punkertifo8
profili

  • bir kadını fiziği dışında çekici yapan detaylar

    başlıkta eşşşşşşşek gibi "fiziği dışında" yazıyor; yazılanlara bak:
    - gülüşü
    - elleri
    - bilekleri
    - memeleri**

    geçen bir başlık mı ne vardı, "türkiye'de okuduğunu anlamama oranının %40 çıkması" gibi bir şeydi.
    hiiiç öyle uzun uzadıya araştırmaya gerek yok, şöyle bir ekşi'ye baksalar yeter.

    tanım: samimiyet. hislerini dolandırmadan, doğrudan söyleyen kadın hep çok çekici gelmiştir bana.

  • yazarların duyduğunda huzur bulduğu ses

    uğultulu, böğürmeli tüm makine sesleri. örneğin; saç kurutma makinesi, elektrik süpürgesi, yüksek basınçta çalışan bir kazan, yüksek devirde dönen bir kasnak vb.

    çocukluğumdan beri hayranımdır, anında bir rahatlama, bir uyku getirir. mühendis olduğum için bu tip gürültülü ortamlarda sıkça bulunurum ve birçoğunda "ulan şu arkaya iki dakika uzansam kimse görür mü acaba?" diye iç geçirmeme sebep olur.*

    hayatım boyunca hep merak ettim, neden böylesine yüksek ve aslında rahatsızlık vermesi gereken seslerin beni rahatlattığını. sonradan öğrendim ki; bu sesler biz henüz doğmadan anne karnında duyduğumuz seslere benzermiş efem. psikolojik olarak beynimiz en rahat ve huzurlu olduğumuz yeri, yani anneciğimizin karnını hatırlıyormuş ve bu yüzden biz mutlu oluyormuşuz. evet.

  • 1988 yılındaymış gibi yazmak

    ilkokula başladım.
    ailem bana yeni çanta almak yerine ablama çanta aldılar ve ben hayatımın ilk okul gününe ablamın eski çantasıyla gittim.

    bundan utanmıyordum. ama çantanın sırt askıları yoktu, sadece elde taşınabilen bir çantaydı. beni en çok rahatsız eden buydu. herkesin çantası sırtta taşınabilirken, ben mali müşavir gibi çantamı elde taşımak zorundaydım. hem de baya kocaman bir çantaydı. bu çok koymuştu.

    babam fotoğrafımı çekmek istedi. okulun merdivenlerinde. ilk kez okula girişimi ölümsüzleştirmek istemişti.
    güneş öyle bir açıdan geliyordu ki, gözlerimi kesinlike açamıyordum. arkadaşlar ben kafa kızıl ve ten peynir beyazı bir bireyim. ufacık bir güneşte bile önümü göremem.
    babam da tutturdu, düzgün poz ver, gözlerini kısma diye. kısmak ne kelime, kör gibiydim.

    babamın ısrarlarına dayanamayıp bir elimle gözümü kapayıp diğer elimle o koca çantayı taşımaya çalışarak poz verdiğim ucube bir fotoğrafım var.

    sonra ilk ders başladı, herkes ağlıyor, herkes zırlıyor. bazılarının yanında annesi; bırakamamış...

    ben hiç öyle huysuzluk yapmadım ama gözüm hep o çantadaydı. sırtımda taşımak istiyordum ve acaba ne zaman kurtulurum bu çantadan diye düşünüyordum. ilkokul üçe kadar nasip olmadı.

    yaşım 36; o günden beri elde taşınan çantaları hiç sevmem ve güneşli havalarda poz vermem, veremem.

    not: o fotoğrafı ekleyeceğim, az bekle hele*

  • türklerin en iyi olduğu konu

    metal işçiliği.
    yıllardır iç ve dış sektördeki gözlemlerime dayanarak rahatlıkla söylerim bunu.

    çok iyi bir türk kaynakçısı ile çok iyi bir alman kaynakçısı arasında fark göremezsiniz, hatta boru kaynağı gibi ince işlerde bizimkiler bariz daha iyidir. çünkü bin yıllardır atalarımızdan gelen bir metal işçiliği geleneğimiz vardır ve el melekemiz buna yatkındır. ayrıca elemanınız yapacağınız işle ilgili olarak eğitimli değilse, sadece 1-2 kez izleyerek işin nasıl yapıldığını anlar. işte bu zanaatkarlıktır.

    bizdeki eksik; türk patron kaynakçısına 3. sınıf güvenlik malzemeleri ile 2. sınıf bir kaynak makinesi alırken, alman patronun olabilecek en iyi fiyat/performans/güvenlik ürünlerini almasıdır.

    göreceğiniz üzere yine masada kaybettik. hep izreyilin oyunu bunlar. $it!

  • boston dynamics'in sarı robotu

    sağdan soldan çıkan kablolar, devreler ve diğer ekipmanlar gizlenmiş; robot kompakt bir görünüme kavuşturulmuş.
    demek ki, bir 10-15 yıl içerisinde seri üretim ve satış başlıyor. vatana millete hayırlı olsun.

    yalnız ilk robotun 8. saniye civarında, kapalı olan kapıya şöyle bir bakıp arkadaşını çağırması yarmıştır*

    her ne kadar önceden yazılımla komutlandırılmış olsalar da; iki yapay zekanın birbiri ile koordineli olarak hareket etmesi korkuyla karışık hayranlık uyandırmıştır.
    (bkz: teminatör gelecek hepimizi sikecek)

  • unutulmuş türkçe bir kelime yazıyoruz

    işin üzücü kısmı, başlıktaki "kelime" sözcüğünün türkçe olmamasıdır.

    (bkz: kelime)
    (bkz: sözcük)

    ekleme: vay arkadaş ne kadar çok dil bilimci varmış burada da haberimiz yokmuş.
    ahahah abi gerçekten çok komiksiniz. 745628 tane ileti geldi, hepsine tek tek uğraşamayacağım, buradan tek bir cevap yazıyorum:

    ben burada; her alanda, her zaman, her yerde %100 doğru ve gerçek türkçe konuşurum/yazarım diye bir şey belirtmemişim.
    sadece başlıkta dikkatimi çeken bir noktaya parmak basmışım. tabii ki ben de kimi zaman türkçe'yi yanlış konuşuyor ve yazıyorum.
    ancak elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. en temiz ve doğrusunu konuşmaya çalışıyorum ve çevremi de buna zorluyorum.

    hele gelen iletiler arasından beni en illet eden şu kafa yapısı; "dil, değişen ve gelişen bir yapıdır. yıllar geçtikçe "kelime" olgusu oturmuşsa, bu sözcük artık türkçe olmuş demektir bla bla bla"
    abi bi' bitmediniz. yeminle bak. gerçekten bi' bitin artık. en uyuz olduğum gerekçedir şu :/
    lan madem dil değişip, gelişiyor; ben de o zaman bu dili arapça ve diğer yabancı kökenli sözcüklerden kurtararak, özüne dönecek şekilde değişmesine çalışıyorum/çalışacağım. biraz da o yöne doğru evrilsin o zaman.

    ok guys, got it? deal? (ingilizce yazayım, belki bu şekilde anlarsınız)

  • korn slipknot linkin park limp bizkit'li yıllar

    henüz bir isim konulmayan nesle ev sahipliği yapmış yıllardır.
    ecnebiler bizim gibi 80 doğumlulara y generation diye lakap taktı ama bu arkadaşlar sahipsiz kaldı sanırım. bilen varsa yeşillendirsin.
    limp bizkit'in solisti fred durst; my generation adlı güftesinde, kendisini ve takipçilerini
    x generation**** olarak yorumlar, amma lakin ki öyle değildir.
    o lakap benim annemlerin gençliğine falan denk gelmektedir sayın dörst.

    ayrıca başlığa bir de blink-182 eklemenizi rica edeceğim. kabus gibiydiler amk.
    hamburger yiyip, havuz partisine giden "punkçu" gençlik... te allam yaa :/

    içlerinden bir tek slipknot'ı azıcık ucundan beğenirim, o da müziklerinden dolayı değil, bir çizgileri olduğundan dolayı. adamların en azından vizyonları belli.

    ve son olarak eyorlamam; amerikan müzik endüstrisi geleneksel rock sahnesini artık istemiyor arkadaşlar.
    insanların ilgileri ve paraları kademeli bir şekilde industrial, trance, r&b, house gibi skimsonik tarzlara kaydırıldı. lan dub-step diye bir işkence çektik lan 2-3 sene öncesine kadar!! neymiş? çok farklıymış.. hassirele oradan!

    peki neden rock müzikten uzaklaşıyor dünya?
    şöyle ki; diskoda trance falan dinlerken sarhoş olursunuz, kafanızı ve kıçınızı sallarsınız, sonra da eve gider zıbarırsınız. diğer bayat türler için de üç aşağı beş yukarı bu durum aynıdır.
    ancak esaslı bir rock konserinde afrika'daki açlığa karşı, ortadoğu'da süregelen kıyıma karşı, politik yolsuzluklara karşı yumruk sallarsınız, bağırırsınız, bilinçlenirsiniz, birlik olursunuz.
    rock müzik yapısı itibariyle hicivdir, karşı duruştur, muhalif olmaktır. (tekrar ediyorum; hepsi değil, esaslı olanları. zaten derdimiz o esaslı olanların yavaş yavaş sindirilmesi)
    hah işte bu noktada bazı yetkili abiler bizim fazla bilinçlenmemizi, karşı çıkmamızı, birlik olmamızı istememişlerdir. bu yüzden bugün bu noktadayız diye düşünüyorum.
    o zaman run dmc kardeşlerimizden gelsin; "whatever happened to unity?"

  • kemal kılıçdaroğlu'na tıpa tıp benzeyen müsteşar

    kemal kılıçdaroğlu'na; kemal kılıçdaroğlu'ndan daha çok benzeyen adamdır.