kiralık aşk

  • yönetmen, öpüşme bile olmadan sevişme sahnesi çekebilmiş. bu yetenek değil de nedir allasen?

  • senaristini aşırı ataerkil bulduğum dizi.

    ilk bölümlerde "`gurur ve önyargı" referansları vardı bol bol. hatta ömer karakterini oluştururken mark darcy'den esinlenilmişti. ama aynı esin, esas kadının payına hiç düşmemiş demek ki.

    laf cambazı, ukala, sivri dilli, iki ayağından başka dayanak aramayan, özerkliğini ilan etmiş elizabeth bennet yerine türk erkekleri ve patriarşi sempatizanı kadınların görmek istediği bir defne karakteri oluşturuldu, üzerine tüy dikiliyor haftalardır.

    geçen bölümlerden birinde ömer zorla sanat filmi izletiyordu kıza. sanırım bir önceki bölümde de istakoz yemeye zorlanıyordu. kızın ağzından dökülen "mükemmelsin, şahanesin" referanslarına karşılık karşı tarafın soğukluğunu mark darcy sendromu ile açıklayacaksak, dengeleyici bir elizabeth bennet unsuru gerekmez mi?

    neden bir kadının, bir kadın senarist tarafından yerin dibine sokulmasını izleyelim ki? senaryonun akmamasının,başrollerin yanyanan gözükmemesinin de ötesinde bir sorun bu bence. çünkü bu türkiye'nin büyük kadın sorununun en popüler dizilerden birinde tezahür edişi benim gözümde.

  • spoiler olmazsa olmazimiz lütfen

    dizi de en sevdiğim karakter ismail dır.

    defne hanım kızımız bir ara taksitle borcunu ödemeyi düşünüyordu tasarımcı olarak yaseminin yanında çalışmaya başladığında. hatta iso arabasını satıp vermişti buna. sonra nero hanım olmaz ben kabul etmem vs dedi kaldı öyle. kabus gibi defo iso nun arabasına çöktü. bereli abisi gitti bedavaya iso nun kahvesine çöktü. sevdiği kızı onlara gelin oldu şimdi de eski mahalle aşkı nihanin doğacak bebesine dayı olarak atandı. şimdi nerden baksan otuzuna merdiven dayamış iso ayakkabı kalipcisi çırağı oluverdi.

    defne omere, serdar nihana, nihan bebesine, neriman köşküne, necmi ihtiyaç duyduğu saygıya, yasemin şirketine kavuşur ama iso futbol kariyerini, arabasını, mahalle aşkını, şirket aşkını, kahvesini kaybeder yine de en yüzü gülen hep iso dur. seviyoruz kendisini.

  • bolum icinde gozumuze soktuklari sahneleri,"bak acayip twist yaptik,belki anlamamissinizdir" diye flashback yapip tekrar gosterip iq seviyesi 90-'ye hitap ettigini deklare eden dizi. biz bu diziyi cok zekice kurgulanmis, bol ters kose var diye degil, her bolum ayri bir inception diye degil, tek bir nedenden izliyorduk: bizi mutlu ediyordu. artik etmiyor. her bolum bir oncekinden kotu. eskiden defne omer yanyana geldiginde ekrandan elektrik cikardi, simdi cak cak bagiran defneye "bi sus amk" demekten baska bir duygu uyandirmiyorlar. yonetmenin rejinin onemini burda daha iyi anliyoruz zira bu duygusuzluk reji degistigi anda peydah oldu.ama senaryo da bu duruma gayet guzel eslik ediyor masallah.
    bu bolum defne "ayyhh, aman, off, sistim, yeter, gerek yok" tan baska ne soyledi, ya da omer durup poz kesmekten baska ne konustu, hic. basrolde koray'in oynadigi, hikaye akisindan uzak skeclerle bezeli gibi bir bolum.
    ne ara " tuh ya, demek birlikte kahvalti edemiycez, ya da ben gec uyanmayi ogrenicem" seviyesinden bu..ornek vericek diyalog bile bulamadigimiz- cunku diyalog yok- ici bos bagirismalar, uc yasindaki cocuk tripleri seviyesine geldik.
    kabul edelim bu son bolumler dizinin ilk bolumleri olsaydi birakin bu reytingleri, dizi eylulu bile goremezdi. eski gunlerin hatirina, "belki bu bolum duzelir ya arada olur oyle seyler" kredisiyle izlemeye devam ettik ama. kendimizi eglendirmek icin tek alternatifimiz bu degil.

    not: guya hic izlemedigi dizinin basligi altinda hic izlemedigi dizi hakkinda yorum yapip hic izlemedigini belirtme ihtiyaci icinde olmak daha acikli degil mi ya? (bkz: sozlukculerin dizilere denk gelmeleri)

  • -havayı geldiği gibi, rüzgarı estiği gibi, kadını da olduğu gibi kabul etmeli demiş musset. bence kadınlar anlamak için değil sevilmek için varlar. ayrıca ben bi kadını ilk gördüğümde ayakkabılarına değil yüzüne bakarım. duruşuna, tavrına, bakışına ve ne ayakkabı giydiğini tahmin etmeye çalışırım. pek de yanılmam.
    -sivri topuk bence medeniyetin en güzel buluslarindan biri. kadını şahane gösteriyor. üzerindeki herşeyi çıkarsanız da stilettosuyla kalabilir. ve şahane görünmeye devam eder.
    -sivri topukların üzerinde şahane görünmeyi becerebilen bi kadının rahatını sağlamak da bence biz erkeklere düşüyor.
    ömer iplikçi rocks!!
    diyeceklerim 25. bölümle ilgili bu kadar!!

    evet, evet... biliyorum. gerçek değil.

  • eger izleyici kitlesi-ki çoğu ergenlik donemindeki genc kizlarimiz (benim gibi aşkı özlemiş kadınları bi kenara birakiyorum)- gurur ve önyargıyı okuduysa jane austendan haberdar olup, albertine kayıp kimin kitabı diye meraklanıp marcel prousttan haberdar olduysa, sekiz buçuk nasıl bir film, fellini* kimdir diye bi baktilarsa, kimse bilmez caliyorlar habire kim yazmis bunu diye merak edip ömer hayyama ulastilarsa, sevil berberi acip dinledilerse meraktan ve rossininin belki baska eserlerine de baktilarsa bu sayede, musset kim ki bu sozleri soylemis diye googlea bakip alfred de musset ismine ulastilarsa ve belki neler yazmis ogrendilerse, eskrim sahnesinde o harika ses tonuyla ömer iplikçinin okuduğu orjinal ismi love not me olan şiir sayesinde john wilbye kim diye baktilarsa bile bence izleyicisine harika şeyler kazandirmistir.

  • bu defnenin sağ yanağına nolmuş ya. çıldırcam çökmüş mü nolmuş ona odaklanmaktan başka şeye bakamıyorum

  • türk dizilerinin çoğunda yapılan klasik hata yapılmıştır, entrika, dram, gerginlik eklenerek güzelim diziyi hiç ettiler. bunu daha öncede yaşadık (bkz: yabancı damat), (bkz: aramızda kalsın).
    bu tarz dizilerde yan karakterler genelde çok başarılı oluyor, yabancı damatta ruşen, nazire, memik dede sahneleri gülme garantiliyken, niko ve nazlı kaza, hastalık ve ayrılıktan bi mutlu olamadılar ta ki dizinin finaline kadar, finalde mutlu oldular ne fayda, dizi baydı allah baydı, ilker aksum, binnur kaya, sumru yavrucuk, erdal özyağcılar, arif erkin ve zeki alasya hatrına dram içinden mutluluk ayıklayarak izledik. bu arada bu nasıl bir kadrodur arkadaş.
    yan karakterlerin kurtardığı bir başka dizi aramızda kalsın. yadigarla civan finale kadar bin bir zorluk çekerken,(yine finalde verilen bir doz mutluluk) arife, hatcik,mahir, sarı çekirge yüzümüzü güldürürdü. yine kadroya bakalım, binnur kaya, uğur yücel, gökçe bahadır, bilge şen, ayça damgacı.
    gelelim mutluluk ayıklamaya çalıştığımız dizimiz kiralık aşka, koriş ve neriman sahneleri ile ne kadar yürünür, allahım ne büyük acılar bunlar anladık, ben de diyorum ki allahım ne büyük kabızlık bunlar. yeni replikler yok, aynı repliklerde dönüyoruz ve artık gülmüyoruz. geri kalan yan karakterler hep bi entrika hep bi dallas ruh hali. ömerle defne zaten koca koca insanlar liseli gibi hep bi tribal, iyi olduklarında da yine liseli gibi tenha arayıp öpüşme derdindeler. bu dizide bir şekilde kotoran diğer diziler gibi sağlam bir kadro da yok maalesef.
    gelelim bu bölüme, inandırıcı olmayan bir çok şey yazılmış zaten, benim için inandırıcı olmayan şey nazlıcanın tripleriydi, belli adamla almış yürümüş. deniz tramba ile defnenin tanıştığını duyunca ilk tepkisi acaba denizle beni biliyor mu diye düşünmek olurdu, sonra içine bir kurt düşerdi denizle defne arasında bir şey var mı diye, öle crazy eyes modunda ortalıklara dökülmezdi, hatta kimse ortalıklara dökülmezdi, ofis ortamında öyle bir mail gelecek millet toplanıp o kişinin üzerine gidecek, bullshit. gerçek dünyaya dönüm anam, kimse kimseyle iş yeri için kötü olmaz, arkasından konuşulur,sonra hiç bir şey olmamış gibi takılır herkes.
    bence defne ile ömer arasında o tılsım da kalmadı zaten. bi niko nazlı birbirine bakınca içleri giderdi, civan ve yadigarı izlerken o kimya baş döndürürdü, özcan denizi oyuncu olarak değerlendirmesem de bir bahar ve seymen aşkı vardı bir zamanlar, ali haydarla hanım birbirine bakarken ikinci bahar bu aşk cidden diye düşünürdük.
    ben son iki bölümdür aşırı kasan bir elçin sangu görüyorum, insanların istagramlarına sevgilinle ayrıl barışla ol demelerine aşırı takmış, her şeyini ortaya koyamayan bir yanı var sanki, bu mesleği seçtiyseniz okadar şan şöhretin yanında bir takım götürüleri de olacak. ay kendimi milleti ağına düşürmeye çalışan yapımcı gibi hissettim şu cümlemle.
    neyse finale kadar kuvvetle muhtemel ömer ve defne buluşamayacak, final içinde bu kadar entrika izlenmeye değer mi bilemedim.
    ya bir de ofisten bir kezban senle ilgilendi diye denizin o tribi nedir arkadaş, kadınlar ne kadar kolaysınız, of içim şişti, repliğe gel.

  • ilk izlediğim zamanlardaki kadar keyif vermeyen dizi.

    bi kere şu sude karakterini canlandıran kıza fena halde uyuz oluyorum. başka biri olsaydı daha güzel olurdu. bu kız ana karakterlerin yanında cidden çocuk duruyor. o dudaklarını büzmesine falan bildiğin gıcığım ya. suratında sürekli "fıstık benim olacak, binicem üstüne vurucam kırbacı" ifadesi var. "sinan benim olacak!" çok itici. etkileyici bir karakter değil.

    asıl meseleye gelecek olursak; senarist o konuda sağlam saçmalıyor. öyle böyle değil ama devasa saçmalıyor. tutturmuşlar bir "defne'nin 200 bin lirayı bulup, neriman'a borcunu ödemesi lazım." haa defne 200 bini bulacak, nermiman'a verecek, borcu kalmayacak, konu da kapanacak. ömer'in derdi de paraydı. olay ortaya çıktığında ömer "haa defne borcunu ödediysen sorun yok yavrum" mu diyecek? ulan bu kız bir oyun oynamayı, adamı kendine aşık etmeyi kabul ederek girdi bu işin içine. ilk başta her şey dümendi. para ömer'in çok umurundaydı sanki. adam demeyecek mi "sen bana bi oyun oynamak için girmişsin bu işin içine, kandırmak için plan vs yapmışsınız, ben senin aşkına nasıl inanayım?"

    defne'ye salak salak zam istetiyorlar, anlaşmalar yaptırıyorlar falan. ortaya çıkardıkları karakterin hayatta yapmayacağı şeyler yaptırıyorlar, hoş olmuyor. ayrıca sıkmaya başladı. son birkaç bölümdür keyif almıyorum izlerken. bence artık defne'nin ömer'e her şeyi itiraf ettiği ve kendini affettirmeye çalıştığı döneme girseler iyi olacak.

  • birbiri için yanıp tutuşan iki sağlıklı bireyin yan yana yataklarda sevişmeden durmayı başardığı dizi.

    bu ne amk!