9 eylül 2016 kemal kılıçdaroğlu açıklamaları

  • şu şekilde özetlenecek olandır:

    • bir kişiyi yargılıyorusunuz ama eşine de ceza veriyorsunuz. sevgili can dündar'ın eşi yurtdışına çıkacak ve kocan dışarıda sen de burada kalacaksın rehin tutuyor onu. yahu devlet masum insanı rehin olarak alır mı? hukuk devletinde böyle bir kural var mı? hangi ohal düzeninde böyle bir uygulama var. fransa diyorlar fransa ile bizim uyguladığımız ohal'in uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. 'yetki aldım meclis'ten istediğimi yaparım' diyor. ohal'in de kendi hukuku vardır ama o kararların hiçbirisi dikkate alınmıyor.

    • suçların şahsiliği diye bir kavram var. kolektif suç yarattılar. veda hutbesi'nde sevgili peygamberimiz, 'herkes işlediği suçtan sorumludur. bir kişinin işlediği suç ailesine mal edilemez' diyor. birisi bir suç mu işledi, bütün ailesi, akrabaları hep beraber aynı suçtan mahkum olacak; algısını yerleştirmeye çalışıyorlar. oğlunu arıyorsun, tekerlekli sandalyedeki annesini rehin alıyorsun. buna da hukuk devleti, adalet deniyor. böyle bir anlayış olamaz.

    • 15 temmuz'da bir darbe girişimi yaşadık. cumhuriyet tarihinin en kanlı darbe girişimi, 240 vatandaşımız hayatını kaybetti. 240 demokrasi şehidi diyoruz. 240 insanımız demokrasiyi savunmak için hayatını kaybetti. grubu olan 4 siyasi parti parlamentoda darbeye karşı ortak tavır takındı. hep birlikte bir bütün olarak darbe girişimine karşı çıktık. bunun önemi şu; ilk kez cumhuriyet tarihinde bir darbe girişimine kolektif hep birlikte karşı çıkan bir payda oluşturduk. bu çok önemliydi. bu önemin farkına ondan sonraki adımların atılma gerekiyordu. hiç kimsenin unutmaması gereken bir soru var. 14 yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz ve 14 yılın sonunda türkiye bir darbe girişimiyle yüz yüze geliyor. neden, hangi gerekçeyle? bunun iyi sorgulanması lazım. 14 yılda türkiye bu noktaya niçin ve hangi koşullarda geldi, bunun sorulması lazım.

    • eğer bu ülkede güçlü bir demokrasi, hukukun üstünlüğü, medya özgürlüğü, adil yargılama olsaydı; yargı bağımsız ve tarafsız olsaydı böyle bir tabloyla karşılaşmayacaktık. en önemlisi devlette liyakat olsaydı böyle bir tabloyla karşılaşmayacaktık. bu koşulların olduğu bir bünye güçlü bir bünyedir. demokrasinin bütün unsurlarını bünyesinde taşıdığı için oraya darbe virüsü girmez. ama bünye zayıfladıkça virüsler bünyeye egemen olur. 15 temmuz'da yaşadığımız olay demokrasisi zayıf düşmüş bir bünyeye f tipi bir virüsün girmiş olmasıdır ve buna ortam hazırlanmış olmasıdır.

    • sayın binali yıldırım, ohal'in görüşüldüğü gün beni telefonla aradı. ohal yasa tasarısına destek vermemizi istedi. kendisine aynen şunu söyledim. 'sizi anlıyoruz ama bu parlamentoda demokrasiyi savunacak bir partiye ihtiyaç var. o da en çok chp'ye yakışır'. biz ohal uygulamasına karşı çıktık. doğru değildir, dedik. neden? 4 siyasi parti darbeye karşıydı. madem ki böyle bir ortam var, madem ki darbe girişiminde bulunanlar yargılanacak o zaman 4 siyasi parti her türlü yasal düzenlemeyi yapabilirdi. hükümete her türlü desteği verebilirdi. neye ihtiyaçları varsa onları karşılayabilirdi. 'hayır, biz kendi istediğimizi gerçekleştireceğiz' dediler. tek başına davranmanın yani ortak aklı siyasette egemen kılmamanın sonuçları çok ağır olur.

    • bugün türkiye tam bir terör batağının ortasındadır. yapılan açıklamalara bakın çukurca ile ilgili. dehşet açıklamalar. bir anlamda hayat savaşı veriliyor orada. türkiye'yi bu hale kim getirdi? 2002'de terörsüz bir türkiye devraldılar. 14 yılda türkiye bu noktaya nasıl geldi? her vatandaşım bu soruyu kendisine sormak zorundadır. aksi halde biz kendi sorunlarımızı çözemeyiz.

    • gazze'ye ablukayı biz kaldıracağız, dediler. yapmayın, demek bile suçtu o dönem. aradan geçti süre. abluka kalktı mı? kalkmadı. israil özür diledi mi? dilemedi, yazılı bir özür yok. tazminat ödeyecekti. dedi, ben tazminat ödemem; türkiye'de bir vakıf gösterin ben vakfa 20 milyon dolar para yatırırım, ne yaparsanız yapın. 9 vatandaşımız öldürüldü. biz davalarımızdan vazgeçiyoruz, dediler. türkiye'nin itibarı 20 milyon dolar'a satıldı. türkiye cumhuriyeti tarihinde bu kadar ağır bir yenilgi hiç olmamıştır. bir ülkenin itibarını 20 milyon dolar'a pazarladılar. bunların yatacak yeri yok.

    • devlet kinle, öfkeyle yönetilmez. ön yargıyla devlet yönetilmez. devlet; akılla, bilgiyle, liyakat sistemiyle, tecrübeyle, sağduyuyla yönetilir. kinle, öfkeyle devleti yönetmeye kalkarsanız pek çok masum insanın canını yakarsınız. bugün geldiğimiz nokta budur. tam bir cadı avı başlatılmıştır. birden fazla alanda tam bir cadı avı başlatılmıştır. diyorlar ya 'at izi it izine karıştı'. bunu yapan kim? hükümet kim? her seferinde bir suçlu. kim suçlu? iktidar hiç suçlu değil. bu uygulamaları yapan kim? başbakanı, bakanı, cumhurbaşkanı kim bu ülkenin? hem şikayet edeceksin hem uygulayacaksın. böyle bir devlet anlayışı yoktur dünyada. bir şey yapıyorsanız sorumluluğunu üstleneceksiniz. hem yapıyorsunuz, hatalı olduğunu biliyorsunuz, insanların canını yakıyorsunuz sonra geriye dönüp 'bunu kim yaptı' diyorsunuz. sen yaptın kardeşim. hükümet sensin. sorumlu olan, vicdan sahibi olan o görevden ayrılır. der ki 'ben bu işi beceremiyorum, kusura bakmayın. ben buradan ayrılıyorum' türkiye yönetimde bu kültürü, bu olgunluğu henüz yakalamış değil.

    • bu yazarlar bütün hayatları boyunca f tipi örgütlenmenin karşısında olmuşlar. orduda bunlar nasıl örgütlenir, diye kitap yazmışlar; ama siz bunlara operasyon yapıyorsunuz. niçin? yargı eliyle bir siyasal anlayışa darbe yapmak istiyorsunuz, yargı eliyle. yani darbe fırsatçılığı yapıyorsunuz. 'ohal yetkisi aldım istediğimi yaparım'. böyle bir anlayış olamaz. türkiye gittikçe otoriterleşen bir sürece kayıyor. yazarların bütün hayatı f tipi örgütlenmeyle mücadeleyle geçmiş. mağdur bu insanların çoğu. darbe fırsatçılığıyla 'acaba bunları da nasıl sustururuz' arayışına giriyorlar. biz hiçbir gazetecinin, hiçbir yazarın hapse atılmasını asla istemiyoruz. bunu uygar dünyaya anlatamazsınız. elinde sadece kalemi olan ve düşüncesini yazan hiçbir gazetecinin hapse girmesini istemeyiz.

    • kalkıyorsunuz üniversite hocalarını yakalıyorsunuz, hapse atıyorsunuz. niçin? bildiriye imza atmışlar. bildiriye imzayı ne zaman attılar? 15 temmuz öncesi. 15 temmuz öncesi bunlar hakkında soruşturma açıldı mı? açıldı. yargılanıyorlar mı? yargılanıyorlar. peki 15 temmuz'dan sonra darbeyle hiç ilgisi olmayan bu olayda neden bunları yakalayıp hapse atıyorsunuz. neden üniversiteyle ilişkilerini kesiyorsunuz? bunun ahlaki, hukuki yönü nedir? ne ahlak ne hukuk ikisi de burada yok. aslı erdoğan, yazdığı eserler onlarca dile çevrilmiş bir bilim insanı. bir yazar, gazeteci; niye hapse atarsınız? kaçacak yeri yok, ülkesinde yaşıyor. eğer siz böyle devam ederseniz türkiye'nin aydınlığa çıkma şansı yoktur.

    • tek tip üniversite olsun, diyorlar. tek tip üniversitesi nazi kafasıdır. herkes benim gibi düşünecek. herkes bana destek verecek. demokrasi nerede o zaman? niye demokrasiden söz ediyorsunuz?

    • ilk işaret diyarbakır'dan verildi. 11 bin 285 öğretmenin açığa alınması tablosuyla karşı karşıya kaldık. neymiş? bunlar terör örgütleriyle ilişkiliymiş. 11 bin 285 öğretmen terör örgütleriyle ilişkiliyse neredeydiniz siz 14 yıldır? hesap soracaksanız niye sormadınız? bunları siz atamadınız mı? sizin hiç mi günahınız yok. tek nedeni var. 11 bin 285 öğretmen sendikalı. sendikalı olmak ne zamandan beri suç oldu bu ülkede? anayasal bir hak sendikalı olmak. en demokratik hak. 'sendika kuracaksın beni destekleyeceksin. beni desteklemiyorsan ben senin ohal'i fırsat bilip işine son vereceğim'. türkiye bir çadır devleti gibi yönetilemez. türkiye şu anda bir çadır devleti gibi yönetiliyor.

    • suçların şahsiliği diye bir kavram var. kolektif suç yarattılar. veda hutbesi'nde sevgili peygamberimiz, 'herkes işlediği suçtan sorumludur. bir kişinin işlediği suç ailesine mal edilemez' diyor. insan hakları evrensel beyannamesi'nde de yazar. birisi bir suç mu işledi, bütün ailesi, akrabaları hep beraber aynı suçtan mahkum olacak; algısını yerleştirmeye çalışıyorlar. suç işledi baba, sanık. memuriyetten atıyorsunuz. eşi memursa onu da atıyorsunuz. bir devlet kendi vatandaşını açlığa mahkum eder mi? o zaman hapishaneleri kaldırın. madem açlığa mahkum edeceksiniz hiç ekmek de vermeyin onlara. sizin anlayışınız bunu öngörüyor. sosyal devlet suçlu olsun olmasın her vatandaşının hakkını koruyan devlettir. şimdi siz masum insanları cezalandırıyorsunuz. bu cadı avı nereye kadar gidecek? yetki aldım meclis'ten, diyor. istediğimi yaparım, diyor. ohal'in de kendi hukuku vardır, kendi kuralları vardır. ama o kararların hiçbiri dikkate alınmıyor. oğlunu arıyorsun, tekerlekli sandalyedeki annesini rehin alıyorsun. buna da hukuk devleti, adalet deniyor. böyle bir anlayış olamaz.

    • 500'ün üzerinde şirkete kayyum atandı. sonra tmsf'ye devrettiler. devlet şirketleri yaşatır, batırmaz. ekonomi dediğimiz bir gerçek var. bütün iş dünyası diken üstünde. kapı çalınınca acaba tutuklamaya mı geldiler, kayyum mu, tmsf'ye mi devredileceğiz? böyle bir anlayış olamaz.

    • herkesi birden alıp aynı çuvala koyup 'hepiniz suçlusunuz' deyip işin içinden sıyrılmak mümkün değildir. bundan şikayet etmek de sizin sorumluluğunuzu ortadan kaldırmaz. 'at izi it izine karıştı' deyip konuşmak sorumluluktan kurtulmak anlamına gelmez. tam tersine olayı biliyorsunuz, ne hatalar yaptığınızın farkındasınız ama hala aynı işi yapmaya devam ediyorsunuz; anlamı çıkar.