Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 2 eylül 2017 ukrayna türkiye maçı

    maçın özeti; aardaaa ardaa ardaa taç millilerimizin.

  • 2. menzil cemaati

    terör örgütüdür.
    müritleri teröristtir.
    maddi manevi destek olan herkes terörle mücadele kapsamında cezalandırılmalıdır.

    ama bu olmayacaktır. çünkü 10 yıl sonra bu terör örgütü devletin ve halkın anasını avradını siktikten sonra ortaya çıkıp "yeav bilememişiz, kandırmışlar" demek daha kolay.

  • 3. arakanlı mültecilerin türkiye'ye getirilmesi

    "suriyeli sığınmacılar ülkemize kısa sürede uyum sağladı"

    dünya'nın en kısa fıkrası. mültecilerin geri dönmesi için uygun şartlar sağlanacağına adamlar yenilerini getiriyor. delirmemek elde değil.

    not: nefretizi savaştan kaçan zavallı insanlara değil, mültecileri herhangi bir önlem almadan toplum içine salan siyasetçilere yöneltin lütfen.

  • 4. melih mahmutoğlu

    ön not: bu adamla alakalı 2015'te yeri göğü birbirine katmıştım. bu akşam 2 sene sonra tekrardan kendisine maruz kaldım. 2015'te yazdıklarımı yedeklerden bir bir toparladım. çok çok uzun olacak, uyarıyorum. kafası kaldırmayacak olan siktirip gidebilir.

    **

    2015'teyiz, tam bu zamanlar. eurobasket 2015 başlıyor, ben dirk nowitzki ve tony parker'ın son avrupa şampiyonası olacağını bildiğimden heyecanla maçları bekliyorum. bir yandan da milli takıma dikkat kesilirim diye plan yapıyorum. ilk maç italya ile oynanacak. maç başladı, maçta bizim formayı giyen öyle bir adam gördüm ki aklım başımdan çıktı. milli takım düzeyinde top sürmekten aciz guard'ı ilk kez görüyordum. tüm 5 eylül 2015 italya türkiye basketbol maçı boyunca adamı izlerken kanım dondu. sırf 3 sayı tehdidi var diye topla düz ilerlemeyen adama şans verdiğimizi öğrenmek sinirimi bozmuştu. herifi zerre tanımıyorum, tbl'ye gözümün kenarıyla belki bakarım. euroleague zaten takip etmiyorum. nba varken bu maçları zevkle takip edene saygı duyarım ama bir yandan da amelelik olarak görürüm. kimdir bu melih, olayı nedir diye araştırırken adam için birilerinin yeni serkan erdoğan demiş olduğunu gördüm. hani öyle bir laf ki, allah çarpmazsa basketbol topu adamı çarpar.

    turnuvanın bir sonraki maçındayız. 6 eylül 2015 türkiye ispanya basketbol maçı'nda ispanya'nın guard'ı amatör oyuncudan kapar gibi topu melih efendinin elinden aldı ve turnikeyi bıraktı. sinirlendim ama şaşırmadım. fakat aynı maçta bu yediği bokun aynısını 215'lik 35 yaşındaki pau gasol'a karşı da yaşayınca kendimi kaybettim. senden yarım metre yukarda, elleri tank gibi olan adama caaart diye top kaptıran adamın milli takımda ne işi olabilirdi ki? izlediğim maçlarda aman aman bir şut sokma gibi olayı da yoktu, bildiğin kambur. bobby dixon gibi modası geçeli 15 sene olan çakma iverson'ları devşireceğimize bir zamanlar bizim milli takıma göz kırpan jj reddick'i devşirseydik ya deyip sinirle entry girdim. entry'de "bu tipi bizim üniversite takımına almazlar, milli takıma nasıl aldılar ya?" diye sorunca tüm fenerbahçeliler ne anamı ne avradımı bırakmamışlardı. şimdi olsa gık etmezler.

    turnuva ilerledikçe adam öyle bir ilgimi çekti ki, kendimi sürekli ne hata yapıyor diye elemanı kollarken yakalamaya başlamıştım. hiç unutmam, turnuvada bir pozisyonda önce topu eline aldı, sonra top elindeyken iki geri adım attı, daha sonra geriye iki minik adım daha attı ve en sonunda olduğu yerde zıpladı. 6 adım ediyor yani. bunu gören hakemler yuh diyen bakışlarla topla yürüme çaldı. milli basketbol takımımızda üzerinde baskı yokken durduğu yerde 6 adım atan oyuncumuz vardı. ileri doğru da değil, durduğu yerde 6 adım atan adam vardı yahu. şunu yapacak adam 50 tane üçlük atsa ne işe yarardı ki? bana "obradoviç'ten daha çok mu anlıyorsun?" diyen angutlara başlıkta obradoviç kelimesini aratıp "obradoviç melih'i kenara alırken bağırıp, ana avrat sövdü." tarzı entryleri okumalarını tavsiye etmiştim. ben eurobasket 2015'e kadar melih mahmutoğlu kimdir tanıyan biri değildim. nba'de fundamental'ı son derece düşük, sadece topu çemberden geçirebilen milyon tane oyuncu gördüm ama bu derece basketbol topuna bomba muamelesi yapanı hiç görmemiştim.

    bu adamdan turnuva boyunca şut olarak bir şey görmedik. eleştirince insanlar hazırlık maçlarında attığı sayıları bana anlatıyorlardı. şutörlük hazırlık maçlarında değil bu seviyede her zamanki gibi sokabilmek demek. sahada olduğu her an adam basketbolu katlediyor, sen bana hazırlık maçında iyi oynadı diyorsun. tek özelliği şut olan oyuncunun o şutu böyle yerlerde sokması lazım, gazozuna hazırlık maçında değil. adam kritik anda faul atsın diye oyuna alınıyor, rakip anında buna faul yapıyor. sonuç: 2'de 0. güleceğim komik değil, ağlayacağım duygusal değil. basketbolda milli maç harici fener'in maçlarını izleyen tipler bu adamı bunları izlemesine rağmen ölümüne savunuyordu. dışarıdan ne kadar komik gözüktüklerini göstermek için bir tanesinden alıntı yapayım.

    "taş gibi şutör. fundemantal konusunda eksik de değildir, sadece dribling konusunda biraz sorunları var."

    bu yorumu yapan arkadaş fundemantal diye adını bile yanlış bildiği kelimenin dribbling meziyetini kapsadığını bilmiyor. bu adamla neyi tartışabilirsiniz?

    (bkz: #608649)

    eurobasket 2015 boyunca fenerli yazarların melih'ten tek beklentisi "2 şut soksa da, sözlükteki artize laf soksam." gibi bir şeydi. sanki public enemy'im anasını satayım, sadece adamın basketbolla alakası olmadığını söylüyorum. milli takıma şutör olarak alınmış adamın 2 şut sokmasını sabırsızlıkla bekleyen insanlar, vallahi komik. 3 sayı atabiliyor diye topu kendi pota altından rakip sahaya getirmekten aciz bir guard'ın(!) 70 milyonluk ülkenin milli takımında oynaması saf gerizekalılık. guard bu adam beyler, boyu 190. forvet değil, pota altı hiç değil. semih erden'in bile fundamental'ı bu adamdan daha iyi. savunulacak hiç bir yanı yok yahu, ligde royal halı gaziantep'e 3 tane üçlük atınca her şey bitmiş mi oluyor?

    turnuva ilerledikçe kendisini savunan adamlar buharlaştı ve benim gibi eleştiri yapan yazarların entrylerini görmeye başladım. bir kaç tane "adamı 2-3 maçla linç ediyorsunuz." diyen ahmak kalmıştı. onlara da ya sabır diye durumu şöyle izah etmeye çalışmıştım.

    "sabit şutör demişler, eyvallah diyorum. orası zaten belli, bu çocuk buralara iyi şut sokuyor diye gelmiştir, kabul ederim. hepimiz maçları izliyoruz, milli takımın sabit şutörlük seti yok. bu adama ayaklarını kurup şut atması için pozisyon hazırlamıyoruz, bu adamın hareketliyken şut tehdidi yok gibi bir şey zaten. turnuvada %20'nin altında yüzdeyle 3 sayı atıyor. o zaman biz bu adamı ne sikime milli takıma çağırdık, onu diyorum ben. cenk akyol'u hiç beğenmem, oldukça lakayt bulurum ama madem sabit şutör kullanmayacaktık bu çocuk yerine yedekten cenk akyol girseydi. illa cenk akyol'a da gerek yok, biraz daha topla arası iyi olan bir shooting guard elbette bulunabilirdi. ya adam türkiye - italya maçında spin yapayım dedi, top elinden fırladı gitti. altyapılarda bile böyle adamları kibar kibar kışkışlıyorlar. oralardan nasıl sıyrılabilmiş de profesyonel olabilmiş çok merak ediyorum."

    bir yerden sonra taşak geçmeye başladım artık. şunlar benim entrylerimdi.

    "bu gece 1 tane üçlük sokup burada kendisini eleştiren herkesi göt etmiş oyuncu."

    "bu gece 1 tane 3 sayı isabeti bularak hepimizi göt eden taş gibi şutör. fundemental'ı çok güçlü. iyi top sürüyor. onu izlemek bizim adımıza büyük bir zevk."

    sonra bir "adam duygusal, ondan sokamıyor." meselesi başladı. duygusal olduğu için şutları girmeyince strese giren oyuncuymuş. yahu türkiye maçına kadar turnuvada 4'te 0 çekip elenen izlanda takımındaki herkes duygusuzmuş demek ki. adamlar turnuva boyu çatır çatır üçlük soktular. robotlardı belki de, maç sonuna kadar her yerimizi üçlüklerle delik deşik ettiler. ha ama melih duygusal, melih kaçırdı mı daha atamaz. bu kadar kırılgan adamlara bizim oralarda şutör demiyorlar ama bu savunucu tiplerin oralarda deniliyormuş belli ki. bu diyalog biraz futboldan tanıdık gelmiş olmalı, futbol seyircisinin ne kadar gerizekalı olduğunu buradan anlayın.

    ha pardon, az daha unutuyordum. bir de şizofren melihseverler vardı. adamlar sözlüğe geliyor, otomatik bir şekilde "melih'ten şunu beklemeyin, bunu beklemeyin." diye sanki biz ondan michael jordan olmasını istiyormuşuz gibi şizofrenik argümanları çürütmeye çalışıyorlardı. adamdan beklentimiz topla düzgün hareket etsin yeter seviyesinde ama eleman ezberden "melih'ten oyun kurmasını beklemeyin, melih'ten driblingle adam geçmesini beklemeyin, melih'ten birebir oynayıp el üstü şut atmasını beklemeyin, melih bunları yapamaz zaten." yazıyor. biliyoruz abisi, yapamıyor. herif daha top sürmeyi öğrenememiş ki onları yapsın. top sürmek diyorum amına koyayım, top sürmek. milli takım oyuncusu top süremiyor diyorum bak, adam geçemiyor değil.

    sonrasında melih çıtayı öyle bir yere taşıdı ki, ortada tartışılacak şey kalmadı. düz pas verememeler, boş turnike kaçırmalar, üç sayı yüzdesi ayrıca yerlerde falan. o noktadan sonra herkes sustu ve sonra deli gibi eleştirmeye başladı. o gece şöyle bir şey yazmıştım. biraz uzun ama buraya kadar geldiyseniz sıkılmadan okuyacağınıza eminim.

    "sözlükteki basketbol seyircisinin seviyesini göstermiştir. benim bu adamın bir halt olmadığını anlamam ilk maçta top sürmeyi becerememesi ile olmuşken, sözlükteki bana laf sokan tonla insanın bunu anlaması için melih'in 6 maç art arda maçın amına koyması gerekti. çok değil, bir kaç gün önce burada tek başıma yırtınıyordum, bakıyorum şimdi herkes atıp tutuyor adamın ardından.

    sözlük büyük beyler, içimizden bazılarının ufak da olsa bir basketbol kariyeri de olabiliyor. bu adamın geçtiği yolların bazılarından ben de geçtim ve geçenlerde maç kondisyonum geri verilse en az bu kadar oynarım diye iddia ettim. şutör olarak en az 5/31 üçlük atacağımı ve abuk subuk top kaptırmayacağımı söyledim yani. elemanın teki taşak geçti, şimdi tekrar soruyorum. beni bırakın, kenarda bekleyen 3 tane gencecik çocuktan herhangi birisi şutör olmasa dahi şutör oynasa bu adamdan iyi oynamaz mıydı? cedi osman'ın oyununda 3 sayı yok ama adam turnuva boyunca melih'ten çok daha düzgün attı. bunu cedi şutları soktuğu için söylemiyorum, adamın şut atarken salladığını ya da bilinçli attığını basketbolla uğraşmış biri hisseder. hatta iyi bir basketbol seyircisi de bunu fark eder. melih topu anlamsızca potaya sallıyor beyler. evet, baya baya sallıyor. izlanda maçında 4-5 tane çevresinde kimsenin olmadığı şut attı, sadece 1 tanesi girdi.

    kendimi alttan alta övdüğüm için itici olacak ama ben de şutör oynadım. şutörlük arkadaş arası maçta ya da antrenmanda patır patır şut sokmak değildir. ah bi ritmini bulabilse insanı olmak hiç değildir. şutör dediğin karakteri olmak zorunda olan oyuncu tipi demektir. gerekli pozisyon hazırlandığında ilk 3 şutu kaçsa bile 4.'yü sokmak istemek, korkağın teki olmamak demektir. arkadaşlar arasında 20'de 15 atıp, sonra kulüp maçına çıkınca ayakları titreyen, 10'da 0 üç sayı atan çok adam gördüm. şutörün kırılgan olmaması gerekir. basketbol kuralları dahilinde sniper'sın sen, "ahh kaçırdım 2 şut, daha da atamam ben." diyen adam şutör değildir. profesyonel basketbolcu olabilir, bu işten para kazanabilir ama şutör değildir. bizim sepettopu liginde 2 tane üçlük attı diye şutör olunmaz. royal halı gaziantep'e üçlük atmakla karşında tony parker varken üçlük atmak aynı şey değildir. daha ilk maçtan, iki şutu iki top sürmesiyle bu adamın bu seviyenin adamı olmadığı belliydi. bu başlıkta herif sırf fenerli diye savunanları gördükçe resmen kendimi kaybettim. adam bir şutörün temel bilmesi gereken şeyleri bile bilmiyor. bu arkadaşın yapabildiği ve yapabileceği tek şey karşı takıma göre gayet güçlü kalan şutörü bol bir takımda boş kaldıkça stres 0 bir şekilde basketbol topunu çembere doğru fırlatmak. türkiye ligi için fenerbahçe tam şu tarif ettiğim takım oluyor. türkiye liginin kalitesinden çok bahsetmeyeceğim, eurobasket'te oynayan bir oyuncu için en önemli istatistik euroleague istatistikleridir, üşenmedim bu kadar övülmesini sağlayan istatistikler nedir bir baktım.

    http://www.basketball-reference.com/…mutoglu-1.html

    şutör diye övülen bu arkadaş euroleague'de %40 gibi şutör denilen bir adam için normal bir yüzdeyle maç başına 1 üçlük atıyor. %40 basketbola uzak biri için gayet göz boyayan bir rakam ama nba takip eden 10 adama sorsam 9'unun şutör demeyeceği andre iguodala'nın kariyer üçlük yüzdesi ortalaması %35. sadece örnek olsun diye veriyorum. %40 kötü rakam değil, iyi rakam da değil. şutör dediğin adam standart bu yüzdeye sahip olmalı zaten. ben bu adamın tbl istatisiklerine bakmaya gerek görmedim, bizim ligde şemsettin baş michael jordan gibi oynuyordu, hatırlatırım. bu adamın 70 milyondan ilk 12'ye seçilecek ne şutu var ne fundamental'ı var ne de başka bir özelliği var. savunma yapamazsın. top süremezsin. oyun kuramazsın. adam eksiltemezsin. pas veremezsin. bomboş kalırsan ve heyecan yapmazsan şut sokabilirsin. bu adamı burada siz eşşoğlueşşekler 1 hafta savundunuz bana. mesajla küfür edenler, burada hakaret edenler, aklı sıra benle taşak geçenler. şimdi hepimiz aynı şeyleri yazıyoruz, noldu lan noldu? basketbol jetonunuz biraz köşeli galiba."

    amma sinirlenmişim. okurken kendimden korktum. elime bıçak tutuştursalar kurban bayramını erkenden açacakmışım. bu kadar olaydan sonra bile hala abuk subuk melih yanlısı şeyler yazanlar vardı, hepsini bir sinirle cevaplamıştım. bir kaç tanesini göstereyim.

    "bir turnuvada 3'lük atamadı diye adamı manav ilan etmenin alemi yok."

    söyle bakalım sayın gerizekalı, bu mahmutevladı'nın kaç turnuva daha 3'lük atamamasını bekleyeceğiz? söyle ya, retorik sormuyorum. mesela 3 turnuva yeter mi? 6 sene ediyor. 6 sene gelsin, gitsin, elbette bir turnuvada %30'la atar. akla bak.

    "zamanında bunun bir örneğini "ömer aşık ve serbest atış" korku filmi olarak da seyrettik."

    melih'in beceriksizliğinin muadili ömer aşık'ın serbest atış kaçırması değildir. ömer aşık milli takıma faul soksun diye çağrılmıyor. pota korusun, ribaund alsın, blok atsın, içeriyi karartsın diye çağrılıyor ve ömer bunu her çağrıldığında eksiksiz yapıyor. ömer'in extradan 3-5 faul sokmamasına kimse laf etmez, etmedi de. olur dendi, geçildi. analog görülen şeylere bakar mısın ya, melih'i biz şut soksun diye çağırıyoruz, adam üçlük sokmak bir yana, boş turnike kaçırıyor aloo?

    "bir de her gün internette klavye başında arkalarından sallayan dalga geçen insanlar da cabası..."

    çok batıyor size böyle şeyleri ima ediyor olmam ama şutörlük yapmış biri olarak sabahtan akşama kadar dalga geçebilirim bu arkadaşla. hatta yine iddia ediyorum, maç kondisyonumu bir şekilde geri kazansam ve 1'e 1 ufak bir maç yapsak yenerim bu arkadaşı. o kadar kötü bir topa hakimiyeti var ki, zannedersin 190lık pivot top sürüyor. herhangi bir atletiklik de yok. hatta daha da arttırıyorum iddiamı, başka hiç bir işim olmasa ve antrenmanlara başlasam, bir kaç ay sonra bu çocuğun o bayıldığınız performanslar verdiği hazırlık maçlarında attığı kadar 3 sayı atarım da.

    bir arkadaş çok iyi değinmiş. "abisi statik şutör bu, ona oyun kurmalıyız" demelerle savunulcak bir durumu yok. sene 2015, hatta 2016. statiği, dinamiği kalmadı bu işin. sadece ayaklar kuruluyken şut sokabilen pivot ya da power forward var artık, öyle guard kalmadı dünyada. hatta şöyle söyleyeyim, dünyanın en demode olayı statik şut atabilen guard. nba'de george hill dışında şaka maka aklıma gelen böyle bir guard yok, eskiden sadece şut atabilen beyazlar nba'de modayken bile sadece forvetimsi 2 numaralar vardı. onları da zamanla 3'e kaydırdılar, 3 numarada tutunamayanı ligden sepetlediler. artık basketbolda boyu 190 olan bir adamın "ben statiğim, öyle atarım." diyecek bir yeri yok. hoş ben bunları kime anlatıyorum, çakma iverson'ı milli takıma alan aklı evvellerin olduğu bir ülkedeki basketbol seyircisine anlatıyorum. salaklık bende aslında.

    bak, bu da başka bir gerizekalıya ait.

    "ama inadına inadına her gün melih basket atamadıkça mutlu olup, gelip entry giren yazara git basketbola devam et de, melih'in yerini doldur, atamadığı şutları at diyorum."

    savunma mekanizmasına bakar mısın? cümleyi nasıl değiştiricem, bak şimdi.

    "ama inadına inadına her gün tayyip açıklama yaptıkça mutsuz olup, gelip entry giren yazara git siyasete devam et de, tayyip'in yerini doldur, yapamadığı hamleleri yap diyorum."

    düşünce mekanizmanız o kadar ilkel ki, sabah akşam dalga geçtiğiniz akp yanlısı bir akılsızla hemen hemen aynı cümleleri kuruyorsunuz ama farkında değilsiniz.

    **

    eurobasket 2017'de bu adam inşallah beni ve basketboldan anlayan insanları çıldırtmaz da, en azından görevini layıkıyla yerine getirir. kenardan gelip, şutunu atar, içi rahat olarak duşa gider. bunu gerçekten diliyorum, sonuçta adama dair kişisel bir nefretim yok. bu adamı milli takıma seçmemizi gerektiren sikik altyapı sistemiyle derdim var.

  • 5. iktidar olursak sarayı üniversite yapacağız

    meral akşener'in kuracağı yeni parti hakkında konuşan ümit özdağ'ın sözleri.

    alıntı:

    "– iktidara geldiğinizde ilk icraatınız ne olacak?

    saray, yeni kurulacak bir üniversiteye kampüs olarak verilecek. cumhurbaşkanı'na ait 13 uçak satılacak. sayın akşener, atatürk'ün mirası olan köşk'te kalacak. bütün israfa sert ve kesin bir şekilde son verilecek. devlette tasarruf ana ilke olacak. sonra üretim ekonomisi başlayacak."

    (bkz: hadi inşallah)

  • 6. parasına kesinlikle değen şeyler

    ne bitcoin
    ne drug
    ne de ayfon

    (bkz: eğitim)

  • 7. referans torpil değildir

    devlet kurumu icin referans torpildir. ozel sektorde referans referanstir, torpil de torpildir.

  • 8. balçiçek ilter

    vicdan yapmış gazeteci.

    bildirisinin tercümesi; midem izin verdiğince pislik yaptım, yeterince para toparladım, artık yeter yüzüne bakabileceğim 1-2 insan kalsın bari (başta kendim).

  • 9. cinayeti vatan şaşmaz işledi

    ölenin ya da öldürenin ırkı, dini, mezhebi, cinsiyeti, mal varlığı... tartışılıyorsa orada masum insan yoktur. orada art niyetli insanlar var demektir.

    ne yani şimdi vatan şaşmaz'ın ailesinden bir erkek çıkıp, bu yazıdan rahatsız olsa ve yazan kadını öldürse; kadın o katili azmettirmiş mi olacak? katilin hiç mi suçu olmayacak?

  • 10. 1 eylül 2017 locabus'un kendini öldürmek istemesi

    gelmiş yine "intihar ederse etsin, ne karışıyorsunuz"cu tipler.

    siz ne gereksiz, ne saçmasapan insanlarsınız yahu? cool bir hareket olduğunu mu sanıyorsunuz intiharı övmenin? kızlar özelden mi yürüyecek hemen size?

    burada psikolojik olarak tedavi olduğu tahmin edilen bir birey intihar etmek istediğini söyledi ergen sürüleri sizi. adam tedavi oluyor zaten, tedavi! uyuşturucu tedavisi olan kişiye canı istiyor diye şırınga mı uzatıyorsunuz siz? ne farkı var ulan? sanki sağlıklı düşünebiliyor ve 65 yaşında ötenazi istedi.

    kına yakın kıçınıza. ulaşamıyoruz zaten kendisine. belki de bir anne, bir baba, bir dede, bir nine, sevgili, bir kızkardeş çığlıklar içinde uyanacak güne. siz klavye başında artistçe "intihar hak yea" derken tavandan indirecekler kendisini.

    haspama bak. intihar edecek kişi edeceğini söylemezmiş, bu onun aslında etmek istemediğini gösterirmiş. biz de onu diyoruz zaten! etmek istemiyor ve yardım arıyor! belli ki tereddüt ediyor ve insanlar ona değer veriyor mu görmek istiyor! ve belki de senin gibi, sizin gibi çok bilmişler yüzünden değersiz hissedecek kendini.

    eğer biri size intihar edeceğini söylüyorsa tereddütleri vardır ama intihar fikrine sıcak bakıyordur. eğer biri ilgi çekmek için intihar fikrini kullanıyorsa, ilgi istiyordur evet ve yeterli ilgiyi görmezse bir sonraki aşama buna gerçekten teşebbüs etmesi olabilir. sizin mantığınızla intihara teşebbüs edip sonradan yaşayan herkesin yaşadığına pişman olması lazım? silopi'de sevgilisinden ayrılıp, kalbine sıktıktan sonra ambulansa yetiştirdiğimiz asker hıçkıra hıçkıra "ölmek istemiyorum." diye ağladı lan. haberiniz var mı? çatıya intihar etmek için çıkıp, son anda tuttuğumuz asker bu sabah arayıp bayramımı kutladı ve tekrar teşekkür etti, tanıyor musunuz kendisini? kimsiniz oğlum siz de bir insan kendini öldürsün diye cesaretlendiriyorsunuz?

    midemi bulandırıyorsunuz. çatıdaki adama "atla, atla, atla" diye tezahürat eden cahil cühela takımından farkınız yok. sizin için insanların hayatı bir şovdan ibaret. intihar ederken fotoğraf, videolarını çekin hatta. arkadaşlarınıza gösterirsiniz; belki sizin gibi ölü sevici bir sevgili edinirsiniz!

  • 11. kadınların bilim ve sanata katkı yapamaması

    bir ablam var eşi ödüllü bir yazar. adam yıllardır odasına kapanıp yazar. temizliği kim yapar, önüne yemek nasıl konur sormaz. kadının bakımlı olmasını ister. zayıf kalmasını ister. düğüne, cenazeye kadın katılır. kadın, biri pilot biri odtü kimya mezunu iki çocuk yetiştirmiş. bu arada kitaplıklarındaki dörtbin kitabın çoğunu okumuş ve bence gayet derinlik kazanmış bir kadın. adam, yalnızca haneye para girişinde mevcut. onun dışında kadın hep yalnız ve bir "işleri yetiştirme" halinde. bu toplumca normal görülüyor. roller tam tersi olsa hem kadın hem de adam dışlanırdı. nitekim benim babam ve annem böyle boşandı. annem yazmaya gömüldü. evini boşladı. evlilik tepetaklak gitti. bunu okuyanların arasında da annemi suçlayan kafalar oldu şu anda mutlaka. ekşi'de bile... neden ki? babam yapsa bohem yazar olurdu. annem yapınca sorumsuzluk...

    kariyer yapacağım diye boşanan en az beş kadın tanıyorum. ama erkeklerin evli kalanları daha rahat kendini geliştiriyor. neden acaba? cevabı malûm.

    bir erkek başucunda defteri, banklarda yatabilir veya "rus yazar stayla" bir oda kiralayıp namusuna göz dikilmeden bir yerlerde yaşayabilir.

    daha geçenlerde bir kadın siyasetçinin torununun doğumunda bulunmaması sebebiyle ayıplandığına şahit oldum. -ki kadınlar ayıpladı en çok- . erkek, torununun doğumuna yetişmeyince haber değeri yok.

    erkeklere nazaran daha az sayıda olduğu doğrudur ve çağlar ötesinden gelen sosyo-ekonomik sebepleri olduğu ortada.
    erkeğin sahip olduğu koşulları, altyapısı olan kadına verin ortalığın a*ına bile koyar. nitekim kalite, başarı oranı daha yüksek bence.

    bazen engel toplum kuralları, bazen diğer kadınlardır. neticede atanmış rollerin sonucu hep.

  • 12. ekşi itiraf

    ben bu kanser hastalığının anasını sikeyim bayram seyran dinlemeden acı çektiren inim inim inleten bir rahat huzur vermeyen bu hastalığın anasını bacısını sikiyim. bu saatte kocaman dağ gibi babayı hüngür hüngür ağlatan o orospu çocuğu,boğazdan çıkmayan balgamın amına koyim. yıl olmuş bilmem kaç bu lanete çare bulamayan biliminde tıbbın da ta amına koyim.

  • 13. panik atak

    üniversiteleri ilkokul seviyesine indirirseniz, tıp okuduğunu iddia eden primat gelir burda bu hastalığa "röröre" der dediğim hastalıktır.

  • 14. ceza'nın 12 dev adam şarkısı

    başta "bu ne la böyle" tepkisi versem de aklımda kalmayı başarabilen şarkı. gerçi sık duymanın da payı muhakkak var ancak duydukça alışıyorsun. bence gideri var.

    on iki on iki dev adam
    on iki on ikiden vuran
    gönüllerde taht kuran
    göründüğü gibi olan
    gücünü milletten alan
    recep tayyip erdoğan

    pardon hatlar karıştı

  • 15. dünyanın yuvarlak olması mason uydurması dünya düz

    bu kulaklarını neler duydu. buna mı sasiriyorsunuz?

    lozanı imzalayan ingiliz lordlar kamarasini "biz öyle bir devlet kurduracagiz ki, istediğimiz herşey olacak" demiş. bunun üzerine lordlar kamarası ikna olmuş. bu yalan üzerine usenmeyip lozan la alakalı lordlar kamarasinda yapılan tüm tartışmaları
    üşenmeden okudum. ilk duyduğum yalandı.

    ikinci olarak lozandaki gizli madde yalanları çıktı ortaya. bu maddelere istinaden hilafeti kaldırmışız, latin alfabesini getirmisiz filan.

    bu yalanlar uzayıp gitti. en son atatürk ün canakkale de savastigini ispatlamaya çalışırken kendimi buldum lan ben.

    adamlar lozan ın hezimet olduğunu savunuyorlar lan. atatürk canakkale de savasmadi diyorlar. dünyanın düz olduğunu söyleyincemi şaşiriyorsunuz.

    ugrasmayin amk. anlamiyorlar. kurtuluş savaşını anlatırken "keşke yunan kazansaydi" diyen tipler bunların en buyuk ustadi. ne bekliyordunuz amk.

  • 16. 2 eylül 2017 beşiktaş kayserispor maçı

    süper maç. hahahahahha adamın teki beşiktaş hakemsiz puan alamaz diye yazmış ve hazırlık maçı olduğu lafını yiyince silip kaçmış. işte sözlükteki futbol muhabbeti bu seviyeye indi. kahvehanedeki futbol muhabbeti bile buradakinden daha kaliteli ve delikanlıca. çoluk çocuğun trollüklerine kaldık. zamanınıza yazık ulan.

  • 17. 2 eylül 2017 türkiye b.britanya basketbol maçı

    kadromuz ne kadar zayif da olsa 21.45'te sahaya çıkacak davarlarla karşılaştırınca çok daha "milli" bir takım bu. yensin, yenilsin severek takip ediyorum maçları. kazanacağımız maçtır.

  • 18. üç erkekle yapılabilecekler

    1(siz) + 3(erkekler) okeye hazir 4 kisi. seytaniniz bol olsun gencler.

  • 19. 1 eylül 2017 türkiye rusya basketbol maçı

    genç takım diye kafa ütülemeye gerek yok, takımın yaş ortalaması 27. bu takımın pivotu yok, guard'ı yok, şutörü yok ama mücadelesi var. valla futbolda bile böyle şeyler yaramazken, 5'e 5 oynanan bir sporda isterseniz at gibi koşun, yerleri paspas yapın bir şey kazanamazsınız. mücadele haricindeki her şeyde berbat bir kadromuz var. turnuva başından beri tek maç kaçırmadım, finlandiya - izlanda gibi takımların kadroları bile bizden çok daha iyi. ufuk sarıca elindeki malzemeyi çok iyi bildiği için bu kadronun oynayabileceği tek oyunu oynatmaya çalışıyor. rusya basketbol milli takımı oldukça hantal oyunculardan kurulu olduğu için bu baskılı oyun oldukça iyi sonuç verdi ve buna rağmen kaybettik. rakibe 20'den fazla top kaybı yaptırdığınız halde maçı hala verebiliyorsanız sıkıntı elinizdeki malzemede demektir. bunun için turnuva boyunca yapabileceğimiz bir şey yok.

    takımın set oyunu yok gibi bir şey. ya el üstü şut sallıyoruz, ya semih erden'in debelenip sayı atmasını bekliyoruz, ya da abuk subuk önünü görmeden yapılan drive'lardan bir şeyler bulmayı umuyoruz. savunmada ise tam saha baskıyla rakibi hataya sürüklemeye çalışırken sürekli olarak 5'e 4, 4'e 3 kalıp, canhıraş bir şekilde boş kalan rakip oyuncularını kapamaya çalışıyoruz. bugün karşımızda hantal bir takım vardı, sayı üstünlüklerini kullanamadılar. yarın karşımıza başka bir rakip gelir, bu deli köpek savunmasıyla üç çeyrekte 30 sayı fark yapıp, bizi paket ederler. turnuvada böyle savunma yapan başka bir takım yok. umarım bu maçlık bir şeydir bu, ufuk sarıca'nın rakibe göre oluşturulmuş bir stratejisidir. yoksa ileriki maçlarda çok fena şeyler izleyebiliriz.

    melih mahmutoğlu için bana eurobasket 2015'te sabah akşam küfreden orospu çocukları şu an nerede çok merak ediyorum. melih geçen turnuvayı 5/31 üç sayı yüzdesi ile kapadı. bu turnuvanın ilk maçında da 0 çekerek başladı. 2 sene önce ben "kondisyonumu geri kazansam 1'e 1'de yenerim." dediğimde ne artizliğim kalmıştı, ne egoistliğim, ne de aptallığım. az önce yukarıda okudum, bir yazar birebir aynı şeyi iddia etmiş. iki sene önce ben şunları yazarken başıma gelmeyen kalmamıştı.

    (bkz: melih mahmutoğlu/@berserkrgangr)

    bu adam her ne nedenle milli takıma alınıyorsa araştırılmalı. 2 sene önceki turnuvada bir sik yapamadığını gördüğümüz halde 2 sene sonra neden bir daha çağırıyoruz yahu? bizim üniversite takımına zor girecek adam 2 turnuvadır bizi kanser ediyor ve insanlar buna yeni yeni uyanıyor. bu akşam oynadığımız rakibi gözünüzde büyütmeyin, adı korkutan ama oldukça sıradan bir takıma yenildik. aleksey şved'e hayranlık dolu entry yazanlar görüyorum, nba'de tutunamamış bir tipi süperstarmış gibi gösterebilen bir milli takımımız olduğundan adam sizi bu kadar etkileyebiliyor. pota altını karartan, bu neymiş dediğiniz timofey mozgov nba'de en çok taşak geçilen pivotlardan biri. cavs'e gidip, lebron james'in kanatları altında parlamış olmasaydı o da nba'de tutunamayacaktı. bu iki adam bu gece bizim milli takımı yerle bir etti. tarihimizde yenemediğimiz rusya'yı ilk kez rahatlıkla yeneceğimiz kadar güçsüz bulduk, onda da sıfır yetenekle kurulmuş milli takımla madara olduk. mücadeleye tek kelime etmiyorum ama zorunluluktan mücadele ediyor takım. elindeki tek silahın odundan sopa olunca, elbette elinde odunla bir sağa sola koşarsın. durumumuz çok vahim, "haydi koşun aslanlar!!" kafasındakilere duyrulur.

    edit: buyuk beyaz megolodon uyardı, 2010 dünya kupası'nda rusya'yı yenmişliğimiz varmış meğer. iyi bari.

  • 20. the red pill

    bu işin kökünde tabii ki evrimsel psikolojinin (ep) yanlış anlaşılması yatmıyor. başka tatminsizlikler ve duygular yatıyor. ama bu işe bir saygınlık kazandıran, ayrımcılığı "kurumsallaştıran" teknik araç, evrimsel psikoloji. o yüzden ona odaklanacağım.

    evrimsel psikoloji ile entellik yaparken dikkat edilecek hususlar:

    1) ep, fizik gibi bir bilim dalı değil. astroloji kadar uyduruk da değil. en iyi haliyle bir "zayıf bilim" (soft science), kötü kullanıldığında ise pseudoscience. kulağa mantıklı gelen ama çoğu test edilemeyecek, bazısı da birbiriyle çelişkili bir sürü hipotez.

    **

    2) hipotezler ve test edilmiş teorileri karıştırmanın tek tehlikesi, yalan yanlış şeylere inanmak değil. asıl tehlike yarı-doğru şeyler. red pill'in en büyük günahı bu: soft-science ile başlayan bir paragraf, pseudoscience ile bitebiliyor, fakat akıllarda kalan otorite hard-science seviyesinde oluyor (sanki bir fizik kanunuymuş gibi).

    **

    3) örnek: her ülkedeki ortalama bir erkeğin, kadında gençlik ve güzellik aradığını, kadınların da zengin ve başarılı erkekler aradığını buldunuz. daha bu noktada bilgi kaybı yaşanıyor. çünkü ortalama lafı, bana bir dağılım bilgisi vermiyor. belki erkeklerin %30'u güzelliğe öncelik verdi ama ikinci gelen şıkka katılım %28'di. daha bunların eğitime ve gelir grubuna göre değişimi var. tüm bu bilgilerin tek bir rakama indirgenmesi imkansız ama beynim tek bir rakam istiyor.

    **

    4) istisnasız her erkek "önce vatan, sonra güzellik" demişse bile, o cevapların özü epey farklı olabilir. ben de çirkin kadınla beraber olmam ama misal, 10 üzerinden 6 güzellik sağlandığı sürece, güzellik önemini kaybediyor. bir başkası için bu sınır 3 olabilir. yahut, başımızdan geçenler bizi birbirimize bağlamışsa, sınır mınır koymayabilirim.

    insan karmaşık bir yaratık, fakat dünyanın kalanını basitleştirmek istiyor. tüm bu detayları aktarabilecek deneyler yapılsa bile (ki yapılmıyor, çok pahalı) insanın aklında kalan bilgi ne yazık ki şu: "her erkek güzellik ister, her kadın da zenginlik".

    **

    5) devam edelim. her ülkede aynı sonuç çıktı diyelim. kültürleri aşan bir trend yakaladığınızda, doğal olarak cevabı evrimde arayacaksınız. fakat psikolojinin fosili yok (gerçi cenaze törenlerinin fosilleri olabilir ama çok istisnai). bu noktada farkında olmadan senarist oldunuz: "kadınlar zengin erkek ister, çünkü senede en fazla bir çocuk yapabilirler, onu da büyütme süreci uzun iş, onlara bakacak adam lazım. erkeklerinse çocuk sınırı yok, sağlıklı her kad....".

    **

    6) bu senaryoyu bitirmeye bile gerek yok, çünkü çoktan ikinci yanlışı yaptık: kültürleri aşan her trend, evrimsel olmak zorunda değil. evrimle alakasız şu açıklamayı düşünün:

    "kadınlar, yakın zamana kadar köleden hallicelerdi. eğitilmezler, tarla dışında çalışmazlar, mal mülk sahibi olamazlardı. halen de bir çok kültür böyle. bu düzende, kadının tek kurtuluş şansı, daha üst birini bulup sınıf atlamak (hipergami). başarılı erkek ise, özgürlüğüne paralel olarak, eşit ve alt statüdeki kadınlara kolayca erişebilir. dolayısıyla, eş seçimindeki tercihler sosyoekonomik yapıya bağlıdır, öğrenilmiştir" (social learning theory).

    **

    7) bu ikinci teori, ep teorisinden daha bilimsel çünkü yanlışlanabilirliği var: eğer kadın-erkek eşitliği arttıkça, eş seçilim tercihleri yakınsamıyorsa, teori yanlıştır. ama ep hipotezini yanlışlayamıyorsun. ne dersen de, "ep'nin de etkisi vardır" denilebilir. (ki ben de buna inanıyorum zaten)

    **

    8) devam edelim üçüncü büyük yanlışa: herhangi bir ep hipotezi doğru olsa bile, bu onu tek geçerli faktör yapmaz. ana faktör hiç yapmaz.

    hasta eşine yıllarca bakan, o öldükten sonra tekrar evlenmeyen insanların motivasyonu nedir? belki beyinlerinin bir köşesinde "alfa erkek bul, elmas yüzük kap, bir çocuk daha yap" komutu çalışıyordu ama en kuvvetli komut bu değildi belli ki.

    insan nasıl ki basit sonuçlar istiyor, aynı şekilde çok-boyutlu davranış modellerini de işleyemiyor. "ayşe neden mehmet'i seçti? arabası yüzünden tabii". yoksa "%20 arabası, %15 kendisine çiçek alması, %129 beşiktaşlı olması" değil.

    **

    9) stephen jay gould bu yukardaki hata hakkında uyarıyordu insanları. kültürün (sosyoloji) temeli psikoloji olabilir, onun da temeli biyoloji olabilir ama her bir seviyede, bir öncekine indirgenemeyen etkileşimler vardır. yoksa tek ihtiyacımız parçaçık fiziği olurdu.

    ve burada savunulduğu gibi, bu üst-seviye etkiler, modern toplumun bize dayattığı şeylerden ibaret değil. yani "en baz güdülerimizi reddetmek yerine, onlara göre yaşarsak daha mutlu oluruz" düşüncesi, ahlaksal boyutunu geçtim, bilimsel olarak da bir uydurma. bu da bizi suna getiriyor:

    **

    10) farzedelim ep hipotezleri baskın faktör olsunlar. birbirine ters ep etkileri, aynı anda geçerli olabilir. yani tek bir ep anlatısı yok.

    yine bu "hipergami" kavramı üzerinden örneklendireyim: "kadın daha iyisini bulduğunda bırakır" deniyor. hayır. çocuğuna bakacağı %100 garantili olan mevcut vasat eş, bu garantiyi vermeyen übermenshe kıyasla evrimsel olarak daha değerli olabilir. dünyanın en iyi genleri de olsa, çocuğun o genleri bir sonraki nesile aktarabilecek yaşa gelmesi için, senden yıllarca yatırım alması lazım. o yatırım vaadinin ve ilgili davranış biçimlerinin (örneğin sadakat, dürüstlük, istikrar) evrimsel değeri, mutlak gen kalitesinden daha büyük.

    **

    11) bu tip çoklu-etkiler, insanların topluluk içinde yaşadıklarını düşününce iyice artıyor. mesela çok alfa olan bir erkek düşünün. taviz vermez, gözünü kaçırmaz, özür dilemez, egosu kuvvetlidir, vs... bu kişinin genleri değerli olabilir ama toplulukla uyum sağlayamadığı sürece soyunun devamı zor.

    zaten insanlar gibi toplu avlanan ve toplu yiyen hayvanlarda, fiziksel özelliklere dayalı genetik üstünlüğün değeri azalıyor. empati, fedakarlık, ittifak kurabilme yeteneği önem kazanıyor. egosu yüzünden olur olmadık kavga çıkaran insanlarla beraber olmaktan hoşlanıyor musunuz?

    **

    12) dahası, bu topluluklar içindeki insanlar eşleşiyorlar (pair bonding). bu insanın doğasında olan bir şey. yani "erkeğin tek ihtiyacı, maksimum sikişle genlerini yaymak, kalan her şey fasa fiso, o yüzden evlilik müessesi erkeğe getirilmiş bir yüktür" gibi yaygın görüşler asıl fasa fiso. yukarda gördük zaten, 5 dakikalık sikişle gen yayamıyorsun, o çocuk ölüyor sonra.

    zaten bunun sağlamasını şöyle yapabilirsiniz: bu faydalı bir strateji olsaydı, medeniyet öncesi her erkek tecavüzcü olurdu. hatta her hayvan böyle olurdu. kadınlarını korumakla harcayacağın enerji, tecavüze harcayacağından fazla. üstelik tecavüzün riski az: bir erkekle dövüşeceğine, ufak dişilere dadan. en zayıf erkekler dahi hemen her kadına tecavüz edebilir değil mi? hatta tüm çocuklar o zayıf adamdan da olabilir. e ne oldu birkaç nesil sonra? uyumsuz bir topluluk ve genetik kumar sonucu zayıflamış bir yeni nesil. yani red pillcilerin mantığıyla gitsek bile zaten sonucu yanlışlıyoruz.

    velhasıl, pair bonding muhtemelen bu saçma stratejiye alternatif olarak gelişmiş ve başarılı olmuş belli ki. yani pair-bonding yapmayan insan topluluğu yok. erkek-kadın 50 bin yıl önce de bağ oluşturuyordu. o bağı tanımlayan bir sürü psikolojik etmen var, bunlar "güçlü çene kemiği" geninden daha değerliler.

    dolayısıyla buradaki yanlış sadece "korteksimiz ve kültürümüz bu kadar gelişmişken, evrimsel güdülere fazla önem vermekten" ibaret değil, o güdülerin ep yorumu da eksik. işin açıkcası, reddit'teki "red pill theory" etiketi olan veya burada en beğenilenlere giren hemen her evrimsel açıklama benzer hatalarla dolu. çürütemeyeceğim bir tane argüman göremedim, ki bu konunun gerçekten uzmanı olsam herhalde delirirdim.

    (bu arada, pair bonding'in modern kurumsal hali olan evlilik üzerine: " kadınların sizi hapsetmesi için gelişmiş bir kurumdur", yahut "kapitalizmin bize çok mal satması için beklentileri değiştirilmiş bir kurumdur, eski güzel günlerdeki denge bozulmuştur" düşünceleri, medeniyet tarihi açısından da uydurma teoriler. bir feministin, evlilik kurumundan nefret etmesi için, 100 kat daha mantıklı tarihsel nedenleri var).

    **

    13) ama tüm bunlar yine işin iyi kısmı, asıl sorun şurada: kesin doğru ve tek faktörmüş gibi kabul ettiğimiz bir ep hipotezinden, bir ahlaki yargı türetiyoruz.

    mesela, kadının evrimsel strateji olarak hipergami yaptığını mı söyledik? öyleyse "kadınlar nankördür, iyisini buldu mu sizi bırakır, bu karı milletine güven olmaz".

    bunu "straw man" olarak ortaya atmıyorum, en beğenilen yazılar arasında nankörlükle ilgili bir şeyler bulmamanız imkansız. ha, bazısı daha sofistike oluyor, "nannnnkörrr!" diye rakı kadehini masaya vurmuyor da, "işte efenim, kadınlar doğalarından kaynaklanan, kötü niyetle yapmadıkları, bizim amiyane tabirle nankörlük dediğimiz ama aslen..." diyor. küfür olmayan ama küfür etkisi yaratan cümleler.

    kadını "duyarlı ve anaç", erkeği "mantıklı ve koruyucu" olarak stereotipleştirmek de aynı. sofistike kardeşlerimiz bunun nötr bir tespit olduğunu savunsalar da, toplumun mantıklı olmaya atadığı değer daha yüksek. yani kadına "salak" demiyorsun da, demeden diyorsun, incitmeden sikiyorsun. bravo.

    **

    14) bu tip söylemlerle birbirinizi fiştekleye fiştekleye, şöyle garabetler yer bulmuş (bunu da öyle dipten çekip çıkarmadım, en beğenilen entrylerden):

    "tüm insanlık tarihinde kadınların kalkındırdığı, yücelttiği bir tane toplum yoktur. aksine kadınlar en zor zamanda toplumunu anında satar. nazi'ler fransa'yı işgal ettiğinde fransız kadınları anında kendilerini nazi subaylarının kollarına bırakmıştır, çünkü artık fransız erkekleri güçsüzdür"

    bu ne şimdi? bunu "haggaten ya, evrimsel psikoloji işte hacı" diye beğenenlerin kaçı, "erkeğin özü" olan rasyonelliğini kullanıp şunları sormuş:

    a) fransız kadınların kaçta kaçı nazilerin altına yattı, kaç tanesi bunu zorunluluktan yaptı? bu bilgilerin bir önemi var mı?

    b) fransız kadınları yattı da, fransız erkekleri de vichy hükümetini kurmadılar mı? "işbirlikçi orospu çocukları" kümesinin ne kadarı kadın?

    c) fransız kadınlar, olağanüstü bir savaş sırasında yaptıklarından ötürü, tüm kadınların gerçek doğalarını mı göstermiş oluyorlar? bu erkeklere işlemiyor mu?

    d) tarihte kadının kalkındırdığı toplum yok çünkü eşşeğin zikinden dolayı. tarihte kölelerin kalkındırdığı bir toplum var mı? 2500 yıllık demokrasi tarihinde kadının oy atabilmesi 100 senelik. abd dünyanın en eski cumhuriyetlerinden, 1776'da bağımsızlığını ilan etti, yıl oldu 2017, neredeyse mars'a insan gönderecek, hala kadın başkan seçilmesi büyük olay. onlar yine iyi, 2000 sene öncesinin süpergücü roma'da, evin reisi karısını herhangi bir sebepten ötürü öldürebilir ve hiç bir ceza almazdı. daha yaşama hakkı kendine ait olmayan bir "kast"ın, eğitilip, mal mülk sahibi olup, sonra üretime ve yönetime katkısından mı bahsedeceğiz?

    (çok çok çok ufak bir ayrıntı olabilir ama ingiltere'yi <caps> dünya tarihinin en büyük imparatorluğu </caps> haline getiren, her alanda tarihinin zirvesini yaşatan ve gezegendeki her dört insandan birini 63 sene boyunca aralıksız yöneten kraliçe victoria erkek miydi?)

    yahu işin trajikomik yanı, adam bildiğin nazilerden bahsediyor, fatura yine kadınlara çıkıyor. bari başka bir örnek kullanılsa. tüm insanlık tarihinde kadınların soykırıma uğrattığı kaç tane toplum var? kaç şehir yağmalamışlar, kaç savaş çıkarmışlar, kaç atom bombası atmışlar, kaç erkeği cadı diye yakmışlar, kaç din kurup kaç cihad başlatmışlar? kurbağa kadar beyni olan bu soruları da sorar, sonra argümanının aptallığını görür, utanır.

    **

    15) bu saçmalıklarla aynı solukta, "kadınların mantıksız" oluşlarını okuyorum, "mantık kapasiteleri olduğunu ama bunu fazla kullanmayacak şekilde evrimleştiklerini" okuyorum. özfarkındalığa gel.

    arkadaşlar, mantık genel olarak insana ters bir şey. cognitive bias deneylerinde, kadın-erkek sonuçları arasında bir fark çıkmıyor. hatta iq testlerinde de ortalamalar aynı (varyasyonda az bir fark var, erkekler arasında moron ve deha oranı biraz daha fazla. ama az bak. üstüne basıyorum, çünkü cognitive bias'ların en kötülerinden biri istatistiki düşünme yetimizin olmaması. bunu okuyup "işte bu yüzden tüm buluşları erkekler yapıyor" sonucuna atlamaya can atanlar var, hissediyorum)

    söyleyeceklerim bitmedi (red pillci olmanın psikolojisi, elitizm karşıtlığı, alt-right ile örtüşme, vs) başka zamana artık. şimdi sinirlerimi yatıştırmak için, ünlü bir erkek olan nazım'ın bir şiiriyle veda edeyim:

    erkeklik öyle bir sorumluluktur ki anlayamazsın,
    öyle bir sevmektir ki korkarsın,
    öyle bir dövmektir ki şevhetle domalırsın,
    öyle bir sikip atmaktır ki arkamdan ağlarsın,
    ama istediğimden değil sevdiceğim, mecburen,
    mecburiyetten."

  • 21. beşiktaş galatasaray rekabeti

    sene 2003. liverpool, lig kupası finalinde manchester united'ın eline veriyor. maç sonrası oyuncular soyunma odasına girmeden roy keane ile röportaj yapılıyor. roy keane'in dediği şey şu:

    "liverpool istediği kadar kupa kazanıp, sevinebilir. umursamıyoruz çünkü bizim rakibimiz arsenal."

    futbol muhabbetlerinde sivri konuşmayı sevmem ama bu başlığı görünce ister istemez bu muhabbet geldi. yani gs'nin müzesindeki bütün kupaları alsanız da, her sene 30 puan fark taksanız da, bizim rakibimiz fenerbahçe.

  • 22. menzil şeyhinin torununun oturduğu koltuk

    yakışır yiğidime. gelecekte ülkeyi onlar yönetecek zaten. amına çaktımlarım.

  • 23. türkiye'de ensest oranının yüzde 40 olması

    muhtemelen pek sağlıklı yapılmayan bir araştırmanın sonucu. böyle düşünme sebebim, bu kadar yüksek bir yüzde olacağına inanamıyor olmam değil; araştırmayı yansıtan yazıda kavram karmaşasının bulunması ve yazarın, araştırma ile yakınen ilgilenmiş görünmesi nedeniyle araştırmanın da kavram karmaşası içinde yapılmış olma ihtimali olduğunu düşünmem.

    öncelikle "ensest" nedir? hadi bakalım türk dil kurumu'nun güncel sözlüğüne: aile içi yasak ilişki.

    yazıda ise ensest vakalarındaki "mağdur"lardan bahsedilmiş, "istismardan"dan bahsedilmiş, "korku içindeki kız"lardan bahsedilmiş. oysa ensestten bahsediyorsak ortada bir ilişki vardır, karşılıklılık söz konusudur, rıza söz konusudur. eğer aile içi gerçekleşen bir cinsel davranışta taraflardan birinin rızası bulunmuyorsa o zaman bu, kan hısımlığı ilişkisi içinde bulunan kişiye karşı cinsel saldırı veya istismar suçudur; bu durumda artık "ensest"ten bahsedemeyiz.

    murat başoğlu'nun yeğeni olan ilişkisi, ensest iken yazıda verilen örnekler, cinsel saldırı veya istismar vakaları.

    çoğumuz için düşünülemez bir şey olsa da aile içinde "karşılıklı rıza" ile ilişki yaşayanlar gerçekten de var, bunun adı "ensest" ve sanmıyorum ki oranı %40 olsun.

    aile içinde bir tarafın mağdur olduğu, yani tek taraf bakımından "rıza olmaksızın" gerçekleştirilen cinsel davranışlar var; bunların adı cinsel saldırı/veya istismar ve eminim ki oran bazı yerlerde %70-80'i bile bulur. ülke genelinde %40 olması, hiçbir şekilde şaşırtmaz.

  • 24. türkiye'de yasaklanması gereken şeyler

    4. surekli bir seylerin yasaklanmasini istemek.

  • 25. kavurmanın abartılmış balon bir yemek olması

    eti pişiriyorlar. bu.

    ne bekleniyordu? kuzu götünde marine mi edelim iyi bir yemek olması için ?

    güzelliği, sıfır katkı maddesi ile, sossuz, salçasız, soğansız, ıvır zıvırsız, löp löp gidebilmesidir. gideyim de bir tabak daha yiyeyim.

  • 26. kwadwo asamoah

    90larda olsa bunu mercedese bindirip otelden kaçırırdık ne guzel.

  • 27. sigara içenlerin oy haklarının ellerinden alınması

    vay be, yasasaydi atatürk de kurdugu ulkede oy kullanamayacakti.

  • 28. kurban edilen ineğin hamile çıkması

    adamlar halen etleri parçalamaya çalışıyor geçen yıl bir hoca çıkıp "hamile çıkarsa etini yiyin" demişti.bunlar kafasına göre dini kural uyduruyor.
    yavruya içim gitti, yerde yatan mı hayvan bunlar mı anlayamadığım olay.
    veterinerleri vardı hani sultangazi kesim merkezi'nin ona ne oldu acaba.

  • 29. bu akşam ukrayna'yı arakan için yeneceğiz

    beyefendi mirasının yarısını bu kardeşleriyle paylaşsa daha iyi olur.
    zira bu tarz duygu sömürüsü yapmaya gerek bile yoktu. sen yenince arakanlı kardeşlerinin zulmü bitecek mi?
    şovcu şebelek.

  • 30. az kişi tarafından bilinen şaheser filmler

    az kisi tarafindan bilinen bir film saheser sifatını edinemez mal anketçiler.

    yani susayım konusmayayım diyorum ama imdb'de 386.105 kisinin oyladıgı filmi alıp bu baslık altına yazan vasat yancılar var...

    ne rezil ne vasıfsız ne sığ bir sinemaseverimiz var bizim böyle allahaskına ya...

  • 31. juventus

    insanlara salak olduklarini soyleme ihtiyacini nadiren hissederim ancak bu ihtiyac bazen karsi konulmaz oluyor...

    mesele su... elimizde calciopoli skandalini juventus ve figurleriyle ele alan bilgi icerikli bir girdi var. soz konusu entry icin (bkz: #27221729)
    (ilginc olan entry tarihi 2012. bu entrynin girildigi tarihten 3 yil sonra isler juventus'un daha da lehine dondu...)

    bir de soz konusu surecin yalniz juventus ile ilgili oldunu dusunen ve calciopoli skandalina dair kuvvetle muhtemel hicbir sey bilmeyen bir mal var.

    bak gerizekali, juventus genel menajeri moggi'nin sike yaptigina dair suclamalar delil yetersizliginden oturu dusuruldu ve maclarda sike yapilmadigi aciklandi. cezalar sikeden degil hakem atamalarini gerceklestiren koordinatorlerle kurulan iletisimden oturu verildi... isin ilginc yani su ki ayni sucu isleyen milan, juventus'tan daha az ceza aldi... ve gene ayni sucu isledigi sacma bir sekilde daha sonra kanitlanan inter, zamanasimindan oturu hicbir ceza almayan tek takim oldu.

    2015'teki gelismeler ve suclamalarin dusurulmesiyle birlikte juventus federasyona 443 milyon euro'luk bir dava acti. federasyon baskani tevecchio, 04-05 ve 05-06'daki sampiyonluklarin juventus'a geri verilmesi icin juventus'un federasyona actigi davalari dusurmesi gerektigini acikladi.

    burada juventus idarecilerinin hem dava hem dava sonrasi sureci korkunc yonettigini de belirtmek gerek. ancak bunun sebebinin de politik oldugu soyleniyor.

    gerizekalilarin anlamakta en cok zorlanacagi bolum geliyor. calciopoli davasi halihazirda zaman asimina ugradi.

    soz konusu sampiyonluklarin inter'e verilmesi o tarihlerde oldugu gibi bugun de hatali bir karar olarak kabul ediliyor. juventus soz konusu sezonlardaki sampiyonluklarinin kendisine ait oldugunu kabul ediyor. ancak aksi bir gelisme olmadikca inter'in, kendisine hediye edilen bu sampiyonluklardan kendi rizasiyla, gonullu olarak vazgecmesi gerekiyor...

    nasil bir sans ki interli yetkililere ait telefon kayitlarinin dava suresince hasiralti edildigi, kayitlarin kendisi gibi dava zamanasimina ugradiktan sonra ortaya cikti... avukatlar bunu cok uzun calismalarin ardindan basardilar.

    calciopoli incelemesi muazzam bir skandal... juventus'a karsi kullanilan telefon kayitlarini sizdiran firmanin sahibinin inter'de board member olmasindan, o sezon mac yayin haklarinin sahibi mediaset'in berlusconi'ye ait olmasina kadar. uzerinden uzun zaman gectigi uzere net hatirlamiyorum ancak mediaset, maclari yayinlamamakla tehdit etmisti. berlusconi'nin milan'in buyuk bir ceza yememesi icin elinden gelen her seyi yaptigini dusunmek cok da yersiz olmayacaktir.

    nihayetinde, tum bu surecin sonunda ceza almayan tek kulup olan inter, bedavadan sampiyonluk aldigi gibi surecin devaminda da en buyuk kazanci sagladi.

    moggi, italya'da sevilmeyen bir figurdu ve surecin sonunda kendisinden kurtulmayi basardilar. moggi'ye dair detaylari yukarida bkz. verdigim entryden daha net ogrenebilirsiniz.

    ote yandan italya'da en buyuk kulubun kim oldugu benim hakikaten hic sikimde degil...
    dolayisiyla gerizekalilar icin son bir kapanis yapmak isterim.

    lance armstrong tour de france'i 7 kez kazandi ve bu 7 unvan, meshur doping skandali uzerine elinden alindi... ancak organizasyon, bu 7 unvani gidip lance'ten sonra gelen kisiye vermedi... italya'da ise, serie a unvanlari sacma bir sekilde juventus'tan alinip inter'e verildi. ancak inter aleyhine kanitlar dava zamanasimina ugradiktan sonra ortaya cikti ve bu konuda hicbir sey yapilmadi.

    simdi siktirip gidip basit google aramasi yapmaya devam edebilirsiniz.

    sigir, icerisinde oldugu durumdan bihaber "cahil ozguveni" diyor...

  • 32. galatasaray

    vivald denilen ne idüğü belirsiz tarafından hala itham ve iftiralara maruz kalan takım.

    araştırmadan fetö diyor, araştırsa beşiktaş içerisinden fetö kapsamında daha fazla gözaltı ve tutuklama olduğunu görecek.

    araştırmadan vergi affı diyor, araştırsa galatasaray 304 milyon tl vergi barışı sağlarken, beşiktaşın da 210 milyon tl bu aftan faydalanarak kurtardığını görecek.

    genelleme yapmak istemiyorum ama bunun gibi beşiktaşlılar yüzünden beşiktaş nefreti oluşuyor rakip takımlarda. sanmasınlar beşiktaş başarılı olduğu için oluştu bu nefret.

  • 33. 8 yaşındaki kızın cenazesini kabul etmemek

    var olmayan durum.

    kabul edilmeyen küçük kız değil, kızın babasıdır.

    haberlerin yalnızca başlıklarını okumayın.

    kısaca olay şudur; zincirlikuyu'da yer olmadığı ve aile mezarlığı haricinde defin işlemi yapılmadığı aileye bildiriliyor ve başka bir müslüman mezarlığına yönlendiriliyorlar.

    küçük kızın hristiyan olan babası ileride bir gün vefat ettiğinde müslüman mezarlığına defnedilemeyeceği için aile hem kızın hem de ileride babası vefat ettiğinde babasının yanyana yatabilmesi için kızı katolik mezarlığına defnediyorlar.

    yani kimsenin vefat etmiş küçük bir kız için, "bu kızın babası hristiyan, kız müslüman olamaz. oyuzden hristiyan mezarlığına defnedilsin" dediği yoktur.

  • 34. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    uzun süredir baktığım muhabbet kuşum '' adebisi '' nin gözümün önünde yaptığımız tüm tedaviye rağmen eriyip gitmesidir.

    triflucan ve kusmasın diye metpamid şuruptan tutun da sülfürüne antibiotiğine kadar hepsini verdik izmir'in en bilinen veterinerine götürdük ancak oğlum gözümün önünde kusarak eriyor. resmen o parlak tüylü müthiş hareketli oğlumdan geriye eser kalmadı.

    bugün elime alıp sevmek isterken çıkardığı ses çok garipti sanki boğuluyor gibi. kusura bakmayın sözlük kurallarına aykırı da olsa şu; '' :(((( '' işareti yapıcam...

    oğlumun yavaş yavaş kucağımızda öldüğünü görmek beni depresyona soktu. zaten anksiyete ve panik atak hastasıyım sabahtan beri ağlıyorum. ne bayram yapabildim ne bayramlaşma. halen ağlıyorum ve içiyorum. gitar çalıp rahatlarım dedim sürekli içli şarkılar söylüyorum anasını satayım...

    '' ölüm '' onun için bir kurtuluş olacak gibi artık... :((

    oğlum adebisim seni çok sevdik bunu bil, bana her babacım dediğinde tüylerim diken diken oluyordu. sabah beni '' s.kiyim '' diyerek uyandırmanı da seviyordum. banyonun kapısında benim duştan çıkmamı bekleyişini çok özlüycem. o en son sesinle ötüp beni çağırışını özlüycem. işaret parmağımla gagana vuruşumu senin de aynı şekilde parmağıma vuruşunu özlüycem. bildiğin izola banta kerkinmeni özlüycem, sana baktığımda utanmış gibi kaçmanı özlüycem...

    özetle; şu anda bildiğin ölmesini bekliyorum. :((( acaba ne zaman ölecek nasıl ölecek huzurlu mu ölecek ölürken onu elime alıp yanında olabilecek miyim ? bu sorular kafamı allak bullak etti. vedalaşmaya korkuyorum. her evden çıktığımda evde ölü bulurum diye vedalaşıp son bir kezdir diye dokunup çıkıyorum...

    not: berbatım sözlük... bir daha hayvan sahibi olmak istemiyorum. bu acı beni bitirdi. ben kendimi metanetli biri sanırdım hani bir de erkekler ağlamaz mantığı var ya yok öyle bir şey aga hem de nasıl ağlıyoruz var ya...

  • 35. düşün ki o bunu okuyor

    ayni gokyuzune baktigimiz surece ne kadar uzak olabiliriz ki?

  • 36. spor ayakkabı kot sakal ve tişörtle yapılan iş

    taş ocağında şantiye şefliği...
    nasıl bir şey olduğuyla ilgili biraz fikriniz olsaydı emin olun "şanslı" kelimesini kullanmazdınız.
    çok şükür artık o kadar şanslı değilim.

  • 37. keanu reeves

    metro, marmaray, hatta metrobüs kullanan, aylık akbilin yetmediği, tutamaçların dayanamadığı, toplu taşımanın baş kahramanı olan kişi. 15 temmuz'da da tankların önünde durmuştur kendisi. bugün doğum günü kutlu olsun. https://i.hizliresim.com/pr836o.jpg

    daha önce bahsedilmemiş, şaşırdım. ayrıca kendisi neo filminde matrix'i oynamıştır.

  • 38. arda turan

    adamdır adam. adamın dibidir.
    fatih terim'i kovdurduktan sonra şimdi de barcelona başkanın kovudracak gibi.

    taraftar forumları yıkılıyor "herkesi gönderdiniz, takımı en vasıfsızı duruyor. sizin gibi yönetimin allah belasını versin" diye.

  • 39. vücut geliştirme

    10×3 yeğen at-tut
    150m×3 yeğenin peşinden parkta koştur
    15×3 yeğenleri ayaklara bağlayıp zıpla
    5×3 tek kolla yeğen indir kaldır
    20x3 göğüse yeğeni oturtup mekik çek
    20x3 sırta yeğeni yatır şınav çek
    3x3 ayağa yeğeni tuttur barfiks çek vs..

    bi dk beyler arnold arıyor...

  • 40. mircea lucescu

    birisi kendisi için "kacirtacaksiniz su adami da diger basarili hocalari kacirttiginiz gibi" demiş burada. kendisinin asla kaçırılmaması gereken inanılmaz başarılı bir teknik direktör olduğunu düşünenleri şu soruları cevaplamaya davet ediyorum:

    1. türk futbolunda yabancı sınırlaması konusunda kendisinin yaptığı zırvalamaları nasıl savunacaksınız?

    2. kendisi yabancı olduğu halde, hatta kendisi en başarılı olduğu kulüp olan şahtar'da ukraynalıdan çok güney amerikalı oynattığı halde, bu yabancı düşmanlığı nereden geliyor?

    3. oğuzhan'ı çağırmama sebebini ("son 3 maçtaki performansından memnun değildim") hakikaten yediniz mi? yedinizse arda turan, selçuk inan, cenk gönen ve ozan tufan gibi isimleri neye göre çağırdığını sorguladınız mı?

    4. oğuzhan'ı sonradan çağırmasının sebebini ("son maçta daha iyiydi") gerçekten yediniz mi?

    daha "eskiden yabancı sınırlaması varken ingilizleri, italyanları yeniyordu türkiye, yabancı sayısı arttı, her şey kötü oldu" gibi gerçekle yakından uzaktan bağı olmayan, buram buram ısmarlama kokan açıklamayı sormadım bakın.

    buyrun birader... cevap verin şunlara. henüz bir tane bile cevap göremedik.

    ipucu vereyim (bkz: tüpçü)

    hoşunuza gitsin ya da gitmesin lucescu, tüpçü'nün yabancı sınırını tekrar daraltmak için kullandığı kamuoyu oluşturacak figürdür. burada bazı galatasaraylılar "sırf gs iyi gidiyor diye yabancı sınırını daraltmaya çalışıyorlar" falan diyorlar da, olayın galatasaray'la falan alakası yok bu arada. iş tamamen menajerlerin avantalarının azalması. galatasaray, beşiktaş, fenerbahçe falan umrunda değil bunların şu anda. ekmeklerinin(!) derdindeler. lucescu da parasını alıp istedikleri açıklamaları yapıyor, zaten dünya kupasına kalınmazsa basar gider. bu şafaktan sonra lucescu mu düşünecek türk futbolunun geleceğini?

  • 41. pkk'lıyı dolandırıp mehmetçik vakfına bağış yapmak

    az önce internette gördüğüm olay.

    adam whatsapp üzerinden kız taklidi yaparak amerika-diyarbakır uçak bileti alacağım diye kredi kartı bilgileri ile mehmetçik vakfına 890 tl kurban bağışı yapıyor.

    gülümsetmiştir.

    resim1
    resim2
    resim3
    resim4
    resim5
    resim6
    resim7
    resim8
    hazin son

    edit: arkadaşlar aramaya inanmamışım, başlık daha önce açılmış özür dilerim.

    (bkz: pkk destekçisinin mehmetçik vakfına bağış yapması)

  • 42. atatürk'ü sevenler cenazeme gelmesin

    piçliğine gidelim mi?

  • 43. 5 milyon gırtlağın bıçakla kesildiği medeni ülke

    bicakla degil de lazerle kestik biz. isin kilici deneyeceğiz gelecek yil. medeniyet yok bu ulkede hala bicakla satirla girtlak kesiyorlar. embesiller.

  • 44. bir kediye söylenebilecek en güzel şey

    kelimeler değil de ses tonu önemli.
    onu severkenki ses tonunuzla hakaret bile etseniz gırlamaya başlıyor.
    dimi koca götlü patates kafalı gerizekalı kızım, annesinin denyosu. yisin mi annesi o ayı pencesi gibi patilerini?
    daltarakların en taraklısı. dürrüğüm benim.
    bak gurluyor.

  • 45. sıla gençoğlu

    "kimsenin takmadığı silik şarkıcı" mı? yuh ulan...

    edit:
    iş bu entry kimsenin takmadığı sikik yazar beyanına atfen yazılmıştır..

  • 46. narcos

    maşallah spoiler ı kullanan kalmamış dediğim dizi

  • 47. alvaro negredo sanchez

    futbol gurularımızdan iki maçta notunu almış oyuncumuz.

    bunu bir de böbürlenerek söylüyorsunuz ya, şaka gibisiniz.

    edit: almeida cılar da gelmiş, hoş gelmiş. neyse, siz bozmayın kendinizi, her boku bilmeye devam çocuklar.

    umarım çocuksunuzdur...

    edit 2: boş yapmayın ulen fm oynayın diyen adam gördüm. nutkum tutuldu.

  • 48. ıslak çay kaşığını şekere sokmak

    yanlış anlama ama oto sanayinde bile artık ambalajlı kesme şeker veriyorlar gelene gidene. toz şeker dönemi seksenlerde kaldı.

  • 49. beşiktaş

    uefa şampiyonlar ligi için kadro listesi'ni yollamıştır.

    ben her zaman iyimser olmaya çalışan bir taraftar olarak bu listeden hoşnut değilim. en büyük amacı avrupa'da başarı olan bir takım için yanlış ve riskli bir kadro var elimizde. özellikle defansif yönden.

    andreas beck gönderildi. bu satışla birlikte elimizde harcamaya hazır 3 m. €'muz vardı. buna gitme ihtimali yüksek olan alexander milosevic ve denys boyko'dan gelecek parayı da eklersek 5 m. €'ya yakın bir para var elimizde. bununla birlikte yabancı listesine eklenebilecek 2 oyuncu var. 12 yabancımız var şuanda.

    durum bu haldeyken hala bir sol stoper alamamak çok büyük bir hata. şenol güneş, gary medel'i antrenmanlarda bile stoper denemiyor. geldiğinde de "orta sahaya geldi" dedi. bu halde beşiktaş'ın listesinde sadece 3 stoper var. pepe, dusko tosic ve matej mitrovic.

    geçen yıl en çok dusko tosic'in düşük formundan başımız ağrıdı. şuan formu yüksek. peki düşerse yerine kim oynayacak ? monaco'ya karşı stoperde necip uysal mı oynatılacak ?

    adı geçen domagoj vida hem sağ hem sol stoperimizi yedekleyebilirdi. tosic'ten formayı da yüksek ihtimal alırdı. menajer üzerinden yürüdü görüşmeler. bu beceriksizliğin nedeni menajere teslim edilmesi bu işin. zira dinamo kiev'in talebi zaten 2 m. €'ydu. menajerin son teklifiyse vida'ya "bonservisini hallet o parayı sana verelim" şeklinde oldu. zaten zar zor ikna olan kiev'e bu teklifle gitmek büyük hata. avrupa'da başarıya mal oldu büyük ölçüde.

    sağ bek rotasyonumuzu hiç ihtiyacımız olmamasına rağmen bir kişi eksilttik. yerine de kimse alınmadı uefa listesine. ayrıca geçen seneden farklı olarak üçüncü kaleci yok listede. utku yuvakuran liste dışı kalmış. şuan öyle gelmiyor ama yine büyük risk oldu bu. listede 2-3 aya dönecek olan gökhan töre de yok. bu belki biraz daha anlaşılabilir.

    beşiktaş tam 4 transfer dönemine de sol stoper mevkisi eksik şekilde girdi ve bu dönemlerin hiçbirinde bu açığı kapatamadı. artık kabak tadı vermeye başladı bu iş. her sezon en zayıf mevki olarak görülen yere sanki inat yapıyomuş gibi transfer yapmıyoruz. bu defans düzeniyle kuradan sonra yükselen umutlarım azaldı.

    bundan sonra 7 gün var önümüzde lig için. domagoj vida veya başka bir oyuncu transfer edilse bile yalnızca ligde oynayabilecek artık. ocak'ta bedavaya alabilmek için şampiyonlar ligi'ni boşvermiş olduk.

    alvaro negredo sanchez, jeremain lens, pepe, gary medel ve orkan çınar transferlerinde çok akıllı işler yaptık. özellikle negredo büyük bir transfer başarısıdır. ama sol stoper alamamak da bana göre yine büyük bir başarısızlık oldu. miranda gibi aymen abdennour gibi alternatif oyuncular da vardı. özellikle miranda 1,5 m. €'ya bağlanacaktı. ama vida'ya odaklanıp alternatifleri tamamen sildik.

    benim şahsi beklentim en azından lig için bir stoper transferi yapılması artık. domagoj vida ocak'a kalırsa, dinamo kiev onu avrupa ligi'nde oynatacak. grupta üçüncü olup avrupa ligi'ne gitmemiz halinde vida oynayamayacak yani. o da olmazsa bir sağ bek transferi olabilir. ama bence elde para varken transferi bugünden kapatmak daha da büyük bir hata olacak.

    bu arada unutmadan cenk tosun konusuna değineyim. cenk tosun meselesi türk futbolunun durumunu gözler önüne seriyor. başka bir oyuncuya trink diye 25 m. € veren crystal palace cenk tosun için teklif ettiği 14 m. €'yu 24 takside bölmek istedi. türk futbol piyasası bir para kaynağı olarak düşünülüyor yurtdışında. yıllarca kazıklanan olduğumuz için aynı şeyi devam ettirmek istiyolar. ligin en kaliteli stoperini satabildiğimiz fiyat 8 m. € oldu işte. her yere para akıtanlar konu türk takımlarından transfer olunca kesenin ağzını kapatıyor. bu iş de böylece yatmış oldu. cenk tosun konusunda anlaşma olsaydı fyodor smolov gelecekti yerine. bunun için her şey hazırdı.

    edit : utku yuvakuran u-21 listesinden girebiliyormuş. disappeared uyardı.

  • 50. camiler geri dönüşüm noktası olsun kampanyası

    desteklediğim kampanyadır.
    uygulaması oldukça zordur ancak geri dönüşüm kavramını önce cami personeline sonra da sık sık hutbeler vasıtasıyla cemaate anlatmak gerekir.
    (bkz: eğitim şart)