Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. sevgilisinin eşinin tecavüzüne uğrayan adam

    olum neler oluyor gene ülkede ya.

    adam karıyı sikiyor, kadını daha önce defalarca kez siken kişi, yani kadının eşi de bu adamı sikiyor. şimdi görüntüleri paylaştı ve tecavuz etti diye yargı ve kolluk kuvvetleri de bu adamı sikecek. adam hapse girerse tecavüzden yattığı için koğuş arkadaşları da bu adamı sikecek. evli iken bile başkasıyla beraber olan karısı, adam içerdeyken daha rahat milletle yatıp kalkacak. onu da sikecekler. başlığı açan arkadaş da bu zincirin dolaylı bir parçası olarak türkçeyi sikmiş.

    lan bu sikiş zincirinde siki taşağı olmayan biriyle biz de sevişelim bu zincirin dışında olmak beni çok rahatsız ediyor.

    edit: imla düzeltmesi.

  • 2. geceye bir underrated film tavsiyesi bırak

    lan oğlum acaba siz underrated ne demek onu mu anlamadınız yoksa ortamda inceden bir ironi* var ben mi anlamadım? bir kaç suser hariç hepiniz hayvan gibi bilinen, imdb'de 7+, rotten tomatoes'da %70 ve üzeri izleyici skoru almış filmleri yazmışsınız. yoksa aranızda, sadece erkeklerin anlayabildiği cumartesi olayı mı çeviriyorsunuz bensiz?

    hayır, şimdi ironi diyeceğim the matrix, the man from earth, groundhog day, mr. nobody, der untergang, into the wild, howl's moving castle, the hitchhiker's guide to the galaxy, constantine, zodiac, donnie darko vs. yazmışlar ki bunlar sadece ilk gözüme çarpanlar. daha neler var neler.

    kült ile underrated birbirine karıştırılmış olsa gerek. yoksa insan şunları yazarken utanır. içinde imdb puanı 7'nin altında film yok. ödülü yok denilen zodiac'ın 2 uluslar arası ödülü 2 oscar adaylığı var. howl's moving castle'ın 14 ödülü 19 adaylığı üstüne imdb top 250'e 132. sıradan girmişliği var.

    edit: aboo. old boy ve internal affair de yazılmış. kesin bir taşak var ve bana söylemiyorsunuz ipneler!

  • 3. en efsanevi film açılış sahnesi

    (bkz: saving private ryan)

  • 4. türk insanının vergilere karşı ayaklanacağı gün

    benim bir hayalim var: bir gün gerçekten dürüst, namuslu ve demokrasiye inanan insanlar hükümeti yönetecek ve diyecekler ki 'halkı uyutmaktan vazgeçelim, vergileri ürün ve hizmetlere gömmeyelim, örneğin benzinin litre fiyatı 5.50 tl değil 1.75 tl yazsın, ödeme esnasında vergisi ayrıca alınsın, marketlerde ürünlerin vergisiz fiyatı yazsın, kasada vergi ayrıca alınsın, maaşlar brüt ödensin, insanlar maaş aldıktan sonra vergi dairesine gelir vergisi yatırsın ki, harcadığımız her kuruşu kendilerinin ödediğini halk anlasın, böylece demokrasi gelişsin, hükümet kafasına göre har vurup harman savuramasın, en dindarı dahi diyanetin bütçesine isyan etsin, yolsuzlukların, yanlış yatırımlarla heba edilen paraların, belediyelerin aynı kaldırımı 8 kere yapıp, 9 kere sökmesinin hesabı sorulsun'

  • 5. canan karatay

    evet, her doktor kendini ilaç mümessillerine satmıyor. kimi daha karlı yerlere, medyaya pazarlıyor!

  • 6. çaykur'un türkiye'de 26 almanya'da 10 tl olması

    ihraç ettiğimiz çayı ithal edebiliyorsak çok ucuza geliyor.

  • 7. toplu taşımada 65 yaş beleşçiliği kaldırılsın

    erich fried demiş ki: "çocuklar kurbağalara şaka olsun diye taş atar ama kurbağalar ciddi ölür."

    buradaki yeni yetmeler, toplu taşıma araçlarındaki yaşlılarla empati kuracak bilgi ve görgüyü henüz edinememiş olabilirler. görmüş geçirmiş emektar insanlar hakkında böyle hafif sözler sarf edecek cesareti bu bilgisizlikten alıyor olabilirler.

    o halde size gerçek bir hayat öyküsü anlatayım, eğer birazcık yüzünüz kızarırsa korkmayın, bu çok iyi birşeydir:

    adam 70 yaşında. bu ülkenin yetiştirdiği en iyi türkçe edebiyat öğretmenlerinden. emekli maaşıyla geçinemediği için özel ders veriyor. sincan'da oturuyor, ders için gerektiğinde elmadağ'a gidip geliyor. toplu taşım araçları kendisi için büyük kolaylık, böylelikle, tasarrufta bulunabiliyor. kendi otomobili hiç olmadı. hoş, olsaydı da rahat bırakmazdınız: (bkz: 60 yaş üstü bireylerin araç kullanımı yasaklansın).

    kel mahmut gibi namuslu, ilkeli bir cumhuriyet öğretmeni. giresun'da, şebinkarahisar'da ve sürgüne gittiği bir çok anadolu kasabasında, yoksul ama parlak cevherleri bulup yetiştirdi. gerektiğinde, masraflarını bizzat karşılayıp okumalarını sağladı.

    bugün, kendisine halen minnet duyan, bayramlarda elini öpmeye koşan nice başarılı doktor, mühendis, öğretmen, müfettiş ve üst düzey yöneticiler kazandırdı bu memlekete. 40 yıllık memuriyeti sırasında ödediği vergi de cabası!

    biri işletmeci, diğeri mühendis olmak üzere iki evlat da yetiştirdi. ne onları okuturken, evlendirirken, ne de kendi işleri için kimseden torpil, tavassut talep etmedi.

    boğazından tek kuruş haram geçmemiştir, çocuklarına ve öğrencilerine de hep bunu öğütledi. alın teriyle elde edilmiş başarının verdiği mutluluğun yerini hiçbir şeyin alamayacağına inanıyordu.

    kanser oldu, ciğerinin yarısını aldılar. yine de çalışmaktan vazgeçmedi. halen kimsenin tek kuruşuna muhtaç olmadan çalışmaya devam ediyor.

    bırakın da, en azından devletin sağladığı hak sayesinde toplu taşım araçlarını kullansın, öğrencilerinin ayağına gidebilsin!

  • 8. bitcoin

    şahsen benim için mehmet şimşek ve nihat zeybekçi‘nin bu sanal para hakkında; “saadet zinciridir”, “lale çılgınlığıyla aynıdır” gibi alakasız beyanlarda bulunmasından sonra güvenirliliğiyle ilgili aklımda en ufak bir soru işareti kalmamıştır. bu adamlar ne söylüyorsa aksini gönül rahatlığıyla yapabilirsiniz.

  • 9. iota

    konuyla ilgili soru moru gelmiyor onlarca. totonuzdan element uydurup sanki böyle bir durum varmış gibi işi binance referansına bağlamayın. yeter artık ne yüzsüzlük yahu bu.

    bu ne rezilliktir ya. 2 adımda bir anlatılmış zaten sayfalarca sayenizde; "çık sırı giliyir idim idim inllitiyirim bi di binins rif kidim."

    laned ossun baynensinize de ayotanıza da.

  • 10. ekşi itiraf

    hayatımda 2 kere psikoloji testine girdim ve ikisinde de psikopat çıktım sözlük.

    babam vefat edince beylik tabancası bana kaldı. biz de annemle konuştuk ne yapsak diye. dedim olmazsa ruhsat alayım dursun bir kenarda. onun için de test yapıyorlarmış devlet hastanesinde. neyse efendim psikiyatri polikliniğine gittim böyle 500 küsür soruluk bir test verdiler bana. adı da minnesota çok yönlü kişilik envanteri imiş. dediler git bunu yap gel. testte de garip garip sorular var. yok afrika'da aslan avlamak ister misiniz? yok akşamları karanlıkta yürürken sizi birisinin takip ettiği hissine kapılır mısınız? mesela ben bu iki soruda da hayırı işaretlemiştim. * işte şu gün gel sonuç için dediler ben de gittim.

    günü gelince sonuç için gittim hastaneye. hoca sonuç zarfını bir açtı. hayvan kadar psikopatik eğilimli bişey bişey yazıyor. doktor bana bakıyor ben doktora. sonra ikimiz birden dönüp kağıda bakıyoruz. arada "cık cık cık" "allah allaaaah" "insan gerçekten hayret ediyor" tarzında şaşırıyoruz. hadi ben şaşırıyorum normal olarak da doktor neye bu kadar şaşırdı orasını hiç anlamadım. doktor dedi sana bu şekilde silah ruhsatı alabilir raporu veremem. seni en yakın ruh ve sinir hastalıkları hastanesine sevk edicem bir de orada test yapılacak. dedim ulan başımıza iş aldık durduk yere. dur pederin silah süs eşyası olmasın bari ruhsat alayım diye hastaneye gidip ayaküstü deli gömleğini giyecektim neredeyse. ama gurur yaptım dedim sevk et lan nolucaksa olsun.

    gittim manisa ruh ve sinir hastalıkları hastanesine orada da bir teste soktular. dediler ki evladım sen silah alamazsın. ben de dedim ulan askerde 15 ay tüfeklerle halay çektirirken öyle demiyodunuz? sorum cevapsız kaldı tabi * * yalnız bu doktor sanırım bende bir ted bundy havası görmüş olacak ki "dur bir şeyler yaparız. ben bu testlerde bir sorun olduğunu düşünüyorum" dedi. ve ekledi " üstünü çıkartır mısın?" kendi kendime "yaa diyorum şimdi konunun bununla ne alakası var. acaba bunlarda mı sırt dinleyip öksür falan diyor. rica etsem de direkt gömleği mi getirseler. hem psikopatım madem belki hannibal gibi maske falan da takarlar namım yürür." o ara derinlerden "çıkar çıkar da bir bakayım" diye sesi geldi yine doktorun. bunu sen istedin diyerek çıkardım bende üstümü. kollarıma, sırtıma, boynuma falan baktı. dedi tamam giyinebilirsin. ben bu raporu onaylıyorum ruhsatını alabilirsin. hocam sizin birimde işlerin böyle yürüdüğünü bilsem buralara gelmeden edremit'te soyunurdum asghhfdhashk gibi gereksiz bir samimiyete girmeme rağmen adam onayladı raporumu.

    tamam raporu aldım ama yol boyunca eve dönene kadar "benim içimde hakkatten bir cani mi var lan acaba" diye düşündüm durdum. eve geldim kapıdan girer girmez ilk lafım "anne biz bu silahı bağışlayalım yaa" oldu. kadın daha ne olduğunu anlamadan paldır küldür savcılığa gidip dilekçeyle emniyete bağışladık silahı. * *

    demem o ki; anacım sen o gün benim o yersiz ısrarımı anlayamadın. ben de yüreğine inmesin diye sana bir türlü işin doğrusunu söyleyemedim. izmir'e arkadaşlarımı görmeye değil manisa'ya ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde doktora soyunarak piskopat olmadığımı kanıtlamak için gittim. ama gurur duy anne oğlun bunu yaparak belki de tıp literatüründe bir ilki gerçekleştirdi. üstsüz halimi gören doktor iki tane koskoca testi hiç yapılmamış gibi sayarak bana olumlu rapor verdi. **

  • 11. dünyanın en güzel kokusu

    tiner kokusu.

    yeminle burnumdan ciğerlere giderken algılarım açılıyor.

    şampiyon beşiktaş.

  • 12. hacamatla vücuttan çıkarılan jel kıvamındaki madde

    kan, damar duvarından salgılanan antikoagülan (pıhtılaşma engelleyici) maddeler kesintiye uğradığı zaman pıhtılaşmaya başlar. hacamat da kontrollü kanatmadır. bu yüzden senin o jelsi şey dediğin olay pıhtılaşmış kan.

    çok da zor değil bunu düşünmek. kanın pıhtılaştığını bilmen lazım dostum.

  • 13. fenerbahçenin her sene hakemlerden +10 puan alması

    bu şey değil mi ya,

    hocası futbolcu döven

    futbolcusu hakeme ana avrat söven

    federasyon başkanı eski başkanı olan

    şerefli takımın taraftarı.

  • 14. çukur

    son sahneyi gösterip tekrar reklama girmeleri selimin yaptıklarından daha büyük orospu çocukluğu.

  • 15. suriye sinirina 911km'lik duvar

    4 milyon suriyeliyi sınırdan içeri soktuktan sonra yapılması da enteresan olan duvar. gelenler suriyeye geri dönemesin diye heralde

  • 16. bitcoin'de herkes kazanıyorsa parayı kaybeden kim

    aklıma bir film repliğini getirmiştir;

    -poker masasında ilk yarım saatte yolunacak enayinin kim olduğunu anlamadıysan o enayi sensindir...

  • 17. ufak tefek cinayetler

    --- spoiler ---

    mehmet, götüne adliye sarayı'nın sütunları girsin.

    --- spoiler ---

  • 18. pisuvara türkçe isim önerileri

    sözkonusu kelime zaten türkçe olduğu için gerek olmayan önerilerdir.

    pis su var

  • 19. pembe saçlı kedicik karşısında cozutan adnan oktar

    erkek dişisini etkilemek için çeşitli hareketler yapmakta. dişisi de bu davete karşılık vermekte. ilkbaharın ilk günlerinde küçük yavrular görebiliriz.

    serengeti kırsalında hayat çok acımasız.

  • 20. geceye bir behzat ç. repliği bırak

    - la oglum onlari tavaya attin mi kabugu ayrilacak agzimiza kayis gibi gelecek la
    - allah allah los angeles’ta buyudun amina kodumun gurmesi ya

  • 21. eşek gibi çalıştıktan sonra erkeğe yemek yapmak

    iyi beslenmek beni şu hayatta en çok tatmin eden şeylerden biri. evlenmesem de işten geldiğimde lezzetli sağlıklı ev yemeği hazırlarım kendime, ne kadar yorgun da olsam. anne yemeği işte bildiğin.

    evliyken işten geleceğim, tek yaptığım hazırladığım yemeği daha fazla yapmak olacak. hatta masayı ben hazırlamayacağım, eşim hazırlayacak. o yemeği yalnız değil, sevdiğim insanla yiyeceğim. kendi kendime "ne güzel yapmışım yemeği be." demekten çok onun "acayip lezzetli olmuş eline koluna sağlık." demesi mutlu edecek beni. sorun ne anlayamıyorum o yüzden, bazen mutsuzluğumuza ve gerçeklere bahane olarak sorun yaratıldığını düsünüyorum.

  • 22. her il ve ilçede en az 1 tane olan dükkan isimleri

    (bkz: teras cafe)

  • 23. öğrencilerin şiddete şiddetle cevap verme hakkı

    evet tüm kurallara uyalım ne güzel olur. derste hayvan sesleri çıkarmasın öğrenciler, sakallı okula gelmesin, öğretmeni kafaya almaya calismasin, arkadaşları ile kavga etmesin.

    öğretmenler de ogrencileri dövmesin küçük düşürücü davranışlarda bulunmasin, haksiz yere düşük not vermesin. bak ne guzel anlaştık.

    şimdi yukaridakine bakalım kaç öğrenci dersi bölüyor? kaç öğrenci arkadaşları ile kavga ediyor? kaç öğrenci kıyafet kurallarını bozuyor? sayamiyoruz sayaç bozuldu.

    kaç öğretmen öğrenci dövüyor? kaç öğretmen haksiz yere not kırıyor? istisna ve çok az. şimdi sen düşün küçük bey.

  • 24. çocukken çok isteyip de aldırılamayan oyuncaklar

    (bkz: akülü araba)

    hayalini kurarken bile ağzımın suyu akardı

  • 25. tokat attı diye okul müdürünü öldürebilen zihniyet

    geçen gün öğlen arası yemek sırasında birkac iri kıyım öğrenci küçük sınıfların önüne geçmişler, ben de nobetciyim öğrenciler gelip şikayet ettiler, gittim son derece cılız bir sesle yaptıklarının yanlış olduğunu söyledim. bunlar sırıtarak yerlerinin burası olduğunu söylediler, tamam diyip arkamı döndüm.

    o an küçük sınıfların yüzündeki haksızlığa uğrama ifadelerini görmeliydiniz... valla uzatsam sinirlerim gerilecekti, çocuklar tam it çünkü, belki bu hoca gibi fiziksel temas bile olabilirdi, ama olmadı. disipline versem, müdür gotuyle güler, disiplin böyle bir olayda işlemez. çocuklara bağırsam, hakarete girer, hic burada ekşici orospu çocuklarının diline dusecek halim yok, hele bir de biri telefonla falan çekerse show habere de çıkarız. dayagin zaten nereye gideceği belli...

    ee peki ben ne yapayım? ne yapayım şimdi böyle bir durumda? valla amk ılıkları yüzünden bu is buralara kadar geldi, bu ekşici ılıkların çocukları da ezilirken, sopa yerken, haksızlığa ugrarken de susacağım hic kusura bakmasınlar çünkü öğrenci her zaman haklıdır.

    bu arada derslerin nasıl geçtiğinden hiç bahsetmeme gerek yok, 8. sınıfta fiille ismin ayrımını bilmeyen öğrencim var. orda da hic gerginlik yaratmıyorum gayet relax... sınıfta sinir krizi geçirip kendimi videoya çektirerek halim yok, kimse kusura bakmasın öyle göte böyle yarak...

  • 26. bir ebeveynin çocuğuna yapacağı en büyük iyilik

  • 27. fatih terim

    umarım gelir. ama şöyle bol sıfırlı bir kontrat ile. kovulduğunda ise milli takımda olduğu gibi okkalı bir tazminat almalı tabi bir de.

    umarım gelir ki fatih kerim allah terimci embesil tayfa dileğine bir an önce kavuşur.

    adamlar o kadar dangalak ki 3 sene önce galatasaray'a operasyon yapıldığını, aysal'ın terim'i kovduğunu düşünüyor.

    ulan ünal aysal bunun önüne 2 yıllık sözleşmeyi koyup gayet şeffaf bir şekilde süreci yönetirken, kapalı kapılar ardında galatasaray'a büyük kazıklar atan tüpçüyle oynaşıp gs başkanının telefonlarına çıkmayan kimdi? zorla kovdurdu kendini ama aptal olmadığı için mağduru oynayarak, aptalların gözünde kahraman olarak gitti. bir de üstüne aslolan galatasaray'dır diye rol kesip takımı satmasına rağmen hala müritleri fink atıyor ortada. ne midesizsiniz lan.

    fenerbahçe, kebapçının reklamını alırsa iyi güleriz ama*

    türkiye'nin en kolpa en yavşak taraftarı bizimkiler ya her durumda belli ediyorlar. musleramızın başını da yiyecek puştlar.

  • 28. küçükken horoz tarafından kovalanmış sözlükçüler

    o şerefsiz beni de kovaladı. yazar bir arkadaş "sol gözümün bir cm altında gagalama izi hâlâ durur yazmış" yemin ediyorum aynı yerden deşildim, belki de aynı psikopat horozdu. gerçi bizimki ev sahibinin horozuydu; ev sahibimiz amca olayı duyduğu gibi "az daha çocuğun gözünü çıkaracakmış namussuz" deyip derhal horozu kesti, kanını da alnıma sürdü (gaga yarasının 3 cm üstüne) etini de komple bize verdi, ailecek yidik.

    o zaman tabii çocuk psikolojisi filân diye bir şey icat edilmemişti, edildiyse de henüz bizim mahalleye gelmemişti zira bizim mahalle epey bi kenardaydı. düşünün yan komşumuzun koyunları filan vardı hatta bu davarlardan biri de avret mahallimden süsmüştü beni. ev sahibimizin gösterdiği duyarlılığı komşudan da bekledik, "az daha çocuğun yımırtalarını patlatacakmış namussuz" gibisine. lakin komşu dayı: "bi süsmeylen dağ gibi koç mu kesilir aminiyum, başka yerde oynasaydı hımbıl velet!!" deyip olayı örtbas etmişti.

    her neyse o horozun ruhumda açtığı, şaka şaka o dönem çoçuk kısmının ruhu da yoktu, yüzümde açtığı yaranın izini* hâlâ gururla taşırım; soran hatunlara 'geçmişte bir kavgadan kalma' diyorum. acayip havam oluyor; gerçekten böyle düşüyor, düşeni eve götürüp koçun süstüğü yeri gösteriyorum. "öpüüm geçsin" diyen oluyor.

    sonuç ve fayda: bana göre hayvanlar tarafından kovalanmamış çocuk, çocukluğunu yeterince yaşamamıştır. bakın şahsen benim çocukluğunda kazlar, hindiler hatta eşşekler tarafından kovalanmış arkadaşlarım var; hepsi de çok mutlu, çok düzgün insanlar.

  • 29. günlük hayatta etek giyen kalmaması

    beni de üzen durum. pantolon denen iğrenç şeyden nefret ediyorum, özellikle reglken pantolon giymenin nasıl zor olduğunu hiçbir erkek tahmin edemez. uzun kaban falan gibi kombinlerle bir şekilde etek giymeye çalışsam da olmuyor, millet uzaylı görmüş gibi bakıyor, ben de eski dizileri, her gün etek giyen kadınların zarafetini görüp üzülüyorum. pantolon bildiğimiz erkek kıyafeti oysa ki. hele ki o dar pantolonları giymek sağlığa öyle zararlı ki, rahat falan diyorsunuz ya etek bin kat daha rahat. üstteki entrye ithafen diyebileceğim tek şey ise esas devrim rahat rahat etek giymektir. dar pantolon giymek mi rahatlık, şu dar pantolonları kim üretiyor, kim çıkarıyor, esas vücut sergileme odur güzel kardeşim. skinny pantolon denen şeyden nefret eden bir yazar olarak artık herkesi etek gitmeye davet ediyorum.

  • 30. libidosu yüksek kadın

    türkiye şartlarında bulunması asla ve asla zor olmayan aksine çok kolay kadındır. bunu orospuluk ya da escortluk anlamında söylemiyorum. kadınlarımızın libidosu gayet de yüksek gençler. yeter ki kadın senden o elektriği alsın.

    şimdi sen hayatın boyunca sabah kahvaltını 2 poğaca+1 çay olarak yapmışsın affedersin götün göbeğin salınmış, moda nedir deseler kadıköy'deki sahi kenarı sanırım diyeceksin, giyim kuşam trendinden şundan bundan bihabersin, üstüne üstlük açlık sınırı altında yaşıyorsun, yetmedi metrobüs hayatının en önemli bi parçası olmuş, yarın metrobüs çalışmasa ne bok yerim nasıl işe giderim diye düşünüyorsun eee sonra libidosu yüksek kadın türkiye'de bulmak zor.

    değil abicim değil. kadın ne ister biliyor musun? 1) rahatlık 2) güvenlik. bu ikisini sağladın mı ya da hissettirdin mi etrafındaki kadınların %90'nın libidosu zaten kendiliğinden yükseliyor merak etme.

    he ama sen kıçındaki donu bile 2 senede bi değiştir o da lastiği atınca artık sonra libidosu yüksek kadın türkiye'de yok. ulan ben kadın olsam ben de vermem niye illa vereceksem benim de hoşuma gitmeli benim de duygularımı okşamalı öyle bi dünya var mı? sen vücut temizliğinden bihaber olacaksın, dişlerin sigara içmekten sapsarı olacak, her tarafın kıl tüy içinde olacak, terden leş gibi kokacasın sonra ee libidosu yüksek kadın türkiye'de yok.

    peşin edit: bu entry yukarıdaki entrye ithafen yazılmamıştır. tamamen genel erkek profili üzerinden değerlendirilmiştir.

    sonradan edit: üstte bi entry vardı libidosu yüksek kadın olmadığına dair ama işte entry silme olayları malum...

  • 31. ajan yetiştiren lisans bölümünün açılması

    yüksek lisans yapanlara da 00 kodu verilecekmiş.

    my name is mal, ce mal.

  • 32. 19 aralık 2017 abd vize açıklaması

    abd'nin erdoğan'a kızıp, erdoğan'ı sevmeyenleri cezalandırması.

    abd'nin yerinde olsam her sene 100.000 türk öğrenciye amerika'da karşılıksız burs verip türkiye'yi boşaltırdım, bu sikko diplomatik hamleden daha anlamlı olurdu

  • 33. filistin uydurma bir ülkedir

    batı şeria 1967 yılına kadar ürdün'e aitti. israil ele geçirdikten sonra o bölgeye filistin demeye başladılar. çünkü ürdün, batı şeria'daki tüm haklarından vazgeçti.

    dolayısıyla haklı söylemdir.

    edit elemanın biri tarihi olarak var demiş. '' filistin'' kavramı binlerce yıldır coğrafi olarak o bölge için kullanılan tabirdir. günümüzde bahsedilen filistin devleti palavrası ise 1967'de israil, batı şeria'yı ürdün'den, gazze'yi ise mısır'dan fethettiğinde kullanılmaya başlanmış bir kavramdır. batı şeria, ürdün'e aitken kimse filistin devleti demiyordu. geçeceksiniz bu palavraları.

    filistin devleti , 50 yıl önce uydurulmuş, arapların her seferinde kendilerinin saldırıp, kaybettikleri topraklarda kalan araplar için uydurdukları, topraksız hayali bir ülkedir.

  • 34. manuş baba türkiye'nin yeni barış manço'sudur

    manuş baba kim la

  • 35. mühendis vs doktor

    eskiden iyi bir mühendisin maaşı sıradan bir doktorun maaşından azdı.

    şimdi iyi bir mühendisin maaşı sıradan bir doktorun maaşını katlayabiliyor.

    çok iyi bir doktor hala en yüksek maaşa sahip ama onlardan çok kalmadı.

    sıradan mühendisin maaşına ise hiç girmeyelim.

  • 36. çiftlik bank

    konuyla ilgili epeydir bi şeyler yazmak istiyordum kısmet bugüneymiş. birincisi bu tarz oluşumlara 1 kuruş bile yatırmadım, bugün 1 kuruş yatır yarın 1 milyar olacak diye garanti verseler yine de yatırmam. bedava paraya her zaman şüpheyle bakan biriyim çünkü.

    şimdi gelelim konumuza. biz ailecek dededen hatta dedemin babasından beri hayvancıyız. çiftçilik de yaparız ama genel olarak hayvancılıkla uğraşıyoruz. ha babam memurdu onun kuşakta bi 20 sene ara vermişiz fakat şimdi halen hayvancılıkla uğraşıyoruz neyse konu biz değiliz zaten.

    bakın güzel arkadaşlar, hayvancılıktan kar etme para kazanma dönemi biteli aylar yıllar oldu. bundan 20 sene önce 10 tane büyükbaş hayvanın varsa krallar gibi yaşıyordun köy yerinde ama şimdi 100 tane de hayvanın olsa o rahatlık yok.

    birincisi girdisi çok. bu girdilerin hepsi her sene zamlanırken sattığın ürüne çok düşük yüzdelerde zam geliyor. çok basit örnekler vereceğim ki bunlar benim bizzat şahit olduğum rakamlar;

    sene 2003 - bir balya samanı satıcıdan almanın maliyeti 1.5 lira.

    sene 2003 - bir litre süt için üreticiye ödenen tutar 0.75 lira

    sene 2017 - bir balya samanı satıcıdan alma maliyeti 8.5-9 lira.

    sene 2017 - bir litre süt için üreticiye ödenen tutar 1.40 lira

    bak bu verdiğim örnek sadece 1 adet saman balyasının 14 senede maliyeti 5 kat artarken üreticiye ödenen tutar 1 kat bile artırılmamış. diğer bi deyişle 14 sene içerisinde maliyet %500 artarken gelir %100 bile artmamış .

    yani o hayvancılıktan köşeyi döneceğiz devri çoktaaaaan geçti babacım. ha kendi tarlan vardır kendin işler kendin sürer kendin samanını, otunu, yoncanı, mısırını hasat edersin maliyetlerini %50 daha azaltırsın ki bu bile maliyetlerde %200-250 artış olmasına rağmen gelirde yine %100 artış sağlayamadığını gösterir.

    çok fazla sayısal veriyle kafa ütülemek istemiyorum çünkü bizim insanımız okumayı sevmeyen bi insan olduğu için en kısa yoldan yazmaya devam ediyorum, hayatında en yakın ineği kurban pazarında gören insanlarımız bu olaydan zengin olacağını zannediyor.

    hayvancılık zor iştir. kar marjı şu zamanda çok düşük bi iştir. bildiğim kadarıyla buzağı desteği veren devlet artık onu da kesti vermiyor diye biliyorum. neden? zaten ithal ediyoruz ne gerek var desteğe di mi? bunun haricinde balya bağlamak, balya yükle, indir, bindir yapmak ve bunlar için işçi maliyeti karşılamak, o balyaları tarladan samanlığa getirmek için traktör maliyeti, mazot maliyeti gibi girdiler adamın iliğini kemiğini kurutan şeyler.

    hayvanlar da insanlar gibi farklı farklı şeyler yiyiyor maalesef. bunun buzağı başlangıç yemi var, buzağı büyütme yemi var, süt yemi var, besi yemi var var da var. yani hepsine daya samanı şeklinde olacak iş değil ki zaten samanın besin değeri sıfır tamamen hayvanları tok tutması ve oyalama amaçlı bi şey. biz daha çok samanı altlarına atmak için kullanıyoruz yalan yok.

    bunun yanında sağım yapmak için elektrikli makineleriniz olacak, sonra suyun bol olacak, suyunuz yoksa şebeke suyu maliyetiniz olacak. burada şimdi bazı zeki arkadaşlar diyecek ki ''ya bizim kuyumuz var ne suyu ehehehe' diye kendince akıllıca bi tespit yapacak fakat devlet der ki bahçende kuyu varsa ve sen bu suyu kullanıyorsan kuyuna sayaç takarım sen de kuyu suyunun faturasını bana ödersin. heee yani biz her ay boşuna 200 lira su faturası ödemiyoruz canikom.

    bunun haricinde ilkbaharda meraya çıkarmak için çobana ihtiyacın olacak ki bu adamlar öyle 2000 liraya falan çalışmıyor. hadi kendin çıkardın diyelim eyvallah bu hayvanlarla her gün sabah serinlikte çıkıp akşam hava kararmadan döneceksin. bu da demektir ki günde 10-12 saat o güneşin altında hayvanların başında bekleyeceksin.

    eğer hayvanlarını çıkarmazsan hayvanlar yağ bağlar aynı zamanda eti sert olur, kuru olur, lezzetsiz olur. hayvan koşacak, dolaşacak edecek bu böyle olmalı.

    gelelim işin veteriner boyutuna. e tabi bu hayvanlar da insanlar gibi hastalanıyor ya da doğum yaparken sezaryan yapmak zorunda olabiliyor veya atıyorum samanı tarladan bağlarken içine tel girebiliyor bunu inek yiyebiliyor o tel bağırsaklara kadar gidebiliyor ve türlü türlü hastalıklar olabiliyor uzatmayayım. veteriner maliyeti şöyle diyeyim biz aylık 10 hayvan için 1500 lira para ödüyoruz veterinere. açık konuşuyorum. bi tohumlama 100 lira. tutmazsa ikincisi 80 yine tutmazsa üçüncüsü 70 dördüncüsü 60 beşincisi 50 lira. yani hayvanın 5 kere tohumlanırsa sana maliyeti 360 lira bu sadece bir hayvan için.

    yine tarım ve hayvancılık bakanlığının şap aşıları var. tanesi 12 lira. senede 2 defa vuruyorlar. tek hayvan için maliyetin 24 lira.

    bunlar dışında çobanlar haricinde bu hayvanlara bakacak ahır içinde çalışacak 2 tane adamın olması lazım. tek adamla olmuyor o işler. bi yere kadar sonra kafayı kırıyorsun o yüzden 2 adam ideal. bunların maliyeti var.

    bak ahırın kirasını falan saymadım. onu kendi malın olarak varsaydım. bunun haricinde hidroforlu suluğundan tut, bağlamak için zincirine, gübre küremek için gelberi ,sürileri, diğren, el arabası gibi ekipman maliyetleri var. bak daha soğutma tankı bilmem ne onlara hiiiiiç girmedim.

    şimdi bu kadar sana maliyet verdim kafan karıştı doğal olarak. daha kısa şöyle söyleyeyim senin günde bir hayvandan sağdığın 20-30 litre süt o hayvanın günlük maliyetini bile karşılamıyor üstüne cepten veriyorsun. kafan karıştıysa bu şekilde anlatmış olayım. e şimdi diyeceksin ki ''ya madem cepten veriyorsunuz da siz niye bu işi yapıyorsunuz?'' hayvancılık yapan adamın karı yavru buzağıdır. yavru buzağı o hayvandan ettiği kardır ki o da bak şimdi aklıma geldi her doğan yavruyu kaydettirme şartın var onlara küpe takılıyor 9 lira da onlar.

    dediğim gibi hayvancılıkla uğraşan adamın karı buzağı. iyi de dedim ya en başta hayvanlar da insanlar gibi diye. onlar da düşük yapabiliyor, ölü doğum yapabiliyor ne bileyim buzağının boynuna kordon dolanıp ölebiliyor ya da anne ineğin çatısı(vajinası) zorlamadan yırtılıp kan kaybından ölebiliyor hani birden çok ihtimal var. %100 buzağı sağ salim doğacak diye bi şey yok. e buzağı da öldü mü ne oluyor kocaaaaa 9 ay baktığın ineğin maliyeti sana koskocaman bi eksi yazıyor babacım.

    durum böyle gençler. hayvancılıktan sütten para kazanamazsın, etten hiç kazanamazsın. çünkü ülkemizde bu işi yapan adam sayısı azaldıkça et fiyatı artıyor ve daha da artacak. aynı şekilde böyle devam etsin 5 sene sonra etin kilosu 100 lira olmazsa bak bu yazdıklarım burada gel beni yeşillendir.

    o yüzden farmville ve türevleri oyunları oynayıp hayatında inek boku görmemiş üstüne bassa köstebek pasta zannedecek adamlar bu sistemi savunabilir. gayet normal ama siz siz olun sakın ha hayvancılıkla zengin olacağınızı düşünüp bu adamlara paralarınızı kaptırmayın.

    edit: unutmadan tanımımızı yapalım; keriz silkelemek isteyen bi adet tosunun tokatlama amaçlı kurduğu ponzi yapılı kerttirgeç.

  • 37. 2017'de türkiye'de terörün bıçak gibi kesilmesi

    yakınlarda seçim olmadığındandır.

  • 38. berkin elvan'ın atatürk hakkındaki düşünceleri

    önce katilinin kim olduğu aydınlatılmalıdır, geri kalan her şey önemsiz ve gereksizdir

  • 39. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    amacını hala çözemediğim başlık. genelleme yapmak istemiyorum ama küçücük bir ihtimal olsada sevişebilme imkanı elde etmek için insanoğlunun yapmayacağı delilik yok. 31 çekin hacılar ne demişler sex hayalgücünü öldürür mastürbasyon körükler. dirtlişmik istiyinlir yisillendirsin.

  • 40. arda turan

    beşiktaş'a gelirse caner'le beraber birlik olur takımı karıştırırlar. şenol güneş sene sonu kaçar, fikret forest istifa etmek zorunda kalır. arda turan "olsun adamız biz" demeye devam eder.

  • 41. ekşi orman

    daha önce ekşi şeyler'de yayınlanan her içerik için bir fidan dikerek oluşturacağımızı söylediğimiz yeni ormanımız.

    aradan geçen sürede ekşi şeyler'de yayınlanan içeriklerin sayısı bir orman oluşturacak sayıya ulaştı ve biz de daha önceki ekşi orman projesinde olduğu gibi tema aracılığıyla harekete geçtik.

    buna göre tema tarafından çanakkale doğandere ağaçlandırma sahası'nda 5500 fidan dikilecek ve ekşi şeyler'e hayat veren entry'ler doğada can bulacak.

    yeni ormanımızın konumunu ve alana ait fotoğrafları fidan dikimi bittikten sonra sizinle paylaşacağız.

    https://seyler.eksisozluk.com/…i-hayata-geciriyoruz

  • 42. peynir uyuşturucu gibi bağımlılık yapıyor

    150 yıl önce robert louis stevenson anlamış demek bu durumu.

    'define adası' kitabında yıllardır ıssız adada tek başına kalan çocuk, sanırım adı ben gun idi, yıllar sonra ilk kez bir insan gördüğünde çılgın gibi peynir istiyordu. ne ekmek, ne başka birşey.
    peynir.

    güzel kitaptı, çocukluğumuza da buradan selam olsun.

  • 43. kudüse sahip çık

    tamam hemen sahip çıkalım, ne yapıyoruz?

    götünüze giyecek donunuz yok, işsizlik almış başını gitmiş, hayvan gibi vergi veriyorsunuz, bir de üzerine dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyorsunuz da sesinizi çıkaramıyorsunuz sikiniz israil ve abd'ye mi kalkıyor?

    siktirin gidin, güldürmeyin lan kendinize.

  • 44. ales sorularının 8 yıl boyunca çalınması

    otur yeğenim anlatayım:

    2010 ağustos ayları,

    yüksek lisans öğrencisiyim, ders aşamasındayım. öyp programı başladı. her yerde deli gibi 2şer 3er kadrolar açılıyor. bu sefer girdim a.q. diyip o kadar üniversite arasından 8 tane belirledim. kadro sayısı fazla olduğu için şansım daha yüksek olan üniversiteler. hepsi de doğu ve güneydoğu anadoluda. bunlara belgeleri gönderdim, başvurumu yaptım.

    bir hafta sonra sınava girecek adayların listeleri açıklandı. hepsinde 1. sıradayım. hepsinde 2-3 kadro açılıyor. sınava alınacak aday sayısı = kadro sayısı x 4. yani en az 8 adayla yarışıyorum.

    diploma notu, ales puanı ve kpds/üds puanı üzerinden yapılan ilk hesaplamalara göre belirlenen listelerde 2. adaya en az 30 puan fark atıyorum. 2. adaya 50-60 puan fark attığım iki üç üniversite var. hayatımda araştırma görevlisi olma umudum hiç bu kadar yüksek olmamış. hepsinin de sınav tarihleri birer ikişer gün arayla, sadece 8. sıraya koyduğum üniversite ile 2. sıraya koyduğum üniversitenin sınavları aynı gün olduğu için 8. üniversitenin yapacağı sınava girmeyeceğim.

    o sırada batıda güzide bir ilimizde dandik bir dil kursunda üç kuruşa köpek gibi çalışıyorum, bir yandan da yüksek lisansıma devam ediyorum. geleceğe yönelik umutlarım tavan yapmış. akademisyen olacağım, avrupalara gideceğim, doktoramı falan yapacağım, bütün kariyer planlarım çizilmiş. yolda yürürken ağaçları bile öpesim geliyor. o kadar mutluyum.

    tek bir sorun var.

    bu 7 ili dolaşıp akşamları öğretmenevinde kalıp gündüzleri sınavlara girebilmek için yaklaşık 15 günlük bir zaman dilimini doğu ve güneydoğu anadoluda geçirmem gerekiyor. bunun için param yok. babamı aradım. durumu aynen bu şekilde anlattım. "baba bu sefer kesin oldu. garanti. 8 üniversitede zaten şu anda birinciyim, o sınavları güle oynaya geçicem." babam kenara ayırdığı son parayı bana gönderiyor ve macera başlıyor.

    gittiğim hiçbir yerde bütün adaylar gelmemiş sınavlarda en fazla 3 kişiyle yarışıyorum. benim dışımda ne hikmetse geri kalan bütün adaylar ya türbanlı bacılarımız yada fatih üniversitesi gibi yerlerden mezun abiler. birazcık işkilleniyorum ama sonuçta neredeyse hiçbirisi yüksek lisansa başlamamış. hepsi yeni mezun. (o zamanlar aday listeleri falan üniversitelerin sitelerinde açık açık yayınlanıyor. kim alesten kpdsden kaç puan almış, hangi üniversiteden mezun olmuş, rahatlıkla rakiplerinin seceresini dökebiliyorsun ortaya)

    sevinçten çıldırıyorum.

    neyse, bütün sınavlar bitiyor. bayburtta en son sınava girdiğim için orada öğretmenevinde kalıyorum. tekrar yaşadığım şehre dönüp git-gellerle uğraşıp daha fazla masraf yapmamayı planlıyorum. kadroyu kazanacağım, belgelerimi vereceğim, dönüp eşyalarımı toplayıp geri geleceğim.

    o öğretmenevi odasını hiç unutmam, ülkedeki şerefsizliğin bütün hayallerimi yıktığı, şu anki umutsuzluğumun temelinin atıldığı oda.

    üniversiteler tek tek sınav sonuçlarını açıklıyor. sınava girecek aday listesinde adı olmayan insanlar mı dersiniz, aramızdaki puan farkını kapatabilmek için ince hesaplar yapılıp 1 puan fazlasının (tesadüf)verildiği adaylar mı dersiniz? her türlü hile hurda yapılmış. günlerce kabuslar içinde her üniversiteden açıklanan kazanamadığım listeleri inceliyorum. (listeler hala bilgisayarımda kayıtlıdır) aynı yolda yürümeyi planlayan ve aynı akibeti yaşayan arkadaşlarla konuşuyoruz. çok pis bir oyun döndüğü belli ama elimizde listelerden başka kanıt yok. üniversiteyi arıyoruz, sizin sınava girecek aday listesinde adı olmayan adam nasıl sınavı kazanır diye üniversiteye soruyoruz adamlar bize sonradan belgelerini getirdi diyor, kardeşim sonradan diye birşey yok, son tarihten sonra size ulaşan belgeyi zaten kabul edemezsiniz, siz ne yaptınız diyoruz, telefonlar suratımıza kapatılıyor.

    sonrasında şehrime dönüyorum boynum bükük, olayı anlattığım herkes "beceremedin, millete bok atıyosun, yok torpilmiş yok sorular verilmişmiş falan filan" havasında.

    bu insanlar daha sonra kpss, polis sınavı gibi skandalları yaşadıktan sonra beni arayıp özür dilediler, birader biz durumu çakmamışız adamlar her yeri ele geçirmiş diyenler falan filan...

    şu an geldiğimiz noktada benim kaybımı kim karşılayabilir, zaman içinde akademinin herşeyinden vazgeçtim çünkü akademi = fetö oldu. bunun oluşunu görerek, yaşayarak anladık.

    bu saatten sonra a.q. fetönün de fetöyü fetö yapanın da.

    ben kim miyim? o harcanan yüzlerce/binlerce gençten sadece biriyim. benim gibi kaç kişi var. bu tamir edilebilecek bir durum mudur?

    edit: açıklama 1: bu üniversitelerin hiçbirine dava açmadım. sadece trabzon üzeri dönüş yaparken trabzonda yarım saat mola vermişti otobüs bir tanesinin akademik personel daire başkanını arayıp yaptıkları herşeyi bildiğimi, param olsaydı onlarla uğraşarak (dava) hepsini hoplatmak için belgelerin elimde olduğunu falan söyledim fakat kimi kime şikayet edeceksin. daha sonra bu fikirden ve akademinin bütününden tamamıyla vazgeçtim. şu an özel sektörde kapitalizmin çarklarında tecavüz edilerek yaşamaya devam ediyoruz bir şekilde. halimizden herkes gibi memnun değiliz. ülke yangın yerine dönmüşken kendi gemisini kurtardığını zannedip geri kalan hiçbirşey umurlarında olmayan milyonlarca varlığa(insan değil) şaşırarak, kızarak bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz.

    açıklama 2: yaşadıklarımı tamamıyla anlatmadım tabiki. 2009 - 2013 arası bir süreçti akademi maceram. cemaatlerin üniversitelerde yarattığı zulüm korkunç boyuttadır. inanın bana ben zurnanın son deliği bile değilim. koskoca profesörleri (gerçek olanları) korkutup kaçırmak için ne mobbingler uyguladılar o orospu çocukları. bize zulmedip fetö davalarında hapis yatan ünlü rektörler gördü bu gözler. ben gerçekten mağdur edilen binlerce gençten sadece birisiyim ama hiçbir zaman mağduriyetimle ön plana çıkmaya çalışmadım, çalışmayacağım da. dikkat ederseniz bu yazıda mümkün mertebe şehir ismi bile vermemeye özen gösterdim. biz aydınlıkla, bilimle cemaatlerin savaşında sadece bir neferdik, neferlerin ismi bile olmaz. bu ülkede nice bilim insanları ne komik iddialarla yıllarca hapis yatırıldı. bana kadro vermemeleri artık bundan sonra zerrece umrumda değil.

    açıklama 3: e niye yazdım? başlığı görünce anılar depreşti. işin iç yüzünden birşeyler paylaşmak istedim. bir de burası zaten anonymous gibi olduğu için sakınca görmedim. bunlar sadece birkaç ayrıntı. bütün detayları az sayıda dostlarım bilir.

  • 45. aykut kocaman

    şimdi her şey bitti, fenerbahçeli'liğimizi yarıştıracağız galiba. ben sizin elinize veririm? nasıl veriyorsun? aykut'un sırtından forma aldım. bravo. adam kıdemli abicim, yapacak bir şey yok. ezildik.

    ben de fenerbahçe ile alakalı yaşadığım, yaptığım şeyleri anlatırım da niye anlatayım? oldum olası kıdemciliği, böbürlenmeyi sevmem.

    ben fenerbahçe'yi aykut kocaman yüzünden sevmedim. alex yüzünden de sevmedim. aklınıza kim geliyorsa. başarısı için de sevmedim. skor taraftarı olsam vardar maçından sonra gelip asıl problem aykut kocaman değil demezdim. şimdi eklemiyorum girime, açıp okuyabilirsiniz.

    sene başından beri fb taraftarı arasında, fb'nin yoluna taş koymak için kırk takla atan bir oluşum var. kırk takla atıyorlar. yemin ediyorum, gs'den, bjk'den daha çok istiyorlar fb'nin kaybetmesini. çünkü nefret ediyorlar aykut kocaman'dan. sıkıntı oynattığı futbol da değil. 35 yaşındaki alex'in aykut kocaman döneminde gitmesi. çoğu için durum bu. fb kaybedince aykut kocaman ve aziz yıldırım'ın zarar göreceğini, bu sayede fb'nin önünün açılacağını düşünüyorlar. ali koç'un aykut kocaman'ı anında kovacağını sanıyorlar mesela. bir hayal dünyasında yaşıyorlar. eminim ali koç da başkan olursa aykut kocaman'la devam edecek ancak yaşayıp görmek lazım.

    bugün sahaya çıkardığı takımın, geçen seneden tek tük farklılıkları var. geçen sene stoperde kjaer-skrtel vardı. sol bek hak, sağ bek şener. orta saha yine josef-topal, sağ açık lens, sol açık alper potuk/volkan şen, ileri uçta sow vs. geçen sene bu takıma advocaat, adeta bir anadolu takımı gibi kontratak futbolu oynatıyordu. her maç fb 150-200 pas yapardı, lens'e topu atardık, o da gol yapabilirse yapardı. sonra patladı tabi bu taktik. advocaat her maç çıkıp oyuncuları ezdi. oyuncular şöyle kötü, böyle kötü, berbat, rezalet. takımın zaten az olan özgüveninin bi' tarafına koymuştu kendisi. o her maç tıklım tıklım olan saraçoğlu'na birkaç bin taraftar gitmeye başlamıştı. fb 2 maç üst üste kazanırsa şaşırır hâle gelmiştik.

    bugün geldiğimiz noktada, kazanma alışkanlığı kazanmış, rakibin açığını kovalamak yerine kendi oyununu oynamaya çalışan, rakibin çıkmasına fazla müsade etmeyen bir fenerbahçe var. bu oyunu beğenmiyor olabilirsin ama bugün fb kendi oyununu oynamaya çalışıyor. ben geçen sezon kahroluyordum, özellikle saraçoğlu'ndaki maçlarda. 17 maçta 8 galibiyet almıştı fb saraçoğlu'nda ve dediğim gibi aykut kocaman'ın kadrosuyla, advocaat'ın kadrosu arasında ahım şahım bir fark yok. bunun sebebi aykut kocaman da değil. sakatlıklar, cezalar, hiç eksik olmuyor. daha birkaç hafta önce alper'i ileri uçta oynatmak zorunda kaldı. önümüzdeki hafta için elinde 1 tane stoper var. mehmet ekici diye bir adam transfer ettik en sıkıntılı mevki dediğimiz orta sahaya, herif 16 maçta toplam 195 dakika oynayabildi. hep sakat. ozan'ı ortada oynattı, takım hücumda harikalar yaratmadı, savunmada sıçtı. takımın sol beki ismail. bütün bunlar yetmezmiş gibi sezon başında berbat bir volkan demirel performansı ve bir o kadar kötü bir kameni performansıyla, saçma sapan mağlubiyetler, puan kayıpları geldi.

    bu takımı aykut kocaman'dan başka kimse kolay kolay toparlayamazdı. para olsaydı, her mevkiye transfer yapabilseydik, bir tane yabancı teknik direktör bulurdun, al yönet derdin ama topal'ı, ismail'i, şener'i, aatif'ı falan verdin yani aykut kocaman'a. adamın da sihirli değneği yok. zamana ihtiyacımız var dedi. sezon başındaki sıkıntılı başlangıcı bekliyordu zaten. hep böyle gitmeyecek dedi, sonuçta yukarıya tırmanmaya başladı fb. her şey anında olsun istiyorsunuz.

    ersun yanal dönemi futbolunu özlüyorsunuz belki ama bakın aynı ersun yanal da ts'de dikiş tutturamadı. rıza çalımbay geçti takımın başına, ts yukarı tırmandı. rıza hoca ts'yi nasıl oynaması gerekiyorsa öyle oynatıyor. savunma disiplininden kopmuyor takımı. süper oynatmıyor ts'yi ama kazandırıyor. aykut kocaman da öyle.

    öyle bir eleştiriliyor ki aykut kocaman, sanki kendisi fb'nin başına geçmeden önce fb yaldır yaldır top oynuyordu. ölmüştük ağlayanımız yoktu. son 3 sezonda tam bir çöpe dönüştürdüler fb futbol takımını. biraz biraz kendine gelmeye başladı takım ama yetmiyor bazılarına. tabi geçmişten de kinliler, salla babam salla. sanki aykut kocaman yerine başka birisi olsaydı, fb çok süper durumda olacaktı. son 3 sezonda 3 tane teknik direktör geldi, hangisiyle fb çok süper şeyler başardı? advocaat'la avrupa'da ilerledi diyorsan, aykut hoca seni avrupa'nın zirvesine yaklaştırdı. kupa diyorsan, son 3 sezonda 1 tane kupa alamadı fb. seni şampiyon da yaptı bu adam, senelerce alamadığın tr kupasını da aldırdı. oyun kalitesini hiç konuşmayalım. geride kalan 3 sezon çöptü. saçma sapan eleştirmeyi, geçmişe takılıp kalmayı bi' bırakın da, şu adam sezonu tamamlasın. tudor'a yapıldığı gibi biz de aykut hocanın tepesinde kılıç mı sallayalım sürekli?

    benim çevremde fb taraftarı olup aykut kocaman'a ölümüne sallayan, fb kaybetsin de aykut gitsin diyen hiç kimse yok. çevrem geniştir fb konusunda. sözlüğe bir giriyorum, bunlardan kaynıyor. neyse ki azınlıklar.

  • 46. istanbul nüfusunun 3 milyona düşürülmesi

    peki, hanginiz gidecek?

  • 47. kim jong'un ölmesi

    "cansız bedeni ......bilincini kaybetmiş bir halde bulundu"

    insan yazdığı cümlenin bi başını bi sonunu okur. cansız beden bilincini yitirmiş. enteresan.

  • 48. dikili belediye başkanı'nın kadın zabıtayı tacizi

    chp'de bu tip olayların üstü kapatılmaz akp gibi. soruşturma açılıp olayın aslı öğrenilir, gereken ceza verilir.

  • 49. kalitesiz insanların övündükleri şeyler

    doğuştan sahip oldukları her şey...
    din, dil, ırk, mezhep, memleket, akraba, cinsiyet, boy...

  • 50. açık tehdit ediyorum fatih portakalı öldürecem

    fatih portakalı öldürmedikçe hakkında işlem yapılmayacak kişinin mesajıdır.
    en iyi ihtimal ifadeye çağrılır ardından salınır.