Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. sevgilisi olmayanların 14 şubat'ta yapacakları

    sevgilisi olan başka bir arkadaşının yerine nöbet tutmak... umarım günün yüzü suyu hürmetine kolay geçer

  • 2. 14 şubat 2018 sevgililer günü

  • 3. elimi öpen cennete gidiyor

    gerçek islam bu değil, bu da değil, bu bizim köyden değil.

  • 4. türklerin tarihleri boyunca yaptığı en büyük hata

    araplara benzemek, arapca kullanmak, arap gibi yasamak, araplarin islam anlayisini kabul etmek vs.

    araplarla ilgili ne varsa onu kabul etmektir.

  • 5. sait faik'in abasıyanık kitabı

    başkalarının hayatlarını eğlence malzemesi yapmayın ağa, o bir hayat, daha yolun başında bir hayat üstelik. mahvolmasına sebep olmayın. biraz sağduyu, biraz olgunluk, hassasiyet çok mu zor.

    tanım: yanlış verilmiş bir bilgidir.

  • 6. en iyi türk ölü türk'tür

    yüzmeyi seven eski bakan açıklaması.

  • 7. bir anda evde panik yaratan çok basit şey

    evdeki insan nüfusu eksiksiz olarak yerindeyse kapı zilinin çalması yeterlidir.

  • 8. ufak tefek cinayetler

    taytay: aa sevgililer günü ve gidiyosun. aa yırttık valla yırttık.

    efsane karaktersin lan taytay.

    neyse.

    haftaya yayınlanacak bölümün de yarısını izlediğimize göre yatabiliriz.

    seviyorum bu diziyi.

  • 9. en acıklı müziğe sahip olan filmler

  • 10. jahrein

    insanların eleştirmek için bu kadar yazı yazmış olmasına anlam veremediğim boş adamın önde gideni.

  • 11. instagram satıcılarını maliyeye şikayet hareketi

    aptallar için yeni edit: kardeşim siz salak mısınız? adam babasının bakkal dükkanını örnek veriyor. "babam çağa ayak uyduramadı battı" diyor. ulan biz de internette nsatıyoruz anlamıyor musunuz? biz de ürünlerimizi instagramda sergiliyoruz. nesini anlamadınız bu işin? biz de e-ticaret yapıyoruz. biz vergi veriyoruz, onlar vergi vermiyor. aradaki farkı daha nasıl anlatayım size? aynı platformda, aynı işi yapıyoruz. adamın sgk, bağkur, kdv, gelir vergisi, muhasebeci gideri yok çünkü kaçak yapıyor bu işi. benim verdiğim fiyatın yarısını verse bile zarar etmiyor. size bunu türkçe anlatıyoruz adam gelmiş bakkalların kredi kartına karşı kaybedişini anlatıyor. akıl yok, beyin hiç yok.

    edit: bazılarınızda zeka geriliği mi var bilmiyorum. ancak instagram'da vergisiz satış yapanlardan bahsediyoruz. adam gelmiş "kuzenim satıyor valal faturasını da kesiyor kıskanın kudurun" diyor. gerizekalı kardeşim; biz de instagram, adwords, facebook reklamlarıyla satış yapıyoruz. biz vergi veriyoruz, onlar vermiyor. aradaki fark bu. herhalde biz böyle yazınca millet zannetti ki eminönünde 6 metrekare dükkanda satış yapıyoruz, o yüzden internetten satanları kıskanıyoruz. şaka mısınız nesiniz siz?

    diğer "devlet niye vergi alıyor diye sormuyor da başkasının kazancına göz dikiyor" tayfasına değinmiyorum bile. siz sefil dahi değilsiniz. böyle bir aptallık olamaz, hırsızlığı böyle mi savunacaksınız? herkes vergi ödemek zorunda kalırsa, ya halk "ağır vergilerin altında" ezildiği için bu işe isyan edip daha dengeli vergi oranlarımız olur ya da zaten bir şekilde vergiler düşer. şuanki sistem hiç kimse vergi vermediği için, vergisini vereni öpmeye yönelik. hıyarağası 3000 lira maaş alıyor, devlete 2500 lira onun maaşının vergisi, sgk'sı ödendiğinin farkında değil. sen vergi ödüyorsun, ben ödüyorum, bu ödemeden köşeyi dönenlerin nesi farklı da onları savunuyorsunuz?

    ben kimseyi paçasından çekmeye falan çalışmıyorum. onlar bana yaşam alanı bırakmıyor. o "haftalık 300 lira kazanan adamın ekmeğinde mi gözünüz" muhabbetiniz de geçersiz.

    benim sektörümde aylık 5000 satışlık hacim var diyelim.
    ben 500 satış yapıyorum aylık.
    evde, sağda solda bu işi kaçak yapanlar ise 10 satış yapar diyelim.

    bu evde, sağda solda bu işi kaçak yapanlardan 300 tane var. bir anda bütün pazarın yarısından fazlasını ele geçiriyorlar demektir bu. 5000 satış hacminin 3000'i bu "tek tük elde ekmeğini çıkaranlar" tarafından satılıyorken ben asla yüksek maliyetli ürünümü satamayacağım demektir. ya dükkanımı kapatıp gideceğim (e-mağazamdan bahsedioyrum) ya da ben de vergisiz satışa başlayacağım. kapatacağım şirketi, kaçak göçek iş yapacağım.

    bu mudur? çözüm olarak bunu mu istiyorsunuz? biz batalım, herkes 300-400 lira haftalık çıkarmak için sektörü ele geçirsin.

    ---------------

    yakında başlatacak olduğum, türkiye cumhuriyetinin en kapsamlı şikayet listesini oluşturacağımız harekettir.

    tek kuruş vergi vermeden, vergi veren yasal iş yapan insanlara karşı maliyet avantajı yaratarak onları batmanın eşiğine getiren "evde satarım internetten" tayfasının kökünü kazımaya çalışacağız. işin özeti budur.

    hareket kapsamında;
    - tüm yasal satıcılar bilinçlendirilerek, hekresin kendi sektöründeki parazitleri kolayca maliyeye şikayet etmesi sağlanacak
    - oluşturulan websitesinde şikayet listeleri oluşturularak bu listeler toplu olarak düzenli bir şekilde maliye bakanlığıyla paylaşılacaktır.

    yakında güncellerim ben bu başlığı. cezanın da, verginin de yalnızca resmi iş yapan, bir şey kaçırmayan orta gelirliyi darmaduman ettiği ortamda ya artık toplu bir hareket yapıp herkese kol gibi cezaların gelmesini sağlarız. ya da biz de şirketleri kapatır instagramdan merdiven altı satış yaparız.

  • 12. sabire meltem banko

    osurarak uyurken periscope'u açık unutan akp'li sarışın avukat.

  • 13. 13 şubat 2018 juventus-tottenham hotspur maçı

    spiker; '' son ilk oyuncu değişikliği için oyuna giriyor'' deyince şöyle bir boş bira şişelerine baktım lan. oyuna giren adamın adı son'muş meğer. allahıma şükürler olsun daha sarhoş deyilim. gece uzun.

  • 14. aiesec'in türkiye'yi haritalarından silmesi

    üniversite öğrencilerine staj imkanı sağlayan, yani dolaylı da olsa bir şekilde bilime katkı sağlayan bir kurumun en basitinden coğrafya bilimini hiçe sayarak dünya haritasını kafasına göre değiştirmesi nasıl bir akla mantığa sığar anlayamıyorum.

    türkiye'ye karşı önyargılı olabilirsin, komple sevmiyor hatta nefret ediyor da olabilirsin de harita lan bu. yani orada bir kara parçası var, sen bunu kafana göre yok ediyorsun. ve sen global hizmeti olan bir kuruluşsun. ayıp yahu.

  • 15. 14 şubat 2018 fenerbahçe doğuş anadolu efes maçı

    kadrosunda bulundurmasına rağmen, böylesine bir maçta yorumcu olarak kaan kural'ı bizden esirgeyen tivibu spor'a da yazıklar olsun.

  • 16. sevgilisi olan birini ayartmak beni tahrik ediyor

    başlık açarken tehdit edenide gördüğümüz önerme, silmezsen ahım kalır

  • 17. bekarlar da sanıyor ki evliler her gün sevişiyor

  • 18. nuray hafiftaş

    bugün tekrar yoğun bakıma alınmış ve doktorlar artık her şeyin sonuna gelindiğini alenen söylüyorlarmış...

    çok çok üzüldüm. gittiğim ilk konser onundu, kars'ta idik 7-8 yaşında falandım. evet bu kadar özel bir anımın sahibidir.

    ne diyeyim... allah onun için en hayırlısını versin :'(

  • 19. ekşi itiraf

    her zaman sigara aldığım tekel sabah bana

    “- dün 2 paket almıştın, çok içiyosun satmıyorum sigara, dayan”

    diyerek sigara satmadı bana. :)

    bozmadım, halbuki 2. paketi arabaya atmıştım yedek dursun diye. seviyorum lan bazen bu ülkeyi. aynı şeyi başka hiçbir ülkede yaşayamazsın.

  • 20. 14 şubat 2018 real madrid psg maçı

    başlama saati: 22.45 (tsi)
    kanal: tivibuspor 2

    saatine ayrı * kanalına ayrı sokayım dedirtmiştir.

  • 21. hakemli dergide sözlüğe atıf yapan yayın

    kendisi hakkari üniversitesi(!) iktisat fakültesinde yrd.doç. (yeni adıyla dr.öğretim üyesi) kadrosundadır tıpkı şu doktora tezi skandalındaki şahıs gibi, aynı zamanda idari görev olarak dekan yardımcısıdır. akademik seviyesi, kaynak bulma ve gösterme becerisi de maalesef bu kadardır. makalenin kaynakçası göz kanatır seviyededir, sözlüğe bile eyvallah desek, cia ile ilgili bilgiyi forum sitesinden almış, yuh denir yuh. uluslararası ilişkiler okumuş ama büyük ihtimalle yes/no haricinde ingilizcesi yoktur. tercüman mıyız biz, ingilizceye ne gerek var diyen tayfaya en büyük örneklerden birisidir bu, ingilizce kaynak tarayamadığı için büyük bilgi kaynağı olan türkçe "forumlara" başvurmuştur. sonuçta bir sıkıntı yaşamayacaktır kendisi. bu haliyle uluslararası indeks yayın yapamaz kendisi ama başkasına yanaşır, ortak yazar olur, hatta para verir onu da halleder doçent de olur profesör de.

  • 22. talisca'ya türk isim önerileri

    adamın adı anderson lan

  • 23. esprilerde kullanılan erkek isimleri

    (bkz: mahmut)

  • 24. mesleğe göre plaka almak

    lr: peynirciyim.

  • 25. 2018 türkiye yunanistan çatışması

    2018 yılı itibari ile 18 adası yunanlılar tarafından işgal edilen bi ülkeyiz.
    hani şu ekonomik krizde batacaklar, az uzo-balık, sirtaki yapsınlar diye dalga geçtiğimiz ülke bu.

    koyun, hurşit, formoz, eşek, nergizcik, bulamaç, kalolimnoz, keçi, sakarcılar, koçbaba, ardacık, gavdos, dhia, dionisades, gaidhouronisi, koufonisi ve venedik kayalıkları.
    bu adalar bu ülkenin; bodrum, marmaris, didim, kuşadası'ndan görülebilen adalar. ama askerler yunan. şimdi sesimiz çıkacak öyle mi?
    yersen.
    not: yukarıdaki adalardan keçi adası, büyükada'dan iki kat büyüktür. hayalinizde kayalık canlanmasın.

  • 26. sözlük yazarlarının okurken zorlandığı kitaplar

    (bkz: franz kafka-dava)
    (bkz: jean paul sartre-bulantı)
    gercekten zor kitaplar, derin anlamlar barindirdiklarinin farkindayim ama okurken gitmiyorlar resmen, ozellikle bulanti.

  • 27. finaliyle ters köşe eden filmler

    1968 yapımı (bkz: planet of the apes) yani ilk maymunlar cehenneminin yazılmadığını görünce hayret ettiğim başlık. twist yani ters köşe nin en meşhurlarındandır.

    daha da eskiye gidersek 1941 yapımı (bkz: maltese falcon) var. james bond lara ilham olmuştur ayrıca benzer bir başlıkta konuyla ilgili daha kapsamlı bir entry girmiştim: (bkz: #71210486)

  • 28. sibirya malta bangkok

    yakın zamanda ziyaret etmek istediğim 3 destinasyon.

  • 29. 30 yaşında bekar kadın

    evde kalmis kadindir diyenler olmus. birileri sunlara artik 2018 yilinda yasadigimizi ve biz kadinlarin evlenmekten öte yasam motivasyonumuz oldugunu soylese keske. kimse merakli degil yani biriyle 40 yil gecirip, cocuk boku temizlemeye. hayat guzel. kuslar martilar falan.

  • 30. mars'taki ilk yerleşim yerine isim önerileri

    elon mars

  • 31. küçükken istenen ama sahip olunamayan şeyler

    (bkz: bisiklet)

    çok ama çok istemiştim. almanya da çalışıp yaz tatillerinde memlekete gelen bir arkadaşımız vardı. her yaz yeni bir şeyle gelirdi. o gelişinde bisikletle gelmişti. mahallenin çocukları hep peşindeyiz. kız bir havalı hir havalı. kimsede bisiklet yok o zamanlar. herkes yalvarıyor binmek için, o da, herkesi inletip canı isterse olur diyor. ben de bir gurur bir gurur, çok istiyorum ama yalvarmak da istemiyorum. çocukların düştüğü halleri görüyorum.her gece o bisikleti düşünüp uyudum bir ay boyunca elimi bile sürmedim. sonra gittiler, bisikletini arabalarına yükleyip.

    ardan zaman geçti babamdan istedim “paramız yok” dedi, oysa vardı, peki dedim.

    yıllar yıllar sonra artık ben genç kız olduğumda küçük erkek kardeşim ister istemez alındı. bunu da gurur yapıp o an içimden ve gece gizli gizli ağladım.

    kardeşim ısrar etse de hiç binmedim. sonra yine biraz zaman geçince denedim ama beceremedim.

    yıllar içinde ne zaman bir yerde görsem denedim ama hiç beceremedim. hala da isteyip öğrenemediğim şeylerden biridir, bisiklet kullanmak. nasıl yaralanmışsam artık

  • 32. dalgaların kate upton'ı düşürmesi

    (bkz: dalgaların bile kız düşürmesi)

  • 33. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    daha önce bu başlıktan biriyle yazıştıysanız lütfen uzak durun.

    onun dışında herkesi beklerim yeşile...

  • 34. referandumdan 51 nokta 2 hayır çıktı

  • 35. birdenbire gelen tecil bozdurma isteği

    23 yaşına kadar tecil ettirdim askerliği. üni yeni bitmiş, can yavaş yavaş sıkılmaya başlanmış. tam çılgın çağı aq kan kaynıyor. aklımı sikeyim aynı his bana da geldi. 2012 ağustosta askere gittim, neresi biliyor musunuz? sivas temeltepe. kısa şort, saçlar 3 numara, pezevenk gömleği, güneş gözlüğü, parmak arası terlik nizamiyeye girdim. bir de uzun dönemim. ne işim var benim burda diyip duruyorum. 2 ayda çok afedersiniz sikilmedik yerim kalmadı. her yerimi siktiler. çök, kalk, yuvarlan, yemek ye, şimdi sıç. herşey emirle. lan sabah dörtte adam mı uyandırılır. dört lan saat. amını sikim. derken usta birlikleri açıklandı. neresi biliyor musunuz? van başkale. iran sınırı. iran'da askerlik yaptım. hudut askeri. 15 ay. tam askerliğim bitti, askerlik düştü. yemin ederim. alt devrem benden önce çıktı. 2 gün taktı. 3 sene ertelettim, 3 ay erteleyemedim. kafamı sikiyim. eğer böyle bir istek gelirse hemen en yakın büfeye gidip 4 adet bira alın, için, rahatlayın.

  • 36. ypg'lilerin türkiye'ye saldırısının görüntüleri

    tsk görüntü kalitesini düşürüp yayınlamış. bulabildiğim en uzun video oydu: https://www.youtube.com/watch?v=xvbk0dygkyq

    bu da anadolu ajansı'nın verdiği video: https://www.youtube.com/watch?v=8ojqua3y1r8

    olayın gelişimi şu: ihamız sivil kıyafet giymiş bir grup götoğlanı teröristin kaşındığını tespit ediyor. bunları takibe alıyor. saklandıkları yere kadar takibi sürdürüyor. hedefi işaretliyor. koordinatlar iletiliyor. patlatma işlemi uçağımız tarafından gerçekleştiriliyor.

    başlık altında yazılanlardan da anlaşılacağı üzere sosyal medya teröristleri şu an yataklarının altında sessizce ağlıyorlar.

    1-2 çatlak ses çıkmış sadece. insanların kafası bulanmasın diye bir şeyleri netleştirelim.

    videodaki atlamalardan dem vurmuş çok bilmiş bazıları. beylerimizin keyfi için muhtemelen birkaç saat süren takip-tespit-gözlem-imha sürecinin tamamını yayınlamayarak büyük ayıp etmişler hakikaten. kendilerine katılıyorum. * bunlar için "extended" versiyonunun çıkmasını talep ediyorum.

    yok efendim, neden videodaki zaman, koordinat vs. göstergeleri bulanıkmış. bak bu da çok mantıklı bir hezeyan. elbette türk silahlı kuvvetleri her boku kabak gibi göstermeliydi. sonuçta oyun oynuyoruz burada değil mi? terörle mücadele etmiyoruz nasılsa.

    bak bu tam dayaklık: pkklıların bizim topraklarımızı hedef aldıkları belli değilmiş. tabii canım, o zaten hevallerin etek giyme töreni için kutlama amacıyla atılan mermiler... biz boşuna üstümüze alınıyoruz. arkadaşlar çok haklı.

    herkes her şeye yorum yapmak zorunda değil. bilmiyorsan sor. anlamıyorsan araştır. şu interneti ne için kullanıyorsunuz, hakikaten merak ediyorum ya. lan eskiden millet bir bilgi kırıntısına ulaşmak için şehrin bir ucundan diğer ucundaki kıçı kırık kütüphaneye gider, hasbelkader aradığı şeyi bulabilirse, oracıkta kağıda-deftere işler, gerisin geri evine dönerdi. edindiği bilgi de çoğunlukla güncel olmazdı. şimdi elinizin altında bilgi deryası var; kullanacağınıza buraya gelip dingillik yapıyorsunuz.

    neyse ben bir daha izleyeyim şu sanat eserini... yüzden fazla izlenebilirliği olan film gibi mübarek... iha, siha, teknoloji... bu topraklarda, bu toprakların fertleri neler yapabiliyorlar, görüyorsunuz işte... yeter ki önleri tıkanmasın. insan gururlanıyor. allah daha iyileri yapmayı nasip etsin. allah ordumuzu muhafaza etsin, ordumuza zeval vermesin.

  • 37. adana'da kavgaya iş makinasıyla giren adam

    şaka maka işin ehli gibi gözüküyor. adam kepçeyi akülü araba gibi kullanıyor lan.

  • 38. türkiye'nin ırak'a 5 milyar dolar kredi vermesi

    olayın aslı türk müteahhitlere ırakta iş yapması şartıyla harcanacak olan para. özalın "1 koyup 3 alacağız" cümlesindeki 3 ün 1 idir.

  • 39. sakarya'da teşhir ürünü klozete sıçan çocuk

    teşhir veya gerçek en azından nereye sıçılacağı konusunda yeni nesilde bir ilerleme var. ülkemiz ve milletimiz adına umut verici olması gerekendir.

  • 40. mehmed bir cihan fatihi

    diyalogların büyük bir kısmını şimdiden yazarak senaristlere yardımcı olmak istiyorum.

    - lakin
    - zira
    - zinhar
    - muvaffak
    - ala

  • 41. cumhurbaşkanlığı adaylığımı öcalan engelledi

    iddia kanıtlansa da bir halt olmaz.

  • 42. evlilikte seksin bitme sebebi

    sen çok yanlış gelmişsin kardeş diyerek girizgah yapmak istediğim tespit. lakin şöyle bir şey var; evlilikte seks bitmiyor, seksten alınan haz azalıyor. şu da hatalı; evlilikte seksin ve seks hayatının durağanlaşmasının sebebi yek olarak ' evlilik, evlenmiş olmak ' değildir.

    a dangerous method filminde, michael fassbenderin canlandırdığı, psikanalitik bilimin öncülerinden carl gustav jung'a atfedilen cümle de karakterimiz şöyle diyor;

    '' aynı çatı altından yaşayan bireyler için seks artık bir alışkanlık oluyor. ''

    tam olarak budur.

    kafa ütülemeye gerek yok.

  • 43. 2018 yazında yunanistan'a gidecek türk

    tatil amacıyla gidecek ise çok mantıklı davranan adamdır. antalya ve ege'de yapacağın tatilin daha güzelini yarı fiyatına getirir. doğal, samimi, sıcak kanlı insanlarla bir arada olur. keriz yerine konmadan yer, içer, gezer.

    özellikle ailecek tatil yapacak ise en doğru kararı vermiştir. karısına kızına asılan olmadan, yolunu kesip dilenen suriye'li görmeden, otopark için haraç kesen mafya çıkmadan, sarhoş abazaların sıkış tepiş doldurduğu sokaklarda taciz edilmeden, can güvenliğini yitirmeden tatil yapmayı seçmiştir.

    ek: yunanın biri ırkçı diye tüm ulusu yaftalamaya gerek yok, genellemek salaklık olur. yunan toplumunda bağnaz, faşist, ırkçı, yobaz kesim oranı çok az, özellikle türkiye'ye oranla. bizde 100 kişinin 40'ı böyle ise onlarda 10'u değil.

  • 44. geceye bir recep tayyip erdoğan atarı bırak

    geceye bir recep tayyip erdoğan atarı bırakmayı sizden öğrenecek değilim.

  • 45. 13 şubat 2018 tarihli uğur meleke yazısı

    paranoyak mısınız oğlum ne var adamın bu yazısında? hamza'yı eleştiriyor adam takımı hiçbir reaksiyon veremediği için eleştirmesin mi? gs'yi de övüyor aynı paragraf içerisinde. yeminlen kafayı yemişssiniz siz, işiniz zor.

  • 46. motosikleti bırakmak

    öncelikle (bkz: #55964862)
    (bkz: #60675998)

    resmi tatil, işler istediğim gibi gitmiyor, kız arkadaşımla eften püften bir sebeple tartışmışım o da çekip memleketine kafa dinlemeye gitmiş. her şey üstüme üstüme geliyor. atlıyorum motoruma eskişehir'e doğru yola çıkıyorum.

    ankara - eskişehir yolu dünyanın en sıkıcı yollarından, dümdüz. ankara'dan çıkmadan rotamı dağ yollarına çeviriyorum. yarım saat sonra kafamda ne kız arkadaşım var ne de işler. virajlarda yatarken asfalta yaklaştıkça yaşadığımı hissediyorum. kuş cennetinin orada duruyorum. bir fotoğraf çekip dinleniyorum.
    http://i63.tinypic.com/ngpnnt.jpg

    yolun kalan kısmında yavaş gideyim diye içimden geçiriyorum. atlıyorum motora ve yavaş yavaş yol almaya devam ediyorum. eskişehir'e 20 km var. yokuş yaklaşık 30 km hızla inerken bir viraj var. hızım virajı dönmek için yeterli ama biraz daha yavaşlamak istiyorum. motorun dengesi bozulmasın diye arka frene yavaşça dokunuyorum. yol çok tozlu ve arka teker kızaklıyor. panik oluyorum, arka freni bırakıp öne dokunuyorum yine kayıyor. bu sırada en yapmamam gereken şeyi yapıyor ve bakışlarımı yol dışına kaydırıyorum. çok kısa bir sürede yol kenarındaki kum birikintisine çarpıyorum. çarparken kendimi kasıyorum, gözlerim kapalı. sonra gözlerimi açıyorum. tüm korumalarım var. motorum karşımda kuma saplanmış duruyor. hemen elimi belime atıyorum. tamam hissediyorum felç değilim. boynumu oynatıyorum oynuyor. sonra bacaklarıma bakıyorum. sağ bacağımda bir gariplik var. oynatamıyorum ama acı yok. doğrulup yola işaret ediyorum. kırmızı bir brodway duruyor. nerde olduğumuzu biliyor musunuz diye soruyorum. anlatmaya başlıyor. adamın lafını kesiyor 112'yi arıyorum. motosiklet kazası geçirdim sağ uyluk kemiğim kırık gibi ambulans yollayın diyorum. yerimi soruyorlar broadway'li amcaya veriyorum telefonu. eksitekerdeki arkadaşlara yazıp, "ben kaza yaptım bacağım kırık gibi eskisehir'de bana yardım edebilecek birisi var mı?" diyorum. o sırada ambulans geliyor. ambulansa bindirilirken dayanılmaz acılar çekiyorum. hastahaneye giderken köpeğimi düşünüyorum. ona kim bakar.

    acile yattıktan sonra kafamda bir plan kuruyorum. ailemi korkutmak istemediğim için haber vermemeye karar veriyorum. tamam bacağım kırık, ama oturturlar ve alçıya alırlar ben de otobüste yan koltuğu da satın alır ankara'ya dönerim diyorum. resmi tatil olduğu için hastahanede ortopedist yok. evinden çağırıyorlar. geliyor elimi tutuyor. dur bi dakika ben doktorları sevmem ki. sakin ol diyor. ben sakinim zaten. ama bir pislik olduğunu o zaman anlamaya başlıyorum. röntgene götürülüyorum. sedyeden sedyeye geçmek zulüm geliyor. filmlerim çıkıyor. doktor yanıma geliyor. tebrik ederim vücudun en kalın kemiğini kırmışsın diyor. sağ femur ve femur boynu'nu kırmışım. ama beni korkutan o değil. femur boynun kaynamaya bilir diyor. ne olacak diyorum. konuşuruz diyip gidiyor. 15 dakika sonra yanıma geliyor. beni alçıya alın ben ankara'ya gideyim diyorum. bu öyle bir kırık değil diyip anlatmaya başlıyor. femur'u toparlarım diyor ama femur boynu çok riskli. kaynamayabilir diyor. risk ne diyorum. %20 kaynamama riski var kaynasa bile yürümen eskisi gibi olmayabilir diyor. %80 iyileşirim o zaman cevabını veriyorum. tıpta %20 çok yüksek ihtimal sen yine de o kadar ümitlenme diyor. sonra anlatmaya başlıyor. bu tarz kırıklarda acil müdahele önemliymiş. ameliyat günüm değil ama istersen birkaç saat sonra gelip seni ameliyata alayım diyorum. tamam diyorum. aileme haber vermemi istiyor. ama bir dakika nasıl söyleyeceğim. durumum iyi desem de inanmazlar ki zaten iyi de değil. eksiteker den arkadaşlar geliyor bana destek oluyor ve ilgileniyorlar. ankara'dan bir abimi arıyorum. atla eskişehir'e gel kaza yaptım diyorum. 2 saatte eskişehir'e geliyor. abi babamı ara ilker kaza yaptı durumu iyi yanındayım de diyorum. arıyor. sonra telefonu alıyorum baba bacağım kırık ameliyat olacağım korkmayın diyorum. babam antalya'dan annem ankara'dan yola çıkıyor ben ameliyata giriyorum. kız arkadaşımı arıyorum ve ben kaza yaptım önemli birşeyim yok, ankara'ya dönüp köpeğime bakabilir misin diyorum. o kadar çok kişiyi tedirgin ve mutsuz ediyorum ki o an kendimi düşünmüyorum. doktorum bir kağıt getiriyor. ameliyatın risklerini anlatan ve düzelemeyebileceğim ihtimalini bilerek ameliyata gireceğimin kağıdına imza atıyorum.
    ameliyathanedeyim. çekik gözlü bir ameliyat görevlisi beni bayıltmak için yaklaşıyor. sen de tam eskişehirliymişsin diyorum. gülümsüyor herhalde. ağzında ağızlık var görmüyorum. sonra bir tokat ile uyanıyorum. 5 saat ameliyatta kalmışım odama götürürken ayılayım diye tokat atmışlar. çağırdığım abi ve eşi yanımda. annem ilerde bekliyor. hiçbir şey demiyor. ağlamıyor bile. beni görünce hemen yanıma geliyor, her şey düzelecek diyor. o an doktorun söylediklerini idrak ediyorum. düzelemeyebilirim. sabaha karşı babam geliyor. herkes perişan ve sorumlusu benim.
    sabah yanımda biri yatıyor. bende de 1000rr vardı diyor. sen nasıl kaza yaptın diyorum. ben bıraktım menisküs ameliyatı oldum diyor. abi nasıl bıraktın diyorum. oğlum oldu diyor. aklıma babam geliyor gözlerim doluyor.

    uzatmayayım 2 hafta hastanede yatıp taburcu oluyorum. ambulansla ankara'ya kadar getiriyorlar. 6 ay yürüyemiyorum.
    http://i65.tinypic.com/24boh91.jpg

    bu benim motorla ilk ciddi kazamdı ama 1 yıl önce ciddi bir araba kazam da var. babam "oğlum 2 oldu ben 3. ye dayanamam diyor". babam hayatında ilk defa bana böyle bir şey diyor. motorumu satıyorum. kaskımı artık sadece soğan soyarken takıyorum.
    http://i66.tinypic.com/2m4jl.jpg

    hayatımda hiçbir şeyi özlemediğim kadar o motorun üstünde olmayı özlüyorum. *

  • 47. yıldız tilbe'nin gençken çok güzel olduğu gerçeği

    gençken herkesin güzel olduğu gerçeğiyle kesişir.

  • 48. gümbür gümbür gelen yeni nesil

    valla açıkçası türkiye'dekiler için konuşuyorsak defalarca yazıldı çizildi, gram ümit yoktur. kitap okumayan bir nesilden hiçbir sikim olmaz. bu 2+2=4 gibi bir şey. şimdi diyeceksiniz ki önceki nesiller nonstop kitap mı okuyordu? tabi ki hayır. ancak bir oran vardı. hatrı sayılır bir oran. sebebi de dönemsellik. çünkü yapacak bir şey yoktu amına koyayım. tv'yi açıyordun, sabah tsubasa. güzel. ancak bir sorun var. tsubasa'nın takımı nankatsu, hyuga'nın takımıyla oynuyor. bölümler 15 dakika. bir maç yaklaşık 4-5 bölüm sürüyordu. hele hele önemli maçsa daha da uzun. misugi var kalp krizi geçirip duruyor ali rıza bey gibi her bölüm. taçibana kardeşler havada pidgeotto gibi uçuyor. ne bileyim ishizaki var sabri sarıoğlu cosplay. hyuga desen tarık akan. saç olarak değil işte münir özkul'un baba olduğu ve tarık akan'ın onun oğlu olduğu filmlerdeki geçim sıkıntısı, fakir ama yakışıklı genç ve üstelik fazla gururlu ve öfkeli tripleri falan aynı tarık akan.

    dolasıyıla insan sıkılıyordu. çocuksun lan yapacak başka şey yok. bekliyorsun sonra şirinler çıkıyor. "şirinbaba koş anamızı sikiyorlar" diye feryat figan eden yancı şirinler. güçlü şirin'in gereksiz poz kesmeleri, gözlüklü şirin'in insanı hayattan soğutan sesi, usta şirin'in kendini mimar sinan sanması, süslü şirin'in sissylikleri. şirine'yi sikemeyen ona saplıyordu herhal. şimdi bu tip şeyler varken offf ben ne yapacağım kafasında oluyorduk çocukken. ben çıkar futbol oynardım ama bazı günler olurdu ki sokakta kimse olmazdı. götün götün eve kaçardık geri. tek oynayınca şizofren gibi hissediyordu insan. topu al duvara hafif şiddetle vur geri gelsin. saha falan da yok ki kaleye şut çek. eve dönüyorsun, ataride hep aynı oyunlar. atari dediğim işte bu sikik 8bitlik konsollar yoksa atari markasına ait olan konsol değil. bilgisayar yok bir şey yok. save yok, ilerlemeli oyun yok. chip and dale ne bileyim snow bross, yine tsubasa falan belki goal 3. bu da sıkıyordu. tekrar tv'ye dönsen cüneyt arkın'ın tek başına bütün bizans ordusunu hakladığı absürt filmler yahut sürekli kemal sunal filmleri. ya ikisini de çok severim ama her saniye izleyince takdir ederseniz ki insanın canı burnundan geliyordu.

    alternatif yoktu ve kitap okudum. okuduk. iyi ki de yaptık. kafamıza bir boklar girdi. bir perspektif kazandık. türkçemiz gelişti, imla kurallarını öğrendik, hayal gücümüz gelişti, konuşmamız gelişti, olaylara bakış açımız değişti. daha birçok iyi noktasını gördük. bazı kitaplar vardı ki, insanın canını burnundan getiriyordu. ne bileyim edmondo de amicis'in çocuk kalbi kitabı mesela. yarrrrrrrrrak gibi bir kitaptı. ya da jose mauro de vasconcelos'un şeker portakalı. zeze vah zeze. lan siktirtme dramını tv'de zaten marco var. bütün dram ihtiyacını o ve ganbare genki sağlıyordu. bir de senin sikko dramını okuyunca bana ne katacak? dram dediğin oliver twist gibi olurdu. hakiki, realist dram. iki şehrin hikayesi - charles dickens mesela. okurken canım burnumdan gelmişti sıkıntıdan. çeviri kötüydü belki, cümleler çok bayattı ve anlatılanları kafamda oluşturamıyordum ama john steinbeck'in fareler ve insanlar'ını çok seviyordum. yine steinbeck'in gazap üzümleri'ni okumaya yeltenip çok sıkıldığımı ve yaşamı aştığını düşünüp bırakıp, jack london'dan klasik beyaz diş'i okuduğumu hatırlıyorum. birini sevmeyip, birini okuma imkanı vardı kitaplarda. tv'de o yoktu. önüne ne konsa izliyorduk. atari de keza öyleydi. artı oyunlar almak kolay değildi çok pahalıydı o avradını siktimin kasetleri. eşle dostla takas yoluyla oynarken nispeten maddi durumu daha iyi olanlar playstation'a geçti. imrenerek bakıyorduk böyle. atari salonunda tek jetonla mustafa'yı, punisher'ı bitiren bizden 3-4 yaş büyük tiplere baktığımız gibi. bir arkadaşımda sadece sega saturn vardı. onla deli sikmiş gibi bir futbol oyunu oynardık. ama her dakika da arkadaşa gidilmezdi. bir adap, bir kaygı vardı. yüzsüzleşemiyordun. aile bunu sana veriyordu. durum böyleyken istediğinin seçip, yapabilmenin lüks olduğu yıllarda kitaplar bizim kurtarcımızdı.

    şimdiki veletlere bakıyorsun. 4 yaşında alıyor eline tableti. sikik minecraft ve league of legends oynamaya çalışıyor. takıldığı yerde açıyor youtube'u yaşça ondan büyük ama zeka olarak aynı yaşta olduğu youtuberları izliyor, abone oluyor, anasının kredi kartıyla donate atıyor. tüm gününü youtube trendler adı verilen popüler videolarda geçiriyor, birbirinden gereksiz tiplerin videolarını izliyor, hayatına anlam katacak, kendini geliştirecek hiçbir şeyi yapmıyor, sokağa oyun oynamak için çıkamıyor. hoş çıksa oynayabileceği bir alan yok ama bizim de yoktu. biz de asfaltta futbol oynardık. sitenin garaj kapısı kale olur, tek kale oynar, okulun bahçelerine okulda dersler bittikten sonra girerdik. o dönem bile toprak bahçesi olan okul 1 yahut 2'ydi. geneli betondu. düşünce anamız sikilirdi. ona rağmen ısrarla gider oynardık. şimdikilerde bu düşünce ve düstur yok. açıyor tv'yi evlilik programı, onlar bitti şimdi psikopat suç programları. dertleri gerçekten insanlara yardım etmek değil reality show titri vesilesiyle reyting almak. açıyor başka kanalı futbol yorumcuları. hepsi torpilli ve %95'i futboldan anlamayan, orda bulunmaları tamamen sağlam bir tanıdıkları olduğu için olan ve orda bulunmayı asla hak etmeyen tipler. boş boş konuşuyorlar bütün gün. değiştiriyor orayı birbirinden gereksiz ve gram zeka kırıntısı içermeyen aşk ve entrika dolu iğrenç diziler.

    çocuk da giriyor youtube'a tekrar. youtube kesmeyince twitch denen siksoğa giriyor. oyun oynayan tiplemeleri seyrediyor. ya arkadaş bu neslin dandikliği buradan belli değil mi? bizim jenerasyon, 80'ler. biz atari salonunda başkasını izler miydik? anca böyle çok zor bir oyunu tek jetonla bitirenler olurdu, yukarda da bahsetmiştim. bir tek onları izlerdik o da 1-2 dakika. ya utanırdık "lan biz boşa oynuyoruz hadi eve gidek" derdik içimizden. ya da gaza gelirdik "bu embesil bile yapıyorsa ben hayli hayli yaparım" diye. şimdi çocuklar oturuyor, gerçekten oynamasalar bile hiçbir şey kaybetmeyecekleri oyunları oynayan en az oyunlar kadar gereksiz yayıncıları seyrediyorlar. küfür, argo, sigara, birbirinden kötü espriler, aptal aptal tripler. çocuk da zamanla o tipleme gibi konuşmaya başlıyor. hepsinin oynadığı oyunlar online oyunlar. bu bir vakit geçirme aracıdır. size bir şey katmaz amına koyim. illa bir oyun oynayan tip izleyecekseniz gidin hikayesi olan, bir senaryosu olan, gerçekten emek harcanmış bir oyunu oynayan birini seyredin. multilere emek harcanmıyor mu? sikeyim öyle emeği amına koyim. lan bizim en popüler multiplayer oyunumuz half-life'tı. onun single'ında nasıl bir senaryo vardı bir düşünün. emek oydu. lol mol pubg fortnite h1z1 hepsi birbirine benzeyen ve bir sike derman olmayan oyunlar. çocuk da bunları izliyor. moron oluyor işte. özeti bu.

    daha bunun periscope'u var, daha bunun scorpe'u var, daha bunun twitter'ı var. konuşursam daha bir bu kadar yazarım. başta dönemsellik demiştim. bizim erişebildiğimiz şeyler kısıtlıydı. bu yeni nesil her boka kolayca erişebiliyor ama işi hinliğe vuruyor. kolaycılığa kaçıyor. %99'u okumaktan zevk almıyor. lan ben genelde az yazarım ama yazdım mı da öz yazarım. uzun olur. mesaj geliyor "özet geç aq." diye. lan zorla mı okutuyorum dana? hayır dersin ki "sik gibi yazıyorsun, gram akıcılığı ve çekiciliği yok." o zaman anlarım. ama sırf bir yazı uzun diye okumaya üşenmek de işte bunlara mahsus. "abi vaktimiz yok" diyor. ben ansikopledi yazmıyorum ki yazmam benim 15-18 dakika sürüyor zaten sen nasıl 2-3 dakikada okuyamıyorsun? sorun bende değil. bazı şeyler var gerçekten kısa yazarak anlatılamıyor. bu daha detaylı anlatılabilecek bir konu. her boka erişebiliyorlar, okumaya üşeniyorlar, araştırmaya üşeniyorlar, kendilerini geliştirmiyorlar. girin bakın bilgisayarlarına google sonuçları hep x frikik, y ifşa, z oyunu hile, w oyunu trainer bunlarla dolu.

    üstelik eğitim sistemi bizim döneme göre kalite olarak oldukça düştü. o çok daha üzerine konuşulması gereken bir konu. tüm bu etmenler varken bu çocukların gümbür gümbür geldiğini düşünen varsa bizim de şu an süper güç olduğumuza falan da inanıyordur. ha yeni nesil 94-98 aralığıysa o çocuklar yine şu anki lisede okuyanlardan daha iyidir ama yine de yeterli değiller zira tam teknolojinin gelişme çağında çocuktular. aileden belli alışkanlıklar kazanmadılarsa diğerlerinden farklı değiller. tablo bu. istisnalar elbette vardır, olacaktır da ama antik yunan örnekleriyle teknolojinin hayvani boyutta gelişerek toplumların değer yargılarını ve kültürlerini topyekün değiştirdiği bir döneme atıf yapmak toplumu yeterince gözlemleyememektir. bu 1940 doğumluların 1950 doğumlulara laf sokmasının ötesinde bir şey. bambaşka. şu an içinde bulunduğumuz teknolojiyi düşünün. hangi 30+ insan bundan 20 yıl önce wi-fi şarj diye bir şey olacağını düşünüyordu yahut yine kablosuz joysticklerin olacağını falan öngörüyordu? zannetmem ki elektrikle çalışan arabaların olacağını ve yaygınlaşacağını 20 yıl önce düşünen olsun. back to the future'daki gibi uçan arabaların olmayacağını bilerek büyüdük. bu realistlik bizde default vardı, şu anki gelişmelerin olacağını hiçbirimiz tahayyül etmiyorduk. muhakkak düşündüğünü iddia eden olur ama %99 etmiyorduk diyelim. bundan 10 sene sonra neler olabileceğini bilen var mı? robotların ve yapay zekanın hayvani bir gelişim göstereceği aşikar ama başka? teknoloji insanın dostu olduğu kadar düşmanı da. yeni neslin sorunu da bu. teknolojinin kötü yönlerini alıyor. avrupa ülkelerindeki gibi bir eğitim sistemimiz olsaydı belki bu çocuklar bambaşka bireyler olacaktılar ama eldekiyle anca twitch yayınlarına bağlanıp "anan xd" yazıp, yayıncıya 2 liralık bağış atıyorlar, periscope'ta memesini açan akranlarına sik sıvazlıyorlar. bu yani. bu nesilden büyük bir mucit falan çıkmasını beklemeyin.

  • 49. 1500 pound maaş londra vs 10 bin tl maaş istanbul

    türkiyede aylık yaklaşık 2500 tl geliri ile ünüversitede çocuk okutabilen bir baba olarak hayretle okuduğum yazıları içeren başlık. haşin ekşiciler beni gömmeden önce kısa kısa bilgiler vereyim.
    kira ödemiyorum.
    arabam, motorum, bisikletim bile yok.
    yaşadığım ilçede toplu taşımaya ihtiyacım yok.
    sigaramı kendim sarıyorum.
    bahçemde tavuklarım, üç adet zeytin ağacım var.
    interneti yan komşumdan sömürüyorum. (sağ olsun şifreyi verdi.)
    evinde kaçak rakı yapan arkadaşım bana arada sırada votka yapıyor. (rakı sevmem.içmem)
    kıza aylık 1300 tl gönderiyorum. geri kalan 1200 tl ile şimdilik geçinebiliyorum. ( ortalama elk,su,tlf masrafı yaklaşık 175tl)
    sonuç: orayı burayı mukayese edeceğinize götü kurtarmaya bakın..

  • 50. emine gün'ün bürosunun saldırıya uğraması

    milliyetçi bir avukatım, emine gün'ü tanımıyorum belki de vicdani muhasebesi zayıf biridir ancak hala avukat kimliği taşımaktadır. bak kırocan bu ülkede avukatlar hakimler ile silahların eşitliği ilkesi gereği aynı statüdedir. ha baba parası ile para ile diploma alınan bir sözde okuldan mezun olmuş gelmiş ben avukatım diyen asalaklar yüzünden bu ilke unutuluyor ama geçmişte de böyleydi şimdi de böyledir. şu an ha hakimin odasını basmışsın ha kadının bürosunu basmışssın aynı şeydir, ve cezası ağırdır. vicdani muhasebe yapmadan önce bir düşünün siz hedef olarak kimi gösteriyorsunuz!!! gidin sistem sorun hesabınızı, evet avukat gün bugün demiş ve direk icrayı koymuş buna vicdansızlık mı diyorsunuz. bu hukuk aleminde ne vicdansızlıklar var biliyor musunuz? mesela o icrayı geç koysa ve görevini gereği gibi ifa etmese ağır cezada yargılanacak biliyor musunuz? kafadan sallayın aq, ayrıca o kadar gün oldu. o paranın çerez parası olmadığı bir sürü zengin var biri kalkıp da tamam bu borcu ben üstleneceğim dedi mi? sözde herkes milliyetçi oooowww kamuflajlarla pozlar verilir afrin için, ama elini taşın altına sokmaya gelince tık yok.
    ben bu kadını bir avukat olduğu için ve böyle bir muameleye maruz kalmaması gerektiği için savunuyorum. yarın bana da aynısını yapmayacaklarını nereden bileyim, bu işin sonu nereye gidiyor?
    ayrıca ooh iyi yapmış diyenler suçu ve suçluyu övmektedir ha onu da ayrıca belirteyim, pkk'ya karşıyım diyenlerin iç ruhi haliyetlerinde ne kadar terörist bir yön olduğu da bu yorumlarda ortaya çıkıyor.
    -hukuk hepimiz için bu birrrr
    -bu ülkede problem sistemde bu ikiiii
    - bu rezilliği kapatabilecek o kadar zengin varken halen konuya el atmamaları utandırıcı, yazıklar olsun bu üç.