the matrix8
profili

  • evliler mi bekarlar mı daha mutlu

    naçizane gözlemleyip analiz edebildiğim kadarıyla doğru evlilik yapanlar mutlu, yanlış evlilik yapanlar mutsuz, seçilmiş yalnızlığı seçenlerse daha da huzurlu diyebilirim.

    evlilik, büyük bir sorumluluk isteyen bir şey. herkes bu riskin altına giremez. şahsen evliliği geçmişte çok istesem de şu an hiçbir şekilde evlenmek falan istemiyorum. nedeni artık daha da olgunlaşıp her şeyi şeffaf ve yalın bir şekilde görebilmem. ki bu zamanda kime güvenip de hayatını birisine adayacaksın? bu çok büyük bir risk. o yüzden seçilmiş yalnızlığımla huzurluyum. elbette mutlu değilim, ancak sırf yalnız kalmamak için, birisiyle gerek duygusal, gerekse de cinsel olarak bir şeyler yaşamak için beraber olmuyorum. hayatıma da kimsenin dahil olmasını istemiyorum.

    ayrıca, evlenmek için evlenenler oldukça mutsuz ve huzursuz çocuklar yetiştirmekte. doğru evlilik yapanlarsa, harika çocuklar yetiştirmekteydi. bunlardan birisi benim yeğenim. daha 9 aylık ve çocuk hiç huzursuz değil. yalnızca acıktığında ve uykusu geldiğinde hafiften ağlamaya huzursuzlaşmaya başlıyordu. geçmişteyse amcamın bir bebeği olmuştu. inanın çocuk neredeyse hep huzursuz ve ağlıyordu. annesi çocuğunu nasıl yatıştıracağını, ona nasıl sevgiyle yaklaşacağını bilmiyordu. -evliliklerinde de ciddi sıkıntılar vardı- iki bebekten de örnekler verdim. sonuç ortada; doğru insanla yapılan evlilik ve yanlış insanla yapılan evlilik. hepsi bu.

    bütün bu kıstaslardan sıyrılıp çıkanlarsa yalnızlığı seçmiş insanlardır. günümüz dünyasında ne kadar bilinçli farkındalık sahibi olursak, o kadar az hata yapmış oluruz. farkındalığa sahip olmayan insanlar ise sırf yalnız kalmamak için sevgili olacak, evlenmek için evlenecek, mutlu olmak için çocuk yapmaya devam edeceklerdir. oysa, mutluluk ya da huzur bunlardan bağımsız, çoğu zaman kişinin kendisiyle alakalıdır. kendisiyle bu uyumu ve dengeyi sağlayamayanlar, mutsuz ilişkilerin, mutsuz evliliklerin baş mimarı olacaklardır.

  • kemal kılıçdaroğlu

    şu fotoğrafını görür görmez yüreğime bir şey oturdu. adını koyamıyorum ama bu çabasının, mücadelesinin, ülkesini sevmesinin yorgunluğuydu. yüzündeki bu hüzünlü bakış hâlâ bir yerlerde umudun temsilcisiydi. eğrisiyle doğrusuyla çok çalıştın kemal paşam. seni bunca seçim kaybettikten sonra dahi hem eleştirdik, hem de destekledik. seçim boyunca verdiğin mücadele ve asla pes etmeyen kalender kişiliğinle seni pek sevdim. dedemi doğru düzgün hiç tanımadım, diğerini de hiç sevmezdim. seni o hiç sevemediğim, tanımaya da fırsatım olmayan dedelerimin yerine koydum. siyasilerle duygusal bağ pek kurmam, çünkü pek çoğu fırıldak gibi oluyorlar. ama sen başkaydın. biz senin temsil ettiğin akla, iyi hizmet ettik mi bilmem ama elimizden gelen mücadeleyi verdik. 28 mayıs'ta kaybetsen dahi senden razıyım; hakkım helaldir. var ol.

  • yazarların terapi yöntemleri

    terapiden kasıt iyi hissetmekse pek çok şey var. yalnızca iyi hissetmekle de kalmayıp, içinizi ve dışınızı olumsuz şeylerden soyutlayıp yenilenmeyi de hesaba katmak aslolandır. çünkü, her gün başımıza olumlu ya da olumsuz şeyler gelebilir; bir anda kendimizi istemsizce -bilinçdışından- kötü hissedebiliriz. sanırım, hayat bunlarla baş etmekten ibaret. kendi yolunu bilen, kendisine neyin iyi gelip, neyin gelmediğini bilenler için hayat daha kolaylaşır. kendi nazarımda, iyi hissetmek adına birçok şey vardı:

    herhangi sevdiğim bir kitabın sayfalarında saatlerce kaybolmak
    şanslıysanız bir yeğeniniz varsa onunla oynamak
    bazen bir müziğin ezgilerinde kaybolmak
    bazen yalnızca bir sigara-kahve
    bazen bir kadeh likörün içinde huzur bulmak
    herhangi bir sahilde oturup gün doğumuna ya da gün batımına şahit olmak
    defalarca kez izlenilen filmi yeniden seyretmek
    ve yürümek, rastgele herhangi bir yerde yürümek

    bunların dışında en iyi terapi yöntemlerinden bir tanesi; anlaşıldığınız, kaygı, korku ve endişe duymadığınız bir dostunuzla muhabbet etmektir. derdinizi ya da sıkıntılarınızı dilediğiniz gibi paylaşabildiğiniz birileri varsa hayatınızda, şanslısınız demektir. çünkü, iyi bir muhabbet sıkıntıyı alır götürür. birlikte fikir alışverişi yapmak, sorunları, sıkıntıları ortak akıl yoluyla belirleyip çözüme ulaştırmakta kaliteli bir muhabbetin yerini pek az şey doldurur. çoğu zaman sorunlarımı ya da dertlerimi tek başıma çözmeyi seçsem de birisine olduğum gibi kendimi ifade ettiğimdeki huzuru anlatamam. bir nevi konuşup, anlatıp deşarj olabiliyorum.

    bahsetmek istediğim bir diğer şey de kendinize ait bir kitaplığınızın olması insanı gerçekten iyi hissettiriyor. özellikle okumaya, öğrenmeye âşık olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. bazen mütevazı odamdaki kitaplarım arasında dolaşırım. sarı loş ışığın altında okumalar yaptığımda sanki dünyalar benimmiş gibi huzurlu ve iyi hissederim. sanki başka hiçbir şeye ihtiyacım yokmuş gibi bahtiyar olurdum.

    hayat, ufak şeylerle iyi hissetmektir; yarattığınız o ufak şeylerle çevrenizi güzelleştirmekten ibarettir. bunun sırrını bilenler, iflah olmakta zorlanmayacaklardır.

  • fatih altaylı

    prime dönemlerini yaşayan döneminin belki de en iyi gazeteciliğini yapan isim. muharrem ince'ye şunu sorabilmesi, âdeta halkın kaygılarının sesi olmuştur:

    ''söylediğiniz her şeyde elbette kendi bakış açınıza göre bir haklılık payınız var veya haklı olduğunuzu düşünüyorsunuz. düşünmeseniz zaten siyaset yapmazsınız. ancak geçmişe dönük olarak baktığımızda, geçmişten bugüne baktığımızda, 14 mayıs akşamı gece geç saatlerde ya da erken saatlerde ya da 28 mayıs akşamı, bir kez daha ''adam kazandı'' demenin maliyetini ödemeye hazır mısınız? ülke adına, kendi adınıza demiyorum bunu. ya da bunun hesabını, vicdanınıza verebilecek misiniz? elbetteki aday olabilirsiniz, her şeyi de yapabilirsiniz. ama ben bunu şundan soruyorum, siz, ben erdoğan'nın türkiye'yi yönetmemesi gerektiğini düşünüyorum dediğiniz için, onu suçladığınız için söylüyorum. bir kez daha erdoğan'nın kazanmasını, ''adam kazandı'' diye yeniden bir gazeteciye mesaj atmaya ve bunun kendiniz, az önce söylediniz, çocuklarınız, torunlarınız için vebalini ödemeye hazır mısınız? %4 oy alırsanız insan içine çıkabilecek misiniz?''

  • kadınlar tipe mi paraya mı zekaya mı önem verir

    ünlü amerikalı oyuncu drew barrymore'dan bu konu hakkında ipuçları alabiliriz:

    47 yaşındaki iki çocuk annesi -barrymore, 2011'de ilişkiye başladığı will kopelman'la 2016'da boşanmıştı- barrymore, yaşı ilerledikçe sevgili adaylarının fiziksel özelliklerinden çok davranışlarına önem verdiğini söyledi:

    birisi hakkında 'çok seksi' dendiğinde, 'tamam ama nasıl davranıyor?' diye soruyorum. çünkü tutumları onu 10 kat daha seksi yapabilir.

    buradaki ''yaş ilerledikçe'' kısmı oldukça kritik, hatta hayatîdir. yaşlarımız kemale erdikçe eşimiz ya da sevgilimiz olacak insanlara olan bakış açımız değişiyor; yalnızca kendimizdeki fiziksel değişimlerle sınırlı kalmıyor. karşı taraftan beklentilerimiz, isteklerimiz, arzularımız, duygularımız, düşüncelerimiz değişebiliyor. buradaki en önemli kriterlerden birisi hiç şüphesiz ''beklentiler''dir. yaş ilerledikçe beklentilerimiz de azalıyor. kafamızda hayal edip var olmasını dilediğimiz insan profilini asla bulamayacağımıza dair inancımız kuvvetlenir ve bundan yavaş yavaş vazgeçmeye başlarız. eninde sonunda kafamızın içindeki ''mükemmel'' insanı asla bulamayacağımızı kabulleniriz. -nedeni mükemmel bir insan olmaması- akabinde hayal kırıklıklarının getirileriyle aradığımızın yalnızca bir ''hayat arkadaşı'' olduğunun bilincine varırız. bu yüzden, kadınların zekâya mı, paraya mı, fiziğe mi önem verdiği bütün çıkmazlar anlamsızlaşır. aslolan; iyi, efendi, dürüst, doğru ve kendini birisine adayabilen kişiliklerdir. pek çok ilişkisinde talihsizlik yaşayanlar, bu hakikati zamanla kendi benliklerinde er ya da geç kabulleneceklerdir.

  • kimsede yılbaşı heyecanının kalmaması

    ülkede kolektif bir mutsuzluk hâkim. ekonomik anlamda iyi yönetildiğimizi düşünmüyorum. -burada yazıp yazıp siliyorum, otosansüre lanet olsun- hâl böyleyken insanlarda yılbaşı heyecanını, coşkusunu, arzusunu görememek normal. çünkü, çoğu insanın geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı vs. problemleri daha ağır basıyor. böylesine bir ortamda yılbaşı heyecanı akıllara bile gelmeyebiliyor. kendi hâlinde mütevazı bir insan olarak, benim bile içimden gelmiyor artık bir şeyleri kutlamak, yeni yıl heyecanı yok içimde. zaten son yıllarda evde kendi başıma birkaç kadeh viskiyle yeni yılı kutlarım -neyi kutluyorsak artık- sonrası yine aynı. hiçbir şey değişmiyor. sanırım, yapılabilecek tek şey, ''dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştir.''* felsefesine inanmaktı. son kez akp'li bir yıl olsun. dilerim, mansur yavaş'lı ya da ekrem imamoğlu'lu bir 2023 haziran'ına uyanalım. belki o zaman bir şeyler değişir, iyileşir ve güzelleşiriz.

  • kötü günlerde kişiye güç veren sözler

    zorluklara karşı dayanmamı sağlamış, beni aydınlatıp her zaman daima ileriye bakmamı sağlayan iki kelam vardı.

    benjamin button'ın kızına yazdığı mektup, bana her ne olursa olsun her şeye yeniden başlayabileceğimi öğütler nitelikteydi:

    ''hiçbir şey için asla çok geç değildir. ya de benim durumumda, istediğin kişi olmak için çok erken değil. zaman sınırı yoktur, istediğin zaman başlayabilirsin. değişebilir ya da aynı kalabilirsin. bunun bir kuralı yoktur. en iyisini ya da en kötüsünü yapabiliriz. umarım, sen en iyisini yaparsın. umarım, seni şaşırtacak şeyler yaşarsın. umarım, daha önce hiç hissetmediğin şeyler hissedersin. umarım, değişik bakış açıları olan insanlarla tanışırsın. umarım, gurur duyacağın bir hayatın olur. öyle olmadığını anlarsan; umarım, yeniden başlayacak gücü bulursun.''

    ***

    ''o zaman yönetemez seni sevilmek
    ya da sevilmemek.
    yönetemez seni kâr
    ya da zarar.
    yönetemez seni övülmek
    ya da aşağılanmak
    o zaman şereflisindir göğün altında.

    en büyük kötülük: daha çok istemek.
    en kötü şans: hoşnutsuzluk.
    açgözlülük lanetidir hayatın.

    artık yettiğini bilmeyi
    bilmek yeter.''

    (bkz: tao te ching) - (bkz: lao tzu)

  • game of thrones

    tek bir bölümünü bile izlemeyen çomar arkadaşlarıma sevgilerimi ilettiğim dizidir. o değilde bu gece emmy ödüllerinde ortalığı sallayarak birkez daha gönlümüze taht kurmuştur.