stephen curry

  • bir gece sacramentoda herkesin telefonu acı acı çalacak. telefonda bir ses duyacaklar.

    "ben steph, geliyorum."

    basketbolu değiştiren bir beyefendidir. önümüzü ilikledik tv başında

  • bu adam draft ile 7. sıradan seçildi ve oyunu değiştirdi. minnesota önünde 2 guard seçti o draftta. fiziği yüzünden hep küçük görüldü, savunması eleştirildi. kobe gibi çenesini çıkartıp etrafa alfa bakışlar atmadığı için ya da lebron gibi tüm takımı kendisi kurmaya çalışmadığı için lider değil dendi. kimisi dişliği ısırmasına takıldı, kimisi de o ne öyle üçlük yarışına döndü oyun diye saçmaladı.

    ama bu adam 2 sene önce sonuncu olan bu takımı, 2 senedir top oynamayan klay thompson, nba finalinin 6 maçında toplam 2 üçlük atan draymond green, 1. sıradan seçilen ve bekleneni veremediği için minnesota'nın russel karşılığı gönderdiği wiggins, 1. tur 28. sıradan seçilen jordan poole, sıradan bir oyuncu olan kevon looney, g ligden gelen gary payton, geçen sene 2. sıradan seçtikleri ve sakatlığı yüzünden hiç play off maçı oynamayan uzunları wiseman gibi oyuncularla birlikte 8 senede 4. kez şampiyon yaptı. ve bu defa durant yoktu…

    2022 fmvp stephen curry

  • lebron james dünyanın en iyisi,
    kevin durant finallerin mvp'si,
    ama bu herif warriors'ın en önemlisi.

    kanıtı da plus-minus.

    basketbolu sadece topa bakarak izleyenleri de kestirmeden doğru yola getirecek bir istatistik bu. oyuncuların sahada ve kenarda oldukları sürelerdeki takım performansını karşılaştırıyor *

    1) normal sezonda, curry oyundayken takımın net durumu: +1015. nba birincisi. en yakın rakibi +820. beş maç eksiğiyle lebron ise +483.

    2) peki playofflarda? +245. yine nba birincisi ama sadece bu senenin değil, son 21 senenin en iyisi. zaten bu istatistik de 21 senedir tutuluyor.

    * dikkatli olanlar diyecek ki, "takımım hep kazanıyorsa ve ben hep iyi oyuncularla aynı anda sahada oluyorsam, plus-minus'ım elbette yüksek olacak". doğru. işte o yüzden real plus minus var. özhakiki plus minus. kusurlu olsa da her oyuncunun etkisini eşit şartlarda, birim süre başına karşılaştırıyor. ve bence player efficiency rating'den daha uygun, çünkü mesela curry hiç sayı veya asist yapmasa bile, sırf sahada olduğu için savunmayı açıyorsa ve takım arkadaşlarını rahat ettiriyorsa, bunun etkisi ölçülebiliyor.

    rpm'e bakarsak:

    3) hücuma katkıda curry nba birincisi. her 100 hücumda, ortalama bir nba oyuncusuna kıyasla, takıma fazladan 7.11 sayı kazandırıyor. kıyas için şunu düşünün: ligin en yetenekli skoreri durant'ın ekstra katkısı 4.38.

    4) toplam rpm'de (hücum artı savunma katkısı) lig birincisi lebron, curry de üçüncü. çünkü "zayıf" denilen savunması, aslında zayıf değil, hatta lig ortalamasının az üstünde.

    5) hem rpm'i yüksek olup hem de çok süre alanların, galibiyetlerde payı daha fazla olacak (rpm wins). yani o performansı uzun süre sürdürebilmek önemli. bunda da yine lebron birinci, curry de ikinci.

    özetle:
    -"düşüşte" olduğu normal sezonda, 400 kişilik ligde hep ilk üçte.
    -savunmanın ciddileştiği playofflarda, lebron'la beraber en tepede.
    -kendisine özel savunma yapılan 5 final maçının 4'ünde gayet iyi. (yani rpm'i filan geç, çiğ istatistikleri dahi iyi, neredeyse triple double tutturacaktı).

    ***

    1 sene önce buraya yazdığım gibi, durant'la beraber takır takır takım oyunu oynadı warriors. en iyi şutörlere sahip olmalarına rağmen üçlüğe bağlı kalmadılar (cavs, boston, houston daha çok üçlük atıyorlar). en iyi 10 iso oyuncusundan ikisine sahip olmalarına rağmen (curry bu istatistikte de lig dördüncüsü) ligin en az iso oynayan takımlarından oldular. onun yerine ligin en hızlı ve en paylaşımcı oyununu oynadılar (en yüksek asist yüzdesi). yetmedi, sözde "yumuşak" olmalarına rağmen en iyi savunmaya da sahip oldular. sonunda da tarihin en dominant sezonlarından birini yaşadılar.

    lakin, 1 sene önce yazdığımın aksine, bunları yapmalarına rağmen curry'e edilen küfürler kesilmedi. bazı insanların "cehalet - kompleks" katsayıları hayalgücümüzün ötesinde. adamın 34 sayı attığı şampiyonluk gününde bile "balon" deniyor. allah şifa versin.

    muhtemelen fiziği yüzünden kariyeri pek uzun olmayacak curry'nin. çabukluğu azalınca etkisini hızla yitirir, hem savunmada hem hücumda. ama şu anda bir yıldız değil, bir süperstar da değil, adeta bir süpernova gibi parlıyor. sahadaki artist tavırları da sahada kalıyor; röportajlarında ve özel hayatında tam bir sütoğlan, kimseye zararı yok. allah asıl ona şifa versin.

  • nba’nin değişen oyun anlayışıyla beraber son zamanlarda nişancı -sharpshooter- diye nitelendirilen oyuncuların yarattığı dominasyon, 2000’li yılların başlarındaki dört ve beş numaraların yarattığı ezici dominantlığı geçmiş durumda. sharpshooter deyince akla ilk gelen isim olan stephen curry, lige ilk geldiği 2009 yılından beri unutulmuş, sürekli yeniden yapılanmaya giden bir takımın, batı konferasında zirve için mücadele eden bir takıma evrime sürecinde baş rol oynamıştır oynamaktadır.

    14 mart 1988’de ohio’da dünyaya gelen ve tam adı wardell stephan olan curry, şutörlüğü öğrenebileceği en ideal ortamda büyüdü. babası dell curry, daha önce nba’de shooting guard pozisyonunda oynamış ve oğlu gibi şutörlüğüyle ön plana çıkmış bir sporcuydu. beş farklı takımda olmak üzere nba’de on altı sezon boyunca ter döken baba curry’nin en verimli ve populer yılları 1988 ile 1998 ki charlotte hornets forması giydiği döneme denk gelmektedir.

    anne curry –sonya- ise yine oğlu gibi verimli, çalışkan bir profesyonel voleybol oyuncusu. anne ve baba curry’nin tanışması ikisinin de o zaman öğrencisi olduğu virginia tech’deki yıllarına denk gelmekte. muhafazakar ve aile içi bağlara önem veren bir ailede doğan steph’in annesi displin konusunda dominant bir anneydi.(mesela bir keresinde bulaşıkları yıkamayı unuttuğu için annesi tarafından okul maçına çıkması yasaklanıyor. )

    anne ve babanın sporcu olmasına rağmen currygillerde aile, dini inanç ve akademik gelecek, başta spor olmak üzere herşeyden üstün tutuluyordu. anne curry diğer sporcu anneler babalar gibi çocuklarına spor konusunda baskı yapmadıklarını söylüyor ki genelde anne ve baba sporcuysa eğer –özelikle varoş bir yerden çıkmışlarsa- çocuklarını da sporcu olmalı kaygısıyla yetiştiriyor.
    o zaman gittiği charlotte hristiyan okulunda zaman kaybetmeden yeteneklerini bir bir göstermeye başlamış olan stephen profesyonel oyuncu kalibresinde olduğunu kısa sürede ispat etmiş ve burada kardeşi seth ile beraber iki yıl aynı takımda forma giymiştir. burada başarılı yıllar geçiren stephen ‘kolej için çok sıska ve kısa’(6 feet, 180 pounds) denilerek önemli okullar tarafınca burs verilmesi planlanan oyuncuların dışına itiliyordu ama yüzde 48 şut isabetiyle de aslında ne kadar haketiğini gösteriyordu ancak sonuç olarak işe yaramıyordu. lakin ki ileride onu reddeden okullardan yetişen oyuncuların eline bir bir verecekti.

    ilk başlarda çok kolay bloklanabilen bir şut mekaniğine sahip olan stephen’nın şut düzeneği babası tarafından değiştirilecek ve bu konuyu curry, “üç hafta boyunca potaya bir şut bile sokamadım.” diye dile getirecekti. her şeye rağmen stephen, orta seviyede bir kolej olan davidson tarafından kabul edildi her ne kadar babasının ve annesinin eski okulu olan virginia tech favorisi olsa da. stephen, davidson’nun formasını üç yıl boyunca giydi ve bir çok efsane performansa imza attı.

    daha freshman yılında bile baş koç tarafından “stephen parlayana kadar bekleyin. onda özel birşeyler var.” diye dikkat çekecek olan stephen, koçun tespitini haklı çıkarırcasına maç başına 21.5 sayı %40 üçlük yüzdesi ve %46 saha içi isabet oranları yakalamıştı. yine bu yılda bir maçta yakaladığı 32 sayı 9 ribaund ve 4 asistle ileride adından çokça anılacağının haberlerini veriyordu. bir freshman tarafından en çok atılan sayı olan 502’yi 366’sı üçlükten olmak üzere 730 sayıyla geçen stephen’nin bu başarısı onu ‘güney konferasında yılın çaylağı’ seçtiriyordu. o yıl usa u-19 takımıyla katıldığı fiba 19 yaşaltı dünya şampiyonasında mvp seçilerek yine adından söz ettiriyordu.

    sophomore year
    sophomore sezonunda stephen curry için artan baskıdan başka pek değişen birşey yoktu. takımı davidson, stephen curry sayesinde north carolina, north carolina state ve duke gibi isimlerin tekerine çomak sokar hale gelmişti. bu takımlarla yaptıkları üç maçı kaybetmiş olsalar da curry bu takımlara karşı 24.3 sayı ortalaması yakaladı. stephen curry'nin bu sezonda oynadığı en unutulmaz maçı şüphesiz ilk yarısını 21 sayı geride kapattıkları ancak 41 sayı attığı ve kazandıkları unc-greensboro karşılaşmasıydı.her geçen gün zirveye daha çok yaklaşan stephen curry, güney bölgesi(southern division) karşılaşmalarını maç başına 25.9 points, 4.6 rebounds 2.9 asist istatistikleriyle bitiriyordu.

    güney konferansını 20-0 normal sezonu da 26-6 bitiren davidson, neredeyse 40 yıl sonra ilk ncaa zaferini stephen curry,nin takımın ikinci yarıda attığı 40 sayının 30'u kendisine ait olmak üzere toplamda 40 sayı bulduğu gonzaga'ya karşı almışlardı. bir sonraki karşılaşma davidson ve favori georgetown arasında olacaktı. bu maçta da hayvanlığını gizleyemeyen curry önderliğinde, 17 sayı geride oldukları maçı 4 sayı farkla kazandılar. curry, bu maçta 25'i ikinci yarı olmak üzere totalde 30 sayı buldu. bir sonraki sınavını ilk beşinde sert bir savunmacı barındıran wisconsin'e karşı veren wildcats, curry'nin attığı 33 sayı sayesinde son sekize (elite eight) giriyorlardı. bu başarıyı en son 1969 yılında görmüşlerdi ama curry sayesinde bir daha görüyorlardı. bölgesel finallerde her rakibine kök söktüren curry ve saz ekibi bu irtifada uçmaya alışık değillerdi ki 30 mart 2008'de iki sayı farkla kansas jayhawks'a elenmekten kurtulamadılar.

    kansas yenilgisiyle son bulan sezonda curry, 162 üçlük isabeti ve totalde 931 sayı bulmuştu. bir başka deyişle curry daha o zamandan rekor kırmayı kendi adına çocuk oyuncağı haline getiriyordu. bu istatistiklerle kendi bölgesinin en çok dikkat çeken oyuncusu anlamına gelen "the most outstanding player of the midwest region in the ncaa division " ödülünü de alıyordu. sophomore yılının sonunda curry efsane olmaya daha da yaklaştı.

    junior year
    2008 yılına kadar sayısız başarıya ve rekora imza atan curry'nin önünde tek hedef kalmıştı: nba. nasıl oldu bilinmez ama davidson kariyerini bir yıl daha uzatma kararı almıştı. bu senesinde oklahoma'ya karşı kaybettikleri maçta kariyerinin en yüksek skorunu -44 sayı- bulmuştu. kariyerinin bir başka "en"ine de winthrop'a karşı yaptığı 13 asisti ekledi. junior sezonunda muazzam başarılara imza atan curry, sadece 83 maçta 2000 sayı barajını geçti. ayrıca davidson tarihinin en çok sayı atan oyuncusu haline de geldi. stephen curry'nin önderliğinde davidson, sadece iki yenilgi aldığı konferans maçlarında on sekiz galibiyet aldı. davidson'nun gösterdiği bu perfonmans ne yazık ki hüsranla bitiyordu. diğer okulların ve koçların lobi faliyetleri karşısında pek tutunamayan curry ve çetesi, ncaa'nın güney konferansında turnuvaya erken veda etmek zorunda kaldı. çeyrek finallerde attığı 43 sayı ile bu turnuvada en çok attığı üçüncü yüksek sayıya ulaştı. yarı finallerde de havlu atmışlardı.

    sezonun sonunda curry, ncaa turnuvasının en skorer oyuncusu olmuştu. kolejde oynadığı son maçını 26 sayıyla noktalayan ve sezonu 28.6 sayı 9 rebounds 5 assists ile bitiren curry'e ufaktan nba yolu görünmeye başlayacaktı. sezon bittiğinde de tüm ncaa'nin en iyi beşine de girmeyi ihmal etmemişti.

    davidson'da oynadığı 104 maçta 25.3 sayı. 4.5 rebounds 5.7 assists istatistiklerini yakalayan curry, toplamda attığı 2635 sayıya büyük bir kısmını attığı 414 üçlükle ulaşarak davidson'da ayrı bir rekor kırıyordu.

    stephen'nin nba kariyeri
    curry, onca başarının ardından nba sahnesinde yer alma kararını 2009 yılında almıştı. ilk ondan draft edilebilme şansını, davidson’da yaptıkları kadar 2008 yazında birleşik devletler u-19 takımıyla yaptıkları da arttırıyordu. davidson’da yaptıklarından kasıt da davidson’un en skorer oyuncusu olması, okulun üçlük ve serbest atış çizgisinden en iyi atan oyuncusu olması, otuzlu kırklı attığı maçlar ve tek bir ncaa sezonunda en çok üçlük atan oyuncusu olması idi. yani söylenmesi bile gereksiz ama curry kendi methiyelerini kendisi düzmüştü.

    2009 nba draftı
    2009 yılı blake griffin, james harden, ricky rubio ve tabi ki de stephen curry’nin ön planda olduğu bir dafttı. los angeles clipplers’in birinci sıradan blake griffin’ı seçeceği yüz kilometreden bile farkedilen bir gerçeklikti. geriye kalan takımları neredeyse hepsinin birincil ihtiyacı belliydi: point guard. minessota, diğer takımlara göre daha avantajlıydı çünkü ilk beşten iki oyuncu seçme hakkını elinde tutuyordu. grizzlies, bir başka darko milicic vakası olacak olan hasheem thabeet’i seçecekti. durant- westbrook ikilisine kısa daha ekleyip trio yaratmayı amaçlayan oklahoma da gözüne harden-rubio-curry üçlüsünden birini kestirmişti. kings de herkesi şaşırtarak tyreke evans’ı seçmişti. herkesin şaşırmasının nedeni de mike bibby çağını tekrar yakalamak isteyen bir takımın point guard seçmemesiydi.

    ardışık iki draftta curry ve rubio’yu seçerek potansiyeli yüksek bir ikili yakalama şansına sahip olan minnesota ise ilk hakkını rubio’dan yana kullandı ama yıllar sonra pişman olacağı bir tercih yapmıştı: curry’nin yerine syracuse’nin guardı jonny flynn’ı seçmek. bunda tamamen minnesota’yı suçlamak doğru değil çünkü curry’nin de minnesota’da oynamaya pek niyeti yoktu. bu talihsiz seçim minnesota’nın sadece bir kere başına gelmiş birşey değildi. eğer 2010 yılında seçtikleri wesley johnson’un yerine demarcus cousins’i ve 2009 ylıında curry’i seçselerdi curry-rubio-cousins-love dörtlüsünü izleme şansına sahip olacaktık.

    ışte tam bu noktada mike diantoni heyecanla ellerini ovuşturuyordu. çünkü draft öncesi maçlarda izlediği ve perfonmansından etkilendiği oyuncu boşta kalmıştı. o zamanlar knicks, shooting guard pozisyonunda oynayan quentin richardson’u memphis’e takasla göndermişti. senaryo da şöyleydi: knicks curry’i seçecek ve onun önderliğinde daha doğrusu onun etrafına doğru parçaları yerleştirerek başarılı bir takım olmak. tabi o zamanlar kaderin üstünde bir kader olduğunu bilmeyen diantoni’nin bu hain planlarını golden state bozacaktı. (bkz: ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır)
    gönlünün efendisine yer ayarlamak amacıyla jamal crawford’u draft gecesi atlanta hawks’a acie law- speedy claxton karşılığında takaslamışlardı. işte şimdi gönüllerin efendisi takıma teşrif edebilirdi. bir başka ilginç anektod da o zaman phoenix suns’ta çalışan steve kerr’den geliyordu “draft gecesi amare- curry takasını gerçekliştirecektik ama gsw yönetimi amare’nin sağlık durumunu ileri sürerek bu drafttan vazgeçti.” bu olayın üzerine golden state warriors’un sahibi larry riley’in sabahlara kadar şükür namazı kıldığı da woj’un “kerr’in ordusu” adlı kitabına konu olmuştur.

    iş bu entry beğenilirse devamı çekilecektir.

  • kendisini değerlendirmenin ortası yoktur çünkü gereğinden fazla şişirilmiştir. bu adamı 3'lük rekoru kırarken de lebron'la kıyaslamadım, takımı galibiyet rekoru kırarken de. bakın final serisinin 7. maçına, içeri penetre edip turnikeyi bitiremediği, devamında draymond green'in reboundu alıp bitirdiği bir pozisyon var. hayatında bir kez olsun eline basket topu almış biri onun blok korkusu olduğunu çok rahat anlar. boyalı alanda lebron'un nefesini hissettiği an saçmaladı herif. böyle süperstar olunmaz. nerede mourning'e, malone'a taşaklarını koklatan mj, nerede blok yiyeceğim diye tuğla sallayan köri.

    iyi şutör, harika şutör, ama nolur artık gelmiş geçmiş en iyi falan demeyin. ergen misiniz nesiniz anlamıyorum ki.

  • lebron'la arasındaki en temel fark şu: curry kötüyken bile "doğru" oynarken, lebron iyiyken bile "yanlış" oynuyor. curry'yi bugün ligin tartışmasız en iyi oyuncusu yapan detaylardan biri bu. bu maç da, bunun en güzel örneklerinden biriydi.

  • chauncey billups ile birkaç benzer noktaları olan onun dışında hele ki efsane olması bakımından hiçbir benzerliği bulunmayan oyuncu. billups hiçbir zaman superstar seviyesinde bir oyuncu olamadı. curry ile benzerlik taşıyan noktaları ise;

    ikisinin de pozisyonu oyun kurucu. ikisi de 27 yaşında ilk nba şampiyonluğunu yaşadı. billups 24 yaşındayken vasatın bir tık üstü seviyede bir oyuncuyken (maç başına: 12 sayı, 4 asist), bir anda vites yükseltip (mb: 16.5 sayı 6 asist ort) seviyelerine çıkmıştır. curry de 24 yaşındayken nba'in vasat takımının skorer oyuncusuydu. 2014 yazında çömez kyrie irving'in bile rotasyonda gerisindeydi abd milli takımında. ikisi de 24 yaşından sonra vites artırdı. biri superstar oldu diğeri takımın önemli oyuncularından biri. bunlar dışında benzer hiçbir yönü yoktur.

    yüzük sayısı vs ile efsanelik derecelendirmesi yapacak olursak; 7 yüzüğü bulunan robert horry'nin "en efsane benim ulan. çıt çıkmıcak, çıt çıkmıcak" demesi lazım.

    az da olsa bazı kişilerin, curry'nin hala efsane superstar olarak kabul etmek istememelerini, curry'nin superstar seviyesine 26 yaşında çıkmış olmasına bağlıyorum. bir önceki nesil superstarların (jordan, kobe, duncan, garnett, iverson, lebron) nba'e adım atar atmaz 21-22 gibi racon kesmeye başlamasından ötürü olduğunu düşünüyorum. ikna olmaları için curry'nin bu seviyede 2-3 yıl daha iş yapması gerektiğine inanıyorlar.

  • bu adam 2 senedir paul'u, rondo'yu ve nice elit savunmacı guardı maymun ediyor, adam çıkmış bunlar dururken huertas gibi gerçek bir guardla karşılaşınca duvara çarptı diyor. inanılmaz cidden

  • üçlük çizgisini 1 metre geriye çeksen ligin sayı ortalaması 10 puan düşer, bu marul kafanın ki değişmez anasını satayım, daha neyi konuşuyoruz?

    yetmedi mi? adam turnikeye girdi mi ya atıyor, ya asist yapıyor.

    hiç bir şey yapmasa, milletti tedirgin ediyor "şimdi nereye koşacak" diye.

    en iyi savunmacıları yerlerde süründürüyor, en uzun adamın üzerinden floater bırakıyor.

    topu öyle bir sürüyor ki, ister istemez "kesin ip var amk" esprisi aklına geliyor.

    sırf son iki senede neler yazdırdı - ne analizler, ne istatistikler kastırdı bu adam.
    lige girdiğinden beri kobe bryant hastası şu gönlüme, black mamba'nın gittiği sezon dünyaları verdi bu zengin piçi baby-faced assassin...

    dün akşam yaptıkların bir oyuncudan gördüğüm en epik performanslardan biriydi.
    benim izleme şerefine eriştiğim en büyük olay olan kobe'nin 81ine gördüğüm en yakın şeydi.

    düşün ki;

    - bu galibiyet ile playofflara girmeye en erken hak kazanan takım ol.
    - bir sezonda en çok üçlük atan oyuncu rekorunu kır. zaten ilk iki sırası sana ait olan rekoru kırıp ilk üç sırayı işgal et.
    - bunu ligin bitimine 24 maç kala maç başına 5+ üçlük ortalaması ile yap.
    - bunu bir maçta en çok üçlük atan oyuncu rekoruna ortak olarak yap.
    - bunu maç kazandıran basket olarak yap.
    - bunu ortasahayı geçer geçmez, potaya yaklaşma fırsatın ve süren varken "it's ok. i got this" coolunda yap. (tam o şut sonrasında devasa bir patlama olsun ve stephen curry güneş gözlüğü ve pardesüsüyle olay yerinden uzaklaşsın istiyor deli gönül)
    - bunu seni yenme ihtimali en yüksek olan takıma, mvp sezonu geçiren russell westbrook ve şu sezonkine yakın performansıyla mvp olmuş olan kevin durant'e karşı yap.

    öf...

    - - - - -

    nba tarihine bu kadar kısa sürede bu kadar yukarıdan giriş yapan adam tanımadım ben. kobe, lebron, jordan oldukça sistematik yükseldiler ve ulaştıkları konumlar önceden tahmin edilebiliyordu.

    ama curry? kim son 3 senede stephen curry'nin bir sonraki sezon bu kadar oyununu ilerletebileceğini düşündü? 4. seneyi düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. ya 5. sene? 6.? 7.?

    en çok da güldüğüm şimdi "koş, turnike at" desen 12/16 atamayacak adamlar dün gece en ciddi mücadele esnasında 12/16 üçlük atan adama değişik argümanlarla muhalefet ediyorlar. eyvallah ya...

    kobe'nin jordan ile sırıtmadan aynı cümlede yer alabilmesi 15 senesini aldı. stephen curry'nin ivmesine dikkat ederseniz tüyleriniz diken diken olur.
    stephen curry 27 yaşında 2. şampiyonluğu, 2. mvp'si ve ilk finaller mvp'si ödüllerine koşarken, jordan'ın ilk şampiyonluğunu kaç yaşında kazanmıştı, n'olur söyleyin?

    michael jordan ilk şampiyonluğunu 28 yaşında kazanmıştı.

    henüz jordan ile çok uzak segmentteler.
    kareem ile, bird ile, magic ile kobe ile hatta belki kariyeri sonlandığı zaman diyeceğimiz lebron james ile çok uzak segmentteler ama steph curry kariyer başlangıç ivmesine bakılarak greatest of all time (bkz: goat) olabilmek için şu an için oldukça avantajlı gözüküyor. başına bir iş gelmezse (ve umarım takımı komple bozulmazsa) çok uzun yıllar kendisini izleyebilmeyi umut ediyorum.

    bu arada under armour ne biçim doğru yatırım yapmış arkadaş. takdir etmemek elde değil.

  • değişik bir durum var ortada. mevzu adamın orta sahadan attığı üçlük değil. açıp son oklohama maçının 4. çeyreğini, uzatmalarını komple izlemek lazım biraz idrak edebilmek için. kendine çeken bir güç var, cinler var, asortik olaylar dönüyor. biliyorsun sana getirecek oyunu geri.

    savunmacısını geçiyor, bomboş thompson'ı buluyor, fark 8 sayı, kaçırıyor, sonra maçı dengelemek için 2 tane fantastik şut sokuyor. green ile pick n roll oynuyor, green bomboş turnikeyi sokamıyor, bu gene uzaydan gönderiyor üçlüğü. tek adam şovu değil bu. herşey hakimiyetinde, ninja kaplumbağlardaki beyin gibi.

    kimsede tepki vermiyor, bir kabullenmişlik var, bizim ülkedeki fantastik olayları kabullenmemize, normalleştirmemize benziyor. adam 12 tane rahatsız edici düzeyde üçlük soktu, biriniz iki tokat atın, alın bi yere çarpın, şüpheci yaklaşın ulan olaya, nasıl arkanızı dönüp gidiyosunuz soyunma odasına, bu marul kafanın ayarları normal değil. üstüne gidin olayın, derhal çözün bu işi.