Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. öğrencilerine idam ipi dağıtan öğretmen

    az önce twitter'da denk geldiğim ve ağzım açık bi on onbeş saniye ekrana çakılı kalmama sebep olmuş öğretmen(!)

    yahu arkadaş anlayamıyorum, bir öğretmen neden böyle bir şey yapar ve böyle bir fotoğrafı yayınlamaktaki amacı ne olabilir?

    bu adam her kimse tespit edilip bir an önce cezalandırılmalı.

    skandal fotoğraf;

    fotoğrafta bir diğer dikkat çeken husus arka duvardaki şehitler köşesi. insanın içi parçalanıyor. nereden nereye geldik. benim çocukluğumda o duvarda mevsimler köşesi yahut atatürk köşesi bulunur, yaptığımız resimleri yazdığımız şiirleri hayallerimizi asardık o duvarlara... şimdi ise öğretmen kılıklı psikopatlar minicik masumların eline insan asmanın, ilkelliğin sembolü idam ipini tutuşturup o duvarın önünde poz kesiyor. utanıyorum.

    (* bir yazar mesaj atarak şehitler köşesi uygulamasının sene başında tüm okullara gönderilen bir yönerge sonucu yapıldığını bildirdi.)

    edit: eğer çocuğunuzu üniversite çağına dek özel okula gönderecek maddi imkanlara sahip olamayacaksanız, bu ülkede çocuk yapmanın ve kanınızdan canınızdan olan o güzelim miniği böyle rezil insanların öğretmen olarak görev yaptığı devlet okullarına göndermenin resmen cinayet olduğunu bir kez daha anlamamı sağlamıştır bu fotoğraf karesi.

    işte alın size yeni türkiye. tepe tepe kullanın.

    edit 2: bazı arkadaşlar kaynak sordu özel mesaj yolu ile. şuradan; tuncay özkan'ın tivitine ulaşabilirsiniz.

    t24 adlı haber sitesi de durumu haber yapmış;. haberde öğretmenin adı, çalıştığı okul gibi bilgiler de bulunuyor. hukuki bir sorun olmaması için buraya yazmıyorum. linkten bakabilir merak edenler.

    bu şahsın idam ile ilgili bir takıntısı var sanırım. aracının dikiz aynasına da süs olarak minyatür idam ipi asmış.

    aracın içi;

    edit 3: mesaj gönderen bir yazar arkadaş yukarıda devlet okulları ile ilgili yazdığım ibarelerden dolayı alınabilecek bir sürü güzel öğretmenin bulunduğunu belirtti ve gerçekten de çok haklı. kendisine teşekkür ediyorum bunu anımsattığı için.

    ben de maddi yetersizlikler içerisinde büyüdüm ve tüm öğretim hayatımı türkiye cumhuriyeti'nin bana sağladığı ücretsiz eğitim ile, lise ve üniversite dahil çok güzel insanlarla beraber tamamladım. hakkını kesinlikle ödeyemeyeceğim nice güzel öğretmene sahip oldum. sahip oldum diyorum çünkü annem babam gibiydi birçoğu. ne fedakarlıklarla "öğretmen" vasfını kazanmışlar ve öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği şekilde yaşamış, ömürlerini buna adamışlardı o güzel insanlar.

    evet onlar da o güzel atlara bindiler ve gittiler ama onların yerine muhakkak en az onlar kadar saygıdeğer insanlar da gelmiştir, ama artık sayıları o kadar az ki... yukarıda bir genelleme yaptım, tabii ki hâlâ istisnaları vardır ama ben şahsen kaliteli öğretmenlerin azınlıkta olduğu, okul idarecilerinin tamamen liyakat dışı yöntemlerle belirlendiği, sistemin istediği öğretmen prototipinin azıcık dışında eğitim vermeye çalışan tüm öğretmenlerin kendisini kapı önünde bulduğu, öğrencilerine evrim teorisini anlattığı için başına gelmeyen kalmayan öğretmenlerin olduğu bir ülkede bu genellemeyi yapma hakkını kendimde saklı tutuyorum.

    buradan ülkemin tüm ilerici, aydın öğretmenlerine selam olsun. yaşı benden küçük olanların dahi ellerinden öperim. bu karanlık bir gün son bulacaksa bunda sizlerin emeği çok büyük olacak.

    * bu arada tuncay özkan bu konuda suç duyurusunda bulunacağını belirtmiş twitter'da. umarım sonuç alınabilir.

    edit 4: şahsın açığa alındığına dair haber;

  • 2. sinan akçıl'ın siyasete atılması

    geceleri mars belgeselini izleyerek uyuyorum ve astronot olmak istiyorum amk.

    yaşımı sormayın!

  • 3. üşüyen sokak köpeğini içeri alan penti mağazası

    12.12.2016 tarihinde eşimle beraber çıktığımız alışverişte şahit olduğumuz - daha doğrusu eşimin şahit olduğu- olay.
    soğuk ve yağışlı bir sakarya gününde, penti mağazası bakıma muhtaç ve üşümüş olan bu şirin mi şirin köpeğe kapılarını açmış, mağaza içerisinde hem yağmurdan korunmasını hem de ısınmasını sağlıyordu.
    eşim önce köpeği mağazaya ait sandı, sorduğunda sokak köpeği olduğu bilgisini aldık. halinden de çok memnun duruyordu kerata.
    kendisini biraz sevdikten sonra mağazadan ayrıldık. imkan olsa alıp götürmek isterdi eşim, eminim.

    velhasıl kelam,

    hala böyle insanların olması çok güzel. kaybolan umutların aslında bir yerlerden yeşereceği inancı veriyor.

    zorunlu edit: bahsi geçen firmanın reklamını yapmak gibi bir amaç söz konusu değil.
    bu kadar düşmanlığın, şiddetin, ayrımcılığın olduğu bir dönemde bu tarz davranışlara şahit olmak insanı mutlu ediyor.
    bu açıdan bakmanızı rica ederim.

    zorunlu edit2 : konu ısrarla farklı yöne çekiliyor, o nedenle lokasyonu sildim.

    biraz tebessüm edin arkadaşlar, ihtiyacınız var zira.

  • 4. 13 aralık 2016 izmir fazıl say konserine saldırı

    içerde biletimizi beklerken şahit olduğumuz olaydır. elinde satırla biri cama vurdu kıramadı. bir taraftan bu konser olamaz diye bağırıp bir taraftan da satır salladı. artık ülkenin boktanlığı, vaziyetimizin sıçıklığı üzerine bir şey demeye gerek olmadığını düşünüyorum.

  • 5. nihat doğan'ın halep için ağlaması

    link

    hahahahahahahahahahahahahahahahahahahah

    şova gel.

    acaba kendini sonradan izleyip utanıyor mudur?

    halep konusuna gelince, senin cihatcı ümmetini mitolojik bedevi hezeyanlarını işte böyle dümdüz ederler. sayın doktor beşar esad beyfendiyi tebrik ediyorum.

  • 6. 8 yaşındaki çocuğa 1 yıl boyunca tecavüz eden adam

    benzin döküp yakılası adamdır.

    "davetkar hali vardı" diyen eşine de kısasa kısas 1 yıl boyunca aynı şey yapılmalıdır.

    duyar kasanın ağzını yırtarım.

  • 7. 15 temmuz şehitleri kenan durakoğlu

    heralde bankanın güvenlik uygulaması yüzünden sıkıntı olmuş.

    -isminiz nedir?
    +kenan.
    -isminiz en az bir rakam içermelidir.
    +15 temmuz kenan.

  • 8. kadınla ilişki yaşamanın saçma ve masraflı olması

  • 9. 13 aralık 2016 istanbul kar yağışı

    kedi, kırmızı şarap ve winter chill out albümleri hazır bekliyorum. hadi amk, yağıyorsa yağsın. kediyi kestireceksiniz bana burada.

    ekleme: yağdı sayılmaz. kar mı bu! yer; halkalı/atakent mahallesi.

    kediyi affettim, şarap iptal, jagermeister'a devam.

  • 10. partili cb'lığına evet dediğimiz soysuzca söylendi

    12 haziran 2016’da mhp istanbul il başkanlığının iftarında, müstakbel cumhurbaşkanı yardımcısı devlet bahçeli’nin söylediği, tam hali "bizim sarayla anlaştığımız namertçe söylendi. ilk aşamada partili cumhurbaşkanlığına evet dediğimiz, başkanlık sistemine sıcak baktığımız soysuzca iddia edildi" olan cümledir

    o gün bunları dile getirmek soysuzluk ve namertlikse bugün bunları gerçekleştirmeye nasıl bir sıfat bulunacak, merak ediyorum. bilge(!) lider, önemli itiraflar içeren açıklamasına şöyle devam etmiş: "benim cumhurbaşkanıyla sarayda buluştuğum, kurultayın yapılmamasına karşılık başkanlığa tamam dediğim, yeni anayasaya boyun eğdiğim ifade edildi"

    saray ziyaretleri rutinleştiği için hiç oraya girmiyorum. ey bahçeli demek ki “ver koltuğu al başkanlığı” dedin. yazıklar olsun!

    mhp’yi sarayın arka bahçesi yapan lider sözlerini şöyle tamamlamış: "bilmiyorlardı ki ömrümü verdiğim davamı dünyevi hiçbir menfaate değişmem, değişmedim. dünya başıma yıkılsa, kalıp muhtaç düşsem yine namerde el açmam, yine bu davadan dönmem"

    sanırım recep tayyip erdoğan'ın yardımcılığı dünyevi bir menfaatten sayılmıyor. ey bahçeli soruyorum sana, söylediklerine aykırı hareket ederek namerde el mi açmış oldun? genel merkezde aç, muhtaç kalmadın, çayın eksik edilmedi. tavrın neden bu kadar değişti? namert diyerek itham altında bıraktıklarından özür diledin mi?

    edit: meral akşener'in bahçeli'nin düştüğü durum hakkındaki yorumu gülümsetmiştir.
    "allah hiç kimseyi dün söylediği iddialı sözlerin tam zıttı davranışta bulunmak mecburiyetinde bırakmasın. acıklı oluyormuş."

  • 11. cesur yürek dizisinde sağlıkçılara şiddet skandalı

    ilgili video

    show tv'de yayınlanmakta olan cesur yürek isimli dizide ameliyathaneye elinde silahla dalan bir şehir eşkıyası ameliyattaki babasının ölümü halinde ordaki herkesin "masada kalacağını" söyleyerek ameliyathane personeli ve doktorları tehdit etmiş, buna rağmen ben bu şartlarda çalışamam diyen cerraha da; "senin elini keserim bir daha karına dokunamazsın" diyerek zorbalığın kitabını yeniden yazmıştır.

    hastaneler zaten dingonun ahırına dönmüşken, sağlık kuruluşlarında zaten her gün şiddet olayları yaşanırken şu dizileri izleyip, bunlara benzemeye çalışan mafya özentisi tiplerle dolu bir ülkede duyarlı insanları göreve davet ediyorum.

    rtük 4441178 numaralı telefonu arayarak şikayet edelim. sağlık çalışanlarına şiddeti, zorbalığı, şehir eşkiyalığını özendiriyor diye. sadece 30 saniye sürüyor kayıt almaları.

    ya zorbalığa dur diyelim ya da bana bir şey olmadı, ne uğraşacağım diye yok sayalım...

  • 12. bmw'nin zengin doblosu olması

    uzun bir süredir aklıma gelen düşünce aslında bu, bugün debe'de olan şu entry ile de pekişti.
    peki neden böyle düşünüyorum:
    -bütün yol kendilerininmiş gibi davranıyorlar
    -sinyal kullanımı yerine bol bol selektör kullanımı yapıyorlar
    -en sol şeritten en sağ şeride (ya da tersi) bir anda geçmeye çalışıyorlar
    -orta şeritte giderken sağ dikizinizde hızla gelen bir araba görüyorsanız ya doblo ya bmw'dir (kiralık satış araçları da bu kategoriye dahil)
    -dibinize kadar girip yol istiyorlar
    -kısacası trafik kurallarını hiçe sayıyorlar

    eskiden mercedes vs. bmw karşılaştırmasında tasarımı ve spor araç karakteristiği nedeniyle bmw derdim ama yaş ilerledikçe (30+) mercedes demeye başladım, sanırım bu da türkiye'de bmw kullanan kesimden kaynaklı.

  • 13. türkiye hıristiyan olsaydı olabilecekler

    olmuşu var.

    (bkz: yunanistan)

    %70-80'lerde karakter olarak benzeyen yunanlar bizim ortodoks hristiyan versiyonumuz. bunu yunanistan'a giden, oralarda zaman geçiren, halka karışan herkes görmüştür.

  • 14. ryan babel

    8-0'lık liverpool maçında biri topukla olmak üzere iki gol atan futbolcu.

    (bkz: espri bol)

  • 15. doktoramcam.com

    he he sanırım, evet doktorunun açık bilgisayarında görmüşsündür kesin. kardeşim faydalı birşey varsa gelin efendi gibi tanıtımınızı yapın. bunlara gerek yok.

  • 16. hüsnü mahalli

    devlet büyüklerine hakaret suçlamasıyla evi aranıyormuş.
    anlayamadığım bir şey var; evinde depolanmış, ileride kullanılmak üzere hazırlanmış hakaretleri mi arıyorlar?
    aklıma mukayyet ol yarabbi!

  • 17. kokusu yaşam sevincini arttıran şeyler

    yan apartmandan gelen biber kızartması kokusu.

  • 18. halep

    siyasal islamcılar zayıfken mağdur, güçlü iken acımasız ve zalimdir.

    şimdi halep'teki cihatçı teröristlere ağlayıp buradan bir insani dram hikayesi çıkarmaya çalışanların destekledikleri gruplar halep'teki kudretli zamanlarında kamu görevlilerini çatılardan aşağı atıp öldürürken, anaokullarına bombalı saldırı yaparak 41 çocuğu öldürürken, alevi köylerini basıp alevi sivilleri öldürürken, 12 yaşında çocuğun bile kafasını keserken, sivillerin yaşadığı bölgelere cehennem topuyla saldırırıp binlerce sivilleri katlederken şimdi ağlayıp insani vurgular yapanlar ya lokum dağıtıyordu ya da zil takıp oynuyordu.

    siyasal islamcılar insani bir zulmün karşısında olacak bir ahlaki tutuma sahip değiller. kendileri güçlü iken yaptıkları zulme, cinayetlere seslerini çıkarmazlar hatta desteklerler. şimdi cihatçı terörist grupları insan olarak bizlere yedirmeye çalışıyorlar.

    islamcıların mağdur olması gelecekteki iyi bir dünya için iyidir.

    bu iki yüzlü ortaçağ mirası barbar zihniyetle savaşıp bu vahşileri yeryüzünden silerek bize daha iyi bir dünya bırakanlara selam olsun.

    ayrıca gözyaşı pınarlarınızı çok kurutmayın size lazım olacak. yakında "rakka ağlıyor" "rakka ölüyor" "rakka'da katliam var" diyerek zırlayacağınız günler yaklaşıyor.

    not: esadçı veya alevi değilim

  • 19. tüm sözlüğe vermek istiyorum

  • 20. boğaziçi köprüsü'nde köpeğe eşlik eden motor grubu

    olay boğaziçi köprüsünde yaşanmış.

    şu günlerde böyle görüntüler görmek çok ama çok güzel.

    bu ülke insanı için hala bir umut var dedirten görüntü.

    video

  • 21. 100 tl monitörden 5.000 tl'lik tv'ye uzanan yol

    başlık biraz garip oldu ama kapitalizmin ne boktan bir şey olduğunu anlatmak için böyle bir başlık seçtim.

    olay şöyle gelişti:

    notebook'a bağlamak üzere bir tane monitör almak istedim ve ikinci el bir tane bulayım dedim ve 100 tl'ye buldum.

    sonra dedim ki yok yani bu ekran neredeyse notebook'la aynı biraz daha büyük ikinci ele bakayım. 350 tl'ye ikinci el monitör buldum.

    350 tl monitörü bulduktan sonra "yahu tivibu'dan haber de izlerim, arada film de izlerim. bari olabiliyorsa full hd olsun. bir kere alıyorum" dedim ve 450 tl dolaylarında sıfır full hd buldum.

    sonra bir an meraklandım ve "acaba bu monitörlerden tv olmaz mı? tivibu kullanacağıma uydu takarım internetten de yemez hem" dedim ve monitörlerden tv olabileceğini ama uydu alıcısı almam gerektiğini öğrendim. uydu alıcısıyla birlikte neredeyse 800 tl'ye filan çıkacaktı iş.

    sonra forumlara baktım ve bir forumda "monitörden tv yapana kadar uydu alıcısı içinde ve hdmi çıkışı olan bir tv alın. hem hoparlörü de olur" diyerekten kafama yatmış şekilde tv'lere bakmaya başladım. bir baktım full hd tv'ler bin küsürden başlıyor.

    sonra dedim ki tv almışken büyük alacaksın. bari üst modellere bak. hd, full hd 4k, 1.500'dü 2.000'di 2.500'dü derken bir baktım 5.000 tl'ye çıkmışım. daha da gidiyordu bu, devamlı büyüyor ama durduramıyordum.

    ki ben böyle bir gaflet anında tv alıp sonra da bir anda delirip satmışken aynı sarmalın içine giriyordum. (bkz: televizyon izlemeyen insan/#56465190)

    dünden beri kahkahayla karışık kederleniyorum. insan ihtiyaçları ne boktan bir şeydi. hep bir üsttekine gözü dikip duruyor, borç bataklarına giriyordu bu yüzden. kapitalizmin kucağına düşmüş birer zavallıydık bizler.

    şimdi gidip 800 tl'ye monitörden tv yapsam bir on yıl boyunca "buna para verene kadar adam gibi tv alsaydın" diyeceğim. kendime asla "e ben tv almak istemiyordum ki, sadece monitörü hedeflemiştim" de diyemeyeceğim, yemem çünkü. e gidip 800 tl monitör tv arası bir şeye para vermeye de elim gitmiyor. e gidip orta karar bir tv alsam bu sefer de "lan aldın madem hadi film filan izlerdin. niye büyük bir şey almadın?" diyecektim.

    bu düşünceler kafamda gidip gelirken, şu anda ne o 100 tl monitörü, ne de 5.000 tl'lik tv'yi alabiliyorum. en son aklımdan geçen galiba hem 5.000 tl tv'yi hem de ikinci el monitörü de ayrıca almaktı.

    geçen yıl arkadaşımla bir mağazada geziyoruz ve arkadaşım masanın ortasında çok güzel bir yemek takımı gördü ve almak istedi ama sonra durdu ve "şimdi o takımı eve alırsam masayı da değiştirmek lazım. e sandalyeleri de değiştirmek gerekecek. e masa ve sandalye değişince uyum için komple mobilyaları değiştirmem lazım. e bunun boyası da var. e sonra parkeleri de değiştirmek lazım gelecek. almamam lazım. bak görüyor musun bir yemek takımı nelere mal oluyor?" diyerek 500 tl'ik bir yemek takımından 50.000 tl'lik masraf çıkarmayı başarmıştı ve gülme krizine girmiştik mağazanın içinde.

    edit: e aşkolsun ama. devamlı "al al al al al al" diye baskı yapan sistemin hiç mi suçu yok? çok kırıldım ama yani. küçük mütevazı bir monitör istemiştim oysaki. sistem beni hep daha ötesini yapmaya itti. sistem kurbanıyım.

  • 22. rotasız seyyah

    sürekli yardıma ihtiyacı olan seyyah.
    boyna yardım dileniyor. fotoğraf makinasının modelini soruyorsun, 'söyleyemem, sponsor olmadılar bana' diyor. 'montunun markası ne?' diyorsun, sponsor olurlarsa söylerim diyor.
    'oradan buraya gideceğim, ama param yok. oraları da görmek istiyorsanız bana para gönderin.' diyor, yolluyor insanlar. memlekette böyle insan çok tabi ki.
    bağış üzerine dünyayı dolaşıyor. vizyon desen; yok.
    garp kafasıyla dünyayı gezmeye çalışıyor ama şark kafasıyla konuşuyor, yazıyor, hareket ediyor.

    oy verin,
    verin verin oy verin.
    oooy verin oy verin.
    verin verin oy verin.
    oo yyy.

    (o)))

  • 23. ciddi ciddi maymundan geldiğine inanan insan

    bilimin ışığında yürüyen insandır.

    egoya bak maymunu küçümsüyor. sen kimsin de kendini maymundan üstün görüyorsun? senin kitabında bile mütevazı ol yazıyor.

    tanım: çomo erectus'ları kudurtan insan.

  • 24. beşşar esed

    ben mezhep falan bilmem, günlük hayatta karşılaştığım insanların dini nedir, inanışı nedir fark etmem. böyle kodlarım yok insana dair. birilerinin herhangi bir konu hakkında konuşurken çat diye mezhep ile konuya başlaması da bana korkutucu geliyor açıkça söyleyeyim.

    insanların inanışları ile tanımlandığı topraklarda çok büyük sorunlar olduğu aşikardır. orada huzur ve barış ortamı çok uzun yıllar daha sağlanamayacaktır. bu nedenle suriye'nin ve genel olarak orta doğunun insanlarının insan gibi yaşamak için alması gereken çok yol olduğunu görmek lazım.

    benim suriye hakkında görüşüm başından beri net. esad'ın babası diktatördü, kendisi de diktatördür. seçilmiş olması bu gerçeği değiştirmez. bazı toplumlar eğitimsiz ve özgüvensiz olduklarından diktatörleri seçerler. beyinleri ilkel bir biat kültürü ile uzunca bir süre yıkandığından sesi en çok çıkana, en çok parası olana, en popülist konuşana tapınmaya yakın bir aşk ile bağlanırlar.

    din sosu içine koyduğunuz en alakasız ideolojiyi bile yenebilir hale getiren güçlü bir malzemedir. onu doğru kullanırsanız kötü eğitim almış toplumları demokrasi görünümlü diktatoryal bir rejimle yönetebilirsiniz. esadın da yaptığı budur. kendisi iyi eğitim aldığından konuşmalarını takip ederseniz neredeyse liberal demokat bir imaj çizdiğine yemin edebilirsiniz ancak yaptıkları ile söyledikleri arasında uçurum vardır.

    kaldı ki bir ülkenin yönetiminin sürekli aynı aileden insanlar tarafından sürdürülüyor olması tek başına akıl alacak iş değildir. elitlerin yönettiği demokrasi olmaz.

    tüm bunlara rağmen cihat kafasıyla hareket eden, ultra insanlık ve medeniyet düşmanı, yarı insan yarı tuvalet fırçası mutantların saldırısı altında kalan suriye, eskiden olduğundan çok daha beter hale gelmiştir son 6 yıl içinde. belirli bir demokrasi maskesini uluslararası baskıdan korktuğu için taşıyan esad rejiminin aksine bu cihatçı pezevenkler hiçbir uluslararası antlaşmayı tanımadıklarından ve herhangi bir yaptırımı kabul etmediklerinden suriye halkı için kötünün çok daha kötüsü bir durum ortaya çıktı zaman içinde.

    suriye halkı tüm dünyanın acıyarak sırtını döndüğü, ölümü kesin olduğu için artık ölseler de çileleri bitse denilen yatalak bir hastaya dönüştü. bu acı tablonun pek çok sorumlusu vardı ama en birinci etmen din ile bulanmış zihinlerin şiddete mazeret uydurmakta zorlanmıyor olması bence. esad kafirlerle savaşıyor, ışid kafirlerle savaşıyor, öso, el nusra, ahrar al-şam hepsi kendi şiddetini dini temellerle meşru hale getirebiliyor. demek ki çocuklara ne öğrettiğimiz geleceğimizi de çok net bir biçimde etkiliyor.

    eğer ki biz çocuklara manevi bir sebebin ölmeye ve öldürmeye onay verdiğini öğretirsek, eğer ki çocuklar kimi sebeplerle ölmenin bizi sonsuz mutluluğa götüreceğini duyarak büyürse, bir gün bu kilitsiz kapılar herkes tarafından kullanılabilir.

    soru sormaktan sorgulamaktan çekinen çocuklar biat etmekten haz alır hale gelirler. bizim aklımız bunu almaz, bu terazi bu kadar sikleti çekmez, anlamazsın düşünme diye dikte edilen çocuklar bir noktada soru sormayı bırakıp söylenenleri kabul etmeye başlarlar ve onlara ne söylendiğini siz devlet olarak kontrol edemezsiniz. birileri bu çocukları kullanırlar.

    yani özetle suriyeyi şiiler, sünniler, diktatörler el ele verip güzelce harabeye çevirmişlerdir. hem de dünden bugüne değil çok daha önceden ince ince çocukların aklını oyarak yapmışlardır bunu. şimdi izlediğimiz bu karanlık tabloda bir tarafın ötekini yok etmesine sevinmek mümkün değildir. yöntem değişmedikçe sonuçlar aynı kalmaya devam edecektir.

    şu an esadın kazanması ilkellikten delirmiş bir grup cihad yanlısının dünyadan temizlenmesi için hayırlıdır. esad yaptıklarından dolayı dünyaya hesap verme ihtimali ötekilerden çok daha fazla olan bir seçenektir suriye halkı için. öte yandan suriye'nin çöpü dışarı attıktan sonra asıl kurtuluşu için uzun yıllar daha savaşması gerekeceği aşikardır. çocukları bu balçıktan medeniyete taşımak için çalışacak suriyeli aydın eğitmenler asıl kahramanlar olacaktır. umuyorum ve inanıyorum ki suriye halkı kendisi için en doğru olanın bu olduğunu fark edecektir.

    tüm bunlardan sonra bizi bu bataklıktan zekasıyla ve cesaretiyle uzaklaştıran mustafa kemal atatürke ve silah arkadaşlarına tekrar saygılarımı sunmak istiyorum.

    sağladıklarınızın farkındayım.
    koruyacağım.

  • 25. çocuklarla girilen komik diyaloglar

    kerem(5) ve annesi femme noir arabada müzik dinleyerek yolculuk etmektedir. the last shadow puppets - the meeting place çalmaya başlar.

    kerem: anne niye sorry diyor sürekli?
    femme noir: çünkü üzgünmüş keremcim.
    k: onu anladım, niye üzgünmüş yani?
    f: çünkü sevgilisinden ayrılmış.
    k: niye ayrılmış peki?
    f: söylemiyor şarkıda onu.
    k: sevmiyorlar mıymış birbirlerini?
    f: seviyorlarmış, o yüzden üzgünmüş zaten.
    k: e seviyorlarsa niye ayrılmışlar?
    f: bazen olur öyle. kavga etmişlerdir mesela.
    k: e biz de seninle ediyoruz ama barışıyoruz. severken ayrılmak çok saçma.

    kendime not: çekirdekten yetiştirip çift terapisti yapayım oğlanı.

  • 26. 6 yemem 8 yemem deyip yemek

    katar ligi takımlarından umm salal takımının teknik direktörü bülent uygun beşiktaş ve galatasaray takımlarını kastederek "5 yeriz 6 yemeyiz, 7 yeriz 8 yemeyiz" açıklamasının ardından al saad takımından 8 gol yiyip istifasını sunmuştur.

    kaynak

    (bkz: hahahahahahahahahahaha)

  • 27. zeytin tabağındaki zeytinlerin çatala batmaması

    zeytinin batacak sivri bir tarafi olmadigindan gerceklesmeyen olaydir. zeytin catala batmaz, catal zeytine batar.

  • 28. esad halep'i alınca mülteci krizi yaşanmaması

    ilginçtir. abdüllatif şener'in dikkat çektiği bir nokta olarak herkesin düşünmesi gerekir.

    öso denen zerzavat sürüsü ve ışid denilen köpek takımının işgal ettiği bütün yerleşim yerlerinden insanlar akın akın kaçıp komşu ülkelerin sınırlarına dayanmışken, ne hikmetse beşşar esad yönetimi tarafından tekrar kontrolü ele alınan halep'ten insanlar kaçmamıştır.

    neden siyasal islamcılar? insanlar sizin paralı köpeklerinizin yönettiği ya da yönetmeye çalıştığı şehirlerden kaçarken esad'ın yönetiminden neden kaçmıyor?

    ekleme: öso ve ışid tarafından işgal edilen yerlerde bu duruma sevinen bir halkın olduğu da bugüne kadar görülmemişken, suriye arap cumhuriyeti ordusu'nun tekrar hakimiyet kurduğu bütün yerleşim yerlerinden kutlama videolarının gelmesi de cabası.

  • 29. çok serbest oturan bir çocuktu

    insan nasıl katil olur denir işte böle.

  • 30. kış saati uygulamasının kaldırılması

    şu an sabah ezanı okunuyor ve kalkalı 45 dakika oldu, yaşam enerjimin söndüğü bir günden merhaba.

    karanlık zihniyet, karanlık sabahlara (!) sürüklemeye devam ediyor.

  • 31. osmanlı görkemi abartılmış bir imparatorluktur

    bir devlet düşün ki halkın ondan haberi yok; ancak ve ancak vergi almaya gelen askerleri biliyor millet; onun dışında ne bir hizmet aldığı var ne de aidiyet hissettiği... ha bir de askere gidip dönmemek, yok pahasına dünyanın öbür ucunda ölmek gibi bir görev yüklemiş devlet insanlara.

    işte o devlete biz osmanlı diyoruz.

  • 32. hdpkk'lıları rahatsız eden vatansever öğretmen

    idam isteyen öğrencilerin tepkisi mi? ulan 7-8 yaşında çocuk ne anlar lan idamdan tepkiden be sayın orospu çocuğu ?

  • 33. ismail saymaz

    napsın adam? kimseye yürümesin mi?
    paso size tivitırda paylaşacağınız analizler kasıp biatçı mı rezil etsin tv de.

    su mu yakıyo olm iso? yakışır reyize.

  • 34. erkeklerin aşk acısını daha kolay atlatması

    kadınların erkeklere nazaran daha soğukkanlı, içten pazarlıklı, ruhsuz, yalancı ve arz/talep dengesi dolayısıyla poposu 5 arşın yüksekte olduğu bir memlekette güldürmüş tespittir.

  • 35. beşiktaş

    beşiktaş hiçbir günahı olmadığı halde 1990-2015 arası çok ağır bedeller ödetilmiş takımdır.

    hiçbir cemaate ve hükümete yanaşmadığı,hiçbir siyasetçiye arazi,arsa,stadyum,tesis gibi mal varlıklarını ve hiçbir imama şampiyonluk gelirlerini "himmet" adı altında "efsane terörist" futbolcularının eliyle hibe etmediği için günahkar ilan edilen ve yıllardır sopalarla vurularak,biber gazı sıkılarak,hakem düdükleriyle sindirilmeye çalışılan sivil toplum örgütüne dönüşmüş özgür,cesur,laik ve atatürkçü insanları içinde barındıran bir camiadır beşiktaş camiası.

    girişte bahsettiğim 25 yıllık süreçte 10'ar 15'er defa şampiyon olan renkli takım taraftarları "3.büyük,fakirler,arabacılar,ezikler,şerefli üçüncüler" gibi ipe sapa gelmez ve direk dayak atma sebebi olacak hakaretlerle, beşiktaş taraftarıyla küçük akıllarınca alay etmeye çalışmışlardır.

    her zaman hükümetlerle arası çok ama çok iyi olan,ortada hiçbir talep dahi yokken vergi borçları silinen,stadyumunu fetullah gülen'e,tesislerini tayyip erdoğan'a verip karşılığında halkın vergileriyle yapılan bedava stadyuma sahip olan mı dersin;"hakem odasını istediğim zaman basarım allahın kulu karşıma çıksın yiyorsa","ben şampiyonlukların sahada kazanılmadığını öğrendim(hükümetin takımına atfen)","şike yaptım ama fenerbahçe için yaptım" ve en sıcağı da "federasyondaki bütün beşiktaşlıları işlerinden kovdurtacağım" gibi aslında futbolda ne kadar kirli ne kadar pis bir insan olduğu gökyüzündeki güneş kadar aşikar olan bir adamın bu pisliğine delil olan ve 20 yıla yakındır başında olduğu bir camiayı "korumak" adına söylediği ibretlik cümleler mi dersin.

    karşılarında da hakemin gol attığı bir camia var. yıllar yılı ensesine vurup ağzındaki ekmeğini aldıkları onların tabiriyle "arabacılar" var karşılarında. artık hakemlerle ilgili ansiklopedi yazabilecek kadar hakem katliamına maruz kalmış bir camia var karşılarında. eski hakemlerin birer birer canlı yayınlara bağlanıp vicdanlarına yenik düşüp "şu sene şu maçta böyle bir karar verdim.üzgünüm.beşiktaş camiasından özür diliyorum" gibi ve eski ankaragücü kalecisi zalad'ın verdiği bir röportajda "galatasaray'ın ankaragücü'nü 8-0 yendiği maçta sadece bana gelmeyin.defansa da sorun.defans oyuncuları şeydi o gün..ummm...ımmm..neyse bana sormayın" diye eveleyip gevelediği ve tertemiz bir şampiyonluğunun apaçık bir şikeyle çalındığı bir takım var karşılarında.

    ülke tarihinin en kötü insanının çarşı,gezi parkı sloganı atmasın diye stadyumunu kapatmak için "1453 kartalları" diye yalan bir grup kurup tribünlerine birer canlı bomba gibi saldığı bir camia beşiktaş camiası. bu dünya tarihinde ne oldu ne de bir daha olacak. bir hükümetin bir futbol takımının taraftarından korktuğu için onları darbe ile yargılayıp üstüne de "1453 kartalları" isimli taraftar-terör örgütü kurup tribünlerine göndermesi gibi bir olayla ne fenerbahçe ne galatasaray asla ve kat'a karşılaşmayacak. bununla beraber de uzun süreler stadyumu kapatılan camia beşiktaş camiası.

    hakemler biraz maçları adaletli yönetmeye başlayınca zırlayan ergenciklere özel yazdım bunları. 2000 civarı doğan renkli milenyum çocukları çok hakim değiller bu konulara. ama daha yetmez.hiçbir günahımız yokken 25 yıldır çile çektiysek ve sizler de hiçbir sevabınız yokken 25 yıl sefahat sürdüyseniz bunun da çok ağır bir bedeli olmalı değil mi? ama olmayacak korkmayın. sizin çok ama çok sevgili digiturk'ünüz,fotomaç'ınız,ntvspor'unuz,fanatik'iniz,çakma dünya derbiniz çakma rekabetiniz,çakma çekişmeniz var. sizleri yine o saçmasapan hikayelerle futbolun içine çeker bu medya ve bu sistem.

    beşiktaş eski beşiktaş değil bunu beyninizin en iyi çalışan yerine yazın. türkiye'nin en değerli topraklarında daha yapımı 6 ay önce biten boğaz manzaralı stadyumu,borçlarını sistematik bir şekilde eriten ve özellikle futbolcu alıp satma konusunda adeta devrim yapan,süper kadrosu ve öğretmen teknik direktörüyle bu sene tekrar şampiyonluğa koşan, uzun yıllar lige ambargo koyacak bir takım var artık karşınızda.

    hakem makem diyenlere beşiktaş'ı katleden hakemlerin listesini versem gözleri yorulur okumaktan. o yüzden biz bu "hakem bizi katletti" ağızlarını yemeyiz evlatlar. ağlayacağınız yer burası değil aziz yıldırım başlığı olsun bi zahmet. gitsin bir iki oda bassın,beşiktaşlıları kovdurtsun belki eski sisteme dönersiniz. diğer saray soytarısını yazmıyorum bile. onlar zaten ülke tarihinin en kirli kurumu.onu da başka bir gün inceleriz.

  • 36. 15 temmuz'da sokoğa çıkıp saklamak zorunda kalmak

    (bkz: son yozmo kordoş)

  • 37. 13 aralık 2016 kpss branş sıralaması garipliği

    ösym'nin internet sitesinde branş sıralamaları güncellemesini duyurduktan sonra yaşanan garipliktir.
    kpss branş sıralamalarında büyük bir çoğunluk sıralamasının gerilediğini fark etti. sıralamaların neye göre değiştiğinin bir açıklaması da yapılmadı üstelik.

    örnek 1 2 3 4 5 6 7 8 9

    sıralamasının sürekli değiştiğini anlatan bir arkadaş 1

    ekran görüntüleri https://www.facebook.com/groups/atama2016 grubundan alınmıştır, isteyen inceleyip daha fazla örneği ile de karşılaşabilir. herkese branş sıralamalarını kontrol etmelerini tavsiye ederim.

    edit: durum sadece kpss lisans değil kpss önlisansta da geçerli arkadaşlar. sıralamalar ciddi bir değişiklik söz konusu. birkaç kişi değil binlerce kişi aynı haksızlığı yaşıyor.

  • 38. beşiktaş formalı travestinin sürreal videosu

  • 39. şebbihaların halepli çocuğa soğuk su işkencesi

    çocuğu döven şebbiha değil, selefi bir cihatçı. sen alevi bir fahişenin çıkardığı zina ürünüsün diye dövüyor. diğeri yapma diyor ancak selefi cihatçı imana gelmiş bir şekilde saldırmaya devam ediyor. muhtemelen özgür suriye militanı.

    buradan vahabbi/selefi anlayışının insanlara muamelesini rahatlıkla görüntü kalitesi yüksek bir şekilde seyredebilirsiniz.

    görüldüğü üzere istediğiniz kadar bu konuda sallayabilirsiniz çünkü görüntüler net değil yapan belli değil dil açık değil.

    internette yüzlerce video bulup üstte yazdığım gibi basit bir hikaye ile milyonlarca kişinin nefret ettiğiniz gruba sövmesini sağlayabilirsiniz.

    tabii olan biçare çocuklara oluyor.

  • 40. nevşin mengü'yü başkan yapıyoruz kampanyası

  • 41. türban takan kadının özgür insan olabilme ihtimali

    gayet var olan bir ihtimaldir.
    bir türbanlı olarak bu konuda söylemek istediğim bir kaç şey var.

    kimse beni zorlamadı kendi isteğimle kapandım. bu konuda hiç bir pişmanlık duymadım. akp li değilim. hatta nefret ediyorum. hiç bir insana karşı ön yargılı değilim. nerdeyse her türlü düşünceden ve inançtan insan tanıyorum ve ne ben onlara karışıyorum ne de onlar bana.

    kimseye kapan ya da namaz kıl falan diyemem çünkü herkesin kendi yolu olduğuna inanıyorum. beni doğruya götüren yol başkasını götürmeyebilir. herkes kendi serüveni içinde kendi doğruları ve yanlışlarını keşfetmeli. ben ancak bazı yolları tanıtabilirim. gerisi onlara kalmış.

    dindar insanlar içinde sizin kızdığınız gibi yobazlar yok mu? var. hatta çoğunluktalar. ve ben çoğunuzdan daha iyi tanıyorum o insanları. ve çoğunuzdan daha çok eleştiriyorum bazı şeyleri. ama bu durumun da bir çok sebebi var. bu sebeplere girersem şimdi konu çok uzar ama öyle kapalılar bilmem ne açıklar bilmem ne demekle olmuyor bu işler. bir topluluğa nefret kusarak o topluluğun daha iyi olması sağlanmaz. ancak aradaki nefretin artmasına ve radikallerin daha da radikalleşmesine sebep olunur.

    bunun yanında kapalıyım diye bana ön yargılı davrananlar da var. ilk başta çok üzülüyordum ama şimdi anlıyorum nedenini. zaten benle tanışınca ön yargılarının kırıldığını fark edebiliyorum. insanların ön yargılarını kırmak beni mutlu ediyor.

    bir de hükümetin kapalılara pozitif ayrımcılık yapıyor görünmesi var. bu konudan en çok rahatsız olan benim. önceden kapalılara çok ayrımcılık yapılıyordu biz zarar görüyorduk bundan ama şimdiki durumdan da biz zarar görüyoruz. insanların ön yargılarıyla yaşamak zaten zorken bu önyargıların hatta nefretin iyice artmasına sebep oluyor. kimsenin bana ayrıcalıklı davranmasını istemiyorum. hiç bir zaman böyle bir talebim de olmadı.

    bir toplulukta yüz kişiden doksan dokuza aynıysa bile o topluluk şöyledir diyemezsin. çünkü her zaman öyle olmayan bir yüzüncü kişinin var olma olasılığı vardır. insan olmak bunu gerektirir zaten. kimse tamamen bir topluluğa uymaz. herkesin farklılıkları,doğruları, hataları ve çelişkileri vardır. mesela kapalı birisi makyaj yapabilir. çok açık giyinen birisi namaz kılıyor olabilir. kapalıyım diye günahlarım olmadığı anlamına gelmez. ve beni günahlarımdan dolayı yargılamak kimsenin haddine düşmez.

    dindar insanlar arasında bir istisna olduğumu düşünenler var. ama benim gibi hisseden düşünen çok arkadaşım var. siz bazı insanların hataları üzerinden hepimize nefret kusuyorken o hataları biz eleştiremiyoruz. çünkü eleştirirsek otomatikmen sizden yanayız gibi bir algı oluşuyor.

    neyse söyleyeceğim şey çok ama daha fazla uzatmak istemiyorum. benden sırf kapalıyım diye nefret eden ne kadar insan varsa bilsin ki ben ondan nefret etmiyorum. çünkü her kötülüğün başı nefrettir. bu ülkede canlı bombalar patlıyor, insanlar ölüyorsa hepsi nefretten dolayı. nefretin her köşe başına yerleştiği topraklarda sevmek en büyük başkaldırıdır.

    edit: bir sürü çok güzel mesaj aldım. söylediğin her şeyin altına imzamı atarım tam demek istediklerimi yazmışsın diyen çok oldu. çok mutlu oldum. burda kapalılara bu kadar hakaret ediliyor ama aslında burayı okuyan bir çok kapalı var ve yazdığınız şeyler onları incitiyor. hepimiz insanız. kimse bir kalıbın içinden çıkma değil. beraber yaşamak bu kadar zor olmamalı.

    bu arada annem babam kapanayım diye hiç zorlamadı. hatta annem kapalı olmasına rağmen tekrar düşün istersen bir çok zorlukla karşılaşabilirsin dedi. tabi ailesi zorlayan ya da psikolojik baskı yapan kapalı da çok. zorla yapılan şeylerin hiç bir değeri yok bence. allah katında da olduğunu sanmıyorum. eğer bu durumda olanlar varsa tek önerebilceğim şey durup ben ne istiyorum diye düşünmeleri ve istedikleri şey doğrultusunda özgürce ve cesurca karar vermeleri.

  • 42. cumhurbaşkanlığı sistemi

    vakti olan mutlaka izlesin, videoda en temel konular net bir şekilde işlenmiş.

    https://www.youtube.com/watch?v=kwz8crnlyso

    bu haliyle cumhurbaşkanlığı sistemi hukuki yaptırım mekanizmasından tamamen sıyrılıyor ve abd'dekinden zıt bir şekilde bütün gücü tek bir kutba tabi kılıyor. abd sisteminde hukukun net bir bağımsızlığı ve denetleme, karar alma gücü varken bu sistemde cumhurbaşkanı istediği yasa değişikliğinde bulunabilir, istediği gibi khk koyabilir, meclisi lağvedebilir, hakimleri savcıları değiştirebilir ve bunları yaparken kimse ona bıraktım engel olmayı, sebebini bile soramayacak.

    kısacası ilk aklımıza gelen başkanlık sistemi tam bir doğulu devlet kafası versiyonu olacak.

    edit: programda ayrıca çok önemli iki şeye değiniliyor:

    1- cb bu sistemde bütün kurumlardan bağımsızlaşıyor. bundan dolayı hata payı daha fazla var. birçok uzmandan oluşan bir kurumun irdeleyip karar alması, tek bir kişinin kendi görüşünden yola çıkarak karar almasından daha az riskli. şimdi dış politikayı, terörle mücadele politikasını, alınacak kararları bir de bu açıdan düşünün.

    2- dünyadaki hiçbir başkanlık sisteminde birden az meclis yok. bu tasarıdaysa tam tersi. bu da yasamanın, denetlemenin, yürütmenin, her bir kanalın ortadan kalkması demek. bu sadece hata yapmak değil hatanın bedelinin yapanlarca ödenmemesi de demek olacak.

    edit: 3- programda bahsedilen çok önemli bir diğer husus da, cumhurbaşkanı'nın görev süresi dolmadan (programdaki örneğe göre 4.5'uncu yılında) tamamen kendi gördüğü bir olağanüstü durumu gerekçe göstererek meclisi lağvedebilir, yeni seçim belirleyebilir ve görev süresini bu meclisle eşzamanlı olarak uzatabilir. teknik olarak bunun önünde hiçbir engel yok. yani cb her seferinde meclisi kaldırıp yeniden kurma yoluyla dönemsel olarak 5 + 4.5 + 4.5 + 4.5 .... süre boyunca görevde kalabilir.

  • 43. feministim diyip evlenen kadın

    feministim diyip istediği erkekle evlenen bir kadından daha normal hiçbir şey yoktur. ancak feministim diyip babasının istediği adamla veya onu tehdit eden adamla evlenen kadın kendi felsefesine ters düşer.

    feminizm erkek, aile, evlilik, din vs düşmanı değildir. feminizm kadınların istediği biçimde, baskılardan ve eşitsizlikten uzak yaşayabilmesi adına verilen mücadelenin adıdır.

    feminizm olmasaydı başta avrupa ülkeleri ve abd'de kadınlar hala oy kullanamıyor olurdu. feminizm olmasaydı, dünya üzerindeki tüm kadınlar iş dünyasına asla bu kadar girememiş ve hala evde eşlerinden şiddet görmemeyi umarak yaşıyor olurdu. feminizm hala varsa, ataerkil düzenin kadınlara yarattığı olumsuz ve baskıcı durumlardan dolayı var. tacize, tecavüze, sırf kadın olduğumuz için bize yapılan haksızlıklara karşı durabilmemiz için var.

    rica ederim öcüleştirmeyin şu terimi.

  • 44. türkan saylan

    lisedeyken maddi olarak baya sıkıntı içerisindeydim. hani öyle bir sıkıntı ki, geriye başka düşünecek hiçbir şey bırakmıyordu. küçük bir ilçenin, az öğrenci alan bir lisesinde olduğum için, az çok biliniyordu durum ama ben hiç öyle bir şey yokmuş gibi davranıyordum. gurur saçma bir duygu durumu yaratıyor insanda.

    müdür yardımcıma her sene başından başlayarak o zamanın parasız yatılı bursluluk sınavlarının zamanlarını bana da söylemesi için hatırlatmalar yapmaya başlardım. ne hikmetse herkese haber verir, bana haber vermeyi unuturdu. zaten beni pek sevmediğini düşünürdüm, lise mezuniyetim esnasında yanıma gelip "ya senin derslerin baya iyiymiş ben hiç bilmiyordum" dediğinde bu düşüncem tescillendi. sevmezsen sevme. sana kaldık sanki.

    baya sıkıntı dedim ya, işte harçlıksız okula gitmek, dershaneden bedava gitme hakkı kazanamadığım senede dershaneye gidememek, kitap alamamak falan gibi standart parasızlık hikayeleri. bir yaz canıma tak etti, yine pybs sınavlarına müdür yardımcım yüzünden girememişim, bir seneyi daha parasız geçiremem deyip, vakıflara derneklere başvurmaya başladım. dünyanın en saçma sebepleriyle red yedim. cidden baya saçmalardı, yazmak ve durumu başka bir polemiğe çevirmek istemiyorum.

    bir öğretmenimin yönlendirmesiyle çağdaş yaşamı destekleme derneği'ne başvurdum, %100 eminim de kabul göreceğimden. standart özgeçmiş yazmalar, bursu niye istediğini anlatmalar falanlar filanlar. ilk olarak kabul edildiğim söylendi. sonra 3. ve 4. sınıf öğrencilerine burs verilmediği bu yüzden kabul edilmediğim söylendi. sonra tekrar aranıp tekrar kabul aldığım söylendi, ben "aa hani alamıyodum" dediğimde "aa alamıyodun evet bb" dendi. en son tekrar "hani belgelerin" diye aranıp olay yeniden "aa evet almıyodun"a bağlanınca dedim siz de istiyorsunuz bana burs vermeyi açık konuşun. demedim tabii. genel merkeze mail attım.

    az önce işe gelirken bulup okudum o maili. tane tane anlatmışım meramımı, aferin bana. içinde bulunduğum durumu, kabulde yaşanan saçma süreci... 7 sene önceki ben bugünkü bana minibüste ağlama şansını verdi, bir o eksikti istanbul ulaşım araçları içi listemde, aferin bana.

    o mailin sonucunda bursu aldım. üç ayda bir, şimdi söylesem baya kahkaha attıracak kadar az gelen bir para, ama nasıl bereketliydi anlatamam. o parayla o esnada üniversitede okumakta olan ablama da para yolladım, kesildi kesilecek olan elektriği telefonu da kurtardım, kendime döner de ısmarladım, harçlık bile çıkarttım.

    her kuruşu harcanırken o paranın, deliler gibi dua ettim. o gün hayatta olmayan bir kadının çabasıyla hayatıma belki herkes için küçük ama benim için devasa bir sihirli değnek değdi. o sıralar üniversiteye gitmemeyi, durumları toparlayana kadar ailemin yanında kalmayı falan düşünüyordum. sonra da okunurdu üniversite. her neyse, sayesinde kendimde güç buldum, bir şeyleri değiştirebileceğime olan inancım yerine geldi. kimse için değil önceleri, kendim için. belki bir gün, yeterince güçlendiğimde de başkaları için.

    sözün özü, türkan saylan hakkında istediğinizi söyleyebilirsiniz. "cehenneme mi gidecek?" tartışmaları yapmayı bile kendinizde hak görüyor olabilirsiniz, o da sizin midenize kalmış. ben söyleyeyim, cennetini cehennemini bilmem ama, hayatta olmadığı günlerde bile benim hayatımda devrim yaratabildiyse bir insan, kötü biri olmasına imkan yok.

    bir kez de bu gözle bakın.

  • 45. konseptüalist inerinin jeneral müsaadekarlığı

    (bkz: amin)

  • 46. kötü olmakta sonuna kadar haklı kötü karakterler

    (bkz: komutan logar)

    büyük büyük büyük babasına yapılanları unutursak kalbimiz kurusun.

  • 47. türkiye'den siktir olup gitmek

    başlığın ilk entry'si 2012'de yazılmış.

    türkiye'nin tepetaklak dibe doğru dalış yapması da yaklaşık olarak 2011 seçimlerinden sonrasına denk geliyor. 2011 seçimlerine kadar kör topal da olsa yaşanabilir bir ülkeydi türkiye, bunun sebeplerinden biri de her ne olursa olsun bol doların getirdiği ekonomik rahatlık idi, seküler kısım yine de kurtarılmış bölgelerde kendi gibi insanlarla bir arada bulunabiliyordu, çomarlar yine çomardı ancak bu kadar gemi azıya almış, kana susamış değillerdi.

    2011 seçimlerinden sonra son iki yılı sallantıda geçen tayyip %50'yi çakıp "tamam lan bana bişi olmaz artık" dedi. ama yanlış düşünmüştü, yardakçısı fetullah beklediğinden fazlasını istedi ondan, öküz ölünce ortaklık da bozuldu.

    sonrası çözüm(!) süreci, 17-25 aralık, pkk-ışid-öso-el nusra, 400'ü alamayışı, kaosu seçen millete "bak kaos böyle olur" diyişi, 1.5 senede 1000'den fazla insanın teröre kayıp verilmesi, 15 temmuz darbe girişimi, ohal...

    memleketin en son halini hepimiz görüyoruz. erken farkedenlerden gidebilen gitti, gidemeyen de gitmek için varını yoğunu koyuyor ortaya. geç farkedenler de bu güruha katıldılar, bir göç havası oluştu.

    "siktir git"çi çomarları anlayabiliyorum, onlar istedikleri herşeye kavuştular zaten.

    peki "pembe götlü apartman çocuklarısınız, gidin siz, biz savaşçaz" diyen arkadaşlar son 5 senedir ne yaptılar? gezi diyenin ağzına fırıncı küreğiyle vururum, hani gezi ruhu "istanbul united"da birleşmişti lan? bütün futbol başlıklarında ana bacı birbirinize sövmekten geri durmuyorsunuz, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

    ne yaptınız savaşmak için? "zoru görünce kaçıyorsunuz yha.s" diyorsun da çözümün, önerin nedir sayın amına koduğum? hangi cephede kime karşı savaşacağız? ben hazırım, hadi çıkalım sokağa? atatürk'ün gençiğiyiz ya, hangi cepheye koşacağız onu da söyle bana.

    eğer sen sorunu tayyip ya da ak parti olarak görüyorsan, onlar gidince türkiye iskandinav ülkelerine parmak ısırtacak sanıyorsan zaten dil dökmeme bile gerek yok, ortada çomar çomar diye gezme hiç. bir farkın yok çünkü.

    bana gelince, ben gidemedim henüz. evet, bu kadar sana kızmama rağmen utanıyorum da bunu istediğim için. bir canım var, çocuğum olmasa torunum iyi bi hayat yaşasın diye feda etmeye hazırım.

    ama burada ölü istatistiğine +1 olarak değil, gurbete giderek, dilini, kültürünü, bilmediğim bir ülkeye gidip herşeye sıfırdan başlayarak bu fedakarlığı yapmayı göze alıyorum, aramızdaki fark bu.

    çünkü cehaletle savaş silahla savaştan binlerce kat daha zor.

    umarım anlatabilmişimdir.

  • 48. hollanda polisine küfür eden dayı

    amcanın 'amına çaktığımın milleti hepinizin amına koyayım' sözünü 'yeter sizden çektiğim. canınız cehenneme' diye çevirip bir nevi hollywood etkisi yaşatan video.
    olayın hikayesini bilmiyorum ama türk amcanın iddiası ' s class süren bir türk gördükleri' için bu şekilde 'yalan söyledikleri' dir. ayrıca hemşerimizin tüm 'sen' hitabına karşılık polislerin 'siz' demeye devam etmeleri dikkat çekmiştir.
    en sonunda 'bu ülkede ne diye duruyorum ki gitmem gerek' diyerek aydınlık türkiye'ye duyduğu özlemi de dile getirmiştir. gelsin tabi anavatana ama burada polise bu şekilde hitap ederse hollanda'yı çok arar sanıyorum.

  • 49. kilo vermek isteyenlere tavsiyeler

    şimdi bi ara "az ye verirsin"cileri siklemeyin demiştim, hala diyorum, ama ikinci tavsiyem de "bahanecileri" dinlemeyin ve motivasyonunuzu baltalamalarına izin vermeyin lütfen.

    fiziksel özellikleriniz kilo vermenize engel değil; kısa boylu şişman, orta boylu şişman, uzun boylu şişman aynı şartlar altında kilo verebilir. sağlık evet bu önemli. tiroid ile sorunlarınız varsa yavaş verirsiniz, bende hashimoto var örneğin. sen 1 haftada bir kilo verirsin, ben 500g zor veriyorum, ama veriyorum. insülin direnci var, sende yoksa daha kolay verirsin, diyabet varsa daha da zor verirsin. falan da filan. ama neticede er ya da geç kilo verirsiniz. pes etmezseniz olur, oluyor. 1,5 sene uğraştım. başka insanların başarı hikayeleri 6 ayda 40 kilo verdim, 10 ayda 60 kilo verdimlerle dolu, ben 1,5 senede 38 kilo verdim, eeee?? kimseyle yarışa girmiyorum, siz de girmeyin. sen 6 ayda verirsin, ben 1 senede, diğeri 3 sene uğraşır.

    herkesin yaşam şartı farklı evet. küçükyalı'da oturuyorum, istiklal'de çalışıyorum ve arabam yok. işe 3 vesait değiştirerek gidiyorum, saat 19da işten çıkıyorum. ve aylarca çiftehavuzlar'da spora gittim. koştur koştur 20:30da derse yetiştim, en erken 22:30 gibi eve vardım. şimdi başka bir hocayla çalışıyorum, onun yeri de şişli'de. işten gitmek daha kolay, eve varmak daha zor. yemek yemeye vaktim olmadığı ve de spor sonrası protein almam gerektiği için otobüste kuru et atıştırıyorum. 22:30-23:00 gibi pestilim çıkmış vaziyette eve geliyorum, ama vazgeçmiyorum. zor evet ama imkansız değil. sadece oturduğu sitede spor salonu olanlar gitmiyor spora.

    işin maddi boyutuna gelince; valla aldığım maaşı buraya yazsam ağlarsınız, hatta" herkes bitutam'a 1 lira versin" kampanyası başlatırsınız, o kadar vahim durum. ama evet ben şanslıyım, ailem destek çıktı. personal trainer ile çalıştım, özel diyetisyene gittim. benim durumumda tek "imkan meselesi" dediğim şey bu. ama buna da gerek yok. benim imkanım vardı yaptım, senin yoksa bu kilo vermene engel değil. macfit aylık 100 lira, bir hafta sonu çıkma, aylık spor parası çıkar. salondaki hocalar ne yapman gerektiğini gösteriyor zaten sana, özel ptye gerek yok, o benim lüksümdü. ha 100 liran yok mu, ya da yakınında macfit yok mu, al bak sana özel pt: (bkz: jillian michaels) (bkz: 30 day shred) 20 dakikada herhangi bir personal trainerden daha fazla ağzına sıçıyor. yap bunu her gün en beleşinden? bilgisayar başından kalk ve sadece 20 dakikanı spora ayır?

    çok kilolusun, kondisyonun yok, eklemlerine zarar, sen aslında sadece yürüyüş mü yapmak istiyorsun? ee çık yürü o zaman! ha gecenin bi vakti işten çıkıyorsun, sokaklar güvensiz, kilo verme sevdasına tecavüze mi uğrayasın, sana en yakın kaldırım 1500 km uzakta, yaşadığın köyde yol mu yok? al bak onun da çaresi var: (bkz: leslie sansone) abla seni evde 1-3-5 mil yürütüyor! dışarı çıkmana, kendini güvensiz hissetmene, üşümene hiç gerek yok.

    diyetisyen özel olmak zorunda değil; benim manikürcü kız hastanede bi diyetisyen bulmuş, verdiği listeler benimki ile birebir aynı. çatır çatır kilo veriyor kız.

    diyetisyene gidecek vaktin mi yok; al sana en beleşinden benim listemi veriyorum:

    sabah: 60g peynir, ya da 30g peynir 1 yumurta, ya da 30g peynir 5 zeytin, 2 etimek/1 dilim tam buğday ekmek, bol domates, salatalık

    ara öğün: meyve, ya da 2 kayısı/hurma, ya da 1 sek quark

    öğlen: 150g et/tavuk/balık + salata (1yk zeytinyağ ilaveli) ya da 2 kepçe çorba 1 dilim ekmek + salata, ya da 6 yk sebze yemeği + 4 yk yoğurt

    ara öğün: 20 çiğ fındık ya da çiğ badem

    akşam: öğlen sebze yediysen et, et yediysen sebze

    gece çok acıkırsan: 200g yoğurt, ya da 1 bardak süt, ya da 10-15 fındık/badem, ya da 2 tam ceviz.

    harfiyen uygula bu listeyi, hiç kaçamak yapma ama, tatlı krizine yenik düşme, arkadaşın ikram ettiği ev yapımı poğacayı alma, 1 hafta bira içme, çikolata yeme. ben aylarca böyle beslendim, sen 1 hafta yap bunu, gram veremezsen o zaman evet sana buradaki tavsiyelerin hiçbiri yaramaz, gerçekten bambaşkasın kardeş, üzgünüm.

    iş yerinde o yemekler çıkmıyor mu? evden götür, yemek yap! sözlükten bi arkadaş her gün öğle yemeğinin fotosunu paylaşıyor benimle, adam evden götürüyor. çünkü sporcu ve ona göre besleniyor. ben spor yapmadığım günler 20:30da eve varıyorum ve doğru mutfağa giriyorum. ordu doyurmuyor da tek kişilik yemek yapıyorsanız en geç 21de yemek yersiniz. ömö ön göc 7de yömök yömök lözömmöş. kim demiş onu? o kadar düzenli bir hayatı olmayanlar, 18-19 arası akşam yemeği yiyemeyenler hayatları boyunca şişman kalacak o zaman. benim diyetisyenim bana ne zaman yersen ye, yeter ki en son öğününü yatmadan 2 saat önce ye dedi ve evet öyle yaptım ve başardım. yemek yapmayı bilmiyorsanız da öğrenin. çok zor değil, internette milyon tarif var, yaratıcı olmanıza bile gerek yok. hatta adım adım videolar bile var, yani dünyanın en beceriksiz insanı bile olsanız yemek yapabilirsiniz. aile ile yaşıyorsanız da kendi düzeninizi kurabilirsiniz, annenizin yaptığı kıymalı böreği yemek zorunda değilsiniz. göz hakkı diye bir şey var evet, al ucundan minnak bi parça nefsin körelsin ve kendi listene uymaya devam et .

    uzar gider bu böyle de yoruldum vallahi. size verebileceğim en büyük tavsiye bahaneler arkasına saklanmayın. kilo vermek istiyorsanız konforunuzdan vazgeçecekseniz. evet spor salonuna bir dünya yol gidecek, evet boş zamanlarınızdan feragat edecek, evet televizyon karşısında yayılıp muhteşem ertuğrul'un içerde vatanım sensin diye başlayan mektubunu izleyip höyküremeyeceksiniz. evet pizza yerine pırasa yiyeceksiniz, cips yerine badem, evet her akşam içmelere gidemeyeceksiniz, evet internette goygoy yerine spor yapacaksınız ama ara ara tüm bunları da yapabileceksiniz emin olun. diyet sizi mezara sokmuyor. ben canım pizza istediğinde gittim yedim, rakımı da içtim, şarabımı da. arkadaşlarımı kendimle ilgili bir çok konuda yordum evet, yorucu bir insanım ben, ama hiç kimse "höfff bitutamın da şu diyet muhabbetinden sıkıldık amk, ne zaman bi yere çağırsak hatun ıyy gilimim diyittiyim cınıma bağlıyor demez. çok kafa siktim de, diyetimle değil.

    ego tatmini mi? arkadaşlar ben verdiğim kilo ile değil, şişmanlığımla senelerce ego tatmininin kralını yaşadım. hala instagramda foto paylaşırken milletten özür diliyorum, utanıyorum falan, ama şişmanlığımı ve çirkinliğimi senelerce çarşaf çarşaf yazdım. senelerce her yazdığım debeye girdi ve ben her debeden sonra kendime "hmm bak görüyor musun, demek yazdıklarımda çok haklıyım ki insanlar bunu beğenmiş, demek herkes böyle düşünüyor" dedim. ego tatmini sadece alınan iltifatla olmuyor. ben senelerce kendimi hırpalayarak, ezerek tatmin ettim. hani arkadaşlar ve yorulmak dedim ya, evet çevremdeki herkesi bu konularla yordum. kendimi hırpalamam onları benden fazla yordu. insanların beni sürekli teselli etmek zorunda kalması, ayy ama bitutamcım kendine haksızlık etme demesi onları tüketti ama benim ruhumu, benim egomu doyurmaya yetmedi. özgüveni bilemem ama özsaygım yerine geldi yazdım ya geçen gün kilo vermek başlığına; evet ben artık kendimi hırpalamıyorum. ha kilo verince çok mu güzelleştim, çok mu muhteşemleştim, çok mu mükemmelim? afafafadfa mükemmele, kusursuza en uzak insanlardan biriyim. ama artık kendime acımayı da, acı çektirmeyi de bıraktım.

    size tavsiyem; siz de kendinize acımayı bırakın, kendinize acı çektirerek egonuzu beslemeyi bırakın, üfff ne yaparsam yapayım fayda etmiyor demeyi bırakın. spora vaktim yok, yemek yapmaya vaktim yok, diyetisyene param yok bok püsür demeyi bırakın. özetle; n'olur artık bahaneler arkasına sığınmayı bırakın.

  • 50. içerde

    --- spoiler ---

    ''umut bey'' sarp'ın ikizi falan olamaz. çok saçma. patron'un sarp olduğuna neden inanamadık anlamıyorum. bence çelişki yok.

    şimdi olay nasıl gelişti hatırlayalım. sarp avukat the yul bryner'ın yerini tespit etti. sonra takip etti. leyla hn ile buluştuğunu gördü. ilk gördüğünde ''kim lan bu kadın'' dedi. biz bu kadarını gördük. sonra celal baba'ya gelip ''avukatı takip ettim, sıradan bir müvekkili ile buluştu, sıradan bir toplantı idi'' dedi. buraya kadar izlediklerimiz.

    bundan sonrası bence şöyle gelişti.

    avukatın leyla hn karşısında elpence divan durması bile leyla hn'ın sıradan bir müvekkil olmadığını anlatmaya yeter bi ayrıntı idi. tabi sarp da bu detayı atlamadı. biraz daha dikkat etti ve evde köstenceli'nin fotografını gördü. meseleyi tamamen anladı. daha sonra bir riske girdi ve daldı içeri. ''sen köstenceli'nin eşisin, ben de celal'in dostu gibi görünen bir düşmanıyım. celal'i bitirmek istiyorsanız benimle çalışın'' dedi. tabi önce sallamadılar. ama sonra planını anlattı. bi şekilde ikna etti. hatta bu ikna alyanak üzerinden bile olabilir. zira kayıp kardeş hikayesini alyanak biliyordu.

    tüm bunlardan sonra şu avukatın ofiste celal ve adamlarını göt etmesi, daha sonra ofisin taşınması hatta ve hatta dost da olabiliriz düşman da teklifi hep sarp'ın planlaması.

    he sarp neden kendine umut bey dedirtiyor? tabi ki hem ortamlarda adının sarp olarak geçmemesi hem de kardeşine selam çakma isteği nedeniyle adını umut olarak seçti.

    umut bey'in sarp olduğuna ilişkin delillerden biri avukatın ofisindeki toplantı sahnesinde verildi. o sahnede celal dedi ki;
    kimsin sen, senin tasmanı kim tutuyor?
    bunun üzerine olayı kameralardan izleyen leyla '' kafanı kaldır da etrafına baksan göreceksin'' gibi bişey söyledi.

    bi de olm adamların kolyeleri bile aynı.

    olay budur.
    --- spoiler ---