chronic man10
profili

  • gibi (dizi)

    3 bölümdür ethem'in herhangi bir yakını ölmedi, ethem'den haber de gelmedi. ethem ölmüş olmasın.

  • müge anlı ile tatlı sert

    sorulmayan ve cevaplanmayan sorular:

    1- uğur ve betül o akşam neden yemeğe gitti? yemeğe gidilen gün ile olayın aynı ana gelmesi tesadüf mü?

    2- diyelim yemeğe gittiler ve uğur ile betül'e neden ayrı ayrı yemekte ne vardı diye sorulmuyor? eğer yemek yendiyse cevaplar tutacaktı tabi.

    3- uğur'un odasında silah vardı ama uğur silahı kaldırmış, neden? olur da baba başka odada olursa eğer silaha yeltenip mukavemet göstermesin diye mi?

    4- mehmet ali ve yılmaz neden programdan kaçıyor? bir insanın adı bir yerde sürekli geçse hiç yoktan kendini aklamak için dahi çıkıp cevap verir, değil mi?

    5- sözde cinci hoca aslen şarlatan olan adama neden bağlanılmıyor? böylece betül'ün babasının ona gidip neler söylemesi gerektiği konusunda verdiği telkinler öğrenilemez mi?

    6- cinayeti işlemeye gelen kişiler mutlaka bir şey söylemiştir. öyle içeri girip direkt dan dun insan öldürmezler değil mi? çünkü ortada kin ve nefretin ayyuka çıktığı bir sebep var.

    7- cinayeti işlemeye gelen katilin yerine koyun kendinizi 2 kişiyi öldürmüşsünüz ama 3. kişiyi öldürmekte zorluk çeker misiniz? neden? öldürmezseniz de neden?

    8- can havli ile pencereden kaçtığınızı düşünün, camda sineklik var, çekip atar mısınız yoksa tutup kenara mı koyarsınız?

    9- katil odaya geliyor ve dipçik ile büşra'ya vuruyor. nedense dipçikleri hep aynı yere tutturuyor. neden ve nasıl sadece o kısma denk getiriyor?

    10- en basit bir saldırıda bile refleks olarak elimizi refleks olaram başımıza götürürüz değil mi? uzaktan bir cisim, bir top bile gelse dahi. büşra'nın başınq dipçik darbeleri geliyor ama ellerini başına, kafasına götürmüyor ve ellerine dipçik darbesi nasıl gelmiyor? ellerinden nasıl yaralanmıyor?

    11- böyle bir olaydan sonra koşa koşa abinizin yanına mı gidersiniz yoksa en yakınınızda kim varsa, bu kişi kim olduğu fark etmez, telefon ile çağırmaz mısınız? olay yerini bırakıp gitmek nasıl bir şey?

    12- oraya gelen erlerden biri, büşra'nın arabadan inmediğini söyledi. oysa anne o sırada henüz ölmemiş ve ölmek üzere.

    13- olay akşamı mehmet ali neden araba ile geziyor ve durum atıyor? madem sadece bundan ibaret neden yayına çıkmıyor?

    14- evdeki 120 bin tl ne oldu? uğur ya da betül'ün ailesi bu olaydan sonra masraf gerektiren bir harcama yaptılar mı? yani çok para giden bir şey aldılar mı?

    15- betül'ün babası neden duvardaki saatin arkasında dinleyici olduğundan şüphelendi ve baktı? evdekiler zaten suçsuz ve günahsız ise dinleyici olsa ne olur olmasa ne olur değil mi? sonuçta duyulmasını istemeyecek bir şey söylenmez.

    16- belki de en önemli sorulardan bir tanesi. cinayet silahı susturucu takılmış bir silah. bu silahı da muhtemelen oradaki sanayide yaptılar. bu işlerle uğraşan, yapan eden kişiler az çok biliniyordur çevre civarda. neden bu kişilere ulaşılamıyor?

    17- uğur, mehmet ali ve yılmaz da sanayide çalışıyor. ve evvelsi gün programda ustaları yayına çıkmasına izin vermiyor denildi. hangi usta yanında şaibeli insan çalıştırır? hangi patron yanında ne olduğu belli olmayan ve üstelik adı cinayet ile anılan bir insanı çalıştırır?

    18- köyde bir cinayet olmuş ve tüm köy halkı sessiz kalıyor, neden? bugün başkasına olan yarın kendilerine olmayacak mı sanıyorlar?

  • ekşi itiraf

    anne tarafından malatyalı olmaktan bıktım! kurban olduğum allahım günah yazma ama bir tek sabah kahvaltısında bulgur yemiyoruz. bulgurun kırk çeşit yemeğini yiyoruz ya. düşünün bir kıtlık olsa koskoca malatya aşırı bulgursuzluktan ölür.

  • harvardlı doçentin ilk soruda elenmesi

    bunu bilmiyorsa büyük ihtimal sınıfta öğretmeni deve cüce de oynatmamıştır. yoksa biz varoş çocuklarını mı oyalıyorlardı böyle saçma sapan şeylerle.*

  • ekşi itiraf

    birkaç gün önce hayatımda filmlerdeki gibi bir tanışma olayı yaşadım, ama o kadar ani ve samimi gelişti ki anlatamam ve ben ilk defa gerçekten bu kadar içten gülen, samimi bir kız gördüm be sözlük.

    bir yere gidecektim ama oraya da servis ile gidildiği için servis durağına gittim. servisin kalkacağı yere gittiğimde 10 dakika ile kaçırmışım servisi. o sırada da bardaktan boşanırcasına da bir yağmur başladı.

    o sıra bir kız geldi ve o da kaçırmıştı servisi. yağmur yağıyordu ve şemsiye yoktu. allah biliyor gerçekten sadece ıslanmaması için hani yağmurda durmayın şemsiyenin altına gelin dedim.

    şemsiyenin altında beklerken servisin gelmesine 1 saatten fazla olduğunu öğrendik. bu yağmurda durmayalım, sakıncası yoksa bir yer varsa çay içelim dedim. bunu nasıl dedim ben bile şaşırdım. tamam dedi, doğru düzgün yer yoktu ama bir börekçiye girdik, çay söyledik. dolu dolu sohbet ettik; feminizmden tutun da yurtdışında gezdiği yerlere kadar. o konuştu ben dinledim ama öyle güzel öyle samimi konuştu ki ve öyle gerçekçi şeyler anlattı ki dinledikçe de dinleyesim geliyordu. jestleri, mimikleri sanki bir sevimlilik abidesiydi karşımda.

    biraz da ezildim be sözlük açıkcası, karşımdaki kişi baya dolu dolu hayatı yaşamış. yüzünde gülücükler, umut saçılıyor. dünyanın çok farklı yerlerini görmüş, çok farklı insanlar ile tanışmış, çok iyi bir eğitim görmüş.

    ilk defa hayatımı ve kendimi bu kadar sorguladım be sözlük. ne için geldim bu dünyaya, allahım beni ne için yarattın ki, iyi bir hayat nasıl yaşanır, nasıl böyle üst düzey bir insan olunur, asalet doğuştan mı gelir sonradan mı edinilir falan filan işte hep böyle şeyleri sorguladım.

    kıza aşık falan olmadım ama samimiyetine, içtenliğine, güler yüzlülüğüne hayran kaldım. tam bir sevgi insanıydı, her inançtan, her türden insanı tanımış, bilmiş, kendini geliştirmiş, ilerletmiş.

    o kadar büyüleyiciydi ki adını bile soramadım, gerçi o da sormadı, ama birbirimizi ekledik sosyal medydan. kendisinden kahve sözü de aldım ama yazmaya korkuyorum be sözlük. tarifsiz duygular yaşadım ve yaşıyorum açıkcası.

    kalbin ve yüreğin de ayakkabıların gibi bembeyaz ve tertemiz. umarım hiç de kirlenmezler beyaz sporayakkabılı kız.

  • mehmed bir cihan fatihi

    diyalogları kim yazıyorsa helal olsun, yıl 1450’ler ama konuşulan türkçe türkiye türkçesi.

    “mevzu büyüyecek” nedir allah aşkına, bağcılar’da mı geziyor dönemin insanları.

  • ilkokul numarasını unutmamak

    777. entrymi ilk okul numaram ile taçlandırmak istiyorum. onca sene 777 numarayı taşıdık, unutmak da imkansız o zaman ona olan vefamı böyle göstereyim. hayatın toz pembe olduğu, özlenen günlerdir.

  • 10 ekim 2017 katalonya bağımsızlık ilanı

    ulan madem bağımsızlık ilan etmeyecektiniz bu b.ku ne halta yediniz?

    yanlış hatırlamıyorsam eğer aziz nesin‘in bir hikayesi vardı. bir aga ile marabası köyden kasabaya at arabası ile giderlerken ağa maraba ile dalga geçmek için diyorki “atın pisliğini yersen bir parmak bu at ile arabayı sana vericem”.

    maraba düşünüyor taşınıyor tamam deyip bir parmak fışkıdan yiyor ve at ile arabayı alıyor.

    dönüş yolunda ağa at ile arabayı kaybettiği için canı sıkkın, marabanın da şeyi kalkmış ya biraz, bu seferde maraba diyor ağaya “ağam bir parmak fışkk yersen at ile arabayı sana geri vericem”.

    ağa düşünor taşınıyor hem ağalık var işin ucunda hem de mal mülk var. tamam deyip bir parmak fışkıdan yiyor at ile arabayı geri alıyor.

    ağanın konağına vardıkları zaman maraba diyorki; ağam giderken at ile araba kimindi? sizin. gelirken kimindi? yine sizin?

    “ee ağam biz b.ku niye yedik o zaman? “

  • mercedes denince akla gelen ilk şey

    ilyas salman'ın sarı mercedes filmi. ilyas salman'ın bütün filmlerini izlemişimdir ama bu filmi bir türlü sonuna kadar izleyemiyorum, yüreğim kaldıramıyor. (yıllardır filmin sonunu nasıl merak ediyorum anlatamam)

    arkadaş o yol ne bitmez yolmuş, o mercedes ne bahtsız mercedesmiş. ilyas salman da filmde paratoner gibi ne kadar cins ve bela varsa hepsini üzerine çekmiş. yazarken bile kaldıramıyor yüreğim.

  • 21. yy'da radyo dinleyen insan

    artık daha fazla radyo kanalına internet sayesinde ulaşabilecek bir insandır.

    ben anadoludaki radyo kanallarını açıyorum ve kendimi oradaki insanlar ile özdeşleştiriyorum. düşünsenize gecenin bir saati kırşehir'den, kayseri'den, erzurum'dan, elazığ'dan vb. başka şehirlerden bir radyo kanalını açtığınızı ve oraya özgü türkülerin çalındığı ve o insanlara özgü konular konuşulduğu. adeta yaşadığın mekandan mental olarak kurtuluştur.

    kaç yüzyıl geçerse geçsin radyo dinleyen insanlar hep var olacaktır.