ekşi sözlük

  • güneşin doğduğu her gün, tayt giyen, erasmus'a giden, gece geç saatte sokakta olan, topuklu ayakkabı giyen, 1+1 evde oturan, bira içen, eğlenen, çalışan, gülen, nefes alan, hayatta olan herhangi bir kadından yüz bulamamasının öfkesini gelip buraya sayfalarca "orospudur, kaşardır, gebermelidir" diye kusan, kadının şahsına ettiği hakaretler, tercih edilmemişliğin acısını dindirmeye yetmeyince o kadının kendisi yerine seçtiği, kendisi yerine arzuladığı sevgiliye, kocaya, kadını yetiştiren babaya bile "godoş, gavat, şerefsiz, vah vah başına neler gelmiş" diye dil uzatan yüzlerce kadın cinayeti azmettiricisi için kılını kıpırdatmayan, fakat bir bebeğin hayatının el birliğiyle karartılmasının hikayesini başka aileler, başka bebekler de yanmasın diye duyurmaya çalışan insanlar karşısında adaletin doğduğu yer kesilen, uzak bir zamanların kutsal bilgi kaynağı.

  • iyice igrenc ve egitimsiz bir okur kitlesini barindirmaya baslayan olusum. lan surada sevdigim uc bes adam olmasa siktirip gidecegim. lanet olsun sizin cehaletinize.

    8 aralik gunu debeye giren entry'lere bakiyorum. su entry 3. siradan debeye girmis yuh yahu:

    (bkz: #64551883)

    siler diye yazayim:
    baslik: cpu hızında sona yaklaşılması
    --------------------------------------------------------------
    (bkz: ne konuşuyonuz lan siz)
    aslında baya da türkçe kelime kullanmışlar
    --------------------------------------------------------------

    halbuki ayni baslik altinda

    (bkz: #64553219)
    (bkz: #64552589)

    ve daha birkac tane guzel icerikli entry var. onlari okuyup oylamak varken aptalin tekinin yazdigi komik bile olmayan bu cahillik ve zavallilik haykirisi nasil debeye giriyor anlamiyorum.

    cahilligin bu denli yuceltildigi bir toplum gormedim. size akp mustehak, az bile. bokunuzda bogulun.

  • bireysel olarak etkim ve yapabileceklerim çok sınırlı olduğu için ilkesizlik ve haksızlık karşısında elimin kolumun bağlı olmasından her zaman nefret ettim. ortada doğrudan müdahale edebileceğim bir şey yoksa ben de tek yapabildiğimi yapıp; haksızlık edene, o gün sırtı sıvazlanıp pişkince sırıtana gözlerimi dikip izledim. hem asla böyle olmamak hem de akıbetini görebilmek için; hayat şarkılardaki gibi olsun, eden bulsun diye bekleyerek.

    misal, gezi günlerinde elinde sopalarla gençleri köşe başlarında bekleyen beyoğlu esnafını şimdi huzur içinde seyrediyorum. güce tapan vasıfsız çoğunluğun böyle böyle kendi kuyruğundan başlayıp kendini tüketmesini diliyorum. kadın ve erkek öğrencilerden, yanyana yürüyen, öpüşen sevgililerden, eşcinsellerden ve bu insanların kahkahalarından rahatsız olan, özgürce yaşayamadığı için aslında kendi hayatından nefret edip herkesi eşit vasatlığa çekmeye çalışan, değişen beyoğlu çehresinden son derece memnun, çarşaflı kadınları, görgüsüz cahil profili tercih eden siz değil misiniz? oh olsun size. bir bölge sinemasız, tiyatrosuz, kültür merkezsiz bırakılmasın diye mücadele eden insanlara tiksinerek bakarken rica etmeyi bilmeyen araplara kaldınız ya, oh olsun size, bin kere, milyon kere.

    bir de ekşi sözlük var mesela. kuruluşu, işleyişi, marka oluş şekli tamamen özgün ve gücünü de bu özgünlükten alan bir oluşum iken, sözlüğü sözlük yapan insanların burada ne için bulunduğunu, bulunmaya devam etmek isteyeceğini bir kenara koyup vasata hitap etmeyi, daha çok para kazanmayı tercih etti. hay hay. bugün, misyonunu şikayetimvar.com'un daha işlevsel bir formuna dönüştürmüş olmasını ne yalan söyleyeyim çok hoşuma giderek takip ediyorum. bundan yıllar sonra "neydik, ne olduk" sorusunu sorduracak dönüşümlerini de kısa sürede tamamlar umarım.

    bkz: ekşi sözlük melih gökçek reklamı rezaleti dfjgdfghdghfjd

  • ya arkadaş kafayı yiyeceğim. bugün debe'de stevemcqueen’in talepleriyle dolu entry’sini okudum. yok efendim “özür dilesin. tüm görevlerinden istifa etsin. sözlüğün tüm geliri yazarlar arasında pay edilsin” falan filan. bu nasıl kezbanlık anlamıyorum. stevmcqueen de hoş adamdır, severim de ama nedir abi bu ya, kaç yaşında adamsın. uzlaşmak bu mu?

    beri yandan otisabi ayrı kezbanlık yapıyor “şunu yaptın mı? yok. cevabın var mı? yok. öteyi beriyi ettin mi? yok. onu bunu verdin mi? yok. bir yıldönümümüzü önce sen hatırladın mı? yok. ben senin anneni her anneler gününde aradım. sen benimkini aradın mı? yok.” n’apıyorsun abi ya? bir sevgili tripleşmesine girmiş tüm akil tayfa, o ona küsüyor, o ona trip atıyor. otisabi’nin burada yaptığı tam 99 ekşi sözlük çocuklaşması. muhatabını suçlamalarla, sarkastik ithamlarla oyuna çekecek, muhatabı cevap verecek, sonra o ona cevap verecek. karşılıklı laf sokuşacaklar. “ooo o nasıl ayar verdi, ooo bu nasıl ayar verdi. sen ayar vermedin, ben ayar verdim.” ne gerek var efendim bunlara. hobi olarak yine yap da şurada iki dakika ciddi konuşuyoruz. ki otisabi’yi de severim, çıksa şurada akılcı bir şekilde sorun tespit etse, sorun üzerinden çözüm fikri sunsa mis gibi rasyonel bir çözüm üretme zemini oluşacak.

    kanzuk zaten iktidar partisi gibi davranıyor, stevemcqueen çıkmış hdp’cilik oynuyor, otisabi tam bir muharrem ince. en çok şukuladığım yazar olan immanuel tolstoyevski mansur yavaş gibi zaten, kendini savunuyor sonra da kendine yönelik yapılan eleştirileri bertaraf etmek için azıcık nalına vuruyor. ssg olmuş abdullah gül, kalpleri ısıtan munis tavrıyla övüyor da övüyor. ya kardeşim, kaç yaşında adamlarsınız, elle tutulur, azıcık kırıntı mahiyetinde bir rasyonellik bile yok yaklaşımlarınızda ya. bütün refleksleriniz duygusallıktan öte gidemiyor. rica ediyorum, uzlaşmak bu değil. uzlaşmak sadece talep öne sürmek değil. suçlamak değil. tripleşmek değil. kendini savunmak değil. uzlaşmakta sen, ben yok, sorunlar var, somut meseleler var.

    sen boşanıyor musun da “benden özür dileyeceksin. pılını pırtını toplayacaksın. kedi de bende kalacak” filan diye ağlıyorsun. yapmayın abi bunu. bir kriz anını resmen “vurun abalıya” durumuna çevirdiniz. kanzuk’u kişisel ihtilafımdan dolayı sevmiyorum ama siz de işin bokunu çıkardınız.

    adam olaylardan beri çıkıp, adım atacağına dair bir sinyal vermişken, bu meseleleri çözmeye dair bir vaat vermişken, bunu medeni bir tartışma ve uzlaşma zeminine çekebilecekken, tam tipik türk siyasetinin uzlaşmadan uzak, rasyonellikten uzak, tamamen tek taraflı kazanıma odaklanmış çirkin kavga zeminine çektiniz olayı. istem inönü yerine stevemcqueen’i gönderseydik lozan’a sıçmıştık yani. “ingiltere, mingiltere özür dilesin. türkiye’den çekilsin. yunanı da yanına alsın. on iki adaları bıraksın. londra da bizim olsun. bundan sonra dünya üzerinde bir karara varılacaksa önce türkiye’ye sorulsun.” vallahi bravo yani abi.

    bakın. yapacağımız şey basit. suçlamalardan, saçma sapan duygusal isteklerden, saçma sapan kezban tripleşmelerinden uzak durarak önce sorunları tespit ediyoruz. böylece bu tartışma zeminini nedensel bir çatıya oturtuyoruz. bu tespitlerle altlığımızı oluşturduktan sonra, bu sorunları nasıl çözebileceğimizi tartışıyoruz. ardından da bununla ilgili, anlaştığımız konuları, ya da anlaşmayla alakalı bir durum söz konusu değilse, fikir birliğine vardığımız çözüm yollarını devreye sokuyoruz. dolmabahçe görüşmesine çevirmiyoruz işi.

    nedir o zaman sorunlar?

    1) kullanıcı sözleşmesinin tutarsız ve kullanıcı aleyhinde olması

    sözleşmenin kullanıcı aleyhinde olması, hukuki açıdan bir sorun teşkil edebilecek olmasına rağmen, ileri vadede kullanıcının markaya olan inancını zedeleyecek ve ekşi sözlük’ü internetin tozlu sayfalarına gömebilecektir. her ne kadar butik bir işletme olsa da, ekşi sözlük kullanıcı tarafından doldurulan bir yer olduğu için, kullanıcı memnuniyeti en üst seviyede olmak zorundadır. bu yüzden kullanıcı sözleşmesi yenilenmelidir, hukuk dışı ve kullanıcı aleyhinde olmamalıdır.

    bu konuyla alakalı kanzuk başlığında, şahsi fikrime göre sözleşmede tutarsız ve hukuk dışı olan konuları belirttim. (bkz: #59021394) bu konuyla alakalı hukukçu arkadaşlar ve bir halkla ilişkiler uzmanının oturup çalışması gerekir.

    2) içeriği üreten yazarların hiçbir surette gelir elde edememesi

    içeriğin yakıtı motivasyondur. en önde gelen motivasyon ise paradır. paraya dönüşmeyen hiçbir içerik süreklilik arz edemez. unutmayalım ki dostoyevski’ye en iyi işlerini yazdıran da paradır. bu yüzden içeriğin kalitesini artırmak ancak ve ancak güzel bir gelir modeliyle sağlanabilir.

    bu konuyla alakalı fikirlerimi, neler yapılabileceğini, nasıl yan ürünler oluşturulup, reklam birim ücretlerini artırarak yazarların da gelir modeline dahil edilebileceğini ekşi sözlük başlığında yazdım. (bkz: #59049037)

    bu yazıda debe’nin bir tescilli ürün olması hasebiyle, daha değerli olması gerektiğini, debe’ye alternatif olarak sadece istatistiki değeri olan en çok şukulananlar, en çok fav’lananlar listesinin de olması gerektiğini, debe’nin farklı bir algoritmayla “yarramiyo” bakınızlarından kurtulup, rafine, kaliteli bir ürün haline getirilerek daha pahalıya satılabileceğini ve bu sayede debe’ye giren yazarlara telif ücreti verilebileceğini söyledim.

    yani kanzuk’un hoşuna gidecek tabirle range rover satıyorsun. hem full dinamik paketi var, hem daha alt paketi var. böylece “20 bin fazla vereyim ama full olsun” diyeni de “gerek yok 20 fazla vermeye, o özelliği işime yaramayacak” diyeni de çekebiliyorsun. hem görece kalitesiz, hem daha üst ürünü müşterilerine sunuyorsun ve bu içeriği dolduranların da emeğinin karşılığını veriyorsun.

    yazar arkadaşlarımızdan paul muaddib çok güzel bir formül hazırlamış. bana mesaj vasıtasıyla gönderdi. şu linkteki excel tablosunda gelir dağılımıyla alakalı türetmiş olduğu formülü görebilirsiniz: https://drive.google.com/…vgvqckk/view?pref=2&pli=1

    paul muaddib’in formülünü beğendim. tabi bir finans uzmanı bunu optimize etmelidir ama mantık olarak hoşuma gitti. buradaki tek farklı düşüncem, bu formülün gelir için değil debe listesine girecek entry’lerin seçimi için uygulanması. yani referansı yüksek olanın oyuyla, referansı düşük olanın oyu bir olmamalı. sonuçta bu bir genel seçim değil, estetik kaygısı olan da bir derleme eser ortaya çıkarıyorsun debe ile.

    3) ekşi şeyler

    2’inci maddede yazdıklarımın çoğu burası için de geçerli. yine debe gibi, farklı görselde bir featured content oluşturursun ve buraya giren eserlerin sahibi belli bir pay alır.

    4) tema değişikliği

    yeni tema ile ilgili kullanıcı geri dönüşü çok olumsuz oldu. bu olumsuzluk ve devamındaki olumsuzlukların çığ gibi büyümesi toplu kullanıcı terkine sebep oldu.

    5 numaralı sorundaki çözüm önerisi ile bu işe başlanmış olsaydı çok daha olumlu tepkiler alınabilirdi. en azından şu anda sözlüğün bir yerine bir ay boyunca orada kalacak bir anket kutucuğu konulup kullanıcılara yeni anketi nasıl bulduklarını ve anketin sonucuna göre düzenlemelere gidilebileceğini söyleyebilirsin. “sevdim. sevmedim. sevdim ama iyileştirilebilir. sevmedim ama iyi hale gelebilir” diye dört şıktan kendine bir ay sonunda güzel bir istatistiki değer çıkarabilirsin. ankete oy vermeyi de mükerrer olmayacak şekilde oyunu değiştirebilir hale getirirsin.

    5) ekşi sözlük’ün iletişim sorunu

    iletişim, halkla ilişkiler ciddiye alınması gereken bir iştir. özellikle yöneticilerin çok fazla göz önünde olmaması, onun yerine bu işi yapan bir ekibin olması hem görüntüyü daha profesyonel kılar, hem de kullanıcı ile daimi bir iletişim içinde olunması kullanıcıdaki sadakati artırır.

    ssg’nin de zamanında yaptığı gibi, kanzuk iplikçi kadının götü gibi sürekli konuşmamalıdır. çok ciddi bir halka ilişkiler sorununuz var beyler. şunu da unutmayın, bütün dünyaya da genelleyebiliriz ama bizde daha had safhada olan bir yönelim var: gizemli adama duyulan hayranlık.

    var mısın yok musun’daki hamdi bey olsun, arkadaşım hoş geldin’deki yönetmen olsun, fuatavni olsun, gizemli kişiye karşı duyduğumuz bir hayranlık var. sen vırt gel ağızlı olmasan da, arada bir konuşsan, çok nadir, ay tutulması nadirliğinde ve girdiğin konular zuckerberg’inki gibi işinle alakalı değil de geneli ilgilendirecek konular olsa çok daha fazla saygı görürsün. sen niye hem başbakan, hem başbakan yardımcısı, hem içişleri bakanı hem de hükümet sözcüsü olmak istiyorsun ki? özeniyor olabilirsin de, o bile bu kadarını istemedi.

    bul iyi bir halkla ilişkiler uzmanı. iletişimi o yönetsin. sen belli ki anlamıyorsun bu işten ve zarar görüyorsun. belki de iyi niyetlisin ama bunu anlatamıyorsun. sen girme o topa.

    bak mesela şu son sürecin bu kadar büyümesinin en büyük sebebi iletişimi hatalı kurman.

    golden circle diye muhteşem bir iletişim tekniği var.

    rahmetli steve jobs’un iphone’u böylesine bir marka yapmasının arkasında yatan en büyük unsurların başında gelir bu teknik.

    nedir golden circle?

    https://thundafund.files.wordpress.com/…-circle.png

    golden circle içten dışa çıkan, daha güzel ifadeyle detaydan genele çıkan bir iletişim stratejisidir. ürünü satmak için önce kişide motivasyon yaratmak gerektiği savıyla yola çıkar.

    üç soru vardır bu stratejide.

    neden, nasıl ve ne?

    bu stratejiye göre önce neden ile başlarsın. bu ürünü neden yaptığını anlatırsın. sorunları dile getirirsin, altlığını oluşturursun ve insanları önce anlattığın konuların gerçekten sorun olduğuna ikna edersin.

    ardından nasıl kısmına geçersin ve bu sorunları çözmek için nasıl bir yol izlediğini anlatırsın.

    ve finale geldiğinde anlatmana değecek çok fazla bir şey kalmamıştır. ne sorusunun cevabı zaten bellidir. tüm bu sorunları ortadan kaldıracak senin ürünün.

    steve jobs çıkar “insanlar yol bulamıyordu, adres bulamıyordu, konuşurken mail atamıyordu. bu şöyle soruna yol açıyordu, böyle soruna yol açıyordu” diye seni ikna eder. “bak yol bulmak için şöyle bir şey yapılabılır” der yolunu gösterir ve “ahanda yol bulmak için işte biz bu iphone’u yaptık” der ve sen onu alırsın. iphone’dan daha iyi telefonlar “amanda şöyle süper bir telefon yaptık, bak şöyle özelliği var” diye lafa başlar ve gerisi gelmez. çünkü ne yaptığının değil, neden yaptığının bir önemi vardır.

    sen şimdi daha ilk gün kalkıp “ya bütün dünya kullanıyor bu temayı arkadaş, böyle bir şey olabilir mi? çağa ayak uydurmakta herkes zorlanıyor” zaten diyerek yaptığının üstüne tüy diktin. bu çok yanlış bir iletişim yöntemi.

    sen kalkıp neden beyaz yaptığınla alakalı kendini de ikna edecek bir altlık oluştursaydın, atıyorum “arkadaşlar yaptığımız araştırmalarda beyaz dışındaki renklerle kurulan sitelerin gözü bozduğunu öğrendik. al bak araştırma” diye link bile verseydin mesela ya da eski tasarımda nelerin çok yanlış, kullanıcıyı rahatsız eden özellikler olduğunu söyleseydin, sonra bunun için ne yaptığını anlatsaydın ve en sonunda “tüm bunları göz önünde bulundurarak yaptığımız çalışmalar sonucunda bu yeni temaya geçtik” deseydin çok daha az tepki alırdın.

    sana tepki geldiğinde tüm tepkileri kabul edip, bunları özümseyip, bunlardan yola çıkarak bir cevap verseydin krizi yönetebilirdin. tekrar söylüyorum, bu krizi bu şekilde sen yönetmek zorunda değilsin, yanına al bir uzman halkla ilişkilerci, tüm bu iletişim stratejini o belirlesin.

    el netice; (şahsi fikirlerdir) proje bazlı bir finans uzmanı bul, gelir ve debe modeli belirle.
    daimi halkla ilişkilerci bul, yeni bir iletişim stratejisi belirle. hatta mümkünse şu komikli şeylerden kurtul. halen giriş yapmaya çabala filan yazıyor ya, komik misiniz nesiniz.
    yeni sözleşmeyi halkla ilişkilerciyi de işin içine katarak hazırla.

    bu kadar yani. bu konularda da insanların fikrini almaktan çekinme abi. kanzuk’u sevmiyorum ama bu konuda fikri olarak ortaya atabileceğim bir şey varsa, geri de durmam. ekşi sözlük’ü seviyorum çünkü ve buradan dolaylı maddi ve manevi kazanımlarım oldu. tüm bunların dışında özel bir işletme olsa da bu platformun kamunun yararına olduğunu düşünüyorum. o yüzden kamu yararı gözeterek, burayı herkes için iyileştirmek adına elimden geleni yaparım.

    aklı çalışan, kodaman sözlük ağabeyleri de kezban gibi tripleşmeyi bitirse, linç primitifliğinden kurtulsa, şuraya fikir atsa da, şu iş karşılıklı uzlaşmalı, katılımcı bir akılla çözülse.

  • ekşi sözlük benim için seçim sonrası sözlüğün bir köşesinde, sanırım türkiye başlığıydı, sinirden kendimi sikerken gelen "abi sakin ol sende kalp var"mesajıdır.

    ekşi sözlük benim için buraya bi' yere yazdığım huzur vodafone arena inşaatı izlemekte tandanslı bi' enrty sonrası sen şimdi uzaklardasın diyerek gönderilen vodafone arena inşaatı fotoğraflarıdır.

    ekşi sözlük benim için hiç tanımadığım güzel bi' insanın "muhtemelen görmüşsündür ama görmediysen al bak" diyerek gönderdiği kara delik haberidir.

    ekşi sözlük benim için hastalığın verdiği buhranla yazdığım birkaç bunalım enrty üzerine nickaltımdan bana yakın olduğu belli birkaç arkadaş vasıtasıyla ulaşmaya, hayatın güzel olduğuna ikna etmeye çalışan insandır.

    ekşi sözlük benim için sözlük sayesinde hayatıma girmiş ve ısrarla çıkmamış armut'tur*.

    ekşi sözlük benim için sürekli takip ettiğim dizilerin başlığına yeni bölüm sonrasında benim gibi müdavimi olan birkaç yazarın entry yazmasını beklemektir.

    ekşi sözlük benim için şunun şurasında efes takip eden kaç kişi kaldık temalı entry'me gelen +1 mesajlarıdır.

    ekşi sözlük benim için bir buçuğu sadece okur, iki buçuğu hem yazar hem okur olarak geçmiş dört senelik sözlük hayatımda hiç haberleri bile olmadan okuduğum onlarca değerli insandır.

    uzatmayayım. ekşi sözlük çok güzel. ve burayı güzel yapan bu saydığım güzel insanlar ve niceleri. ben ki iki küsur yıldır beş yüz entry bile yazamamış, karmasını bile bilmeyen bi' kullanıcıyım, kendi hâlinde yazan binlerce yazardan biriyim. söylediklerim ne denli kulağa küpe olur bilmiyorum ama ben kendi adıma naçizane sayın başak bey'den para hırsından ve inadından vazgeçip sözlüğü çirkinleştirmemesini rica ediyorum. geri adım atmanıza engel olan egolarınızı biraz törpülerseniz burası hep bağ bahçe olacak. gölgesi hepimize yeter.

  • ekşi sözlük için barışçıl ve katılımcı çözümü, durum değerlendirmesini ve uygun bir gelir modelini örnekleyerek anlatacağım.

    ona geçmeden önce kanzuk’un dün yaptığı açıklamayı bir iyi niyet göstergesi olarak görmenin uzlaşma için gerekli olduğunu belirtmek isterim. bir adım atılmıştır ve ilerleyen süreç içinde bu adımın şu anda nazarımda gözüktüğü gibi bir iyi niyet taşıyıp taşımadığı da netleşecektir. otisabi dün güzel yazmış yazmasına ama bu gibi durumlarda uzlaşmak için bir adım atan muhataba yüklenmenin çok akılcı olduğunu düşünmüyorum. uzlaşı karşılıklı tavizle gerçekleşir, tek taraflı tavizle değil. yine de henüz atılmış bir adım yok, sadece atılacağına dair söz var. rahmetli demirel de zamanında herkese iki anahtar, bir de inek vereceğini söylemişti. bizim halen ineğimiz yok. sütümü marketten alıyorum.

    şimdi basitçe ve kısaca örneklemeye geçelim. ekşi sözlük ali olsun, yazar da veli.

    veli bir bakır tencere ustası. haberlerde gördüğümüz tiplerden. unutulmaya yüz tutmuş bir zanaatla iştigal ediyor ve ahaber’den bir muhabirin kendisiyle bu unutulan değerimiz üzerine röportaj yapmasını bekliyor. ali’nin de bir dükkanı var. dükkanında envai çeşit ıvır zıvır satıyor.

    veli yaptığı bakır tencerelerini ali’ye veriyor ve dükkanının vitrinine koymasına izin veriyor.

    ali, bakır tencereleri vitrinde görüp gelenlere dükkanında satılık olan diğer ürünlerini sunuyor. (banner, tam sayfa reklam ve sair tanıtım ürünleri...)

    olay bu. ekşi sözlük bu.

    ali bir yer sağlayıcı, bir galeri.

    şu anki durumda ali şöyle davranıyor: veli’den tencereleri alıyor ve vitrine koyuyor. veli’nin tencerelerini “kardeşim ben bunları satıyorum, benim dükkanımda yani bu” diyor ve satıyor. bu tencerelerden memnun olmayan birine “kardeşim bunu veli yaptı, git ona söyle” diyor. tencerelerle ilgilenen ve bir şube açıp bunları orada da sergilemek isteyen hatta satmak isteyen birine de “kardeşim, yetkili benim, tamam ben izin verdim” diyor. ali kaypak, ali şark kurnazı, ali çıkarcı. ali gibi olmayın.

    ali, veli’nin tüm tencerelerini dilediği gibi satmak istiyorsa, tüm bu tencerelerin parasını veli’ye vermek zorunda. ya da ürün gamına veli’nin ürünlerini de eklemişse, ürün satıldıkça veli’ye payını vermek zorunda. eğer ali, veli’nin sürekli ona ürün üretmesini istiyorsa, ona aylık belli bir ücret verebilir ve karşılığında mesela en az 20 tencere isteyebilir. bu durumda veli, ali'nin maaşlı çalışanı olur. (onedio editöryası)

    eğer ki, ali, veli’ye sadece vitrinini sunuyorsa ve içeride yine kendi ürünlerini satıyorsa ve bir müşteri gelip illa veli’nin tenceresini almak istiyorsa ali bunu önceden bu konuda sözleştiği veli’nin rızasıyla satıp veli’ye karşılığını vermek zorunda.

    yani veli, ali’ye dükkanını kullandığı için borçlu değil çünkü ali “gel kardeşim, dükkan senin” demiş.

    ali, veli’nin tencerelerinin sahibi değil çünkü tencereleri veli üretmiş.

    ali, dükkanına gelen müşterilerine veli’nin rızası olmadan veli’nin tencerelerini satamaz.

    veli, tencereleri sadece ali’nin dükkanında duruyor diye de ali’den para talep edemez.

    ali, veli’nin tenceresini sattıkça, satıştan veli’ye de pay vermek zorunda. (dergilerdeki telif sistemi. para, yazı yayınlanırsa ödenir.)

    ali, veli’nin tencerelerinin hepsini onun rızasıyla ondan alıyorsa, tüm bu tencerelerin sorumluluğu artık ali’dedir. ali en fazla veli’ye, tencereyle alakalı bir sorun oluştuğunda, hesap sorabilir, suçu ona atamaz. yani bu hesaplaşma sadece ikisinin arasındadır, müşteri bazında ise müşteri ile ali arasındadır.

    ali, veli’nin tencerelerini sadece sergiliyorsa tencerelerdeki sorunla alakalı sorumlu değildir.

    veli’nin tencerelerini sadece sergilemek, ali’yi “servis sağlayıcısı” yapar.

    veli’nin tenceresi, mehmet’in cezvesi, ahmet’in çaydanlığıyla bir paket yapıp satarsa, ali bir “derleme eser” oluşturmuştur.

    veli’nin tenceresini, bir de bağcılar’da yeni açtığı şubede satmak ya da sergilemek isterse, ali bir “yayıncı” olmuştur.

    ali bu bağlamda, ne olduğuna ve neler yaptığına karar vermelidir.

    ali hem bir galeri, hem bir yayıncı, hem de derleme eser olamaz. yani bir insan hem bar, hem bira, hem de mekanda çalan şarkı olamaz, murat boz ft. gülşen – iltimas.mp3 olamaz. elmalarla, armutlar ya... ilkokul meseleleri bunlar. bunların hepsini bir arada olamazsın arkadaşım.

    ancak şu olabilir: ali bir yer sağlayıcıdır. galerisinde derleme eser de satar. ali galericiliğin yanı sıra yeni bir iş olarak yayıncılık da yapmaya başlayabilir. bunların her birinin farklı hukuki sorumlulukları ve altlıkları vardır. yani ali bir derleme eser asla olamaz ancak derleme eser oluşturabilir. bunu da çok güzel bir gelir modeliyle sunup, ortaya harika bir iş çıkarabilir.

    nasıl?

    burada herkesin yazdığını satmaya değer ürün olarak görmeye gerek yok. ekşi sözlük’ün çer çöp dolu olduğu konusunda hemfikir olmayan yok gibi. çer çöp yazan bile bu konuda hem fikir, nasıl oluyor anlamıyorum.

    bak mesela, senin sol frame’de bir tescilli ürünün var. nedir adı? debe. yanında tm yazıyor hatta, o kadar tescilli.

    şimdi bu senin featured content’in aslında, öyle değil mi? hah. senin derleme eserin sadece bu; debe.

    debe’ye giren yazılar için bir yüzde belirlersin, bir algoritma yazarsın ve debe’nin maddi bir karşılığı olur. çünkü sen de bu tescilli ürününden para kazanıyorsun. bu derleme eserini benim yazımla dolduruyorsun. amma velakin bu güzel ürünü öyle kötü tasarlamışsın ki, dünün en beğenilen entry’leri listesi, “bkz: şuradan siktir git”lerden, “onların hepsinin ağzını yüzünü sikeceksin”lerden geçilmiyor. şimdi bunu yazan adama da mı gelirden yüzde yazacaksın? saçmalama. otur, doğru düzgün bir algoritma yaz, ekşi şeyler’le uğraşacağına, elindeki hazır ürünü adam et, içinde rafine, kaliteli yazılar olsun, debe ürününün marka değerini artır, oraya aldığın reklamların böylelikle birim fiyatını artır ve orayı dolduran insanlara da bundan bir pay ver.

    karından mı eksilmiş olacak? eğer düzgün bir algoritmayla, gerçekten takip edilmek istenen günlük, güncel bir liste çıkarırsan, orayı dolduranlara pay vermene rağmen karından eksilmeyecek. çünkü kalite ve talep arttıkça reklam birim fiyatını artırabileceksin. unutma ki, sen facebook değilsin, olamazsın da. facebook minimal rakamlarla reklam işini yürütüyor olabilir ama sen butik bir işletmesin. bu butik işletmenin de hakkını ver, sünmüş, sulu peynir koyacağına müşterinin önüne, güzel, yağlı bir keçi peyniri koy, bir gouda koy, bir long blanc koy ki kaliten belli olsun. sen bununla var oldun, bununla ayakta kalabilirsin.

    ekşi şeyler’de oluştur bir featured content çatısı. artık manşet mantığında mı yaparsın, başka bir formül mü bulursun, en çok okunanlardan, paylaşılanlardan bir görsel başlık mı bulursun? burada, “ekşi şeyler’de entry’m paylaşılmasın” dememiş olan, entry’si paylaşılan insanlardan oluşturduğun içeriği de damıtmış ol ve feature ettiğin content’in gelirinden pay ver.

    eğer sen gelir ve reklam modelini akılcı ve çağa uygun hazırlamazsan batarsın abi, bu kadar net. sen müşterine neden alternatif sunmuyorsun? ne yapıyor iyi tüccar? satmak istediği ürünün yanına, kalite olarak kötüsünü koyuyor, bu x lira, bu 2x lira diyor. debe’yi sen rafine, kaliteli bir liste haline getir, yanına istatistik listelerini de koy alternatif olarak, biri dünün en çok şukulananları, biri de en çok fav’lananları olsun “şurdan siktir git”i görüp “ulan ne gırgır şamata adam ne laf sokmuş” diyen adam da mutlu olsun, ona ulaşmak isteyen reklamveren de mutlu olsun, debe vasıtasıyla kaliteli içeriğe sponsor olmak isteyen müşteri de, o içeriği okumak isteyen adam da mutlu olsun. alternatif üret, herkesi mutlu et. hep olmak istediğin facebook ne yapıyor? bir sürü reklam seçeneği var. mesela sayfanı boost edebiliyorsun daha cüzi bir rakama, ya da post’unu boost edebiliyorsun. ama genel temayüle baktığında, parayı harcayacak olan adam “ya boşver sayfayı, post’u boost edelim biraz daha fazla para verip, hem post görülsün hem de o sayede sayfa da gözükmüş olur, her türlü kara gireriz” diyor. alternatif sayesinde sana para harcatıyor. şimdi tabi eşeğin aklına karpuz kabuğu da düşürüyoruz böylelikle ama ben taviz veriyorum, sen de taviz ver, sana para kazandıran içeriği hazırlayan adama hakkını ver. inşaatçı gibi davranma, butik bir işletmenin kaliteli sahibi gibi davran amk. dürümünü ye, yeme demiyorum ama hobi olarak ye.

    yani sonuç olarak;

    1) herkese para vermemiş oluyorsun.
    2) editöryal ve kullanıcı bazlı bir damıtma yapıp rafine bir ürün sunuyorsun ve marka değeri oluşturuyorsun. bu sayede reklam birim fiyatını artırıyorsun. üstelik alternatifler üreterek müşteriye farklı para harcama yöntemleri sunuyorsun ve müşteri sayını da artırıyorsun.
    3) “hani bana para” diyene de “kardeşim iyi yaz, sen de kazan. iyi yazan parasını alıyor. ayrıca parayı kime vereceğimi ben belirlemiyorum, millet belirliyor milleeeet” diyorsun ki “millet belirliyor” deyip sandığı işaret ederek tam olarak mantalitene de uygun ve aynı zamanda adil davranıyorsun. bu işin eser gelirini de en sorunsuz ve en adilane şekilde modelleyerek prestijini de yukarıya çekiyorsun.

    bu sistemde kim zararlı çıktı? kimse. kim kazandı? ekşi ve emek gösteren her yazar.

    ve şunu netleştirmiş olalım: ekşi sözlük bir yer sağlayıcı. bunu kesinlikle sözleşmede belirtmek zorunda. yer sağlayıcı olarak içerikler üzerinde hiçbir hakkı yok. ancak, debe ya da ekşi şeyler birer derleme eser. bu derleme eseri doldurmak için de dolduracağı ürünleri hak sahiplerinden muvafakat ederek almak ve karşılığını vermek durumunda.

    ekleme: mesela debe için yazılabilecek yeni algoritamda beğenenlerin karma puanlarını da bir hesaplama değeri olarak al. beğenenlerin beğenilme oranını da bir hesaplama değeri olarak sun. rafineleştirmek için alabileceğin tüm değerlerden bir ortalama puan çıkar, ortaya kaliteli bir derleme eser, debe çıksın. yanına iki tab daha koy, dünün en çok şukulananları, dünün en çok fav'lananları. herkese yönelik içerik çıkardın, oldu bitti. bunlar basit meseleler.

  • bir önceki açıklamamda "tasarıma ilişkin eleştirileri tek tek inceliyoruz. bundan sonra hiçbir tasarım uzun süre aynı kalmayacak, irili ufaklı değişiklikler hep olacak, geri bildirimleri de bu süreçte değerlendireceğiz." ve beyaz fon rengi ve gece görüşü özelinde de "yine de bazı düzeltmeler gerekiyor, hepsini not alıyoruz." demiştim.

    halihazırdaki tasarım, renk ve kontrast tercihleri tasarım ekibimiz tarafından, dünyada uzun süre vakit geçirilen, okuma odaklı siteler ve genel kabul görmüş kriterler incelenerek yapıldı. bu sitelerin tamamına yakını tam beyaz kullanıyor. daha önce verdiğim örnekler sözlük kullanıcılarının çok zaman geçirdiği için bahsettiğim sitelerdi ama bu işin doğrusunu yapan, okuma odaklı, neredeyse tek amacı bir şeyler okutmak olan, tasarımsal anlamda başarısı tartışılmayan medium, huffington post, new york times gibi sitelerin tamamı da tam beyaz fon kullanıyor. tasarım değişikliğine giderken renk değiştirmemizin temel sebebi, uzun süre okunan bir site olarak dünya standartlarını yakalamaktı. halen bizim not ettiğimiz eksiklikler var ve yazarlardan çok verimli geri bildirimler geldi, ayrıca yazar bildirimleri haricinde milyonlarca kişinin kullanımını değerlendirmemizi sağlayan genel istatistiklerimizden sayfada kalma süresi, hemen çıkma oranı, okunma sayısı, yeni entry girişi gibi kriterlerin hepsini değerlendiriyoruz. o yüzden "bundan sonra her şey, sürekli değişecek, yenilenecek, gelişecek. az veya çok." diyorum.

    ancak tasarımın genel kabul gören kriterlere uygun olması başka şey, yazarların beklentisi tamamen başka. bu kadar tepkiyi görmezden gelmek mümkün değil. tepkiler üzerine ilk açıklama yaptığım gün itibariyle gece görüş modu dışında, alışkanlıklara uygun fon renkleri sunmanın en çabuk ve verimli çözüm olacağını konuştuk. kaldı ki, aynı yönde geri bildirimler de gelmişti. bu değişikliği tasarım geliştirme kılıfıyla sunmamak adına ayrı bir paragrafta yazıyorum, bu özellik tamamen tepkileriniz nedeniyle düşünüldü ve yapıldı. temalara ayarlardan erişebilirsiniz.

    ekşi şeyler konusuna gelince; bizim çok severek ve keyif alarak yaptığımız bir çalışma. entryleri daha güzel sunan, daha kolay okunabilir ve paylaşılabilir kılan, entry içeriğine kesinlikle müdahale etmeyen, yazarların sözlük'te yazdıklarını yine sözlük'te, farklı şekilde sunan bir ortam. uzun vadede kaliteli içeriğin öne çıkarılması için kullandığımız araçlardan biri ve bence en keyiflisi olacak. halihazırda gayet beğenildi ve yayındaki entryler belki de yıllar boyunca alamayacakları gösterimi bir kaç gün içinde aldılar.

    ekşi şeyler ile ilgili genel tepkiler entrylerin editörlerce değiştirildiğinin sanılması, içerikleri kullanılan yazarlara haber verilmiyor olması ve entrylerin sadece sözlük'teki özgün haliyle kalması yönünde geldi.

    entrylerin içeriği değiştirilmiyor, sadece entryde konuyla alakasız bir kısım varsa o alıntılanmayabiliyor. bunun dışında entrynin revize edilmesi, içeriğin değiştirilmesi gibi bir uygulama kesinlikle yok, olmayacak. yakın zamanda ekşi şeyler'de kullanılan entryler için yazarlarına otomatik bildirim yapılması, yazarın profilinde bu içeriklerin listelenmesi, sözlük'teki başlıklarla alakalı ekşi şeyler içeriği varsa bunun ilgili başlıkta yazarlara sunulması, favorileme gibi ekşi sözlük'le entegrasyonu sağlayacak bir çok özelliği ekleyeceğiz. entrylerin sadece ekşi sözlük'teki haliye kalması yönündeki beklentileri karşılayabilmek için de ayarlara "entry'lerim ekşi şeyler'de kullanılmasın" seçeneği ekledik.

    son olarak, dün entrylerini silmek isteyen yazarların entrylerinin silinmesinde yaşadığı ve sonrasında entry girilmesine ve editlenmesine de yansıyan sıkıntılar, script aracılığıyla olağandan hızlı şekilde entry silinmeye çalışıldığından kaynaklandı. şu an için sorun olmaması lazım. ekşi sözlük'ün yazarlara entry girerken olduğu gibi, -her ne sebeple olursa olsun- silerken de eksiksiz hizmet sunması gerekir, bu konudaki eksiğimiz sorunu geç fark etmek oldu, farkedilir farkedilmez müdahale edildi ancak sistemi bir daha aynı şekilde zorlamaması açısından dakikada iki entry silinebilecek şekilde ayarlandı.

    halihazırda geçerli olan eski dandik kullanıcı sözleşmemizi daha kolay anlaşılır, ferah, güzel bir hale getireceğiz ve bundan sonra yapılacak tüm değişiklikler yazarlara önceden bildirilecek.

    bundan sonra da yazarlarla iletişimde daha aktif olmak adına sırf iletişime özel bir hesap oluşturup, daha sık ve verimli bir iletişim ve geri bildirim süreci takip edeceğiz.

    özetle, şu ana kadar tepki toplayan konu başlıklarının tamamını tepkiler ilk oluştuğu andan bu yana takip ediyoruz, tüm ekip kendine düşen kısımlarda çözüm önerilerini çalışıyor ve hayata geçiriyor.

    özet geçersek,
    - 2 yeni tema yayına alındı, toplam 4 görünüm oldu
    - ekşi şeyler'de entrylerinizin kullanılmasını engelleyebiliyorsunuz
    - entrylerini silmek isteyenlerin yaşadığı sıkıntı halledildi
    - kullanıcı sözleşmemizi iyileştireceğiz
    - sözleşme değişiklikleri önceden duyurulacak
    - daha aktif ve verimli bir iletişim yürüteceğiz

  • penayla başlayan kutsal yolculuk, ssg'in amerika'ya uçarken uçaktan attığı o güzel entryle sona doğru yaklaşıyordu; hiçbirimiz çaktırmamaya çalışsak da yolun sonu gözükmüştü, fişi çekecek birilerini bekliyordu state-ul art.

    söylenecek pek şey yok aslında; yozlaşan, iyinin ve kötünün birbirine karıştığı, samimiyetin alt üst olduğu, sosyal medyaya güvenilirliğin soru işareti olduğu, zamana ayak uydurmak kalıbında bir şeyler uydurulduğu, toplumsal cinnetin tavan yaptığı bu ortamda sözlük de payına düşeni alacaktı. almaması da imkansız zaten. beslendiği kaynağın toplum olması, insan davranışları olması muhtemel tabloyu zaten önümüze seriyor. beklentiniz ne kadar düşükse, hayal kırıklığı azalır zaten. benim sözlüğe dair hayal kırıklığım yok kendi payıma.

    ssg'nin bayındır ettiği, binlerce yazarın üzerine tuğla diktiği, bilgiyle inşaa edilen güzide platform'un, birbir tuğlaları yıkılarak, ağaçları sökülerek sadece vitrinlere bakılan, satın alma ve reklam üzerine kurulu bir avm'ye dönüşmesini hep beraber izledik, kalanlar çekirdek çitleyip izlemeye devam da edecek. maalesef hayat böyle.

    sedat abi'ye öteki kıta'ya uçtuğu gün mesajla teşekkür etmiştim, şimdi ise onunla başlayıp, bu sözlüğü inşaa ederken bilgi, kültür, sanat, hayat tuğlası koymuş, alın teri akıtmış onlarca yazara tekrar teşekkür etmek istiyorum. her kuşağın bir misyonu vardır; onlar bilgiyi kutsadılar, gülmeyi, kaliteli zaman geçirmeyi, öğretmeyi amaç edindiler ve gittiler.

    miyadını dolduran bu güzide platformda, bir penanın bir teli titrettiği kadar hakkı geçenlere selam olsun. sizler de helal edin.

    ben de entrylerimi tek tek silerek, en son pena entrysini okuyarak gülümseyeceğim.

    eyvallah.

  • sayın purut,(bkz: kanzuk)

    öncelikli olarak siz hangi konuda eleştirildiğinizin bilincinde bile değilsiniz. bu yüzden bilincinde olmadığınız konuda yazdığınız yazıyla başlamak istiyorum.

    alıntı :" bir önceki tasarım değişikliğimiz hayata geçmeden önce aylarca beta olarak yayında kaldı, çok büyük çoğunluk beğenmedi, "eskisi daha güzel" dendi, "bu tasarım hayata geçerse sözlük'ü bırakırım" diyenler oldu, "fon rengi çok açık, gözlerimiz yandı" diyenler oldu, "ne gereği var" diyenler oldu. diyenler oldu derken, bir iki kişi değil, şu an yaşadığımız gibi, herkes anlaşmış gibi, tüm yazarlar aynı derecede nefret ediyordu. şimdi ardından ağıtlar yakılan, "mükemmeldi" diye bahsedilen siteden bahsediyorum. gitti diye herkesin üzüldüğü o tasarım da zamanında, bugün yeni tasarıma gösterilen tepkilerin tıpkısının aynısına maruz kalmıştı."

    ne yazık ki bundan sonrasını okumak için devamını okuyayım butonuna basacaksınız ve elbette ki bununla ilgili de eleştirilerim var.

    öncelikli olarak bahsi geçen yazınızda sayın purut anlamada güçlendiğiniz nokta yine font eleştirisi ve işlevselliği yitirilen kullanımlar. eksistats gibi. insanların fotoğraflarına baktığı değil yazılarını okuduğu bir sitede font çok değerli. bir önceki sitede de maalesef font renginin açıklığı söz konusuydu ama bugün ölümü görünce sıtmanın değerini anladık. ve siz buna eeee eleştiriyodunuz mükemmel mi oldu şeklinde anlamlandıramadığım bir bakış açısıyla yaklaşmışsınız. hayır sayın purut. bu ölümü görüp aman allahım sıtma ne şahaneymiş demektir. yoksa diğer fontun da kullanışlılığı maalesef yoktu.

    maalesef bunu değerlendirmekten bile uzak ve uzlaşmacı olmayan tutumunuz akıl alır gibi değil. ben 2 ay önce göz ameliyatı oldum, bundan önceki tasarımda bile okurken güçlük çekiyor ve ekrana az az bakarak yazıyordum. samimiyetle söylüyorum şu anda ekrana doğru dürüst bakamıyorum. ve yine samimiyetle söylüyorum okumaktan fersah fersah uzağım çünkü gözlerime kramp giriyor.

    ve sizin bunu bana yapmaya asla hakkınız yok.

    gelelim ikinci ve maalesef en hatalı bilgiler barındıran kısma

    alıntı: değişime direnç göstermek insanın doğasında var. kendine özgü topluluğu olan sitelerde kullanıcıların direnci çok daha fazla oluyor. o yüzden, emin olun şu an yazılanların çok daha fazlasını göze aldım bu sürece girerken.

    sayın purutsiz bu bilgiye nereden ulaştınız? hangi kaynaktan hangi bilim kitabından?

    çünkü insan doğasında değişime direnç diye bir şey yok. tutucu ve aklı atıl durumda olan bazı kitleler için evet. elbette ama insan doğasında yok. saçmalamayın. bir defa insan doğası demek türün davranışsal ve evrimsel tepkileri demektir. şunu belirtmek isterim ki şu anda bu gezegende bulunan her tür değişime hızlı ayak uydurabildiği için burada.

    üstünde durduğunuz insan türünü baz alalım. hem de her açıdan. öncelikli olarak insandan kastın homo sapiens olduğunu farzediyorum. mezolitik dönemden alırsam sizin doğasında değişim yok dediğiniz tür 12.000 yıl önce taş cilalarken bugün akıllı telefonda parmak egzersizi yapıyor. çok değil 200 yıl önce at arabası kullanırken şimdi uzay mekiği kullanabiliyoruz, belediye başkanımız passatını beğenmeyebiliyor, benim neyim eksik audi'ye binmeyeyim diyor. demek ki neymiş türümüz değişime en hızlı ayak uyduran hayvan türlerinden biriymiş.

    yani saçma bir savunma yazmak için bilimsellikten uzak bir bilgi ile kirlilik yaratmayın. özetle götünüzden bilim uydurmayın. ha siz bunu sosyolojik anlam da mı dediniz?

    10.000 yıllık süreçte insan türü defalarca ideolojik devrimler yaşamıştır. anarşi, teokrasi, demokrasi, komünizm, feodalizm, monarşi vs. bakın bu kadar ideolojik devrimi 10.000 yılda yaşamıştır. hatta ve hatta 10.000 yılda teoloji anlamında da büyük zenginlik vardır. 2.500 yıl önce zeus'a tapanlar, 2.500 yıl sonra kutsal ruh, tanrı, allah kavramlarına tapıyorlar.

    yani en rijit kavram olan din konusunda bile türümüz yeniliğe bolca açık. ha son döneme bakınca elbette işıd falan, bunun olmasının sebebi bu dinlerin beyni atıl duruma getirip insanların hayvan gibi davranış göstermesini istemeleridir. başta da dediğim gibi beyni atıl duruma gelmeyen her insan sorgular, sorgu insan doğasında vardır asıl.

    tekrar rica ediyorum sayın purut. götümüzden insan doğasında var deyip element uydurmayalım. insan türü kullanabildiği, verimli olan her yeniliğe açıktır.

    satır atlayarak gidiyorum zira çok gereksiz yan yazılarla dolu savunmanız, gelelim üçüncü kısma:

    alıntı: beyaz fon rengi tercihi neden tepki alıyor, anlamadım. reddit, twitter, facebook gibi sözlük kullanıcılarının en fazla zaman geçirdiği platformların tamamı beyaz fonlu. gece görüşü modu da gece kullanımı için gayet verimli. (yine de bazı düzeltmeler gerekiyor, hepsini not alıyoruz)

    sayın purut. ben ameliyatlı gözlerle bile facebook ve twitterın beyazının bu font renginden farklılığını anlayabiliyorken sizin bunu sağlıklı gözlerle anlayamamanız zeka veya göz sorunu değil tamamen yandaşlık sorunudur.

    defalarca söylendiği gibi renk kodları, yazının fontu her iki sitede de farklıdır.

    bunları not almanızın gereği yok, beyninizi açın yeter. sizin her şeyden önce etik olarak insanların göz sağlığını düşünerek en azından sitenin ana fontunu koyulaştırmanız ve bunu acil yapmanız gerekmekteyken hala ve hala ayak diremekte ısrar ediyorsunuz.

    kusura bakmayın da cidden recep tayyip erdoğan'dan kafa olarak pek bir farkınız yok.

    eğer bu satırları okuyorsanız insani etik olarak bu siteye giren her bireyi düşünerek bir adım atmanız gerekmekte.

    sitenin güzel yanları da var elbette. yazar tavsiyesi falan. bunlar güzel. ama devamını okuyayım nedir?

    sayın purut burası insanların fotoğraflarını paylaşıp like kondurduğu bir alan değil. burası salt okuma ve yazma alanı. insanlar buraya okumak için geliyor. sayfanın sonuna daha rahat inmek için koyduğunuzu düşündüğüm bu devamını okuyayım saçmalığı yerine, twitter ikonlarının yer aldığı kısma kısalt butonu koymanız daha mantıklı olacak.

    ha insanlar zaten uzun yazıları okumuyor. ahmet davutoğlu'nun halk zaten kitap okumuyor demesi gibi bir şey. hangi halk okumuyor? kimin halkı? hangi düşüncenin sahibi yazarlar okumuyor?

    kusura bakmayın ben okuyorum, şu arkadaş da okuyor, bak bu da okuyor. ha sen burada ki arkadaşı kastediyorsan o zaten kitap da okumuyor. o yüzden burasının facebook olmadığı bilincine varın.

    saygılarımla.

  • yeni tasarımla ilgili olarak kanzuk şöyle bir gerekçe göstermiş:

    "reddit, twitter, facebook gibi sözlük kullanıcılarının en fazla zaman geçirdiği platformların tamamı beyaz fonlu."

    reddit'i düzenli kullananların büyük çoğunluğu res ile kullanıyor, onda da seçili postun arka planı gri. ayrıyeten nightswitch seçeneği var.
    twitter için yine yaygın kullanılan tweetdeck, twitpane ve benzeri uygulamalarda karanlık tema seçenekleri mevcut. kaldı ki twitter'da uzun uzun yazı okunmuyor, içeriğin yarısı resim.
    facebook yine uzun yazıların olmadığı görsel ağırlıklı bir site.

    yine bu sitelerin hiçbirinde beyaz boşluk oranı yeni ucube sözlük tasarımındaki kadar fazla değil.