Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. pkk'nın kaçırdığı öğretmeni şehit etmesi

    bazı kahpe çocukları vardı. aybüke öğretmen şehit edildikten sonra bu saldırıyı meşrulaştırmak için '' zaten ismi de klasik ülkücü ismi, babası da büyük ihtimal ülkücüdür'' deyip, haketti bunu demeye getiriyorlardı. bu kahpe çocuklarının kim olduğunu herkes biliyor. sosyalist, marksist kesimin taptığı bir kevaşe. şimdi necmettin öğretmen için de başlarlar. '' zaten gümüşhaneliymiş, büyük ihtimal ülkücür'' der bu orospu çocukları.

  • 2. tacizci suriyelilerin adanalılarca yakalanması

    kaba kuvvetle bir şeylerin çözülemeyeasdsadasdasdasd.

    şaka şaka çok güzel, çok da iyi olmuş olaydır. dozunda atılan dayak ile de iyi bir etki bırakılmış.

    benzer aksiyonları yerli sapıklar ve kadına şiddet uygulayan magandalar için de istiyoruz.

  • 3. survivor 2017

    ogeday adem'in göğüs gerdiği psikolojik saldırılara maruz kalsa ağlamaktan oyun oynayamazdı. serhat, ilhan iki kere höt dedi buna kendini toplayamadı iki saat morali bozuldu oyuna çıkmadı. ama adem yumuşak yüzlü diye onla oyunda alay edebilecek tıynette. rakibine yalandan puzzle oturmadı diyip oyunda yavaşlatana, oyunda rakibiyle alay edene üçkağıtçı ve hadsiz denir en hafif tabirle. yaptığı hareket köşeyazısı konusu bile olmuştu. bir de üstüne yediği her haltta sürekli "ben bişey yapmadım abi" tripleri çok korkakça. madem yiyosun bi bok arkasında dur. gerçi bu çocuğun adını bile ben üçüncü ayda berna'ya göğüs attığında öğrenmiştim. kısacası korkak ve şımarık bir ergen irisinden survivor şampiyonu olmaz.

    10 yıldır izliyorum yarışmayı ilk defa bu sene oy attım. adem, son yıllarda şu yarışmada gördüğüm en düzgün karakter.
    adem yaz 1890'a gönder.

  • 4. teyze kızı amca kızı dayı kızı hepsi caiz

    (bkz: hepsicaiz.com)

  • 5. 21 haziran 2017 akasya avm kadına şiddet rezaleti

    ön edit: ilgilenen herkes için son durum ve yorumlarını yine arkadaşımın kaleminden olduğu gibi paylaşıyorum; "arkadaşlar sabah 10.05 de akasya halkla ilişkiler müdiresi kübra hanım tarafından arandım. ekşi sözlükteki yazıyı okumuşlar. dün telefon numaramı bırakarak şikayet yazdırmıştım telefonla arayarak. olayı çok ciddiye aldıklarını , kamera görüntülerinin görevli birimce izlediğini, öncelikle bir kadın ve sosyolog olarak çok üzüldüğünü, gerekenin yapılacağını söyledi daha sonra tekrar arayarak miscar otoyıkama çalışanının iş akdinin iptal edildiğini söyledi. bu zaman diliminde miscar otoyıkamanın sahibi de arayarak çok özür diledi.üzgün olduğunu, çalışanı işten çıkardığını belirtti. yeterli olmadığını ve konunun aslında yönetim ve işleyiş boşluğu olduğunu düşündüğümü iki yöneticiye de söyledim.ayrıca işe alınırken sabıkalı olup olmadığının incelenip incelenmediğini, gerçekte iş akdinin olup olmadığının araştırılmasını talep ettim. miscar firma sahibinin özel hattımdan araması biraz korkutucuydu neyse bunu da akasya yönetimine ilettim. telefonumu araba yıkama kaydımdan bulmuş. ama yine de arayıp aramamayı danıştığı akasya şirket avukatının miscar firma sahibine beni aramamasını salık vermesini beklerdim.
    yeterli değil biliyorum.otoparkta hiçbir güvenlik yoktu.fiziki zarar görseydik üzgün olmaları birşey değiştirmeyecekti.
    birçok vatandaş arayarak bilgi almak istemiş, kendilerine yapılan basın açıklaması çerçevesi dışında bilgi verilmemiş.
    1-akasya avm yönetiminin bu olayda hiçbir sorumluluğu yok mudur?
    2- kayıt alan güvenlik kameraları başında görevli var mıdır? var ise neden güvenliğe haber verilmemiştir?
    3-otopark katlarında güvenlik görevlileri gezmekte midir?
    4-bu olanlar aslında bir güvenlik zaafiyeti değil midir?
    bir de kafalarda oluşmuş bir konuya açıklık getirmek istiyorum .
    canım ciğerim herşeyim esra'nın asistanım olduğunu belirtme nedenim öncelikle bu yazının sadece kısıtlı kişi barındıran facebook hesabımda paylaşılmış olmasıdır.esra ile çalışma arladaşlığımız ve dostluğumuz 12 yılı doldurdu bu sene.bilenler bilir neredeyse benim üstümdür. :) kliniğimin herşeyden sorumlu kişisidir." patron" kelimesini hitap için o bulmuştur. işyerinde kullandığımız resmi dil, işçıkışı onun isteğiyle bu şekli almaktadır .
    sanırım "patron arabaya bin " repliği ilerde karşımıza çıkacaktır :)
    ekşi sözlük yine koca bir misyon üstlenmiştir. sahiplenen herkese teşekkür ederim. tüm internet gazeteleri ekşi sözlükten aldıkları bilgiler ile topluma bu olayı duyurmuştur.
    teşekkür ederim iyi ki varsınız.iyi ki varsınız. ülkeme olan ümidimi yeşerttiniz ,yeniden."

    sabah sabah uyanıp aldığım ilk haber.

    tanıdığım en şahane insanlardan biri, hayvan sever, doğa dostu, bisikletçi, muhteşem bir anne, müthiş bir hekim, bulunabilecek en özel dostlardan biri bu dünyada. ismini paylaşmayacağım...

    ama kadın ya.... tamam başka da bir sebep gerekmiyor bu zihniyetteki insanların hadsizleşmesi, çirkinleşmesi, canavarlaşması için.

    sabah sabah elim ayağım boşaldı öfkeden.

    iş için şehir dışına çıkma hazırlığımı durdurup, bunu yazmaya başladım.

    yeter artık...

    arkadaşımın bana whatsapp mesajı olarak gönderdiği yazıyı olduğu gibi kopyalayıp paylaşıyorum...

    "bugün akasya avm’nin miscar araba yıkama bölümünde şiddete ve hakarete maruz kaldım. yaşadıklarım sosyal hayat içerisinde kadınlara uygulanan şiddetin münferit değil meşru ve normal olaylar olduğunu kanıtlıyordu adeta.
    14:30 gibi arabamı yıkatmak için asistanım esra ile park yerine geldiğimde, kontağı kapatır kapatmaz bir adam yaklaştı. "arabanız çok kirli, ayrıntılı yıkama yapalım, 350 yerine 100 lira" dedi. "istemiyoruz" dedik. yineledi, “o zaman 650 lira yerine 300 liralık temizlik yapalım, motoru yıkayalım” dedi. yok kardeşim, normal yıkama 30 lira yazıyor iç-dış yıkatmak istiyorum dedim. biraz önce elimden almış olduğu anahtarı üzerimize firlatıp "laftan anlamıyorsunuz bu kirler çıkmaz, git içerde öde, ne ödersen" dedi bağırarak. bir de adamda insanın üzerine yürüme durumu var. sürekli üzerinize abanarak bağırıyor.
    içeri girdik. “bu beyefendinin adı, görevi nedir?” dedim. arkamızdan bir görevli geldi, elinde telsiz, takım elbiseli. dedi ki "müdüre şikayet edin, hanımefendi. duydum tarzını, onun adına özür dilerim."
    tam müdürü soracağım, adının ümit olduğunu öğrendiğim; insanın üzerine yürüyüp zorla yıkama paketi satmaya çalışan zat içeri girdi. bana "sen boş boş konuşuyor musun burada" dedi. seninle konuşmuyorum kardeşim, müdürünle konuşacağım dedikten sonra adam çıkıp gidince bankodaki genç; "hanımefendi dönüşünüzde müdire hanım da burada olacak, siz ona bakmayın, ödemenizi alayım dedi.
    ödedik parayı, akasya avm’ye çıktık.
    17:30 sularında döndük. fişi verdim, arabayı alıp gideceğim. müdürle konuşup işi büyütmemek niyetindeyim. sözkonusu adam köşeden pis pis sırıtıyor. arabam geldi. bir baktım, aynı bıraktığım gibi hiç yıkanmamış. paket yıkama satmaya çalışan köşeden sırıtmaya devam ediyor. içeri girdim. müdire gülden hanım orada. yanına gittim, kendimi tanıttım ,elini sıktım. "arabama bir bakar mısınız" dedim. baktı, inanamadı. “bu araba hemen vıp yıkamaya alınacak” dedi. bizi içeri davet etti. dışarı çıktı benim kabadayıya bir şeyler söylüyor. kabadayı bağırıyor, kadının üzerine yürüyor. dışarı çıktım. kadına dönüp "ödememi geri alayım ve ben gideyim" dediğim sırada bu oto yıkama çalışanı adam; "aç köpekkkkk" diye bağırarak üzerime yürüdü. 3 kişi tutmaya çalışyor. esra bir yandan bağırıyor: "patron arabaya bin!”
    böyle durumlarda öyle bir hale geliyorum ki, adam bıçak sallasa kanım akmaz.
    "bırakın" diye bağırıyor müdire hanım. "bırakın bakalım ne yapacak.” diyor. ben hiç kımıldamıyorum. "gel diyorum, bıraksınlar gel bakalım. terbiyesiz.” diyorum.
    söylediğim en kötü laf bu "terbiyesiz".
    "bana terbiyesiz diyemezsin, o... "diyor.
    zor tutuyorlar.
    kurtulup kurtulup üzerime atlıyor. ben hiç kımıldamıyorum. bekliyorum. bıkmışım bu ülkeden. haklıyken susulmasından, hukuksuzluğu içimize sindirmiş olmaktan, kabadayının cahilin özgüveninden, olanların ne kadarı üzerimdeki şortla ilgili diye düşünmekten…
    bıkmışım işte.
    öyle dikiliyorum.
    esra bağırıyor: "patron arabaya bin!”
    "önce paramı ödeyin" diyorum ve ekliyorum; “yıkamadığınız arabanın parasını alamazsınız.”
    bir adam geliyor, elinde 30 lira. "haklısın ama anlayış göster adam oruçlu abla" diyor. arabaya biniyorum.
    o sıra adam elini boğazına götürüp keser gibi yapıp çıkış yönünü gösteriyor. "gel" diye bağırıyor. sırtını dönüp çıkış yönüne doğru yürüyor.
    kendime geliyorum o anda. içinde 30 lira buruşmuş elimle camı açıyorum. o oruç diyen adama: "bak kardeşim, çıkışa gidiyor, seni öldüreceğim diye işaret ediyor” diyorum.
    “aç abla kapıyı” deyip, arabaya biniyor.
    arabamın arka camlarındaki koyu renk film nedeniye içerisi görünmüyor.
    zorla ekstra yıkama paketi satmaya çalışan, kadına öfkeli, muhtemelen işyeri sahibinin akrabası ve yine muhtemelen sabıkalı ümit adındaki kabadayı, arabamın önünü kesip camını yumrukluyor.
    arka koltuktaki, koyu renk camdan dolayı görmediği iş arkadaşı dışarı fırlıyor ve onu itekleyerek uzaklaştırıyor.
    biz de akasya avm den kaçabiliyoruz.
    eve gelip ekşi sözlük ve foursquare’den araştırdım. benzeri çok şikayet olmuş son 2 yıldır. hiçbir şey yapılmamış.
    şikayet edenler tehdit edilmiş. genelde kadın mağdurlar var.
    akasya yönetime şikayetimi yaptım.
    birşey çıkacağından ümidim yok.
    ama bana yapılan şiddete karşı, sadece terbiyesiz diye bağırabilip, şikayet dilekçesi yazabiliyorum.
    bu ülkenin bir kadın ferdi olarak şiddetle başedebilmenin başka bir yolunu bilmiyorum."

  • 6. kim milyoner olmak ister

    -keşke senin gibi bi kardeşim olsaydı
    -tişikirler
    -evet simdi bi milyonluk soru geliyor..
    dıttt dıttt
    -ne yazık ki süremiz yetmedi seni uğurlayalim
    -tamam olur
    -hadiyin 3 ay sonra görüşürüz bye

    resmen böyle bi konuşma geçti programda

  • 7. ramazanda açıktan yemek yemek karaktersizliktir

  • 8. steam summer sale 2017

    hanimdan 50 tl koparanlarin birazdan sozluge damlayacagi steam indirimi

  • 9. ciddi ciddi her yıl malın kırkta birini vermek

    islam'in -bence- namaz ibadeti ile birlikte en zor ibadetlerindendir. cunku nefse cok zor gelir bu ibadeti yerine getirmek. ancaaaaaakkk

    bu ibadet muslumanlara sart kosulmustur, siz gerizekalilar size ne batiyor da islama olan dusmanliginizi zekat verene ve vermeyene cemkirerek cikarmaya calisiyorsunuz.

    gerizekalinin biri demis ki, "hacca giderler resim cekerler, namaz kilarlar resim cekerler, zekatin niye resmini cekmiyorsun, yapmiyorsun cunku di mi" lan davarro sana ne. adam zekatin resmini cekip gosterse bu sefer de "bak iste gosterisci bu" dersiniz. birak islam dinini, turk milletinin adetlerinde bile yapilan yardimi gostermek ayiptir. adam namazini 'disappear' olarak kilamaz eger disaridaysa, evet resim cekip hava atiyorsa o da yanlis ama herseyi birbirine karistiriyorsunuz, tek derdiniz islam. islam girsin bir yerinize (kalplerinize insallah).

    diger bir gerizekali da koleligi kutsayan, zenginleri kutsayan, para sahiplerini seven din demis. yazmis olmak icin yazmis bile diyemiyorum gozunu allah dusmanligi burumus bu salagin islamin i'si hakkinda bilgisi olmadigi belli. konu zekat ve adam para sahiplerini seven din demis. btw, kolelik islamin ilk yillarinda devam etti ancak sonradan yasaklandi gerizekali. sen bugun telekom operatorlerinin, bankalarin bir kolesi olarak bunu anlayacak zekada bile degilsin de neyse.

    40'ta 1 zekat fakirligi bitirir. bitirmese bile insanlara can suyu olur. o da mi yapilmasin? islam kapitalizme dusmandir. sosyalizme dusmandir nedenleri bellidir. ve dogrudur. ancak insanligin her doneminde birileri daha zengin birileri daha fakir olmustur ve olacaktir. islam zenginlerin bu kazanclarini fakirlerle paylasmasini emreder ve bazi (sahih olup olmadigindan emin degilim ama sahih olmali) hadislerde mealen "tum muslumanlar hakki ile zekatlarini verseler fakirlik dunyada kalmaz" seklinde sozler vardir. muslumanlar ancak 40'ta birini paylasiyor kardesim, siz ateistler 10'da birini paylasin, ikinci evinizi verin, ikinci fabrikanizi verin, balik tutmayi ogretin de dunyada bu kadar ac kalmasin. bizden bu kadar...

    bu zekat denen seyin kurallari cok detaylidir ve oyle her gerizekali anlamaz. ornegin yukarida biri cok guzel bir noktayi belirlemis ve kendince tasak gecmis nakit para ile mal mülk arasindaki zekat odeme kurallari ile ilgili. madem yazilmis, ortaligi bulandiran oldugu gibi, kendimce de dogru seyleri yazayim da konuyla ilgili, faydalanan zerre bir kisi olur belki.

    kardesim, bir evin var. oturuyorsun. o ev icin zekat yok. 5 evin var. 4'unden kira gelirin var. birinde oturuyorsun. 4 evden elde ettigin kira gelirinin uzerinden bir yil gectikten sonra (vergileri ve masraflari dusuldukten sonraki kismi uzerinden) 40'ta birini zekat olarak vermek zorundasin. yani kira gelirinin zekati var. ancak evin kendisinin yok. ancak kasanda ev alacak kadar paran varsa bu paranin (borclarin dusuldukten sonra tabii ki) 40'ta biri zekata tabidir. bunun detaylarini cok merak ediyorsaniz (bok atmak icin degil de, samimi sekilde merak eden varsa, yoksa bok atmaya devam edersiniz zaten) gidip bir hocaya sorarsiniz. fakat sunu unutmamak gerekiyor, icinizde cogunuzun sol goruslu, ateist, komunist,greenpeaceci, vegan vb (islam disi ne varsa iste) oldugunuzu biliyorum, yani aslinda sermayayi cok sevmeyen, mercedese binmek icin iciniz giden ama bineni gordunuz mu her turlu servet dusmanligi yapan, fabrika sahiplerinden nefret eden, guya isci sinifini seven ama iki kurus parasini bankada kimseyle paylasmayip dolari 3.2'den alan ama 3.8 oldu mu 'viskimi actim, yukselisi izliyorum, mutluyum' diyen tiplersiniz. oysa islam sizin gibi degil, gercekten servetin (daha dogrusu kapital'in) dusmanidir. islam bankada para durmasini (faizcilige - tefecilige kolaylikla gidecegi riski oldugu icin) cok tercih etmez, onun yerine ticareti, uretmeyi, alip satmayi tavsiye eder muslumanlara. yani islam bankada parani tutma, git uret, al, sat, ticaret yap der. o yuzden de bankada duran paranin zekatinin olmasi ama ticaretle ilgili seylerin zekatinin geliri uzerinden olmasi islamin felsefesine aykiri degildir.

    muslumanlar zekatini oder odemez o ayri konu. cok atmis millet, sanirim ergen cogunlugu. bilmiyor olabilirsiniz ama milyonlarca musluman ve binlerce buyuk isadami, zengin kisi yuklu yuklu zekat oduyorlar. sizin o sokakta gordugunuzde iyyk deyip kucumseyerek, gormek istemeyerek uzaklastiginiz o garibanlar yilin 364 gunu o zekatlarla ayakta kaliyor. afrika, asya, turkiye ve bircok yerde. biz bu kadarini yapiyoruz kardesim, siz ateistler daha iyisini yapin onlar icin bakalim.

  • 10. cem yılmaz'ın louis c.k'den espri ödünç alması

    louis c.k'nin "hilarious" adlı gösterisi izlendiğinde farkına varılacak gerçek.

    üzerinden oldukça zaman geçtiğinin farkındayım hatta belki de cem yılmaz'ın "fundamentals"dan kazandığı paralarla aldığı otomobiller garajında beklemekten küflenmiştir ama yine de belirtmek istedim. çünkü ufak tefek esinlenme değil resmen "lan monte kristo kontu'ndan ezel oluyorsa 'hilarious'dan niye 'fundamentals' olmasın ki?" diye düşünmüş adam.

    hilarious'dan dikkat çeken yerler:
    (28.06) ve (32.11): cep telefonlarına sinirlenip küfür etme sahneleri.
    (29.30): pakistanlı havaalanı görevlisinin ingilizceyi zor konuşması.
    (31.32): eski çevirmeli telefonları betimleme kısmı. çevirirkenki ses efekti, 0 ve 9 tuşları muhabbeti bile aynı. dejavu gibi.
    (32.55): cep telefonu teknolojisinin gelişmesi üzerine "çok mu önemli...axl rose'un fotoğrafını indiriyorsun sadece" repliği. fundamentals'da"şimdi ne yapıyorsun?...bahattin dayımı büyütüyorum işte" şeklindeydi.
    (37.58): new york'tan california'ya seyahatin eskiden seneler sürdüğünün, yolda ölenler olduğunun anlatıldığı kısım. fundamentals'da osmanlı elçilerinin yıllar süren zorlu yolculuğu vardı.
    bonus (1.18.29): penis taklidi. evet o bile.

    gösterinin 'bire bir' ödünç alınamamasının sebebi de louis c.k'nin siyasi ve erotik mizah yapması galiba. zaten geriye kala kala bir kaç masum espri kalıyor onlar da ithal edilmiş işte. hem de öyle ithal edilmiş ki o dönem türkiye'nin enflasyon oranının azalmasını sağlayan şey 'louis c.k ithalatı' olabilir.

    edit: asla hiçbir yerde hırsızlık imasında bulunmadım. ya para verip satın almıştır ya da rica ederek kullanma izni almıştır diye düşünüyorum, genelde komedyenler birbirini tanır sonuçta. "hırsız diyor!" diye gaza gelip mesaj kutumu doldurmaya son verin yani.

  • 11. 22 haziran 2017 izmir depremi

    günaydın demenin hayvancasıdır.

    edit: bir kere de öperek uyandır ya rab!

    edit2: "tünaydın" da demiştir.
    (bkz: #68999880)

  • 12. reddedilmesine rağmen uğraşmaya devam eden erkek

    (bkz: uydu erkek/@sonsuzluk ve bir gun)

    (bkz: friend zone/@sonsuzluk ve bir gun)

    (bkz: türk kızının göt kalkıklığının sebebi/@sonsuzluk ve bir gun)

    (bkz: meriç/@sonsuzluk ve bir gun)

    (bkz: ilişkilerden edinilen tecrübe/@sonsuzluk ve bir gun)

    en yukardakinden başlayarak dikkatlice okuması gereken erkek. en önemli şey insanın kendini tanımasıdır. ben kimim, ne yapıyorum, diye soramayan, hiçbir zaman doğru yolu bulamaz. bu adam da öyle. önce sevdiği hatunun gözünde saygısını yitirmiş daha sonra özsaygısını...

    bir erkekle bir kadının sevgi anlayışı aynı değildir. kadınlar saygı duymadığı, kendisinden üstün görmediği, hayran olmadığı bir erkeği sevemezler ve ona bağlanamazlar. yani kadınlara romantik davranarak, yalakalık yaparak onları etkileyemezsiniz. bunu bir yere not edin.

    hoşlandığı hatundan davranışsal anlamda net ve olumlu bir geri bildirim alamayan erkek, herhangi bir açıklama yapmadan o kızla ilişkisine derhal son vermeli ve başka hatunlarda şansını denemelidir. aynı kadında ısrar ettiği taktirde, bu onurlu bir hareket olmayacaktır. " aşkta gurur yoktur" sözü, meriçlerin züğürt tesellisidir. gururunu kaybedersen çok önemli bir şey kaybetmişsin demektir. kimse için de kendinden ödün vermeye değmez. kadınlar için hiç değmez. erkek olarak gardını düşürme lüksün yok. titre ve kendine gel.

  • 13. yozgat'ta kaza yapan sebze kamyonunun yağmalanması

    şimdi bu insanlar aç mı?
    hayır.

    sadece karakter yoksunu her biri.

    bizim asıl handikapımız da bu maalesef.

  • 14. 15 temmuz gazisinin çakma çıkması

    kurtuluş savaşı ile 15 temmuz gününü kıyaslayanları üzecek olaydır...

    kurtuluş savaşı'nda insanlar herhangi bir çıkar gözetmeden vatan toprakları için savunma yaparken ve bu uğurda canlarını bile hiçe sayarken; 15 temmuz gecesinde tankların karşısında duranların aklının bir köşesinde elde edecekleri menfaatler vardı ve açıkçası hiçbirisi askerlerin kendilerine kurşun sıkacağını zannetmiyordu. eğer zannetselerdi, 15 temmuz gecesi sokakta bir allah'ın kulunu bile göremezdik.

    bir iktidar düşünün gazisi bile yalan olsun!

    ayrıca, (bkz: siyasal islâmcı ahlâkı).

  • 15. ercan kızılateş'in serbest bırakılması

    gayette bilerek ve isteyerek yapıyorlar.

    verilmek istenen mesaj çok açık, bu gibi eylemlere devam edin, başınıza bir şey gelmeyecek.

  • 16. ahmet altan'ın efsane savunma metni

    doğrusu ahmet altan'ın efsane yüzsüzlük metni olması gereken başlıktır.

    bak bak bak, düne kadar düzmece kanıtlarla hapislerde çürüyen, suçsuz olduklarını gösteren kanıtlara bakmaya tenezzül bile etmeyen hakimler tarafından yargılanan, hayatını kaybeden, kanser olan, çocukları psikolojik rahatsızlıklara yakalanan insanlara "darbeci" yaftasını yapıştırırken hukuk neredeydi?

    tüm bu hukuksuzluklara "askeri vesayet bitiyor" diye şakşakçılık yapan bu zat değil miydi?

    günahsız insanların kanına girmenin bir bedeli olacak elbet ahmet efendi. bu daha hiç bir şey...

  • 17. türkiye'de halk devriminin olası hale gelmesi

    devrimci kafası fazla teorik çalışıyor, realiteden uzaklar. bu başlık da iyi bir örnek olmuş. katıksız bir iyimserliğin ürünüdür şu. karşında koca bir devlet ve halkın yarısı var. üstelik halkın geri kalan %50'lik kısmından en az %20'si de bu tür bir harekete baştan soğuk bakacaktır. apolitikleri ele, gezi'de popüler kültürün bir gereği olan çoğunluğa uyma psikolojisine kapılan hevesli gençliği ele, elinde kala kala o bildiğimiz klasik sol örgütler ve belki birkaç bağımsız insan kalıyor. ne yapacaksın? bu seferki polise börek çörek ikramı yapmaya, duvarlara şirin espriler yazıp selfie çektirmeye, arada da polisin bilmem kaç kilometre öteden attığı gazın dumanını solumaya benzemez.

    gezi'yi 15 temmuz ile karşılaştıran dahi var. yapmayın. açık söylüyorum, bir gün sürer sadece. ikinci gün ortalıkta kuş uçmaz, şehir merkezinde cübbeliler, palalılar polislerle birlikte nöbet tutar, çıtınız çıkamaz, çıktığı an çat diye indirilirsiniz. birkaç kişi indirildiği takdirde zaten kaybedecek daha fazla şeyi olan seküler kesim anında siner. bu sinmenin ardından diğer kitle tüm alanları türk bayraklarıyla doldurur ve siz direkt vatan haini düşman olarak etiketlenirsiniz, üstelik bu sefer karşınızdaki kitle en az %70'i bulur, sonra gör eğlenceyi. zaten varacağımız noktaya bizi daha çabuk ulaştırmış olursunuz, bu bakımdan faydalı olabilir gerçi.

    yani diyorum ki; gezi'nin nispeten uzun soluklu ve kalabalık olmasının sebebi de zaten bu büyüklükteki bir protestoya göre ölümlerin az olmasıdır. 15 temmuz gibi bir ortam olsaydı tamamen farklılaşırdı durum. teoriye bu kadar da körü körüne saplanıp kalmayın.

    ayrıca şahsi fikrimce senaryo çoktan yazılmıştır. erdoğan sadece görünen yüz. onu elediğinde uzun adamın ipini tutanlara ne yapacaksın? ya da o ipi erdoğan'dan alıp kendine mi bağlayacaksın?

    ekleme: peki ne yapılabilir?

    siyasi alanda oturup beklemekten başka şey gelmiyor aklıma ancak toplumun bu süreçte daha fazla yozlaşmasının önüne geçebilecek gönüllü adımlar atılabilir. siyasetten uzak adımlardan bahsediyorum. oldukça basit ama boş boş stand kurup tamamen propaganda amaçlı broşür dağıtmaktan daha anlamlı şeyler. şu anda birbirine düşman kesilen farklı kesimlerin bir şekilde birbiriyle vakit geçirmesini sağlamak mesela. ya da ben sen gibi tipler gidip muhafazakar ve fakir mahallelerdeki insanlara belli konularda yardımcı olabilir, çocuklarının yüzünü güldürmek olabilir, üzerine düşünülmesi gerekiyor işte. oturup ciddi ciddi bu kesimin analiz edilmesi gerekiyor, zira karşınızdaki kitleyi tanıdığınızı dahi sanmıyorum ben. muhatabınız erdoğan değil, bu insanlar olmalı. yani kısacası hepimizin bir toplum olma gayreti içerisine girmesi ve siyasi sebeplerden* ötürü bölünmüş olan bu toplumu siyaset dışı yöntemlerle tekrar birbirine yaklaştırmamız gerekiyor. bunu yaparken pragmatik davranmak, ideolojileri askıya almak zaruridir. bahsettiğim şey, devrim sözcüğü kadar kulağa güzel gelmese de bugünkü siyasilerin arzu etmediği bir tablonun gerçekleşme ihtimaline işaret eder. devrim hareketi ise, kendisine belli zamanlarda yapay düşmanlar yaratarak kitlesini hem genişletip hem de halihazırda kendisine bağımlı halde olan kişileri çok daha radikal hale getiren erdoğan'ın tam da arzuladığı şeydir.

    bir ekleme daha: hayalden yoksun, umuttan nasibini almamış insanlarmışız sanırım. başlık içeriğine bakıyorsun nasıl yapılabileceği ile ilgili en ufak bir öneri yok, saf kuru romantizm. bu aynı romantizm gezi'yi cıvık bir hareket haline getirdi zaten. bu kadar da naif olunmamalı. atatürk ilke ve inkilapları tabandan yayılmalıymış. nasıl yapılacak acaba merak konusu. hatta şu cümle hiçbir anlam dahi teşkil etmiyor bana. sanki ekşi'de bot bi hesap salladı bi cümle, öylesine bir ezber. neyse ya da tamam yayalım tabana, hadi, umut doluyum.

    şaka bi yana, bi kesim zaten aklını kaybetmiş, onu yerine getirmeye çalışalım derken siz de ayrı bi hayal aleminde yaşayıp gidiyorsunuz ve hakikaten hiçbir şey önerdiğiniz yok. ha şimdi 2018 ile birlikte de başkan adaylarını tartışmaya başlar bu çok umutlu devrimci arkadaşlar. daha açık ve net şekilde şaibeli olduğu ortada bir referandum sonucuna hiçbir etkide bulunamayan topluluk kalkıp devrim mi yapacak? nasıl olacakmış söyleyin, aklıma yattığı takdirde bir süredir yaşadığım almanya'dan hiç düşünmem tankıma biner gelirim.

    gezi'den sonra umut falan kalmamıştır. bugün istanbul'da bir kadın etek giydiği için açık açık dayak yiyebiliyor. sen gelmişsin atatürk inkilapları diyorsun, erdoğan diyorsun, akp diyorsun. artık öncelikli sorun siyasal değil, toplumsal. siyasal sorunlardaysa zaten hiçbir etkiniz olamaz şu saatten sonra.

    gelen mesajlardan sonra son bir ekleme: 2014 yılıydı, gezi'nin yıldönümü dolayısıyla eylem planı vardı, sonra olmadı pek bir şey gerçi de ben yine kendi fikrimi söyleme gafletinde bulunmuştum. genel itibariyle gezi'nin o muazzam potansiyelini ilerleyen dönemlerde hiçbir şekilde gösteremediğini ve ne idüğü belirsiz cemaatin ses kayıtlarından medet ummaya başladığını, bunun da ciddi bir hata olduğunu, gezi'nin sahip olduğu gücün farkına varılamadığını yazdım. bunun üzerine küfürler geldi, hatta fukara nick altımdaki tek entry de bu söz konusu yazıdan sonra girilmişti. "bu kadar da umutsuz olunmaz ama" tarzında söylemler sarf eden o kişiler şu an geldiğimiz durumu nasıl görüyor, ben de bunu merak ediyorum aslında.

    yani olayın özü, her ne kadar mantıklı olursanız olun, türk insanının hoşuna gitmeyen bir fikri ortaya atmanız sizin direkt hakarete uğramanıza yol açıyor. bu konuda her kesim hemen hemen aynı. 3 sene önce o yazdıklarımdan ötürü işittiğim azarların benzerini bugün de karşımda buluyorum. genel kanı, milletin huzurunu kaçırdığım yönünde. durum eğer ki çıkmazdaysa, siyasal alanda artık yapılabilecek hiçbir şey kalmadıysa benim bunda suçum nedir? gidin mecliste bi ton maaş alan çapsız, vizyonsuz, neye hizmet ettiği belli olmayan milletvekillerine kızın, kendinize kızın. durumun vahim olduğunu bile bile kalkıp da umut tacirliği yapamam. üstelik yapılması gerekeni de kendimce ortaya atıyorum. toplumu gönüllü olarak iyileştirme çabasına girilmeli diyorum. eğer ki kavga durumuna geçilirse şansınız yok diyorum. atatürk'ü seviyorsunuz ama adamın o zekasını anladığınız yok. şartlara göre konum alınmalı diyorum. siyasal alanda değil, topluma yönelik çalışmalar yapılmalı diyorum. bana o mesajları sallayan kişilerin ise sunduğu tek bir öneri yok. işte bu yüzden de umudum yok zaten. bu yüzden sizlerle aynı çatı altında bulunmam mümkün değil. ayağınız yere basmıyor, ne istediğinizi bilmiyorsunuz, belki teoride birikimlisiniz ancak türkiye'nin içerisinde bulunduğu durum hakkında en ufak bir bilginiz dahi yok, saf kuru gürültü. ha şayet bu yazdıklarım ağır geliyorsa belki sizi pozitif anlamda motive eder, bu yönden faydalı da olabilir. ben yanılıyor da olabilirim ve yanıldığımı görmeyi de emin olun çok isterim. öyle aptalca egolarım yok, sadece düşündüğümü kendimce yazıyorum, buna aşırı bir değer yüklemenin anlamı da yok. keza devrim yapacak kadar örgütlenmiş bir insan topluluğu sanmıyorum ki şu yazıyı okuyup vazgeçsin.

    son olarak, başlığı açan kişiye teşekkür ediyorum. pek fazla yazmayan biri olarak sayesinde iyi döktüm içimi.

  • 18. ekşi itiraf

    bu akşam arkadaşlarımla yemeğe çıktık. içlerinden biri geçen sene boşandı ve her boşanan erkek gibi daha yeni yeni dibin ne olduğunu anlıyor.
    gırgır şamata yaparken bir ara "ya ekşi sözlüğü biliyor musunuz, ordan bir yazı göndermiş bir arkadaşım size onu okutayım" dedi. (evet arkadaşlarım bunlar)
    ama sözlüğe girip bulmayı bilmediği için ekran görüntüsünü almış şapşik.
    masadakilere tek tek okutuyor. sıra bana geldi. telefon elimde ve kendi yazdığım entryi baştan sona okudum.
    "ne var ki bunda neyine takıldın bunun" diyerek dalgamı geçtim.
    herifçioğlu "işte senin gibiler anlamaz, böyle kadınlar da var dünyada" dedi.
    "ya bırak allasen, ergen yuvası orası, bence bunu yazan erkektir, hep numara bunlar" diyerek konuyu kapatmaya çalışırken masanın duygusuz kaltağı ilan edildim.
    çok eğlendim ama içimden de "daha masandaki kaç yıllık arkadaşını tanımıyorsun, sen kim kadınlar kim gerzek" diye geçirmeden edemedim.
    heee evet evet, ne biçim kadınlar var...

  • 19. 25 eylül'de kürdistan'ın kuruluyor olması

    25 eylül'de şu anda ırak bölgesel kürt yönetimi diye bilinen kuzey ırak bağımsızlık referandumuna gidiyor. türk medyasında bahsedilmese de abd ve rusya izni vermiş. iran ayak diriyor, türkiye ise ne yapacağını bilemez halde zira akp kuzey ırak'ın 2 yıl içerisinde türkiye'ye katılacağını zannederken, kuzey ırak kürdistan'ı kurma kararı aldı (bkz: kandırıldık).

    bağdat yönetimi şu anda tek problem gözüküyor zira referandumu tanımayacaklarını açıkladılar. akp'nin ve tayyip'in berbat dış politikası sonucunda bugün ankara-bağdat arası çok problemli, ortak bir diplomatik hat asla kurulamaz. kuzey ırak'ın ardından kuzey suriye gündeme gelmeye başlayacak. ışid belli ki max 1 yıl içerisinde suriye'den silinmiş olur; 1 yıl sonrasında kürtler suriye içerisinde en kötü federasyon rejimine geçişi garanti altına alacaklar. tabii belli olmaz, direkt bağımsızlık için de zorlayabilirler. bu arada devlet bahçeli'nin tek problemi, ankara'dan istanbul'a yürüyen chp'lileri akp ile bir olup ezmek. yani bu kadar aptal heriflerin ülkedeki siyaseti dizayn ediyor oluşu türkiye'nin neden çöküşün eşiğine geldiği sorusuna mahal vermiyor.

  • 20. osmanlı tuğrası olmayan doblo

    dün bunlardan bi tanesi daha doğrusu, tuğralı olanlardan bir tanesi orta şeritten önümde gidiyor. sol şeritte 20 araba birikmiş sola dönüş için,bilirsin bu durumda orta şeritte düz gidecek arabalar devam eder.

    dedim kesin sonuna kadar orta şeritten gidip son anda sola kıracak. noldu? şaşırtmadı tabii, şak diye sola kırdı direksiyonu öküz.

    diğer solda kuyruk bekleyenler aptal ve vatanını milletini sevmiyorlar çünkü sen hem son anda hak gasp edecek kadar akıllı hem de tuğra stickerı yapıştıracak kadar vatanını seven birisin.

    insan gelip hayvan gidersin (hayvanlara haksızlık ettiysem özür başka kelime bulamadım)

  • 21. j.lennon y.ono a.warhol'un beyin yakan fotoğrafı

    (bkz: imagine there is no gavat)

  • 22. vincent aboubakar

    ilginç bir şekilde hala çoğu kişi tam olarak farkında değil ama aboubakar bize gelmeden de çok iyi bir forvet oyuncusuydu, şimdi de öyle, gelecekte de öyle olacak... gidişi ne sosa'ya ne de gomez'e benzer, şu an ne demek istediğimi anlamayanlar şampiyonlar ligi'nde deplasman maçlarında gol pozisyonuna giremediğimizde ne demek istediğimi çözecekler.

    iddia ediyorum, deplasmanda napoli'ye attığı bu golü cenk de gomez de atamazdı çünkü adamlarda ceza sahası dışında top takibi ve top sürme kabiliyeti yok... napolili oyuncu geri pas veriyor ama orada aboubakar var ve topu ceza sahasına kadar sürüp golü atabiliyor... benzer golü olympiakos maçında da attı, yine hatalı bir pas ve orada yine aboubakar var ve yine gol!

    bu çocuk sadece avrupa maçlarında 6 gol attı ve lyon serisinde de oynamadı ki oynasaydı eminim turu onun sayesinde geçip yarı final oynayacaktık... tüm sezon boyunca yaptığı tek hata içerideki olympiakos maçında gördüğü kırmızı karttı, bunun dışında bana göre müthiş bir oyun sergiledi aboubakar. dünyada kaç tane forvet oyuncusu bu gol pasını verebiliyor, bu kadar temiz bir ayak içi plaseyle uzak köşeye gol atabiliyor, böyle ve böyle dönerek gol atabiliyor? ya bu fake ve gol?

    bu sezon yaptıkları saymakla bitmez, bitiremeyiz... komplekssiz, faydacı, yıpratıcı, tamamen takım oyunu odaklı muhteşem bir forvet oyuncusunu göz göre göre kaybediyoruz... sinirden kendimi sikesim geliyor newcastle haberlerini gördükçe, bu adam daha 25 yaşında ve görüp göreceğimiz en iyi forvet oyuncusu ama sanırım kimse bu gerçeği hala algılayamadı.

    aşağıdaki videoda nasıl pas oyununa odaklı ve yıpratıcı olduğunu görebilirsiniz;

    https://www.youtube.com/watch?v=dmvjfrvva0u

    aşağıda da bizim için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu;

    https://www.youtube.com/watch?v=uzdvlvqk0qq

    bu adam takımda kalmalı, kalmalı ki kaybettikten sonra yana yakıla ağlamayalım... verin şu 9 milyonu, ne yapın edin verin be!

  • 23. ekşi siyasetçiler & kemal kılıçdaroğlu zirvesi

    ekleme: yürüyüşe katılmak istemeyenler, kendi imkanlarıyla akşam zirveye katılabilirler. başvuru yapmadan katılım gösterenler zirve "kapalı oturum" olduğu için dahil olamayacaklardır, önemle duyurulur.

    ekşi siyasetçiler'in şu ana kadar yapılacak en büyük zirvesidir. katılım her daim olduğu gibi kontenjan sayısı ile kısıtlıdır. öncelikle ekşi siyaset grubu'nun ne olduğunu anlamak için ilgili başlığa göz gezdirebilirsiniz.

    şu ana kadar yapılan zirveler:

    (bkz: aylin nazlıaka ile yazarlar zirvesi)
    (bkz: ankara milletvekili murat emir ve yazarlar zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & mansur yavaş ankara zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & zeynep gürcanlı ankara zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & mustafa önsel zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & aykut erdoğdu zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & ümit özdağ zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & ismail saymaz zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & ocak başkanları zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & emre kongar zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & levent gültekin zirvesi)
    (bkz: ekşi siyasetçiler & nihat genç zirvesi)

    1 temmuz 2017 sabahı, istanbul ve ankara'dan otobüs kaldırılacak ve adalet yürüyüşü'nün yapıldığı o gün ki rotasından korteje katılım sağlanacak, yürünecek ve akabinde de akşam kemal kılıçdaroğlu ile zirve gerçekleştirilecektir. bu zirvenin diğerlerinden farkı, kılıçdaroğlu dışında o gün sohbete katılacak vekiller arasında aykut erdoğdu, veli ağbaba, eren erdem gibi vekiller de yer alacaktır. ekşi siyaset'e üye olan yazarların tamamı katılmakla birlikte, ayrılan kontenjan dahilinde başvuru yapacak olan yazarlar arasından da sizleri dahil edebileceğiz.

    ekleme: zirveye katılacak yazarlar kendi araçlarıyla da katılım sağlayabilirler.

    ankara için başvurular:

    anarax
    spiritus sanctus
    kalemdefter

    istanbul için başvurular:

    vertical sync
    tugsavul

    ...

    biz kimiz?
    görsel ve yazılı basın siyasetçiler ve halk arasında flu bir ortam oluşmasına neden oluyordu. siyasetin kaygan zeminindeki kalabalık ilişkiler siyasilerin vatandaşlarıyla soru- cevap üzerinden işleyen bir organizasyona girmesine olanak tanımayacak durumdaydı. basın tarafsızlığını yitirmişti. herhangi bir vatandaşın bir siyasiye ilgili konuda soru yöneltmesi için ya partili olması ya da bir basın kartına sahip olması gerekiyordu. bu sıkıntı, siyasilerle doğrudan görüşüp ülke gündemine ilişkin sorular sorup tatmin edici yanıtlar alabilme arzusunu pekiştirdi.
    basın üzerinden gördüğümüz siyasiler gardını indirmiyor, sorulacak her sorunun bir yayın kuruluşunun çıkarları üzerinden yöneltildiği kaygısını taşıyor, manipüle olmamak için kendi dilini buduyordu.

    ülkedeki siyasi zemin tekinsizdi. düşünceler elli yıl öncesindeki kadar keskin hatlarla ayrılmıyorsa da hangi tarihi argümanlarla desteklenerek oluştuğunu, hangi zorunluluklara dayandığını anlayamadığımız, duygusal bir yönelim gibi görünen bir partizanlık vatandaşların zihnine oturtuluyordu. bu işin takım tutmaktan farkı olduğunu bilen ve internetin çok ziyaret edilen mecralarında buluşan, sorularına yanıt arayan, sorumlu birer vatandaş olma gereğini hisseden insanlar olarak bir araya geldik. aramızda birbirinden farklı partilerin seçmenleri oldu.

    basitçe, siyasilerle buluşup medyanın perdelediği konularda bile (özellikle) sorular sorup yanıtlarını almak ve bunları bir etik sorumlulukla internet mecrasında yaymak fikri bizi bir arada tuttu ve büyüttü. ülkede olan biten her şeye kulak kabartan, çeşitli alanlarda uzmanlığı olan ve medyanın gürültülü ortamında işitilmemiş, işitilse de üzerinde durulmamış konuları önemseyen, verdiği oyu seçtiği kişiler meclise girdikten sonra da takip eden, vatandaşlık haklarını sonuna kadar kullanan bir oluşum meydana getirdik. bir nevi “halk siyasilerle yüzleşiyor” oluşumu oldu bu. halkıyla yüzleşebilecek siyasilerin katılım gösterdiği kapalı toplantılar düzenledik. sorduk, yanıt aldık ve asıl görevin vatandaş olarak birilerini seçmek değil, seçtiği kişinin icraatlerini takip etmek, bunlar üzerinde kişisel olmayan, ülke yararına olan çıkarların korunması için çabalamak olduğunu bildik.

    ekşi siyasetçiler siyasetin tatsız tuzsuz yanlarını gören insanlardan oluştu ve büyüyor. fikirlerin özgürce açıklandığı ve herhangi bir siyasi ağızın değil, ülkesini düşünen sade vatandaşın yapıtaşını oluşturduğu bir platform. siyasetçiler gibi belli tüzüklere ve parti başkanlarına değil, anayasaya ve ülkemizin tarihinden bugüne gelen memleket sevgisine bağlı olan fertler olarak olan biteni özgürce “görmek” ve ona “dokunmak” için buradayız.

    tarafsız olsak da adalete tarafız!

    edit:
    başlıkta sistematik şekilde olumsuz algı oluşması için bazı mihraklar çalışma içerisinde. kimin ne olduğunu herkes biliyor, çekincesi olan başlık altında yazılan bazı olumsuz entry'lerin yazarının nikaltına, entrylerine baksın. he hee, kılışdar'a muhalifsiniz siz ama tarihçeler buram buram siyasi iktidar kokuyor. ne iş?

    adam olun adam.

    diğer taraftan, içinden geldiği için eleştiren bütün yazarlara selam olsun, canınız sağolsun. yine de bir gün yollarımız kesişir belki, çay içer memleketi konuşuruz, bu ülke hepimizin.

  • 24. 21 haziran 2017 boğaziçi mezuniyeti protestosu

    bir boğaziçi sempatizanı olarak bunları yazdığım için üzülüyorum, ama boğaziçi aşkını pompalayacağım diye hiçbir sikten haberdar olmayan arkadaşları bize göstermiş başlıktır. biz itü olarak senelerdir cumhurbaşkanının atadığı rektör olan mehmet karacaya götümüzü dönüyor ve kendisini yuhalıyoruz, "başka hiçbir üniversitede olmayacak protestodur" vs diye aptal aptal konuşmayın rezil oluyorsunuz.

    2016 - 2016'da rektörün ve binali yıldırımın yuhalanması
    2015'te protesto korkusuyla konuşamıyor.
    2014 - 2014 protestosu video
    2013 protestosu - 2013 protesto videosu.

    edit: linkler.
    edit2: istek üzerine protestoların videolarını da yanlarına ekledim. çeşitli senelerin mezuniyet başlığı sözlükte mevcut, onlarda da protestolardan bahsedilmiş ama kimse "bunu sadece itü öğrencisi yapar", "türkiyede bunu başkası yapamaz" gibi şeyler yazmamış. şu an ilgili konunun gündem olmasının sebebi sosyal medyada da sık sık paylaşılması olabilir, pekala gündem olmalıdır da. ama sözlükteki gibi herkesin kendini ilk sanması üzgünüm ama biraz komik. her neyse, arkadaşlarımı protestolarından dolayı tebrik ediyorum, gönül isterdi ki gülay hocam da orada olsaydı; yine böyle güzel sahneler yaşansaydı. lisans hayatının çok büyük bir çoğunluğunu hisarüstünde, boğaziçinde geçirmiş ve oradan hatrı sayılır miktarda çevre edinmiş biri olarak bu mezuniyet videosu benim hep gözlerimi doldurmuştur. keşke yine öyle olsaydı.

  • 25. yobazlara artık dur denilmesi gerekliliği

    herkesin malumu is öyle bir hale geldi ki özellikle ramazan ayi geldiginde ilk hangi sehirde dayak atilacak,ilk kadina nerede saldirilacak gibi ironik anketler düzenlenir oldu.sokaga ciktigimizda iki üc tane yobazin saldirisina ugramayacagimizin garantisi yok.esimizin,annemizin hastahanelik edilmeden eve dönme garantisi de yok.sans eseri görüntülerle ispatlanabilen bir olay olursa bir sekilde dava acilabiliyor fakat bu sahislar iki gün gecmeden cayini,corbasini icip sirti sivazlanarak saliveriliyor.bu ise bir care bulunmasi lazim.hak istiyoruz,hukuk istiyoruz.tarafsizlik ve kontrol yitirilmesin istiyoruz.bu toplumun bir ferdi olarak hukuk cercevesinde bu isleri cozelim istiyorum fakat bu kadar kolay saliverilmeler ne kadar dogru ? bu isin hukuki anlamda yaptirimi neden bu kadar az ? buradan soruyorum !

    edit: esimizi,annemizi sokakta darp etmeye kalkanlara karsi hukuk ve adalet islesin diye yazi yaziyoruz adam nedir bu sizdeki islamofobi diye aklinca cevap veriyor.kafalara gel kafalara..

  • 26. mersin akbelen mezarlık rezaleti

    değerli arkadaşlar,

    öncelikle zamanınızı aldığım için hepinizden özür dilerim.

    özet geçmemi isteyenler olacaktır. kabaca şöyle anlatayım: hali hazırda çift kişilik olan ve babamın mezarının da bulunduğu aile kabristanına aile kabri
    geçen hafta ölen annemin gömülmesine mezarlık yönetimi tarafından izin verilmedi ve cenaze saatlerce bekletildikten sonra şu ıssız ve şehir dışında bir mezarlığin en köhne yerine gömülmek zorunda bırakıldı:
    annemin mezari

    olayı ekşi sözlüğe taşıma nedenim ise sözlüğün "kutsal bilgi kaynağı" olmasının yanısıra ülkemizdeki yetersiz ya da çarpık bir şekilde çalışan kurum ve kişilere karşı “sıradan” insanların seslerini yükseltme olanağı, alternatif bir hak arama platformu olması, “amcası, dayısı ya da sırtını dayayabileceği güçlü bir akrabası” olmayanların seslerini ancak bu şekilde duyurup haklarını arayabildikleri bir yer olmasıdır. ayrıca insanların acılarından faydalanarak onları maddi-manevi istismar etmeye çalışan insanlara karşı bir nebze olsun duyarlılık yaratabilmek istiyorum.

    başlığa tarih koymadım çünkü rezaletin yaşandığı tarihte anne kaybının derin acısını yaşıyordum ve o ruh haliyle bırakın buraya başlık açıp bir şeyler yazabilmeyi, “normal” bir insan gibi düşünüp hareket bile edemiyordum. beni en iyi, ebeveyn ya da yakınını kaybetmiş insanların anlayacağını düşünüyorum, diğer arkadaşlardan da biraz empati bekliyorum.

    aslında rezaletin kökleri aşağı-yukarı 1,5 yıl öncesine dayanıyor:

    ağustos 2015 yılında babamı kanserden kaybettim. şair “her ölüm erken ölümdür” demiş gerçi ama benim için gerçekten de beklenmeyen bir ölümdü. hatta, hayatımda ilk dokunduğum ölü bedeni, trajik bir şekilde babamın bedeniydi.

    babam, tedaviye çok iyi bir şekilde yanıt verirken aldığı bir enfeksiyon sonucu hayatını kaybetti. annem ve ailemin büyük bir bölümü mersin’de yaşadığı için bu şehre gömülmesini uygun gördük. ama defin ya da cenaze ile ilgili en küçük bir bilgiye sahip değildim. bu nedenle ailemle çok iyi komşuluk ilişkileri olan insanlar ve yaşlı akrabalarımdan (amcam vs) yardım aldım. maalesef bu esnada gerek cehaletim, gerekse de uzun yıllardır türkiye’den uzak yaşamanın vermiş olduğu tecrübesizlik nedeniyle bu yıl yaşadığım trajedinin temellerini biraz da kendim atmış oldum.

    ailem birkaç yıldır mersin’de yaşıyor. yani burası pek de iyi bildiğim bir şehir değil; yılda bir kez, en fazla bir iki haftalığına gelip turist gibi kaldığım bir şehirdi. doğrusunu söylemek gerekirse gerek güneşi, gerekse de sahili ve ulaşım açısından bir çok yere yakınlığı nedeniyle hoşuma giden şehirlerden biriydi. şimdiyse adını bile duymak istemediğim, sanki içinde gizli bir lanet taşıyan bir yer burası.

    babam buraya taşındıktan sonra ailemden ölen ilk insandı. bu nedenle geniş ailede de bir tecrübesizliğin olduğunu fark ettim. onun vefatının ardından komşularımız ve yaşlı aile üyeleri “ akbelen mezarlığı”nın asri bir mezarlık olduğunu, şehrin merkezi bir yerinde olduğunu ve bu nedenle diğer aile üyelerinin gelebilmesi açısından iyi bir konumda olduğunu, ayrıca çok iyi bakılan bir mezarlık olduğunu söylediler. annem bunu pek istemiyordu ve babamın doğduğu yere, köyüne gömülmesi gerektiğini söylüyordu. sanırım bizi ve babamın diğer yakınlarını üzmek istemiyordu ve sonunda öldüğünde kendisinin de babamın yanına gömülmesi şartıyla kabul etti. özetle, annem çift mezarlık bir yer talep etti. biz de tamam dedik. sonuçta 60 yılı aşkın bir süre evli kalmışlardı ve bundan daha doğal bir talep olamazdı. en azından bizim için.

    yalnız bu işlerin nasıl olacağını bilmiyordum. amcamla konuşan komşularımızdan biri “bir tanıdığının” olduğunu ve onun “yardımcı olabileceğini” söylemiş. gidip bu kişiyi gördük. mersin büyükşehir belediyesinde bir memurmuş. önceleri kederimizi paylaşmak isteyen samimi bir yardımsever gibi göründüyse de sonra niyetini belli etti. belki inanmayacaksınız ama “yardımcı olmak” fiilinin para almak ya da “business yapmak” anlamına gelebileceğini ilk defa orada gördüm. sonuç olarak bu kişi ve birlikte hareket ettiği kişiler kendilerinin iki kişilik bir mezar bulabileceklerini söyleyerek bizden o zaman 2000 eurodan biraz az bir rakama denk düşen bir para (6000 ytl) talep ettiler. akberlen mezarlığı şehrin en güzel mezarlığı olduğunu söyledi herkes; biz de kabul ettik. sonuçta babamızın (ve belki de ilerde annemizin) sonsuza dek kalacağı bir yer arıyorduk.

    mezarlığa gidip işlem yaptırdığımızda 2100 ytl gibi yeni bir masraf daha çıkardılar. bu da ölünün gömülmesiyle ilgili bir ücretmiş ve o acılar içerisinde bu parayı da ödedik.

    bunların karşılığında bize bir makbuz (yalnızca 2100 ytl) için bir de bizim tapu ya da benzer bir sahiplik belgesi sandığımız bir taahhütnameyi imzalatıp verdiler.

    mezarlık idaresinin daha sonra illegal olarak lanse etmeye çalıştığı defin işlemi, cenaze namazından sonra babam yüzlerce insanın katıldığı bir törenle yapıldı. mezarlık idaresinin daha sonraları hiç olmamış gibi göstermeye çalıştığı defin töreninden bulabildiğim bir fotoğrafta yalnızca küçük bir kısmını görebileceğiniz yüzlerce insan var:

    babamin defninden bir kare

    işin ilginç tarafı mezarı bizzat mezarlık idaresi küçük bir kepçeyle kazdı ve mezarlık görevlileri definin başından sonuna kadar oradaydı (üstelik bahşişlerini istemeyi unutmadan)

    yine, mezarlık idaresinin kontrolü altındaki mermer ustalarından bir tanesiyle anlaşarak babamın ölümünden 3-4 ay sonra çift kişilik mezarı aşağıdaki gibi aile kabristanı olarak yaptırdık:

    aile kabri (1)

    aile kabri (2)

    aile kabri (3)

    annem her hafta babamın mezarına gidip orada dua ediyordu. kendisi geçen hafta beyin kanaması geçirerek ani bir şekilde vefat etti. kederimiz gerçekten büyüktü ama en azından kendisinin tek vasiyetini yerine getireceğimizi biliyorduk, daha doğrusu öyle sanıyorduk.

    hastaneden bize mezarlığa gidip bürokratik işlemleri halletmemizi istediler. gittik ve acımıza acı ve öfke katan bir rezaletle karşılaştık.

    annemin defnedilmesini istediğimizde, mezarlık idaresi önce iki kişilik yerimizin olmadığını iddia etti. kendilerine mezarı göstermek istedik, kabul etmediler. fotoğrafları gösterdiğimizde “eskiden çevrilmiş bir yer olabilir” diyerek geçiştirmeye çalıştılar. kabristanın 2015 yılının sonunda yapıldığını, eski olmadığını, isterlerse mermer ustasını çağırabileceğimizi söyledik ama hiçbir şekilde dinlemediler. daha sonraları söylediklerimizin doğru olduğunu göstermek için kamera kayıtlarına bakılmasını ve mermer ustasının kendilerine yazdığı dilekçenin getirilmesini istedik. kamera kaydı olmadığını, 2016’dan önce de dilekçe alınmadığını, alındıysa da var olan dilekçelerin bulunduğu dosyanın kaybolduğunu söylediler. bulup da getirebildikleri en eski dosya mart 2016’ya aitti. kayıtları alan kadın memur da her şeyi inatla reddediyor, böyle bir şeyin olamayacağını savunuyordu. oysa babamın ölümünde bütün işlemlerimizi bizzat kendisi yapmıştı (bunu çok iyi hatırlıyorum çünkü bize hep “ablam” diye hitap ediyordu. not: erkeğim)

    kendilerine, verdiğimiz paralardan söz edince böyle bir şeyin kesinlikle olamayacağını söylediler, belge istediler. eve gidip belgeleri bulduk. maalesef biri yalnızca makbuz (ki üzerinde neye dair verildiği bile yazmıyor) diğeri ise şurada görebileceğiniz şekilde bütün sorumluluğu kendilerinin üzerinden alarak üzerimize atan bir taahhütname idi:

    verilen makbuz

    verilen taahhutname

    babamın ölümünün verdiği şok ve acı içerisinde verdikleri şeyi bırakın okumayı, yanıma bile almamıştım. amcam alarak daha sonra evimize bırakmış.

    bize yeri almak için “yardımcı olan” belediye çalışanına ulaştık telefonla. önceleri “hemen mezarlığı arayıp hallederim” tarzında bir şeyler geveledi, biraz sonra geri dönüp mezarlık yönetiminin değiştiğini, mezarlarla ilgili kadastro çalışmasının olacağını ve mezarlık idaresinin yardımcı olmaktan çekindiğini söyledi. mezarlıktaki yeriniz duruyor, bunun teyidini aldım ama şimdilik oraya birini gömmeniz imkansızmış dedi. verdiğimiz paranın bir kısmını tekrar ödeyebileceğini söyledi. ama derdimiz para değil, annemin babamın yanına gömülmesiydi.

    derdimizi hiçbir şekilde hiç kimseye anlatamadık. kimlerden oluştuğunu anlamadığım, ama mezarlık idaresinin kesinlikle içinde olduğu mafyavari bir organizasyona para vermiştik ve şimdi kimse sorumluluk almak istemiyordu.

    müdürle konuşmamız da hiçbir fayda getirmedi. kendisini aşan şeylerden, daha önceki yönetimin yanlışlarından, boş yerlerin birkaç ay içerisinde yeniden satılacağından vs bahsetti. babamın yanındaki yerin buna dahil olup olmadığını sorduk, “hayır ama işlemler için bir ceza ödemeniz gerekebilir” dedi.

    bir taraftan annemiz için ağlıyor, bir taraftan da onu istediğimiz yere gömememenin çaresizliğini yaşıyorduk. biraz sonra çalışanlardan bir tanesi halimize acıdı ve bunun sadece torpille olabileceğini söyledi “yok mu hiç tanıdığınız?” diye sordu. o sırada amcam sitemle “var” dedi,” allah’ı tanıyoruz, ama onun da burada sözü geçmiyor”

    biz artık kendilerini mahkemeye vereceğimizi söyledik. yaptıkları insafsızca olduğu gibi hukuksuzdu da. babamın defin işlemlerine onay vermişlerdi; yine iki kişilik bir aile kabristanının yapımı kendilerinin izni ve bilgisiyle yapılmıştı. bütün bunlardan habersizlermiş gibi davranmalarını havsalam almıyordu.

    mezarlık müdürü son çare olarak defin üstü defin yapılabileceğini söyledi. önceleri yanaşmak istemedik; ben böyle bir şeyin mümkün olduğunu bile bilmiyordum. amcamsa imama sormamız gerektiğini söyledi. müdür bizi bırakarak makamına geçti. imam bir sorun olmayacağını söyleyince bunu kabul ettiğimizi oradaki kadın memura söyledik. buradan itibaren rezaletin katsayısını arttırdılar. memurlar aralarında konuştuktan sonra (kulaklarına bir şeyler fısıldayarak) bunun da mümkün olmadığını çünkü ilk defin işleminden sonra en az 5 yılın geçmiş olması gerektiğini söylediler. bize bunu müdürün önerdiğini ve onunla konuşmak istediğimizi söylediğimizde kendisinin toplantıda olduğunu söylediler. ısrarlarımız üzerine kendisine telefon açtılar ve müdürün de bir şey yapamayacağını söylediğini bildirdiler. olayı anlatıp taahhütname ve makbuzu gösterdiğimiz (her ikisinde de tarihler açıkça yazıyor) ve 15 dakika önce bize bunu öneren müdür, birdenbire “tarihin 5 yıldan az olduğunu fark etmedim, kanunen mümkün değil” gibi cevaplar vermeye başladı.

    belediyeye, valiliğe telefon açıyor ama bir sonuç alamıyorduk.

    bu arada herkese annemin, babamın yanına gömüleceğini söylemiştik. zaten babamın ölümünde yanımızda olan herkes bunu biliyordu. bu arada morgdan bizi arıyor, cenazeyi ne zaman götüreceğimizi soruyorlardı. sabahleyin annemin ölüm haberini alan teyzemin fenalık geçirerek hastaneye kaldırıldığını, an itibariyle komada olduğunu öğrenmemiz moralimizi daha da yıprattı.

    resmen perişan bir haldeydik. yazarken bile beni kahrediyor bütün bu olaylar. artık dayanacak bir halim kalmamıştı. bir kabusun içerisinde gibiydim ve anneme acı çektiriyormuş gibi hissediyordum kendimi.

    öğle olmuştu, biz oruç tutmasak da cenaze için mersin’e gelmeye başlayan onlarca insan vardı ve aralarında birçok oruçlu insan vardı. hava çok sıcaktı ve insanlar gölgesine sığınabileceğiniz hiçbir yerin olmadığı hastane morgunun önünde bizim yanıtımızı bekliyorlardı.

    mezarlık idaresi hiçbir şekilde yardımcı olmadığı gibi, « boş mezarın olduğu tek yer »in güneykent mezarlığı olduğunu söyledi ve bizi oraya yönlendirdi. bize verilen yer şehrin dışında, bir hafriyat tepesi ya da kum ocağı gibi duran bir mezarlığın en ücra köselerinden biriydi.

    sonuçta annemi oraya gömmek zorunda kaldık. bu ıssız ve neredeyse dağ başı gibi duran bir yere annemi gömmek bizi deyim yerindeyse bir kez daha yıkıma uğrattı. işte annemi gömmek zorunda kaldığımız yer:

    annemi gommek zorunda kaldigimiz yer

    zamanınızı çaldığım için tekrar özür dilerim; annemi babamdan ayırmak ve bütün çabalarımıza rağmen yukarıdaki yere defnetmek hem ailece acımızı daha da arttırdı, hem de bizleri, en fazla da beni bir suçluluk duygusuna yöneltti. bu ülkede çoğu şeyin menfaat, torpil ve rüşvet üzerinden işlediğini ben de biliyorum ama saflık veya değil, hiç yoktan bu memleket insanının mevzubahis ölüm olunca tüm o kişisel çıkarları bir kenara koyup insanlığını konuşturduğunu düşünürdüm. yanılmışım. sonuç olarak beni büyüten, bu yaşa getiren insanı, annemi, fotoğrafta gördüğünüz ne idüğü belirsiz,ipe sapa gelmez bir yere gömmek zorunda bırakıldım. bir insan, bir oğul, annesinin mezarından gözü arkada ayrılmamalı, bu duruma düşürülmemeliydi.

  • 27. savaş ganimeti olarak kadın

    adam öldür 1 cinayet, malını al 2 gasp, karısını al 3 alıkoyma, kadının ırzına geç 4 tecavüz.

    (bkz: şeytan bunun neresinde)

  • 28. bir erkeğin en seksi olduğu an

    iddaa bayisinde domalip kupon doldurdugu an.

  • 29. ercan kızılateş

    vergi kaçakçısı, uyuşturucu kullanıcısı, dolandırıcı, elektrik hırsızı olan adam.

    ve aynı zamanda bu adam ahlak bekçisi! inanabiliyor musunuz...

  • 30. kara sevda

    kadına şiddet rererö deyip bu emir denen iğrenç ötesi karaktere hayran olan bütün kadınlara allahtan emir gibi adam diliyorum. tabii ki onun çirkin ve zengin olmayan versiyonunu. bakalım o zaman da kezbanlığa devam edebilecek misiniz, hepinizden tiksiniyorum

  • 31. 22 haziran 2017 manastırhan otel rezaleti

    rezalet başlıklarının bokunu çıkarmaya güzel bir örnek.
    adamın yaptığı saygısızlıktır ama rezalet başlığı açacak kadar rezalet bir durum yok. bakkal selamıma karşılık vermedi diye başlık açıyor muyum ben? nerede yaşıyorsunuz ya?
    ayrıca şu cümle çok itici. sinirlenir yani insan.

    "sizin içinde iyi bir pr çalışması olur izmirden arkadaşlarımız otelinizi beğenip fotoğraflar sayesinde ziyaret edebilir."

  • 32. en uzun uykusuz kalma süresi

    58 saat kadardı. sonra uzun bir uyku çekeyim diye yattım ve 2 saat sonra uyandım.
    (bkz: insomnia)

  • 33. düğün yapmayı türk geleneklerinden koparma projesi

    gönülden katıldığım proje. ne kadar dirensen de aileler ajitasyon yaparak bunu zorunlu hale getiriyorlar. bunu net şekilde yaşadım. biraz da yufka yürekliysen he deyip geçiyorsun isteksizce.

    öncelikle bu konuyla ilgili eski kafalı aileleri ikna etmek yerine arkasından gelen nesiller olarak birbirimizi bilinçlendirmeliyiz. daha sonrasında olabiliyorsa nato kafa nato mermer zihniyetle uğraşılır.

    düğün eğer bir çifti borç batağına sokuyorsa dünyadaki en aptalca hatta arttıyorum en ama en gerizekalıca şeylerden biridir. düğünün amacı ayten teyzenin rüküş kıyafetleriyle karşına geçip göbek atması değildir. ya da "makas kesmiyor uhahağağağa" diyen gerizekalı fırsatçılara gelir kapısı hiç değildir. düğün = yeni çifte, yeni hayatlarına yardımdır. ülkemizde öyle mi ? %90 hayır.

    olay öyle bir sektör olmuş ki çiftler en mutlu günlerinde en büyük stresi yaşıyorlar.

    düğüne geliyorsun kimisi kravat kafada eğlenirken kimisinin suratı beş karış. çünkü niye? çünkü onu hayal ettiği yere oturtmadın ve ayten teyze yan masadaki belgin teyzeyle konuşmuyor. bir diğeri ise kemal amca. o da beğenmedi düğünü. niye ? çünkü pasta istediği gibi olmamış ve müzikler köyündeki gibi değil.

    bu gibi salakça sebeplerden dolayı o parayla gidin evinize oturma odası veya yatak odası döşeyin en kalitelisinden daha hayırlısı. eğer düğününüze stadyum dolusu adam gelecekse yapın tabi faydası olur ama onun da dönüşü olacak tabi ki. malum bu iş yardım işi değil. takı olayı bile bankadan çekilen kredi gibi. sen de sana takılan takıları kontrol ediyor (görgüsüzsce çekilen kamera görüntüleriyle) kim takmışsa sırası geldikçe iade ediyorsun. daha da sinirlenmeden birileri bu oyunu bozsun. lütfen.

  • 34. 5 tl hediye çekini beğenmeyen müşteri

    firmanın ne sattığını bilmiyorum ama günümüzde 5 tl'ye en fazla bir paket cips alınabildiğinden, bu meblağın müşteriye hiçbir fayda sağlamayacağı açık.

    laf olsun diye verilmiş bir hediye gibi yani...

    ben olsam çeki kullanmasam bile böyle bir mail atmazdım. ama adam atmış, haksızdır da diyemem açıkçası. *

  • 35. necmettin yılmaz

    çok üzücü bi durum lan. kendi vatanında kaçırılıyorsun işkence görüp öldürülüyorsun.

    doğu kökenli insanlar batıda huzur içinde yaşıyor, batıdan doğuya giden işkence görüp öldürülüyor. bazı orospu çocuğu yazarlara göre sorgulaması gereken yine türkler. yersen.

  • 36. öğretmen kalitesinin artması için çözüm önerileri

    öğretmenlere makale yazdıran mı dersin, yeni öğretim tekniklerini uygulatan mı ararsın, üniversiteye yüksek puanla sokanı mı görürsün, ne ararsan var. teori teori teori. tek bildiğiniz sınavlarla, salt bilgiyle öğretmen kalitesini artırmak.

    yazmıyorum arkadaşım. makale yazmak benim işim değil, olmasın da. eğer bunu isteseydim akademisyen olma yolunda ilerlerdim. akademik bilgi üretmek istemiyorum. ben bilgiyi sunmak ve bunu en iyi şekilde yapmak istiyorum. öğretim yöntem ve tekniği diyorsunuz ya hani, ne hayallerle geldim başladım işe. o video senin bu speaking benim, şunu listening yaptırırız şu kitabı okuturuz dedim. bunları sene içine yayıp anca yapabiliyorum ve mutlu oluyorum. çünkü öğretimi communicative yapsan da bunu ölçen merci teste tabi tutuyor öğrenciyi. kimse benim öğrencimin speakingini sorgulamıyor emin ol. iyi bir liseye gitsin de ileride kapağı sağlam bi üniversiteye atsın diye ben de o çocuğu konuşturmaktan geçiyorum. testi yapabilsin yeter diyorum. öncelikler farklı. hani yüksek puanla girsinler üniversiteye demişsiniz ya, git sayısalcıya sorsana bunu bi. adam sınavda yüksek puan alırsa ya mühendis olur ya doktor. neden mi? para o bölümlerde var da ondan. öğretmen maaşı az değil ya diyorsunuz ya, doktor, avukat, mühendis maaşıyla kıyaslarsan az kalıyor. bu yüzden kimse bu maaş için zibilyon tane çocukla uğraşmak istemiyor. maaşlar artsın bak nasıl öğretmen oluyor insanlar.

    biz ahlaki bakımdan yozlaşmış, geri kafalı ve gelişime kapalı bir toplumuz. bu hiçbir zaman değişmeyecek. finlandiya eğitim sistemi dediğiniz şey için belli bir vizyon gerek. senin ülkendeki çocuk daha sen ve siz ayrımı yapamıyor, dedikodu yapıyor, kadın programıyla büyüyor. sen gelmiş öğretmen kalitesi diyorsun. öğretmen kalitesiyle ilerlemek için kaliteli veli lazım, yani çocuk 6 yaşında terbiyesini alıp sınıf ortamına girmeli. bak bakalım etrafındaki ayılara bi, kaç tanesi çocuğuna terbiyeyi ve görgüyü öğretiyor.

    bence şu seminer dönemlerinde velilere eğitim versin öğretmenler. meb bunu bi düşünsün. zira bomboş geçen 2 haftanın içi bu şekilde muazzam doldurulur.

    neymiş, makaleymiş, sunum ve slaytmış. ya her kuşu tuttuk bi leylek kaldı. bunun öğrenciye faydası ne olacak? ben 80 makale yayınlasam ortaokul öğrencisinin regl kanı sıraya bulaştığında o makaleyi yerler. lise öğrencimin sınav kaygısıyla yaşadığı sıkıntı karşısında makaleyi alırlar beni harcarlar.

    burası türkiye, bunu bi cebe koyun sonra elitizim ve kalburüstücülük kasın.

  • 37. 22 haziran 2017 abd'nin türkiye'ye silah ambargosu

    vay arkadas ya kimse mi kaynakta ne yaziyormus bakalim diye bir acip okumaz. oncelikle ortada ambargo yok, sadece imza toplaniyor. ayrica bahsedilen silah yasagi, erdogan'in guvenlik guclerinin kullandigi 1.2 milyon dolar degerindeki yari-otomatik silahlar icin (ahan da bu), gerekcesi de erdogan ziyareti sirasinda guvenlikcilerin amerikan vatandaslarini dovmesi. yani olayin turk ordusuyla falan alakasi yok.
    su sozluk ne hale geldi arkadas ya, baslik acip 22 haziran amerika'nin rusya'yi vurmasi diye bir sey sallasam altina 30 sayfa entry girilecek neredeyse :)

  • 38. bir kadına yaptığı yemeği beğenmediğini söylemek

    muhtemelen o zaman sen yap da biz yiyelim pezevenk diye karşılık alınacak durumdur

  • 39. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    buralarda avlanan abilerime diyeceğim şu ki siz hiç size doğru gelen bir tavşan gördünüz mü? olsa olsa kurttur yahut boz ayıdır o.

  • 40. beşiktaş

    camianın en zayıf kısmı halihazırda transfer komitesi'dir. bu komite; fikret orman'ın ideallerine, şenol güneş'in kafasındaki takıma, taraftarın isteklerine yetişememektedir.

    2016 yazından başlayan süreçte yapılan pek çok hataya rağmen takım şampiyon olabilmiştir. ama önceki seneden düşük bir performans sergilediği açıktır. şuanda açılan yeni transfer döneminde de durumun bu paralelde devam ettiğini söylemem gerekiyor.

    şenol güneş, takıma kiralık oyuncu alınmasından rahatsızlık duyuyor. mesela şampiyon olan ideal 11'den 5'inin kaybedilmesi eminim ki şenol hoca'yı çıldırttı. bu sene de aynı düşüncede. "oynayan oyuncuların kalması, oynayamayanların gitmesi taraftarıyım" diyor her fırsatta.

    geçen yaz jose sosa iyi teklif aldı gitti; ancak mario gomez ve gökhan töre'nin ikna edilememesi beşiktaş'tan çok şey götürdü. bir kanat oyuncusunu kaybeden beşiktaş, son güne kadar pazarlık yaptığı samir nasri'yi alamadı. bir kanat oyuncumuz eksik başladık lige. olcay şahan'ın da düşük formundan ötürü ilk yarıyı tek kanat oyuncusuyla ve ikinci sırada tamamladık. sol stoper eksiği yıl boyunca devam etmesine rağmen; transfer sezonunun bitimine 2-3 saat kala alelacele atınç nukan'ı transfer edebildik. kiralık olarak gelen santraforumuz parladıktan sonra bize "güle güle" diyip gitti. kiralık oyuncudan ağzımızın yanmasına rağmen bir kumar oynayarak santraforumuza yine kiralık vincent aboubakar'ı aldık. üstelik opsiyonu 10 m. € gibi aşırı yüksek bir rakama koydurduk. jose sosa'dan para kazanmamıza rağmen 10 numara mevkisine yine geçici bir çözümle anderson talisca'yı aldık. koydurduğumuz opsiyon, hiç koymasak daha iyiydi dedirtti : 25 milyon €.

    kış transfer döneminde, sol stoper eksiğimiz sürmesine rağmen; bir sağ stoper olan matej mitrovic'i, büyük bir menajer oyununa düşerek 4.2 milyon €'ya aldık ki son yıllarda beşiktaş'ın en masraflı transferi oldu. üstelik sezon içinde hiç katkı veremedi. sezonun ilk yarısında yalnızca 3 gol atan as forvetimiz aboubakar yerine oyuncu arayışları yapıldı. yine transferin son gününde aleacele sakatlığı devam eden demba ba'yı alabildik. mitrovic'in alındıktan sonra beğenilmemesi üzerine yine sakatlığı devam eden ersan adem gülüm son gün takıma katıldı. bu transfer dönemindeki 5 transfer hamlesinden sadece ryan babel takıma katkı verebildi. aynı zamanda şampiyon takımın kanat oyuncusunun, 250 bin €'ya satılması ayrı bir skandal oldu.

    girdiğimiz transfer döneminde gidişat yine son iki transfer döneminin paralelinde ne yazık ki. vincent aboubakar'ın bonservis görüşmelerinin tıkandığı haberini aldım örneğin. santrafor arayışları yeniden başlıyor. önceki dönemlerdeki gibi bir oyuncu yine kiralanacaktır bu mevkiye. gelen ciddi teklif sadece marcelo guedes'e. eğer giderse yerini doldurmamız çok ufak ihtimal. stoper arayışları, yine menajerlerin eline düşmüş durumda. pek umudum yok. bonservisiyle santrafor transferini de ancak marcelo giderse yapabiliriz. anderson talisca'yla manchester united ilgileniyor aynı zamanda. 25 milyon €'yu kolayca verebilecek bir takım. peki giderse biz n'aparız ? ancak el sallayabiliriz. 25 milyon ederli bir oyuncunun yerini elimizdeki sıfır parayla nasıl doldururuz allah bilir.

    atiba hutchinson'ı, mario gomez'i, gökhan töre'yi, oğuzhan özyakup'u, jose sosa'yı bedavaya yakın ücrete takıma katan erdal torunoğulları gittiğinden beri bir düşüş görüyorum. ben süleyman seba'nın emrettiği gibi "kimsenin adamı olmamayı" benimsemiş bir taraftarım. objektif olarak bakıyorum. twitter'da yüksek takipçili hesapların ve beşiktaş muhabirlerinin olur olmadık sürekli şuanki transfer komitesi başkanı umut güner'i övmesi beni çok rahatsız ediyor. güçlü lobiyle hak etmeyen birilerinin mevki aldığını ve diğerlerinin ayağını kaydırdığını görüyorum. bu ancak ve ancak beşiktaş'a zarar veriyor.

    erdal torunoğulları'na transferdeki başarısı sorulduğunda bir açıklama yapmıştı. bu açıklamayla entry'i bitiriyorum. bu sistemle yükselen beşiktaş, şuanda tam tersi istikamette devam etmektedir. menajer oyunlarına alet olmakta, yanlış paralar harcamaktadır. takımda kalmak istediğini ısrarla belirten oyuncları bile takımda tutamıyoruz. umarız bu hatadan hızlıca dönülür.

    "bizde önce scout ekibi, oyuncuyu önerir. canlı izlemeden önce fiyat ve futbolcunun karakteri konusunda bir rapor verilir. izledikten sonra da hocayla konuşuruz. bu konuda devrim yaptığımızı düşünüyorum. menajere, "bize şöyle bir oyuncu lazım" dediğin an her şeyi ona teslim etmiş oluyorsun. artık onun maliyetini hesaplayamazsın. biz bunu değiştirdik. eğer uefa kurallarına uygunsa direkt oyuncuyu ararım; para konusunu açmam, sadece şunu sorarım: "biz seninle ilgileniyoruz, sen beşiktaş'ı istiyor musun?" "evet" dediği anda temsilcisiyle mali işleri görüşüyorum. zaman kaybetmemek için direkt birinci elden işi halletmeye çalışıyorum. avrupa'da "3 büyük kulüp transfere çok para harcıyor istediğin parayı koparırsın" algısı vardı. biz o imajı yıkıyoruz. öyle bir para olsa da vermeyiz. her şeyin bir sınırı var. biz bunu avrupa ve brezilya'daki kulüplerin beynine soktuk. beşiktaş'ın sağa sola harcayacak büyük paraları yok. yanlış transfer yapabiliriz o ayrı konu ama yanlış para harcayacağımızı sanmıyorum."

  • 41. ilginç semt isimleri

  • 42. oruca eklenmesi gereken kurallar

    oruç tutan kesim sıklıkla sinirlerine hakim olamayıp saldırgan bir tutum içine giriyor ve mensup olduğu dinin imajını zedeliyor. sırf o kitle ile aynı klasmanda olmamak için oruç tutmayan insanlar var.

    oruç sabah siyah iplikle beyaz ipliğin ayırt edilemeyeceği saatten akşam siyah iplikle beyaz ipliğin ayırt edilemeyeceği saatler arası birşey yiyip içmemektir. 6 ay gece gündüz olan yerlerde nasıl olıyor derseniz din d üşmanı gerzek ahlaksız bir ateistsiniz cevabını alırsınız. çünkü islam akıl ve mantık dini.

    oruç tutmak sadece bedensel değil ruhsal da bir ibadet olmalı. gündüz birşey yiyip içme ama oruç tutmayanı döv, herkese saldır, küfret, bağır.

    sonra da ben oruçluyum diye savun kendini. bütün suçu allah'a ve dine yık.

    oruçluyken küfür edince orucun bozulması lazım mesela. birine belli bir şiddetin üstünde dokunursan oruç bozulmalı. bağırmak orucu bozmalı.

    belki o zaman oruçlu kitle gerçekten iradeyi sınamak nedir öğrenir.

  • 43. kazaya sebep olan askeri araç

    #65870570

    ocak ayında da bu konu tartışıldı. açıklaması yukarıda mevcuttur.

  • 44. asena melisa sağlam

    destek olma ayağına özelden yürüyenler varmış kadına. ulan hakikaten en tepeden en aşağıya, iliklerine kadar orospu çocuğu kaynıyo ülke.

  • 45. game of thrones

    elalem çük kadar fragmandan sezon üzerine elli sayfa senaryo/teori yazdı çizdi. benim ise aklımda hala tek bir soru var. bu gray worm, missandei'e nasıl tıklayacak? beline tyrion'u bağlayıp takılmasını hala sapıkca ve romantik hayal ediyorum. zaten gayet güzel bir trio oluşturdular. böylece herkesin işi görülür.

  • 46. 21 haziran 2017 suriyelilerin kadınlara tacizi

    adana halkı tarafından yakalanan tacizciler.
    devamını yazmaya gerek yok, zira bugüne kadar nusr-et bile ete bu kadar sağlam tokat atmamıştır.
    https://www.facebook.com/…videos/10156077148911988/

  • 47. atatürk havalimanı'nda tuvaletini yapan kadın

    şişli etfal'de ayaküstü sıçan teyzenin ülkede yarattığı kelebek etkisini tersine çevirmek için yapmıştır belki. hemen yaftalamayalım lütfen.

  • 48. necmettin yılmaz ajandı ve hak ettiği gibi geberdi

    fistan giyip dolanan eşek sevicilerin ağzından sıçması.

    bu kahpelerle masaya oturdunuz lan, pazarlık yaptınız. yazıklar olsun.

  • 49. dünya güzellerim

    proğram sayesinde 'gasyan'kelimesinin anlamını öğrendim.gasyan etmek=kusmak demekmiş.
    fularlı ekşiciker iq düşüyor demişler birde..
    teşekkürler bülent ersoy

  • 50. 22 haziran 2017 ebu bekir el bağdadi'nin ölmesi

    o zaman arap mitolojisinden bir ezgiye bağlanıyoruz

    led bir' vele diştiri
    vela di seau diftiri
    led bir' vele diştiri
    vela di seau diftiri

    dil esvuayyini murra (murra)
    il esvuayyeni (murra)

    ya el yelil (li li lil)
    lili li lilil (li li lil)
    ya el yelil (li li lil)
    ye lil yelil (li li lil)
    ya el yelil (li li lil)
    ye lil ye'lil

    vü gemered zuggari
    vü gemered zuggari

    ene kul fi baoğ sefa (aaa)
    min êbli ma'rafağ (aaa)
    ene kul fi b