football manager 2016

  • bundan dört sezon önce ispanya'da kimsenin varlığından haberdar olmadığı, yer yer oyuncusunun bile adını yanlış söylediği rayo majadahonda takımında teknik direktör olarak göreve başladım. ilk işimdi.

    muhtemelen çiftçilerden, otel çalışanlarından, balıkçılardan ve kasaplardan kurulu bi takım verdiler elime. futbolun ne olduğunu az buçuk bilen bi tane oyuncum vardı: forvetim borja acha...

    transfer bütçem yoktu. hazırlık maçlarına 3 (üç) taraftar geldi. iki gece uğraşıp tüm oyun planımı borja'nın üstüne kurdum. diğerleri sadece deli gibi koşacak ve topu istediğim şekilde onunla buluşturacaktı. son hazırlık maçlarına doğru istediğimiz verimi almaya başladık. benim kütükler ne yapıp edip topu borja'ya ulaştırıyordu, o da golünü/gollerini atıyordu. ligin ilk üç maçını kayıpsız atlattık.

    sonra bunun g.tü kalktı. bi gün odama gelip haftalık 200 euro olan maaşının 240'a çıkarılmasını istedi. yoğundum. kafamda bin tane sorun vardı. bazı kütüklerim tempoya dayanamayıp sakatlanıyordu. yardımcı antrenörüm iş yükünden dolayı hastalanmıştı işe gelemiyordu. en önemlisi de maaş bütçem dolmuştu. sert çıktım. "yürü git lan! ben o kadar kazanmıyorum!" diyerek gönderdim bunu. ciddi gerildik. aracına atlayıp hızla terk etti tesisleri. sonra da transfer sezonunun son günü sözleşmesindeki bi açıktan faydalanarak aynı ligdeki başka bi takıma transfer oldu. yönetimin basiretsizliği yüzünden üç kuruş paraya gitti elimdeki tek düzgün adam. son dakikada gittiği için, yerine adam da alamadım. gidince bi de yerel basına "hedeflerim var, çok büyük takımlarda oynamak istiyorum, tecrübesiz bir teknik direktöre emanet edilen rayo majadahonda'da harcanacaktım" minvalinde demeçler verdi.

    bu talihsiz demeçlerin ardından yönetim beni sorguladı, basın beni sorguladı, taraftar (3'ü de) beni sorguladı. benim kütükler bile beni sorguladı. zaten benim kütükler o sezon boyunca bi daha 3 puanı bi arada göremediler. ligde son anda tutunduk. borja'nın gittiği takım da bi üst lige çıktı.

    "benim babam teknik direktör lan!" diyerek hırs yaptım. ikinci sezonumda kütükleri satıp biraz para kazandım. bonservisi elinde olan 38 yaşındaki adamların peşinde düşüp onları son bir lanet olası iş için rayo majadahondalı yaptım. veteranlardan oluşan takımım iki senede iki lig birden yükseldi!

    dün gece yeni sezonun başında yönetim bana az yağlı bir bütçe verdi. biraz vasat üstü ama gayretli adamları topladım takıma. malzemecisiyle top toplayıcısıyla çok çalıştık, didindik ve barcelona'yla deplasmanda 2-2 berabere kalabilecek bi takım yarattık birlikte. ispanya bir mucizeye tanıklık ediyordu. maçlarımız tv'de yayınlanır olmuştu. spor yazarları köşelerinde başarı hikayemizi yorumluyorlardı. forma satışlarımız iyi gidiyordu. stadı bile büyütmeye başlamıştık.

    real madrid'le iç sahada oynadığımız maça 18000 biletli seyirci geldi. (tamam belki dünya gözüyle ronaldo izlemeye geldiler ama geldiler en nihayetinde.) maçı son dakikada attığımız golle 3-2 kazandık. şimdiye kadarki en büyük zaferimizdi. tüm takımı toplasan real madrid'in bir yedek oyuncusu bile etmiyorduk, ama onları majadahonda arena'nın çimlerine gömmüştük. yavaş ama kararlı adımlarla büyük takım oluyorduk.

    kale arkasındaki taraftar grubumuzla zaferimizi kutlarken aklıma borja geldi. acaba ne yapıyordu. araştırdım, 3. lige geri düşmüş. haftalık 180 euro'ya oynuyor. "bize gelir misin?" dedim. "rayo majadahonda forması kutsaldır" dedi. yönetimiyle konuştuk, satmak istemediler. o bizim her şeyimiz dediler. borja ise her zamanki gibi büyük takımlarda oynamak istiyordu. aklını çelmiştim ama artık bi kere. sorun çıkardı, huzur bozdu ve oldukça cüzi bi miktara geri aldım borja'yı. (böylece onu benden koparan takımdan yıllar sonra intikamımı almıştım.)

    dün birlikte basın toplantısı düzenleyip yeniden bir araya gelişimizi kutladık. formayı öptü, armayı yaladı, taraftara mesajlarını gönderdi. ve bu akşam transfer sezonu kapanınca da kovucam iti!

    3 kilobaytlık aklıyla bana artislik yaptığı günü düşünecek koca bi sezonu var önünde!

    bilgisayar oyunu da olsan önce adam olacaksın borja efendi!

  • "canlı maça çıkarken, önceden oynanıp bitmiş bir maçı mı izliyoruz?" diye sorulurken ironi mi yapılıyor diye çok düşündüm. ama sanırım gerçek. dolayısıyla cevap vermek durumundayım.

    canlı maça çıkıldığında o anki parametrelere göre (kadrolar, fitness, hava durumu, taktikler...) bir simülasyon yapılıyor ve buna da bir miktar randomness ekleniyor ki gerçekçiliği artsın. dakika 1'den başlıyor, bu parametrelere göre pozisyonlar yaratılıyor maç içinde.

    önce pozisyonun simülasyonu gerçekleştiriliyor, sonucunda ne olacağına karar veriliyor, sonra da ekranda gösteriliyor. yani pozisyon gösterilirken o pozisyon için simülasyon devam etmiyor, sonucu belli. (zaten pozisyon gösterilmeye başlandığında oyunu durdurup taktik değişiklik yapsanız bile, bu değişiklikler ancak pozisyon bittikten sonra aktif oluyor. yani en erken bir sonraki pozisyonun simulasyonu başlayana kadar) sonucu belli olduğu için de o pozisyonun önemli pozisyon mu, yarı-önemli pozisyon mu olduğu biliniyor ve kullanıcının tercihlerine göre ekrana geliyor ya da gelmiyor.

    dolayısıyla "önceden oynanıp bitmiş bir maçı mı izliyoruz?" sorusunun cevabı "hayır", ama soru "önceden oynanıp bitmiş bir pozisyonu mı izliyoruz?" olsaydı cevabı "evet" olurdu. yani manager'in etkisi (ve randomness etkisi) mevcut pozisyon için değil, sonraki pozisyonlar için geçerli.

    "ya 90 dakika bütün maçı izleme opsiyonunu seçersem ne olacak?" diye soracak olursanız da... yine değişen bir şey yok. oyun pozisyonlardan oluşuyor. mesela top aut'a çıkana kadar, ya da kaleci topa sahip olana kadar, ya da faul olana kadar vb... 90 dakika full izlerken yaptığınız değişiklikler bir sonraki pozisyondan itibaren geçerli olacaktır, bir fark yok.

    bilal'e anlatır gibi anlattım açık bir nokta kalmaması için ama, bir yandan da halen ironiyi anlamayan kişi olarak bizzat ben bilallik mi yaptım diye düşünmeden edemiyorum.

  • buraya yazdığınız kariyerlerinizi zevkle okuyoruz yazmaya devam edin. lakin save/load ile başardığınızın 2500 km öteden belli olduğu ucubik kariyerlerinizi yazmasanız da olur. komik duruyor.

  • adam gelmiş, "beni kirala bari oynatmıcaksan" diyo. "tamam" diyorum, "kiralıcam seni", kiralık listesine kouyuyorum. bekle bekle teklif yok, kulüplere öneriyorum, yine teklif yok. gel zaman git zaman, bu yine geliyo, "hoca" diyo "sen sözünü tutmadın, beni kiralıcağına söz vermiştin!1".

    ulan, teklif yok teklif! napayım, sahibinden'e mi ilan vereyim "kiralık oyuncu var" diye!

  • hem "oynamak istiyorum da hangi takımla kariyer açsam" diyenler için, hem de "hiç oynayasım yok ama şöyle heveslendirecek bir takım önerisi olsa başlayabilirim aslında" diyenler için bir kaç takım önerisi sunmaya karar verdim. hepsiyle kariyer açmadım tabi, bazıları sağdan soldan gördüğüm ve "tam kariyerlik takım" dediğim kulüpler. yıl boyunca kariyer için takım arayanlara bir rehber olsun dedim, zamanla gelen öneriler ışığında ekleme çıkarma yapabilir, gözüme çarpan yeni takımları vs de ekleyebilirim. başlıyorum.

    carpi: bu arkadaşlar serie a'ya bu sene çıktı bildiğiniz gibi, küme düşmenin de en büyük adaylarından biriler dolayısıyla. zor sevenler için tercih edilecek bir kulüp, altyapı ve antreman tesisleri falan hak getire. üstelik takımdaki iyi oyuncuların çoğu kiralık, bu sezon bir şekilde kümede kalsanız bile sonraki sezon işiniz sarpa sarmaya devam ediyor. ayrıca kendi stadınız serie a standartlarını karşılamadığı için modena diye bir takımın stadında oynuyorsunuz. italya'da yanılmıyorsam avrupa dışından sadece 2 oyuncu bulundurabiliyordunuz, onu da aklınızda bulundurun. benim önerimse bu takımla 3 sezon kadar oynamanız, küme düşmekten kurtarıp orta sıra takımı haline getirebilirseniz bence başarılı bir kariyer geçirmiş olursunuz.

    berwick: yine zor sevenler için, lower league managers lakaplı kader yoldaşlarımız için bir takım önerisi. kendileri iskoçya'nın en alt liginde yer alıyor, takımın başına geçtiğinizde kulübün teknik ekibinde 1 tane adam bile yok. tamamen sıfırdan kendiniz kuracaksınız yani. elinizde hiç transfer bütçesi de yok, ama en azından takım zarar etmiyor, kimseyi satmak zorunda kalmıyorsunuz yani. ilk 4 sıraya girip play-off'a kalmanız bekleniyor 10 takımlı ligde. tesisler falan yok zaten. kendilerini en üst lige çıkarmak gibi bir hedef konulabilir, 5-6 sezon alır diye tahmin ediyorum ortalama. 10 sezonda celtic ve rangers hanedanlığını yıkmayı deneyebilirsiniz, her halükarda uzun vadeli ve hayvan gibi zor bir kariyer yapmış olursunuz.

    honved: "ana ligler bana göre değil"ciler için de bir takım yazıverelim. bir zamanlar macar ligi'nin tozunu dumanına katan bu takım şimdilerde ekonomik krizin dibine vurmuş durumda, öyle ki yönetimin beklentileri küme düşmemeniz yönünde olacak. harcayacak paranız yok, avrupa kupaları'na gidemediğiniz takdirde de olmamaya devam edecek, bu da ilk 4'e girmeniz gerektiği anlamına geliyor. ligin üst sınıf takımları gerçekten kaliteli ancak diğer takımlarda o kadar da bir olay yok, çok hanzo değilseniz küme düşmezsiniz yani. scout'larınız çok iyi bunun dışında, onların yardımıyla kendinize 4-5 sezonluk bir kalkınma planı hazırlayabilir, şampiyonluğa geri dönebilirsiniz.

    rangers: bu benim ilk save'im oldu bu yılın oyunundaki. on numara beş yıldız takımsınız zaten, tesisler falan mis gibi. koskoca rangers sonuçta. üst lige çıkmanız da zaten garanti, öküzlük yapmadığınız sürece sizi zorlayan takım olmuyor. o alt ligdeki ilk sene boyunca taktiği iyice oturtmanız, sene boyunca scout'larınızı eşekler gibi çalıştırıp yaz dönemindeki transferlerinizi şimdiden belirlemeniz lazım. sonraki sezon lige geri döndüğünüzde belki şampiyonluk biraz zor olabilir ama ilk 3 hedefi koymanız gerek bana kalırsa. biraz zor olsun ama allahın unuttuğu bir takım da olmasın yani derseniz tam sizlik bence.

    real: durun lan o real değil, sakin. öncelikle 80 takımlı portekiz üçüncü ligi'nde 8 grup bulunuyor, bu takım içinde bulunduğu grupta en zayıf ekip olarak görülüyor sezon öncesi. ancak şöyle bir detay var ki, o 80 takım arasındaki en iyi antreman ve altyapı tesislerine sahipler. portekiz'den oyuncu bol çıkıyor bildiğiniz gibi, bir kaç sezon içerisinde altyapıdan yetenekli gençler getirip sapasağlam bir şekilde asıl lige yürüyüşünüze başlayabilir, uzun vadeli bir kariyer sonrasında takımı portekiz'in zirvesine çıkarmaya çalışabilirsiniz.

    vejle: danimarka'nın köklü diyebileceğimiz takımlarından vejle şuan ikinci ligde oynuyor, sezonu 4. bitirmeleri bekleniyor. antreman ve altyapı tesisleri ligdeki diğer takımlara göre kaliteli, o yüzden bir kaç sezon içerisinde ortalama bir iskelet kurup altyapıdan da sağlam gençler yetiştirmeye başlayabilirsiniz, en kötü iki sezonda üst lige çıkarsınız diye düşünüyorum zaten. eski günlerine döndürün şu takımı lan...

    stockport: tarihinde hiç premier lig görmemiş bu kardeşlerimizi ingiltere'nin en karanlık kuyularından, konferans ligi'nin bile bir alt liginden yukarılara taşıyıp tarih yazabilirsiniz. antreman tesisleri iyi, altyapı tesisleri de mükemmel sayılmaz ama idare eder. ingiltere alt ligi manyaklarına önerebileceğim bir takım, ben hep grimsby ile oynuyorum ama onlar konferans ligindeler tabi.

    strasbourg alsace: fransa üçüncü ligi'ni ikinci sırada bitirmesi bekleniyor bu takım, yine nefis antreman tesislerine ve altyapı tesislerine sahip. kadroları çok iyi gerçekten. bir zamanlar ligue 1 şampiyonluğu bile tatmışlar, mazileri de kuvvetli yani. daha ne olsun, alın oynayın işte.

    hansa rostock: bir zamanların koca rostock'u ne hallerde, önceki sezon neredeyse üçüncü ligden bile düşecek kadar berbat oynamış bu adamları bundesliga'ya çıkarana kadar tertemiz 5-6 sezon harcamanız gerekebilir. altyapı ve antreman tesisleri iyi yine, özellikle bu tarz takımları seçiyorum ki bir de bu tür şeylerden sorun yaşamayın ve ilerde altyapıdan sağlam bir kaç oyuncu çıkarıp save'in yıldızı yapabilin.

    catania: italya serie c'nin c grubunda yer alan bu hepimizin aşina olduğu takım da eski günlerini arıyor. kadro falan gayet iyi zaten, tek dezavantaj lige -9 puanla başlıyor olmanız. hani "lan acaba eksi puanla başlamak nasıl bir his" derseniz catania tam size göre. üstelik aynı ligde lecce gibi taş gibi bir takım da var, çekişmeyi sonuna kadar hissedersiniz yani, bir nevi ezeli rakibiniz olur. 3-4 sezonda serie a çıkmaya çalışın, sonrası sarmaz kanımca.

    queens university: "bu ne la" derseniz "alın size lower league" derim. nitekim takım kuzey irlanda gibi kıytırık bir futbol ülkesinin en alt liginde mücadele ediyor. takım yarı-profesyonel, en değerli oyuncusu 1k değerinde, iphone etmiyor yani neredeyse. antreman tesisleri çok iyi yalnız, hani en üst ligdeki takımlarla bile yarışır. çok işe yarar mı bilemem ama en kötü ihtimalle o en değerli oyuncuyu satar bir telefon falan alırsınız kendinize yani.

    rosenborg: 5 senedir şampiyonluk hasreti çeken bir takım rosenborg bildiğimiz gibi. rangers tarzında bir save olur bu da, "uyuyan devi uyandırıyorum hadi bakalım" tadında. çok fazla konuşacak şey yok hakkında açıkçası; kadro iyi, tesisler sıkıntı çıkarmaz. avrupa'da da varsınız hem, daha ne olsun.

    queen's park: iskoçya'nın en alt liginde yer alan bu takım lower league managers tayfasının bile anasını ağlatacak cinsten. 52 bin taraftarın önünde oynuyorsunuz, bu harika tabi ancak takım amatör ve en üst lige de çıksanız amatör olarak kalacak; çünkü kulübün felsefesi amatör kalmak üzerine kurulu. bu tarz bir takımla malumunuz pek kaliteli oyuncu alamayacaksınız takıma, anca kiralıklar falan. bu takımı en üst lige çıkarmak bile muhteşem bir save hikayesi olur. bana sorarsanız ingiltere'nin en alt ligindeki en berbat takımı 5 lig atlatıp premier league şampiyonluğuna, hatta şampiyonlar ligi şampiyonluğuna kadar taşımaktan zor bir şey varsa o da bu takımı iskoçya premier ligi şampiyonu yapmaktır. öyle bir şey olursa zirvede bırakın bu oyunu bence, tarihe geçersiniz. bir baba yiğit çıksa da denese keşke. bu arada hem antreman hem de altyapı tesisleriniz on numara.

    şimdilik bu takımları önerebilirim, dediğim gibi edit gelebilir duruma göre. bu 13 takım arasından benim kesinlikle oynamayı düşündüklerim ise catania, strasbourg alsace ve real. bunlar dışında rangers ile zaten halihazırda save'im var, ama oyunu tanımaya yönelik bir save olduğu için kariyer hikayesi olarak yazmadım. bir de vejle'yi de deneyebilirim, böyle özetle.

    edit: entry uzun olunca imlalar kaçınılmaz olmuş, onları düzelttim. bir de frtslck sağolsun şöyle bir uyarıda bulundu carpi save'i konusunda, noktasına virgülüne dokunmadan ekliyorum: "italya'da yabancı sınırı yok. sadece transfer kısıtlaması var. kadroda sınırsız yabancı bulunabiliyor, sadece her sezon ab üyesi ülkeler dışından 2 transfer yapılabiliyor. 10 sene sonunda 20 yabancıyla oynarsın yani sorun yok."

  • her maç 500 şut çekip gol atamıyorsanız sorunu oyunda değil de gol beklediğiniz oyuncularınızda arasanız daha iyi edersiniz.

    bu durum ayda yılda bir oluyorsa da bir zahmet sonucu kabullenin. gerçek hayatta saçma sapan maçlar izlememiş gibi davranmayın. iyi oynadığınız her maçı kazanacak değilsiniz. bunun yanında yarrak gibi top oynadığınız maçları da kazanacaksınız bazen. oyun lan bu.

    siz ne istiyorsunuz ben anlamıyorum. 2005 şampiyonlar ligi finalini bu oyunda yaşasanız oyunun yüzüne bakmazsınız, 3-2'lik çek cumhuriyeti maçını yaşasanız twitter'da miles jacobson'ın sülalesini sikersiniz, kaleciniz kornerden gol yese ya patch diye ağlarsınız ya da oynamayı bırakırsınız, kaleciniz bu sezonun başındaki muslera'ya dönüşse save'i silersiniz.

    ben bir türlü şampiyon olamadığı 9 sezonun ardından 10. sezonunda ligin puan rekorunu kırmasına rağmen yine şampiyon olamamış adamım, siz neyin yaygarasını koparıyosunuz ya? 35 milyon euro saydığım muhteşem stoperim bonservissiz gitti, kaybettiğim finallerin haddi hesabı yok. 116'da bulduğum golle şampiyonlar ligi finali oynayacakken 119'da gol yedim elendim lan ben.

    bu oyun böyle oynanır. zaferlerinizi anlamlı kılan yenilgilerinizdir. oyuncularım sakatlanmasın, tüm kupaları kazanayım, bütün transferlerim mükemmel olsun. böyle iş mi olur amına kodum yamyamları. bunun neresi zevkli?

    hazır taktik arayanlar, forumlardan vs. wonderkid kovalayanlar, save-load yapanlar, ca/pa değerlerine göz atanlar ve aklıma gelmeyen daha niceleri. sizin ben amınıza koyim ya. oynadığınız oyunu sikeyim.

    sizler internetten bulduğunuz sudan ucuz şopar forvetlerinizi 5 sezon sonra 50 milyon euro'ya satarken ben 4 milyon euro'ya aldığım john guidetti'nin 3-4 sezon kulübeden aslanlar gibi geldikten sonra 10-12'ye yuvadan ayrılışını izlerken gururlanarak göz yaşları dökerim ve tüm stada alkışlatırım. çünkü benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

    buradan tüm gerçek football manager emekçilerine iyi günler diliyorum. başkandan izin verilen scout sayısını arttırmasını isterken aklınıza ben geleyim.

  • dile kolay tam 24 yil... 92 yilindan bu yana fare eskittigimiz monitor yumrukladigimiz oyun...
    ıngiliz ekipleri ile baslayip italyanlarla devam ettigimiz seri... ilk alindiginda daima fenerbahce alinir oyun cozulur... mac yaparken o takimin marslari you tube ile dinlenir...

    28 lig acilir... pc bu is icin alinmistir zaten... eksik gedik olmadan tum continental rep ve milli oyuncular aciktir.

    hajduk split (efsane altyapi) , ferencvaros (lige ayri cl icin ayri takim kurdum) , brighton ha (meister mertebe), cagliari, tam 7 yil sampiyonluk bekledigimiz atletico madrid, orlando pirates, al ahly, neftci baku (chelsea gs roma grubunda 3. olurken kazara 19a 1 sut orani ile chelski galibiyeti almistim. alivey ailesi bir hafta sarayda agirladi) kariyerleri gibi ucuk kariyerlerde inanilmaz basarilar almak sabir isi...

    basaksehir alinip stad full dolana dek basari kazanmak imkansizi basarmak, kayserisporla cl kazanmak orgazm, west ham ile son dakika gelen lig zaferi anlatilmaz yasanir, free baslayip tromso ile uefa finali sonrasi napoli kariyeri ve oradan arsenale gecis efsane, hindistan ligi sinir harbi...

    forumlarda bilgiler, hoca secenekleri, taktikler, asimetrik taktigimle zirve yapmak, cogu efsane oyuncuyu emekli edip yanimda antrenor yapmak ne guzel seylerdi...

    arkadaslarla 3 kisi oynardik. manisaspor efsane zamanlarinda sayemde uefa kupasi yari finali gormustu daha 2. sezonda... ah ulan ne guzel zamanlardi onlar...

    bu sene ilk kez almadim. ıs guc hayat derken pc acacak ve hakkiyla scouting, idman, taktik yapacak vaktim yok...

    oynamaya vakti olanlar kiymetini bilsin. burada yazdiklarinizi okuyup tatmin olmaya calisiyoruz...

    ne araba, ne baska hic bir sey su oyunun verdigi zevki vermiyor... arada dus alirken icimizden basin toplantilari mi yapmadik? sunu alir bunu satarim planlari mi kurmadik? okuldan eve tek solukta mi gelmedik?

    tek tavsiyem; load save yapmayin. serefinizle oynayin hakkinizla kazanin... zevki uzun vadede bu sekilde cikar... 4 sene sonra gelen kupanin zevkini red light street bile vermez sana.

  • hangimiz sabah saat 9'da sınavımız varken akşamında yapacağımız derbi maçının kadrosunu düşünmedik? hangimiz sezon öncesi medya tahmininde küme düşer denilen takımla sezon sonu ilk 3'ü zorlarken aldığımız hazzı, 65 geçme notu olup geçilemez denilen dersten geçerken aldık? hangimiz bir akrabası tarafından övülmeyi önemsedi, başkan ve taraftarın güvenini kazandığı kadar? ya da hangisi bize daha çok dokundu? vefasız yârin 'ayrılmak istiyorum' sözleri mi? yoksa brezilya'nın yokluk kokan mahallelerinden getirip yedi sülâlesine yetecek kadar paraya boğduğunuz, takımın her şeyi olan genç futbolcunun 'ayrılmak istiyorum' sözleri mi?"

    bizi daha çok üzen neydi? gözleri dört defa lâcivert müjgân*'ın para için semtini terk edişi mi yoksa 3 milyon euro'ya bize gelmek yerine 500 bin euro'ya ezeli rakibimize giden genç yetenek miydi? ya da bizi en çok sinirlendirip, üzen hadisenin,17 yaşından beri tanıdığın, adeta ellerinde büyümüş, takımın kaptanı yapmış olduğun, şimdilerde 33-35 yaşına gelmiş futbolcunun, her birinin üzerinde emeğinin olduğu, nakış gibi birbirine işleyip, çimentoyla birbirine yapıştırmış gibi bir araya getirdiğin tüm takımı arkasına alarak odanı basıp sana karşı gelerek "sen haksızsın" demesi değil miydi?

    evlâtları tarafından istenmeyen adam. yaşlanıyorduk. artık o menajerliğe başladığımız ilk günkü kadar sert demeçler veren, sürekli federasyon ile didişen, ezeli rakiplere karşı ölümüne konuşmalar yapıp, soyunma odasında duygusal konuşmalar yapan biri değildik. saçlarımız beyazlamış, yüksek sesle konuşamaz olmuş, büyüyen ve gelişen yeni nesil ile birlikte onlara adapte olabilmekte zorlanmışız. futbola dair bildiğin tüm doğrular zamanla değişmiş. yeni taktikler türemiş. amatör duygular ile oynadığın o oyunda her şey istatistiklere dönmüştür.

    galiba kasketini takıp, paltonu üzerine geçirip, bastonuna yaslanıp, ağır adımlarla yürüyüp, bir gece sabaha karşın herkes uyurken laptopun başına geçerek sessiz sessiz ağlayarak, dudaklarını ısırıp 'emekli ol' tuşuna basma zamanı geldi.

    her yeni çıkan oyun öncesi bunları yaşıyorum. şimdi sıra 2016'da. vizeler bitti. yakın zamanda başlarım. ancak önce 2015'e vedanın hüznünü yaşamalıyım. şimdi beni biraz yalnız bırakın dostlarım.

  • her yeni fm serisinde olduğu gibi galatasaray ile kariyer açtığım oyun. ilk yılı kısaca özetlemek gerekirse

    başta transfer bütçesi çok az veriliyor ama sonradan yönetime istek yaptığınızda bol keseden dağıtıyor dursun özbek. sezon başı maaş bütçesi falan kasıp zuculini'yi aldım sadece. defansif orta saha açığını kapatmak adına. ama sonra devre arasına doğru dursun 20 küsür milyon euro verdi. affer, lopez, lincoln vb. 18-19 yaşındaki elemanları kadroya kattım ama hepsi önümüzdeki sezon gelecek. şampiyonlar liginde barcelona - manchester united ve celtic li gruba düştük. buna rağmen son maç öncesi lider girdim (puanlar 8-7-7-6 idi) ama son maç barcelona deplasmanı olunca grubu 3. bitirip uefa'ya kaldık. uefa'da 2. turda wolfsburga'a elendik.

    lig boyunca sneijder sürekli sakatlandı. bi 6 hafta, bi 4 hafta, en sonda mayıs gibi 3 ay gitti. sezon başı selçuk'un ayağı kırıldı. ama jose onun yerini fazlasıyla dolduruyor. ligde son 7-8 hafta doğru düzgün maç kazanamayıp şampiyon oldum 67 puanla şaka gibiydi. ki son maçı da trabzon deplasmanında kazandık.

    kupada full yedeklerle çıktığım sezonda hatta gruplarda boluspor'dan 5 yememe rağmen şampiyon oldum. hiç böyle kariyer geçirmemiştim amk. bok gibi oynayan takım 2 kupa kazandı. bu kadar gerçekçi olmasını da beklemiyordum*

    taktiğim 4-2-3-1 veya sneijder yoksa 4-4-2 idi podolski'nin de forvet oynadığı. burak leblebi gibi gol atıyor. 27 gol attı galiba ligde. podolski de 14 gol 12 asist gibi bişey yaptı. sneijder de oynayabildiği dönemde iyi katkı verdi.

    yeni sezon başlangıcında inter'den gelecek telles çapraz bağları kopardı aralık'a kadar olmayacak. dursun bu sefer 30 küsür milyon euro verdi. grosskreutz'u 18 milyona dortmund'a sattım. yerine san emeterio'yu almaya çalışıyorum. geçen seneden anlaştığım topçular gelecek. sol bek yedeği olarak atila turan'ı aldım. belki 1 tane stoper alırım.

    bir de sportif direktör olarak hakan şükür'ü atadım ve antrenörleri seçmesini istedim de istemez olaydım. 15 günde 20 tane falan antrenörü göreve getirdi. cemaatçiler işsiz kalınca takıma mı doldurdu naptı amk*

  • oyunda yıllardır bazı salaklıklar var ve çözemiyorlar.

    beşiktaş ile sezona başladım, tabii oyunculara teklifler yağıyor. gökhan töre'yi atletico madrid ve manchester united istedi, verdikleri paranın iki katını istedim. bunun üzerine gökhan mutsuz oldu, "hoca senin sülaleni sikerim, ben avrupa'ya gideceğim" diye isyan etti. ben de ona "dalyaraklığın lüzumu yok gökhan kardeşim, efendi gibi topuna bak" dedim.

    birkaç gün geçti, takım bu durumdan mutsuz oldu. toplanıp gelmişler, "adamı zorla mı oynatacaksın ulan it?" diye artistlik yapıyorlar. baktım bunlarla başa çıkamayacağım, "haklısınız abiler, teklif gelirse gökhan'ı göndereceğim" dedim. bunlar da mutlu oldular.

    transferin son gününde manchester united 15 milyon euro teklif etti. zaten para yok, oyuncular da isyan edince sattım gökhan'ı ama o da ne? futbolcular bu durumdan mutsuz olmuşlar, benimle konuşmak istediler. "bir oyuncunun isteğine boyun eğmek sana yakışmadı hoca" dediler. ulan orospu çocukları daha geçen hafta siz değil miydiniz adamı zorla tutamazsın diyen. şerefsiz köpeklere bak ya.