evliliğe özendiren şeyler

  • şengül hablemitoğlu insanların eşlerini seçme şeklini altı kuramla açıklıyor. insanların evliliğe yaklaşımını, aslında nelere özenip de evlenme kararı aldığını bu kuramlar üzerinden okuyabiliriz.
    *ideal eş kuramı: kişi kendi kafasında kurduğu ideal eş kavramını oturttuğu insanı kendine eş seçiyor. hatta birinin bu özelliklere sahip olduğunu düşünüyorsa aşık olmasına bile gerek yok.
    *yakınlık kuramı: kişi eşini yakın çevresinden seçme meyilinde oluyor. bu aile çevresi olur, komşusu olur, iş arkadaşı olur. güvenli bölgesinin içinde olan birini daha yakın görüyor ve onu tercih ediyor.
    *değerlerin benzeşmesi kuramı: kişi diyor ki benim inandığım değerlere o da inanıyor veya tam tersi ben inanmıyorum o da inanmıyor. öyleyse aradığım insan bu.
    *homogami/benzerlerin çiftleşmesi kuramı: kişi kendisiyle aynı sosyal, kültürel, ekonomik seviyedeki insanı seçiyor.
    * tamamlayıcı gereksinim kuramı: kişi kendisinde olmayan ve idealize ettiği özelliklere sahip insanı tercih ediyor.
    *bağdaşma kuramı: kişi yaşama bakış açısı, geleceğe dair hayalleri kendisiyle örtüşen insanı tercih ediyor.

    ancak şöyle de bir durum var ki bu seçimlerin hepsinin bir süresi var. 7 ile 10 yıl arasında ilişki ömrünü dolduruyor. (hoppp bitti gittik mantıklı seçimler, aşklar, tutkular.)
    peki ama neden?
    günümüz insanlarının aşık olduğu kişiden vazgeçmesi mümkün. çünkü evlilikler yani tercihlerimiz günlük hayatla sınanıyor. akış içinde kendi görev ve sorumluluklarımızı karşımızdakine bırakma eğiliminde oluyoruz. sıkıldım, bitiremedim, yapamadım sen yap, sen devam et!*
    bir süre sonra da evlilikler "boş kabuk" evliliklere dönüyor. almanya'da bu konuyla ilgili bir tasarı gündeme gelmiş ve denmiş ki ilk 7 yıldan sonra çiftlere nikah tazelemesi yapılsın. evliliğinde ciddi sorun görünmeyen çiftlerin bir kısmı bunu yapmak istememiş.

    seçimlerimiz, kriterlerimiz, idealize ettiğimiz kavramlarımız maalesef bizi evlilikte mutlu edecek sonuca ulaştırmıyor her zaman. şu da ilginç ki evlilik kararı çok hızlı alınırken ayrılık kararı çok zor alınıyor. hatta bu kararı alamıyor insanlar ve o "boş kabuk" evlilik içinde yaşamaya devam ediyor. (uzun süren evlilikler böyle açıklanıyor)
    bu evliliklerde herkes kendi hayatını yaşıyor, sadece aynı ortamda bulunma veya mümkün olduğunca bulunmama ile sürüp gidiyor. yani ayrılma kararı alamayanlar mevcut duruma ayak uydurup, konfor şartlarına sırtını dayıyor.

    şimdi bu bilgiler ışığında mutlu bir evlilik içinde olan veya evlilik kararı almış olan her insan "ya bi git, onlar ayrıldı diye biz de mi ayrılacağız" der. ki bence de mantıklı bunu demesi.
    bunlar uzun süren araştırmalar sonucu çıkarılmış istatistikler. elbette siz bunun dışında kalabilirsiniz. siz farklısınızdır, siz özelsinizdir, siz teksinizdir. olur elbet, neden olmasın.

    kendi adıma elle tutulmayan, gözle görülmeyen şeylerin mantıklı, bilimsel açıklamalarına ihtiyaç duyduğum için bir süredir "nasıl karar alıyoruz, karar alma süreçlerinde bizi yönlendiren şeyler, beynimizde neler oluyor, yapay zeka ne zaman gelip beni bu ızdıraptan kurtaracak, insan ilişkilerinde beynimizde çakan nöronların yeri" gibi şeyleri okuyorum. şunu söyleyebilirim ki ben ortalamanın, hedef kitlenin, yapılmış tüm araştırmalarda çıkan sonucun, tuzaklara düşenin, tüm istatistiklerin en büyük yüzdesinin ta kendisiyim. o nedenle size ters geliyorsam kusura bakmayın.
    ayrıca her şeye rağmen, sonsuz aşka inanan ve bunu yaşayan insanlar var. biliyorum, görüyorum, tanıyorum.
    onlara denk gelmeniz dileğiyle...

  • belirli bi vakit geçirdikten sonra kimsenin farklı bir eve gitmek zorunda olmaması, tartışma olduğunda bile kısa bir süre sonra barışacağını bilmek.

    aynı ev içinde yaşarken küs kalamayanlardanım.