edgarallanpoenunkuzgunu7
profili

  • merhaba ben burak kut sorularınızı cevaplıyorum

    90'ların ruhunu kalbinde yaşatan, temiz yüzlü, legerro tenor sesli efsane sanatçımız burak bey; hoşgeldiniz.

    1997 yılının haziran ayında, sarıyer büyükdere'deki bir at çiftliğinin önünde karşılaşmıştık sizinle. otomobilinizdeki arızadan dolayı yol kenarında mola vermiştiniz ve şoförünüz motorla ilgilenirken siz de çiftlik sahibiyle ayaküstü laflamıştınız. bej renkli gömleğiniz ve diken diken yaptığınız jöleli saçlarınızla oldukça karizmatik görünüyordunuz. ben o sıralarda çiftlikte atların bakımıyla ilgilenen genç bir işçiydim. size ata binerken veya arka planda atların koştuğu bir klip çekip çekmeyeceğinizi sormuştum ancak sanırım çalışmaya başlayan otomobilin egzoz gürültüsü yüzünden beni duyamadınız. daha sonra da şoförünüzün gaza basmasıyla birlikte uzaklaşıp gözden kayboldunuz zaten.

    sorum şu: o günden sonra müzik kanallarında dönen tüm kliplerinizi mütemadiyen takip ettim fakat atları oynattığınız bir klibe rastlamadım. acaba bu şekilde bir müzik klibi çektiniz mi veya çekmeyi düşünüyor musunuz?

    teşekkürler ve saygılar.

    edit: abi hikayeci-trollük bir yana gerçekten efsanesin, adamın dibisin. hiç sanmıyorum ama olur da sana bu mecrada saygısızlık yapacak üç-beş şuursuz çıkarsa kusura bakma. 90 çocukları olarak biz seni çok sevdik ve her zaman da seveceğiz. yolun açık olsun. cevap için teşekkürler, atlar candır.

  • sinema salonuna at sokulmamasının mantıklı nedeni

    hangi ahlaki ve mantıksal perspektiften bakılırsa bakılsın bulunamayacak nedendir.

    sinema salonlarında film izlemek, kültürlenmenin yanında eğlenip hoşça vakit geçirmek içindir. benim hiç kimseye zarar vermeyen, uysal ve zeki atımın defalarca sinemaya alınmamasının hiçbir bahanesi olamaz. izleyicilerin önünü kapatmasından korkuluyor desem koltuğa oturtmaya niyetim yoktu zaten. ortadaki koridor yolda duracaktı, böylece kimseyi engellemeyecekti. üstelik ben atımın üzerinde oturacağıma yani koltuk işgal etmeyeceğime rağmen bilet parası vermeyi teklif ediyorum, buna rağmen kabul edilmiyor. böyle bir saçmalık olabilir mi? 21.yy’a gelmişiz hala bu kadar türcülük olması gerçekten oldukça üzücü. hayvanların da insanlar gibi sosyal ve kültürel faaliyetlerden yararlanma hakkı vardır. bir gün bunu herkes kabul edecek.

    edit: kişner diye itiraz edenler olmuş. niye kişnesin yahu durduk yere? ayrıca sinema salonlarında bir yığın saçma sapan ses var. patlamış mısır hışırtısı, açık unutulan telefonlar, konuşmalar, gülüşmeler... ufak bir kişneme mi battı size yani?

  • ben ilker canikligil sorularınızı cevaplıyorum

    saygıdeğer hocam ilker bey, hoşgeldiniz.

    1995 yılında beyoğlu'ndaki akbank sanat merkezi'nde karşılaşmıştık sizinle. köşedeki bir koltukta tek başınıza dergi okuyordunuz. ben sinema öğrencisi olduğumu söylediğimde zamanınızı ayırıp senaryo uygulamaları hakkında değerli sohbetinizle beni bilgilendirmiştiniz. 19 yaşında heyecanlı bir genç adam olduğumdan dolayı o yıl çekeceğiniz "uçmak istiyorum" adlı kısa film hakkında fikir belirtme cüretini gösterebildim. önerim, dev bir mavi tavşanın filmin sürreal gücünü artıracağıydı. sizin terslememenizden cesaret alarak ertesi gün tavşan kostümümle stüdyonuza geldim, siz de şaşkınlığınızı attıktan sonra hevesimi kırmayıp kameranızla ayaküstü birkaç çekim yaptınız ve gönderdiniz beni. sorum şu: o kısmı filme neden eklemediniz ilker bey? filmi izlerken kendimi göremeyince çok üzülmüştüm. üstelik ortada koskoca bir donnie darko örneği var, bence tavşan gayet güzel olabilirdi.

    teşekkürler ve saygılar.

  • merhaba ben kaan sezyum sorularınızı cevaplıyorum

    değerli mizah üstadı kaan bey, hoşgeldiniz.

    2004 yılında kadıköy moda sahilinde karşılaşmıştık sizinle. ben o sıralarda ilkokula giden, balık tutma sevdalısı bir velettim. siz bisikletinizle yanıma geldiğinizde oldukça bereketli bir günümdeydim zira sepetim torik doluydu. ben tahta oltama konsantre olmuşken sepete eğildiniz ve balıklara bakıp: "bunlar 'elektorik' balığı, çarparsa öldürebilir." diye uyardınız beni. ben de yetkili bir abiye benzediğinizi düşündüğüm için ve biraz da korkuyla tüm balıkları denize geri attım. sorum şu: o gün çocukluk hayallerimi niye yıktınız kaan bey? hayvan sevginizden dolayı mı yaptınız yoksa sırf beni trolleme zevkini tatmak için miydi?

    teşekkürler ve saygılar.

  • ben m. serdar kuzuloğlu sorularınızı bekliyorum

    merhaba serdar bey.

    2004 yılında ankara'daki 2.bilişim şûrası çıkışında karşılaşmıştık sizinle. yoğunluğunuza rağmen web sitesi tasarımı konusundaki ayaküstü sorularımızı cevaplayıp bizi bilgilendirmiştiniz. sonrasında da ricamızı kırmayarak birkaç cadde ötedeki kuki house'da sohbet etme teklifimizi kabul etmiştiniz. ancak hep birlikte arkadaşımın arabasına giderken arka koltuktaki 'kinyas ve kayra' romanını görünce birden işinizin çıktığını söyleyip, motosikletinize atladığınız gibi audioslave'den "i am the highway" dinleyerek uzaklaştınız. sorum şu: o gün neden öyle davrandınız serdar bey? gerçekten işiniz mi çıkmıştı yoksa popüler kültüre mesafeli oluşunuzdan dolayı mıydı? arkadaşım çok üzüldü; "bilseydim koltuğu jack kerouac kitaplarıyla donatır, teybe de alternative rock şarkıları koyardım." deyip duruyor hala.

    teşekkürler ve saygılar.

  • sokakta röveşata çeken adamın sözlükçülere mektubu

    sokakta röveşata çeken abinin birtakım aracı kişiler vasıtasıyla ekşi sözlük'te yayınlama ricasıyla elime ulaştırdığı mektuptur. ufak tefek noktalama ve imla değişiklikleri haricinde aynen yayınlıyorum.

    "herkese merhaba.

    dün videomun twitter ve ekşi sözlük'te gündem olduğunu tesadüfen öğrendim. hepinize teşekkür etmek istiyorum. gerek dostlarımın, gerek beni tanımayan insanların tepkileri inanılmazdı. aldığım tebrikler, iyi dilek mesajları beni çok mutlu etti. ben de bir 90'lar çocuğuyum. ben de vurduğunda havada birkaç kez yön değiştiren plastik toplarla maç yaptım, bisikletimi rengarenk paletlerle süsledim, ailemle beraber sobada ekmek ve kestane kızarttım, okulda patates baskısı yaptım, lig maçlarını teletext'ten takip ettim, sokakta bilye oynarken salçalı ekmeğimi yedim ve tabii ki tsubasa izledim:)

    şimdi geriye baktığımda tüm o günleri çok özlüyorum. keşke hiç büyümeseydim dediğim zamanlar oldukça artmaya başladı. kimse yanlış anlamasın, elbette halime şükrediyorum fakat hayat herkesi olduğu gibi beni de yıpratıyor. o gün de işten yorgun bir vaziyette çıkmıştım. birden önüme doğru yuvarlanan o balonu gördüm ve resmen zaman durdu. o anda sadece sokakta röveşata çeken adam değildim; caddede asfalt zemine aldırmadan sokak lambası direği ve taşla yapılmış kaleyi hedefleyen çocuktum, juventus'a galibiyeti getiren golü atmak için sıçrayan del piero'ydum. tüm bunların aynı anda hepsiydim. balonu ayağımla kontrol edip dizimle yukarı sektirdiğimde artık 'özgür'düm.

    30 yıllık ömrümde öğrendiğim tek bir şey varsa mutluluğun sen onu elde ettiğinde kaybolan bir şey olduğudur. o yüzden balonu ıskalamak asla moralimi bozmadı, aksine bana özgürlüğümü verdi. videoyu izleyen herkesin gözünden kaçan bir şey var: ben ayağa kalkarken gülümsüyordum. arkamdaki kızın kaçışması, ayakkabımın mağazanın camekanına fırlaması umrumda değildi. o balonu omzumda sektirirken hayatın ağırlığıyla da dalga geçerek onu hafifletiyordum. uzun zamandır ilk kez gerçekten içimden geldiği gibi davranabilmemin mutluluğu bana göre paha biçilemez. izleyenlerin de yüzünde tebessüm bırakabildiysem, "bâki kalan gök kubbede hoş bir sadâ olabildiysem" ne mutlu bana.

    benim bir hayalim var. bunu söylemek ne kadar doğru olur bilmiyorum ancak dünden beri insanlar hayallerinin peşinden gittiğinde başaramayacakları şey olmadığını düşünüyorum. şu ana kadar yurtdışına gitme fırsatım olmadı, ileride olacak gibi de görünmüyor. çocukken saat 21:45'te şampiyonlar ligi maçları için tv karşısına geçtiğimde o görüntüler beni çok heyecanlandırırdı. "bir gün yurtdışına gidip maç izleyebilecek miyim acaba?" diye düşündüm hep. 6 aralık'taki leipzig-beşiktaş maçına gidip o atmosferi yaşamak, bir günlüğüne de olsa o çocuğun hayalini gerçekleştirebilmek beni çok mutlu ederdi. keşke beşiktaşlı yöneticilere ve futbolculara ulaşabilse bu mektubum.

    hepinizi çok seviyorum, sevgilerle. içinizdeki çocuk hiç ölmesin."

    sokakta röveşata çeken adam.

    edit: bana iletilen mektubu buraya taşıyarak gece gece yüzümüzü güldürmüş, sıkıntılarımızı unutturmuş olan röveşatacı abimizin güzel bir gün geçirmesine vesile olmak istedim. fakat iyi bir insan olduğu her halinden belli olan bu abinin almanya'da maç izleyip mutlu olması ihtimalini bile kıskananlar var. nasıl bir türsünüz anlamıyorum ki.

  • cem yılmaz'ın louis c.k'den espri ödünç alması

    louis c.k'nin "hilarious" adlı gösterisi izlendiğinde farkına varılacak gerçek.

    üzerinden oldukça zaman geçtiğinin farkındayım hatta belki de cem yılmaz'ın "fundamentals"dan kazandığı paralarla aldığı otomobiller garajında beklemekten küflenmiştir ama yine de belirtmek istedim. çünkü ufak tefek esinlenme değil resmen "lan monte kristo kontu'ndan ezel oluyorsa 'hilarious'dan niye 'fundamentals' olmasın ki?" diye düşünmüş adam.

    hilarious'dan dikkat çeken yerler:
    (28.06) ve (32.11): cep telefonlarına sinirlenip küfür etme sahneleri.
    (29.30): pakistanlı havaalanı görevlisinin ingilizceyi zor konuşması.
    (31.32): eski çevirmeli telefonları betimleme kısmı. çevirirkenki ses efekti, 0 ve 9 tuşları muhabbeti bile aynı. dejavu gibi.
    (32.55): cep telefonu teknolojisinin gelişmesi üzerine "çok mu önemli...axl rose'un fotoğrafını indiriyorsun sadece" repliği. fundamentals'da"şimdi ne yapıyorsun?...bahattin dayımı büyütüyorum işte" şeklindeydi.
    (37.58): new york'tan california'ya seyahatin eskiden seneler sürdüğünün, yolda ölenler olduğunun anlatıldığı kısım. fundamentals'da osmanlı elçilerinin yıllar süren zorlu yolculuğu vardı.
    bonus (1.18.29): penis taklidi. evet o bile.

    gösterinin 'bire bir' ödünç alınamamasının sebebi de louis c.k'nin siyasi ve erotik mizah yapması galiba. zaten geriye kala kala bir kaç masum espri kalıyor onlar da ithal edilmiş işte. hem de öyle ithal edilmiş ki o dönem türkiye'nin enflasyon oranının azalmasını sağlayan şey 'louis c.k ithalatı' olabilir.

    edit: asla hiçbir yerde hırsızlık imasında bulunmadım. ya para verip satın almıştır ya da rica ederek kullanma izni almıştır diye düşünüyorum, genelde komedyenler birbirini tanır sonuçta. "hırsız diyor!" diye gaza gelip mesaj kutumu doldurmaya son verin yani.