Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. beyoğlu esnafının iflasın eşiğine gelmesi

    zamanında istanbul'da ölmeden önce yapmanız gereken 101 şey diye bir başlık vardı. ben de üşenmemiş cağnım istanbul için kendi 101 şeyimi yazmıştım. sonra görmüştüm ki en az yarısı taksim, beyoğlu, istiklal, galata diye geçiyor.
    çok severdim ben beyoğlu'nu. her proje gününden sonra, kazancı yokuşundan oflaya poflaya taksime çıkar, itü'den gelen arkadaşlarımla nevizade'de buluşurduk. masa hep kalabalık olurdu. acayip mutluyduk.
    en güzel filmleri beyoğlu festivallerinde izlemişimdir. en güzel çayı, rakıyı, birayı oralarda içmişimdir.

    balık pazarının girişinde, sağda bir şarapevi vardı. her ay bir kere oraya giderdik. pahalıydı çünkü biraz. ferhan şensoy'la kadeh kaldırmışlığım var orda. sonra bir gün ayakkabıcı oldu galiba. şimdi ne oldu bilmiyorum.

    ilk aşkımla yağmurda yürümüştüm istiklal'de. onun haberi bile yoktu bu aşktan. ama çok güzeldi lan.
    sıraseviler'de bir ofiste çalışıyordum. sürekli mesaiye kalırdık. sonra gece kızlarla çıkar, ortamlara akardık. bir kere de başımıza bir şey gelmezdi. korkmazdık hiç. az kazanırdık ama para yeterdi eğlencemize. sonra tünel'de bir evi mesken tutumuştum kendime. çok acayip günler geçirdim, sevdim, sevildim.

    ama şimdi 1 km yakınında olmama rağmen gidemiyorum beyoğlu'na. ayaklarım götürmüyor. kokuyor sanki. insanlar kirli bakıyor. esnaf çok istikrarlı biçimde, yediği kaba pisledi son on yılda. hala insan sevgisi var içimde ama buranın esnafını sevmiyorum artık. her türlü pislik geldi bunlardan bana ve arkadaşlarıma. kazıklamaya çalışan, sarkıntılık eden, kıyafetime laf eden, servis ettiği yemeğe özen göstermeyen, pis bakan ne kadar adam varsa burada sanki. özel mulakatla mı alınıyorlar nedir...
    benim fil gibi hafızam vardır. yeri geldi mi kin güderim, unutmam da unutturmam da. siz elinizde sopalarla bizi kovalarken ordaydım. ama artık oralarda olmayacağım.
    saygılar.

  • 2. 2016 ekonomik krizi

    bu ülkede 102 kişinin öldüğü gün oynanan milli maç öncesi hayatını kaybedenler ıslıklandı, hayatını kaybeden yakınlarını anmak isteyenler daha bugün ters kelepçe ile göz altına alındı.

    biz gelmişiz hala ülkenin ekonomisini tartışıyoruz.

    ekonomiyi anlatayım; büyük markalar ohal'den dolayı iflas erteleyemiyor, iflas da edemiyor, çırpındıkça batıyor. ülkede üretim yok, akp döneminde kurulmuş ve cirosu 100 milyon tl olan bir tane bile üretim tesisi yok. ihraç ettiğimiz ürünlerin büyük kısmı işlenip yabancı marka ismiyle tekrar ithal ediliyor. 14 yılda sadece betona teşvik vardı, o deniz de bitti. gerzek dış politikanın beslediği terör sayesinde turizm zaten tükenmiş halde, yerli yabancı bütün turistler yunanistan ve ispanya'ya kayıyor. ülkenin en hareketli piyasası kapalıçarşı'da her gün bir dükkan kapanıyor, kalanlar akşam siftahsız kepenk indiriyor. mesela biz de şirkette bu ay sonu 3 kişi çıkaracağız. son iki yıldır zarar yazıyoruz ama artık ufukta bir iyileşme ihtimali görmüyoruz, bu şartlarla sürdüremeyeceğiz.

    bizim şirket demişken, kırk iki yıllık şirketiz. ve yirmi beş kişi çalışıp emek harcıyoruz. son 5 yılda ülkeye vergi+sgk+stopaj falan derken 2,5 milyon tl ödemişiz. ama "passat mı çekeyim yanlarına?" diyen bir utanmaz, bizim 5 yıllık emeğimizle, mesaimizle, alnımızın teriyle, gözümüzün nuruyla hiç acımadan kendine bir audi alabiliyor. delirmemek mümkün mü? ama bu, toplumda infial yaratmıyor, gülünüp geçiliyor. tek özelliği malum partiden olmak olan o adam o milyonluk arabaya binebiliyor. bırak onu, insanlar o arabaya imreniyor. bu nasıl bir ahlak?

    ülke tarihinin en borçlu dönemindeyiz, bir gün olur mu bilmiyorum ama, akp'den sonra gelecek hükumet düyun-ı umumiye'nin borçlarını devralmış gibi olacak. borcu da 3 lirayı geçmiş dolar kuru ile ödemeye çalışacak. bu ülkede ekonomi ve eğitimin 14 yılda aldığı zararın 50 yıldan önce tamir edilip eski hale getirilebilmesinin imkanı yok.

    yani öyle gazetelerin yazmasına siyasal bilmemneye falan gerek yok, herkes piyasaların çok kötü olduğunu biliyor. bunu dillendirmeyen kısım akıl almaz bir militan korumacılıkla "neyse, bir tek ben değilim" diye kendini teselli ediyor. schadenfreude gibi, başkasının üzüntüsüyle avunuyor. olay bu.

  • 3. ateistlerin ömer halisdemir hakkındaki yorumları

    tüm ateistleri değil kendilerini bağlar.
    bazı islamcı köpekler tarık akan'a, türkan saylan'a, hata atatürk'e neler söledi, söylemeye de devam ediyor.

    hadi siktir git islam adına da utan biraz ikiyüzlü köpek

    edit: gözüyle değil de götüyle okuyanlar yorumları savunduğum gibi bir fikre kapılmış. ben yorumlar hakkında tek kelime etmiyorum.
    bir de açlıktan şikayet edip malum partiye oy veren çoğunluğa "açlıktan gebersinler" dediğim entrynin capsini koymuş mal oğlu mal.
    merak etme açlıktan geberenlere de saygı gösteririm. agnostik, ateist veya dinci olması farketmiyor beyinsiz olmak için.

    yoğun ısrar üzerine ikinci edit: şimdi de yorumları yazarlara hakaret etmediğim sürece benim de onlarla aynı olduğumu söyleyen düşük zekalı islamcı faşistler türedi. bak mesaja bak:
    "o yorumları yapanlara kitapsız orospu çocuğu diyene kadar fikirlerim değişmeyecek"

    sözlükte zeka seviyesi her gün düşüyor amk.

  • 4. skoda octavia 1.0 eco tsi

    bu arabaya 75 bin vereceğime götüme pancar motoru takarım.

    edit : kimin ibne olduğu aleni. ben götüme takarım dedim. meyilli olanlar tecrübelerine binaen "sokmak" olarak içselletirmisler. evet burası özgür bir ülke.

    edit2: imla.

  • 5. rüştü reçber

    "...her maça ülkenin milli takımını kaos içnde hazırlamayı vazife edinmiş, kendisi ile çekişen, hatta söylediklerinin anlamını çözemez hale gelen bir ombudsman izlenimi veren, ülke içinde tartışılır hale gelen, saygıyı, sevgiyle değil de korku ve tehditle almaya çalışan sayın fatih terim, son 3 yıldır hiçbir şey vermediğin türk futboluna belki de en iyi katkıyı emekli olarak verebilirsiniz..."

    http://sosyal.hurriyet.com.tr/…inanmiyoruz_40244230

  • 6. moralsizlik+yalnızlık+düşük maaş+toplu taşıma

    2.5 saat sonra mecidiyeköy'deki 2.5 milyon istanbullunun yaşayacağı acı.

  • 7. 9 ekim 2016 clinton trump münazarası

    hillary, ortadogu'da kanin surecegini, esad'la baris surecine degil bilakis onu devirmek icin elinden geleni yapacagini, kurtleri silahlandiracagini, rusya'ya dogrudan savas bayragi actigini, amerika'nin ortadogu'da kaldigi yerden katliamlarina devam edecegini birkez daha deklare etti.

    hillary, trump'in ahlaka mugayir bir bicimde kadinlar aleyhine konustugunu soylerken kendisinin yillar evvel bir tecavuz davasini savundugu ortaya cikti. kocasinin yaptiklarina hicbir cevap veremedi.

    hillary, wikileaks gibi kirli isleri ortaya dokenlerin ortadan kaldirilmasinin aslinda ulusal guvenlik meselesi oldugunu dile getirdi.

    hillary, trump'i vergi kacakciligi ile suclarken kendisine bagis yapan wall street kuruluslarinin da ayni vergi usullerini izledigi dile getirilince hicbir bok diyemeden kaldi.

    hillary, o yapmacik yuzuyle kan emici kapitalist agababalarinin, asagilik teror orgutlerini ozgurluk savascilari diye yutturanlarin, cemaat gibi sinsi irin odaklarinin secilmesi icin dort koldan sarildigi bir aday.

    turkiye'de yasayanlarin, dislerinden kanlar suzulen, bu yaratigi desteklemeleri ahmakliktir.

    debe editi: diyarbakir'da bir koy okulundaki kutuphane icin cesitli kitaplar gerekiyormus. egitimle duzelecek bu duzen. hep beraber bir el atalim su kutuphaneye. azicik da olsa katki saglamak icin su link vasitasiyla gerekli bilgilere ulasabilirsiniz.

  • 8. anıtkabir'de tuvalet bulunması

  • 9. hangi kadınlar için hangi kadınları üzdük

    yazılanların çoğunu okudum.
    özetle: kendi arzusu doğrultusunda yaşayan kadınlar için, karşısındaki için kendini feda eden kadınlar üzülmüş.

    bence isabet olmuş. kadının çilekeşliğini yüceltmekten kurtuluruz belki böylece.

    sarma, börek yapip, evi tertemiz olan kadınlara sesleniyorum. lütfen hayatta kendinize dair bir zevkiniz olsun. evi her gün süpürmeyin. çıkın hoşunuza giden bir yerde kahve içip iyi bir kitap okuyun.
    bir akşam da sarma dolma yapmak yerine kahvaltı ediverin. o gün evde yayılıp dinlenin mesela.

    daha önemlisi bunları erkekler sizi tercih etsin diye yapmayın. kendiniz için yapın. mutlu olmak için, hayattan keyif almak için yapın. kendinizi kurban etmeye niyetli olursanız, emin olun sizi kurban edecek biri çıkacaktır.

  • 10. eskiden nerede ne vardı

    bakkallarda leblebi tozu,
    evlerde salçalı ekmek,
    sol frame'de bilgi,
    türkiye'de de huzur vardı.

  • 11. 10 ekim 2016 çalıntı entry ile debe'ye girmek

    alakası yok... çok bilinen bir bilginin tekrarı var. https://groups.google.com/…0ddur7zb_je/3tcvf-sb4k8j
    alın bu da 2011 yılından bir arama şeysi. o zaman sen de oradan arakladın mı diyelim?
    tübitak 2011 ekim ayında bahsedilen bir mevzu yani...

  • 12. 10 ekim 2016 atlasglobal rezaleti

    burada sözlük yönetimine küfürler vardı, benim sol frame'imde bu başlık görünmüyordu, hala da görünmüyor, ama herkeste görünüyormuş, o halde bana da küfürleri silip özür dilemek düşer. özür dilerim sevgili sözlük yönetimi.

    bugün itibariyle kesinleşmiştir. nasıl mı?

    anlatayım,

    havayolları zaten krizde, thy 1 milyar zarar açıkladı, onur hy çalışanlarına part time çalışma teklif edecek duruma geldi, zaten uzun zamandır da batmanın eşiğindeler, hala öyleler. borajet hep zarar ediyor, ama sahibi trilyoner olduğu için istemezse kapatmaz, zararına çalıştırır, öyle de yapıyor, pegasus çoktan battı, kurtarmak için çok şey denediler, olmuyor, çünkü mantalite çürük...

    atlas'a gelince. burası gerçekten ilginç bir yerdi. çalışanların %80'i gün içerisinde dizi, film, kahve, dedikodu yaparken, tüm iş kalan %20'nin üzerine biniyordu. insanlar kızsa da ağzını açamaz, bilirsiniz kriz! ancak çalışanın hakkını sömürerek, emeğe kıymet vermeyerek bir yere kadar ilerlersiniz, öyle de oldu. atlas tepetaklak gitmeye başladı.

    hele ki, sahipleri m.ersoy kardeşlerin bir de turizmci olduğunu düşünürsek, işin vehametini anlarız. çok zor günler geçirmek üzereyken imdada kahpe! çocuğu ıraq airways yetişti. dedi ki, biz bu uçakları uçuramıyoruz, biz malız, biz ahlaksızız, biz şu dündada insanın gelebileceği en aşağı noktadayız, siz bize yardım edin, uçaklarımızı alın, bakımını planlamasını yapın, kokpit kabin verin, uçurun, parayı bölüşelim.

    öyle de oldu, 3 tane uçak geldi, 4 tane daha gelecekti, herhalde gelir bundan sonra, ben göremeyeceğim çünkü bugün istifa ettim.

    ıraq anlaşması başladığı günden beri, o çalışan %20 nin yükü 1 kat daha artarken, kalanların ahlaksızca işten kaçışları hayret vericiydi. böyle bir sistemin devam etme gibi bir şansı yoktur, zira dişlilerden biri olarak ben kendimi bugün kırdım, şimdi daha zor.

    uçuş işletme olarak, ıraq hy'nın yükünün yarısı bizdeydi. performans departmanı olarak da uçuş işletmenin işlerinin %90 ı bizdeydi. müdürüm ve benim gece ve gündüz kavramımız kalmamıştı, tabi diğer taraftan odada dedikodu ve kahve fasılları bitmiyordu, insanlar bundan rahatsız olmuyordu.

    ben umursamam, işime bakarım. ben 7/24 çalışırım arkadaş, daha önemli bir işim yok. öyle de oluyordu, insan üstü bir gayretle eşşeklerin sahip olduğu 3 uçağı uçurmaya başladık, kalan 4 ü için de neredeyse hazırdık.

    ne olduysa geçen hafta oldu. müdürüm pazar sabahın ilk saatlerinde bağdat'a gidecekti, ancak gece beni aradı sen gider misin dedi? evet dedim, giderim neden gitmeyeyim? başıma geleceklerden habersiz yola çıktım, thy'nin sabah ilk uçağıyla bağdat'a indim. o da ne! hey! o da ne! aman tanrım! yok yok olamaz. eyvah!

    şu andan sonra anlatacaklarıma kesinlikle inanmayacaksınız, ama kesinlikle harfiyen doğru, ben anlatayım da rahatlayayım.

    uçaktan başlayalım. birisi bomba şakası yaptı ve aklımız kaçtı, kalkıp bir daha olursa yapanın kafasını götüne sokacağımı söyledim ve dakika 1 peşime ajanları taktım. neyse, indik, girişte kötü davranan ıraq polisinin sövülmedik hiçbir yerini bırakmadım. geçtikten sonra direkt yeşil bölge diye tabir edilen yere gittim. burada ıraq hy'nin ofisi var. kapı duvar! nasıl oluyordu anlamadım. müdürü aradım dön dedi, tamam dedim döneyim, yeşil bölgeden çıkmak gibi bir manyaklık içine giremezdim. yoksa? girebilir miydim?

    müdürü bir daha aradım. abi dedim taksi ile 40 dolarmış, taksiyle gidip gelsem, gelmişken işleri halletsem? cesaretin varsa git dedi, bindim taksiye, gittim ıraq airways ana binasının önüne. buradan da 2 tane it beni geri çevirdi ve geçerli bir mazeret bile sunmadılar. ıraklıları bilmeyenler burada inanmamaya başlayabilir, ama böyle. tamam dedim taksi çağırın, hayır dediler git. peki dedim, ikinizin de anasını avradını sikeyim, anladınız mı? gidiyorum. ve evet analarına sövüp 200 m iledeki nizamiyeye gittim. buradaki askerden taksi istedim, siktir git kendini öldürttürme dedi. senin de sülaleni sikeyim dedim, ayrıldım. bu aşamadan sonra bende herhangi bir mantık kalmadı. tamamen olayların akışına bıraktım kendimi. yapı olarak hiçbirşeyden korkmam, asla korkmam. yola düştüm ve ana caddeden bağdat meydana taksiyle 15-20 dk süren yolu yürümeye karar verdim. daha az yürümüşken 2 arap genç gördüm, bağdat merkeze giden yolun karşı tarafından yürüyorlardı, beni görünce ortada bulustuk.

    bunların ingilizcesi yoktu, el kol hareketleriyle gayet iyi anlaştık. ben havaalanına yürüyorum dedim, o tarafa otobüs gitmez gel dediler. nereye dedim, bağdat meydana gider, oradan dönüş için birşeyler bakarsın, yoksa zor... peki dedim, bunlarla yolun karşısından ters istikamete yürümeye başladım. ve otobüs geldi :)

    otobüse bindik. oo aman efendim, ışıd beyler de buradaymış, huahuıhadısu. selamın aleyküm lan o zaman. 60 yaşlarında normal görünümlü bir adamın yanına oturdum, suudi bir iş adamıymış, önümde mısırlı köleye benzer bir adam yanında da 14-15 yaşında oğlu vardı. adamla ing biraz konuştuk, sonra çocuk dikkatimi çekti. otobüsün arkasındaki eli silahlı 5-6 ışıd militanına rağmen tek rahat insan kendisiydi. haddimi aşarak şakalaşmaya başladım, arkadan homurtular yükseldi de arkadaş, bu çocuk ölecekse ben de ölürüm lan ne var amk. neyse 10 dk sonra beni indirdiler. nerede mi? siyah bayraklı bir nizamiyede : )

    evet ışıd nizamiyesi. beni amerikalı zencilere benzeyen kilolu bir adamın yanına, nizamiyenin girişinden 20 metre içerde bir banka oturttular. derdimi anlattım, ingilizce de türkçe de bilen bir sürü insan vardı. biletleri gösterdim, ipad'deki maillerimi, görevimi anlattım, ikna oldular. zaten onlar için nasıl bir tehdit olabilirim ki? üzerimde tırnak makası bile yok, hepsi zebellah gibi ellerinde otomatikler, yüzlerce insan, ve nizamiyeden akın akın insan içeri bir yerlere gidiyor.

    ıraq ve suriye siyasetini çok iyi bilirim. misal size bişey söyleyeceğim: tüm dünya neden sizce suriye'de şu anda?

    petrol için.

    naaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaah petrol için. bunu gizli bir bilgi mi bilenler öldürülüyor mu? o halde beni de öldürün amk.

    su için su. su bitti. herkes fırat ve dicle'nin peşinde, yedirmeyiz ayrı mesele. tabi ben dabıq'tan girip hadislerden çıkınca adamlar beni sevdi. ama dedim, inanın sizle işim olmaz, beni bağışlayın gideyim. dönüş biletimi satın aldıktan sonra ipad'imi aldılar. olsun iş yerinindi zaten. telefonumu da uzattım almadılar, sana lazım olacak dediler.

    yanıma bir adam verip beni bir otobüse yönlendirdiler, bu esnada birisi geldi ve 2000 dinar verdi, inanın hala açıp bakmadım dinar kaç lira, ama 200 dolara tekabul eder dedi, yok dedim istemem zorla verdi. otobüse bindim biri gene gelip ipadin şifresini sordu, söyledim. meydana indikten sonra yanıma biri daha geldi sana içeri kadar refakat edeceğim ama karşılığı 2000 dinar dedi, olur dedim verdim aldığımı.

    meydana geldik. ben sanırım o arada müslüman oldum. bağdat benim kulağıma şöyle fısıldadı, suuuuuuuuuuuuuuuuuuuu

    ne olur, allahım bir damla suuuuuuuuuuu

    oysa allah, çocuk katillerine ilimin eski merkezlerinden bağdat'ta gül verilmesine kızmış olacak ki, 1 damla su vermemiş, onun yerine bomba vermiş. ben karışmam, ama bağdat insanı her gün bomba yiyor, ve insanlar çocuğumun ağzına tükürün, ağzına işeyin de ölmesin diye dua ediyor. ne fayda!

    bu suuuu olayı, benim içime işledi. orada kutsal bir cezaya tanık oldum. tüm psikolojim değişti. meydanda en az 15-20 milletten insanlar vardı, çoğuyla konuştum, tamamına ise küfür ettim. gözlerine baka baka sövdüm. ve istanbul'a döndüm.

    pazartesi sabahından başlayıp perşembe akşamına kadar hayvanlar gibi mesai yaptım, perşembe akşamı 2-3 saat ara verdim, onun dışında cumartesi tam gün, dün de 8-15 çalıştım.

    ıraq insanı, yoğun iş, gördüklerim, tekrar müslümanlığa yönelmem vs. psikolojim bitti. bildiğiniz bitti. sabah yine erkenden kalktım, bir süredir sabah sporu ve iyi kahvaltı yapıyorum güçlü olmak için ama ne fayda, birini trafikte gebertecektim az kalsın. bu psikolojiyle işe gittim,

    birisi biz böyle eşşeklik yaptığımız için bizimle dalga geçti. dayanamadım ona da sövdüm ama kendisi uçuş işletme başkanı'nın saksocusu olur, geri vites yapacağımı falan sandı sanırım, ben de başta yönetim kurulu başkanı olmak üzere, senin başkanın sen anan sülalen ne varsa lan diye 5 dakika bağırdım. her yeri dağıttım.

    bundan sonra ya istifa edecektim, ya özür dileyip boyun eğecektim. istifa ettim, anında kabul edildi.

    amaaaaaa. ben 3 kişilik çalışıyorum ve benim işimi bilen tek kişi bağdat'ta o da müdürüm. hemen işe almak istesen piyasada adam bulamazsın, hadi arayalım: uçak performans mühendisi, yakıt tüketim hesaplama, take off landing ağırlıkları hız dokumanları navigaition database konuları, payload hesaplamaları, en route analizler bla bla derken uçak mühendisliğinin özelleşmiş bir dalıdır, piyasada çok az adam var... gelmezler, gelseler de adapte olacakları sürede bu iş yürümez arkadaş.

    kaldı ki kimse yok. kaldı ki gelecek yeni uçaklar için yaptığımız tümmmmm çalışmaları aldım yanıma, nah veririm, en az 1 aylık emek, uçak 3 gün içinde gelecek kim hazırlayacak.

    tamam bu uçağı da bir şekilde atlattınız diyelim, şirkette o kadaaaar çok iş varki peşinden koşulması gereken, kim koşacak. bu işler yürür mü sanıyorsunuz? yü-rü-me-ye-cek.

    ıraq anlaşmasına ben gönlümü verdim lan! bensiz yürümeyecek. ve ıraq para akıtmazsa atlas'ın sonu gelecek. her gün dakika dakika takip edeceğim : )

    bu arada ben iş buldum. sığır gibi ama dünya naifi bir köpeği gezdirmek günlük 50 dolardan! güç ve haycan sevgisi istiyor, ikisi de var bende. ha yapar mıyım bilmiyorum, şimdi tatile gidicem, dönersem 10 gün sonra düşünürüz.

    emeğe saygı verilmeyen hiç bir iş yürümez arkadaşlar. pegasus da bu şekilde battı, tk'nın hikayesi de var bende, 3 sene önce de ordan attırdım kendimi... yürümez arkadaşlar, itlikle, puştlukla, hainlikle, adam kayırmacılıkla yürümeeeeeez.

    göreceksiniz batacaklar, hep birlikte izleyelim.

    hadi iyi akşamlar.

  • 13. facebook'ta canlı yayın yaparken kendini öldürmek

    bir insan elbette intihar edebilir. bu konuda da olumlu veya olumsuz bir görüşte bulunmak benim haddime düşmez. ancak intiharını kaydeden insanlar annelerine, babalarına ve diğer sevenlerine çok acımasız bir kare bırakmış oluyorlar. bu da gerçekten onları sevenlere yapılmış çok büyük bir haksızlık ve zulümdür.

  • 14. rusya'nın türkiye'ye hava savunma sistemi kurması

    uçağı vurduk bunu rus götü yalayan, putin sevici hain ekşiciler anlayaoroashjgahgas
    yok lan yanlış oldu. bu üç ay önce söylenen laftı.
    putin iyi adam, rusya ile ittifak yaparak abd'ye karşı denge oluşturuyoruz. rus malı sistemler bize lazım.

  • 15. telefonsuz ve cüzdansız dışarı çıkmak

    ohal sürecinde kuş gibi kafese tıkılmaya neden olabilecek eylem.

  • 16. götüm ekşisözlük yazarı olsa alacağı nick

    (bkz: aprogest)

  • 17. lozan antlaşması

    700 milyar ton uranyum ve toryumumuzu da aha bu lozan yüzünden çıkaramıyoz işte. madde koymuşlar. gardaş demişler, uranyum ve toryumu çıkarırsanız siz çok güçlü olursunuz sizinle sadece biz değil tüm dünya bir araya gelsek baş edemeyiz, o yüzden çıkarmayın demişler. ama bak bu madde de gizli kalsın yoksa biz duman oluruz demişler. büyük resmi görmek önemli.

    şen kardeşler kıraathanesi, masa 3'ten sevgilerle.

  • 18. içerde

    --- spoiler ---

    biri sarp'ın öpücüklerinden kaçar,
    diğeri mert'in öpücüklerinden kaçar.

    eeeeeh yeter bee çekilin de biz oynayalım o zaman :(

    (bkz: millet aç aç)
    --- spoiler ---

  • 19. lokomotiflerden çekilmiş güzergah videoları

    kafayı rahatlatmak, evinde sakin sakin otururken başka diyarlar görmek isteyen insanlara farklı bir alternatif sunan videolardır.
    son 1-2 senedir bunlara takıldım. nedense sebepsizce huzur veriyor. haa, oturup da saatlerce öküz gibi trene bakmıyorum. bazen bir arkadaş toplantısının arka planında çalışıyorlar, bazen bir bira açıp keyifle izliyorum, bazen günün stresini atıyorum.

    şuraya birkaç örnek bırakayım. zaten bunlara alışırsanız sizler de bol bol araştırıp yeni hatlar keşfedeceksiniz.
    maglev ve yht'leri koymadım, çok hızlılar, etrafı izlemek pek keyifli olmuyor.

    yaklaşık 7,5 saatlik bergen-oslo hattı (favorim) (norveç)
    https://www.youtube.com/watch?v=xisvs_dkpjg

    halmstad-göteborg (isveç)
    https://www.youtube.com/watch?v=1rq9b_bn6bc

    burgaz-sofya (bulgaristan)
    https://www.youtube.com/watch?v=ynow0n3uodi

    pire-olimpia (yunanistan)
    https://www.youtube.com/watch?v=saxufftx6-o

    londra-northampton (ingiltere)
    https://www.youtube.com/watch?v=g9pye6n7ak0

    northhampton-coventry (ingiltere)
    https://www.youtube.com/watch?v=r2ytxdeq2hi

    diakopto – kalavryta (bu hat 1800'lerin sonlarından tarihi bir hatmış-ekstra bilgi ) (yunanistan)
    https://www.youtube.com/watch?v=ng1rnfrft6y

    rivesaltes - axat (fransa)
    https://www.youtube.com/watch?v=hyjpxxosng0

    delémont - bienne (isviçre)
    https://www.youtube.com/watch?v=tdemfut5ncc

    marseille st charles - lyon (fransa)
    https://www.youtube.com/watch?v=crljcbyvptm

    dresden - cottbus (almanya)
    https://www.youtube.com/watch?v=uukwn1jtdmg

    leipzig - dresden (almanya)
    https://www.youtube.com/watch?v=s3vehaargmk

    paris nord - saint quentin (fransa)
    https://www.youtube.com/watch?v=e1s9swfi2ha

    san remo - genua (italya)
    https://www.youtube.com/watch?v=bh7dhetnkuc

    riazan - moskova (rusya)
    https://www.youtube.com/watch?v=qcugwzifwh0

    springfield - otira (yeni zelanda)
    https://www.youtube.com/watch?v=4ksk0_tuslq

    malmö - kopenhag (danimarka - isveç)
    https://www.youtube.com/watch?v=nsxmxqjnwfg

    glasgow - mallaig (iskoçya)
    https://www.youtube.com/watch?v=nnbwjlkraao

    rijeka - skrad (hırvatistan)
    https://www.youtube.com/watch?v=lbwpcn7hbpc

  • 20. 8 kasım 2016'dan önce 3.dünya savaşı çıkacak

    merkez üssü şirince'ymiş.

  • 21. mühendislik fakültelerindeki en zor ders

  • 22. baykuş'un ingilizcesinin mr.bird değil owl olması

  • 23. sadece türkiye'de statü göstergesi olan şeyler

    (bkz: cehalet)

    şu sıralar çok popüler.

  • 24. kedilerin ağız kokusu

    etobur hayvana vegan maması almak isteyen insanların duymaması gereken koku. besleme arkadaşım sen kedi, git sincap edin.

    kendiniz ne yiyorsanız yiyin de doğanın dengesine karışmayın lütfen. kedi etoburdur, et ağırlıklı bir beslenme alışkanlığı vardır. bundan sonra da öyle olacaktır. ağzı da hep kokacaktır. katlanamıyorsan uzak durursun, hayvanı vegan yapıp maymun etmezsin.

  • 25. samsung galaxy note 7

    başına ne geldiyse levent pekcan yüzünden gelmiştir.

    daha önce aldığı nokia windows phone belki patlamadı ama nokia battı.
    seneler sonra çok sevdiği note 7'yi satın aldı. o da patladı ve üretimi durduruldu.

  • 26. 10 ekim 2016 z. kuyu metrobüsteki beyaz montlu kız

    ucubikine sıçtıgım.

  • 27. derin futbol

    sinan engin: ya hocam, bu hayrullah'ın takıma alınması bir motivasyondur ya..
    ahmet çakar: sen milli takımı motivasyon yeri olarak görürsen, izlanda seninle motive olur

  • 28. sabah ezanı okunurken hissedilenler

    sabah ezanının değişik bir etkisi, hissettirdiği değişik bir duygu var. özellikle evde yalnız yaşayan biriyseniz.

  • 29. sevgilinin doğru kişi olduğunun anlaşıldığı an

    hani diyor ya sabahattin ali,

    "gözlerimden öptü,
    ellerimden öptü, ellerimden.
    avuç içlerimden öptü.
    unutabilir misin şimdi?
    ben, ölsem unutamam."

    anlarsınız. ölseniz de unutamayacağınızı anladığınız zaman, anlarsınız.

  • 30. öğretmenlik mülakat sonuçlarındaki rezalet

    sonuçlar açıklandı ve 4300 kişinin alınacağı bölümümde kpss türkiye 121. iken atanamadım.varın yenen hakları siz düşünün.mülakat puanım 89 idi.düşünün o kadar çok insanı 90 üstüne geçirmişler ki..
    yatacak yerleri yok yemin olsun.
    nasıl kanıtlarım bipmiyorum ama sayfada hep kişisel bilgiler var.ama şu resimlerden anlayın
    http://i.hizliresim.com/keqvkm.png
    http://i.hizliresim.com/y4ybwl.png
    isteyen inanmayabilir ama durum bu a dostlar!!!
    bu da benim tercih ettiğim yerlere şişirilmiş puanlarla gidenlerin puan tablosu.hakkımı kimden alacağım,kime soracağım?
    http://i.hizliresim.com/2jdrbe.png
    edit: bana moral vermeye çalışan tüm herkese canı gönülden teşekkür ediyorum.benim gibi binlercesinin emekleri bu şekilde heba edildi.ben istisna değil bir örneğim sadece.

  • 31. arsene wenger'in fatih terim hakkındaki sözleri

    (bkz: tanrım)(bkz: lanet olsun)(bkz: ihtiyar moruk)

  • 32. 3850 lira maaş ile krallar gibi yaşayan aile

    2 bin lira maaş ile krallar gibi yaşayan adam başlığımı hatırlarsınız. hatırlamıyorsanız okumadan bu başlığa geçmeyin anlayamazsınız. bilenler bilir çok ses getirmiş 2014 yılının en beğenilen entryleri arasına girmişti o başlık.

    tabi az buz değil 2 yıl geçti üstünden. tabi çok şey de değişti bu süreçte. buyrun başlayalım;

    1. maaşım 2750 tl oldu şirket farklı iş aynı.
    2. evlendim 7bin tl kredi borcum kaldı.
    3. arabamı 98 sattım model bir şahin'im var artık.
    4. hanım atanamadı ücretli öğretmenlik yapıyor. senede 3 ay çalışmadığı için aylığı 1100 tl'ye geliyor.
    5. sigara yerine tütün içmeye başladım aylık maliyeti 40 tl.
    6. alkol hala yok.
    7. ev kiram 800 tl, 2+1, şehir gaziantep semt karataş.
    8. telefonumu değiştirdim artık general mobile'den sony xperia z1'e terfi ettim.
    9. bu yıl eşimle alanya'ya tatile gittik 2 bin tl'ye 1 hafta ultra herşey dahil tatil yaptık iki kişi.
    10. ayda en az 2 en fazla 4 kez dışardan yemek yiyoruz. malum gaziantep gastronomi şehri ve ucuz
    11. sinemaya gitmek yerine eve ufak bir sinema salonu yaptım görseniz şoka girersiniz :)

    mutlu olmak için zengin olmak zorunda değiliz. lütfen kendinize işkence edip psikolojik problemler yaşamayın. hayatın tadını çıkarın olm ya

    var olanla mutlu olmak varken zengin olma hayaliyle heder olmayın.

  • 33. eski sevgilinin asrın düğününü yapması

    bas eksiyi, engelle
    okumayın bile
    göz bile gezdirmeyin

    şu gereksizlerle aynı sözlükte olmaktan utanıyorum. sedat kapanoğlu şu entryi okuyup ne hale geldik demiyor musun acaba?

  • 34. aleyna tilki

    şu an ibrahim tatlıses tarafından meşhur edilmemiş kişi yalnız bu ileride ibrahim tatlıses tarafından kurtarılması gerekmeyecek anlamına gelmiyor tabi.

  • 35. zonguldak'ta kyk yurdundan kaçırılan kadınlar

    zonguldak'taki nesibe hatun kyk yurdundan 3 gün içinde iki kadının kaçırıldığı ve yurt yönetiminin olayı gizlemeye çalıştığı ile ilgili haberler var sosyal medyada.
    https://twitter.com/…iyim/status/785601274209329152
    https://twitter.com/…yisd/status/785584375597457413
    https://twitter.com/…idaa/status/785587890818576384
    https://twitter.com/…ahit/status/785604467328749570
    yurtta kalan diğer kadınlar olaylara tepki gösteriyor, ancak yine karşılığı kaçırılan kadınları bulmaya çalışmak yerine tepki gösterenleri susturmak olmuş anlaşılan.
    kaçırılan kadınların bir an önce bulunması için harekete geçilmesi gerekiyor, bunu da ancak bizim zorlamamızla yapacak yine yetkililer. lütfen tepki gösterin.

    twitter'daki hashtag: #nesibehatun2gün2kadın

    ekleme: kaçırılan insanların cinsiyeti genç kız veya kız öğrenci değil, kadın ve kaçırılma nedenleri cinsiyetleri.
    bu yüzden başlık bu şekilde açıldı.

    son ekleme: şuradaki videoya göre bulundukları söyleniyor, ama henüz kesinleşen bir durum yok, sadece bir duyum halinde şimdilik.
    https://twitter.com/…unet/status/785618902525050880

    olay yerinden gelen şöyle bir ses kaydı var, epey sıkıntılı bir kayıt, belki sesi düzeltmeyi bilen bir arkadaşı kaydı düzeltir.
    http://vocaroo.com/i/s1garqkkzspz

  • 36. ücret verirken şoföre elini değdirmeyen kız

    eli değdi diye şoförün tahrik olmasından ve tecavüz edilmekten korkuyordur.

    edit: başlık başa.

  • 37. erkeğin seks dışındaki kullanımı

    sonra erkekler sadece seks düşünüyor diyip kuduruyorsunuz.

  • 38. eve alınan pirincin düzene başkaldırması

    bugün okuldan eve dönerken kafam nasıl bozuk? nasıl bozuk? hiçbir derdim de yok. ama kafam nasıl bozuk? bizim mahalle bakkalına girdim. kafam çok bozuk? kek ve portakal suyu alırsam kafamın bozukluğunu giderebileceğimi düşündüm. aldım da, ama gözüme sağlardan beyaz, küçük küçük taneleri olan, pofuduk pofuduk torbalara sıkıştırılmış, minik minik, kafam nasıl bozuk? pirinç yapacağım ulan dedim. evet, o an öyle söyledim. ben, evime gideceğim ve bu pirinci pilav yapacağım. onun dönüşümünü izleyecek, sonra onu duvarlara vura vura yiyeceğim. merhaba.
    ama eve aldığım pirinç şerefsiz çıktı. sıcak, tuzlu suya koyup ıslattım, iflah olmadı. kafasına vura vura bol suda yıkadım, arlanmadı. yağın içine attım kavurdum, tam yola gelir gibi oldu, bu sefer de üstüne eklediğim suyu geri tükürdü, çekmedi, kabul etmedi. vi rabbil alemi allahuallah diyorum kendi kendime. sinirlenmeye başladım. bir de yapmaya çalışırken iyice acıktım mı? kafam nasıl bozuk?
    sinirlerime gem vurup sakin olmanın mantıklı olduğuna dalalet ederek kendimi kendime alet etmedim. pirinçlere dostça yaklaştım. onları dinledim. şakalaştım onlarla, sizi haylazlar dedim. ah, sizi gidi küçük yaramaz afacanlar! tencereyi karıştırdığım kaşığın içini sevgiyle öperek pirinçlere dokundurdum. kapağı tekrar kapattım. tencerenin kulağına eğilip nazım hikmetten atom bombası şiirini okudum. götü yiyorsa pişirmesindi. ona dünyayı dar ederdim.
    gelin görün ki, hala çekmiyordu suyu. şap bi de nal ululluah, allahu allah diyorum kendi kendime. biraz daha bekledim yok. yolu yok, çekeceksin diyorum, o da bana yolu yok, çekeceksin diyor. bak diyorum, yolu yok, çekeceksin diyorum, o da bana dönmüş, yolu yok, çekeceksin diyor. la ilahe illallah, allahu allah diyorum kendi kendime. sinirlerim iyice gerildi mi? zaten kafam bozuk? gözlerimde zeus'la apollon sevişiyor. son kez; o da içimde kalmasın diye, son bir defa kez kere şans verdim ona. yolu yok, çekeceksin dedim ve bekledim. küçücük bir hareketini bekliyordum. baktım ağzını açar gibi oldu ve "yol.." der demez ocağın altını sonuna açtım. ve "bana da vereceksin ororpspsusısusyusuysusu" diye bağırmaya başladım. bilmiyorum yaptım işte. kendimi kaybetmiştim. "banananandnadnanaa verecekkesşisisimninininiininin." diyor, kendimi yerden yere atıyor, üstümü başımı parçalıyordum. pirinçler çığlık atıyor, tencere kaynıyordu.
    keyfim birdenbire yerine gelmişti. dönüp tencereye baktım, pilavlar hala sert ve sessiz. işit allah derdimi, dualarımı, sabreyle bağışla günahlarımı, şap bi de nal ulullah, allahu allah diyorum kendi kendime. şimdi daha demin, biraz önce değerli can gönül yoldaşlarım, bakayım dedim, korkudan tavanın dibine yapışmışlar, çıkmıyorlar, çıkaramıyorum onları oradan.
    velhasıl, ben 3 saattir pilav yeme hayalleri kuruyorum biliyor musunuz? ben pilav yiyemeyeceksem ben niye pilavın üzerine yaşıyorum? ya bunu destekleyen bir şey bulacaksın, ya da ne bileyim, yaratacaksın ya? kaç para ulan bir pilav? istesem çıkarım dışarı yerim ama kafam nasıl bozuk? ben evimde kendine pilav yaparak yaşayabilen bir insan olmak istemiştim bugün. olmadı can değerli dostluk gönül yoldaşlarım, olmadı.
    olmadı. neyse. ben gidiyorum. ama sanmayın ki bu gidişimde bir kalış yoktur. peşimden gelmeyin hepinizi vururum.

  • 39. lindsay lohan'ın başörtüsü takması

    ahuahaauhaua papatya gibi beyaz ve ince kadın olmuş mu sana batı karadenizli az muhafazakar ailenin, eltisini çekemeyen fesat ve dedikoducu gelini? boş zamanlarında bütün binayı kavrulmuş salça kokutuyor ve kafası derslere basmayan oğlu emirhan'ı dövüyor.

  • 40. fatih terim'in galatasaray'a geri dönmesi

    galatasaray'dan alenen korkan bir yazarın yaratmaya çalıştığı algı.

    oğlum bu kadar korkmayın lan ilk kez şampiyon olmayacağız. 20 tane daha var. *

    (bkz: riekerink bey diyeceksiniz)

    edit : fatih terim'in başımızın üstünde yeri falan yoktur. doğrudur, bize sayısız başarı kazandırmıştır kendisi. ama galatasaray taraftarı da ona başarı, şan, şöhret, para ve ego kazandırmıştır. bizi milli takım için satarak kalplerimizi kırdı. borcumuz yok, ahımız var hocam.

  • 41. jan olde riekerink

    sadece şu açıklaması bile 10 senelik sözleşmeyi hak ediyor.

    --- alıntı ---

    “oyuncuların büyüme aşamasında 3-4 yıl çalışınca doğal olarak bir bağlılık hissediyorsunuz. mustafa ile daha bu sabah konuştum. bu kadar önemli bir olaydan sonra onu bilgilendirmem gerekiyor. bütün bu olanlarla nasıl baş etmesi gerektiğini anlatmalıyız. ona iki şey söyledim. ilk olarak başarılı olmasını istiyorum. etraftan çok fazla reaksiyon alacak. bunun altından kalkması lazım. ‘neyi başarmak istiyorsun’ diye sordum. cevap olarak ‘galatasaray'da şampiyonlar ligi oynamak istiyorum’ dedi. mustafa'ya ‘henüz 14 yaşındasın. başarıya giden yol uzun bir yolculuk. iyi ve kötü zamanların olacak. düşeceksin ama kalkmasını bileceksin. sahip olduklarının keyfini çıkar ama bu senin amacın. maçlarda da bunu bekliyorum. bunları başarılı olmak için yapmalısın. para ya da şöhret için değil’ dedim. genç oyuncular şu an başardıklarının keyfini sürebilir ama bir yerde tökezleyecektir. o anda ayağa kalkması önemli” ifadelerini kullandı.

    mustafa'nın çok nazik bir çocuk olduğunu hatırlatan teknik direktörümüz, “şu anın keyfini çıkaracak. fakat kendi takımına dönecek. takip etmeyi sürdüreceğiz. onun da görevi her maçta yüksek performans göstermek. altyapıdaki kalitenin standartını artık kendisi oldu. çok disiplinli bir karak

  • 42. 2 bin lira maaş ile krallar gibi yaşayan adam

    şurada verilen krallar gibi yaşama örneklerine bakınca bu nerenin krallığı demekten kendimi alamıyorum.

    2000 lira maaşı normalleştirip kralım ben diye kendinizi inandırırsanız, patronlar, işverenler sizi daha çok kullanırlar.

    mesela çok kralım bakın diye döküm çıkaranların hiç birinde bence iyi yaşamanın önemli kalemlerinden birisi olan seyahat yok. seyahatin en ucuz hali bile şu denklemleri altüst eder.
    dışarı çıktığında çayın kahvenin hesabını yapıyorsan, biradan başka alkole elin gitmiyorsa, ihtiyacın olan kıyafeti almak için sezon sonuna kadar indirim olsun diye bekliyorsan, sinemaya gitmek için indirim gününü bekliyorsan kral değilsin arkadaşım.

  • 43. yer yarılsa da içine girsem denilen anlar

    bazen tek bir olay yüzünden birkaç kez üst üste yerin dibine girilebiliyor(muş).

    lisedeki ilk yılımda hem ingilizce yoğunluklu derslerden acayip derecede bunalıyordum, hem de edebiyata iyiden iyiye vurulmuştum. bir gün bir kaçamak yapıp okulu ekeyim dedim, atatürk il halk kütüphanesi'ne gittim. öylesi güzel vakit geçirdim ki, dayanamayıp ertesi gün bir daha gittim, sonra bir daha. bir daha...artık ayaklarım kendiliğinden oraya gidiyordu. zira bu rüzgar aklımı almıştı bir kere; kütüphaneden kütüphaneye, kitaptan kitaba koşuyordum. artık beni durdurabilene aşk olsundu. bu kaçış, işin ilk utanç verici kısmı idi. ama nereden bilebilirdim ki sonraki günlerde daha da yerin dibine girebileceğimi...

    tabi ben bunca gün üst üste okula gitmeyince, sınıf arkadaşlarım durumdan işkillenmiş. içlerinde bir tane boşboğaz bir arkadaş vardı (hala ısrarla facebook'tan farklı adlar altında arkadaşlık isteği yollayıp duruyor), onunla şiirlerimizi paylaşırdık. gitmiş, "kafkaesque bana bir şiir teslim etti" deyip, yazdığım şiirlerden birini sınıfta yüksek sesle okumuş. sonrasında bu arkadaş boşboğazlıkta çan yapmak istercesine, "kafkaesque intihar etmiş olabilir" diyerek ortalığı iyice velveleye vermiş. sınıfta bir panik havası... herkes şok! hatta bu şokun etkisiyle bazı sınıf arkadaşlarım, "bu tribal çocuk intihar eder mi etmez mi" tartışmalarına girişmiş.

    neyse efendime diyeyim, öyle böyle oldu, sonunda benim okuldan kaçtığım ailem tarafından da anlaşıldı. haliyle o saatten sonra bir gözetmen (aynı lisede okuyan bir akrabam) eşliğinde okula gider gelir oldum. adam sınıf kapısına kadar gelip beni bekliyor, sonra birlikte eve dönüyoruz. her gün kapımda, sanki kız arkadaşım anasını satayım. hatta öyle hale geldik ki adam benim sınıf arkadaşlarım ile kanka oldu. hala her yıl düzenlediğimiz lise toplantılarına o da çağrılır. öylesi bizden olmuştu. neyse işte, bu görev aşkıyla yanan akrabam arada koluma giriyordu, sanki her an kaçacakmışım gibi. millet garip garip bakıyor falan...şu sahneyi gözünüzün önüne getirin, tam rezalet...bu da işin üçüncü utanç verici kısmı.

    daha bitmedi.
    öyle zamansız bir vakitte okula dönmüşüm ki sınavlar tam başlamak üzere. iki haftadan fazla süre boyunca okula gitmeyince, haliyle ingilizceye fransız kaldım. sınav kağıdına bakıp sallıyorum bir şeyler. 40 falan almışım. sınıftaki düşük notlardan biriydi. ama hocam beni çok severdi sağ olsun. 40 verdiyse, o kağıt en fazla 20 falan ediyordur yani. beni cesaretlendirmek için, sınıfa dönüp, "aferin kafkaesque'e, onca gün okula gelmedi, yine de 40 aldı. alkışlayalım kendisini"... millet şaşkın şaşkın beni alkışlıyor, arada ıslıklar, tezahüratlar falan...ben ise başımı önüme eğmişim, susmuşum, kıpkırmızı olmuşum. o güne değin bu kadar utandığımı cidden hatırlamıyorum. bu da dördüncü ve belki de o zamana kadarki en büyük utanç anımdı.

    ve o malum şiir, herkesin aklına "bu çocuk intihar etti" fikrinin yerleşmesine sebebiyet veren o mel'un şiir. işte henüz ergen iken (14) yazdığım asıl utanç verici şey:

    "artık aranızdan ayrılacağım
    elveda gerçek dostlarım, elveda.
    benim de ömrüm buraya kadarmış
    elveda gerçek dostlarım, elveda.

    gözümüz yok bizim asla parada
    sevenler varsa olmayız arada
    gülmekten sonra, ölmek var sırada
    elveda gerçek dostlarım, elveda.

    yaşım bugün on dört, yarın kırk dokuz
    bugün varız ama yarın belki yokuz.
    karnımız açsa da gönülde tokuz
    elveda gerçek dostlarım, elveda"

  • 44. bedelli askerlik

    askerliği yapalı çok oldu ama yine de bir bu başlığı bir de protein tozu başlığını takip etmeyi çok seviyorum.

    tanım: her dönem efsane atışmaların döndüğü başlık.

  • 45. ismail saymaz'ın chp'ye genel başkan olması

  • 46. milli takım'ın yeni teknik direktörü

    ben tüpçüyü tanıyorsam ilk hedefi

    (bkz: şenol güneş)

    ikinci hedefi

    (bkz: jan olde riekerink)

    olacaktır. adam düzgün giden arabanın tekerine çomak sokmadan duramıyor zira.

  • 47. orta sınıf

    demokrasinin dayanağı olarak görülen, beklentilerin üstüne bindiği, ama aynı zamanda hor görülmesi hiç bitmeyen sınıf. ayrıca "küçük burjuvazi"yle de pek çok şekilde karıştırılan sınıf. ("maaşlı küçük memurun neresi küçük burjuvazi?" diye sormak lazım önce onu diyene!)

    "orta sınıf kalmadı artık!" tespiti nicedir var, ben bunu yineleyecek değilim. sadece şunu hatırlatamakla yetineceğim, topyekün nefret kusulan orta sınıf, toplumların uçlara gitmesini engelleyen bir emniyet subabıdır. "devrimlerin önünde orta sınıf bir engel!" diyenler, aslında güçlü orta sınıfın aynı zamanda faşizm, nazizm, totalitarizm gibi -izm'lere de engel olduğunu unutmaya pek meyilli nedense.

    esas unutulmaması gereken, hiçbir insan grubunun tamamiyle kötü ya da tamamiyle iyi olmadığı. yani korumamız ve sürdürmemiz gereken özellikleri olduğu gibi, elbette daha iyiye yönlendirilmesi gereken özellikleri var her sınıfın. e orta sınıfın kısıtlayıcı ahlakına da belli eleştiriler yönelttiğim(iz) kesin, ama orta sınıfın kendisini toplumun ekonomik elitlerinden ya da en alt kesiminden "daha canavar" görmeye de gerek olmadığı kanaatindeyim.

    bir taraf üst kesime özenip köşeyi dönmenin hayalleriyle yaşar ve etrafındakileri hile hurdayla aldatmanın yeni yollarını icat ederken, en az onlar kadar "kötü" olan, yoksulların acılarına gerçekten kulak falan vermeyip sadece yoksulluk edebiyatını köpürtenler de ortaya çıktı. bu söylem, sabah akşam orta sınıfı yerin dibine sokarken, hırsızlık yapan yoksullara gösterdiği şefkati orta sınıfa hiç göstermedi. bir insanın açlıktan, yokluktan yahut sadece gördüğü horlanmadan dolayı inadına hırsızlık yapmasına, bir tepki olarak bir şeyi çalmasına "onu bu hale getirenler utansın" diyebilirken, orta sınıfın dört başı mamur kültür endüstrisiyle yönlendirilmesine hiç müsamahamız yok. onu o hale getirenler neden utanmasın, bilmem...

    bunun gittiği bir diğer nokta, aslında orta sınıfın giderek eriyerek üç sınıfın artık temelde iki sınıfa (zengin ve fakir diyelim hadi kabaca) ayrılmasının belirginleşmesinin de sonucunda, orta sınıfı "elitlik"le, yurdumuz özelinde "beyaz türklük"le itham etmek oldu. geçenlerde internette çok dolanan bir görsel vardı, şu: http://hizliresim.com/vzgr5v (hani şu "bunlardan kaçını yaptınız, ne kadar beyaz türk bir çocuktunuz" testi.) teste bakıyorum, bir-iki tanesi hariç hepsi mükemmelen orta sınıf maddesi yahu?! çocukluk dediğiniz şey minimum 13-14 seneyi kapsıyor, onca senede bunların bir kez olması nasıl bir zenginlik alameti olabilir? bunları yapmak beyaz türklük, elitlik falan değil, düpedüz orta direklik alameti. yani bunlar çocukluğumuzda yoksa, biz düpedüz yoksulmuşuz, "bizi o yoksulluğa itenler utansın!" denecek kadar hem de! ciddiyim, herhangi bir memurun, sıradan ofis çalışanının çocuklarına sağlayabileceği, sağlayabilmesi gereken şeyler bunlar. eğer bugün "zenginlik alameti" olarak hatırlıyorsak/yorumluyorsak, gerçekten ters giden bir şeyler olmalı!

    ters gitmek demişken, şu "elitlik"ten de biraz daha bahsedeyim. bugün her şeyin karşısına yoksulluk edebiyatımızı koyarak ayakta durabilir hale geldik. kitap okumadın mı, "ben çok zor durumdaydım, okuyamadım"ı bas gitsin. "e ama sen istanbul'da yaşıyormuşsun, istanbul'daki en sıradan devlet okullarında bile iyi kötü kitaplık var, ayrıca ücretsiz şehir kütüphaneleri var." desem (ki var biliyorum, zira ben de devlet okuluna ve şehir kütüphanesine gittim!), ben "elit" olurum. çünkü karşımdaki hemen birçok bahane üretir. bakın bahane diyorum, mazeret değil, zira ikisi farklı şeyler. bazı insanların gerçekten zorluklarla dolu hayatları olmuştur, ama kimi herhangi bir şekilde eleştirmeye kalksanız sanki anası babası ölmüş ve sokaklarda kalmış ya da yatalak anacığına bakarken okuldan sonra da çalışarak yıllarını geçirmiş gibi davranıyor. hepimiz mi bu kadaaaar büyük zorluklarla büyüdük, bırakın allaseniz! en ufak zorluklara bahane üretmek ve gayet orta direk olduğu halde, sırf (s)empatiden faydalanmak için fakir edebiyatına sarılmak, en başta hayatı gerçekten zorluklar içinde geçenlere hakarettir, hakiki yoksulların bizde empati uyandıran durumundan faydalanmaktır.

    yoksul olmayan herkesi bir anda zengin saymanın ne kadar acayip olduğu fikrini de geçenlerde yeniden alevlenen umut sarıkaya vs ersin karabulut başlığını okurken tekrar düşündüm. o kadar saçma ki, "umut bizdendir, ersin beyaz türk'tür" muhabbetine kadar varmış iş. bahsettiğim orta direk algısının yok oluşu tam da bu işte. çocukluğunda istediği pek çok şeye ulaşamadığını yıllardır çizerek anlatan, hatta balon gibi üç kuruşluk basit bir şeyi elinden kaçırdığı için annesinden tokat yediğini (zira onlar için bile lüks olabilir bu) ve bu yüzden hep çizimlerinin köşesine balon çizdiğini söyleyen, klasik öğretmen çocuğu tipler artık "beyaz türk" algılanır olmuş. sırf ondan daha yoksulu var diye "zengin" sınıfına sokulanlar bir ülkenin orta bile değil, alt orta sınıfı, düşünsenize! komik değil bu, çok acıklı. herkese "elit" bilmem ne diye saldıranların, herkese "cahil" diyen bir tarihçiye fanatik biçimde tutkun olmaları da ayrı bir tezat, ayrı bir acıklılık. standartları yüksek olan, daha iyiyi amaçlayan ve bu uğurda uğraşan (konu edebiyat da olabilir, müzik de...) herkese "elitizm yabıyonuğzz" diye bağırmak (hem de şüphesiz elitizmin siyasal düzlemde neye denk düştüğüne dair çok da bir fikri olmadan, ezbere, sırf içinde "elit" kelmesi var diye) durumumuzu daha kötü yapıyor.

    belki bu bilinçsizce hamaset dolu algının bir sebebi de, o orta sınıf çocuklarından bir kısmının ellerindeki imkanları, potansiyeli sonuna kadar zorlayarak bir yerlere gelebilmiş olmaları. (anadolu liseleri, iyi devlet üniversiteleri, o eğitimle bulunan yurtdışı bursları vs.) evet, toplumun daha alt sınıfları için hayat her zaman daha zor oldu, bu muhakkak, tutup da "fırsat eşitliği var" filan diyemeyeceğim. ama bu çarpıklığı düzeltmenin yolunun elinden gelenin en iyisini yapmaya uğraşan ve bu sayede bir yerlere gelebilmiş orta sınıf çocuklarını boklamak olduğu fikrine nereden kapıldık? mesele "emek"se, emek sadece tamirci çırağının gösterdiği bir şey miydi? ha ama boğaziçi'nde okurken ailesine yük olmamak için ingilizce dersi veren mesela "emekçi" olmuyordu, değil mi? haydi biraz onlara sövelim, çünkü sınıf bilincine sahip değiller ve sınıf bilincine sahip olmamaları için bunca uyarana maruz kalmaları hiç önemli değil! o da okusaydı öğrenseydi canım, biz nasıl yaptık!

    biz nasıl yaptık sahiden? insanın özgür iradesini çoğu zaman küçümsediğimiz kanaatindeyim. çevresel koşullar ve yetiştirilme tarzının her zaman insan üstünde çok önemli olduğunu söyleyen biri olarak, yine de son tahlilde özgür iradeye vurgu yaparım, çünkü insan hayatı bounca seçimler yapan bir canlıdır. örneğin üç kardeşi okumayı sevmezken inatla derslerine tutunan bir çocuk, onlardan çok da farklı koşullarda büyümemiştir aslında, evet belki bazı şans faktörleri (daha destekleyici bir ilkokul öğretmeni, çalışkan bir arkadaş vs.) etkili olmuş olabilir, fakat hayat tesadüfler kadar bizim seçimlerimize de bağlıdır. başında duran olmadığı halde, sokağa oyuna çıkmadan önce ödevlerini özenerek yapan çocuklar da vardır ve bunu "ilgili anne baba faktörü"yle açıklayamazsınız, ancak "içinden geliyor" diyebilirsiniz. (ilgili ebeveynlerin okul başarısını arttırıcı etkisi ayrı bir konu, burada farazi biçimde bütün kardeşlerin koşulları eşitken neden içlerinden birinin farklı davrandığı sorusu üstünden düşünüyorum.) kendini kurtarmanın yolunun eğitimden geçtiğini bir şekilde kavramış ve bu yolu tutmuş olabilir bir çocuk, bir genç. ya da basitçe sadece okumayı seviyordur bile diyebiliriz. düşünün, çok cimri bir ebeveynle büyüyen bazı çocuklar onun gibi cimri olma kalıbını benimserken, bazıları da buna tepki olarak cömert olmayı, paylaşmayı, hatta işi öteye götürüp savurgan bile olmayı seçebilirler. her şeyi yetiştirilmeye bağlarsanız bunu açıklayamazsınız. çünkü işler bir yerde bireyde düğümlenir: o ne seçecek? o kendini nasıl inşa edecek? kendi varlığını nasıl tanımlayacak? (hoşgeldin varoluşçuluk!)

    biraz daldan dala atladım, ama sanırım esas derdimi ifade edebildim az çok. bu "elitlik", "zenginlik" iddialarının gerçekte orta sınıfla pek bir alakası yok; bizim "orta sınıf" algımız epeyce kaymış. orta sınıfın yerini alan, her an kışkırtılmaya hazır mob (bunu sakın ha direkt alt sınıf olarak algılamayın! mob'u tek kelimeyle türkçede karşılamak zor, o yüzden biz "iktidarla, üst sınıfla direkt ya da dolaylı işbirliği yapmaya ve şiddete meyilli, yoz ayaktakımı" diyelim), orta sınıftan çok daha tehlikeli ve giderek büyüyor. bunu söyleyenlere "elit bebe, elitizm yapıyor" filan demek de ancak tehlikeyi büyütür. devrimler ve evrimler şüphesiz her toplumda -ama yavaş, ama hızlı- olacak, gazoz gibi çalkalanan bir toplumdan da muhakkak eninde sonunda bazı iyi şeyler de çıkacak. ama orta sınıfın daralmasının bu devrim ve evrimleri genelde ne yöne sürüklediğine tarih üstünden bir bakın isterseniz...

  • 48. 10 ekim 2016 kendimi öldürecek olmam

    ben intihar hakkında çok düşündüm. intihar etmeyi denemedim ama bir insanı ne ölüme iter diye düşündüm. intihar eden arkadaşım da oldu, deneyip ölemeyen de, çok boktan bir hayat yaşadığı halde asla kafasından ölüm fikrini geçirmeyen de.
    sonuç aynı noktaya çıkıyor. tutunacak bir şey lazım. çünkü çizginin diğer tarafı acayip yakın ve ulaşılması çok kolay.
    her insanın hayatında acılar vardır. kendi tarafından baktığın zaman bazen gülersin o acılara bazen çok üzülürsün. hep kendinle kıyaslarsın çünkü. oysa herkesin yarası kendine derin.

    bizim ailenin de bir yarası vardır. annemin kuzeni. biz ona dayı deriz, öyle öğretildi çünkü. dayım üniversite yıllarındayken sizin anlayacağınız tabirle anarşist olduğu için 80 döneminde hapse giriyor. ama böyle bulunamayacak cinsten bir girme bu. insanın aklının alamayacağı işkenceler görüyor. yıllarca içerde kalıyor. isim verse kurtulacak, vermiyor. o dönemler öyleymiş, bir dava adamı olma durumu varmış. şimdi tabi böyle bir şey kimseye bişey ifade etmez.

    sanırım ben lisedeyken falan, dayımın işkececilerinden biri, aşırı vicdan azabı sebebiyle yaptığı işkenceleri nokta dergisine verdiği bir röportajda anlatmıştı. ben ikinci paragrafta bıraktım okumayı. öyle böyle değil. bir insan ne ruhen ne bedenen bunlara nasıl dayanır aklım almıyor. ama dayandı. dayım hapisten çıktıktan sonra bir süre tedavi gördü. 40 yaşında evlendi ve baba oldu. şimdi küçük bir çiftlikte yaşıyor. tavukları var. kızıyla domates ekiyor.
    o, bu acıları çekerken neye tutundu hep merak etmişimdir. 23 yaşındayım o zamanlar, dayımla içmeye gittik. çok ağır adamdır. girdiği ortamların hepsinde acayip bir saygı görür. ben de tabi deli doluyum. dayı dedim, sen nasıl ölmedin? gülümseyerek baktı, yüzümü iki avucunun içine aldı. "kuzum, senin gözlerin ne kadar güzel, ölseydim bunları göremeyecektim"

    herkese tutunacak bir çift kuzu gözü dilerim.

  • 49. donald trump

    trump'ı destekleyenleri düşük iq sahibi olmakla itham edenlerin, selahattin demirtaş'a oy vermiş, terörist başı apo'nun 30 milyon kürdün halk önderi olduğunu düşünen tipler olduğunu geçmiş entrylerine bakınca görüyoruz. tipik kampüs solcusu aptal profili.

  • 50. istanbul trafiği

    en büyük nedenlerinden biri de maalesef budur.