Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. taziye evindekilerle dalga geçen sağlık personeli

    ikisinin de hangi partinin seçmeni olduğu konusunda bahse girebilirim...

  • 2. 23 şubat 2018 galatasaray bursaspor maçı

    afrin'e geçmek için hatay'a bekleyen ve bu süre içinde 5 gün izinle istanbul'a gelen bir uzman çavuşun vip olarak davet edildiği maçtır. şöyle ki, bu uzman kardeşimiz kulübe mail atarak pasolig vs sahibi olmadığını ve maçı izleyip izlemeyeceğini sorar. kulüp tarafından askeri kimlik belgesini yollamasi istenir ve maça misafir etmekten mutluluk duyacakları iletilir. bir beşiktaşlı olarak bu güzel hareketten dolayı galatasaray kulübü'ne teşekkür ederim. burada dursun, bilinsin istedim.

  • 3. kanoyla otobüse binemeyen çiftin şoförle kavgası

    hayatımda gördüğüm en efendi otobüs şöförünün içinde bulunduğu olay. şaka gibi gerçekten. videoyu kesin şöför mal mal konuşmuştur, hakaret ya da kabalık etmiştir diye açıp izledim, bildiğin göt oldum.

    kanocu çomar'ın kanosu da götüne girsin.

  • 4. babaanneden özlü sözler

    babaanne, ananeden aklıma gelmedi ama annemin söylediği "uyuyanin üstüne kar yağarmış." sözünü çok seviyorum. akabinde uyuyan insanin üstüne hemen bir örtü örtülür. çok sevgi dolu ve empatili bir laf.

  • 5. uber kamu düzeni için bir tehdittir

    sayın muhteşem vekilimizin kaç tane taksi plakası var acaba? yada yoksa bu nasıl bir açıklamadır?

    hizmeti zikmek olarak anlayan taksicileri yola getireceklerine 'zikişe devam über haram' olayına giriyorlar.

  • 6. 260 bin müteahhit iflas edecek

    evin maliyeti 100 bin. satış fiyatı 1 milyon. fikirtepe'de 1.3 milyona ev satıyor adamlar. batarsa batsın.

    düzeltme: evin maliyeti 100 bin değilmiş müteahitler uyardı. maliyeti 79 bin imiş.

  • 7. netflix ve youtube için gelen rtük denetimi

    netflix ve youtube değil birincil derdim ama duyunca delirdim.
    her gün neyi yapıp, neyi yapamayacağımın yasayla belirlenmesinden dolayı delirdim.
    bu normal değil, hiç bir devlet vatandaşlarının suç teşkil etmeyen davranış ve yaşayışını sürekli yasayla düzenlemez.
    geri zekalı muamelesi gördüğümüzün farkında mısınız?
    daha hafif deyimle "aklı ermez".
    az kaldı, ermeyecek gerçekten!
    akşama gelen edit : düşündükçe, düşündükçe... gözümün önünde elinde kamçı ile bir sirk terbiyecisi ve terbiye edilmesi gereken sirk ahalisi canlanıyor.
    yok bir şey demiyorum, kimseyle ilişkilendirmiyorum, bilinç dışı çağrışımlar işte...

  • 8. eda taşpınar'ın üstsüz güneşlenmesi

  • 9. bir gemiye verilebilecek en güzel isim

    (bkz: orospu asuman)

  • 10. öso'nun efrin'de sivilleri infaz etmesi

  • 11. kitap okumak yerine kod yazmayı öğrenin

    'kitap okumayın' gibi saçma bir cümleyi kurmadan da kod yazmanın önemini anlatmak mümkündür...
    galiba bu saçmalığın ortaya çıkış nedeni yine kitap okumamak...

    kitap okumayan ufkun sınırlarına dayanmayan bir beyin nasıl bir kod yazacakmış söyler misin bana?

    hadi bu 10 yılda copy-paste işler revaçta peki ya gelecek?

  • 12. erkeklerin ağladıkları an

    ne zaman yetişkin kocaman bir adamı ağlarken görsem içim sızlar.

    hangi medeniyet ve toplum olursa olsun erkekler hep ağlamayan, yılmayan, güçlü bireyler olarak yetiştirilme çalışılır. ağlamak ayıp sayılır. çocuk düşünce annesi hemen "aaa oğlum erkek adam ağlar mı hiç?" der. tüm yaşantısı boyunca böyle yetiştirilen erkek de kolay kolay ağlamaz. ağlayabilmesi için duygularının birikip birikip taşması gerekir. kalbi artık kaldıramadığı o ağır yükten dolayı sızdırmaya başlar. ağız susar, kelimeler yetmez, duygular şelale olur.

    bir erkek ağlıyorsa eğer hakkaten o duyguyu hakkıyla yaşıyordur. çaresizliği, sevgiyi, aşkı, nefreti, kederi, pişmanlığı dibine kadar hissediyordur. en asil duyguların adamıdır ağlayan erkek.

  • 13. elon musk'ın tüm dünyaya internet sağlaması

    elon musk'ın ceo'su olduğu spacex'in küresel internet projesi için ilk uyduyu göndermesi ile hayata geçmeye bir adım daha yaklaşan realite

    kaynak

    proje ile internet hızının ciddi derecede artması ve internet erişimi bulunmayan noktaların da online dünya ile buluşması hedefleniyor.

    not: elon reizin askerleriyiz

    edit: imla

  • 14. 13 bira içip sarhoş olmayan kız

    0,50 lt * 13 = 6.5 lt.
    oğlum inek bir oturuşta o kadar su içmiyor.

  • 15. sinema ve dizi tarihinin en troll karakteri

    hafifi sempatik ve biraz şakacı herkese troll demişsiniz, buradan hepinizi kınıyorum sayın amına koduklarım. yazdığınız isimler trollse owencan peygamber olurdu.

    sinema ve dizi tarihinde kaptan jack sparrow gibi birisi varken diğer isimleri yazmanız en büyük trollük bence.

    fazla sahnesi olmasa da yeşil yol filmindeki psikopat billy the kid 'de unutulmamalı.
    https://www.youtube.com/watch?v=tkdrbh4t56y

  • 16. ekşi itiraf

    bir hastanenin en kuytu odasinda tek basima yatiyorum...
    yine insanlara iyi oldugumu soyluyorum: yalan! nasil iyi olabilirim ki?
    o, günbegün ölüme biraz daha yaklastiriyor beni. organlarim tek tek alarm veriyor. vucudum yok olmak istiyor.
    savasiyorum, kendimi bildim bileli onunla savasiyorum.
    cok az canim kaldi. oyunu bitirebilecek miyim? pek sanmiyorum...

  • 17. 22 şubat 2018 hollanda'nın soykırımı kabul etmesi

    of ki ne of! giriyorsun şu başlığa saflıkla, belki hani olur ya yapıcı bir argüman falan bulacaksın ama ne çare. on sene önce nasılsa hala öyle. zaten en büyük sorunlarımızdan biri de fikriyatımızın olduğu yere saplanıp kalması, bir gıdım ileriye gidememesi değil mi? işçilerine molayı bile yasaklayacak kadar üretim ve kâra odaklı tek kurum sırmagrup olmasa gerek, sanki bir başka fabrika da ara vermeksizin

    “madem evrim var, neden maymunlar evrim geçirmiyor?”
    “ateist kişinin ahlaklı olamayacağı sorunsalı”
    “atatürk bir diktatör müydü?” vb yıllardır cevapları verilmiş, hâlihazırda cevapları sitede de bulunan meseleleri kafaya takan cahil bir yığın üretiyor. bir merhale ilerlendiği yok, a kişisi soruyor cevaplıyorsun, sonra b kişisi soruyor, cevaplıyorsun, sonra c kişisi… yıllar geçiyor. bakıyorsun a kişisi de b kişisi de c kişisi de hala aynı. hatta durum daha kötü, amk ibaresi eklemeden tümce yazamıyorlar artık. biraz da kapasite meselesi… ama insan üzülüyor kardeşim, koskoca ülke wilhelm reich’ın yetmiş yıl önce seslendiği kleinen mann ile dolu.

    biri genocide kavramını uluslararası hukuka mıhlamış raphael lemkin’e sırtını dayararak– ki lemkin ermeni ve yahudi soykırımından hareketle bu kavramı oluşturduğunu belirtir – soykırımı inkar etmiş. şaka gibi ama gerçek… diğeri, aklı sıra ilber ortaylı hocasına öykünmüş zaar, küflü kelimeleri paragraflarına serpmek suretiyle meseleye hakim biri intibası uyandırmak istemiş, netice itibariyle kanunun geriye işlemeyeceğini belirtmiş (ki şayet kanun taraflardan birinin faydasınaysa bal gibi de geriye işler ama bu konuyla pek alakası yok), tarihteki bazı tehcirlerden örnek vererek bu bir soykırım değil demiş. ayrıntılı olarak tarif edeceklerim bu kadar, diğerleri ise kendisini büyüklerine ispiyonlayan diğer çocuğun cemaziyevvelini ifşa edip kendini aklamaya çalışan yaramaz çocuklar misali.

    beyler, hanımefendiler, o kıt beyninize lütfen şunu sokun. hollanda ne köle ticaretindeki rolünü ne endonezya’da yaptıklarını inkar ediyor. hadi kıytırık bir senaryo yazıp dutch east india company’nin yüzlerce sene yaptıklarını anlatan bir film çekin, devlet babanız da size bütçe versin. bakın bakalım ne oluyor. hollanda türkiye’ye nota çekmeyecek, filminiz hollanda’da yasaklanmayacak, yönetmene tehdit mesajları gelmeyecek, kötüsü mü, festivallere bile davet edilme ihtimaliniz var. hadi geçmişle yüzleşme noktasında hakikaten sıkıntılı bir devlet olan belçika’nın leopold ii döneminde işlenmiş, kanımca da soykırım olan icraatları konu alan bir kitap yazın, film çekin, makale yayımlayın. ne dışlanacaksınız, ne veto edileceksiniz, ne tehdit yiyeceksiniz. sözgelimi hotel rwanda’nın herhangi bir avrupa ülkesinde yasaklandığını, festival listelerinden çıkarıldığını işitmedim, siz işittiniz mi? kızılderililerin katliamına ilişkin en doyurucu bilgileri amerikalı yazarların ülkelerinde bir kez olsun yasaklanmamış kitaplarından edindim mesela. ingilizlerin hindistan’da 19.yy’da yaptıklarını yine ingiliz tarihçilerin birleşik krallık’ta yasaklanmamış kitaplarından öğrendim. internet kanalıyla cortes ve pizarro’nun yeni kıtada yaptıklarını tenkit eden, bu ve benzeri conquistador’ları kötü gösteren üç düzine film, yüzlerce kitap bulabilirsiniz, zaten biraz düşünürseniz (düşünmek sizin için eziyet olacak ama af buyurun), tarihteki bu katliamları öğrendiğiniz kaynaklar yine batıda üretildi, batılılar tarafından yazıldı, çizildi, çekildi, tarihe kaydedildi. şimdi bana söyler misiniz, var mı türkiye’de türk oyuncularla soykırıma dair belgesel çekecek ve türkleri zalim gösterecek bir babayiğit? var mı osmanlıların istanbul’un fethi sırasında gerçekleştirdiği yağmayı ve zulmü beyazperdeye çekecek bir cengaver? var mı murat reis’in izlanda’da yaptıklarını veya dersim’de yaşananları sinemaya, diziye vb mecralara aktarabilecek biri? imkansız değil tabii ama daha vizyona girmeden bu filmler yasaklanır, yönetmen ve oyuncular persona non grata ilan edilir, set alperenler gibi fanatik gruplar tarafından basılır.

    yani demem o ki, soykırımı kabul eden ülkelere, tarihlerine atıf yaparak “tencere dibin kara seninki benden kara” demeniz, politikayla tarihle, kültürel alanlarla alakanızın seviyesini gösteriyor. zaten bu ülkeler soykırım tasarılarını kabul ederken kendi tarihlerinin pirüpak olduğunu iddia etmiyorlar. ayrıca bu ülkeler ermeni soykırımını kabul ederken şu an yaşamakta olan türkiye cumhuriyeti vatandaşlarını soykırımcılıkla suçlamıyorlar, yüz sene önceki osmanlı iktidarını, askeriyesini, bürokrasisini itham ediyorlar. hepsi bu…

    tehcir meselesinin türkiye’de soykırım olarak kabul edilmemesinin iki ana sebebi var. bunlardan birincisi, türkiye’nin kuruluş retoriğinin devlet müessesesinin tartışılır bir kurum olmasını engelleyecek sayısız argümanla dolu olması, ikincisi ise emval-i metruke ile tehcir sonrası sahipsiz kalan ermeni gayrimenkullerinin (bugünün parasıyla milyarlarca dolara tekabül ediyor) devlet tarafından peşkeş çekilmesi, hatta bu sayede yapay bir türk burjuvazisi yaratılması.

    ikinci sebep zaten az çok biliniyor sanıyorum. ilk sebebi açayım. en ünlü argümanlardan birini yazıyorum, inkılap derslerini takip ettiyseniz bilirsiniz. yıllarca batının aksine bütün din ve kavimleri sulh içinde (?) bir arada yaşatan osmanlı imparatorluğu, gerek köhneleşmesi gerekse de onu bölmek için avuçlarını ovuşturan (?) büyük devletler yüzünden (?) parçalanmış ama umutlar tam kesilmişken bir güneş gibi parlayan ulu önder sayesinde türkler emperyalist kuvvetleri yenerek tekrar ayakları üzerinde dimdik durmuş, inkılaplar sayesinde çağdaşlaşmıştır.

    aksine, türkiye ne emperyalistleri tam manasıyla yenmiş, ne anti emperyal bir politika gütmüştür. kıymetli topraklar elden gitmiş, balkanlara kıyasla verimsiz, dağlık ve cevher yönünden çok da zengin olmayan topraklarda ne kadar eleştirirsem eleştireyim, birçok yönden takdire şayan bir lider sayesinde emperyalist devletlerin kurumları, anayasaları, gündelik hayata ilişkin rit ve kavramları ithal edilerek daha çağdaş bir görünüm kazanılmıştır. kötü de olmamıştır hani… asıl sorun başta, osmanlı imparatorluğunun bir sulh, ilber ortaylı’nın deyimiyle bir pax ottomana olduğu argümanında… böyle bir şey yok. gidin balkan ülkelerine osmanlıları sorun size neyin ne olduğunu anlatırlar. doğrudur, ihtilalci sırplar, bulgarlar, romenler, yunanlar türkleri katletmiştir, ama osmanlı da hiç aşağı kalmamıştır. hatta bizim burada öve öve bitiremediğimiz devşirme mevzuunu gidin bir hırvat’a bir sırp’a sorun bakalım ne diyecek size. hatta şöyle örneklendirelim, oğlunuzun bir gün kapıya gelen sırplar tarafından alıkonulup ömür boyu sizden koparılması, zorla hristiyan yapılmasına ne derdiniz? :) ezilen tarafta olunca işler değişiyor değil mi? bugün nasıl devşirme usulünü alkışlayıp karşı tarafı görmezden geliyorsanız, ermeni meselesinde takındığınız tavır da bir o kadar politik ve yanlı.

    türkiye’nin kuruluş retoriği mağduriyet ve masumiyet üzerine bina edilmiştir. devlet babadır, devlet anadır, devlet asla yanlışını yüksek sesle haykıramayacağımız büyüğümüzdür, hürmet etmek gerekir. bu retorik mağdur ve masum devletin sabıkasının kamuoyu nezdinde tartışmaya açılmasına, devletin toplum nezdinde mercek altına alınmasına müsaade buyurmaz. bu yüzdendir ki türkiye’de asla ve kat’a hiçbir faili meçhul aydınlanmaz, hiçbir katliam bahsinde konsensüs sağlanmaz, bu yüzdendir ki ermeni meselesi , 1990’ları yaşamış biri olarak söylüyorum, internet çağına dek kamuoyunun önüne getirilmemiş, berberinden işletmecisine, hamalından öğretmenine, sıradan vatandaşın bahis konusu olmamıştır.

    gerçi boş veriyorum katliamları, cinayetleri; milyonlarca alevi’yi yok sayan, ibadethanelerini resmiyete dökmeyen bir devletten çok şey beklememek lazım ama insan üzülüyor. ilber ortaylı gibi yetmişine gelmiş değerli ama bir o kadar da uzmanlık alanı olan “teşkilat ve idare”nin efsununa kapılıp müessese fetişisti olmuş bir adamın “almanlar soykırıma ortak arıyor” gibi deli saçması bir iddia üretmesine çok takılmıyorum ama gencecik zihinlerin hala kahvehane diliyle, kavgacı haylaz çocukların mantığıyla argüman üretip aptal saptal şeyler yazdığını görünce zeki demirkubuz’a hak vermeden edemiyorum. bu ülkeden de toplumundan da gencinden de geleceğinden de bir halt olmaz. ne kadar anlatırsak anlatalım, entrynin başında fabrika imgesiyle alegorileştirdiğim türk eğitim sistemi ve kültür kodları kleinen mann’ları üretmeye devam edecek.

    başka devletlerin soykırımı kabul etmesinin alt metninin politik olduğunu, türkiye’nin son yıllardaki kaba dış siyasetinin böyle yabancı parlamento kararlarına etki ettiğini yadsımıyorum. ama bir asırdır hiçbir halta yaramamış inkâr ve unutturma politikasına bel bağlayıp yarar ummanın da aptallığa delalet olduğu açık. herhangi bir devlet, bir probleminin başka ülkelerin enstrümanı haline gelmesini istemiyorsa o mesele hakkında yeni ve tutarlı bir politika gütmelidir. bunu yapamıyorsa kaybetmeye mahkûmdur. gelecek yıl başka bir ülkenin soykırımı tanımasına ilişkin açılmış başlıkta görüşmek üzere… hoşça kalın!

  • 18. ilk bölümden efsane olan dizi

    (bkz: ezel)

  • 19. geceye bir müslüm gürses sözü bırak

    eaveeeeet! en güzel boya filli boya!

  • 20. bütün kariyeri bir kenara bırakıp köye yerleşmek

    şimdi benim en büyük hayalim buydu. hep bu tip öyküleri okudum, yaşamları takip ettim yıllarca. kendim üretip, kendi yağımla kavrulmak istiyordum. yolum benzer şeyleri isteyen ve yapan insanlarla kesişti bir süre sonra. istifa ettim 6 yıllık bankacılık hayatımdan. para kazanmam gerekti, organik gülsuyu işine girdim. mevcut birikimimle birkaç startupa ortak oldum. hepsi de battı. kendi startupımı kurdum ama yatırımcı bulamadım, askıya aldım. şimdi elde sadece sattığımda 15-20 bin tl edecek gülsuyum ve seferihisar da 450m2 tarlam var. ne yapabilirim bilmiyorum. bu tip fikirleri olan ama birileri ile beraber yapmak isteyen her türlü teklife açığım. zira iş aramaktan sıkıldım. hem bulsam da 2 sene sonra yine istifa etmeyeceğim ne malum? bir ağaç ev alıp bir kümes ile ve bulgur ve zeytinyağı stoğu ile işe koyulmayı arzuluyorum. tek başına yapmak zor ve mantıksız geliyor. nitelikli insanlarla birşeyleri başarabiliriz belki, kimbilir?

  • 21. danla bilic'in ekşi sözlük buyrun benim videosu

    geçtiğimiz haftalarda ekşi sözlük'e konuk olarak sözlük yazarlarının sorularını yanıtlayan danla bilic'in pena (video kanalı)nda yayınlanan videosu.

    videoyu izlemek için: https://youtu.be/y8sx0kprpkk

  • 22. galatasaray'ın para cezasını 5 kuruşlarla ödemesi

    yasal olarak sıkıntılı olan konudur. 5 kuruş ile sadece 2,5 liralık bir ödeme yapabilirsiniz. (bkz: kanuni tedavül mecburiyeti)

  • 23. 22 şubat 2018 tsk'nın esad konvoyunu vurması

    yav tamam anladık kart amına koyim kartlar yeniden dağıtılıyor anladık beynini siktiklerim. hay o kartlar götünüze girsin. bir durun da gelişme varsa takip edelim. işi gücü sikik sikik espri yapmaktan beyni yanmış yazarlar dolu başlık.

  • 24. östersunds fk

    bu yil galatasaray,herta berlin,athletic bilbao ve arsenal gibi takimlari yenip köy takimi ünvanini kazanmistir.
    besiktas ise monaco,porto ve leipzig'i yenip avrupa fatihi ünvani almistir.
    (bkz: yersen)

  • 25. fransızlar ben sızlamam

    (bkz: kurbağalar ben maraba)

    çok kötü lan. bu başlık... yazarlar...entry'ler... ben..

  • 26. bim ve a101'in kapanması

    bim'in her akşam 21:00 da, a101'in ise 21:30 da gerçekleşir; her ikisi de sabah 09:00 da tekrar açılır.

    edit: @sonuncu nokta'ya bilgilendirdiği için teşekkür ederim. bim'in kapanış saati revize edildi.

    edit 2: a101 21:30 da kapanıyormuş. bunu da @mehmety bildirdi.

    ulan murdar oldu entry amk.
    siz yine de 21:00'a bırakmayın alışverişinizi, son dakika stresine girmeyin.*

  • 27. la casa de papel

    tokyo adlı karakter için yapılan "la casa da casaymış ha" yorumu yaran dizi. hastasıyız.

  • 28. ldp'nin burkalı kadınlarla dalga geçmesi rezaleti

    burka ile dalga geçilmesinin "bu devirde" kalıbıyla rezalet olarak tanımlanması.

    bu devirde
    burka
    dalga geçmek

  • 29. kadir mısıroğlu'nun 10 milyon dolarlık restoranı

    akpnin fesli "fikir önderine" saygı duruşudur.

    akplilerin şu meczup dediğiniz adamdan farklı düşündüğünü sanıyorsanız çok safsınız demektir.

    akp kadir mısıroğludur.

  • 30. ferhan şensoy zirvesi

    daha önce 17 kez izlediğim oyunu bir kez daha izlemek için orada olacağım zirvedir. beni oldukça kırmış olsan bile ferhan ağbi. şimdi diyeceksiniz ki "ne oldu?", anlatayım...

    evden kendi kendime dışarı çıkma imkanına eriştiğimden beri sergilediği her oyunu izledim. bazılarını birkaç kez, bazılarını 17 kez. çoğuna da ilk sergilendiği gün giderim. ferhan şensoy benim için küçüklük demektir. oyunda ne anlatıldığı, hangi esprilerin yapıldığı bile önemli değildir. ben o salona tekrardan küçük olmak için giderim. o sahneye çıkar, ve büyüdüğüm için üstüme yapışan ne varsa perde kapanana kadar rahat bırakır beni.

    en son geçen yıl nereye de gidiyor lan bu gemi adlı oyununa gittim. o da ilk sergilendiği gündü. oyun bitti, oyunun sonunda bir kitap alıp imzalatmak için sıraya girdim. şimdi bu noktada bir flashback yapıp, sizleri 90'lı yıllara götürmek istiyorum. abimle beraber bir oyununu izlemişiz, kitabını almışız, oyunun sonunda imzalatmak istiyoruz. abim kitabı bana verdi, girdim sıraya. sıra azaldıkça heyecanım kat be kat yükseliyordu. o dönem de ferhan şensoy'un akbank reklamları dönüyor. reklamın sonunda hep bir adam geliyor "feran abi feran abi bi imza be feran abi" gibi bişey diyor. bahsettiğim adam şu (1:41'den itibaren izleyiniz. videonun üstüne basarsanız o saniyeye gider); https://youtu.be/yh4jbwiehoa?t=102. o dönem için oldukça popüler olan bir reklamdan söz ediyorum. ben de ferhan şensoy güler diye adamın taklidini yapayım dedim. yaşım da çok küçük. yani baya sevimli olacağım bence.

    neyse sıra bana geldi "feran abi feran abi bi im.." "za" demeye kalmadan, oldukça donuk bi ifadeyle bana bakıp "adın ne canım çabuk" dedi. "s..sone..soner" dedim. imzaladı ve anında verdi kitabı bana. ama bunları yaparken o kadar somurtkan ve "ne diyorsun aq" şeklinde bana baktı ki.. neyse, ben de sıradan çıktım. küçük de olsam, sanırım daha sıcak birini beklediğimden biraz bozulmuştum ama abim beni teselli etmişti. aradan geçen 20-25 senede oyunlarına gitsem de, hiç kitap imzalatmadım. bir tür çocukluk travması işte.

    ta ki, geçen yıl sergilenen nereye de gidiyor lan bu gemi adlı oyuna kadar. aslında yine imzalatmayacaktım ama bu çocukluk travmasından kurtulmak istedim. işte yine yıllar yıllar önceki sahne. elimde kitap, sıra azalıyor, azaldıkça heyecanım aynen yükseliyordu. bu sefer espri falan yapmayacaktım, adam gibi bir imza alıp gidecektim. tek istediğim bir de fotoğraftı.

    sıra bana geldi, "adınız?" dedi. "soner" dedim. her şey iyi gidiyor gibi görünüyordu. imzanın sonlarına doğru, "ferhan bey bir de karşıya bakabilir miyiz fotoğraf için?" dedim ve ben karşıya baktım. arkadaşım çekmiyordu, çünkü ferhan ağbi sanırım beni duymamış olacak ki karşıya bakmıyordu.

    dedim ki herhalde duymadı tam, "ferhan bey..." dedim, "bir de karşıya bakabilir miyiz?" dedim. ferhan ağbi bu sefer kafasını "ya sabır" şeklinde sağa sola oynattı, o an hassiktir noluyo dedim içimden. yani bana sinirlenmiş olamaz herhalde dedim, ne yaptım ki şimdi? dünyanın en klasik hayranı gibi tek kare fotoğraf istiyorum hepsi bu.

    bir travmayı daha atlatacak halim yoktu, korkumla ya bugün yüzleşecektim, ya bugün yüzleşecektim. üçüncü kez, ama bu sefer çok daha incelmiş bir ses tonuyla "firhan biy karşiya bikibilir miyiz abi?" dedim, işte o sırada kitabın kapağını sertçe kapatıp, bana uzattı ve "karşıya ben değil, sen bakacaksın!" dedi yüksek bir ses tonuyla. yani olanlara inanamıyordum. bakın yemin ederim eksik bir şey anlatıyorsam ne isterseniz o olayım.

    yahu sırada hadi 1000 kişi olur, uçağı vardır, hastası vardır anlarım, ki o zaman bile yine bir hayrana böyle davranılmaz, en kötü, zamanın kısıtlı olduğuna dair genel bir açıklama yapılır vs... yani zaten sırada 15-20 kişiydik, ayrıca fotoğraf orada 1 saniye bir karşıya bakış, hepsi bu, ki bana böyle yaparak daha çok zaman kaybediyorsun. valla ben o gün yine aşırı bozuldum. kendisinin geçimsiz birisi olduğunu duyuyordum da, insan başına gelmeden inanmak istemiyor işte.

    o günden sonra, ilk kez bugün tekrar izleyeceğim kendisini. halen anlamsızca, o kadar değerli ki bende, indirimli biletten de almadım. gişeye gidip loca aldım. zaten ortaoyuncular iyi bir durumda değil. ne kadar kazanırlarsa o kadar iyi. ortaoyuncular batmamalı. bunun birçok sebebi var, ama burada anlatacak değilim. ve ferhan ağbi, bende sonsuz kredin var. reklamlarında oynadığın akbank vermez o krediyi sana bugün. ama bir daha ağzıma sıçmazsan sevinirim tabii, herkese piyango günler.

  • 31. sema'nın beach club'ta gezen sahipli sevgilisi

    (bkz: efes virali)

    aklıma gelmişken:

    (bkz: anadolu grubunu boykot ediyoruz)

    bak bunu yazınca aklıma şimdi de şu geldi

    #pınarürünleriboykot

    insan yazdıkça aklına bir sürü şey geliyor. bir sema'dan taa nerelere...

  • 32. 2018 ekonomik krizi

    ülkede şu an ekonomik kriz yok!

    kriz farklı birşey. depreme benzer. anidir, yıkıcıdır. 2001 krizini hatırlarsın. 1 günde olmuştu herşey! yaşın yetmediyse komşumuz yunanistan'ın krizini hatılarsın. eee onuda bilmiyorsan bi siktir ol git kardeşim başlıktan.

    eğer kriz yok kısmında anlaştıysak devam ediyorum.
    kriz yok ama ülke ekonomik olarak bitmiş durumda.

    makro ve mikro verilere inmeden yüzeysel anlatıyorum. şu an ülkenin yarısı çalışmıyor. gençler işsiz. üreten kesimin ne ürettiği belli değil, tüm sektörlerde stok fazlası var. tarım bitti. inşaat çöktü. ülke sürekli cepten yiyor. firmalar her yıl düzenli çıkan kgf'ler ile ayakta kalmaya çalışıyor. ona rağmen hala sayısız firma kepenk indiriyor. herkes dolandırıcı hırsız oldu. taksiye binerken aklımıza bin türlü soru geliyor. her köşe başı tutulu, götü kollamadan 1 saniye yaşayamaz olduk.

    lavuk tavuk döner yemekten sıçamaz hale gelmiş buraya; "kartalkaya - uludağ full yeah ne krizi amk" yazmış. ülke 80 milyon. bunun içinde uyuşturucu baronları var, silah kaçakçısı, definecisi, mafyası, siyasisi, popcusu, topcusu var, atadan dededen kalanı var. bunca kitle toplasan 10 hoteli dolduramayacak mı, aaaa kuş beyinlim?

    ulan biz muz cumhuriyetimiyiz ecdanını tanısana, osmanlı yıkılırken sen sanıyor musun ülkedeki herkes açtı! o gördüğün ailelerin 2 kuşak dedesi yine aynı maddi refah ile aynı şeyleri yapıyordu, zengin yine zengindi. ama kurtuluş savaşında hep fakirler öldü dikkatini çekerim. sen özele değil, genele bak. yada siktir et önce kendine bak!

    halka resmen milliyetçilik ve din pompalanıyor. neden biliyor musunuz, çünkü vatandaş aç amk! et alamıyor. faturalarını ödeyemiyor. 1+0 evde otuyor millet. daha ne yapacaklar. nereye kadar kısacaklar. nereye kadar kendinden, ailesinden kısabilecek? eğer en derin hazinesi yani inançları okşanmazsa, isyan çıkar. o yüzden diziler böyle gümbür gümbür anladın?

    bundan sonrası 1+0 da 3 kişi kalıp köpek eti yemek uyandırayım.

    asgari ücrete 200 tl zam geldiği günün haftası tüm zaruri ihtiyaç ürünlerine vergi geldi haberin var mı? yani bu yıl fakire hiç zam yapılmadı ama ekmekler küçüldü haberin olsun.

    sürekli para pompalayıp kur sabitleniyor ancak 5 yıl önce elindeki paranın alım gücüyle şimdi elinde olan paranın alım gücü arasındaki farktan haberin var mı?

    enflasyon verilerine baktığında sürekli vergi gelen halkın elzem ihtiyaç ürünleri yerine ihtiyaç dışı ürünler üzerinden hesaplandığını görmüyor musun?

    ekonominin anlaşılması zordur ama bak bu diyeceklerimi anlayabilirsin;

    bu ülkenin gençleri ayda 100 tl kazanmak için youtube'de böcek yiyor,
    bu ülkenin gençleri ayda 100 tl kazanmak için her yerde refli coin linki atıyor,
    bu ülkenin gençleri artık okumuyor, çünkü okusada okumasada işsiz kalıyor,

    daha ne yazayım sana güzel kardeşim.
    keşke maddi durumun el versede çıkıp bir abd - avrupa falan görsen.
    hani deniyor ya "avrupa bitmiş"

    cidden bitmiş.
    trafik sorunu bitmiş.
    maddi sıkıntı bitmiş.
    din kavgaları bitmiş.
    gösteriş bitmiş.
    yasaklar bitmiş.
    anlayacağın tüm sorunlar bitmiş.

    ama özgürlük ve insanlık kazanmış!

    herşeyden önce vatan gelir. böyle yetiştirildik. olması gereken budur.
    elhamdülillah müslümanız, hesabımız allah'a.
    ama aynaya bakmayacak kadar salakta değiliz.

    nokta istiyorsan koyayım: türkiye'de ekonomik kriz yoktur, ekonomik çöküş vardır. ve bunun sonu krizden çok daha kötüdür.

  • 33. vergi kaçakçılığının vatan hainliği olması

    bakkal, manav, berberden önce asıl büyük kaçakçıları değerlendirmek lazım. bir gecede milyarlarca liralık yandaş firmaların vergi borcunu silenler işte asıl kaçakçılar onlardır. ayrıca bu bir kaçakçılık değil hırsızlıktır.

  • 34. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    sohbet günlüğüme bir sayfa da sen yaz.

  • 35. almanya bütçesinin 45 milyar dolar fazla vermesi

    kızlarının kendilerini prenses sanmak yerine çalışıp üreten bireyler olmasından kaynaklı bir problemdir.

    bu zavallı alman kızları, bizim mükemmel kızlarımız gibi götlerini büyütecekleri bir evliliğin hayaliyle zengin koca bulup peri masalı düğünleri yapacak kaliteye ulaşsalar, yılda 200 milyar dolar açık vermeyi başaracak bir toplum olabilirlerdi.

    yazık.

  • 36. erdoğan'ın abdülhamit'in idam edildiğini sanması

    adamlar tarihi bile beğenmeyip, yeniden yazıyorlar.

    yeni türkiye, yeni tarih !

  • 37. akp-mhp koalisyonuna isim önerileri

    (bkz: kah-p)
    kalkınmalı adaletli hoşaflı parti birliği

  • 38. türk doktorla avrupalı doktor arasındaki farklar

    isveç'te çalışan türkiye'den mezun doktorlar, isveçli doktorlardan bin kat daha etkiliı ve cesurlar. isveç'teki stajım sırasında ve bazen hasta olarak da bolca gözleme imkanım oldu. türk doktorlara * hasta başı ayrılan sürenin kısıtlı olmasından ve hasta yoğunluğundan ötürü türkler teşhisi tak diye koymaya alışmış. direkt sonuç odaklı çalışıyorlar. türk doktor teşhisi koyup hastayı evine yolluyor ya da tedavisine hastanede acilen başlıyor. isveçli doktor ise kendinden emin değil, inisiyatif kullanmakta sıkıntılı, adım atarken korkarak hareket ediyor ve hastayı ciddiye almıyor. hastaya ayrılan süresi çok fazla olduğu halde haftalarca, aylarca aynı şikayetle gelen hastaya teşhis koyamayabiliyor. türk doktor hiç çekinmeden tahlileri isteyip hemen koyuyor teşhisini. sadece türk de değil, ortadoğulu hekimlerin hepsi böyle. acilde günde 200 hasta bakarak kaşarlanmışlar. kısacası türkiye'deki o çalışma ortamı hastalara yarıyor. evet türk doktorları rahatlatma, dinleme konusunda iyi değil, çünkü bunlara vakti olmadığı için sonuç odaklı çalışmak zorundalar, bu onların suçu değil.

    küçük bir örnek: yer isveç. hasta gastrik bypass operasyonu sonrasında fenalaşır, post operasyon denilerek ciddiye alınmaz ve evine gönderilir. evde daha çok fenalaşır, karnı ödem toplamıştır. acile gider, orada isveçli doktorlar hastaya öncelik hakkı tanımaz ve 12 saat sedyede bekletilir. sonunda başka hastaneye gitmeye karar verirler. türk kadın doktor hastayı görür görmez bir bokluk olduğunu anlar ve derhal ameliyathaneyi hazırlatır. ne olduğunu bilmediğini ama anlayacağını söyler. sonuç: hastanın dalağı ameliyat sırasında yırtılmıştır ve iç kanama geçiriyordur. biraz daha geç kalınsaydı hasta kaybedilecekti.

    ne olursa olsun türk hekimlerine saygım büyük.

  • 39. zeytin dalı harekatı

    türkiye'nin yoluna çıkanın kim olduğuna bakılmaksızın böcek gibi ezildiği operasyon. bu harekat iki üç tane toyota pikaplı ışidden hallice terlikli hizbullah teröristinin gelmesiyle bitmez, türkiye ne zaman bitti derse o zaman biter.

    twitterdaki esedci hesapların "siviller vardı orda yaa:(" diye ağlamasına ve pkklı bir hesaptan paylaşılan şu videodaki ard arda patlamalara bakacak olursak tsk büyük balık avlamış bu gece, büyük bir mühimmat deposu ya da konvoy havaya uçurulmuş :)

    hedefi işaretleyen, uçağı kulanan, topu yerleştiren, ateşleyen, emeği geçen kim varsa elleri dert görmesin.

  • 40. ptt'nin said nursi pulu bastırması

    bugün herhagi bir saikle bu pulu alırsınız. ne bileyim nurcusunuzdur, sempatiniz vardır, mektup atacaksınızdır, canınız pul almak istemiştir vs. illegal bir şey olması söz konusu değil diye düşünürsünüz. hatta hiç bunun legalliğini değerlendirmek aklınıza bile gelmez. bu çok saçma bir şey çünkü.
    sonra 3-5-10 sene sonra nur grupları devlete karşı yanlış bir harekette bulunur, misal darbe filan. olur ya farazi konuşuyorum. nerden bilebiliriz ki?
    işte o zaman yandınız. kendinizi tck 220 nin fıkralarından biri ile yargılanıyor bulabilirsiniz.
    çünkü aynı durum legal ve devletin kontrolünde olan bankayla, okulla, sendika ile bir şekilde iş yapan insanların başında şu an. evet fetö davaları. hayır fetö mensuplarından bahsetmiyorum, onların zaten tespiti pekala mümkün. telefon kayıtları, malum program, sohbeti, parasal yardımı filan örgüt üyesinin tespiti pekala mümkün.
    ama işlendiği zaman kanunla suç sayılmayan işlemlerden yargılanıyor ya da işlerinden atılıyor insanlar şu an.
    o yüzden aman ha, said-i nursiyi seviyorsanız da pulunu almadan sevin.

  • 41. yol vermeyen arabanın önüne kıran mercedes

    anladık, sol şeridi açık tutmalı, sürekli işgal etmemeliyiz. bunu biliyoruz zaten.

    ama şu da var: sağ şeritte 60-80 km. arası bir hızla giden kamyonlar oluyor. bunlar 3-5 kamyonluk bir konvoy da oluşturmuş olabilir. onları 90-100 km. gibi bir hızla sollayıp yeniden sağa girmek için hamle yapıyorsunuz. ama uvv: sol şeride çıkar çıkmaz en az 160 km. hızla gelen bir premium kıçınıza giriveriyor (ki bu hız hız limitinin epey üzerinde). kamyon solladığınızı görmüş olmasına rağmen taciz ediyor.
    içimden küfrederek sağ sinyali yakıp bir süre daha soldan devam ediyorum ben. çünkü manyak herif olmadık bir makasa girecek onu hissediyorum. sinyal yakarak ona umut veriyorum, kıçımda bekliyor öyle. sollamam güvenli biçimde tamamlanınca sağa geçiyorum. o da siktir olup gidiyor.

    görgüsüz zenginlerle anlaşmak için yeni bir dil geliştirmek zorunda kalıyoruz resmen vesselam.

  • 42. yemekteyiz

    23.02.2018 - yemekteyiz finali. onur büyüktopçu yine sinir harbindedir.

    dağhan: "kıl/tüy/orlon çıktı."
    bilgin: "kum çıktı."
    sinem: "falan-feşmekan."

    final gününde yarışan ve 30 yıllık turizmci olan filiz hanım haftanın en adaletli yarışmacısına, "herkes birşey buldu, siz ne buldunuz?" gibisinden bir sual sordu..

    metin: "ben inşaat yapmıyorum birşey bulmadım."

    metin bey, siz çok yaşayın emi!

  • 43. yazarların bir oturuşta içebildiği bira adedi

    10-15 entry sonra efes fıçılarını götüne sokanların görüleceği anket.

    tamam sizsiniz.

    içersiniz.

  • 44. google'ı ilk icat eden sultan abdülhamit han'dır

    türkiye’nin en büyük ihtiyacının hocam bsg diyecek bir medyanın bulunmaması olduğunu göstermiştir. bu beyanat 90’larda olsaydı bir hafta daşşak geçilirdi.

  • 45. aykut kocaman

    hakkında bu kadar entry girilince hakemlere “ananın .mına koyayım *rospu çocuğu“ dedi ya da tokalaşmaya gelen rakip teknik direktörü kolundan tutup hakeme doğru savurarak “git onu tebrik et“ dedi sandım. meğer tek yaptığı yine tinercileri hoplatmakmış. iyi yapmış valla helal olsun.

  • 46. atatürkçülerin komedi dolu kandırılma tarihi

    kimliği ifşa olan furkan bir süre sus pus olduktan sonra, baktı ki kendisine bir şey olduğu yok, kaldığı yerden foseptik içerik üretmeye devam ediyor.

  • 47. 2 uzaylının hindistan'da amatör kameraya takılması

  • 48. şu anda çalan şarkı

    sen de başını alıp gitme ne olur
    hayatta hiç bir şeyim az olmadı senin kadar

  • 49. avusturya alplerinde beliren penis

  • 50. business class vs economy class

    iş gereği sık seyahat yapsam da genelde maksimum 4 saat civarı mesafeler oluyor ve şirketim bir kere bile bana business class bilet almadı (niye alsın zaten o da ayrı bir konu). hayatımda bir kez millerle upgrade ederek uzak mesafeye 8-10 saat civarı business class uçtum. daha önce benzer mesafeleri economy kullanarak da tecrübe etmiş biri olarak "hakikaten başkaymış" dedim. bildiğin bebekler gibi uyumuşum, ne boyun tutulması ne bir rahatsızlık, ne koridora geçmek için senden izin isteyen bir yolcu ne de uçak iner inmez koridorda başının dibinde kapıların açılmasını bekleyen kalabalık. size tavsiyem uzak mesafe uçuşların birinde daha önce biriktirdiğiniz millerle business upgrade yapın. dünyaya bir defa geliyorsunuz arada böyle şımarıklıklar herkesin hakkı :)