fethullah gülen cemaati

  • yukarıda aktrollun birinin dediğine göre sadece erdoğan'a diş geçiremeyen örgütmüş.

    erdoğan ile beraber ülkenin anasını ağlattığı günlerden bahsetmek bu ahlaksızların işlerine gelmez. vatansever subay ve bilim insanları kumpaslarla adice tasfiye edilirken erdoğan savcısıydı sözde. yalancılar sizi. açıkçası fetullah denen köpekten nefret ettiğim kadar çıkarcı erdoğan'dan da ediyorum.

    ayrıca cemaat falan değil, terör örgütüdür. başında da bu toprakların gördüğü en büyük hain vardır.

    edit: imla

  • islamcılar için 2016'dan sonra, islamcı olmayanlar içinse 35-40 yıldır falan terör örgütü olan yapı.

  • terör örgütüdür. lamı cimi yok.

  • bu cemaat;

    1. devletin silahlı kuvvetlerine, emniyet teşkilatına ve adalet sistemine önceliği devlet değil, bağlı olduğu cemaat olan bireyler ile haksız bir şekilde sızdı mı? - sızdı.

    2. balyoz, ergenekon ve askeri casusluk davası gibi kumpaslarla türk silahlı kuvvetlerinin şerefli mensuplarının sahte delillerle hapis yatmasına, ölmesine ve kurumdan uzaklaştırılmalarına sebep oldu mu? - oldu.

    3. bir önceki kumpaslar sonucunda emir-komutayı eline aldığını düşündüğü devletin ordusuna ve polisine ait üniformalar içinde, devletin ordusuna ve polisine ait silahlarla kendi askerine, polisine ve özellikle de korumak ve kollamak üzere şerefi üzerine ant içtiği sivil halkına ateş açtı mı? - açtı.

    4. kalkıştığı cunta girişimi esnasında ateş açtığı vatandaşlarını öldürdü mü? - öldürdü.

    5. başarısızlıkla sonuçlanan cunta girişimi sonrasında mensuplarına ele geçirilmeme ve ülkeyi terk etme talimatı verdi mi? - verdi. (balyoz-ergenekon ve askeri casusluk davasında sanık subay/astsubayların yurtdışından gelip yargılanmayı bizzat kendilerinin istediklerini hatırlayın)

    o zaman fethullah gülen cemaati net bir şekilde bir terör örgütüdür.

    tarih hangi gerçekleri yazacak sopaipilla paşam? yukarıdakileri yapmadı mı fetö? cidden hele bir anlat da öğrenelim. tarihin yazacağı tek gerçek, su aldığını fark edip fetö kayığından zamanında inmeyi başaran, ancak fetö'nün eylemlerine on yıllar boyunca doğrudan veya dolaylı katkı vermiş olanların varlığı olacaktır. şu anda yokmuşlar gibi davranılıyor, ama uzun vadede onları da hatırlayan çıkacaktır.

  • masumlarmış öyle mi? sınav sorularını çalıp milletin hakkını yiyenler mi masum lan? ne kadar mensubu varsa en adi şerefsizdir.
    tanım: en başından beri silme o. çocuklarından oluşan oluşum.

  • tsk'yı çapulcu ordusuna çeviren, hizmet adı altında ülkesine bağlı insanları kandıran, dini kendi amaçları için kullanan ve ister bilinçli isterse bilinçsiz olsun milyonlarca insanın hayatını karartan kanlı terör örgütüdür.

  • hayat karartan, iftira atan, sınav sorularını çalan, ülkenin tüm imkanlarını kene gibi emen, gencecik yaşamalara ipotek koydurtan bu takiyeci akrep oluşum ne kadar suçluysa onlara zamanında göz yumanlar da bir o kadar suçlu.

  • bi tekerleme çıkartmışlar yok alt tarafı ibadetmiş üst tarafı ihanetmiş. altını üstünü sikeyim. haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. ki zaten bunların ibadet diye adlandırılan tarafı vakti zamanında balyoz ergenekonda milletin karısına kızına yağdırıyordu, susmadan usanmadan. şimdi altı masum, üst hain ha? baştan başa çete amına koduklarım babadan oğula nesil. üst üste koyup sikeyim hepsini, beter olsunlar. içeride ölen vatan sever subayların, dışarıda kahrından ölen annelerin kanları o "ibadet" tabanının ellerinde. çıkmayacak.

    ahlaksızlıkla suçlanıp gururuna yediremeyip intihar eden kadın subayımızın haberlerine alkış tutan o tabanın ellerinde kan. yeniden doğsalar, çamaşır suyuna yatırsalar temizleyemezler o kanı.

    hayat ne garip. bunları 5 sene önce söylediğimde bi taşlamadıkları kaldı. şimdi aynı şeyleri söylüyorum demokrasi sevdalısı çılgın yiğido oldum.

    olum ben hep egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen biriydim. sizde sıkıntı olmasın? o kestiğiniz badem bıyığınızın izi duruyor hala. kaypak herifler. altınızı üstünüzü üst üste koysunlar.. lanetullahın hain köpekleri.

  • babam devlet memuruydu. devletin istihdamı yüksek kurumlarından birinde personel amiriydi. benim için babamın ankara ulus'taki iş yeri, atatürk bulvarına bakan kocaman bir pencere, oralet pulu ve babamın bizi güldürmek için kırk takla atan mesai arkadaşları idi. o büro hep güzel bir yerdi bize göre.

    üniversiteyi geç de olsa bitirdikten sonra girip 25 yıl çalıştığı memuriyetinin özellikle son yıllarında, ki bu 90'lı yılların başlarına denk geliyor, işiyle ilgili hep keyifsizdi babam. çoğunu sonradan öğrendik; bakanlardan-vekillerden torpil baskıları, hamili kart teraneleri, babam reddedince ertesi gün gelen müfettişler, disiplin soruşturmaları. neyse ki o zamanlar kurumunun müfettişleri düzgün adamlar olduğundan hiçbir şey bulmayınca dosyayı kapatıp geri dönerlermiş. babamın üstleri de sağlam durunca babam bir süre daha durabilmiş işinin başında (hatta bir süre sonra müfettişlerin göstermelik olarak teftiş bile yapmadan gelip çay içip gittikleri olmuş, babamın eski bir çalışanı anlatmıştı).

    işte o zamanlarda başlamış sağ iktidar/cemaat eksenli bu baskılardan bıkan ve yorulan, o sırada 3 çocuğu da okuyan babam, sürgün ihtimali üzerine 25. yılını doldurduğu gün emeklilik dilekçesini verdi. prosedürün bittiği gün emekli oldu ve bize şunu tembihledi; "devlet memuru olmayın".

    babamın emekliliğinden birkaç sene sonra üniversiteyi kazandım. 17 ağustos depremiyle, 11 eylül ile, ekonomik krizlerle geçen öğrencilik hayatım bitip de iyi kötü mezun olup artık önüme bakacağım dönemde, günümüze kadar süregelen akp iktidarı başladı. o yıl aynı zamanda kpss'nin de başladığı yıldı. zaten babamın telkiniyle memur olmayı hiç düşünmediğim için ömrü hayatımda hiçbir kpss sınavına girmedim, başvuru formlarına bile bakmadım. benim için memurluk fikri çok uzaktı.

    erkeklerin üniversite bitince yaşadığı "askerlik mi, iş mi, yüksek lisans mı?" dönemlerinden bir gün, ankara dışından gelen bir arkadaşımın yanında devletin şu an kapatılmış ve o zaman için en saygın ve gözde kurumlarından birine sınav başvurusu için gitmiştim, çıkışta da bir şeyler içip muhabbet edecektik. kurum uzman yardımcısı alacaktı, o kadroların önü kariyer olarak çok açıktı. sınav kpss harici olan son sınavlardan birisiydi ve başvurmak için sayılı bölümden yüksek mezuniyet notu istiyordu. benim bölümüm ve derecem de ucu ucuna tutuyordu ve arkadaşımın da ısrarı ile başvuru yaptım.

    ilk yazılı sınava 1000 kişi kadar katıldı, sınavı geçen sadece 150-200 kişi civarıydık. ikinci bilim sınavı ingilizceydi ve çok daha zordu, geçen çok azdı ve aday sayısı 20'ye kadar düşmüştü, biz son 20'ye de kalmıştık. ingilizce mülakatı yapıldı, sayı 15'e düştü, sonra bilim mülakatına girdik, sayı 10'a düştü. arkadaşım da ben de son 10'a kalmıştık.

    arada eklemem lazım, bu sınavlar aynı gün yapılmıyor, genelde aralarında 1-2 hafta ara oluyordu. bu da şehir dışından gelen arkadaşım gibi adaylar için yol paraları, masraflar derken çok zorlayıcı oluyordu.

    neyse son 10 kişi yine mülakata girdik. ben kaldım, geçemedim o mülakatı. zaten o gün sonuna sadece iki kişi kalmıştı. arkadaşım ve odtü mezunu cevher gibi bir kız. kantinde koridorda beklerken baya bi samimi olmuştuk. "onu alıyoruz" deseler helal olsun der giderdik, çok ciddiyim. velhasıl, 1000 kişinin katıldığı çok zorlu bir süreçten son ikiye kalan bu iki kişi, bir süre sonra bir mülakata daha girdiler. sonuçlar açıklandı:

    ikisi de alınmadı.

    evet, ülkenin en seçkin üniversitelerini çok iyi derecelerle bitirmiş, yapılan tüm yazılı sözlü sınavları geçip son ikiye kalmış iki pırlanta gibi genç, kabul görmemişti. arkadaşım seçilemediğine mi yansın, yaptığı harcamalara mı, üzüle üzüle memleketine döndü. neyse ki iyi bir fabrikada üretim mühendisi oldu. çalışkandı zaten, yükseldi, iyi yerlere geldi. iki kızı var şimdi, mutlu mesut yaşıyorlar.

    bu kadar şeyi niye anlattım; sınava giren yüzlerce kişinin, benim, arkadaşımın, o odtü'lü kızın hakkı göz göre göre yendi ve o kadroya sınavsız mülakatsız şekilde cemaate yakın olduğu bilinen bir bakanın tanıdığı alındı. o kadar aleniydi ki adını sanını herkes biliyordu, mezun mail gruplarında konuşuluyordu.

    işte, geçen gün yayınlanan khk'ler var ya, o hak yiyen utanmazın da adı vardı o listede.

    bu cemaat öyle durup dururken gelmedi buralara. hak yiye yiye, hırsızlıkla, suçla, cinayetle, yalanla, iftirayla ama en çok da desteklenerek geldi. babam gibi onuruyla çalışıp yıllarını vermiş insanların emeğini, gencecik hayatların umutlarını, kahraman askerlerin canlarını çaldılar. sağ'ın himayesinde siyasal islamın bayrağıyla içimizi çürüttüler. büyüdükçe azdılar, azdıkça büyüdüler. el ele, kol kola.

    şimdi sadece fark şu, cemaat hesap ödemeye başladı. eskiler der ya "çıkar bir yerden yaptıkları" diye, bir bir çıkıyor işte.

    daha çok çıkacak. sıra herkese gelecek.

  • bunların evlerinde kalmış, okuluna gitmiş yakın bir arkadaşım bundan 3-4 yıl önce cemmat ile ilgili düşüncelerimi paylaştığımda bana din düşmanlığı yaptığımı, dediklerimde haklı bile olsam hocaefendileri gibi mübarek bir insan hakkında böyle konuşmanın dinden dahi çıkarabileceğini ayetlerle, hadislerle kanıtlamaya çalışıyordu. hükümet ile aralarında anlaşmazlıkların çıktığı ilk dönemlerde zırlayıp duruyordu.

    şimdi bu arkadaş, exhocaefendisinin idam talebi için 1 haftadır sokaklara çıkıyor. biliyorum ki hepinizin çevresinde bu arkadaştan var. bunlara bakarak varılacak en temel sonuç: çomardan mürit olmaz. darısı çomarlara güvenip güç gösterisi yapmaya devam edenlere.

    tanım: bir zamanlar ülkenin en yetkin gücüyken bu hallere düşmesini hayretle ve popcornla izlediğim oluşum.