan kurtulacaksiniz ve kazandiginiz paranin daha buyuk bir kismi cebinizde kalacak. ilk olarak bir ay boyunca harcadiginiz paralari listeleyin ve nereye ne kadar para harcadiginizin farkindaligini olusturun.

    4.) simdi bir aylik temel harcamalarinizdan olusan bir butce hazirlayin. aylik harcamalariniz arasinda bazilari olmazsa olmaz kategorisindedir (ornegin kira, elektrik faturasi ve yiyecekler). bazi harcamalar daha cok "luks" kategorisinde olacaktir ve bazilari iki grubun arasinda (olsa da olur olmasa da olur seklinde) olacaktir. tum harcamalarinizi bu uc kategoriye ayirin ama is burada da bitmiyor.

    5.) is burada bitmiyor cunku bazi "temel harcamalar" ayni zamanda "luks harcama" da olabilir. ornegin odemeniz gerekenden fazla kira oduyorsaniz bu harcama bir anda temelden lukse sicrayabilir. bir oda eve ihtiyaciniz varken 2-3 odali ev tuttuysaniz, gereksiz yere luks bir yerde ev tuttuysaniz, hemen hemen hic kullanmayacaginiz halde bazi seylere fazladan para odediyseniz (ornegin sitedeki yuzme havuzu gibi) burada durup dusunmek gerekiyor. tabi ki hayatin gerceklerini de dusunmek gerekiyor. ornegin istanbul'un avrupa yakasinda yasiyorsaniz ucuz kira odemek icin gunde 2-3 saatinizin yolda gecmesi de hic karli degil cunku stres katsayiniz artacaktir (bir de ise arabayla gidip geliyorsaniz arabaya yapacaginiz masraf kiradan fazla olabilir).

    6.) calistiginiz sektorde buyuk sehirde calisip yasama zorunlulugu yoksa buyuk sehirlerden uzak durmaya calisin. atiyorum a, b ve c isimlerinde 3 tane sehrimiz olsun. burada a mega-buyuk bir sehir, b orta buyuklukte bir sehir ve c kucuk sehir. a sehrinde daha cok is bulma imkaniniz var ve maaslar da daha yuksek ama ayni zamanda masraflar da deli gibi yuksek. b sehrinde maaslar da masraflar da daha dusuk ve c sehrinde yine maaslar da masraflar da epeyce dusuk. ilk bakista ucu de ayni yola cikiyor gibi ama oyle degil. bir arastirmadan hatirliyorum, buyuk sehirlerde kucuk sehirlere gore maaslar %30 oraninda daha yuksekken masraflar %60-70 oraninda daha yuksekti ve kucuk sehirlerde yasayanlar kara geciyordu.

    7.) imkaniniz varsa ortalamaya vurdugunuzda gelirlerin turkiye'den cok daha yuksek oldugu abd, kanada, avustralya, avrupa gibi yerlere cikabiliyorsaniz cikmaya calisin. buralarda birkac senede biriktireceginiz para sizi turkiye'de yillarca ihya eder. tabi bunu soylemesi yapmasindan daha kolay ve herkesin bunu gerceklestirme imkani yok, bu yuzden bu madde uzerinde fazla durmuyoruz. bunu yapmanin en "kolay" yolu turkiye'de ofisi olan bir uluslararasi sirkete girip 1-2 sene sonra yurtdisindaki ofislerden birine transferinizi istemek. son donemlerde bu sekilde yurtdisina cikan cok insan var.

    8.) elini verenin kolunu kaptiramadigi hicbir servis saglayicisiyla uzun donem kontrat yapmayin. ozellikle kablolu tv, dijital tv gibi platformlara fazla para dokmeyin. gunumuzde hemen hemen her sey internetten izlenebilmekteyken insanlarin tv izlemek icin neden para harcadigini ve bunun icin neden 1-2 yillik uzun kontratlar yaptiklarini anlayabilmis degilim.

    9.) hayatinizdaki "gizli masraflari" aciga cikarin. mesela cogu insan 3 yilda bir bilgisayar ve telefon yeniledigi icin bu masraflar uzun vadede goze gozukmez. 3 yilda bir bilgisayara ve telefona 1,500'er lira veren biri bu donemde sirf bu iki alete bile 3 bin lira vermektedir. bu da 3 yila bolununce ayda 83 liralik bir masraf cikar. cogu insan aylik butce yaparken "yeni bilgisayar ve telefon parasi" diye kenara 83 lira ayirmaz ama aslinda olmasi gereken budur. yilda bir aldiginiz seylerin fiyatini 12'ye, 2 yilda bir aldiginiz seylerin fiyatini 24'e, 3 yilda bir aldiginiz seylerin fiyatini 36'ya bolerek aylik masrafiniza ekleyin. boylece aylik masrafinizin gercekte ne oldugunu daha net bir sekilde gorursunuz. ha bu arada elektronik esyalari surekli yenilemek zorunda degilsiniz. ozellikle laptop ve telefon gibi pahali esyalari yenilemeden once kullanabildiginiz kadar kullanin.

    10.) hicbir yere gereksiz yere faiz veya ceza odemeyin. faturalarinizi zamaninda odeyin.

    11.) finansal ozgurlugunuzu ilan etme konusunda hirsliysaniz kendiniz gibi bu konuda hirsli olan insanlarla beraber olun. arastirmalara gore arkadaslari savruk olan insanlar daha savruk oluyor cunku insanlar beraberce para harcamayi ve bazi konularda arkadaslarindan geri dusmemeyi seviyorlar. aslinda bunun tam tersi olmasi mantiga daha uygun olurdu. simdi bir insan dusunun, arkadaslari luks meraklisi oldugu icin kendisi de luks meraklisidir ve onlardan "geri kalmamak icin" parasini bolca harcamaktadir. aslinda bu kisi parasini biriktirse uzun donemde arkadaslari birer birer borc bataginda yuzerken kendisi finansal olarak onlardan fersah fersah ilerde olacaktir ama cogu insan uzun vadeyi degil kisa vadeyi dusundugu icin gosteris yapmasini saglayan seylere para harcayarak bunu "sosyal statu yatirimi" olarak goruyor.

    12.) 11. maddede soylediklerim sadece duz arkadaslar icin degil iliskiler icin de gecerli. para harcamayi seven, her yerden masraf cikartan sevgiliden de uzak durmaya calisin. en basit ve goze carpan ornek olarak dugun masraflarina dikkat cekmek istiyorum. bazi insanlar "hayatimda bir kere evleniyorum" deyip oyle bir dugun masrafi yapiyor ki bu masrafin geri odenmesi 3-4 yil suruyor. halbuki butceye uygun ve sade bir nikahla evlenilse o para cepte kalacaktir veya bir yatirim olarak geri donecektir. son yillarda ozellikle avrupa'da sade ve masrafsiz nikah torenleri giderek daha da tutuyor.

    13.) gelelim tatil konusuna. yilda bir defa 2-3 hafta tatil yapip yil boyunca biriktirilen tum parayi bu tatile yigmak, sonra yilin 11 ayini melankonide gecirmek (veya daha da kotusu yil boyunca tatilden dogan taksitleri odemek) mantiga uygun mudur? hayir. o zaman neden herkes bunu yapiyor? cunku insanlarin cogu uzun donem dusunme yetisinden yoksun ve herseye kisa donemlik olarak bakiyor. tatil yapmayin demiyorum, tatil her insan icin gereklidir ama tatilinizi en luks yerlerde yapmak zorunda degilsiniz. ben sahsen yillik izin kullanmayi biraktim. yilda 3 hafta (yani 15 is gunu) izin kullanip butun sene tatil ozlemi duymak yerine yil boyunca 15 farkli cuma gununde tatil kullanip haftasonlari "mini tatile" cikiyorum. boylece hem yerel takildigim icin daha az masraf gidiyor hem de yilda bir degil 15 kere tatile cikmis oluyorum.

    14.) bu arada tatil demisken kamp yapmayi ogrenin. 4-5 gunluk otel parasina alacaginiz kaliteli bir kamp cadiri ve kamp malzemeleri sizi yillarca idare edecektir ve bir kere alisinca kamplar otel tatillerinden cok daha eglenceli gecmektedir.

    15.) saglikli beslenin. cogu zaman sagliksiz yiyecekler (ornegin fast food veya kutuda gelen dondurulmus yiyecekler) daha ucuz olsa da uzun vadede kaybedeceginiz sagligin degeri daha fazla. gunumuzde saglik giderlerinin bir cok insanin en gider kalemini olusturmasinin bir yana sagliksiz insan hayattan zevk alamaz.

    16.) finansal ozgurluge kavusunca "emekli olup" tasinacaginiz yeri belirleyin ve orada yatirim yapmaya baslayin. atiyorum kucuk bir sahil kasabasina tasinmak istiyorsaniz simdiden oralardan taksitle ev bakin. bu sayede kendinizi her ay kenara para koymaya zorlamis olacaksiniz. zaten cogu kucuk kasabada ev fiyatlari da daha ucuz olacagi icin yapacaginiz yatirim buyuk sehirlerden daha ucuza gelecektir. ustelik boyle bir yatirim yaparsaniz yaz tatillerinde gideceginiz yeri de belirlemis olursunuz ve bu tatillerde yapacaginiz masraf da epeyce duser.

    17.) yatirim cok onemlidir. sirf disinizden tirnaginizdan arttirdiginiz parayla finansal ozgurluk ilan etmeniz cok zor. biriktirdiginiz paranin bir sekilde buyumesi gerekiyor. bunun icin de yatirim yapmaniz gerekiyor. gunumuzde binbir cesit yatirim kanali var ve bazilari cok riskliyken bazilari daha az risk tasiyor. kendinize en uygun yatirim kanalini belirleyip onun inceliklerini ogrenin. bu biraz zaman alacak ama uzun vadede cokca ekmegini yiyeceksiniz.

    18.) disardan yiyecek soyleme isini mumkun oldugunca azaltin ve evde yemek yapmayi ogrenin. boylesi hem daha saglikli, hem yeni bir hobi edinmis oluyorsunuz hem de yemeginizde ne oldugunu bilmis oluyorsunuz. yemek endustrisinde (ozellikle mutfakta) calisanlar genelde disarda yemeye sicak bakmazlar cunku o mutfakta nelerin dondugunu en iyi onlar bilirler.

    19.) ozellikle giyecek konusunda marka takintiniz olmasin ama kalite takintiniz olsun. ornegin 2-3 senede bir yeni bir mont alacaginiza kaliteli bir mont alip 10 sene giyin. aynisi ayakkabi ve botlar icin de gecerli. bununla beraber kisa surede tukenen seyler icin (ornegin abur cubur yiyecek veya tuvalet kagidi) ille de en kalitelisini almaniza gerek yok. bunlarda en ucuzunu alabilirsiniz.

    20.) minimalizm felsefesiyle yasamayi ogrenin. ortalama bir evde bulunan esyalarin yarisi veya yarisindan daha azi kullanilmaktadir. hemen hemen herkesin evinde "bir gun lazim olur" diye alip atmaya kiyamadigi seyler mevcut. bir sey satin alirken "bir gun lazim olur" diye degil "bugun buna ihtiyacim var mi?" diye bakarak alip almama konusunda karar verirseniz uzun vadede cok tasarruf edersiniz.

    21.) kazandiginiz paranin bir kismini "yokmus" gibi gorun. ornegin ayda 10x lira kazaniyorsaniz sanki maasiniz 8x liraymis gibi davranin ve 8x ile gecinmeye calisin. butcenizi de gercekci olarak buna gore yapin. uzun vadede buna alisacaginiz icin yatirim yapabileceginiz para giderek artacak ve paranizin verimi artacaktir.

    22.) yukarda "yeni bir is bulmadan elinizdeki mevcut isi birakmayin" demistim ama bu is aramayi tamamen birakmaniz anlamina gelmiyor. isinizden olesiye memnun bile olsaniz 6 ayda bir cv'nizi yenileyip birkac ise basvurun. bu sayede son donemde degisen is piyasasi konusunda guncel bilgi sahibi olursunuz, isverenlerin nelere deger verip vermedigini gorursunuz ve sansliysaniz su anki isinizden daha iyi sartlar sunan bir is bulabilirsiniz. bu her zaman tutmaz ama 3-4 yilda bir tutsa bile kar edeceksiniz.

    23.) yukarda bilgisayar, telefon gibi pahali urunleri aylik olarak bolun ve butcenize ekleyin demistim ama simdi de tam tersini soyleyecegim. gunluk olarak tukettiginiz seylerin gercek fiyatini anlamak icin yillik hesaplamalar yapin. ornegin disarda kahve icmek icin gunde 5 lira harciyorsaniz bu size koymaz ama yilda 1825 lira harcamak (ayni hesaba geliyor) koyabilir. bu bakis acisi da yaptiginiz bazi gunluk harcamalari kismaniza yardimci olabilir.

    24.) araba almaya mecbur degilseniz almayin. gunumuzde arabalar konfor ve rahatlik demektir ama vergisiydi, taksidiydi, bakimiydi, trafik cezasiydi, tamiriydi derken arabalarin faydasindan cok masrafi var. isyeri yakin mesafedeyse bisiklet dusunulebilir. bu arada ayda yilda bir arabaya isiniz dusuyorsa satin almak yerine kiralamak cok daha ucuza geliyor.

    25.) mutfak alisverisinizi yaparken belli bir plana gore yapin. ornegin supermarkete gittigimde cogu zaman aldigim seyleri "bu pazartesi, bu sali, bu carsamba" diyerek kategorilere sokuyorum ve hangi gun ne yiyecegimiz, hangi yiyecegi neden aldigimi biliyorum. her hafta bittiginde ne ac kalmis oluyorum ne de cope giden yemek oluyor. en son cope yemek artigi atali 3-4 sene olmustur.

    26.) kisin evde donla gezip isiticiyi kokleyeceginize 1-2 kat giyinip isiticiyi birkac derece dusururseniz faturaya epeyce yansiyacaktir. birkac sene once normalde satin almayacagim fiyatta pahali bir battaniye almistim ve en basta sucluluk duygusu duymustum ama o battaniye beni sicak tuttugu icin dogalgaz faturalarindan yaptigim tasarrufla o battaniyenin parasi kim bilir kac kere cikmistir.

    27.) araba kullanacaksaniz da cok dikkatli kullanin. gerekirse yollarin kalabalik oldugu veya havanin kotu oldugu zamanlarda araba kullanmamaya calisin. bu sayede hem daha az kaza yaparsiniz, hem arabanin omru uzar, hem de trafik cezalarindan yirtarsiniz.

    28.) bir sey satin alirken mutlaka ama mutlaka indirim kuponlari ve ozel firsatlar arayin. donanimhaber olucusu olun demiyorum ama bir seyi daha ucuza alma sansiniz varsa bunu degerlendirin. ornegin kislik giyecekler yazin, yazlik giyecekler kisin ucuz olur.

    29.) bugun yemek yapmaktan ev tamirine kadar hemen hemen her seyi youtube'dan ogrenebilirsiniz. bunu degerlendirin.

    30.) artik kullanmadiginiz eski esyalari bir sekilde geri donusum yoluyla yeniden kullanima sokmayi deneyin. internette bu konuda binlerce fikir mevcut ve hemen hemen her esyanin geri donusturulebilecegini ufak bir google aramasiyla gorebiliyorsunuz.

    31.) pazarlik etmeyi ogrenin. inanir misiniz, pazarliklar sadece kucuk esnaflara ait bir kavram degil. bugune kadar buyuk magaza zincirlerinden pazarlik yaparak indirim koparan insanlar bile gordum. bazi magazalarda defolu mallara ozel indirim yapiliyor ve bazi magazalarda fazladan indirim kuponlari oluyor. turkiye'yi birak yurtdisinda bile pazarlik yaparak fiyat indirimi saglayacaginiz magazalar var.

    32.) ne nerede ucuzsa oradan alin. mesela bazi marketlerde sut daha ucuzdur, bazilarinda et daha ucuzdur, bazilarinda meyve daha ucuzdur. genelde bir markete gidince tum alisverisinizi oradan yaptiginiz icin sut ucuzmus deyip girdiginiz bir markette meyveden kazik yiyebilirsiniz. onun yerine sutu sut nerede ucuzsa oradan, meyveyi meyve nerede ucuzsa oradan, eti et nerede ucuzsa oradan alin. yiyeceklerini 5-6 farkli marketten alan ve yedigi herseyi indirimli alan insanlar taniyorum.

    33.) calistiginiz isyeri ogle yemegi vermiyorsa evden sandvic veya ufak bir paketle yiyeceginizi getirin. bir klise olacak ama yurtdisinda kurumsal firmalarin para icinde yuzen kodaman mudurleri bile disarda yemektense evden getirdikleri ogle yemegi pakedini yiyorlar. turkiye'de disarda yemek bir statu sembolu gibi gozukuyor ama bu boyle olmak zorunda degil.

    34.) yasadiginiz sehirde kutuphane varsa kitap okuyacaginizda oraya gidin. gunumuzde kutuphanelerde muthis bir kitap cesitliligi var ve cogu zaman yeni kitaplar bile oluyor. bazi kutuphanelerde uyeler o anda mevcut olmayan kitaplari siparis verip getirtebiliyorlar ve bazi kutuphanelerde e-kitap uygulamasi oluyor.

    35.) kendinizi psikolojik olarak emeklilige hazirlayip motive edebilmek icin emekli olunca tasinmayi dusundugunuz yerin (mesela bir sahil kasabasi veya dag evi) resmini cekip odanizin duvarina ve bilgisayarinizin duvar kagidina yapistirin. gereksiz para harcama durtunuz geldiginde bu sizi motive edecektir.

    36.) bilgisayariniza adblock veya benzeri programlar yukleyin. boylece hayatinizda %95 oraninda reklamlari cikartmis olacaksiniz. ne kadar az reklama maruz kalirsaniz o kadar az para harcama durtunuz olusacaktir. televizyon da izlemiyorsaniz reklamlara neredeyse hic maruz kalmayacaksiniz demektir.

    37.) "tuttugum takima destek olmak icin her sene lisansli urun almak zorundayim" diye dusunuyorsaniz karilarina ve metreslerine bile milyon dolarlik arabalar alan futbolculari unutmayin. bir saatte ortalama bir vatandasin 5-10 senede kazandigi parayi kazanan futbolculara "destek" olmayi unutun, kendinize destek olun.

    38.) gereksiz gururlar yapmayin. ikinci el veya kullanilmis esya almak kimseyi eksik veya kotu bir insan yapmaz. bazen bir esyanin az kullanilmis temiz bir versiyonunu sifirinin yari fiyatina veya ceyrek fiyatina bile bulabiliyorsunuz.

    39.) indirim kovalayin ama sirf bir yerde indirim var diye ihtiyaciniz olmayan seyleri de satin almayin. ornegin el kremlerinde indirim var diye gidip 100 tane almayin. ne alirsaniz alin kullanacaginiz kadar alin ve fazlasindan kacinin.

    40.) tatil konusuna deginmistim ama ille de tatile cikacaksaniz kimsenin gitmedigi donemlerde (sezon disi donemlerde) gidin. tatilinizi cok daha ucuza getirirsiniz hem de sessiz, sakin ve huzurlu bir tatiliniz olur.

    41.) coursera, lynda gibi egitim sitelerinden egitim alin ve bazi konularda yeteneklerinizi arttirin. uzun vadede kariyerinize cokca faydasi olacaktir.

    42.) para biriktirmeye ne kadar erken yasta baslarsaniz o kadar erken yasta emekli olursunuz.

    43.) ailenizle yasama imkani varsa bu imkani sonuna kadar kullanin. ne kadar uzun sure faturalariniz ve kiraniz olmadan yasayabilirseniz o kadar cok para biriktirirsiniz. yine gunluk masraflarinizi karsilayan bir is (mesela gece yatmali isler veya yurtdisinda uzun sureli insaat projeleri) bulabiliyorsaniz baliklama atlayin cunku maasinizin tamami cebinizde kalacak demektir.

    44.) yasadiginiz yerdeki vergi sistemini iyice ogrenin ve hile yapmadan ama sistemin size verdigi haklari kullanarak verginizi dusurebildiginiz kadar dusurmeye calisin. vergi iadelerinizi asla unutmayin.

    simdi diyeceksiniz ki "ona para harcama, buna para harcama, ben oyle rahibe hayatini ne yapayim? insanlar dunya'ya bir kere geliyor ve gencliklerinde eglenmeyeceklerse ne zaman eglenecekler?" bu gecerli bir kaygi ve buna da cevaplarim var:

    1.) burada "hic para harcamayin, ot gibi yasayin" demiyorum. para mutlaka harcanacak. hayatta cok para harcanarak yapilacak herseyin az para harcanarak yapilacak versiyonu da bulunabilir. ornegin herhangi bir tatile biri x lira harcasa bir digeri 10x lira harcasa burada ikinci eleman ilkine gore 10 kat fazla mi zevk almis oluyor?

    2.) yukarda bahsettigim bazi seyleri yaparak "ot gibi yasamak" bir yana yasadiginizi daha da hissedeceksiniz. ornegin yilda bir tatile gitmek yerine haftasonlari mini tatile cikmak, otelde kalmak yerine kamp yapmak, disarda kimin nasil yaptigi belli olmayan yemekleri yemek yerine kendi yemegini yapmak gibi aktiviteler insana uzun vadede daha cok zevk verir.

    3.) bir yanda 25-40 yaslari arasi disini sikip sonra ozgurluk ilan ederek hayatini yasamak var. diger yanda savurganlik yaparak 65-70 yasina kadar, belki olene kadar kole gibi calisarak mutsuz olmak var. hangisi kulaga daha hos geliyor? bu tabi ki sizin seciminiz.

    4.) bir sure sonra para biriktirme aktivitesinin kendisi bile zevkli gelmeye basliyor ve sanki hayat bir bilgisayar oyunuymus, biriktirdiginiz veya tasarruf ettiginiz paralar da kazandiginiz puanlarmis gibi geliyor. emekliligine 30-40 yil kalan birine emeklilik sonsuz otedeymis gibi gelir ve hicbir motivasyon vermez. emekliligi 5-10 yil otede olan insanlar da daha motivasyonlu olurlar cunku cok yakinda ozgurluklerini ilan edeceklerdir.

    5.) kisa bir kariyere sahip olmak insani sacma sapan bir cok hirstan arindiriyor. onceki calistigim asiri kurumsal sirkette calisanlara "10 yillik kariyer planlari" yapiliyordu. ben de kariyerimin ancak o kadar uzun olacagini tahmin ettigim icin bu tur hirslara kapilmiyordum ve hala kapilmiyorum. su asamada isyerinde yukselip yukselmemek gram umurumda degil ve cogu insanin yasadigi isyeri stresleri benim yanimdan bile gecmiyor.

    6.) gunumuzde insanlar eski gunlere gore cok daha uzun yasiyor. eskiden insanlar 40 yasinda vefat edermis ama bugun ortalama bir insan omru 80 seneye dayandi ve gelisen tip ve teknolojiyle beraber bunun giderek de artmasi bekleniyor. ben 50 yil sonra 80 yasima geldigimde ortalama insan omru 100 yili gecmis olacak. o zamana emeklilik yasi da 75-80'i gecmis olur. boyle bakinca 40 yasinda emekli olma fikri hic de kotu degil. zaten 40'lar eskinin 30'lari gibi derler (40s are the new 30s).

    peki finansal ozgurlugu ilan edince nasil yasayacagiz ve nelere dikkat edecegiz?

    1.) artik finansal ozgurlugunuz varsa calismaya ihtiyaciniz yok demektir. bu durumda istanbul gibi buyuk sehirlerde yasamaniza gerek yok. ege'de bir sahil kasabasi, burdur'da bir dag kenari, karadeniz'de bir orman dibi gibi herhangi bir yerde yasayabilirsiniz. bu durumda masraflariniz da otomatikman dusecektir, yani emekliligini istanbul'da gecirmek isteyen birine gore kara gececeksiniz demektir.

    2.) o zamana kadar bulmadiysaniz omrunuzun geri kalanini beraber gecirip mutlu olabileceginiz kafa denginiz birini bulun. yalniz yasamaktan hoslaniyorsaniz da 1-2 ev hayvani alabilirsiniz.

    3.) ucuz ama zevkli olabilecek yeni hobiler edinin. dunya'yi ve dogayi bir oyun tahtasi olarak gorursek dusuk butceyle yapilabilecek o kadar cok sey var ki.

    4.) ufak bir arazi alip meyve-sebze yetistirmek istiyorsaniz bu isten anlayan birilerinden veya bir kitaptan isin inceliklerini ogrenin. "duse kalka ogrenirim" diyorsaniz ilk birkac yiliniz ogrenmeyle ve hatalarinizdan ders almakla gececegi icin bu surede mahsul beklemeyin.

    5.) havasi surekli sicak bir yerde yasamaya karar verdiyseniz kislik esyaya ihtiyaciniz olmayacak demektir. havasi surekli soguk olan bir yerde yasamaya karar verdiyseniz de klima masraflariniz az olacak demektir. nerede yasamaya karar verirken bu tur ayrintilari da unutmayin.

    ayrica notlar:

    1.) burada coluk cocuga karismayi hesaba katmamisim. cocuk basina emeklilik planiniz 5 yil kadar ertelenir. bunu hesaplamalariniza ekleyebilirsiniz.

    2.) ya hic evlenmeyin ya da sadece bir kere evlenin (soylemesi kolay tabi). her evlenip bosanmada masraflariniz ve borclariniz katlanarak artacaktir. erken emeklilik ve finansal ozgurluk konusunda israrciysaniz sizinle ayni fikirde olan bir es secin. esinizi iyi secmezseniz ve bu konuda ayni fikirde olmayan biriyle hayatinizi birlestirirseniz bir yandan siz para biriktirmeye calisirken ote yandan diger taraf parayi har vurup harman savurur.

    3.) dikkatinizi cekerse hicbir yerde "kredi kartinizi yirtip atin" demedim. kredi kartinin da kendince faydalari var ama bu baska bir entry'nin konusu. kredi kartiniz varsa her ay hesabi sifirlayacak sekilde kullanin. aksi taktirde zarar edersiniz.

    4.) finansal ozgurluk uzun vadede belki de omur boyu surecek bir alman disiplini sahibi olmayi gerektirir. surekli gaza gelip bir seylere heveslenen ve sonradan fikir degistiren biriyseniz (ornegin her hafta diyete baslayip carsamba gunu iptal edenlerdenseniz) finansal ozgurluk yolunda basarili olabilmek icin epeyce disiplin gelistirmeniz gerekiyor cunku finansal ozgurluk hata kabul etmez. ornegin epeyce para biriktirip sonra yatirimlarinin getirisiyle yasayan bir insan gaza gelip tum parasini borsada yanlis bir hisseyi alarak batirabilir ve yeniden is hayatina donmesi gerekebilir. bir insana her gun ise gitmek koymaz da finansal ozgurluk ilan ettikten sonra ise donmek feci koyar.

    5.) yukarda da dedigim gibi sagliginiza cok dikkat edin. saglik insanin elindeki en buyuk sermaye olmakla beraber sagliginizi kaybetmenizin de bir suru maddi ve manevi goturusu var. gunumuzde saglikli beslenmek pahali ama emin olun ki sagliginizi kaybetmek, doktordan doktora kosmak, surekli ameliyat olmak ve operasyonlar gecirmek daha pahali.

    6.) basta ozel saglik sigortasi olmak uzere sigorta konusuna dikkat edin. ozellikle finansal ozgurluk ilan ettikten sonra saglik masraflarinizi cikartmaniz gerekecek ve yasiniz ilerledikce sigorta masraflariniz artacak.

  • spor giyimin aşırı pahalı olması

    sorun nike, adidas degil turk parasinin degersiz olusu. "nike 1 dolara yaptirdigi ayakkabiyi 200 dolara satip 199 dolar kar ediyor" denmis ama oyle bir dunya yok. nike new york borsasinda islem goren bir sirket ve isteyen sirketin mali tablolarina bakabilir.

    https://goo.gl/ijqw87

    gecen sene sirket 31 milyar dolar ciro aciklamis ve urunlerinin brut masrafi (uretim, tasima, depolama, dukkanlara kalan kar, mevsimlik indirim kuponlari, defolu urunler...vs) 17 milyar dolar tutmus. bunun uzerine 10 milyar dolar da arastirma, gelistirme, ofis, beyaz yaka, reklam ve marketing masraflari var ve 1 milyar dolar da devlete vergi odenmis. toplamda 31 milyar cirodan sonra sirkete kalan kar 3 milyar dolar, yani kar marji burada iddia edildigi gibi %99 degil %10 (hatta %9,6).

    nike'in 200 dolara sattigi ayakkabida en az 70 dolar satan dukkana kaliyor. satan dukkan kira oduyor, eleman calistiriyor, vergi oduyor ve isyerini ceviriyor. geriye kalan 130 dolardan bir kismi ayakkabiyi uretme masrafi, bir kismi ayakkabiyi gelistirme masrafi, bir kismi nike'da calisan beyaz yakalinin maaslari, bir kismi uretilen ayakkabinin bir yerden bir yere tasinmasi, bir kismi ayakkabinin tutuldugu depolarin kirasi....vs. derken 200 dolarlik ayakkabidan nike'a kalan kar 18 dolar.

    ha dersin ki nike'in banglades fabrikasinda calisan cocuk gunluk 1 dolar alirken sirketin oregon'daki ofisinde calisan ortalama bir beyaz yakali neden 8-9 bin dolar aylik aliyor, orada diyecek laf yok. yine dersin ki "adam ayakkabiyi 200 dolardan satacagina 150'den satsin ve surumden kazansin" o zaman da yine ayni kisiler "nike 1 dolara yaptirdigi ayakkabiyi 150 dolara satiyor" geyigi yapacaklar.

    bir de nike kendi sektorunde en yuksek kar marjina sahip olan sirket. bu sektordeki diger sirketlerin kar marji %5 civarinda dolasiyor. mesela yine nike gibi ana ofisi oregon'da olan columbia gecen sene 2.3 milyar dolar ciro ve 174 milyon dolar kar aciklamis, yani 200 dolarlik bir urunden sirkete kalan kar 15 dolar. alman devi adidas 17 milyar euro ciro yapip 668 milyon euro kar aciklamis. sirketin net kar marji %4, yani 200 dolarlik bir ayakkabidan adidas'a kalan net kar 8 dolar.

    peki spor malzemeleri turkiye'de neden pahali? cunku turk parasi degersiz ve turkiye'deki alim gucu cok dusuk. nike'in sirketinde calisan bir beyaz yakali 2 saatlik mesai ucretiyle bir nike ayakkabi alabiliyorken turkiye'de bir beyaz yakalinin nike alabilmesi icin bir haftalik gelirini feda etmesi gerekebiliyor. gecen burada maaslarin paylasildigi bir baslik vardi ve 5-10 bin liralar havada ucusuyordu. bu paralar goze cok yuksek geliyor ama turk parasinin son yillarda kaybettigi degere bakinca isler cok farkli gozukuyor. ornegin 6 bin liranin dolardaki karsiligi 2 bin dolar, halbuki 6 bin liranin 6 bin dolara tekabul ettigi zamanlar da vardi.

    ha bana kalsa nike her halukarda pahali. gecen elime %40 indirim kuponu gecti, o kuponla beraber bile cogu urun pahali geldi (bir sey almadim, onun yerine gidip costco'dan 20 dolara spor ayakkabi aldim). piyasada her pahali urunun ucuz versiyonlari da var. ille de en pahali markayi almak zorunda degilsiniz.

  • modern insanın en büyük problemi

    romantizmin ve nostaljinin etkilerine kapilarak kendine fazlaca haksizlik yapmasidir. bugun herkes "eskiden toplumlar daha icten, daha samimi, daha iyiydi simdi modern hayatla beraber herkes bir yandan vahsilesirken bir yandan da bencillesti ve dunya daha cirkin bir yer haline geldi" diyor ama bu ne kadar dogrudur?

    biyolojik canlilar nasil evrim geciriyorsa toplumlar da aynen o sekilde evrim gecirir. biyolojik canlilarin gecirdigi evrimle toplumlarin gecirdigi evrim arasinda ufak bir fark var. biyolojik evrim canlilari "daha iyi" veya "daha guclu" yapmaktan cok bulundugu ekolojik ortama daha uyumlu olmasini saglar. toplumsal evrim toplumu zaman icinde daha yasanabilir, daha modern, daha guzel bir yer haline getirebilir, zira biyolojik evrimin bir "bilinci veya amaci" yoktur ama toplumsal evrim daha bilinclidir. bunu yazi icinde cesitli orneklerle aciklamaya calisacagim.

    toplumsal evrim her toplumda ayni hizda gerceklesmez. bazi toplumlarin evrimi digerlerine gore daha hizli gerceklesir ve bu toplumlarda bazi kazanimlar daha hizli bir sekilde elde edilir. bununla birlikte bazi toplumlarda evrim daha yavas ilerlerse de eninde sonunda su nasil akacagi yolu bulursa toplumsal evrim de bir sekilde gerceklesir. bu ozellikle bilgiye ulasimin eskisine gore cok daha kolay oldugu gunumuzde daha hizli gerceklesebilir.

    toplumsal evrime ornek vermek gerekirse avrupa ve kuzey amerika'dan bahsetmek iyi bir baslangictir. simdi biraz gecmise gidiyoruz ve 1300'lu yillarin ingiltere'sindeyiz. ulkede din adamlari ve devletin halk uzerinde muthis bir baskisi var. ulkede devlete veya tanriya karsi yapildigi dusunulen en ufak bir isyan hareketi bile idamla cezalandiriliyor. ustelik idam cezasi, ornegin halkin icinde bir insanin karnini desmek gibi, oldukca vahsi yontemlerle infaz ediliyor. o donemde toplum bunu gozlemliyor ve insanlar bunu gayet normal bir sey olarak goruyor. hatta cogu zaman bu vahsi idamlari izlemek icin bir alanda toplanip tezahurat yapan ve bu infazlari sevincle karsilayan topluluklarin varligi tarih kitaplarinda cokca gecer.

    bugunun ingiltere'sinde herhangi bir suc isleyen biri 5 yil hapis yatmasi gerekirken yanlislikla 6 yil hapis yatsa veya polis birini tutuklarken gereksiz yere fazladan bir tokat atsa ulke ayaga kalkar. ingiltere'nin insanlik tarihinde oldukca kisa bir sure sayilabilecek 700 yil gibi kisa bir sure icinde bu kadar mesafe almis olmasi cok ilginc ama o gunlerden bu gunlere bir gecede gelinmedi. ingiliz toplumu bugunku kazanimlarini damlaya damlaya gol olacak sekilde, savasa savasa kirila dokule elde etti.

    avrupa devletleri bundan cok degil bir kac yuzyil once iskence aleti dizayn etsin diye muhendis ve doktorlardan olusan takimlar calistiriyordu. o donemde doktor ve muhendisler "bir insani oldurmeden en fazla aci verecek alet nasil bir sey olabilir" gibi fikirler uzerinde kafa patlatiyordu yani. tarihi kitap okudugumuzda ve tarihi film izledigimizde goruyoruz ki atalarimiz o gunlerde iskence konusunda epeyce de comert davranmislar ve sirf bu ugurda cesit cesit icatlar yapmislar.

    bir baska ornek abd. 1800'lerde kolelik var, daha sonra kolelik kaldirilsa da siyahiler uzunca bir sure ikinci sinif vatandas olarak yasiyor. daha sonra siyahilere yavas yavas da olsa bazi haklar veriliyor. zaman icinde toplumda escinsel evlilige izin cikmasi gibi bir cok kazanim elde ediliyor ama hala gidilecek cok yol var. dikkat ederseniz avrupa ve kuzey amerika tarihinde zaman gectikce surekli kazanimlar ve iyilestirmeler var. yavas yavas ve asama asama da olsa surekli insanlara belli basli haklarin verilmesi var ve verilmis haklarin geri alinmasi veya rafa kaldirilmasi neredeyse yok. bu da zaman icinde ilerleme gorulmesini sagliyor.

    "bu kazanimlar sadece gelismis ulkeler de mi yasaniyor" gibi bir soru sorulabilir. aslinda uzun vadede baktigimizda kazanimlar hemen hemen her ulkede cesitli hizlarda yasaniyor ama bazi ulkelerde isler daha yavas ilerliyor. yine bazi ulkelerde dogal felaketler ve savas gibi sebeplerden dolayi bazen ilerleme bir sureligine askiya alinabiliyor ama zaman icinde su akacagi yolu buluyor. ornegin ikinci dunya savasi sirasinda avrupa'da sosyal haklar ve kazanimlar alaninda duraklama devri yasaniyor ama savas biter bitmez kazanimlar fazlasiyla geri geliyor.

    simdi siklikla "modern insan cok cikarci, bir tek kendini dusunuyor. eskiden insanlar daha samimi ve dusunceliydi." deniyor. bu konuya yeniden gelecegiz ama yaziyi cok fazla uzatmamak adina simdilik sadece 1-2 ornek vereyim. hani bazen romantik insanlar "keske 1400'lu yillarda ispanya'da yasayan bir ciftci olsaydim, hayatim cok daha huzurlu ve mutlu olurdu" diyorlar ya, haydi beraberce 1400'lu yillarin ispanya'sina gidelim. kucuk bir kasabada ciftciyiz ve mutlu ve huzurlu yasantimiz devam ediyor. bir gun bolgeye papa'nin ziyarete gelecegi soyleniyor ve papa'nin serefine bazi kutlamalarin tertiplendigini ogreniyoruz. birazdan birkac ispanyol askeri geliyor ve bizi tutukluyor. daha sonra kisa bir mahkemeden sonra idama mahkum ediliyoruz. infazimiz papa'nin ziyaret edecegi gun bizim carmiha gerilip yakilarak oldurulmemiz seklinde gerceklesecek cunku o donemde papa ispanya'da bir sehri sereflendirdiginde yapilan kutlamalar arasinda idamliklarin carmiha gerilip topluca yakilmasi vardi. insanlik tarihi tarla ve toprak kavgasina kendi ailesini katleden insanlarla dolu. modern zamanda bu yok mu? tabi ki var ama eskiden norm olan bir sey artik ekstrem bir ornek olarak goruluyor.

    peki bizi niye durup dururken evden alip idam ettiler? o da basit. yan komsumuz bizi devlete "bu adam evde gizlice buyu yapiyor" veya "bu adam hiristiyan oldugunu soyluyor ama aslinda yahudi" veya "bu adam papa'ya hakaret etti" diye ispiyonliyor ve bundan sonra sucsuz oldugunuzu kanitlamazsaniz idaminiz kesin gibi. peki durup dururken yan komsumuz bizi niye ispiyonladi? cunku biz idam edildikten sonra sahip oldugumuz topraklarin bir kismi "ihbar odulu" olarak ona verilecek (geri kalani da devlete kalacak). bu sekilde sirf tarlasini buyutup malini ve mulkunu arttirabilmek icin komsusunu olumun kucagina atabilen insanlarin yasadigi vahsi bir donem ile aramizda sadece 600-700 yil var. hani bugun "ofiste is arkadasim arkamdan laf soylemis, kariyerimi yakacak" diye sikayet ediyoruz ya, romantikce ozlem duyulan o donemlerde ayni is arkadasimiz bizi idama yollayabilirdi.

    aslinda o kadar geriye gitmeye bile gerek yok, zira hemen turkiye'nin dibinde isid denen orgut bundan 500-1000 yil once dunya'nin nasil bir yer oldugunun demosunu her gun gosteriyor. psikolojisi saglam hic kimsenin gonullu olarak o sartlar altinda yasamayi isteyecegini sanmiyorum. bugun dehset icinde izlenen isid videolarinda gecen olaylar bundan 500-1000 yil onceki gunluk hayatin bir parcasiydi ve o donemki toplumlardan hicbiri bunu yadirgamiyordu.

    mesela gunumuzde "sosyal medya ciktigindan beri toplum cok sahtelesti, insanlar cok mutsuz ve yalniz" deniyor. 1930'larda yazilmis roman ve kitaplara baktigimizda (ornegin sabahattin ali'nin uc romanina baktigimizda) ayni seylerin -sosyal medya yokken- o gunlerde de soylendigini goruyoruz. onu birak 1800'lerde yazilmis jane austen romanlarinda "artik saf ask denen sey eskilerde kalmis, gunumuzde herkes paraya, mala, mulke asik" gibi ifadeler kullaniliyor. yuzlerce yil once yazilmis kitaplarda bile cogu zaman eskiye ozlem duyuluyor ve eskiden herseyin daha samimi ve insanlarin daha mutlu oldugu yazabiliyor. bugun mesela ayni seyi soyleyen birine "peki insanlar ne zaman mutlu ve samimiydi?" diye sorunca bundan 20-30 yil oncesini ornek gostermeleri o donemlerde de ayni sikayetlerin dondugu gercegini degistirmiyor.

    bundan 100-200 yil once aileler ortalama 5-10 cocuk sahibi olurken gunumuzde modern toplumlarda bu sayi 1-2 arasinda degisiyor. artik insanlar bir cok konuda cok daha bilincliler. tarihte ilk kez bu yuzyilda insanlar para almadan sirf belli konularda iyilik yapmak icin gonullu olarak sivil toplum orgutlerine katilmaya basladilar. gelismis toplumlarda gonullu hayir isi yapan insanlarin yuzdesi tarihte gorulmemis yukseklikte. insanlar 100-200 yil oncesine gore bir cok konuda cok daha bilincliler. 1400'lerden baslayarak 1900'lerin ortasina kadar doga ve orman katliami yapilan avrupa ve kuzey amerika'da bile doganin koruma altina alinmasi 1900'lerin ikinci yarisindan itibaren baslamistir.

    gunumuzde bilgiye ulasim ve farkindalik tarihte hic olmadigi kadar yuksek. bundan cok degil 50 yil once dunya'daki toplumlarin buyuk bir kismi kapaliydi. kapali toplumlarda insanlar hayatlarindan sikayet etmezler cunku disardaki insanlarin kendilerinden daha iyi sartlarda yasadigini bilmedikleri icin haklarini arama geregi duymazlar (ornegin kuzey kore halki). gunumuzde insanlar bir cok seyin farkindalar ve hayatin su anda oldugundan daha iyi olabilecegini ve daha iyi sartlarin mumkunati oldugunu biliyorlar. tek basina bu bile toplumlarin dinamigini yerinden oynatan bir sey cunku artik devletler halklarina hesap vermek zorunda olduklarini biliyorlar.

    sanat ve bilim gibi kavramlarin toplumun en alt seviyelerine bile nufuz etmeye baslamasi da modern zamanlara tekabul etmektedir. eskiden toplumun en ust seviyesindeki insanlar sanat ve bilimle mesgul olurken ortalama bir insanin en buyuk derdi o gun hayatta kalip kalamayacagi seklindeydi. toplumdaki insanlarin %99'u tum omrunu tek bir kitap okumadan, tek bir sanat eserine bakamadan gecirip bitiriyordu. zaten kole sartlarinda calismaktan ve tibbin hic gelismemis olmasindan dolayi cogu insanin sagligi 20'li yaslarda buyuk olcude dususe geciyordu ve 40'li yaslara ulasanlara sansli gozuyle bakiliyordu. bugunku gibi sehirler ve ulkeler gezen insanlari birakin gocebe ve savasci toplumlarin disindaki insanlar tum omurlerini dogup buyudukleri koyde geciriyordu. bugun internet vasitasiyla dunya'nin herhangi bir ulkesinden herhangi guzel bir manzara resmine bakabilmek bile tarihte gorulmemis bir nimet.

    harvard universitesinde arastirmaci psikolog olarak gorev yapan steven pinkler'in bu konuda arastirmalari ve yazdigi (kitap ve makale seklinde) yayinlar var. bay pinkler su anda icinde yasadigimiz donemin insanlik tarihinin en huzur dolu, en bariscil, en rahat donemi oldugunu bir suru ornekle acikliyor. ornegin 21 farkli arkeolojik bolgede bulunan kemikler ve iskeletler uzerinde yapilan incelemelerde milattan once yasayan insanlarin %20'sinin cinayete kurban giderek (savaslar da dahil) hayatini kaybettigi ortaya cikmis. bu oran 20. yuzyilin basinda %3 civarindayken gunumuzde %1'in altinda. etnografik arastirmalarda son 200 yilda cinayete kurban giden insan sayisinin her 10 yilda bir giderek azaldigi gozukuyor.

    ornegin ingiltere'de 1600'lerden bu yana cinayet oranlaridna %90'lik bir azalma var. bu arada 1600'lu yillarda da 1200'lu yilara oranla %90'lik bir azalma azalma oldugunu not etmek gerekir. yani 1200'lerde ingiltere'de her yil cinayetten olen bin kisi varsa bu 1600'lere gelindiginde 100'e, gunumuzde de 10'a dusmus durumda. hollanda, almanya, isvicre ve isvec gibi ulkelerde de cok benzer istatistikler elde edilmis durumda.

    1650 yilinda avrupa'da yasalarinda cesitli suclara iskence cezasi verilen 16 devlet vardi. 1700'lerin basinda ingiltere ve iskocya bu konuda devrim yaparak iskenceyi yasadisi yapti. bunlara 1700'lerin ikinci yarisinda prusya, danimarka, italya, isvec, avusturya ve fransa katildi. 1800'lerde vatikan, rusya, ispanya ve portekiz avrupa'da iskenceyi yasaklayan son ulkeler oldu. 1850 itibariyle avrupa'da iskencenin yasal oldugu hicbir ulke kalmadi. gunumuzde tum dunya'da iskencenin yasal oldugu ulke sayisi bir elin parmaklariyla gosterilecek kadar az.

    yine 1700'lerde ingiltere'de olum cezasi alinabilecek 220 cesit suc mevcuttu. bu suclar icinde "cingenelerle beraber takilmak," hirsizlik, sahte para basmak ve izinsiz avlanmak vardi. 1861 itibariyle ingiltere'de idam cezasi verilebilecek suc sayisi 4'e dusmustu. benzer istatistikler diger avrupa ulkeleri icin de gecerli ve gunumuzde avrupa'da idam cezasi uygulanmamaktadir. idam cezasinin hala uygulandigi abd'de 1650 yilinda uygulanan idam cezalarinin %75'inde idam mahkumu olan kisi "adam oldurme" disinda bir suctan dolayi idam almisken (ornegin zina veya buyu yapmak) gunumuzde ayni ulkede adam oldurmedigi halde idam alanlarin orani %1'in altindadir.

    abd'de her ne kadar idam cezasi devam etse de idama mahkum edilen insan sayisinda buyuk bir dusus var. 1600'lerden 1800'lere %70 oraninda dusen idam oranlari 1800'lerden gunumuze de %90'lik bir dusus daha yasadi. bunda hem idam cezalarinin daha az verilmesi hem de suc oranlarinin son 200 yilda dusmesi buyuk rol oynadi.

    avrupa'da 1800 ile 2000 yil arasinda ortalama bir insanin geliri ve refah duzeyi (enflasyon sabitlendiginde) 6 kat oraninda artmis. ayni donemde calisma saatleri haftada 80 saatten 35 saate dusmus. bir baska ornek vermek gerekirse 1500 yilinda 1 kitap basilan paraya 1850'de 25 kitap basilabilmekteymis. kitap basimi hizlanip ucuzladikca bilgiye ulasim kolaylasiyor ve bununla beraber halklar aydinlaniyor. 1600'lerin ortasinda kadinlarda %15, erkeklerde %50 olan okuma-yazma orani 1900'lerin basinda her iki cinsiyet icin de %95'i gecmisti.

    fbi'in yayinladigi rakamlara gore abd'de 1973 ile 2003 arasinda tecavuz oranlari %75'lik bir dusus yasamis ve bu istatistik yildan yila hala dusmeye devam ediyor. kadinlara karsi islenen ev ici siddet oranlari son 20 yilda %50'lik dusus gostermis. kadin cinayetleri 1975 ile 2005 arasinda %50'ye yakin bir dusus yakalamis. cocuklara karsi islenen cinsel veya cinsel olmayan siddet suclari 1990'dan beri yari yariya dusmus.

    abd'de 1975'ten beri hayvan avlayanlarin orani %30'luk bir dusus yasarken ingiltere'de 1985'ten bugune kendisini vejeteryan olarak tanimlayanlarin orani 3'e katlanmis. abd'de vejeteryanlarin orani 1985'ten itibaren 3'e katlanmis durumda. vejeteryan olmak et yemeye gore bir ustunluk olmamakla beraber son yillarda vejeteryanlarin oraninin yukselmesinde en buyuk rolu yine son yillarda artan hayvan haklari hareketlerinin oynamasi ilgi cekicidir.

    yukarda verdigim istatistik ve ornekler hep gelismis ulkelerden. yazinin basinda da belirttigim gibi her toplum ayni hizda gelisim gostermiyor. insanlik tarihinin son 500-600 yillik bolumune baktigimizda kuzey amerika, avrupa ve japonya'da toplumlarin bir cok konuda dunya'nin geri kalanina oranla daha hizli gelisim gosterdigini goruyoruz. bu diger ulkelerin gelismedigi anlamina gelmiyor. her ulke kendi hizinda gelisiyor ve eninde sonunda tum ulkeler belli konularda gelisme gosterecektir. bugun suudi arabistan bile kadinlara ehliyet dahil belli basli haklar vermeyi tartisiyor.

    bazi toplumlar digerlerine gore daha hizli gelisme gosteriyor demistim. bunda rol oynayan etkenlerden biri din. ornegin avrupa'daki toplumlarda dinin gunluk hayata olan etkisi azaldikca insan haklarinda da artis gorulmus olmasi bir tesaduf degil. yine bugun insan haklari konusunda en geride kalan bazi toplumlarin dine en bagli toplumlar olmasi da tesaduf degil. bugun iran gibi kapali kutu olan toplumlarda bile insanlar dinden uzaklasiyor ve hiristiyan dunyasinda gorulen reformlarin musluman dunyada da gorulmesi sadece zaman meselesi.

    din konusuna girmisken, bunu tabi ki biraz daha aciklamam gerekiyor. her ne kadar dunya'da cesit cesit din olsa da dinlerin gelisimi ve evrimlesmesi birbirine cok yakin ve benzer sekillerde gerceklesmektedir. ornegin hiristiyanlik ile islam'in dogus ve ilerlemesi birbirine cok benzer unsurlar tasir. iki dinde de en basta cefalar cekilmis, inananlar eziyetler gormus, daha sonra ivme ve guc kazanilmis, guc kazanildiktan sonra siyasallasma baslamis ve bundan sonraki evrede de baslangicta cekilen cefalar unutulurcasina toplumlardaki azinliklara kotu davranmalar baslanmis ve guc kazandikca radikallik artma gostermis. hiristiyanlik islam'dan daha eski oldugu ve yapi olarak reforma daha acik oldugu icin islam toplumlarinin bugun gecmekte oldugu bazi evrelerden hiristiyan toplumlar birkac yuz sene once gecmis. bu da gayet normal cunku islam dini ortaya ciktiginda hiristiyanlik dini 600 yasindaydi ve yavas yavas olgunluga erisiyordu. bu yuzden islam toplumlarinin hiristiyanlik toplumlarini ("dinlerin hayata olan etkisi" evriminde) birkac yuzyil geriden takip etmesi normal gorulmelidir.

    burada yanlis anlasilma olmasin, "hiristiyan toplumlar islam toplumlarindan her alanda birkac yuzyil ondedir" demiyorum, "dinlerin topluma olan etkisinin evrimlesmesi yonunden birkac yuzyil ondedir" diyorum. bu konuyu da onumuzdeki paragraflarda daha cok acarak netlige kavusturacagim.

    ortacag avrupasina baktigimizda din hem gunluk hayatta hem de ulke yonetimlerinde oldukca on plana cikmis ve cok buyuk rol oynamistir. gunumuz avrupasinda din sembolik bir rol oynar ve gelecegin avrupa'sinda belki de din kendisine hic yer bulamayacaktir. peki ortacag avrupa'sindan bugunlerin avrupa'sina nasil gelindi? avrupa toplumu ayni bir biyolojik canli gibi evrim gecirdi ve dinin hayata olan etkisini asama asama azaltarak dini sembolik bir deger haline indirgedi. bu da avrupa'nin gelisiminde ve uygarlasmasinda buyuk bir rol oynadi. din de buna cevaben reform gecirdi ve kendi icinde evrimlesti ama degisim ruzgarinin epeyce gerisinde kaldigi icin guncel hayattan silinmeye basladi.

    simdi olay biraz daha net anlasilsin ve kafalarda soru isaretleri azalsin diye konuyu biraz kendi alanim olan psikolojiye cekecegim. lise veya universitede herhangi bir psikoloji dersi almis olanlar "uzuntunun 5 asamasi" veya "5 stages of grief" konseptini mutlaka duymuslardir. duymamis olanlara ornekle aciklayayim, insanin basina kotu bir sey geldiginde o kisi psikolojik olarak 5 evreden gecer ve bunlar sirasiyla denial (inkar etme), anger (kizginlik), bargaining (pazarlik), depression (depresyon) ve acceptance (kabullenme) olarak isimlendirilmistir. ornek olarak birini cok sevdigi bir sevgilisi terkettigine ilk asamada buna inanamaz ve sevgilisinin blof yaptigini, aslinda kendisini terk etmedigini, iliskinin devam ettigini dusunur. daha sonra olayin ciddi oldugunu anlayinca ya kendisine ya da kendisini terk eden sevgiliye (veya her iki tarafa da) kizginlik duyulur. bu evre gecince pazarlik evresi baslar ve "acaba sevgilimi geri kazanmak icin ne yapabilirim" diye dusunceler baslar. karsidaki eski sevgili iliskiyi kafasinda %100 bitirmis bile olsa terk edilen sahis hala bir umut oldugunu dusunur ve sevgilisini "geri kazanmak" icin cirpinir. daha sonra depresyon ve kabullenme gelir.

    toplumlarda da cogu zaman bunu gorebiliz. ornegin dinlerin toplumlara olan etkisi de bu sekilde evrelerden gecmistir. avrupa orta cagdan aydinlanma cagina gecerken en basta din adamlari bunun gelip gecici bir heves oldugunu dusunup kabul etmemistir (denial - inkar evresi). insanlar her pazar kiliseye gitmeye devam ediyordu ve katolik kilisesi hala avrupa'daki en guclu siyasi birlige sahipti. bu yuzden kilise gucunu giderek kaybetmeye basladigini, toplumun degisime ugradigini, reformlarin gerekli oldugunu, hizla gelisen bilimin dinle celismeler gosterdigini ve bir cok ayrintiyi inkar etme yolunu secti. bu evreden sonra kizginlik evresi basladi ve dini duzene uymayanlara hapis, surgun, iskence ve olum gibi cezalar uygulanmaya baslandi. baskici ortam uzun yillarca devam etti ve sonunda geri teperek kiliseye eski gucunu kazandirmak yerine mevcut gucunu de zayiflatmaya basladi. bir sonraki asamada (pazarlik) kilise bazi konularda hata yaptigini anladi ve reforma gitme konusunda ilk adimlari atti. mesela 1700'lerde papa olan 14. benedik vatikan'in onceki yuzyillarda yaptigi bir cok hatayi kabul etti, ozur diledi ve dinde yapilacak reformlarla insanlarin yeniden katoliklige isindirilabilecegini soyledi.

    bundan sonra "depresyon" evresi basladi, ki psikologlara gore acinin 5 evresi icinde en uzunu depresyondur. ornegin bir iliskiden sonra bir insanin 5 evreden gecmesi 2 yil suruyorsa bunun 1-1.5 yili depresyonla gececektir ve geri kalan 6-12 aylik sure diger 4 evrede gececektir. baska bir deyisle, depresyon evresi her ne kadar siralamada dorduncu sirada olsa da sure olarak diger evrelerin toplami kadar surer. bu donemde kilise biraz daha sessiz davranmis, kabuguna cekilmis ve siyasetten ve toplum hayatindan asama asama cekilmeye baslamisti. yani kilisenin hayata ve ulke yonetimlerine olan etkisi azala azala bitmeye baslamisti.

    gunumuzde de katolik kilisesi "kabullenme" evresindedir. gunumuzdeki papa'nin kameralar karsisinda "homoseksuel evlilige sicak bakiyorum" demesi de bunun en onemli orneklerinden biridir. katolik kilisesi artik insanlarin hayatlarini ve devletleri kontrol edemeyecegini anlamistir ve hayatta kalabilmek icin gunun sartlarina uymasi gerektigini gormustur. eger hiristiyanlik son birkac yuzyilda hizla reform yapip degisime ugramasaydi hayatta kalamazdi ve tarih sahnesinden silinirdi cunku bundan 300-400 yil onceki haliyle bugunku avrupa ve amerika'da neredeyse hic taraftar bulamazdi.

    simdi gelelim islam toplumlarina. yukarda islam toplumlarinin bu evrimde hiristiyan toplumlari birkac yuzyil geriden takip ettigini soylemistim. islam hiristiyanligin aksine reforma acik bir din degil cunku son din olduguna, onceki tum dinleri dogruladigina, eskiden degisen dinleri duzelttigine, kuran'in her harfinin tanri'nin sozu olduguna, tek kelimesinin bile degistirilemeyecegine (veya teklif dahi edilemeyecegine) inaniliyor. kendisini en son, en mukemmel, en olgun, en gelismis din olarak goren bir dinin reforma ugramasi onun dogasina aykiri gibi gozukuyor. bunu islam dinini savunmak veya ovmek icin soylemiyorum, olaya tarafsiz veya bilimsel yaklasinca islam dininin yapisi ve ana argumanlarindan dolayi reforma acik bir din olmadigi gozukuyor. kuran'in ayetlerini degistirmek cok zor olacagi icin bu ayetlerin yorumlari ve tefsirleri gecen zaman icinde degisen toplum dinamikleriyle beraber zaman zaman degisime ugruyor. boylece dinin kendisi ve ana kaynaklari fazla degismese de yorumlari zaman icinde degisip toplumdan topluma degisen cesitli "gercek islam" versiyonlari olusabiliyor.

    din konusunu burada kapiyorum cunku bu konu cokca dallanip budaklanmaya musait bir konu. asil konumuza donmek gerekirse modern insan hic de burada kakalandigi veya elestirildigi gibi kotu degil. insanlik tarihinde herhangi bir zamanda yasamis olsaydiniz %99 ihtimalle bugunku yasantinizdan daha rahat ve huzurlu bir yasama sahip olmayacaktiniz. yine bundan 200-300 yil sonra dogan insanlar da cok sansli olacaklar cunku o zamanlarda ortadogu ulkeleri bile epeyce mesafe katetmis olacak ve dunya daha yasanilabilir bir hal alacak.

    romantizme kapilik "ah keske 1400'lerde ispanya'da bir ciftci olsaymisim" demek kolay ama o donemde en ufak bir tasa takilip yere cakilmak ve bacagin kirilmasi sonucu vefat etmek veya 30 yasinda dis curugunden vefat etmek, dogan 8 cocugun 6'sinin 10 yasini bile gorememesi gibi durumlarin mevcut olmasi bir yana hayat surekli savaslarla ve katliamlarla gececegi icin kimse huzur ve refah icinde yasamiyordu. donem donem avrupa'nin gobeginde milyonlarca insanin acliktan veya vebadan olmesi ne kadar romantikse modern insan da o kadar kotu iste. insanlik gecmisten bu yana hem biyolojik hem de psikolojik olarak cok yol aldi ve alinacak daha cok yol var ve bu yol eninde sonunda iyi bir yere cikacak.

    bir de "modern insan cok mutsuz" diyenlere bir sorum var, eski caglarda insanlarin daha mutlu oldugundan emin misiniz?

    toplumsal evrimin bazi toplumlarda daha yavas olmasinin sebeplerinden biri de bu evrimi en yavas yasayan kesimin en fazla cocuk sahibi olmasidir. bilgiye ulasim kolaylastikca toplumlar aydinlanmakta ama aydinlanmayan kesim ortalamada daha fazla cocuk sahibi oldugu icin onlarin nufusa olan orani da artmaktadir. ornegin bir ulkede 1 milyon kisi yasasin ve bunlarin yarim milyonu aydinlanma yasasin, yarim milyonu bu konuda daha tutucu olsun. aydinlanma yasayan kesim omru boyunca toplam yarim milyon cocuk meydana getirirken diger kesim 1 milyon cocuk meydana getirmis olsun. bir sonraki nesile 500 bin aydinlanmis, 1 milyon aydinlanmamis kisiyle baslanmis oluyor. tabi ki zaman icinde bunlarin bir kismi bilgiye erisip aydinlanma yasiyor ama yine aydinlanmayan kesim daha hizli uredigi icin toplumdaki ortalama aydinlanma hizi yavasliyor.

    sonuc olarak modern insan burada anlatildigi kadar tuh, kaka, kotu, berbat degil. eski insana gore gayet iyi durumdayiz ve bizden sonraki nesiller de bizden daha iyi durumda olacak. biyolojik evrimin ve evrensel evrimin nasil onune gecilemezse aynisi toplumsal evrim icin de gecerli.

  • dünyadan huzur veren yollar

    gecen gun baska bir entry'de listelemeye baslamistik ama devamini getirmenin vakti geldi. burada dunya'nin cesitli ulkelerinden manzarali ve gezmelik yollari google streetview uzerinden paylasiyoruz.

    1.) ilk olarak us-101 ile basliyoruz (abd, oregon) izleyin: https://goo.gl/ytu1i8

    2.) bu da ayni yolun california versiyonu: https://goo.gl/gqtov1

    3) bu yol da amerikali motorsikletcilerin en sevdigi yollardan biri (michigan): https://goo.gl/h5n8tj

    4) bir tane de kanada'dan geldi: https://goo.gl/zqjcts

    5) evet sayin seyirciler norvec'ten bir gol haberi var. https://goo.gl/jtgdoy

    6) norvec'ten bir gol daha var: https://goo.gl/sysegb

    7) simdi de avustralya'nin ucsuz bucaksiz collerindeyiz: https://goo.gl/wxwthl

    8) new mexico colleri de geldi: https://goo.gl/d1yfjm

    9) "bunu da ekle kurban" izlanda bozkirlari: https://goo.gl/dwpva3"

    10) alaska'nin sonsuzluga uzanan issiz bir yolu: https://goo.gl/me28l6

    11) norvec'ten bir baska yol: https://goo.gl/rvafca

    12) yine norvec ama bu son: https://goo.gl/l90euw

    13) mogolistan'in kus ucmaz, kervan gecmez bir yolundayiz: https://goo.gl/4lp6l6

    14) dun turkiye'ye atarlanan luksemburg'dayiz: https://goo.gl/5j7022

    15) yeni zelanda'da yuzuklerin efendisinin bolgesiymis: https://goo.gl/q6jtal

    16) isvicre alp daglarindayiz: https://goo.gl/yb3hnn

    17) singapur'dayiz: https://goo.gl/vyvwga

    18) endonezya'dayiz: https://goo.gl/xm5fhx

    19) slovenya'dan selamlar: https://goo.gl/ei6sab

    20) guney afrika'da toprak yol: https://goo.gl/8w3yfk

    21) avustralya'dan bir koy yolu: https://goo.gl/nfflo1

    22) polonya: https://goo.gl/hgt1i3

    23) finlandiya'da uzun ince bir yoldayiz: https://goo.gl/j9opzb

    24) arjantin'in bozkirlarinda dolasirken: https://goo.gl/xoxvd8

    25) meksika'dan western film setini andiran bir yol: https://goo.gl/8ifiye

    26) isvec-norvec'i birbirine baglayan yollardan biri: https://goo.gl/kpcjmi

    27) van golu'nun dibindeyiz: https://goo.gl/g8jaxc (sonunda turkiye'den paylasim geldi)

    28) canakkale: https://goo.gl/hoi43z

    29) mikrofonlarimiz litvanya'da: https://goo.gl/5gvo7v

    30) izlanda'da bir baska yol: https://goo.gl/aezmvh

    31) iskocya'dan koy manzaralari: https://goo.gl/pwrkj5

    32) goruntulerimiz hirvatistan'dan: https://goo.gl/1sjjsq

    33) turku turku fransam: https://goo.gl/1sjjsq

    34) botswana'nin yollari, bozkirdandir bozkirdan: https://goo.gl/08hee9

    35) kanada'nin agaclari pen sanlidir ezelden: https://goo.gl/shilhi

    36) rusya'nin kuzeyine dogru ilerlerken: https://goo.gl/1k8whg

    37) ispanya'nin kuzeyinden bir dag yolu: https://goo.gl/sxwfej

    38) irlanda'nin cimenleri yesil yesil bogurur: https://goo.gl/86bnoh

    39) estonyali yarin var, agac kadar derdin var: https://goo.gl/hsrjka

    40) yogun istek uzerine yeniden oregon'dayiz: https://goo.gl/ti0czb

    41) yine yogun istek uzerine california'ya donuyoruz: https://goo.gl/dx4pmw

    devami gelecek.

  • bilimsel gifler

    reddit sitesindeki cesitli paylasimlardan derleme olup zaman icinde yeni gifler kesfedildikce liste guncellenecektir. muduriyet.

    hidrojen-peroksit ile potasyum-iyodur birlesimi: http://i.hizliresim.com/28gjyo.gif

    baryum kokteyli icen birinin mri goruntuleri: http://i.hizliresim.com/4b6aly.gif

    (ozelden duzeltme geldi: "mri değil, skopi görüntüsü (x-ray kullanılarak yapılan bir görüntüleme)" )

    birbiriyle etkilesen iki karadelik: http://i.hizliresim.com/m1v2g2.gif

    kuzey-guney amerika'daki kuslarin goc yollari: http://i.hizliresim.com/z7g9lz.gif

    hizli cekimde karinca akvaryumunun olusumu: http://i.hizliresim.com/ppxl5b.gif

    gunes tutulmasinin ucaktan gozlemlenisi: http://i.hizliresim.com/ylb0m0.gif

    ferrofluid ile miknatisin dansi: http://i.hizliresim.com/nrmz4n.gif

    damacana-roket: http://i.hizliresim.com/lvno9k.gif

    gumus nitratin cozulumu: http://i.hizliresim.com/qp7g8w.gif

    mermi duvara carparsa: http://i.hizliresim.com/5mwdmq.gif

    akyuvarlarin bakterileri kovalayip imha etmesi: http://i.hizliresim.com/jnpqkb.gif

    mantarin buyuyup gelismesi: http://i.hizliresim.com/yrzgwz.gif

    fuji daginin 24 saatlik gokyuzu: https://giant.gfycat.com/tiredbossyandeancat.gif

    baslamak uzere olan firtina: https://giant.gfycat.com/…lliteratejauntyinsect.gif

    araba motorlarinin calisma prensibi: https://d27v8envyltg3v.cloudfront.net/…29/large.gif

    merkezcil kuvvet vs. kurabiyeler: http://i.hizliresim.com/28gj1j.gif

    kanal tedavisinin animasyonu: http://www.gifbin.com/…and_crown_prep_procedure.gif

    mitoz bolunme: http://i.hizliresim.com/nl1orl.gif

    sualtinda patlama: http://i.hizliresim.com/l19b3j.gif

    sualtinda fotosentez: https://giant.gfycat.com/…aliveamericanwirehair.gif

    bakterilerin uremesi: http://i.hizliresim.com/orboem.gif

    sualtinda mermi atmak: http://i.hizliresim.com/28gjnq.gif

    insanin evrimi: http://i.hizliresim.com/nl1oj0.gif

    mangal komuru vs. sivi oksijen: http://i.hizliresim.com/dkyopx.gif

    volkan patlamasi kuzey isiklariyla birlesince: https://giant.gfycat.com/…olossalspiritedhornet.gif

    cesitli kimyasallarin alevleri: http://i.hizliresim.com/bdllzm.gif

    elektrigin cekim gucu: http://i.hizliresim.com/vv4rdb.gif

    erimekte olan sodyuma iyot eklenirse: http://i.hizliresim.com/jnpqz5.gif

    iki gezegen carpisirsa ne olur: http://i.hizliresim.com/1mzjp5.gif

    miknatislarin hizaya gelmesi: http://i.hizliresim.com/rodngn.gif

    metal bloklarin birbirine surtunmesi: http://i.hizliresim.com/zrd0oo.gif

    yillar boyunca dunya'nin yorungesinde biriken enkazlar: http://i.hizliresim.com/o7qonz.gif

    cesitli canlilar dunya'yi nasil goruyor: http://i.hizliresim.com/lvnode.gif

    okyanus altindaki kablolar nasil doseniyor: http://i.hizliresim.com/qp7gdv.gif

    elektrik vs. odun: http://i.hizliresim.com/ppxldb.gif

    tenis topu sivi nitrojene bandirilirsa: http://i.hizliresim.com/rodnzo.gif

    nehir yataklarinin zamanla degismesi: http://i.hizliresim.com/l19b5j.gif

    dunya'nin gectigi cesitli donemler: https://giant.gfycat.com/hopefulwigglyeft.gif

    dunya'daki tum sular: http://i.hizliresim.com/z7g9la.gif

    agir cekimde yildirim dususu: http://i.hizliresim.com/8dpyjv.gif

    kutuplarda yaz mevsimi batmayan gunes: http://i.hizliresim.com/o7qdbp.gif

    dunya'daki yesil alanlarin mevsimsel degisimi: http://i.hizliresim.com/1mzejp.gif

    vadide su gibi akan bulutlar: https://giant.gfycat.com/…ialbeneficialblackfly.gif

    gelgit olayinin baslattigi sel: https://giant.gfycat.com/…erativesmoggycrayfish.gif

    mikroskopik esnek grafen transistoru: http://i.hizliresim.com/0njbl9.gif

    drone ile firtina kovalamaca: https://giant.gfycat.com/icyagreeablelamb.gif

    elektrikli testereye araba motoru takilirsa: https://giant.gfycat.com/…ernedseparatecardinal.gif

    edit: memleketten imgur'a girilmiyormus. bu yuzden linkleri baska kaynaklara yuklemeye calistim. kaynak: reddit sitesindeki cesitli paylasimlardan derleme.