ytrers17
profili

  • masterchef türkiye 2023 all-star

    bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını ve eda'nın asla susmayacağını biliyor , artık bundan acı duymuyorum. eda susmayacak arkadaşlar.

  • hatalarınız yüzünden kaybettiğiniz güzel insanlar

    seni kaybetmek isteyene nefes alman bile hata gelir, kaybetmek istemeyene dağlar kadar arızaların bile hiç gelir.

  • ali babacan'ın alkol yorumu

    izledim programı. ruşen çakır sigara ve alkole bindirilen vergilerle ilgili görüşlerini sordu o da sigaradan alınan vergi avrupa ülkeleri ve abd ile benzer oranda, dünyada bunun örnekleri var ancak alkolden alınan verginin dünyada örneği yok bu da daha çok vergi almak demek değil, kaçakçılığa sebep oluyor çünkü dedi. dümdüz ekonomi açısından bir yorum yaptı. burda yüklenen anlamların hiçbirini görmedim ben dediklerinde. söylediklerine aşırı anlamlar yüklenmiş, enteresan. ekonomiden, dünyadaki vergi sistemlerinden birazcık anlayan birinin vereceği bir cevap verdi.

  • 1 yıl sonraki kendine not

    hala bugün oturduğun yerde oturup aynı şeylere dertleniyorsan zorlama amına koyim. siktir olup gitmek de bir cesarettir, çözümdür belki. bitir bu siktiğimin sefil hikayesini.

  • ekşi itiraf

    4-5 sene önce yakın bir akrabamız abime benim için o ticaret adamı değil, ticaretten anlamaz, o konuda yeteneği yok diyip kendi oğlunun ticari yeteneğini övmüştü. bizim oğlan da ticaret kafası var ama diye bağlamıştı. bunu benim kurduğum iş battıktan sonra söylemişti. benimle ilgili değerlendirmesi buydu. ben olsam bunu abime anlatmazdım üzülür, dert eder diye. gerçi ben olsam oturup adamın kardeşimle ilgili bu şekilde konuşmasını da dinlemezdim, hiçbir şey demesem bile tepki olarak kalkar giderdim. abim her şeyi harfiyyen anlattı bana. çok zoruma gitmişti o zaman. o ruh hali içinde çok koymuştu bana, çok zoruma gitmişti. aradan yıllar geçti, ben işimi yeniden kurdum ve bu akşam o adamın oğlunun işinin battığını öğrendim. demek ki oğlu o kadar da ticari bir deha değilmiş. bu durumu kesinlikle karmaya, güldüğün başına gelire bağlamıyacam. bu hayatta herkesin başına her şey gelebilir , her şey insanlar için. bir insanı kınamadan, yargılamadan, içinde bulunduğu kötü durumdan keyifle bahsetmeden önce bunu hatırlamakta fayda var.

  • ekşi itiraf

    “ uzun zamandır yoktum biri demiş öldü; şimdi de yazsınlar kral geri döndü!”

    bunu herkesin görebileceği yani beni tanıyan herkesin görebileceği yerlere de yazmak istedim ama espriyi anlayamayanlar olabilirdiswh

    4 sene önce, şubat ayında tam 4 sene olacak; kurduğum şirket battı. ama nasıl batma! feleğim şaştı. büyük para batırdım. yıllarca miktarını telaffuz edemedim, etmedim, yüzleşemedim; öyle dokundu. tabi büyük bir psikolojik çöküntü yaşadım. ağır hayal kırıklığı. umudumu, emeğimi, hayallerimi, inancımı, çabamı, gayretimi, ruhumu, kalbimi, coşkumu; tüm varlığımı yatırıp bu işi kurmuştum. çok büyük bir hevesle, çok amatör duygularla boyumdan büyük bir işe yeltendim, tek başına olmam akıl alır iş değildi. çok uyaran oldu, deli muamelesi yapan oldu. farkındaydım aslında bütün risklerin ama bu farkındalık da beni durduramadı. gerçi beni durdurabilecek bir şey yoktu. hedefine fırlatılan güdümlü füzeydim. hem benim tecrübesizliklerimin sonucu olarak hem de tamamen benim dışımdaki etkenlerin sonucu olarak iş battı. sonuç büyük bir başarısızlık oldu. işi kurma sürecinde aslında başarılı olmuştum, hiç kolay olmamıştı , o kendi çapında bir başarıydı ama yürümeyince bir anlamı kalmadı.

    iş batıp işsiz kalınca çok zor bir süreç başladı benim için. bu kendi işini kurma düşüncesi bir saplantı oldu bende. burdan dönemezdim, geriye gidemezdim; bu ihtimali bir türlü kabul edemiyordum. öyle parayı çok seven, para için yaşayan biri değilim. tabi ki iyi bir yaşam, rahat bir yaşam için para kazanmak istiyorum ama benim asıl amacım para değil. benim saplanıp kaldığım, asla aklımdan çıkaramadığım tek şey kendi hayatının patronu olmak, kendi yaşamını yönetmek, özgürlük. hatta ruhum tamamen düzen karşıtıdır, ezen düşmanıdır. görüyoruz üç kuruşa mecbur bırakılan emekçilerin nasıl sömürüldüğünü , ezildiğini, kullanıldığını. altta kalanın canını çıkıyor bu kokuşmuş, haksız, zalim düzende. tek başıma sistemi değiştirecek gücüm yok ama kendi hayatımı yönetmek için hayalimin peşinden hep koşabilirdim, bu sistemdeki yönetilen olmak yerine kendi hayatını yöneten olabilirdim; ben bu düşünceye aşık oldum. şirketi kurduğumda aslında daha 3 senelik bir mühendistim ama 5 işte çalışmıştım. tabi ki hepsi de kısa süreli. 2 sinden kovuldum, 3 ünden ayrıldım. bütün bu ayrılıkların sebebi uyumsuzluğumdu. emir almaya uyum sağlayamadım. yönetilmeye uyum sağlayamadım. bana saygısızlık yapan bir patron bozuntusunun boğazına sarıldım. başka bir işte bağıran bir üst düzey yöneticiye ben de bağırdım. başımı eğip önüme bakamadım. sonuçta doğal olarak ya kovuldum ya da çekip gittim.

    bir yerlerde çalışamıyorum, iş kurunca da batırıyorum. ne olacak ulan bu halimswh

    işsizlik dönemim korkunç ruhi bunalımlarla geçti. bir şekilde bir gün yeniden kendi işinin patronu olacağım inancı hep bir şekilde içimde vardı ama işsizlik büyük ızdırap. boşluğa düşüyorsun, özgüvenini kaybediyorsun. insanın en temel ihtiyaçlarından birisi de bir işe yaradığını hissetme duygusu. bir işe yaramadığın hissi , üretmemek, kendi mesleğini yapamamanın üzüntüsü; bunlar çok yorucu. uzun süre iş aramadım. minimalist yaşadım tabi, asgari harcamalarla yaşadım. sıfırı tükettiğimde bir şekilde bir iki küçük piyasa işi yapıp bana yetecek kadar parayı buldum ama sonuçta işsizdim. geçiciydi bunlar. bu süreçte tamamen kendi kabuğuma çekildim, yalnızlaştım. bana iyi gelmeyecek, gelmeyen insanlardan tamamen uzaklaştım. bir süre sonra ailem, çevrem tarafından deli muamelesi görmemek için göstermelik iş başvuruları yaptım. çünkü ortada beni bekleyen hiçbir şey yok, yaptığım bir şey yok ve iş de aramıyorum. bu üzüntüden delirdi dedirtmemek için yaptım o başvuruları. çünkü çoktur düşmene, kaybetmene sevinen; senin başarısızlığından kendisine iyi gelecek sonuçlar çıkaran. namerdi sevindirmemek lazım. 3 kere iş kurmadan önceki pozisyonlarda iş teklifi aldım, onları da kimseye söylemedim. bir tanesinde çok dipteydim, çok da ihtiyacım vardı, özellikle psikolojim artık işsizliği kaldıramıyordu , sevindim de ama olmadı yapamadım. sanırım birkaç kere de artık bu hayattan vazgeçme eşiğine geldim. bu kadar uyumsuzluk çok yorucuydu.

    geçen senin ortasında bir umut ışığı yandı. değişen bir yasayla ölü şirketime hafiften bir ruh üflendi ama ortada net, somut, elle tutulur bir şey yoktu. oralı olmadım, oraya çok bakmadım. bir umut ışığı yandı ama o kadar yıl sonra umutlanmak kolay değil. derken 2-3 ay önce o umut ışığı ete kemiğe büründü. bir şeyler oldu, şirketim değerlendi. resmen isa mesih’in ölüyü diriltmesi, musa’nın asasıyla kızıl denizi yarması gibiydi bu benim için. benim hayatımdaki bir mucizeydi. şirkete talipler çıktı. cazip bir yatırım aracına dönüştü. kendimi bir anda teklif verenlerle pazarlık yaparken , bir seçim yapmak zorundayken buldum. inanılmazdı. hala inanmakta zorlanıyorum bazen. şimdi artık 3 ortaklı bir şirket, ben en büyük hissedarım. şirketin yeniden aktif olma süreci tamamlandı, bakanlık oluru alındı. bu müjdeyi bugün aldım. hayatın hiçbir zaman güllük gülüstanlık olmayacağını biliyorum. hayat asla dikensiz bir gül bahçesi, engebesiz düz bir yol olmayacak. ama artık inandığım yolda daha kararlı ve daha büyük bir dirençle sabırlı olacam çünkü sabrın, direncin karşılığını gördüm.

    daha yazacak çok ayrıntı var da yoruldum. bu mutlu anların kendi başıma tadını çıkarayım.

    çocukken kendi başıma çok kalır, hayaller kurardım. bir şeyleri başardığımı düşündüğümde elime bir kemer alır, rocky gibi yukarı kaldırıp “ hey adrian. başardım” diyerek onu taklit ederdim.swh

    bu entryi yüzü , gözü dağılmış, ayakta duracak hali kalmayan rocky balboa bitirsin...

    yo adrian! i did it

    başardım aq.

  • hayattan bugüne kadar öğrenilen en önemli şey

    kendine inan. kendine inan. kendine inan. sana doğru yolu gösterebilecek tek kişi sensin. yol almak istemiyorsan da sen bilirsin, istediğin durmaksa dur. ama sadece kendine inan. kimse sana yararlı bir tavsiyede bulunmaz, yararlı olduğunu düşünseler kendilerine saklarlar kendileri için kullanırlar. insanlar sadece boş nasihatlerle, üstenci bir tavırla kendilerini tatmin etmek için senin de, herkesin de bildiği öğütler verirler. herkesin suyuna giderek herkesi mutlu edebileceğini sanma, edemessin. uyumlu olarak, karakterinden ödün vererek yaranabileceğini sanma, yaranamassın. uyumsuz ol, farklı ol, kendin ol. sadece kendine inan.

  • la casa de papel

    --- spoiler ---

    uzun zamandır ilk kez bu dizi sayesinde çok iyi vakit geçirdim. izlerken ilk bölümden son bölüme kadar büyük bir keyif aldım. benim için en büyük anlamı verdiği keyif olacak. her şeyden önce çok başarılı bir iş. seyircinin beklentilerini fazlasıyla karşılıyor, her anında ben iyi bir diziyim, iyi bir iş izliyorsunuz hissi veriyor.

    bu dizide kötü insanlara sırf başrolde oldukları için sempat duymuyoruz. hayır, bunlar gerçekten iyi insanlar. o yüzden onları seviyoruz. bu yönüyle benim için çok farklılaşıyor. örneğin breaking bad’te walter white cinayetler işliyordu, uyuşturucu üretip satarak gençleri zehirliyordu ama yine walter’ın tarafındaydık. bu dizide durum böyle değil. kahramalarımız kimseye ait bir şeyi çalımıyor, kendi paralarını üretiyor. kan dökülmemesi, kimsenin zarar görmemesi konusunda çok hassaslar. arturo oslo’nun ölümüne sebep oldu ama helsinki onu bağışlayabildi, elinde imkan varken ona zarar vermedi. denver monica’nın hayatını kurtardı, hatta monica’ya o kadar iyi davrandı ki monica’nın aşkını kazandı.

    dizide her hikayede ayrı ayrı bir sistem eleştirisi , insan eleştirisi, toplum eleştirisi vardı. monica patronuyla yatan bir sekreter. patronu tarafından kullanıldığını , patronu için gerçek bir anlam ifade etmediğini hamilelik haberini patronuna verdiğinde görüyor. bu gerçeğin acısıyla yüzleşirken kendini bir rehine olarak buluyor. benim için en ilgi çekici hikayelerden biri monica’nın hikayesiydi. soygunculara rağmen telefonu alabilecek, gerçek silahla sahtesini değiştirebilecek kadar cesur. denver ile olan ilişkisinin de etkisiyle hep yanlış tercih yapmaktan yakınan bir kadın olmaktan çıkıyor ve sonuçta gerçeği görüyor; onunla arturo ile tek gerçeği patronun metresi olmak. oysa ki denver için gerçek, değerli bir aşk. monica sistemin bir kölesiyken direnişçilere katılmanın, onların bir üyesi olmanın simgesi.

    profesör , berlin’in bir rehineyi öldürdüğünü öğrenince daha doğrusu öyle sanınca üzüntüden kahroluyor ve berlin’i en yakın arkadaşını cezalandırmaya karar veriyor çünkü profesör hümanist, insanları seviyor, kurban istemiyor. onun amacı hastane masraflarını karşılamak isterken bir bankanın önünde öldürülen babasının anısın yaşatmak, hayalini gerçekleştirmek , sisteme ağır bir darbe vurmak, ders vermek. kapitalist sisteme bir darbe vurmak. profesör gerçekten iyi bir insan, kimse zarar görsün istemiyor. müfettiş raquel olan ilişkisinde de insanlığından çıkmıyor, bir şekilde raquel’i kendi tarafına çekmeyi başarıyor, onu yüzüstü bırakmıyor. dedim ya bu sefer gerçekten iyi insanları sevdik.

    tokyo, rio, moscow, denver, helsinki, olso, nairobi her biri ayrı ayrı etkileyici, baş döndürücü, muhteşem karakterlerdi. tokyo’nun fevriliği, rio’nun çocuksuluğu, denver’in saflığı temizliği, moscow’un babacanlığı, baba şefkati, nairobi’nin sempatikliği, kadın mücadelesinin bir neferi olması, oslo ve helsinki’nin sadık birer asker olmaları hikayeyi tamamlayan çok ince detaylardı.

    tabi ki berlin’e ayrı bir paragraf açmak lazım. öncelikle berlin ile ari ilişkisine değinmem lazım. orda da çok ince bir detay vardı. ari , rehine olan arkadaşları kaçma planları yaparken, huzursuzlanıp isyan etmeye hazırlanırken kendini soyguncuların en güçlü karakterine , berlin’e vermeye karar verdi. bu şekilde hayatta kalacağını düşündü. onursuz bir yol seçti, teslimiyeti seçti. bu yüzden dizi boyunca ari’nin bu yanlış karar yüzünden aşağılanmasını izledik.

    berlin tam bir dava adamıydı. gerçek bir idealist. bir an bile plandan şüphe duymadı. kendisini planın uygulanmasına adadı. ne kadar sağlam bir direnişçi olduğunu da dizinin finalinde gösterdi. berlin barikatın arkasında , çav bella çalarken, yanındaki kadın yoldaşıyla ( daha doğrusu kendisine yoldaş yaptığı kadınla ) direnirken, arkadaşları için, davası için , ideali için hayatını feda ederken kendimden geçtim. fantastic bir sahneydi. tekrar tekrar izledim.

    --- spoiler ---

    muhteşem bir diziydi. entryimi, kime ait olduğunu bilmediğim ama veli saçılık’ın twitlerinde sık gördüğüm bir cümle ile bitirecem:

    sosyalizm kalpsiz dünyanın kalbidir

  • isveç'te yapılan sistematik erkek çocuk istismarı

    5 yaşındaki bir çocuğun başını örtmek neyse bu da o. hiç farkı yok. çocuklar ebeveynlerinin kafalarındaki zımbırtılarla oyun konsollarına dönüştürülüyor. ebeveynlerin çocuklarıyla bu kadar oynamaları mide bulandırıcı. çocukları kendi haline bırakın yahu, şekillendirilecek oyun hamuru muamelesi yapmayı bırakın.

  • keşke açık giyinmeseydi şehit sevabı kazanırdı

    müminlik tam da budur. babaannem bir eve başı açık bir kadın girdiği zaman o eve meleklerin girmediğini söylerdi, buna inanırdı. bunu evimize giren başı açık misafir, akrabamız, aile dostumuz kadınların yüzüne de söylerdi; yaşlılığına verip gülerlerdi. ama sünni islam buna inanır, kadın bunu uydurmuyordu. inancı böyle söylüyordu. babaannem 26 sene önce öldü ama düşünceleri iktidarda. rahmetli bugünleri göremedi.

  • insanın en hastalıklı duygusu

    (bkz: korku)

    tüm hastalıklı duyguların anası korku. aşırı kaygının nedeni korkaklık, paranoyaklığın nedeni korkaklık, bağımlı kişiliğin nedeni yalnız kalma korkusu, her türlü takıntının nedeni korku, asosyal kişiliğin sebebi korkaklık. insanı zayıflatan korkaklık, onursuzlaştıran korkaklık. insanın en rezil, en hastalıklı duygusu teslim alan, hükmeden korku.

  • igor tudor'un galatasaray ile anlaşması

    karabükspor'a yapılan şerefsizlik. tudor da tam bir balon çıktı. bu ilkesiz adamdan kimseye hayır gelmez.

    karabükspor başkanının şu açıklamaları çok önemli: " malesef olanları basından öğreniyoruz. eğer böyle bir olay varsa bu tudor'un ayıbıdır. bu olay ahlak dışıdır. ıgor tudor bizimle gitmek için bir görüşme yapmadı, o bizim anlaşmalı hocamız. çok çirkin bir olayla karşı karşıyayız. tarihe kara bir leke olarak geçecek. biz her şeyi basından öğreniyoruz. büyük kulüpleri büyük yapan davranışlarıdır. galatasaray bu hareketinin altından nasıl kalkacak merak ediyorum."

    olay baştan sona ihanet ve ahlaksızlık.

  • osman gökçek'in ato başkanı olması

    bu azimle allah bile olur bunlar.

  • eşlerini muhacirle paylaşmak isteyen ensar

    googledan baktım, hayretler içinde kaldım. gerçekten varmış. ateist sitelere, islam karşıtı sitelere girmeye hiç gerek yok, islami sitelerin kendisi sizi şaşırtmak için, kafayı yedirtmek için yeter de artar bile. oha ulan. okuduğum link yukarıda 4. entry de alıntılanmış zaten. olay baştan sona hayret verici . en şaşırdığım, tuhaf kısmı da şu yorum:

    '' fakat, bir erkeğin gayretini, namusunu allah rızası için -meşru bir yolla- terk etmesi ve iman kardeşliğiyle kardeş olduğu bir kimse için bu fedakârlığı göstermesi, takdire şayan bir kahramanlıktır. bu olay sahabenin allah yolunda nasıl feragat ve fedakârlık gösterdiklerinin de bir canlı örneğidir ''

    tam da yeri geldi söylemek lazım; hani marjinal bizdik lan.

    gerçekten bir dinci ile baş etmek imkansız.

  • ahmet hakan

    ahmet kaya nın entel maganda şarkısından şu sözleri hatırlatıyor bana:

    "konuşurken solcusun
    yaşarken karambolcusun
    oportunizme bulaşmış
    tipik bir orta yolcusun "

  • hayır cevabı alıp töreni terk eden nikah memuru

    nikah memurunun halt etmesidir. bir milletvekilinin, bakanın, varlıklı zengin bir ailenin nikahı olsa memur herkesten çok güler , espriye kahkahalarla katılırdı. gariban bir espri yapmış işte, ne var bunda? bu ne tahammülsüzlük?

  • lgbt'ler sevişerek para kazanan sapıklardır

    tanrıdan dileğim, bu fikirlere sahip insanların eşcinsel çocuğunun olması ve hanyayı konyayı görmeleri.