Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. eşini başka erkekle basan penguenin çıldırması

    içim acıdı amk. vallahi nefes alamıyorum şu an. olm hayatında izlediğim en travmatik şeydi lan.

    --- spoiler ---

    depiştiler... sonra karar için şırfıntı dişi pengueni beklediler. kafalarını böyle yana yana eğdiler... sonra orospu gitti yeni geleni seçti. adam balık avlamaya gitmiş, evine ekmek getirecek, sen git elin herifini evine al... yarın bi gün başkasıyla aldatır o piç seni inşallah. ortada kalırsın amk. o yeni seçilen -efendi penguen yerine tercih edilen piç- kafasını değişik bi şekle sokarak, penguen lisanında hareket çekti.

    bizimki gururuna yediremedi tabi." ben kadir -deli kadir üleeen-" diyerekten takip etti. bir süre daha kavga dövüş... kan gövdeyi götürdü ama nafile... ingilizcemin yettiği kadarıyla kocasını siktir ettiler evden. bi de aldatıyorsun da, ikisi de penguen amk. başka hayvanla aldatsa bi nebze anlarım, gönül bu, ota da konar boka da derim... ama aynı penguen yani. ne farkı var manyak karı. işte bu gadınlar böyle. maksat aldatmak olsun, ipnelik olsun. hık demiş burnundan düşmüş ama yine aldatıyo yani.

    ruhu orospu afedersin...

    edit: yanlış anlamışım ve anlatmışım. biri azarlama şeklinde, diğeri naif, iki adet mesaj aldım. kazanan kocaymış. hani penguenler hafif birbirine benzediği için karıştırmış olabilirim. o zaman bi godoşluk söz konusu. penguenin godoşunu da gördük elhamdülülü. boyun devrilsin seni zürriyetsiz seni.
    edit 2: bi' kaç arkadaşımız da hayır efendim koca kazanamadı, diğer puşt kazandı dedi. vallahi benim tekrar izlemeye yüreğim dayanmaz. büyük resme bakarsak, bence burada kazanan yok. penguenlik kaybetti.
    nihai edit: kocanın kazanamadığı kesinleşti. 10 kişi koca kazanamadı dedi, net deliller ve kepslerle olayı aydınlattılar. teşekkürü borç bilirim.
    --- spoiler ---

    hayatın ibneliği doğanın en ücra köşelerine bile işlemiş arkadaş.

  • 2. bylockçu bakanları açıklayacağız

    bakın bu hiç anlayamadığım bir tavır. burada sorulması gereken bir soru var. "bylockçu bakanları neden açıklayacaksın?".

    mantıken, açıklayacak olan adam çıkar zart diye açıklar değil mi? neden açıklamasın? neden "bakanları açıklayacağız" diyip elindeki bilginin güvenliğini tehlikeye atasın? insanın aklına ister istemez bir soru daha geliyor. hükümete aba altından sopa göstermenin sebebi nedir? hükümetten bir anlaşma talebi mi bekliyorsun?

    burada her gün sövdüğümüz zihniyetin tavrına bürünmenizin sebebini anlayamıyorum ben. muhalefet diyoruz, destekliyoruz, bizi temsil etmesini istiyoruz, adam bizim aylardır cevabını bilmemize rağmen sorduğumuz "akp'den kimse bulaşmamış mı bu işe yani?" sorusunun cevabını bakan seviyesinde bulmuş, ama "açıklayacağız" diyip bırakıyor. ben şu saatten sonra derdinizin açıklamak değil, bu bilgiyle birilerini güvence altına almak olduğunu düşünüyorum. haksız mıyım?

    edit: muhalefetin gündem belirlemek için ortam hazırladığı yönünde çok sayıda mesaj alıyorum. haklı olabilirsiniz. bunu ben de düşündüm. fakat yine de birden yapılacak belgelere dayalı bir açıklamanın iktidarda şok etkisi yaratarak daha da saçmalamalarının yolunu açacağını, bunun da muhalefet tarafından kullanılabileceğini düşünüyorum. bu şekilde iktidara da önlem alma şansı verilmiş olunuyor. zamanla bekleyip göreceğiz. umarım daha önceki kuru gürültülerden farklı olur.

  • 3. 7 kasım 2016 chp parti meclisi bildirgesi

    "türkiye iyi yönetilmemektedir. ülkemizi 14 yıldır yöneten akp iktidarı, devlet yönetiminin her kademesine yerleştirdiği fetö elemanlarıyla türkiye’yi bilinçli ve planlı bir şekilde darbe ortamına sürüklemiştir. halkımız, gazi meclis’imiz ve darbeye karşı duran medyanın aldığı ortak tavır sonucunda darbe girişimi başarısız kılınmıştır. parlamenter rejimimiz türkiye’nin demokrasi güçleri tarafından başarıyla korunmuştur. ancak akp iktidarı 15 temmuz’da yaşananlardan hiçbir ders almamıştır. toplumsal uzlaşıyı dışlamış, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkeleri ve türkiye cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine dönük saldırılarını arttırarak sürdürmüştür. yargı siyasetin güdümü altına alınmıştır.
    gelinen noktada türkiye, fetö ile mücadele bahanesiyle ortaya konan karanlık ve otoriter saray darbesini yaşamaktadır. mevcut siyasi durum halkımızın özgürlüğüne ve ülkemizin bekasına yönelik büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

    bu kapsamda,

    1- fetö üyesi olmak suçlamasıyla yargılanan bir savcı tarafından başlatılan cumhuriyet gazetesi’ne yönelik hukuksuz ve akıl dışı dava bir an önce sona ermelidir. bu dava, hükümetin yönlendirmesi ve desteğiyle açılan siyasi bir davadır. siyasi iktidar yalnızca gazetecilik faaliyetleri nedeniyle cumhuriyet’le yaşıt ve basınımızın simgesi olan cumhuriyet gazetesi’nden adeta öç almaktadır. basına yönelik her türlü baskıya son verilmelidir. düşünce, ifade ve haber alma özgürlüğünün kullanılmasını engelleyen tüm baskılar ortadan kaldırılmalıdır. tutuklu gazetecilerin tamamı serbest bırakılmalıdır.

    2- darbe girişiminde yer alan, destek veren askeri, siyasi ve bürokratik tüm unsurlar en kısa sürede ortaya çıkartılmalı ve hukuk çerçevesinde yargılanmalıdır. öte yandan, ohal kapsamında tutuklanan, görevden uzaklaştırılan ve ihraç edilen tüm yurttaşlarımıza adil yargılanma hakkı tanınmalıdır. insan haklarına aykırı muamelede bulunan ve buna meşruiyet katan tüm sorumlular yargı önünde hesap vermelidir

    3- akp, tbmm zemininde ve seçimle gelen temsilciler ile yürütülmesi gereken çözüm sürecini, tbmm’yi hiçe sayarak doğrudan pkk ile pazarlığa girerek yürütmüştür. ülkemizin karşı karşıya getirildiği terör ve şiddet ortamı, parlamentoyu yok sayan bu yöntemin ne kadar yanlış olduğunu kanıtlamıştır. aynı hatayı tekrarlayan akp, bugün de meclis’teki milletvekillerini tutuklatarak teröre hizmet etmektedir. hukuki süreçler tamamlanıp hüküm kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanması anayasaya ve anayasa mahkemesi’nin içtihatlarına aykırıdır. bu hukuk dışı uygulamaya son verilmelidir.

    4- otoriter rejim; yurttaşların ifade, toplantı, örgütlenme ve girişim özgürlüklerini kısıtlamakta, tüm toplum kesimlerini yoğun bir baskı altına almaktadır. okullara, üniversitelere, emekçilere, kadınlara, sivil toplum kuruluşlarına, iş dünyasına ve yurttaşlarımızın can güvenliğine yönelik tehditler, saldırılar, baskılar derhal son bulmalıdır.

    türkiye'yi böldürmeyeceğiz

    fetö, pkk ve ışid terör örgütlerine yardım ve yataklık eden saray ve akp yöneticileri, demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir. bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da vermektedir. demokrasimize, birliğimize, huzur ve barış ortamına karşı yapılan bu tehdidi önlemek için yapılması gerekenler bellidir. vatanını seven, demokrasiye inanan, temel ve hak ve özgürlükleri savunan her yurttaşımız cumhuriyetimize yönelen bu büyük tehdidi bertaraf etmek için bir araya gelmelidir. chp bu yaşamsal özgürlük, demokrasi, birlik ve bağımsızlık hareketinin öncülüğünü yapmaya hazırdır. hiçbir yurttaşımızın kuşkusu olmasın ki chp bu mücadelenin bütün gereklerini yerine getirecektir.

    diktatörlük kurma çabaları, çok geçmeden özgürlük, hukuk ve demokrasi sevdalısı halkımızın iradesi tarafından yenilgiye uğratılacaktır. türkiye’yi uçuruma sürükleyenler mutlaka yargıya hesap verecektir.

    ne darbe, ne dikta, yaşasın tam demokrasi…

    güven ve umut, karanlık ve korkuyu yenecektir.

    türkiye cumhuriyeti, daima ileriye gidecektir.

    türkiye’yi böldürmeyeceğiz, mustafa kemal atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız.

    vatansever halkımıza saygıyla duyurulur...

  • 4. lüksemburg'un türkiye'yi tehdit etmesi

    lüksemburg küçüktür diye taşşak geçenlere,lüksemburg yarın vatandaşlık verse; evini arabasını ailesini vatanını satıp oraya yerleşecek %93 nüfusa sahibiz.

    biz.

    türkiye.

  • 5. yılanların mahallesinden sağ çıkan iguana

    planet earth ii 'nin ilk bölümünün kahramanı manyak hayvan.

    yeni doğan iguanamız, açlıktan zombi'ye dönüşmüş yılanların arasında kendini bulur. "beyin, beyin!" diye tıslayarak yığınlar halinde üzerine gelen yılanlardan kaçmak için bütün gücüyle forrest gump'tan bile hızlı koşması, üzerine atlayan yılanlardan sıyrılması ve bir jackie chan edasıyla kayadan kayaya atlayıp zıplaması gerekecektir.

    link: http://brightcove04.brightcove.com/…99712965001.mp4

    mekan galapagos adalarından biri olan fernandina adası.

    başlık taşınma sonrası not: otobur iguana'yı, normalde geyik yiyen comodo ejderi yapan moderasyonu kutluyorum.

    not 2: hızlı düzelttiler tebrik ederim.

  • 6. thy'nin 30 uçağını park pozisyonuna alması

    ne güzel işte dünyanın en büyük havaalanını götümüze sokarız.

    bir kriz göstergesidir.

  • 7. 7 kasım 2016 izmir belediyesi'ne fetö operasyonu

    fetö güzel kılıf yaptı bu sene. her markaya uyuyor.

  • 8. seni seninleyken bile özlüyorum

    bir ilişkide genelde bu sözü söyleyen kişi gelecekte sıçacak olan kişidir

  • 9. kanser dahil tüm ilaçlar ücretsiz olacak

    miadı dolmuş ilaçları, yeniden ambalajlayıp ''alın amk fakirleri'' edasıyla hayır yapılacakmış gibi bir his var içimde.

  • 10. belime silahı taktım tankları durdurdum

    bir nihat doğan vecizesi.

    milat gazetesinden özlem doğan’a konuşan şarkıcı nihat doğan, 15 temmuz gecesi abdest alıp namazını kıldıktan sonra beline silahını koyarak sokağa çıktığını söyleyen ve “bütün gece dolaştık, tankların çoğunu darbecilerin elinden kurtardık.” dedi.

    (bkz: ziyaa ziyaa)

  • 11. koskoca abd'den götüm gibi başkan adayları çıkması

    vahim bi olay. 300 milyonluk ülkesin lan koskoca süper güçsün amk, çıkara çıkara bu iki çapsızı mı çıkardınız, shame on you.

  • 12. sol görüşlü muhafazakar olmak

    günümüz türkiye'sinin en sevilmeyen tiplerinden biri bu adamlar. çünkü ötekileştirme uzmanı bir siyasi oluşum, ve insanları kutuplara ayırmaya hazır bir milletin elindeki kapların hiçbirine tam anlamıyla uymuyor.

    geleneklerine bağlı, muhafazakar, allah'ına sıkı sıkıya bağlı bir müslüman, yobaz değil kesinlikle, dinle arası iyi ama asla dinini başkalarının elinde alet etmeyen/ettirmeyen; bunun yanında emeğin emekçinin yanında olup atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş ve uygar bir medeniyete yönelinmesi için var gücüyle çalışan insanlar bunlar.

    namazlarını kılarlar ama biat edilene biat etmezler. dinin allah ile kul arasında olduğunu bilir, bunun dışında herhangi bir kılavuz aramazlar. teknolojinin nimetlerinden faydalanır, modern türkiye'nin öncüsü olmak için çaba sarf eder, yenilikçi ve ilerici bir bakış açısını benimserler.

    kendi hallerinde kavrulmalarına rağmen nedense rahatsız edicidirler

  • 13. dinle anadolu yitip giden senin hikayendir

    https://medium.com/…yendi̇r-46984c6d5335#.7upozoloa

    bundan onbeş yirmi yıl önce istanbul meyhanelerinden birinde bir yunan, bir makedon, bir sırp, bir bulgar ve bir türk; 5 arkadaş bir araya gelmiş bir yandan meylerinin keyfini çıkarırken bir yandan da yemek yiyip muhabbet ediyorlar. derken meyhanenin ufak çaplı bir orkestrayı andıran müzisyenleri nihavend makamından bir şarkıya başlıyor:

    mifamire dosidore mifamire dosiila…
    üsküdara gider iken aldı da bir yağmur…

    https://www.youtube.com/watch?v=7h7gthsx5uk

    müziği duyan bulgarka* hemen türke dönüp: “aa sizde bulgar şarkıları da mı vardı?” diye sorunca türk “ne bulgarı canım halis muhlis istanbul şarkısı bu” diye cevap veriyor. oradan sırp müdahil oluyor tartışmaya ve bunun “%100 olarak bir sırp şarkısı olduğunu, sırpça güftedeki kelimelerin oluşturduğu kafiyenin de bunun ispatı olduğunu” söylerken yunan kalkıp “ne alakası var, bu şarkının net olarak bir yunan şarkısı olduğuna eminim hatta şarkı midilli’de bestelenmiş ve güftelenmiştir” diyince makedon kalkıp “ne yani siz şimdi makedonların en ünlü şarkılarından biri olan bu şarkıyı mı sahipleniyorsunuz?” diye soruyor. bütün gece bu şarkının hangi balkan halkına ait olduğunu tartışıp duruyorlar. her biri kendi tezlerini ve gerekçelerini öne sürüyor ve kimse kimseyi ikna edemeden gece sonlanıyor.
    bulgarka tv yapımcısı bir kadın. bu işin peşini bırakmak istemiyor, ertesi gün bir karar alıp “ cija je ovo pesma?” (bu şarkı kimin?) adında bir belegesel hazırlamaya karar veriyor. şarkıyı sahiplenen tüm balkan ülkelerini gezerek orada bulabileceği müzisyenlerle görüşüp bunu vidyoya kaydedecek. rotası şu şekilde:

    türkiye istanbul,
    yunanistan midilli,
    arnavutluk görice,
    bosna hersek saraybosna,
    makedonya üsküp
    sırbistan vranje
    bulgaristan ıstranca

    istanbul’da zeki müren’in 1968 yapımı “katip” isimli filminin yönetmenini bulup konuşuyor. film “katibim” şarkısından çıkmış zaten oynayan da filmde şarkıyı söyleyen de zeki müren. elbette yönetmen ülkü erakalın bu şarkının ta osmanlı’dan kalma çok eski bir türk şarkısı olduğunu beyan ediyor.

    yunanca katibim-apo kseno topo

    bulgarka’nın ikinci durağı yunanistan’ın midilli adası. ünlü yunan rembetikocu glykeria söylüyor aynı şarkıyı bu sefer:
    “yabancı ve uzak diyarlardan
    12 yaşında bir kız geldi, benim ışığım…”
    bulgarka midilli’de birilerinin bu şarkının ne kadar yunan bir şarkı olduğuna dair çabalayışlarını dinliyor, teşekkür ediyor ve arnavutluk’a doğru yola koyuluyor.

    arnavutça katibim-mu në bahçen tënde

    arnavutluk’un görice şehrinde sokakta alelade vatandaşlara bu şarkının arnavutluk’a ait olup olmadığını soruyor ve aldığı cevap net: evet bu bir arnavutluk şarkısıdır. hatta birileri bunun asla bir sırp şarkısı olamayacağını, çünkü sırpların böyle şarkılar yapamayacağını çünkü sırpların kültürsüz olduğunu iddia ediyor. ve yola koyuluyor: istikamet saraybosna.

    boşnakça katibim— anadolka

    “hey anadolulu kız benim ol
    oy anadolulu kız benim ol
    sana “sevdalinka” türküleri söyleyeceğim…”

    bosna halk müziğinde “sevdalinka” geleneğinden bir şarkı bu aynı zamanda. yunanlıların anadolu ile ilişkili müzik geleneği nasıl “rembetiko” ise bosnalılar için “sevdalinka”dır. bosna’ya varan bulgarka bosna’daki yıkıcı şavaşın henüz son bulduğu bir dönem olduğu için savaşın etkilerine dair konuşmalar da kaydetmiş belgeseline ayrıca bu şarkının net olarak şüphe götürmez biçimde bir boşnak şarkısı olduğuna dair kelamlar dinleyip bu kez makedonya’nın üsküp şehrine doğru yola çıkıyor.

    makedonca katibim-oy devojçe

    “oy kız, oy kız
    seni kalkandelen elması
    oy kız, oy kız
    seni kalkandelen elması
    siyah gözlerini göster, onları görmek istiyorum
    siyah gözlerini göster, onları görmek istiyorum”

    üsküp’de içinde halife ali resimleri asılı dergahlardan birinde baba erol isimli biri ile görüşüp ona bu şarkıyı soruyor. şarkıyı dinlettiğinde baba erol şarkının cihat şarkısı olduğunu söylüyor. bosna savaşının “bosnalılar 750.000 dinlerarası (gayrimüslümlerle) evlilik yaptığı için” allahın bir laneti olduğu gibi fantastik fikirlerden bahsediyor. daha sonra görüştüğü makedon bir müzsyen ise şarkının tam olarak makedon şarkısı olduğunu müziğin içeriğinin makedon geleneğine bütünüyle uyduğunu söylüyor. bulgarka ardından sırbistan’ın vranje kasabasına doğru yola koyuluyor.

    sırpça katibim-ruse kose tsuro imaş

    “ah saçların kızıl kız, böyle olmasın ister miydin?
    aman eğer isteseydim seni nasıl büyüleyeceklerdi…”
    sırplardan bir muhabbet masasında biraz “müstehcen” fıkralar dinleyip yemek yerken konuyu şarkıya getiriyor ve şarkının bir sırp şarkısı olup olmadığını soruyor. sırplar şarkının kesinlikle bir sırp şarkısı olduğunu söylüyorlar. onlara şarkının boşnak versiyonunu dinletmeye kalkınca ortalık birden karışıyor. bulgarka’yı bir ajan olmakla suçluyorlar, boşnakların şarkı hırsızı bir millet olmasından bahsedip kamerayı kapatmasını isteyerek masayı terk ediyorlar. bulgarka da masadan kalkıp memleketi bulgaristan’a doğru yola çıkıyor.

    bulgarca katibim-cherni ochi imash libe

    bulgarca ve makedonca güney slav dillerinden ve %95 oranında aynı diller. google translate’e şarkının ismini yazıp dili otomatik algıla diyince makedonca olarak algıladı ilk, bulgarcayı seçince yine aynı çeviriyi verdi: siyah gözlerin var sevgilim gibi bir şey. bulgarka, bulgaristan ıstranca dağlarına döndüğünde petrova niva bayramı var, osmanlı idaresinden kurtuluşu kutluyorlar. elbette bulgarlar da sert bir dille bu şarkının kendilerine ait olduğunu iddia ediyor. gerçi belegeseldeki bulgarca söylenen katibimden çok “annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı” isimli türküye benziyor ama ben burada orada bahsedilmeyen bulgarcanın linkini verdim.

    bulgarka, belgeselinin sonunu “araştırmaya ilk koyulduğumda bu şarkının bizi birleştirebilen bir şey olacağını düşünmüştüm, nefret kıvılcımlarının bu denli büyük bir yangına dönüşmüş olabileceği hiç aklıma gelmezdi" diyerek bitiriyor.

    belgeselin tamamı burada ingilizce alt yazı ile: https://www.youtube.com/watch?v=2swwhixmagi

    katibim şarkısının bu belgeselde bulunmayan farklı versiyonları da var. bazıları orijinallik iddiasında sanırım:

    arapça- banat iskandaria
    arapça2- talama ashku gharami
    yunanca2 versiyonu-echasa mantili
    bengalce versiyonu- shukno patar nupur paye
    yahudi ispanyolcası-fel shara

    şimdi…kimin şarkısı bu? net cevap verebilecek bir babayiğit var mı içimizde? bunca şeyi gördükten sonra açıkçası ben kendimde net bir cevap verebilecek cesareti göremiyorum. oysa eğer şarkının bu kadar farklı versiyonu olduğunun farkında olmasaydım, onca eski tv kaydını, youtube vidyolarını, andele peevan’ın o belgeselini görmemiş olsaydım çıkıp küstahca “bu türk şarkısıdır ulan, şarkımızı çalmayın” derdim. işte cehaletin verdiği o muazzam cesaret böyle bir şey. işte “hakikat” yolunda ter dökmek bu yüzden kutsaldır. bizler insan olarak belki hakikate ulaştıran patikada yarı yolda kalırız, belki bir arpa boyu bile yol kat edemeyiz ancak bu yola bir kez girdik mi bir şeyden emin oluruz: bize hakikat diye yutturulmaya çalışılan ne kadar saçmalık varsa tümüne lanet okuyabilecek bir güçte ve özgürlükte olduğumuz. bizi hakikati arama yoluna minicik bir şüphe bile çıkarabilir. bambaşka dünyaların bütün sırları o minicik şüphe kapısında gizlidir.
    hakikat bu hayattaki en değerli şeydir. çoğu insan hakikatten bağımsız şekilde sadece “haklı” olmak ister. insanların gerek bilinçdışında gerekse bilinç seviyesinde iki temel içsel ereği vardır: güçlü olmak ve haklı olmak. en büyük erek ise “haklı iken güçlü” olmaktır. akıl gücü ve vicdan da haklılığı kontrol eder. işte bu iki istemsiz/otonom erek hakikati perdeleyen kumaşın en büyük porsiyonunu oluşturur. hakikat sadece en doğru soruların akıl ve vicdan süzgecinden geçirilerek bulunmuş cevabıdır. hakikate ulaşmada ilk ve en önemli adım sorulabilecek en doğru soruyu bulabilmektir.
    peki, türkiye’nin bütün meselelerinin kökündeki, her şeye etki eden o en büyük soru ne?

    memleketin ahvali

    memleket, vatandaşı en kutsal hazinelerinden mahrum eden dahili ve harici bedhahlarla dolmuş; istikbal ve cumhuriyete kasteden düşmanlar dünyada emsali pek görülmemiş galibiyetlerin mümessili durumuna gelmiş; cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kalelerini zapt etmiş, bütün limanlarını ve tersanelerini peşkeş çekmiş, bütün ordularına sızmış/sızdırmış ve bir çoğunu bu gerekçe ile dağıtmış, bir takım iktidar sahipleri gaflet ve delalete düşmüş işi hıyanete varacak seviyeye getirmiş, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit etmiş, sosyal devlet geleneğini yerle yeksan etmiş, taşeroncu kan emici vampirane kodomanlara “hizmet alımı” ihaleleri ile garibanın kazandığının yarısını haraç mezat satmış, millet fakr-ü zarüret içinde harap ve bitap düşmüş.

    personel sayısı 5 milyon civarı olan, birbirine finansal ve “siyasal islamcılık” denen uyduruk bir ideoloji ile bağlanmış çoğunluğu tarikat ve cemaatlerden geri kalanları çıkar ilişkisi içinde kişilerden oluşan bir anonim şirket memleketin ensesine kene gibi yapışmış, memleketin bütün belediyelerini ele geçirmiş, arsa rantı, müteahhitlik ve elektrik satıcılığı üzerinden palazlanan “arabistan bayrağı yeşili” bir sermaye ülkenin bütün marketlerini, mağazalarını kendi ürünleri ile doldurmuş, hemen hemen bütün medya oluşumlarına çökmüş, ele geçiremediğini sindirmiş, tüm sendikaları susturmuş, meslek odalarının bütün yetkilerini kendi üzerine almış, sorgulanamaz, kontrol edilemez, itiraz edilemez bir güç haline gelmiştir.

    tüm bunlarla yetinmeyen bu hantal ve devasa organizma kendisine biat etmeyen son kaleleri de yıkabilmek için adına “hukuk” dediği kılıfı kullanmak gibi kofti senaryoya sarılmış durumdadır: kendi hukukçunu yetiştir, kadro ver, senin için çalışsın.

    1-cumhuriyet gazetesi yazarlarının tutuklanması ne tür bir meydan okuma?

    parlamento dediğimiz yer esasında ideolojik homojenliğe ulaşamamış sosyolojisi mozaik şeklinde olan toplumlarda tarafların birbirine kibarca/hafifletilmiş “savaş” nutukları ettikleri yerdir de. tarih aynı parlamentoda sözlü münakaşaya giren politikacıların savaş meydanlarında birbirleri ile fiziksel/mermili münakaşaya girmesinin örnekleri ile doludur. yugoslavya’da da oldu bu osmanlı’da da. türkiye için gerçekten böyle bir gelecek hayali olanlar memlekette zaten var olmayan huzur, eşitlik, kardeşlik ve beraberlik duygusunu milyonların sesi/nefesi olan bu yazarları tutuklayarak sonsuza dek yok etme çabasındalar. 15 temmuz denen garabet bir günden aldıkları yetki ile ohal ilan ederek zaten sorgulanamaz olan idarelerini eleştirilemez de yapmaya çabalayanlar, bu amaçla ele geçen fırsatı “maksimum ideolojik fayda”ya çevirmeye uğraşanlar tarih metinlerine türkiye cumhuriyeti’nin en istibdadi döneminin mümesilleri olarak geçmekten başka bir iş başaramayacaklardır. yazarlarını hapsederek susturduklarını sandıkları 18–20 milyon nüfuslu cumhuriyetçi kitleden her zamankinden daha fazla ses duyacaklardır. her zamankinden daha fazla rahatsız olacaklardır.

    2-onbeş temmuz irtica ile mücadele bayramı

    cumhuriyeti “10. yüzyıl arap el yazmalarını hakikat sayarak, orada yazan dogmalarla ülke yönetebilme özgürlüğü” olarak tanımlayan siyasal islamcılar adına ne derse desin 15 temmuz dünya tarihine “irtica/gericilik ile mücadele” günü olarak geçecektir. ve gün gelecek bu ülke 15 temmuzu “irtica ve dinci kandırmaları ile mücadele bayramı” olarak kutlayacaktır.15 temmuz cumhuriyete sadık kitlelerin 90 yıldır durmaksızın uyardığı o “irtica” belasının fiziksel varlığını bütün dünyaya gösterdiği, 90 yıldır dalga geçilen “ne irticaymış be” denilen, “irtica diye diye din düşmanlığı yapıyorlar” diye bağıranların ne tür ahmaklar ve gerzekler olduğunu bütün dünyaya gösteren 90 yıllık bir hipotezin -irticanın cumhuriyete kastettiği tezinin- kanıtlandığı, ispatlandığı, kanuna dönüştüğü gündür. darbe ile ya da demokrasi ile alakalı bir gün değildir. hala muktedir olanlardan çok az farkı olan bir siyasal islamcı örgüt takiye kabiliyeti ve dini cemaat organizasyonları ile milyonlarca vatandaşı olan bir ülkenin tepesine nasıl çökebilir onu gördük biz o gün. ve bu işin gerekçesini de o örgütün “bir çift huri memesine vatan satma” doktrinini aldığı islami inanç algısı ile bulduk. siyasal islam elbet bir gün silinecek bu kutsal anadolu topraklarından. anadolu başına musallat olmuş bu laneti elbet bir gün kusacak bozkırlarından. işte o gün 15 temmuzu hatırlayanlar o günü bu anlamı ile hatırlayacaklar: soyut inançların somut dünyayı cehenneme çevirmesi tehlikesi.

    3-hdp‘li idarecilerin tutuklanması hukuki mi?

    akepe hukuku sadece siyasi kararlarına bir kılıf olarak kullanır. akepe modern hukuka saygı duymaz, bu ideolojik yapılanmanın tek aidiyeti şeri hukuka; en fazla “mecelle” türü geçiş formlarınadır. kapalı kapılar ardında alınan kararları manipülasyon ve iktidarı sürdürme amaçlı yapılan anketlerin sonucu belirler. “kürtçülük” hareketine ne kadar düşman olursak olalım türkiye’de her zaman bir kürt partisi, mecliste de kürt vekiller olacak. bunu kabul etmek bu ülkede makul bir insan olmanın temel şartlarındandır. 80'li yıllar kürtlerin kürt kimlikleri ile henüz bu denli bir uluslaşma gayesi güden siyasi kabiliyetinin olmadığı dönemlerdi. bu yüzden mecliste bugünkü yoğunlukları ile varlık gösteremiyorlardı. kürt şehirlerindeki aşiretler demirel, özal ya da shp/dsp türü partilerle anlaşıp meclise onlara lokal çıkar sağlayacak ağalarını/temsilcilerini sokarlardı. pkk’nın palazlanması ve doğudaki aşiret ağalarını indirmesi, onların yerine muktedir olarak kürtlerin yoğun yaşadığı köylere, ilçelere ve şehirlere çöreklenmesi kürtlerin siyasi tavırlarını da değiştirdi. bu tavır dep/hadep/dehap/bdp ve en son hdp’ye dönüştü. hdp’yi var eden şeyin bizzat pkk’nın kendisi ve üzerine akp ile yapılan “çözüm süreci” safsatası olduğunu kimse inkar edemez. 90'lı yıllarda mecliste yemin etmeyi “kürt ulusluğunu palazlandırmak” amacıyla reddeden vekillerin vekilliklerinin düşürülmesi, memleketin mevcut anayasasına meydan okuyanlara bu işin çocuk oyuncağı olmadığının gösterilmesi elzemdi. nitekim gösterildi. ancak bugünkü durum 90'lı yıllarla bir değil artık. çünkü ortada hukuk diye bir şey kalmadı. kürt hareketi geçen zamanla ehlileşmek, ılımlılaşmak- yaşadığı ülkede onlarca etnik ve ideolojik gruptan oluşan onca çeşit vatandaşa meydan okumayı kesip birlikte yaşamanın yollarını bulmaya çabalamak- yerine arı kovanına daha uzun çomaklar sokma, söylemlerini daha da sertleştirme, bulduğu her fırsatta gücünü arttırma; örneğin akp’nin siyasi çıkarları ile örtüşen “çözüm safsatası” sürecindeki serbestlikten bulduğu fırsatla silahlı güçlerini daha da güçlendirme, ekonomik alt yapısını daha büyük meydan okumalara hazırlama, uluslararası alanda daha aktif müttefik arama, sınır dışı sözde müstakbel vatandaşları ile daha organize hareket etme, dağ yapılanmalarının yanında şehir yapılanmalarını da kurma ve güçlendirme gibi yollar seçti. demirtaş’ın bana göre suç olan bir sürü söylemi var: “apo’nun heykelini dikeceğiz” bunlardan biri örneğin. bir şehit yakını olarak benim akrabamı şehit eden örgütün elebaşına heykeli dikilecek bir kutsiyet atfeden kişiye saygı duyamam. elbette durumun hukuksallığı ile benim şahsi duygusallığım ayrı şeyler. memlekette olmayan hukuk ile hdp’nin suç teşkil edebilecek hareketlerine akp mahkemeleri ile hukukilik taslamak benim alkışlayabileceğim türde bir hareket değil. eğer demirtaş’ın ve diğer hdp’lilerin somut hukuksal düzende bir suçu var ise ve bu suç bir infaz gerektiriyor ise bu aksiyonu almak cumhuriyetin fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür asil savcılarının vazifesidir. gel gelelim memlekette bu türden savcıların soyu hemen hemen tükenmiş yerine -adaleti bulmak- kaygısı olmaktan çıkmış ve siyasi emellere kılıflıktan başka bir işe yaramayan göstermelik, adında hukuk diye bir kelime barındıran bir sistem kalmıştır. memlekette iyi kötü daha önce var olan hukuku bitiren şeye karşı olmak kadar net değil burada tavrım. kürt meselesi artık benim o kadar da büyük meselem değil. hdp’lilerin çözüm sürecinde bunca sempatizan yaratıldıktan, pkk bunca güçlendikten sonra şu ortamda tutuklanmasını iyi bir şey olarak görmüyorum. pkk'lılar bu ay içinde bütün memleketi patlatırlar. bir sürü masum insan ölecek şimdi, belki bizi bulacak bombalar. yazık sadece. memlekete beş kuruş fayda vermeyecek siyasi hesaplar yüzünden. hdp’lilerin tutuklanmasına sevinmek akp’nin ve onun inşa ettiği kendi hukuk sisteminin adaletine inanmış olmak demektir. eğer geçen 14 senede bunları biraz olsun tanıdı isem akp hdp’lileri tutukluyorsa bunun ardında ne vatandaş için ne mhp için ne de chp için beş kuruş fayda yoktur, akp kârını hiç kimseyle bölüşmez. bütün rantı kendisi yer.

    4-bahçeli cumhuriyet yok olmadan bırakmayacak mı?

    belki seneye erken seçim olur, ben olsam şu “yenikapı ruhu masalı” ortamında hele hele mhp’de bölünmüşlük yarası bunca taze iken 2019'u beklemeden yapardım en azından; onlar da düşünmüşlerdir bunu. mhp ve hdp’nin önümüzdeki bu erken seçimde o olmadı eğer olağanüstü bir durum ( ölüm, ekonomik kriz vs.) gerçekleşmezse 2019'da bile barajı geçme ihtimali düşük. özellikle mhp’ninki çok daha düşük. mhp’li seküler milliyetçilerin bir kısmı mhp ile kanlı bıçaklı hale geldi. chp’ye epey bir geçiş olacaktır nitekim belediye başkanlarından chp’ye geçenler oldu diye biliyorum. bu ne demek? akp millet vekili sayısını belki 400'e yaklaştıracak belki de geçecek demek. mecliste akp milletvekili sayısının bir kişi artması bile bu memleketi onca geriye götürürken, meclisin hemen hemen tüm hakimiyetinin, anayasa değiştirecek sayıda vekilin akepede olması cumhuriyetin artık tam olarak yok olması anlamına geliyor. şu hesabı bahçeli yapamıyor mu? bu hesabı çocuk bile yapar. bahçeli, cumhuriyetin yok olması ihtimalini umursamıyor. chp’nin bazı seçmenlerinin bile 2015 seçimlerinde hdp barajı geçsin diye yaptığı emanet oy muhabbetini mhp’ye başta devlet bahçeli varken yapmayı midelerinin kaldıracağını düşünmüyorum. şu bile durumun vehametinin ne derece olduğunu açıklamaya yeter.

    bütün meselelerin kökündeki o en önemli soru

    memleketin kasım 2016 itibari ile ahvali bu şekilde. her taraftan umutsuz bir tablo içindeyiz son 5-6 yıldır olduğu gibi. geçen zamanla tablonun alanı gittikçe daralıyor, bütün boyalar birbirine karışıp siyaha dönüşüyor ve üzerimize yığılıyor. sorumuz ne o halde?

    akp tüm bunları bize neden yapıyor?

    1-ideolojisi zafer kazansın istiyor
    2-daha fazla rant ve maddi çıkar istiyor
    3-daha fazla rant ve maddi çıkar ile ideolojisi gelecekte de daha fazla zafer kazansın istiyor.
    akp’nin ideolojisi nedir?

    islamcılık.

    o halde esas mücadele islamcılık ideolojisi ile olmak zorundadır. geri kalanlar gündelik siyasi münakaşalardır.

    islamcılık ile nasıl mücadele edilir?

    islamcılık ile mücadele islamcılığın tarihsel kaynaklarının eleştirisi ile mümkündür. imam-ı azam’dan said nursi’ye kadar türkiye’de demografinin en büyük porsiyonlarını ikna eden, aydınlanmanın ve modern hukukukun önünde engel teşkil eden, modern insan haklarına saygısı olmayan, demokrasinin, cumhuriyetin ve adaletin içini boşaltan, vatanımızı üzerinde 2+2'nin her zaman 4 ettiği saat gibi işleyen bir sistem kurmaktan men eden ne kadar dogma varsa tümünü masa üzerine döküp açıklarını bularak modernite ile boğuşup inandığı kültürü hemen hemen her gün istemsizce sorgulayan islamcı yığınların algısına bırakmaktan geçer. bunların en doğru bilgilerin en mutlak kaynakları olamayacağını, bu bilgilerle devlet idare edilemeyeceğini, bu bilgiler referans alınarak sosyal düzen oluşturulamayacağını; mevcut iktidarın gücünü ve kaynağını yığınların bu kaynaklara olan imanından aldığını ve bunu kötüye kullandığını göstermekle olur. hakikati sürekli bile bile reddetmek ideolojik saplantısı hastalık derecesinde olan çok cüzi bir kesmin kabiliyetidir. bilgiye erişimin bu denli kolaylaştığı bu enformasyon çağında meraklı gözler içten içe bilinçdışlarında kafalarını kurcalayan ateşli soruları soğutacak, içlerindeki şüphe tohumlarına cansuyu olacak bir damlanın bir katrenin hasretini çekmektedirler. bu kısa bir süreç değil zaten 90 yıldır kemalizm sayesinde zapt edilen islamcılığın yıktığı seddi bu saatten sonra başka türlü onarmak da mümkün değil. önümüzdeki yüzyıl bu mücadele ile geçecek ve islamcılık 100 yıl içinde silinecek bu topraklardan. bu kutlu yürüyüşe destek olmak; aklı ve vicdanı temel referans kabul edenlerin bana göre en önemli görevidir. avrupa’yı bir anda bütün dünyanın hakimi yapan, avrupa’da aklı ve vicdanı bir anda serbest bırakan şey germen bir rahibin bir sabah uyanıp da koskoca papaya “sen kimsin ulan?” diye sorması değil miydi? bize ket vuran ruhbanlar canlı değil tümü öldü. ölüleri ile mücadele ediyoruz.

    anadolu’nun çorak bozkırlarını bu saatten sonra başka bir yağmurun sulamasını beklemek tembellikten başka bir şey değil. herkes bir damla olursa işte o zaman bu çorak topraklar yeşillenir. işte o zaman katibim bütün yakın coğrafya ile hepimizin ortak şarkısı olur.

    *başlıktaki ifade yusuf yavuz isminde bir gazetecinin bir yazısından alıntıdır.

  • 14. evliliğin en büyük getirisi

    bu beyana sahip ergenler üstüne üstlük bir de "uğraşsız, masrafsız, kılçıksız ve tertemiz" olduğunu ilave ederek adamı gülmekten yararlar.

    doğru yapılmış bir evliliğin en büyük getirisi size bir hayat arkadaşı sağlamasıdır. hayat arkadaşı ise iyidir, çok iyidir.

  • 15. 7 kasım 2016 ekşi sözlük'te görülen doğaüstü olay

    omega 3 eksikliği kaynaklı yaşanan olaydır.

    bir başka örneği için.

    https://store.donanimhaber.com/…bf7648f32e3cc47.jpg

  • 16. clinton'un kazacağına 120bin bastım

    bu oranla bu riski almaktansa 1 yıllık mevduata yatırsan aynı parayı alırdın zaten hıyar herif

  • 17. özyeğin ve şahenk'in kuracağı bankaya isim önerisi

  • 18. van persie'nin devlet hastanesinden sıra alması

    rvp tam doktorun odasına girecekken 1.50 boyunda pardösülü bir teyzenin omuz atıp ondan önce doktorun odasına girmesi, doktorun da omuz omuza bir şey yok diyerek teyzeyle ilgilenmesi.

    akşam akşam gözümde anlamsız kareler canlanıyor.

  • 19. içerde

    izlemedim ama

    --- spoiler ---

    sarp'ı kurtaran muslera
    --- spoiler ---

  • 20. annenin fırlattığı terliğin silah sayılması

    dramatik olan durum. terlik kullanan anneye 2-5 yıl arası ceza istemiyle dava açılabiliyorken, otobüste kadına tekme atıp yaralayan şahıs serbest bırakılıyor.

  • 21. genelkurmay'ın 10 kasım 2016 anıtkabir çağrısı

    genelkurmay başkanlığı'nın 10 kasım 2016 saat 15:00'de "ata’nın huzurunda ordu millet el ele” temasıyla tüm halkı anıtkabir'e davet eden çağrısıdır. genelkurmay başkanı ve tüm kuvvet komutanlarının katılımıyla 1881 çift dilek balonu havaya bırakılacakmış.

    genelkurmay'ın böyle bir etkinlik düzenleyip tüm halkı anıtkabir'e davet etmesi bir ilk. bu çağrı geçen yıl bile yapılmış olsa malum medyada milli irade çığlıkları atılırdı. bakalım bu yıl tepkiler nasıl olacak?

    15 temmuz sonrası ordu-millet ilişkisini güçlendirmek için planlandığını tahmin etmek zor olmasa da atatürk ve asker düşmanlarını rahatsız edip korkularını hortlatabilecek bir etkinliktir.

    biz, bu etkinlik olmasa da her 10 kasım'da anıtkabir'deyiz. atatürk, her gün aklımızda ve gönlümüzde olduğu gibi...

  • 22. melih gökçek'in hala tutuklanmaması

    çok ilginç bir durumdur. hâlbuki bülent arınç'ın sözleri üzerine ("bu zat, paralel yapıya ankara'da arazileri parsel parsel satmıştır.") ben olsam soruşturma başlatır, akabinde deliller üzerine kendisini tutuklardım.

    valla gökçek'te şeytan tüyü var, her beladan kurtulabiliyor. (bkz: kıps)

  • 23. cari açığı aşağı çekmezsek duman oluruz

    cari açığın önemsiz olduğunu söyleyen ak çomarları sahneye alalım ve kıvrak bir dans sergilemelerini izleyelim malum kıvırma konusunda dünyanın en iyileri onlar.

  • 24. can dündar'ın alman vatandaşı bir hain olması

  • 25. kürdistan'a ayak basan insanın ilk sözleri

  • 26. macbook pro

    yeni neslini beğenmediğim cihaz. ön yargılarınıza bir tane daha eklemeden hemen belirteyim.
    10 yılı aşkın süredir mac kullanıyorum ve osx & ios için uygulamalar geliştiriyorum.
    çıkmış olan her apple ürününden elimde var. fanboy vs değilim, işim bu.

    yeni macbook pro, herkese almamak için bir fırsat sunmuş ve büyük tepki toplamış durumda.
    starbucks ta "çalışacak" pro arkadaşları saymazsak çevremde gerçekten bu işi bildiğini düşünüdüğüm
    ve cihazı beğenen 1 kişi dahi yok.

    internette bazı yorumlar üzerinden madde madde gidecek olursak :

    - ) kutudan şarj için uzatma kablosunun çıkmaması : hani önceden duvardaki priz ile
    macbook adaptörü arasına takılan yaklaşık 2 metrelik biraz kalın bir kablo vardı ya.
    işte o kablo artık kutunun içinden çıkmıyor, ayrı satılıyor. sadece neden diye sorabiliyorum. yorum yapamıyorum.

    - ) magsafe olmaması : bir çok kişi internette yazmış, eski bilgisayarımın kablosuna ayağım takıldı,
    bilgisayarım yere düştü haşat oldu. ayağım takıldı, port kırıldı vs. adam sakar olduğunu söylüyor ve magsafe yoksa
    başka makine alırım diyor. ayrıca magsafe varken başkasının şarj cihazını kullanabiliyordum, şimdi bu yaygınlaşana
    kadar yanımda adaptör taşımak zorundayım diyor.

    - ) elma logosunun yanmaması : açıkçası kişisel olarak benim umrumda değil ama nerdler bunun yanına
    sağına, soluna sticker yapıştırmayı seviyordu.

    - ) startup chime in olmaması : bu sesi seviyordum. zaten bir komutla açılabiliyormuş. niye kaldırdıklarını anlamadım açıkçası.

    - ) yeni klavyenin daha az tuş derinliğine sahip olması : nerdler derin mekanik klavye kullanmaya bayılıyorlar,
    derin klavyeyi ben de severim ama yenisine de alışabileceğimi düşünüyorum. bunu macbook ta deneyip beğenmemiş
    olan büyük bir kitle var ve gerçekten çok sinirliler.

    - ) bir önceki nesil işlemcilerle gelmesi : bu da bazı kişileri sinirlendirmiş, hem fiyatı artıyor hem üzerindeki işlemci eski.
    açıkçası benim çok umrumda değil ama sinirlenenleri de anlıyorum. hem fiyat artıyor, hem işlemci eski. intel yüzünden vs türü yorumlar var ki alakası yok.
    bir sonraki maddede neden intel ile alakalı olmadığını açıklayacağım.

    - ) 32 gb ram olmaması : parasını verseniz dahi 32 gb ram alamıyorsunuz. bugün dahi 16 gb lık macler ram in sınırlarında geziyor.
    cache vs olmadan 16 gb ı dolu oluyor. 2-3 yıl sonra 16 gb ın yetmeyeceğini tahmin etmek güç değil. starbucks ta internete girenlere
    2 gb ram yeterli gelebilir ama hayatını mac üzerinde çalışan bir programdan kazanan adamın en doğal hakkı 32 gb ram istemek.
    intel yüzünden çıkamadı ise tam bir yalan, piyasada razer in 32 ram li i7 işlemcili makinaları var.
    onlar lpddr4 değil düz ddr4 diyeceklere de bişey diyemiyorum. adam evine bununla ekmek götürüyor,
    sence aradaki 10 dk lık pil ömrü farkı umurunda mı? yada neden 32 gb ı seçenek olarak sunmuyorsun? bırak insanlar kendisi seçsin.
    bunun arkasındaki amaç çok basit aslında : "maliyet". üzerinde gelen ram ddr4 bile değil.

    - ) artan fiyatlar : geçen yılın teknolojisi, 4 yıl öncenin 300 dolar daha fazlasına.
    abd de 300 dolar a baya baya "idare eder" bir laptop satın alabilirsiniz. fiyatı niye arttı cihazın ?
    bir yenilik yapmamışsın ki, her yerde maliyeti düşürecek şeyler yapmışsın ve fiyatını artırmışsın.

    - ) sd card slotu olmaması : fotoğrafçıları baya sinirlendirmiş. bazıları bu sd card slotunu ekstra depolama alanı olarak ta
    kullanıyordu, onları da sinirlendirmiş. bence son derece haklılar. apple pazarlama müdürü çıkıp sd card kullananlar profesyonel değil
    artık yeni makinelerde usb 3 var onu kullanın yada kablosuz aktarın demiş. adamın ölmüş annesine kadar sövmüşler haklı olarak. bence apple pazarlamacılarının
    mühendislik hakkında konuşmamaları gerekiyor. adamlar hayatını fotoğraf çekerek kazanıyor, sd card slotuna ihtiyacımız var diyorlar.
    sen kimsin ki insanlara siz profesyonel değilsiniz diyebilirsun ?

    - ) tüm portların usb c olması : bunun kadar saçma bir hamle daha görmedim hayatımda. neymiş ? usb a 20 yıllık teknolojiymiş, çok eskimiş.
    e gayet düzgün biçimde çalışıyor ama, tekerlek te çok eski bir teknoloji??? çıkarsana arabandan tekerleklerini o zaman.
    yanımda onlarca kablo ile dolaşmak zorunda mıyım? kablo bozulursa, stokta kalmazsa ne yapıcam? böyle pro makina mı olur?

    - ) son olarak touch bar : bunu beğenen insanlar olabilir, ama kesinlikle developerlara yönelik birşey değil. touch bar a eklenebilecek herşey
    zaten klavye kısayolu olarak mevcuttu. hiçbir developer in fiziksel i varken touch bar üzerindeki tuşa basacağını sanmıyorum.
    insan bazen elini f tuşlarının üzerine götürüp bekliyordu, artık böyle bir şans ta yok.
    insanlar bu cihazda windows, ubuntu vs de kullanacak o zaman ne olacak? muamma. illa eklenecekse f tuşlarının üstüne yeni bir sıra
    halinde eklense daha iyi olurdu. benim yeni macbook pro almayacak olmamın sebebi bu touch bar olayı.
    bu şekilde kullanamam, kusura bakmayın.

    edit : aslında yazmayacaktım ama bazı affınıza sığınarak "gerizekalı" lar için yazmak zorunda kaldım.

    - ) 20 saat şarjı gidiyor : senin starbucks ta yüzde 20 ekran parlaklığında kullandığın intel atom işlemcili bilgisayarının şarjı beliki 10 saat gidebilir ama benim 15 inçlik server seviyesinde işlemciye sahip 2-3 dk da bir birşeyleri derleyip işlemcisini yüklediğim, sanal makine oluşturduğum bilgisayarımın şarjı 3 saat civarında gidiyor. bahsettiğim bilgisayar 16 ayda battery cycle ı 650 ye vurmuş bi cihaz.

    - ) açılış sesi gelmiyor : açılış ta o sesi duymayı seviyorum. thinkpad ve xps lerde de bi ses geliyor o da güzel. bunun fanboylukla bi alakası olmadığına eminim. açılıyorum diye tepki veriyor işte makine. nasıl bi butonun üstüne basınca renginin değişmesi güzel bi özellikse bu da onun aynısı işte.

    - ) mıknatıslı şarj : her insan hata yapabilir. farketmeyebilir yada evcil hayvanı olabilir, evcil hayvanı takılıyor olabilir en basitinden? yada çoluğu çocuğu vardır belki onlar koşarken vs takılıyordur. değil mi ? evladımızı zincirleyelim mi kabloya takılmasın diye? 18 yaşında bunlar sana bir sorun gibi gelmeyebilir insanların böyle bir sorunu var.

    - ) 32 gb ram : insanlar 4k video renderlıyor. 32 gb ram dahi yetmiyor, swap kullanmaya başlıyor. sana 4 gb ramin yetmesi diğerlerine de 4 gb ramin yeteceği anlamına gelmiyor. zaten bir vm in sağlıklı çalışması için gereken ram miktarı 6gb. aynı mantıkla anneme 256 mb ram yetiyor. herkes 256 mb kullansın o zaman.

    - ) yanan logo : çok umrumda olan bir özellik değil ama bilgisayarı kapatırken işe yarıyor. şu şekilde : bilgisayar kapanmaya başladıktan sonra kapağını kapatıyorsun ve çantana koyuyorsun. tabi bu arada tam olarak kapanmadığı için ışığı yanıyor oluyor. sonra bakıyorsun ışığı sönüyor ve kapanmış oluyor. bazen mac os ta da windows ta da kapanırken makina takılıyor ve işlemci çalışmaya devam ediyor. farketmezsen çantandan çıkarttığında dokunulmayacak bir sıcaklığa erişmiş oluyor. diyeceksin ki bende böyle bir sorun yok. evet, facebook ta gezerken böyle sorunlar oluşmayabiliyor :)

    - ) f tuşlarını kullanabileceğin macbook : harici ekran kartı desteği yok. sana fm oynarken onboard intel iris yetiyor olabilir ama bana yetmiyor.

    - ) git eskisinden al : neden 1280 * 800 yada 1440 * 900 ekran çözünürlüğünde bir alet kullanayım ? maddi sorunum yok ve başkasının kullandığı 2-3 yıllık bir makinayı kullanmak istemiyorum. ayrıca o makinaların gücü yapmak istediğim işlere yetmiyor. şu an retina olmayan 13 inch in sıfırı olsa dahi 6 ay sonra olmayacak.

    bence sözlüğün en büyük problemi herşeyi bildiğini sanan ergenler. birşeyi yazmadan önce karşınızdaki insanların verebileceği cevapları bir düşünün. şurada mantıklı birşeyler yazıp insanlara fikirlerimizi aktarmaya çalışıyoruz. hemen dümdüz fikirli, herhangi bir fikrin diğer tarafını hiç düşünmemiş, herhangi bir şeyin kendisi için yanlışken başkası için doğru olabileceğini düşünmeyen bir ergen atlayıveriyor.

  • 27. sürekli ayakta durulması gereken bir işte çalışmak

    babamdır bu kişi. garson. neredeyse 40 yıllık.

    sabah 6 da çalıştığı yerde olur akşam 5buçuk gibi çıkar. çalıştığı yer bir simit kafe. fakültelerin arasında. çok yoğun çok kalabalık. sürekli ayakta. siz çalışmaktan ayakları yara olmak nedir bilir misiz? 12 saat aralıksız hizmet etmek, hemde inanın 2000tl yi bile bulmayan bir aylık gelir için. emek sömürüsünün ne olduğunu bilir misiniz ?

    yok romantik solcu nutukları atmayacağım. başlığı görünce babam aklıma geldi yazmak istedim.

    çok çalışıyorsun be baba. çalışma artık bu kadar, yeter. desende anlamaz ki, zifiri karanlıkta gene işe gider.

  • 28. 20-60 entry'si bulunan ak itlerdeki artış

    son günlerde dikkatimi çeken olay... her sosyal mecra yavaşlatılıp erişim engellenirken, sözlüğe dokunulmadığı gibi bu şerefsizlerde inanılmaz bir artış var...

    nerde saçma sapan, şuursuzca, adi bir başlık var aç bak... dudayeva veya lord eddard stark değilse yazarının kesin 20 ila 60 arası sayıda entry'si vardır...

    kötü kokular geliyor... sözlük üstünde oyun oynamayın, sözlüğü pazarlık aracı yapmayın, kapatın gitsin... simit satın, onurlu yaşayın...

  • 29. 7 kasım 2016 dolar kuru

    dayılar durum kötü. biriniz 50 cent ateşlesin ekmek almam lazım.

    edit: fifty cent videosu gönderen ibne. zalımsın.

  • 30. alman bakanlığının rte'ye verdiği tarihi ayar

    bence alman bakanın kendi ayağına sıktığı sözde ayardır...

    germen edebiyatı 18 bin yıllık ama türk edebiyatı sadece cumhuriyet he mi?

    (bkz: dede korkut hikayeleri)
    (bkz: orhun yazıtları)

  • 31. otobüste haykıran yurttaş

    savaştan kaçan bir suriyeli'nin şu sözlerini hatırlatmıştır:

    ‘ben bir kaç gün sonra olaylar durulur geri dönerim diye düşünüyordum üç yıldır burada yaşıyorum. zaten ülke ikiye bölünmüştü, esad'ı sevenler ve nefret edenler diye ama herkes öldü esad hala yaşıyor. bizim oturduğumuz yere saldırı olduğu gece benim evimi yakmaya çalışan komşumdu. o gece elinde silahla sağa sola saldırıyordu. çıldırmış gibi zafer sloganları atıyordu. sonra onu da istanbul'da gördüm, tek ayağı yoktu, dileniyordu. bu savaş benim savaşım değil, bana saldıranların da değil. bu savaşın sahibi biz değiliz. savaşı biz çıkarmadık ama bizim sessizliğimiz büyüttü. bize bir şey olmaz dedik sustuk, şimdi soğukta yatacak yer arıyoruz.’

    http://persona-nngrta.tumblr.com/…-mahalleye-gittim

  • 32. fikret orman

    kiraladığı oyuncunun kiralama süresi bitip döndüğü kulübünden başka bir kulübe transferinden para kazanabilen akıllı başkan. transferinde faksı yetiştiremeyip adama 6 ay para verip sonrasında oyuncudan siktiri yiyen ve 1 maç bile oynamadan geri dönebilecek şekilde sözleşme yapan başkanlara sahip bazı geri zekalılar durumu idrak edemiyor diye yazılı olarak anlatmak gerekiyor.

  • 33. 27 yaşında bekar yakışıklı mühendis erkek

    (bkz: her şey öyle değil) kısmı ile
    (bkz: üzgün kaslı)ya selam çakmıştır.

    tıp bazı konularda hakikaten çaresiz...

  • 34. beşiktaş

    üzerine yine orospu çocukları algı yapmaya başladı. satılmış gazeteler, televizyon programlari kopek gibi kin kusuyor. o da yetmiyor yonetici cikiyor hakem korumalı diyor. zaman ite, kopege karşı birlik zamanı. ne bu itlerin gazetesini alacak, ne bu kopeklerin televizyonunu izleyeceğiz.

    bu son 10 sezon kart istatistikleri

    http://www.imgim.com/5103incil7584160.jpeg

    bu son 10 sezon penaltı istatistikleri

    http://www.imgim.com/5567incie8473063.jpeg

    fikret orman bu itlere karşı dik dursun, taraftar arkasında.

  • 35. sahibinden.com'da satılan cabrio renault fluence

    (bkz: bin git)

    nereye?

  • 36. zeki uzundurukan

    köşeye sıkıştığı için az önce tayyip'in kanalında "bizde biat kültürü olmaz. valla bizim çok sağlam bir patronumuz var. (berat albayrak) o bize "doğru haberi yayınlamaktan korkmayın, (devamı daha da insanlık dramı) sakın ha kul hakkı da yemeyin." dedi. bu ülkede basın özgürlüğü diye bir şey var. bize bu yapılanlar tamamen siyasi" (çarşı-akp gerginliğinden yürüme çabası).

    korku böyle birşey işte. tayyip erdoğan'ın yasadışı şekilde el koyup damadına hediye ettiği televizyon kanalında o damadın "kul hakkı yemeyin haa" demesini ve "bu ülkede basın özgürlüğü diye birşey var" gibi bir cümleyi dile getirirken soluk tenli yüzünde hortlak suratında en ufak bir utanma en ufak bir göz kaçırma olmuyor.

    insanoğlunun ne kadar alçalabildiğini bir belgesel tadında izlemek istiyorsanız aspor,atv ve ahaber gibi kanallardaki "yorumcu"ları izleyebilirsiniz.

    gözümüz üstünde zeki. beşiktaşla uğraşanla uğraşacağız.

  • 37. green card

    *edit: kime laf anlatıyorum ki. biri de gelmiş kanıt yok mu kanıt diyor. lan bi baksaydın entry'e kocaman kaynak koyduk ? al en üste aldım.
    kanıt/kaynak: (bkz: https://travel.state.gov/…instructions and faqs.pdf)*

    ya arkadaşlar saf mısınız salak mısınız yoksa çok mu zekisiniz çok mu troll'sünüz anlamıyorum.

    eğer aynı kişi, aynı periyotta farklı e-mailler kullanarak birden fazla başvuru yapar ise bu programdan sonsuza kadar diskalifiye olur.

    diskalifiye olduğunu sana söylemez bile lan. harcadığım byte'a yazık olur der. lan siz çakalsınız da koskoca departmant of state kuzu mu :d şaka gibisiniz ya yemin ediyorum. sen yapacaksın onlar da farketmeyecek ? bunu farketmeme ihtimali senin kazanma ihtimalinden milyon kat daha az.

    senin internette isteyerek veya istemeden paylaştığın teknik verileri geçiyorum, sadece formda paylaştığın kişisel bilgiler üzerinden gidersek bile;
    lan götü boklu üniversitedeki götü boklu asistan, götü boklu tezinde yaptığın en ufak bir götü boklu "intihalımsı"yı vatandaşlığını almaya çalıştığın ülkenin en götü boklu yazılımcısının ürettiği yazılımla bile farkediyorken ? başvuruların hepsine aynı fotoğrafı koyduğun gerçeğini gözardı ederek, farklı fotoğraflardaki kişilerin aynı kişi olduğunu tespit eden zibilyon tane algorima varken ?

    herşeyi geçtim ya. o çekilişte birden fazla kere çıkma ihtimalini de mi düşünmüyorsun ?

    olmaz demiyorum tabii her insan gibi bunlar da kusursuz değil ama yapacaksan aptal cesareti diye buna derim. tebrik ederim.

    ha bir de "kanıt" diye ekran görüntüsü koymuş. ekran görüntüsünden oluşan ve herşeyi sansürlü olan kanıtına keşke bir de paintle "25 kere başvurulmuştur" yazsaydın bari. ingilizce olarak tabii :d

  • 38. içki içmenin amacı

    kararında içmek: algı alanını genişletip gerçeklik baskısını seyreltmeye yarar. bu da keyiflidir.

    zararında içmek: algı alanını körlük olacak kadar gerçeklikten uzaklaştırmaya yarar, pardon zarar.

  • 39. ikea müşteri temsilcisine tokat atmak

    müşteriyi güvenlik ile birlikte dışarıya atacaksın ve çalışanın şikayetçi olması için firma olarak avukatlarınla destek olup arkasında duracaksın. kamera kayıtlarını vs. hemen sağlayacaksın.

    benim bir ekip arkadaşıma elinde bilgisayarla vurmaya kalkan müşteriye hemen polis çağırıp aynı bu şekilde 2 sene mahkemelerde uğraştık. hem o çalışan arkadaşımızın hakkını koruduk, hem ekibin kalanına arkalarında olduğumuz mesajını verdik.

    insanlar üç kuruş için orada 10 saat ayaktalar, konu ne olursa olsun kimse kimseye tokat atamaz.

  • 40. gıybet kelimesinin moda olması

    yeni türkiye trendi mi bilmiyorum ama, birden hayatıma giren sevimsiz bu kelimenin, derin bir anlamı, gizemi, olayı varmış gibi hahaha hihihi yaparak, salak salak kullanılmasıdır.

    başka işiniz mi yok ya.

    (bkz: medeniyetsizlik göstergesi küçük detaylar)

    ek : düzeltme.

  • 41. öğretmenler odası sohbetleri

    hayatımda bu kadar boş muhabbetlerin yapıldığı, 'öğrenciye şöyle yaptım, böyle yaptım' tarzı ego tatmini cümlelerinin havada uçuştuğu, örnek olması gereken 'öğretmen' sıfatındaki kişilerin sürekli dedikodu yaptığı, öğrencilere hakaret edip durduğu , hemen hemen hiçbir yaratıcı veya geliştirici düşüncenin ortaya konulmadığı, okuldaki en boktan alanlardır öğretmenler odası..dolayısıyla sohbetleri de öyle. sırf bu salaklıklar yüzünden yıllardır sadece sabahtan içeriye girer montumu asar, akşam montumu alır çıkarım. her sene bir sürü yeni öğretmen arkadaşım olur, daha adam gibi dışarıda görüştüğüm 1 tanesi bile olmamıştır. yemin ederim çocuklarla muhabbet etmek hem daha keyifli hem daha yaratıcı.. sizin bile ufkunuzu açıyorlar.

  • 42. tenis tarihinin en büyük maçı

  • 43. ölen ayı ile fotoğraf çektiren ayılar

    otomobil ile çarptığı ayıyı öldürüp daha sonra da onunla fotoğraf çektiren ayıya ancak türkiyede rastlarsın

    http://www.cnnturk.com/…ile-hatira-fotografi?page=2

  • 44. selahattin demirtaş

    tutuklanmadan önceki röportajında "diyelim ki anamuhalefetin başkanı sizsiniz. ne yapardınız?" sorusuna şu yanıtı vermiş:

    --- alıntı ---

    kendimi kılıçdaroğlu’nun yerine koyarak düşünemem, ama elimde öyle bir güç olsaydı, partim öyle bir konumda olsaydı, yapacağım ilk iş pkk’ye ateşkes çağrısı olurdu. derdim ki, “silahları sustur, ateşi kes. biz senin türkiye’ye karşı silahları tümüyle bırakabileceğin koşulları yaratmak için anamuhalefet partisi olarak parlamentoda inisiyatif alıyoruz. bunun için demokratik siyasete şans ver. türkiye’nin ikinci büyük partisi olarak topluma alternatif bir çözüm süreci programı açıklayacağız. bunun için silahları sustur.” biz bunu hdp olarak bugün söylüyoruz da, öyle bir güç olarak söylediğimizde yaratacağımız etki başka olurdu.
    --- alıntı ---

    (bkz: http://t24.com.tr/…eri-odemeyi-goze-alabilir,369410)

  • 45. 8 kasım 2016 abd başkanlık seçimleri

    clinton dış politikada ağzını her açışında rus saldırganlığından bahseden iki yüzlü bir savaş suçlusu. libya'da, suriye'de yediği haltlar ortada olan bir de ortadoğu'da rus saldırganlığından şikayet ediyor.

    clinton kampanyası büyük sermaye ve bankalar tarafından finanse ediliyor. trump'un beş katı harcamış. büyük bağışlarda trump'a on kat fark atmış.

    clinton gizli devlet bilgilerini de içeren yazışmalarını suç ve rüşvet çarkı ortaya çıkmasın diye kurduğu özel e-mail hesabından yönetmiş, bu konuda halka, kongreye ve fbi'ya defalarca yeminli ifadelerinde yalan söylemiş, iade etmesi gereken 30 bin emaili bleachbit programıyla silmiş

    clinton vakfı tam bir rüşvet aklama mekanizmasına dönüşmüş, dış işleri bakanlığı döneminde kendisinden randevu alanların yarısından çoğu vakfa bağış yapanlar olmuş. ukranya devlet enerji şirketi, suudi arabistan ve katar gibi ülkeler en büyük bağışçıları arasında.

    kocası beyaz saraydan ayrılırken beş parasızız diyen clintonlar 16 senede 250 milyon dolarlık servet edinmişler. kaynağı wall street'e, büyük yerli ve yabancı firmalara yaptıkları para karşılığı konuşmalar

    clinton anaakım medyanın tam desteğini almış, köşe yazıları haberler kontrolü için yayınlanmadan önce kampanyasına gönderilmiş, yarıştığı adaylarla yaptığı tartışmalardaki sorular bile önceden kendisine sızdırılmış. wikileaks'i sansürleyen medya trump hakkında 30 sene önce tacize uğradım diyen kadınları hiç araştırma yapmadan manşete taşımış. trump hakkındaki negatif yayın %93

    clinton kampanyası işbirliği içinde olduğu medyaya trump destekçileri şiddete meyilli manşeti arttırabilmek için parayla provakatörler tutup trump mitinglerine göndermiş. clinton kampanyalarının içindeki kuruluşlar oy hilesi işine girişmişler. bu işleri yapan kuruluşun başındaki adam istifa etmek zorunda kalmış, clinton biz uzaktan tanıyoruz kendisini derken istifa eden adamın 340 defa beyaz saray ziyareti yaptığı ortaya çıkmış.

    clinton yüzde %1,5 ortalama ekonomik büyüme ve 20 trilyon dolara ulaşarak obama döneminde iki katına ulaşan borca neden olan ekonomi politiları sürdürmek dışında bir vaatte bulunmamış.

    clinton suç, uyuşturucu, işsizlik, kamu kaynaklarının israfına yol açan ve açıkça hukukun üstünlüğünün inkarı olan yasadışı göçmenliği savunmuş.

    buraya kitap dolduracak kadar şey yazılır niye clinton'un seçilmemesi gerektiğini anlatmak için. 5-6 sayfa yazı paralayıp nytimes'dan veya kuş beyinli liberal profesöründen ezberlediği trump cahil, ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı vs. sloganlarını atmak dışında içerik dolduramayan sahte eğitimli, düşük iq lü, kampüs solcularına aldırmayın o yüzden.

  • 46. 2016 ekonomik krizi

    işsizlik oranı, borçlanma, ithalat-ihracat gibi bazı ekonomik verileri arkadaşlar ayrıntılı bir biçimde bu başlıkta yazmış, ellerine sağlık. onlara ilaveten çevremde gördüklerimi söylemek isterim. zira yaşamak, yaşayarak deneyimlemek akplilerin çizdiği pembe tablo gibi değil.
    beni; artan işsizlikten, kapanan kobilerden, sürekli bankaya borçlanan insanlardan daha daha çok üzen; ülkeye olan inancın bitmesi. ülkenin, orta doğu ülkesi olmasının yanı sıra, ekonomik olarak hiç ümit vadetmemesi.

    aslında cumhurbaşkanı gibi akpliler de bunun farkında. geçenlerde erdoğan bankacılara faizi düşürün diye serzenişte bulunurken, şunu söyledi: insanlar faize para yetiştiremiyor ve batıyor. faizler yüksek olduğu için yatırımlar olmuyor dedi. topu bankacılara attı. tefeci gibisiniz dedi. bankaları bilen biliyor ama asıl tefeci kim biliyor musunuz? asıl tefeci akp hükümeti. ötv zamları, ötv'nin kdv'si, zorunlu trafik sigortası zamları, benzin, noter masrafları, kiracıdan alınan stopaj, damga, kdv, geçici vergi vb gibi onlarca kalem insanların belini büken haraçlar alınıyor. ülkede yaşıyorsunuz, nefes alıyorsunuz faizi bunun adı.

    köprü yaptık diye reklam yapıyorlar, kamyoncu dayıya köprü üzerinde nutuk çektiriyorlar, sonra kamyoncu dayı köprüden geçmemek için cezayı göze alıp diğer köprüden geçiyor. hükümet ne yapıyor? sanki halkla kan davalılarmış gibi, * kanunla cezayı arttırıyor ve milleti o köprüye mahküm ediyor.

    yaşayarak görme dedik. bu öyle bir şey ki; çevremdeki insanların bir bir eridiğini görüyorum. bankaya borcu olmayan yok gibi, bunların yarısı da icralık. insanlar kayıt dışı ekonomiye yönelmek zorunda kalıyor. seks işçiliği artıyor. motosiklet sürücüleri sigorta ve cezalardan bıkmış, artık plakasız geziyor, daha 2 sene öncesine kadar böyle bir şey kesinlikle yoktu. dükkanlar bir bir iflas ediyor ve sahipleri kayıt dışı çalışmak zorunda kalıyor. ev kiraları almış başını gitmiş, büyük şehirlerde 1+1 dairelere 900-1000 tl istiyorlar. biraz sermayesi olan sisteme uyup, 1+1 daire alıp, kiraya veriyor. yani öyle bir piyasa yaratmışsınız ki, kimse size güvenip üretime girmek istemiyor. parası olan da girmek istemiyor. sayenizde sermayesi olanlar bile az risk çok paranın derdinde. türkler bile size güvenip yatırım yapmıyor, yabancı yatırımcı nasıl güvensin size? bu söylediklerim siyasi istikrar hariç, onu saymıyorum bile. onu da saysam yatırımı, üretimi unutun.

    bunları söylediğim zaman, akpli bazı arkadaşlar eskiden de böyleydi, hatta daha kötüydü diyorlar. yani bunu söylemeleri bile bir kabullenişlik göstergesi. ellerinde argüman kalmayınca eskiye sarıyorlar. sizi bilmiyorum ama ben eskiden daha mutluydum. ekonomik yönden ise; eskiden tek kişi evi rahatlıkla geçindirirken şimdi 2 kişi geçindiremiyoruz. bunu akrabalarımdan da arkadaşlarımdan da duyuyorum.

  • 47. ak parti'ye oy kaybettirecek yegane şey

    soma'da hala birinci oldukları için o yüzden artık hiç bir şey diyorum.

  • 48. amfide yarı atletli erkekleri gören kadını düşünün

    kim bu zırvalığı savunacak şu sözlükte diye merak ediyordum, vallahi savunan çıkmış. bir iki troll vardı, hemen engelledim. bir tane daha çıktı. hem de 'inanmayabilirsin ama saygı duyacaksın!!!!!!' diyen bir kafa tarafından.

    çünkü havada uçan adamlar, konuşan yılanlar, insanlığa ahlak dersi veren yanan çalılar, bakire olduğu halde çocuk doğuranlar, yılana dönüşen tahtalar, cart diye ortadan bölünen denizler, mavi balina da dahil dünyadaki tüm hayvanların içine doluştuğu tahta takalar falan bunlar hep gerçek imiş ve gerçeğe saygı duyulurmuş. amacım hakikaten laf sokmak değil ama insanların zekalarına hakaret eden bir çapsızı görünce kendine engel olamıyorum. sen bu zırvalıklara inanıyorsun, bilim tarafından aksi defalarca ispatlanmış bu hurafaleri din adı altında yüceltiyorsun, yetmiyor bir de ortaçağ masallarını 21. yüzyılda elaleme zorla uygulatmak istiyorsun ve karşılığında saygı bekliyorsun. öyle mi?

    ne sana, ne de dinine saygı duyuyorum. gayet basit ve net. hatta insanlığın başına gelen en büyük bela olduğunuzu düşünüyorum.

    tanıma gelirsek; 10 müslümandan 9'unun aklında geçeni söyleyen kişi zırvası. adamların zihniyeti bu. dünya kendi sikinin etrafında dönüyor. herkes onun sikine biat edecek. o kadar değerli bu heriflerin siki. 5 sene sonra 3 yaşındaki kız çocuğunun penbe iç çamaşırı hakkında böyle iğrenç detaylar verecek, tahrik oluyorum diyecek bunlar. bekleyin ve görün.

  • 49. dick advocaat

    galatasaraylıyım, ilk önce onu söyleyeyim.

    dick advocate gibi hocaları takımlarımızda görmek beni mutlu ediyor. işine odaklanmış, karakterli ve tecrübeli. hakemle falan uğraşmayan, ilk başarısız sonuçta suçu başkasına yüklemeyen, baba bir adam görüntüsü var.

    ne çakma imparator ne de çakma filozof bu adamın yerini tutar. varsın başarısız olsun. ama adam gibi adam olsun. bıktık kendi hatasını görmeyen, fikstüre ağlayan, hakem hatası olunca cırlayan ama hata lehine oldugu zaman sesi çıkmaya adamlardan (bknz: çakma filozof. trabzon maçından sonra sesi çıktımı. işine geldi çünkü. tersi olsa ne olurdu tahmin edersiniz).

  • 50. honda cbr 600 rr