Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. türkiye'deki apartmanların karaktersiz olması

    özellikle avrupa'ya falan gidenler fark etmişlerdir, hangi sokağa girsen mutlaka güzel binalarla, evlerle karşılaşırsın. turistik yerlerden, müze binalarından falan bahsetmiyorum. sıradan insanların oturduğu bir apartmanın bile kendine has bir çizgisi ve estetiği vardır. mesela isviçre'deki en düşük gelir grubuna ait kantonlardan birinin (glarus) herhangi bir sokağına rastgele bir uçuş gerçekleştirelim; glarus

    yani türkiye'deki karşılığı güneydoğu anadolu bölgesi falan oluyor. ama ben karşılaştırmak için o bölge yerine türkiye'nin en zengin şehrindeki en zengin semtlerinden birine uçacağım (istanbul-etiler'e); etiler

    dikkat edin sizi çağlayan'a falan götürmedim. yani şuraya da götürebilirdim; caglayan ama götürmedim. elbette bu yabancıların kötü sokakları, kötü binaları olmadığı anlamına gelmiyor. mutlaka var. bizim de iyi sokaklarımız, estetik duran apartmanlarımız var ama kabaca bir değerlendirme yaparsak bizim istisnalarımız onların geneli gibi.

    tamam haydi avrupa'nın en zengin ülkelerini boşverelim, polonya'ya gidelim. hem de polonya'nın istanbul'una değil, konya'sına falan uçalım; poznan

    mesela sokakta biraz ilerlerseniz tek tük bakımsız binalar da görebilirsiniz ama bunların bile kapısından, penceresinden belli bir üsluba ve yoruma sahip oldukları hemen göze çarpar. örneğin: poznan'da bakımsız bir bina

    bizde ortalama bir apartman deyince estetikten tamamen yoksun, ruhsuz, herhangi bir üsluba sahip olmayan boyalı tuhaf yapılar geliyor aklıma. kanımca bu öylesine büyük bir sorun ki, oralarda yaşayan milyonların ruhsal durumlarını da oldukça etkiliyor. kısacası oturduğumuz apartmanlara benziyoruz. allah aşkına şu apartmanda yaşayan birisinin çevresine pozitif enerji verebilmesi, normal, sağlıklı bir insan olabilmesi mümkün mü sizce?: sayko apt. apartmanın o desenleri emmiş bitirmiş zaten bütün enerjiyi.

    bakın en emici türk apartmanı desenlerinden biri de şudur: türk apartmanı deseni

    bu apartmanlar bizi otomatikman şuna dönüştürüyor zaten -> çal keke çal

    şu foto da varoşlardan falan değil, istanbul'un kalbi şişli'deki bir sokaktaki apartman: şişli minimum 2000-2500 lira da kira istiyordur. yani asgari ücretin oldukça üzerinde.

    bir karşılaştırma yapacak olursak; mesela ingiltere'deki asgari ücretin yaklaşık bu kadar üzerinde böyle bir kira ödeyebiliyorsanız londra'nın merkezinde şu dubleks dairede yarın oturmaya başlayabilirsiniz: londra merkez

    bakın bir de şöyle bir şey var biliyorsunuz: çağlayan'da yeni binada ulaşımı kolay 3+1 lüks daire ^_^ : lüks çağlayan

    şimdi 'büyük resmi' görelim: lüks uçtu beybi sizin ben aranızdaki uçurumu skeyim.

    aaaa 'fransız balkon' meselesi var bir de. yeni yeni apartmanlar yapılıyor ve en az 50-60 sene de bu apartmanlarla yaşayacağız: fransız balkon

    bu öyle büyük bir furya ki bir sabah uyandığınızda o ucuz malzemelerle götünüze fransız balkon korkulukları inşa etmeye çalışan minnoş bir ustayla göz göze gelebilirsiniz. korkarım itiraz etme şansımız bile olamayacak, belediyeden çoktan onay almışlardır.

    bu arada fransız balkon kültürü üzerine araştırma yaparken bakın şuna denk geldim arkadaş bu nedir? https://goo.gl/k2dybf (link uçarsa: acayip balkon) photoshop falan değil, inşaatçının sitesi bu. olm kapı nerede? misafirler geldiğinde elinizde çaylarla pencereden aşağı atlayıp balkona ulaşıyorsunuz. yalnız şimdi düşündüm de şu mevcut fransız balkonlardan çok daha mantıklı biliyor musunuz? en azından açık havada oturuyorsunuz mis gibi. dalga geçmiyorum.

    peki biz hep böyle miydik? ilginçtir ki teknolojinin ileri olmadığı çok daha eski yıllarda çok daha iyi işler çıkartmışız.

    mesela haydarpaşa garı 1908 yılında açılmış ama şu estetiğe bakar mısınız? -> haydarpaşa garı (estetiği bozan tek şey o kaynaktan demirlerle sonradan tepesine diktikleri ucube renkli amblem, acımamışlar da)

    haydarpaşa garı'nı yapan mimarlar ise o dönem çalıştıkları süre boyunca konaklayacakları ayaküstü bir yer yapalım demişler ve şunu yapmışlar -> sünget apartmanı (durun ağlamayın dostlar)

    mesela aradan 150 yıl geçmiş ve biz yeni ankara tren garı'nı böyle yapmışız -> yeni ankara tren garı (az kalsın sanki ön tarafa yine dayanamayıp fransız balkonları çakıyorlarmış da son anda aklı başında biri çıkıp "napıyosunuz amk saçmalamayın" demiş gibi değil mi?)

    1894 yılında yapılan rumeli pasajı'ndaki detaylar -> rumeli pasajı

    1990 yılında yapılan okmeydanı perpa pasajı'ndaki detaylar -> perpa (lollll)

    1886 yılında şişli'de yapılan saint michel lisesi -> saint michel lisesi

    2000'li yıllardan beri her yerde gördüğümüz liselerden biri -> normal lise (tamam kardeşim hepsini saint michel gibi yapma eyvallah da en azından şu istanbul'da 10 tane şuna benzer bir şey olsun -1930 öncesi hariç-)

    her şey ileri giderken mimarinin bu kadar gerilemesi gerçekten akıl alır gibi değil. özellikle 16. yy'da zirve yapan osmanlı mimarisinin klasik çağı etkisini yavaş yavaş kaybetse de 19. yy'a kadar bir şekilde devam etmiş. aralarda batıdan etkilenmişiz, barok, rönesans vs.. birinci dünya savaşı'ndaki sıkıntılara rağmen bile mimar ahmed kemalettin ile vedat tek neo-klasik bir akım başlatabilmişler.

    vedat tek tarafından yapılan büyük postane: büyük postane

    1920'li yıllarda yapılan ziraat bankası: ziraat bankası genel müdürlüğü

    keza ikinci dünya savaşı sonrası bir on yıllık dönemde dahi ulusal bir mimari akım bu topraklarda nefes alabiliyormuş. tahminen 60'lardan sonra devlet kadrolarına yerleşenler o kadar önemli bir işi (şehir planlaması) ciddiye almamışlar ki bence en büyük ihanetlerden biri yapılmış. bunu yarın sabah 9'dan itibaren ciddiye alsak bile bu kentsel dokuyu düzeltmemiz yüzyıllar alacak.

    yahu şu coğrafi bölgeden sağlıklı bireylerin yetişme şansı en fazla yüzde kaç olabilir -> kentleşme

    düzeltmeyi bırakın, mevcudu bozmaya da devam ediyoruz. buyurun haliç'teki siluetin tam ortasından bıçak gibi geçen metro köprüsü -> haliç metrosu köprüsü yabancılar buna kısaca "whaddafuck!?" diyorlar. koskoca unesco kadir topbaş'ı aradı, "yapmayın etmeyin, sizi 'miras listesi'nden çıkartmak zorunda kalırız" dedi dinletemedi. ulan listesini geçtim, yapma kardeşim yapma ayıptır..bir de mimar olacaksın.

    iç açıcı bir fotoğraf olarak 1900'lü yıllarda büyükada'da yapılan bir kulüp binası: büyükada anadolu kulübü*

    1960'lı yıllardan sonra ise sadece sivillerin yaptığı binalar değil, devlet binaları da hızla tuhaflaşmaya başlıyor. hatta 'bakanlık üslubu' diye bir kavram bile gelişiyor galiba. son derece çirkin, depresif ve ruhsuz kamu binaları sarmaya başlıyor dört bir yanımızı. büyük bir mimari kopuş yaygın bir pratiğe dönüşüyor.

    bu alandaki şaheserlerden 1960 yapımı tki binası -> türkiye kömür işletmeleri binası çok merak ediyorum, adam şunu tasarlarken karısıyla nasıl bir kavga ediyordu acaba?

    tüm bunları nasıl bir motivasyonla yazdım bilmiyorum, bi başlayınca devamı geldi işte. alanım falan da değil açıkçası. neyse, belki de yarın istanbul'da bir inşaata başlayacak olan bi müteahhit okur mokur da "harbiden lan bu da fransız balkonsuz değişik bir şey olsun" der bir işe yarar, kim bilir. bir apartman bir apartmandır.

    edit: bazı arkadaşlar "parasızlıktan yapılmıyor, ucuza mecburuz" yazmış. türkiye'nin nice güzel binaları 1850-1950 arası yapılmıştır. bu dönemin çoğunluğunu 'yokluk dönemi' olarak nitelendirebiliriz. hem de iki dünya savaşı var bu dönemde ama estetik kaygılar kentsel dokuyu koruyarak devam etmiş. keza yoksul nice ortadoğu ülkesi bile onca iç savaşa rağmen kendilerine has bir ruha sahip mimari atmosfer yaratabilmişler ve bunları korumuşlar. avrupa'nın fakir köylerine gidin bi dolaşın, kendinizi masalda dolaşıyor zannedersiniz. bu mevzu bu kadar basit açıklanabilecek bir mevzu değil, kusura bakmayın.

    edit 2: arkadaşlar glarus'tan koyduğum fotoğrafı (ilk link) orası işlek bir cadde olduğu için daha da adil olmak adına değiştirdim (önceki fotoğraf şuydu: https://goo.gl/rqz9cv).

    *daha önceden bu binanın tarihini 1950 olarak yazmıştım, bir arkadaş (@alkolsuz parabensiz) uyardı, binanın yapım yılı 1900'ler. eskiden bi yat kulübüymüş, sonra anadolu kulübüne devredilmiş.

  • 2. kedi evi yüzünden saldırıya uğrayan gençler

    görüntüde, kediler soğukta karın üzerinde kalmasın diye konulan kedi evinden rahatsız iki mahlukat, hayvansever gençleri tehdit ediyor. içlerinden birine tehdit etmek de yetmiyor, saldırıyor. aldığınız nefes haram, yemin ediyorum.

    yine, yeniden ve maalesef...güzel olan her şeye düşmanlar!

    edit: şu tweet ile gelen güncelleme: polis gelmiş; "adam" oldukları için saldıranlar, ne kadar hayvansever olduklarını anlatmışlar polise. durumu güzelce idare etmiş bu güzel insanları tebrik etmek lazım. arif'i de ayrıca tebrik ediyorum, minimum zarar ve maksimum medeniyet çerçevesinde istediği sonuca ulaşmış. yumruk atsa muhtemelen bıçaklanacaktı; çünkü gene saldırganlar "adam" oldukları için yumruk atana bıçak saplarlar genelde, belki sonra arif'in kadın arkadaşlarını da darp edecekti bu mahluk.

    edit2: sadece bu ikisi de değil anladığım kadarı ile saldıranlar. arif'in insanlığı çok büyük olduğu için demek bir kişi zapt edememiş arif'i, 10 kişi çağırmışlar anlaşılan, görüntülerin devamında. bir kedi evi koyabilmek için, ufacık bir güzellik ortaya koyabilmek için bütün mahalle ile mücadele etmeniz gereken yere türkiye denir.

    edit3: lionsher mesaj kutumu şenlendirmiş ve hürriyet'in de görüntüyü paylaştığını belirtmiş. gündemde yer bulması adına sevindirici bir olay. ayrıca bu vesileyle olaya layıkıyla önem veren siz, suserlara da ayrıca teşekkürler.

    edit4: lionsher şu an haber verdi ki üsküdar belediyesi bir kedi evi getirmiş sokağa, buradan izleyebilirsiniz. güzel şeyler, zor da olsa dayanışma ile mücadale ile başarılabiliyor anlaşılan.

    edit5: güzel insanlar, mutlu sonun bir fotoğrafını paylaşmış.*

  • 3. euro'nun 4 tl olması

    olumlu yönden bakmak lazım artık direkt 4 ile çarpabileceğiz. küsürat yok. büyük resmi görün.

  • 4. aynı kabinde gizlilik ihlali yoksa ne yapıyordunuz

    chp kocaeli milletvekili fatma kaplan tarafından akp'li vekillere yöneltilen soru.

    "aynı kabinde 3 erkek vekil oy kullanıp gizliliği ihlal etmediyseniz, ne yapıyordunuz?"

    video:

    https://twitter.com/…zkan/status/818817463685152768

    of of of.

  • 5. antalya'da öğrencilerin öğretmeni dövmesi

    hiç teog sınavı sorularına baktınız mı?

    3 yanlış 1 doğruyu götürmez,

    her 20 soruya 40 dk zaman verilir,

    her sınav arası 30 dk mola vardır,

    müfredat kolay ve anlaşılırdır,

    yoruma dayalıdır, ezber ve bilgi gerektirmeyen sorular vardır.

    kısacası günde 1 saatini ders çalışmaya ayıran öğrenci ortalama bir anadolu lisesine girebilir.

    1 saat ders çalışma gibi basit bir sorumluluğu bile yerine getiremeyen öğrencilerin puanı meslek liselerine yeter ve oraya giderler.

    ayrıca 8. sınıfta sıkça kavga eden, davranış bozukluğu olan, toplumsal yaşam becerileri gelişmemiş öğrencilerin neredeyse tümü meslek lisesine gider.

    meslek lisesine gelen öğrencilerin (9. sınıfların) hemen hemen yarısı 4 işlem ve okuma yazma konusunda problemli öğrencilerdir.

    ama bu öğrenciler lisede kimya, fizik, biyoloji, tarih, coğrafya, felsefe gibi derslerden sorumlu tutulurlar.

    sonuç olarak çocuklar başarısız olur.

    kendini işe yaramaz hisseder ve işe yaradığını hissettiği ortamlara girmeye başlar.

    zaten kavga etme, çıkışta adam dövme, öğretmenleri taciz etme gibi davranışlar, arkadaş grubu arasında övülen, değer gören, havalı görünmeyi sağlayan davranışlardır.

    çocuk değer görmenin yolunu bulmuştur ve bu davranışları gittikçe artarak devam eder. lisede verilen disiplin cezaları zerre kadar umurlarında değildir ve zaten yaptırım gücü de yoktur. amaçsız ve gereksizdir.

    öğretmene şiddet uygulayan öğrencilere yönetmeliğe göre örgün eğitim dışına çıkarma cezası verilir fakat her zaman bir alt cezaya düşürülerek okul değiştirme verilir. civarda aynı meslek alanlarını içeren başka okul yoksa o da verilmez, 3 gün uzaklaştırma verilir. uzaklaştırma devamsızlıktan sayılmaz. tatildir. ödüldür.

    bu tarz öğrencilerin yeri meslek lisesi değil çıraklık eğitim merkezleridir. derslerden sorumlu tutulmadan sadece mesleğe yoğunlaşacağı uygulamalı çıraklık eğitimi verilmedir.

    çıraklık eğitimde sanayideki ustaya, okuldaki öğretmeni gibi davranamayacağından, iş yapmayı öğrenir.

    ancak ailelerdeki benim çocuğum okuyacak doktor(!) olacak bilinçsizliği bu çocukları zorla meslek lisesine toplar.

    öğretmene geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

  • 6. 10 ocak 2017 merkez bankası'nın dolar'a müdahalesi

    müdahale gelmiştir. merkez bankası 1,5 milyar dolar ek kaynak sağlamış.

    ekonomi bakanı 30 kasım 2016'da "müdahale etmemeli" demişti. bakanı da dinlemiyorlar.

    edit: ülke yönetimine binali yıldırım'ın etkisi kadar etki etti. 2 kuruşluk bir düşüş oldu.
    edit 2: tekrar yükselişe geçti. ama epey nefes aldırdı, baya iyiydi.
    edit 3: merkez bankası bir dizi karar almış; bir sürü bir şeyler., anlayamadım. ama gerekirse yeni kararlar da alırlarmış. ona göre...

  • 7. 10 ocak 2017 ankara'da eylem yapmanın yasaklanması

    meali: "şu diktatörlük anayasasını rahat rahat geçirmek* için meclisin çevresinde eylem yaptırmayacağız..."

  • 8. muhaliflerin olası başkanlık adayı

  • 9. 2017 ekonomik krizine isim önerileri

  • 10. araplardan 100 milyar dolarlık yatırım gelmesi

    daha gecen sene yapacakları 550 milyar dolar gelmedi. siraya girsinler. dingonun ahırı mı bu ülke? hepinizi alacağız acele etmeyin

  • 11. başkanlık sisteminin o kadar da kötü olmaması

    (bkz: bahçeli sen misin)

    burada nickinin arkasına saklanıp yazması kolay tabii, sen millete nasıl anlatacaksın asıl onu düşün(:

    edit: bu arada başlıktan çıkan sonuç şudur ki; " o kadar da kötü olmaması" eşittir başkanlık sistemi kötü bir sistemdir. e o zaman niye kasıyorsun kötü bir sistem için?

  • 12. mhp'li c. adan'ın oyunu akp'li vekile göstermesi

    ben bu adam vekil seçilsin diye oy kullandım. bu adama giden oylarımız çalınmasın diye sandık bekledim. benim sana verdiğim emek yazıklar olsun be. eğer ben milletsem sen benim vekilim, temsilcim falan değilsin. sana güvenip oy verenlerin oylarına ihanet edeceksen o koltukta oturma celal bey.

    debe editi: hayatı boyunca kendini ülkücü olarak tanımlamış, bu dava için saatlerini harcamış biri sözlükte bir şey yazmıştı uzun zaman önce devlet bahçeli başlığına. 'dün öl dese ölür vur dese vururdum, bugün vururum' diye. iki yıl önce tabanımız diye bahsettiğiniz insanlar bugün bu konumda işte.

    siz kendinizi, fikrinizi ve oyunuzu ne kadara sattınız bilmiyorum ama umarım isminizin sizden sonra küfürlerle anılacak olmasına, şeref ve onur noksanlığı ile anılacak olmasına değecek bir şeydir. çünkü sizin isminizi övgüyle anacak bir topluluk artık bu ülkede yok.

  • 13. celal kılıçdaroğlu'nun ak partiye kabul edilmemesi

    etik mi değerlerden dolayı ahahahhahahhaha

  • 14. ismail kahraman

    ismail kahraman:
    laiklik yeni anayasada olmamalı.

    laiklik:
    ismail kahraman yeni anayasada olmamalı.

  • 15. türk kızının hayattan en büyük beklentisi

    bu cümleyi kuranların azalarak bitmesini beklemek.

    tek bir başlıkta, türk olmak aşağılanmış, kız olmak aşağılanmış, en büyük beklentisi diyerek, en büyüğünün bile kimbilir ne saçma bir şey olacağı vurgusu yapılmış.

    bizi kendi halimize bırakın, sizden tek beklentimiz bu. tek beklentimiz, bir türk kızı olarak, daha doğrusu bir türk kadını olarak, adaletli bir ortamda yaşayabilmek. sokakta, çalışma hayatında, özel hayatımızda abuk sabuk engeller olmadan yaşayabilmek. insan olarak görülebilmek.

    kalanını biz hallederiz.

  • 16. sadece birkaç yüzyıl ile ölümsüzlüğü kaçırmak

    muhtemelen bir kaç yüzyıl içerisinde, insanoğlu medeniyetinin, hücre yaşlanmasını durdurup, ölümsüzlüğü keşfedecek olmasının yarattığı hazin durum.

    özellikle, dünyanın 4-5 milyar yaşında olduğunu göz önüne aldığında, "100-200 senenin lafı mı olurdu yahu" dedirten durum.

    aaah ahhh...

    edit: imla.

  • 17. trump'ın seks kasedi

    dünya üzerinde seks kasedi çıkıp bundan utanmayıp hatta övünecek bir siyasetçi varsa o da tam kendisidir. kendi bile yüklemiş olabilir :)

  • 18. 1.85kg ela omuzlu geniş gözlü kazlı erkek

    genç kaz rüyası.

    etid: dakayşı.

    ıra tüsümü koç meviyorus ^^

  • 19. 1.93 boyunda 64 kilo erkek

    2 boyutludur.

  • 20. türkiye batarken dinlenen şarkı

    (bkz: eşeği saldım çayıra)

    münkir münafığın soyu
    yaktı harap etti köyü
    ölüsüne bir tas suyu
    dökenin de avradını

  • 21. 10 ocak 2017 kimsenin çalışmak istememesi

    ekonomi çökmüş, dolar uçmuş
    karlar çamura dönüyor, hava kapalı, soğuk
    araçlarını içi pişiyor dışarı çıkıyorsun donuyor..hastalık kapıda.
    ankara'dan tüm ülkeye yayılan bir kaos rüzgarı var
    fabrikalarda yeni sipariş yok, olanların ödemesi yapılmıyor
    herşeye zam gelmiş, maaş erimiş.
    terör hiç olmadığı kadar yoğun.
    ama senin seçtiğin adamın tek derdi padişahlık sistemi

    kim çalışmak ister bu ortamda

  • 22. atatürk havalimanı arazisinin ne olacağı sorusu

    şimdi reklamlar

    (bkz: ağaoğlu my tower 1453 havalimanı peşkeş world)

    debe editi: sansürler için tıklayınız;
    (bkz: 11 ocak 2017 debe listesi)

  • 23. almanya'da çöpçünün benden fazla maaş alması

    (bkz: sen kimsin aq)

  • 24. çingene deyince yazarların aklına gelen düşünceler

    devlet hastanesinde çalıştığım dönem. çok roman hastam vardı. bir gün çalgıcı bir adam geldi. psikotik belirtileri var. görüştüm, tedavi planladım. reçete yazacağım, barkodu aldım, ücretli yazıyor, sağlık güvencesi yok yani. hastanın maddi durumunun çok da iyi olmadığı belli.

    antipsikotik ilaçlar oldukça pahalıdır. mümessil arkadaşlardan numune ister, onları bir dolaba koyardım. ücretli hastalara vermek için biriktirirdim numune ilaçları.

    "ben sana bunun bir aylık dozunu vereyim" dedim.
    hasta durdu.
    "kaç para kutusu hocam" dedi.
    200 lira civarı bir fiyatı var, söyledim.
    "hocam, klarnet çalar kazanırım parayı. ben parasıyla alırım. sen bunu işi gücü olmayan birine verirsin" dedi.

    o sabah başörtüsü bile en az 200 lira olan bir kadın, benden numune ilaç istemişti. onu düşündüm, bunu düşündüm. eyvallah deyip gönderdim hastayı.

    insanları etiketlemek kadar kötü bir şey yok şu hayatta. ömründe romanla oturup iki kelam etmemiş insanlar, onları kötü ilan eder. tehlikeli yanları vardır, kanunla araları limonidir ama güzel yürekleri vardır.

    dipnot: hastalar iyileştiklerinde teşekkür mahiyetinde hediye getirir bazen. bu bahsettiğim hastam iyileşince teşekkür etmek için klarnetini getirip çalmıştı benim için. gel de sevme bu insanları.

  • 25. 10 ocak 2017 izmir kar yağışı

    izmirde görülünce lsd etkisi yaratan doğa olayı.

    yaklaşık yarim saattir yürüyorum ve yolda gördüğüm üç kişiden ikisi kendi kendine gülüyo amk.

  • 26. hacettepe'de stickerlara %400 zam yapılması

    25 tl olan bir ürüne %400 zam geldiğinde ürünün fiyatında 100 liralık artış olur, bu durumda ürün fiyatı 125 lira olur. hacettepe'de stickerlara %300 zam yapılması olarak değiştirilmesi gerektiğini düşündüğüm başlıktır.

  • 27. türkiye'nin ar-ge politikası

    firmalarımızın verimlilik düzeyleri ve ar-ge faaliyetleri ile ilgili bir anket için, yılın ilk haftası randevu almak istenilen, istanbul ikitelli organize sanayi bölgesi'nden bir firma yetkilisi:
    “kardeşim, siz dalga mı geçiyorsunuz? ne anketi, ne ar-ge’si, ne verimliliği? bizim burada geçen cumadan beri elektrik yok. üstelik ne zaman geleceğine dair bir malumat da yok!”

  • 28. bilimin yolunun arapçadan geçmesi

    kodumun isviçre'sinde arapça konuşuyorlar da biz mi bilmiyoruz diyerek karşı görüş bildirdiğim önerme. hintçe desen bile inanrıım da arapça yemez haber edeyim.

    edit: keyser soze nickli suserin uyarısıyla imla.

  • 29. başkanlığı neden istemediğini bile bilmeyen laikçi

    bir çomar keko iddası.

    başka bir başlıkta madde madde açıklanmasına rağmen böyle bir başlık açan birine balık hafızalı çomar denir.
    nedenleri hiç yazılmadıysa 100 kere yazılmıştır lan.

    al;
    (bkz: başkanlık sistemi)

    bonus: (bkz: başkanlığa hayır)

    edit2: daha önce yazarı engelleyenler, başlığı kimin açtığını göremiyorlar.

    lord eddard stark

  • 30. dolara aşırı yatırım yapanlar yayaye coco jamboo

    mr. president'in unutulmaz parçası coco jamboo'dan bir bölüm, adeta bir nakarat.

  • 31. eğri dişli çarpık bacaklı yamuk burunlu kel erkek

    yamuk burun. tamam.
    kellik. tamam.
    kısa boy. tamam.
    hafif göbek. tamam.

    hayattayım. 10 yıldır evliyim. 2 oğlum var. hayatıma devam ediyorum. fiziksel görüntü tabiki günümüzde çok önemli zira insanların büyük çoğunluğu gördüklerine odaklanır. ama sadece gördüklerine odaklanmayan insanlar da var. azınlıkta olsalar da varlar.

  • 32. mohd faiz subri'nin attığı gol

    naylon topla atılmış goldür.

  • 33. evli insanların sevişiyor oldukları gerçeği

    zannetmem ama eğer ki doğruysa, çok ayıp ediyorlar.

  • 34. selahattin demirtaş

    mecliste olması ve çakma milletvekillerine haddini bildirmesi gereken kişi.

    diğer arkadaşlarıyla birlikte özgürlüğüne kavuşması dileğiyle.

  • 35. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    mustafa kemal'in içki, sigara veya hastalık yüzünden değil hatay yüzünden ölmesi...

    okurken dinlenmesi tavsiye edilen şarkı
    alıntı

    yanlış okumadınız. bu bir şaka yahut edebi sanat değil. mustafa kemal hastalığı nedeniyle değil hatay uğruna ölmüştür. üstelik bunun olacağının da bilincindedir. onun en büyük hayali bir gün bu vatan uğruna ölmekti. nitekim öyle de oldu. tüm tavsiyeleri reddederek hastalığı boyunca normal insan gayretinin üzerinde gayret gösterdi. komadan çıktığı gün dahi çalışmalarını sürdürdü. kendisini bir an olsun düşünmedi vatanı için ölüme yürüdü ve asla tereddüt etmedi.

    gelin, atatürk'ün son iki yılında neler yaptığına bakalım.

    20 temmuz 1936: montrö sözleşmesi imzalanır ve lozan'da kabul ettirilemeyen hususlar batılı devletlere kabul ettirilir. mustafa kemal aynı gün kızı sabiha gökçen'e telgraf çeker: montrö bitti, sırada hatay sorunu var.

    10 aralık 1936: atatürk, ankara palas’ta fransız büyükelçisi henri ponsot ile görüşür. türkiye'nin taleplerini bildirir.

    16 ocak 1937: atatürk’ün, cenevre’de bulunan afet inan’a mektubu: “hatay üzüntüsüne, conker’in ölümü acısı karıştı; bu acının açtığı yaranın derinliğini tahmin edersin!”

    22 ocak 1937: atatürk kurun (vakit) gazetesinde asım us imzasıyla hatay davasıyla ilgili olarak yazılar yazmaya başladı: “…acaba fransız devlet adamlarının bu işi böyle çıkmaza sokmaktan maksatları ne olabilir? …biz artık fransız devlet adamlarına hitap etmeye gerek görmüyoruz. bundan sonra fransızların kendi menfaatleri namına dostları ve müttefikleri olan devletlerin gerçeği yakından görerek durumun gereğine göre hareket etmelerini istiyoruz!”

    23 ocak 1937: atatürk kurun (vakit) gazetesinde asım us imzasıyla hatay davasıyla ilgili olarak yazar: “zavallı fransa, bugün kendisine pek mütemayil bir dostunu daha kaybetmek üzeredir”

    27 ocak 1937: atatürk kurun (vakit) gazetesinde asım us imzasıyla hatay davasıyla ilgili olarak yazar: “türkiye cumhuriyeti çok haklı olduğu hatay davasını ortaya atarken bunun bütün sonuçlarını düşünmemiş olduğunu kim iddia edebilir? dava uluslar arası olmuştur. davasında haklı olan türkiye’dir. artık dinlenilecek sözün kimin ağzından çıktığına çok dikkat etmelidir. türkün sözü, türkün haklı ve yerinde sözü türk’ün kendisidir. ona uymamak, onu tanımamak, onu hiçe saymak, buna cesaret gösterenlerin düşünmedikleri akıbetle karşılaşacaklarına asla şüphe etmemelidir” aynı gün cenevre’de milletler cemiyeti toplantısında hatay’ın bağımsızlığı kabul edilir.

    13 haziran 1937: atatürk’ün, çiftliklerini hazineye bağışlaması nedeniyle millet ve meclis adına kendisine teşekkür telgrafı çeken başbakan ismet inönü’ye cevabı: “ söz konusu olan hediye, yüksek türk milletine benim asıl vermeği düşündüğüm hediye karşısında hiçbir kıymete sahip değildir. ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere türk milletine canımı vereceğim!

    29 ekim 1937: atatürk, cumhuriyet balosu balosunda fransa büyükelçisi henri ponsot’yla sohbet etti: “…ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. onu almasam edemem. büyük millet meclisi’nin kürsüsünden milletime söz verdim: hatay’ı alacağım! milletim benim dediğime inanır. sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam!”

    30 kasım 1937: hatay'da bağımsızlık kutlamalarına fransız ordusu müdahale etti. aynı gün atatürk ulus gazetesi'ne konuştu. fransa'yı eleştirdi.

    25 aralık 1937: atatürk düşmandan kurtuluşu etkinliği için gaziantep'e geldi. "eğer bir gün millet, vatan ve cumhuriyetin yüksek menfaatleri gerektirirse o çevre kahramanlarının geçmişte olduğundan daha yüksek kahramanlıklar göstermeğe hazır bulunduklarına da şüphem olmadığı bilinmelidir!"

    22 ocak 1938: atatürk’ün, bazı şikâyetleri üzerine yalova’da prof. dr. nihat reşat belger tarafından muayene edildi. “siroz başlangıcı” teşhisi konuldu.

    23 ocak 1938: bu kez istanbul'dan yalova’ya çağrılan prof. dr. neşet ömer irdelp atatürk'ü muayene etti.

    2 şubat 1938: bursa'da onuruna verilen baloya katılan atatürk dünyaya "ayaktayım mesajı verdi." balonun sonunda meşhur zeybek oyununu oynadı.

    7 şubat 1938: atatürk öksürük ve göğüs ağrısı nedeniyle gece prof. dr. nihat reşat belger tarafından muayenesi edildi. zatürre teşhisinin konuldu.

    8 şubat 1938: atatürk, prof. dr. neşet ömer irdelp ve prof. dr. nihat reşat belger tarafından tekrar muayene edildi.

    27 şubat 1938: atatürk akşamüzeri şiddetli bir burun kanaması geçirdi. gece balkanları ilgilendiren uluslararası bir toplantı vardı. gitmemek olmazdı. biraz geç kaldıysa da toplantıya katıldı. toplantı saatlerce sürdü.

    28 şubat 1938: celal bayar toplantıdan sonra yabancı hekim getirilmesini önerdi. atatürk cevap olarak: “ortada hatay meselesi var; hastalığım dışarıda duyulursa fena olur. dr. neşet ömer’le konuş; bizim doktorlar bir muayene ve konsültasyon yapsınlar..” dedi.

    6 mart 1938: atatürk’e, çankaya’da prof. dr. neşet ömer irdelp, prof. dr. akil muhtar özden, dr. hüsamettin kural, dr. ziya naki yaltırım ve dr. asım arar’dan oluşan bir hekim grubu tarafından muayene ve konsültasyon yapıldı.

    15 mart 1938: ağrıların ve rahatsızlıkların şiddeti arttı. atatürk celal bayar'a "“çocuk, ne yapacaksan çabuk yap; ben hastayım!” dedi.

    28 mart 1938: paris’ten davet edilen prof. dr. fissenger’in ankara’ya geldi ve atatürk'ü muayene etti. içki ve sigarayı bırakmasını, günde 12 saatten fazla yatarak dinlenmesini söyledi. ertesi gün raporunu sundu.

    30 mart 1938: hatay meselesi düşünülerek atatürk'ün hastalığı konusunda resmi açıklama yapıldı. atatürk’ün sıhhatinde endişe verici bir durum olmadığı ilan edildi.

    17 mayıs 1938: fransız basınında atatürk'ün sağlığının iyi olmadığı haberleri yer aldı.

    19 mayıs 1938: yoğun ısrarlara rağmen atatürk dinlenmeyi bırakıp gençlik ve spor bayramı etkinlikleri için stadyuma gitti. saatlerce gösterileri izledi. aynı gün ani bir kararla trenle mersin'e geçti.

    20 mayıs 1938: hatay konusunda göz dağı vermek isteyen mustafa kemal askerî birliklerin geçit törenini 45 dakika boyunca ayakta izledi.

    21 mayıs 1938: tüm gün mersin'i ve viranşehir'i gezerek denetlemeler yaptı. yorgun düştü. ertesi gün mersin açıklarına geçerek deniz gezintisi yaptı.

    24 mayıs 1938: iki günlük istirahatın ardından saat 13.00’de mersin’den hareketle tarsus’a geldi. burada bir saat dinlendikten sonra trenle adana'ya geçti. atatürk parkı önünde piyade ve topçu birliklerinin geçit törenini yine ayakta izledi. akşama doğru fenalaştı. ankara'ya döndü.

    29 mayıs 1938: mustafa kemal tekrar fenalaştı. prof. dr. neşet ömer irdelp tarafından muayene edildi. karnının su topladığı tespit edildi.

    1 haziran 1938: atatürk hastalığının belli olmaması ve hatay sorununa zarar vermemesi için savarona yatına geçti ve orada kalmaya başladı.

    2 haziran 1938: başbakan celâl bayar, içişleri bakanı şükrü kaya, istanbul valisi muhittin üstündağ savarona'ya çağrıldı. basına "istanbul imar planı" için toplantı yapıldığı söylendi. fakat hatay konuşuldu.

    8 haziran 1938: prof. dr. fissenger’in çağrı üzerine ikinci defa türkiye'ye geldi. atatürk'ü muayene etti. günde 20 saat yatarak dinlenmesini ve kesinlikle çalışmaması gerektiğini söyledi.

    14 haziran 1938: atatürk bu hastalık sebebiyle ölebileceğini hissetmeye başladı. öyle ki manevi kızı afet inan'a "tamamen iyileşme ümidi ve şansı kuvvetlidir." yazdı.

    16 haziran 1938: atatürk savarona’ya başbakan celâl bayar, dışişleri bakanı tevfik rüştü aras, içişleri bakanı şükrü kaya ve maliye bakanı fuat ağralı’yı çağırdı. saatlerce çalıştılar.

    17 haziran 1938: bir önceki gün yapılan çalışmalara devam edildi. atatürk prof. dr. fissenger’in tavsiyelerini dinlemiyor, günde 10 saatten fazla çalışıyor ve 9 fincan kahve ile iki paket sigara tüketiyordu.

    20 haziran 1938: atatürk ve bakanlar yeniden savarona'da toplandı. toplantıya ek olarak mareşal fevzi çakmak da katıldı. çalışmalar kesintisiz 4,5 saat sürdü.

    24 haziran 1938: atatürk savarona ile erdek'e geçti ve donanma komutanı amiral şükrü okan’la toplantı yaptı. bu toplantılarda hatay'a yapılacak askeri müdahaleler tartışılıyordu. aynı gece atatürk yüksek ateş nedeniyle fenalaştı. durumu hiç iyi değildi.

    27 haziran 1938: atatürk celal bayar'ı savarona'ya çağırdı ve çalışmalara devam etti.

    29 haziran 1938: atatürk ve bakanlar savarona'da yeniden toplandı. toplantının istanbul'un imarı konusunda yapıldığı açıklandı.

    4 temmuz 1938: türk ordusu fransız hükümeti bilgisi dahilinde hatay'a girdi.

    6 temmuz 1938: ordunun hatay'a girişi nedeniyle tüm yurtta gösteriler yapıldı. atatürk gösterilere katılamayacak kadar rahatsızdı.

    9 temmuz 1938: atatürk ve bakanlar savarona'da üç saat süren toplantı yaptı.

    10 temmuz 1938: atatürk yüksek ateş nedeniyle fenalık geçirdi. hastalığı zatürre şeklinde ilan edildi.

    16 temmuz 1938: prof. dr. fissinger üçüncü defa istanbul'a geldi. mustafa kemal'e günde 22 saat boyunca yatakta kalmasını, sigara ve kahveyi kesinlikle tüketmemesini söyledi.

    18 temmuz 1938: bir haftadır düşmeyen atatürk'ün ateşi, 36,5 seviyesine indi.

    24 temmuz 1938: mustafa kemal celal bayar'la yeniden çalışmalara başladı.

    26 temmuz 1938: mustafa kemal, fevzi çakmak ve celal bayar savarona'da toplantı yaptı.

    30 temmuz 1938: mustafa kemal bir takım diplomatlarla gün boyu toplantı yaptı. akşam üzeri dış işleri bakanı ve başbakan celal bayar'la çalıştı.

    31 temmuz 1938: viyana'dan davet edilen prof. dr. eppinger’in atatürk'ü muayene etti.

    1 ağustos 1938: almanya’dan davet edilen prof. dr. bergmann atatürk'ü muayene etti. aynı akşam prof. dr. eppinger ve prof. dr. bergmann tarafından konsültasyon yaptı.

    3 ağustos 1938: uyarılara rağmen atatürk çalışmaları sürdürdü. iç işleri bakanı şükrü kaya ile toplantı yaptı.

    4 ağustos 1938: atatürk gün boyu çeşitli bakanlarla toplantı yaptı. aynı gece prof. dr. bergmann tarafından muayene edildi. sonraki iki gün boyunca muayeneler devam etti.

    15 ağustos 1938: atatürk, dışişleri bakanı tevfik rüştü aras’la toplantı yaptı.

    18 ağustos 1938: atatürk hatay'dan gelen ilerde hatay devlet başkanı olacaktayfur sökmen'le toplantı yaptı.

    19 ağustos 1938: atatürk moskova büyükelçisi zekâi apaydın, varşova büyükelçisi ferit tek, tahran büyükelçisi enis akaygen, brüksel büyükelçisi cemal hüsnü taray, sofya büyükelçisi şevki berker, bağdat büyükelçisi tahir lütfi tokay ile toplantı yaptı. hatay'a askeri müdahale öncesi diplomatlar uyarıldı.

    28 ağustos 1938: atatürk doğu bölgesindeki askeri manevraları tamamlayan fevzi çakmak'a telgraf çekti: "sizin ve tercüman olduğunuz aziz silâh arkadaşlarımın hakkımda gösterdikleri samimî ve asil duygular, o günlerdeki hatıralarımı canlandırdı, heyecanlarımı artırdı." ufukta harekat vardı.

    29 ağustos 1938: dinlenmek olmazdı. atatürk celal bayar'la toplantı yaptı. italyan elçisi türk hükümetine güven mektubu sundu.

    30 ağustos 1938: zafer bayramı kutlandı. atatürk rahatsızlığı nedeniyle dolmabahçe'den çıkamıyordu. gün boyu celal bayar'la birlikte çalıştı.

    3 eylül 1938: hatay millet meclisi açıldı.

    5 eylül 1938: atatürk vasiyetini yazdı. sona yaklaştığını hissediyordu.

    6 eylül 1938: prof. dr. fissinger dördüncü defa türkiye'ye geldi ve atatürk'ü muayene etti. atatürk'ün durumu ciddiydi. çalışmaması gerekiyordu ama o dinlemiyordu. ertesi gün karnında toplanan su bir operasyonla alındı. operasyonun ardından "biraz olsun rahatladım." diyecek ve hatay meclis başkanı'na telgraf çekmeye gidecekti.

    8 eylül 1938: atatürk ölüme meydan okurcasına cenevre toplantısı'na gidecek dışişleri bakanı tevfik rüştü aras’la çalıştı.

    9 eylül 1938: atatürk hakkındaki hasta söylentileri yeniden alevlendi. atatürk paris büyükelçisi suat davaz'ı çağırdı ve toplantı yaptı.

    10 eylül 1938: atatürk ısrarlara rağmen dolmabahçe sarayı’nda içişleri bakanı şükrü kaya ve budapeşte büyükelçisi behiç erkin’le çalıştı.

    17 eylül 1938: atatürk celal bayar'la yeniden toplantı ve iki gün boyunca çalıştı. bayar'a "fazla vaktimiz yok, en fazla üç senemiz var. ne yapacaksak bu dar müddetin içine sıkıştırmaya bakmalıyız. bütçe filân düşünmeye gerek yoktur; memleketin bütün kuvvet kaynaklarını seferber ederek bu işleri yapmak lâzımdır." dedi.

    21 eylül 1938: atatürk'ün karnı yeniden su topladı ve büyük sancılar çekmeye başladı. bu nedenle ikinci defa operasyonla karnından su alındı.

    26 eylül 1938: atatürk ufak çaplı bir koma atlattı.

    27 eylül 1938: komadan çıkan atatürk çalışmalara yeniden başladı. aynı gün müdavi ve müşavir hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması.

    28 eylül 1938: atatürk, barbaros’u anma nedeniyle denizde düzenlenen ışık oyunlarını dolmabahçe sarayı’nın penceresinden izledi. bunun üzerine halk sarayın etrafına toplandı. geç vakitlere kadar fener alayı düzenlendi.

    2 ekim 1938: atatürk cenevre'den dönen dış işleri bakanı tevfik rüştü aras'la toplantı yaptı.

    3 ekim 1938: atatürk, dolmabahçe sarayı’nda başbakan celâl bayar ve atina
    elçisi ruşen eşref ünaydın'la toplantı yaptı.

    6 ekim 1938: atatürk yeniden fenalaştı. artık bu işin geri dönüşü olmadığını fark etmiş olacak ki, yazdığı vasiyeti istanbul altıncı noteri ismail kunter’e teslim etti ve ekledi: gerektiği zaman kanunî muamelesini yaparsınız!

    7 ekim 1938: ok yaydan çıkmak üzereydi. mustafa kemal bu millete en büyük hediyesi olarak canını vermeye hazırdı. dolmabahçe sarayı’nda mareşal fevzi çakmak ve almanya’daki askerî manevralardan dönen 2. ordu müfettişi orgeneral izzettin çalışlar ile toplantı yaptı.

    8 ekim 1938: atatürk yakın dostu kılıç ali'yi saraya çağırdı ve uzunca görüştü.

    9 ekim 1938: atatürk celal bayar'la toplantı yaptı. kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı yanına çağırdı.

    10 ekim 1938: atatürk, başbakan celâl bayar, londra büyükelçisi fethi okyar, ve eski dostu salih bozok’la görüştü.

    12 ekim 1938: atatürk, üç gün boyunca dışişleri bakanı tevfik rüştü aras’la toplantı yaptı.

    15 ekim 1938: atatürk kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı yanına çağırdı.

    16 ekim 1938: atatürk çok ağır bir komaya girdi. dört gün boyunca komada kaldı. ankara hareketlendi. iki resmi açıklama yapıldı.

    19 ekim 1938: atatürk komadan çıktı. aynı gece bakanlar kurulu acilen çağırdı. toplantıya girdi. mustafa kemal ölüme alenen meydan okuyordu. doktorlarına tek tek teşekkür etti.

    20 ekim 1938: atatürk celal bayar'la hasta yatağında toplantı yaptı. genel sekreteri hasan rıza soyak'a talimat verdi. tüm dünyaya atatürk iyileşti mesajı verildi.

    22 ekim 1938: atatürk sadık adamı, genel sekreteri hasan rıza soyak'la görüştü. soyak anılarında atatürk'ün kendisine: "gel bakalım, ne dersin; biz gittik, geldik! bu doktorlar insana âdeta can veriyorlar!” yazdı.

    24 ekim 1938: atatürk en küçük manevi kızı ülkü ile görüştü.

    25 ekim 1938: cumhuriyet bayramı yaklaşıyordu. atatürk hasan rıza soyak'ı yanına çağırdı ve tam üç saat boyunca yatağı başında orduya göndereceği mesajı üzerinde çalıştı.

    26 ekim 1938: atatürk kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı yeniden yanına çağırdı.

    27 ekim 1938: atatürk meclis konuşması için celal bayar'la 40 dakika boyunca hasta yatağında çalıştı.

    29 ekim 1938: atatürk ilk defa cumhuriyet bayramı'na katılamamıştı. ataları onlara gelememişti fakat halk atasına koştu ve sarayın önünde kutlamalar yapıldı. atatürk yatağından kalkıp balkona çıktı ve dakikalar boyunca halkı selamladı.

    3 kasım 1938: atatürk rahatsızlandı ve muayene edildi.

    4 kasım 1938: atatürk celal bayar'ı çağırdı ve toplantı yaptı.

    5 kasım 1938: atatürk kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı son kez yanına çağırdı. muhtemelen hakk vuku bulmadan evvel onları son bir kez görmek istemişti.

    6 kasım 1938: atatürk yeniden rahatsızlandı. karnı yeniden su toplamıştı. ertesi gün üçüncü defa operasyonla karnından su alındı.

    8 kasım 1938: atatürk üçüncü defa komaya girdi.

    9 kasım 1938: atatürk tüm günü komada geçirdi.

    10 kasım 1938: atatürk sabah saatlerinde sayıklamaya başladı. yanındakiler "ve aleykümselam" dediğini işitti ve sabah 9:05'te hakkın rahmetine kavuştu.

    29 haziran 1939: hatay meclis'i türkiye'ye katılma kararı aldı ve vatan toprağına katıldı.

    ***

    mustafa kemal vatan için çalıştı, vatan için savaştı ve vakti zamanı gelince vatan toprağı hatay uğruna milletine en büyük hediyesi olarak canını vermekten çekinmedi. ruhu şad olsun.

  • 36. rakı sofrasının olmazsa olmazları

    sevgili babama gore mutlaka:
    bir sarimsakli meze
    bir yogurtlu meze
    kavun
    peynir
    bunlar dogru oranda tuketildigi zaman istersen bir buyuk ic, biseycik olmaz midene...felegin de sasmaz, sadece cakir keyif olursun...canim babam isiklar icinde uyusun...

  • 37. lord eddard stark

    hem açtığı provokatif ve içi boş başlıkların altı doldurulup, hem de eleştirilen yazar. şu başlıkların altına yazıp sol frame de ilerletmeyin demekten dilimizde tüy bitti anlatamadık.

  • 38. 2017 merkez bankası'nın muhteşem stratejileri

    her şey olacağına varır veya kaderin önüne geçilmez şeklindeki halka güven aşılayan stratejidir.

    normal bir vatandaş gibi sadece televizyon başında ekonomi haberlerini izlemeleri nasıl halkla iç içe olduklarını gösteriyor aslında.

    teşekkürler tc merkez bankası.

  • 39. 11 ocak 2017 dolar kuru

    dolar borcu olanlar yanmış da, bitmiş de, allah kolaylık versinmiş de...

    vermesin lan, vermesin. hani, 1 tanesini bile gördünüz mü sokakta? 1 tanesinin bile sesini duydunuz mu? "ama önüne geleni içeri tıkıyorlar". tıksınlar lan. kendisi için değil, ülkenin geleceği için laiklik çağrısı yapanlar bile tutuklandı, bedel ödedi. seninse firman batıyor, işin elden gidiyor, evine banka el koyuyor; ama hala gıkını bile çıkarmıyorsun. geber o zaman, beter ol, daha ne diyeyim.