medya

  • bir ülkede ortalama insan zekasına asgari saygıyı duyacak şekilde çalışan medya yoksa o ülkenin insanları sefalet ve zillet içinde yaşamaya mahkumdur.

    yaşanılabilir bir ülke olabilmenin çok basit bir kuralı var aslında: yeteneğe saygı, liyakat. eğer tüm insanlar biyolojik anlamda eşitse ulusların inşa edildiği ve birbirleri ile mücadele ettiği yakın çağda kendi içinde en fazla yeteneğe saygı gösteren, liyakatı en fazla önemseyen toplumların diğerlerini medeniyet anlamında geçmesi ve hatta sömürmesi kadar normal bir şey yok. insanlık tarihinde "toplumsal iş bölümünü" yapabilmiş kitleler her daim diğerlerinin önüne geçmiştir. roma'yı kuranlar iş bölümünü detaylı yapabildikleri için dünyaya hakim olmuşlardı. elinizde 80 milyon insan var ve bu insanların tümü biyolojik olarak diğer toplumlarla eşit. iş bölümünü iyi yapamıyorsunuz, eğitilmesi gerekeni eğitmiyor eğitilmemesi gerekeni eğitiyorsunuz. 3 milyon memurun belki %80'i bulunduğu konuma hiç bir teste/sınava tabii tutulmadan, yeteneğine bakılmadan gelmiş. özelde firmalarınız kurumsallaşamıyor neredeyse tümü aile şirketi. tümünün temelinde ne var?

    bu ülkede yeteneğe saygı yok haset var. ve bu haset nereden geliyor?

    memleketimizin diğer bütün problemleri gibi "yeteneğe saygı yerine haset" problemi de temelde din kaynaklı. bu ülkenin ekseriyetini oluşturan mutaassıp insanlar doktora gider tıp dersi vermeye kalkar, mühendise ayar vermeye çalışır, akademisyenlere eğitim vermeye çabalar, öğretmen döver, profesörlerden kıl kapar... ne kadar kendi alanında otorite adam varsa hiç birine zerre kadar güvenmez ancak kalkıp da camisinin hocasına tek laf edemez. çünkü bu insanlar cami hocasını doğru bilginin mutlak kaynağı olarak görürler. geri kalan bilgilerin tümü geçicidir ancak cami hocasının verdiği bilgiler ebedidir onlara göre. bilginin cami içerisinde hoca kıyafeti giymiş biri tarafından verilmiş olması kafi, ötesini de kurcalamazlar. yeteneğe değil imana saygı gösterirler. yani islamdaki güvenilir bilginin kaynağına dair problem sonunda dönüp dolaşıp toplumu yoz ve ahlaksız aynı zamanda yeteneğe saygı duymayarak kendi kendini geri bırakacak kadar dahi önünü göremeyen moron yığınlara çeviriyor.

    son zamanlarda izlediğim konusu en iyi filmlerden biri 2015 yapımı spotlight. belki spoilere girecek ancak senaryo zaten gerçek bir olaydan alıntı. olayın boston globe isimli amerikan gazetesindeki 2002 tarihli orijinal haber linki burada: https://www.bostonglobe.com/…25qkgvbudnm/story.html

    özetle boston'da bir rahibin kilisede eğitime gelen 5-12 yaş arası erkek çocukları el ile, oral seks yolu ile, anal seks yolu ile taciz ettiği gibi haberlerin peşine düşüp boston mahkemelerinin de bu olayı kapattığını farkediyorlar. avukatlar, kodamanlar, rahipler, kardinallar ve hatta amerikan başpiskoposu gibi adamların tümünün birden taciz olaylarından haberdar olduğunu görüyorlar. daha sonra sırf boston'da yüzlerce rahipin aynı şekilde çocuk tacizcisi/tecavüzcüsü olduğu gerçeğine varıyorlar. en sonunda manşetten yaptıkları haber abd'nin bütün eyaletlerinden, güney amerikadan avrupaya ve hatta daha da ötesine kadar içinde hukuk sistemi asgari düzeyde işleyen devletlerde devasa bir etki yapıyor ve binlerce rahip pedofili suçlaması ile yargılanmaya başlıyor. bu haber yapılırken farkediyorlar: bütün rahiplerin %6'sı pedofildir, çocuklara oral ve anal yoldan tecavüz eder.

    aynı durumu türkiye'ye uygulayalım. yaklaşık bin yıldır türkiye'yi bir tarikatlar oligarşisi yönetiyor. son bin yılda sadece geçtiğimiz 90 yıl boyunca bir iktidar kaybı yaşadılar. aslında bütün iktidar hala daha onlardaydı. devletin, medyanın, hukukun uzanamadığı ne kadar sokak arası ne kadar izbe köy ve mezra varsa her yerde bir tarikat ve cemaat vardı. en sonunda aralarında birleşip iktidarı tekrar ellerine aldılar. bugün onların iktidarı altında yaşıyoruz. peki bu tarikatlar ve cemaatler hakkında neler biliyoruz?

    tarikatlarda ve cemaatlerde inanmayacağınız derecede pedofili dönüyor. hocalarından ve abilerinden öte tarikat ve cemaat evlerinde büyük çocuklar küçük çocuklara cinsel taciz uyguluyorlar mesela. bu yazıyı okuyanların içinde elbet tarikat ve cemaat ortamlarını bilenler vardır. korkmayın yazın siz de. tarikatlar ve cemaatler konuşulsun artık türkiye'de. en fazla konuşulması gereken şeyler onlardır belki de. az çok bilirim tarikatları şu geçen havalimanında umre dönüşü eli öpülen fatih nurullah efendinin müritlerinden bile tanıdığım var. içeriğinden, akaidi yapısından, islami kaynaklarından, saadet silsilesinden, kendine rehber kabul ettiği fıkıh alimlerinden filan haberdar olmadığım pek tarikat da yoktur. tümünde en pis işler itina ile kapatılır. araya siyasiler, emniyet amirleri, gazete patronları vs. sokularak pedofilinin haber olması bile engellenir. cinayetler, katliamlar, linç olaylarından medyaya çok azı yansır. şu olay mesela. akibeti ne oldu bilen var mı? ismailağa nam-ı diğer mahmutçuların ininde bıçaklı saldırı ardından cemaatin linci ile caminin ortasında adam öldürdüler. 4 yılda üç savcı değişti dava dosyalar kayboldu vs. sonuç? sıfır.

    cemaatlerdeki cinsel tacizlerin belki %99,9'u medyaya asla çıkmaz. şu haberlerde kuran kursu dedikleri yerler genelde tarikat ve cemaatlerdir ya da cemaatlerin hoca atadığı camii veya kuran kurslarıdır arkadaşlar:

    http://www.hurriyet.com.tr/…yla-tutuklandi-29495136
    http://www.milliyet.com.tr/…ocugunu-gundem-1901968/
    http://www.cumhuriyet.com.tr/…uze_24_yil_hapis.html
    http://www.uludagsozluk.com/…-tecavüz-etmek/1/ters/

    daha önce demokrat parti, anap, refah ve dyp de öyleydi ancak artık akepe neredeyse bütün tarikatların yegane temsilcisi. hepsini idare ediyor. hepsi ile organik bağı var. hepsinden sohbetler aracılığı ile oy topluyor, oy alıyor. her biri başı sıkıştığında doğruca akepeye gidiyor, akepeden devlet desteği, ekonomik destek, siyasi destek alıyor. tıpkı ismailağa camii cinayetinde olduğu gibi. tarikatlar demokrat parti iktidarı ile birlikte her daim siyasetle içli dışlı oldular. çünkü tarikatlar siyasiler için az çaba ile çok oy demekti. said nursi/menderes ittifakını herkes bilir. fetullah ile anlaşan kişi belki milyon tane oy almış demekti. mahmut ustaosmanoğlu ile anlaşan kişi yüzbinlerce oy demekti. menzil tarikatı ile anlaşan partiye yine yüzbinlerce oy gelecek demekti. tarikatlar demokrasinin uygulanmasına müsaade etmezler. demokrasi ile geleneksel sünni islamın bir arada olma şansı yoktur çünkü. geleneksel sünni islamda demokrasi haramdır. çünkü geleneksel sünni islamda şeriatın dışında herhangi bir idari yönetim tarzı istemek küfürdür. çünkü halk kendi iradesi ile şeriat istemez, geleneksel sünni islam halka şeriatı dayatır. halkın kendi iradesinin özgür olması demek şeriat yok demektir. hiç bir halk kendi özgür iradesi ile şeriat altında yaşamayı kabul etmez. başta cehaletten etse bile bir seçim sonra artık etmez. çünkü şeriatın 21. yüzyılda uygulanabilme ihtimali yoktur. suudi arabistan bile bugün şeriatı tam olarak uygulayamıyor. çünkü şeriat 10. yüzyıl öncesinde uygulanabilir bir sistemdir. 10. yüzyılda yazılmış ve "gelecekte değiştirilmesi yasaklanmış" kurallar içerir. diğer bir deyişle içtihat kapısı kapanmıştır.

    bugün türkiye'de medya net bir şekilde ölmüş durumda. ekvador'da tayyip'e yapılan protestonun günün en büyük haberlerinden biri olması gerekirken bir tek kanal bile göstermedi. türk medyası tam olarak ölü bir hayvan leşidir bugün. aşağılıktır. her haber izleyişimde ana avrat sövdüğüm bir şeydir. tümüne lanet olsun.

    eğer adam gibi bir hukuk sistemi kuramazsak sizin çocuklarınız da pedofiliye maruz kalacaklar. istatistikler yalan söylemez eğer amerika'da din adamlarının %6'sı pedofilse burada hayli hayli pedofildir zira pedofiliyi meşrulaştıran taş gibi sahih kütüb-i sitte hadisi de var. işte bu yüzden insanlar osmanlıdaki filozof sayısını merak etmelidir. işte bu yüzden mevcut islam dininin modern hayatı nasıl imkansız kıldığını sorgulamalıdırlar. bugün yaşadığımız dünyayı batı düşüncesi yarattı. bizim mahkeme salonu diye bir geleneğimiz yok. avukatlık diye bir mesleğimiz de yok. asayişten başka bir tek kolluk gücümüz de yok. narkotik, olay yeri inceleme, adli tıp, parmak izi inceleme, cinayet büro, dedektiflik, bilgi işlem, trafik, terörle mücadele: tüm bunlar bize batıdan gelme. bizim kendi paradigmamızın kendi güvenliğimizi sağlayacak kapasitesi yoktu kardeşlerim onlardan gördük ve taklit ettik. hukuk sistemimiz de o şekilde, ticaretimiz, borsamız, bankacılık sistemimiz, eğitim sistemimiz, üniversitelerimiz, sanayimiz ve bilhassa medyamız. tümü birebir fransız, alman, ingiliz ve amerikan sistemlerinin kopyası. atatürk'ün idealindeki muassırlaşma ifadesi de madem bunların tümüne artık muhtacız en azından adam gibi icra edelimden başka bir anlama gelmiyor. bunları almasak ne yapacaktık? mesela 15 milyon nüfuslu istanbul'da emniyet ve asayiş nasıl sağlanacaktı? hukuk sistemi nasıl işleyecekti? suçlu ile suçsuz kalbe gelen ilham ile mi belirlenecekti? medya olmadan dünyadan nasıl haberimiz olacaktı? gazetecilik kelimesinden bile belli doğrudan fransızca bir kelime. bunları almaya mahkumsun. bunları almak da moderniteyi yaratıyor. ya da iran veya suudi arabistan gibi yarım yamalak bir devlet oluyorsun. osmanlıdaki 1839 tanzimat fermanı bir kaybedişin resmi ilanıdır. batılılaşma çabası, fes giyme yasası, pantolon giyme yasası...
    aynısını 1889'da japonya yaptı. japonyanın ilahi gücünü şinto dininden alan tanrı imparatoru meiji 1889'da japon tanzimat fermanını ilan etti. bakınız kendi göreve başlama yemini:

    "bir danışma kurultayı açmalı.
    çağdışı töreleri bırakmalı.
    doğanın akılcılığı ile adaletini
    eylemlerimizin rehberi yapmalı.
    dünyadaki bilgi ve kültürü araştırmalı
    çağdaş uygarlığın tüm birikiminden yararlanmalıyız."

    1889'dan sadece 16 yıl sonra japonya dünyadaki en büyük siyasi güçlerden biri oldu, bizim 200 yıldır savaş kaybettiğimiz rusya'yı 1905 yılında net bir zaferle yendi. 300 bin rus askeri telef oldu. bizim tanzimat fermanımız japonlarınkinden 50 yıl önceye ait olduğu halde 1616 yılında adalarını dış dünyaya kapatıp da 1850 yılına kadar bir tane bile batılı görmemiş japonlar nasıl böyle bir güce ulaşabildiler? bu her geri kalmış islam ülkesi vatandaşının sorması gereken bir soru değil mi? evet japonlar 20. yüzyılın ortalarına kadar batıdan felsefe filan almadılar. saf teknoloji kopyası ile bu güce ulaştılar. ancak onların dini inancı teknoloji kopyalamaya müsaitti seninki değil. şinto dinine göre hükümdar tanrı gibi bir şey ve kendisi direkt söylüyor "çağdışı töreleri bırakmalı" diye sen de ise tanrı yani doğru bilgi ile ahlakın mutlak kaynağı mezhep imamları ve müçtehitlerdir ve bu adamlar öleli bin yılı geçti. senin yaşadığın islam türüne göre "çağdışı töre" diye bir şey yok. bin küsür yıl önce hanefi fıkhında yazan her şeyi 2016 yılında dahi tam olarak yapmak zorundasın "yapmazsan sünni ve hatta müslüman değilsin"

    bugün japon medyasının halini bilemem. ancak türkiye'de medya bir cihat edası ile çalışıyor. islamcılığa zafer kazandırmak adına her türlü namussuzluk, her türlü adaletsizlik, propaganda yapılıyor. bunlar sırf para için yapılabilecek şeyler değil, derinlerde cihat yapmış olmaının verdiği iç huzurla hareket ediyor bütün medya şaklabanları. cihat kaygısı/dini inancı olmayanlar da susturulmuş halde. peki çocuklarınızın uğradığı/uğrayacağı pedofiliyi ne yapacaksınız he? onun haberlerini kim araştırıp bulacak? kolay iş mi herkesin bildiği ama herkesin birbirinden sakladığı bir gerçeği delilleri ile ortaya çıkarıp da haberini yapmak? en beteri de yeteneğe saygı meselesi. eğer yeteneğe saygı duymadan, liyakat yerine torpille adam çalıştırırsanız "sexual abuse scandal in the catholic archdiocese of boston" gibi haberleri yapabilecek kabiliyette adamları nereden bulacaksınız? ben modernitenin a'sını aldım b'sini almasam da olur diye bir şey yok. hukuk sistemi, medya düzeni, ekonomi, bilim, eğitim, sanat; bütün bunlar iç içe birbirini tetikleyen, birbirine bağlı kavramlar. medyasını aldıysan yeteneğe saygı kültürünü de alacaksın. eğitim sistemini de alacaksın. ya da medyanın, adli tıpın, mahkeme salonunun, avukatlık müessesinin olmadığı bir orta çağ düzeninde yaşayacaksın.

    bir tek saç kurutma makinesini bile aldıysan geri kalan her şeyini almak zorundasın batının. saç kurutma makinesi için elektriğe ihtiyaç var, onun için elektrik mühendisine, onun için elektrik mühendisliği fakültesine, onun için üniversiteye, onun için liseye, onun için eğitim sistemine, üniversite sınavına, profesörlük ve doçentlik makamına, elektriği kaçak kullanacaklar için mahkeme salonuna, onun için avukata, tüm bunları ayakta tutabilmek için hukuk sistemine, yasa çıkarabilmek için parlamentoya, parlamento için de seçime ve demokrasiye. bütün bir sistem için de en nihayetinde ya meşrutiyete ya cumhuriyete ihtiyacın var ki bu iki kavram da fransızcadan birebir çeviridir. tüm bunlardan sonra da bunları monitörleyebilmek için medyaya ihtiyacın var. ve bu düzenin alternatifi yok! bu düzenin işleyebilmesi için nihai gayesi şeri düzen olan mevcut yozlaşmış mezhepsel islamın yok olması lazım. bu düzenin işleyebilmesinin başka türlü bir yolu yok çünkü bu islamın fıkıh denen sisteminin değiştirilmesi 10. yüzyılda yasaklanmış. tekrar söylüyorum içtihat kapısı defakto olarak kapanmış. eğer ben bugünkü yaygın islamı bu düzene uyduracağım derseniz ortada ne mezhep fıkhı kalır ne de mezhep akaidi kalır zaten. geleneksel sünni islamı modern dünyaya uydurabilmek için başta gazali olmak üzere bu islam türünün ne kadar tarihi şahsiyeti varsa tümünü yalanlamak ve söylediklerine saçmalık demek zorundasınız. buyrun: (bkz: fıkıh/@skocax) (bkz: hadis referanslı islamı yaşamanın imkansızlığı) bunları durduk yere geleneksel sünni islama düşman bir şeytan olduğumdan da yazmıyorum. çünkü çelişiyor arkadaşım. senin saç kurutma makinesi kullanmanla geleneksel sünni islam net olarak çelişiyor. ya saç kurutma makinesi kullanmayacaksın ya da bu islama tabi olmayacaksın. ikisini birden yapıyorsan çelişki içindesin. japonların inancında çelişmiyordu ancak seninkinde çelişiyor...

    sonuç olarak islam ülkelerinin içinde bulunduğu zilletin bir fragmenti olarak türkiyedeki medyanın içler acısı halinin de yegane sorumlusu hanbel, eşari ve gazali tarafından sistemize edilen geleneksel mezhepsel islamdır. bu islamın iktidarda olduğu yerde medyanın tarafsız olma şansı yoktur, tarihte hiç olmamıştır da zaten. bu islamın bastırıldığı ve onun yerine kemalist idare ya da mısır'da sisi rejimi gibi idarelerin geldiği dönemlerde medyanın bağımsız olma şansı yine yoktur, olmamıştır da. çünkü tarikatlar oligarşisi tarafından dava edinilmiş bu islam türü her daim tetikte beklemektedir. karşı oligarşi medyayı toplum mühendisliği alanında kullanarak düşmanı olduğu tarikatlar oligarşisini zayıflatmaya mahkumdur. ve sonunda olan yine bize yani halka olur. zira medya bodur kalır, ahmak kalır, gerzek kalır, iş bilmezlerin elinde kalır. ve bunun bütün sorumlusu geleneksel islam ile tarikatlar oligarşisidir. darbeci sisi rejiminin ya da kemalist idarenin benim gözümde zerre kadar suçu yoktur. sevgili islamcı gençler; çocuklarınız pedofiliye uğrayacak ve siz bunu saklamak zorunda kalacaksınız. tecavüze uğrayıp saklamaya çalışacaksınız. kocanızdan dayak yiyip saklamaya çalışacaksınız. her an her saniye haksızlığa uğrayıp sesinizi çıkaramayacaksınız. çünkü sizin ideolojinizin içinde `bir meydanda tüm delilleri ortaya dizerek bulunan adalet`e ve tarafsız medyaya yer yok. bu dönüp dolaşıp sizin de canınızı yakacak. tayyip'in bile canını yakacak bu durum. inançlarınızın hayatlarınızı nasıl engellediğini sorgulamadıkça, islamda reformu gerekli görmedikçe işte böyle zillet içinde yaşayıp gideceksiniz. osmanlıda filozof da bu yüzden yoktu... türkiye de bu yüzden belini doğrultamıyor... bağımsız ve tarafsız medya bizim gözümüz kulağımızdır, olmazsa olmazımızdır. zam haberlerini bile yayınlamıyorlar artık. sizin inancınız dönüp dolaşıp sizi kazıklıyor. kendinizi daha fazla zillete batırmaktan başka hiç bir işe yaramıyorsunuz.