Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. binali yıldırım'ın gelin arabasının önünü kesmesi

    herşeye de bok atmayın.
    yıllardır özlediğimiz şeyler değil mi bunlar?
    kız istiyor, düğün konvoyu önünü kesiyor.
    tahtaya yazı yazıyor.
    tarık akan için taziye mesajı yayınladı.
    bıkmadık mı kavgacı siyasetçilerden.
    her ne kadar oy vermesem de bu tür hareketlerini sempatik buluyorum.

  • 2. moody's'i dikkate almıyoruz

  • 3. illerin ünlü markaları

    adana: adana adliyesi

  • 4. a 101 mağazasında kameraya yakalanan tacizci

    "şort giymeseydi, o saatte orada ne işi vardı, kuyruk sallamış" savunmacılarının hakkında ne diyeceğini merak ettiğim, başörtülü bir hanımefendiyi hedef alan tacizcidir.

    dini, ideolojik etkenlerle tacizi, tecavüzü meşrulaştırmaya çalışanların ders alması gerekir.

  • 5. selma'nın renkli dünyası

    evin içi disneyland dışı bağcılar.

  • 6. ilk defa seks yapacak erkeğe tavsiyeler

    delik zannettiğinden daha aşağıda

    edit: ulan ne çok mesaj geldi. yalnız değiliz beyler; toplanın...

  • 7. sevgiliyle aradaki 19 cm'lik uzunluk

  • 8. yemekten sonra tepsimizi topluyoruz kampanyası

    öncelikle herkese merhabalar, bu başlığı uzundur açmayı düşünüyordum ancak nereden başlasam bilemiyorum o yüzden şöyle bi arkaplan ile derdimi ve kampanyayı anlatayım.

    1 dönem boyunca erasmus öğrencisi olduğum polonya'da kaldığım yurt, bulunduğum şehrin güneyinde ve iş merkezi olan bölgeye çok yakındı. yine bu bölgeye yakın bir avm'ye gittiğimizde ise envai çeşit beyaz yakanın, o bölgedeki insanların aileleriyle vs gelip yemek yediğini ve yemekten sonra tepsilerini toplayıp, en yakındaki çöpe gidip boşalttıklarını gördüm ve bu güzel alışkanlığı ben de edindim.

    türkiye'ye dönünce ise özellikle burger king, mcdonalds gibi fastfood zincirlerinin restoranları başta olmak üzere, özellikle haftasonları hıncahınç dolu avm yemek katlarında ve üniversitelerin çarşı, kantin, yemekhane gibi yerlerinde çalışan temizlik personeline çok fazla iş düştüğünü gördüm. annesi de taşeron temizlik işçisi biri olarak bu konuyu buraya yazmaya karar verdim.

    bu kampanya ile birlikte;

    -tüm gün ayakta çalışan ortayaşlı temizlik personeli kadınların iş yükünü bir nebze olsun hafifletmek,

    -yaşlı genç farketmez, tüm görevlilerin işini kolaylaştırmak,

    -kendimizden sonra masaya oturacak kişiler için daha güzel bi masa bırakmak hedefindeyim.

    konu sadece avm veya fastfood restoranı değil, yukarıda bahsettiğim gibi, üniversite kampüslerinde de uygulanabilir. şahsen öğrencisi olduğum hacettepe üniversitesinde city ve bam'da bunu yaptığımda öğle kalabalığında çok yoğun çalışan personelin gözündeki minneti size anlatamam.

    okuduğunuz için teşekkürler.

  • 9. türk milletinin kutuplaşmadığı konular

  • 10. jan olde riekerink

    beşiktaş maçının ilk yarısındaki gibi bir takımı 2000'li yıllarda bile izlemedim. türkiye liginin en iyi top oynayan takımına top bile göstermediler, gollerden bağımsız, aşırı iyi bir futbol oynadı. ilk yarının sonunda bir istatistik vardı. yanlış görmediysem en çok mesafe kaydeden futbolcularda, galatasaray'da wesley 5. sıradaydı ve o bile beşiktaş'ın en çok koşanından 200 metre fazla koşmuştu..
    ikinci yarı yorgunluk ve kontrollü oyun istegi doğaldı. tam artık beşiktaş maç dönmeyecek noktasına geldi diye düşündüğünde abuk bir gol yedik ve maçın berabere biteceği belli oldu.

    yalnız galatasaray da değil genel olarak futbol seyircisinde garip bir huy var. işler az tıkandığında beklenen şeyler olduğunda (beşiktaş'ın ikinci yarı baskı kuracağı gibi) yedek kulübesine aşırı bel bağlaması kenardan gelecek futbolcudan mucize beklemesi gibi. girip başarılı olursa ben demiştim, bu adamı almalıydı kötü oynarsa bu değişiklik gereksizdi demek için bir anlamda.

    değişiklikler takıma ne yarar sağladı diye düşünen yok. sinan ne yaptı, josue ne yaptı, hiç oynamamış cavanda'nın böyle bir maçın o dakikasında oyuna alınması akıllıca mıdır diye düşünen yok. bir ihtimalin peşinden koşmak bir umudu gerçek gibi kabul edip ona bel bağlamak futbol gerçekliğiyle çok alakalı değil..

    galatasaray kim ne derse desin bu adam sayesinde teknik direktör takımı olma yolunda. her maç sikmek sokmak boru döşemek isteyen adamlar beğenmese de biz teşekkür borçlu hissediyoruz kendimizi ona..

    riekerink bey ulan..

  • 11. starbucks

    ulan gidersin. iyi kötü yorum yaparsın. hayatımda gitmedim yada gitmem deyip yorum yapmak / entry kasmak nedir ya.

    yavrum (bkz: hayatın sırrı) nı satmıyor adamlar. kahve satıyor , soğuk içecek satıyor , dilersen efsane nane çayı satıyor * . fındıklı karamelli pastamsı satıyor ki bildiğin yasaklanmalı .

    budur.

    gidersen ekime kadar gitmezsen sikime kadar . ama kesin artık şu martaval ı.

  • 12. erkekler yatakta ne ister

    utanma duygusundan arınmış bir hatun.

  • 13. android

    (bkz: #63148777)

    bütün samimiyetimle söylüyorum niyetim kavga çıkarmak değil, iki ekrandaki fark sadece androidde reklam kısmı, her yerden bişey çıkıyor ? ne çıkıyor abi ?

    bakıyorum nerdeyse birebir aynı ekranlar, adres çubuğu yenile tuşu ayar tuşu, ileri geri ıvır zıvır nerdeyse tamamı aynı yerde. reklam haricinde bi fark göremiyorum.

    al aşağıdaki de benim android.

    http://image.sadecefikirlerim.com/…60926_113729.png

    ya vurun andoride onu anlarım benim de ilallah ettiğim noktalar var kullanırken. fakat böyle saçma sapan şeylerle gelmeyin.

  • 14. 26 eylül 2016 7 askerin şehit olması

    mardin derik-kızıltepe'de dört, şırnak-uludere karayolunda altı, toplamda 10 ( on ) vatan evladı varlığım türk varlığına armağan olsun diyerek aziz vatan için şehit oldu.peki sonrasında neler olacak ?

    şehit sayısının son 19 yılın rekorunu kırması geniş kitlelerin umurlarında olmayacak

    bir gecede 24 şehit veren ülkede bir günde on şehit daha olması umursanmayacak

    çözüm süreci başladı anaların gözyaşı dindi diyenler çoğalarak artmasını görmezden gelecek.

    şehit cenazesinin kepçe ile gömülmesine sebep olanlar protokol yalakalığına devam edecek

    andımızı okuyan öğrencilere tepki gösteren müdür öğrencilere ne mutlu türküm diyene dedirtmemek için talimat aramaya devam edecek, varlığım türk varlığına armağan olsun diyerek şehit olanları görmezden gelecek

    şehitlerin kimsenin umurunda olmadığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda olanlar kahrıolmaya devam edecek.

    kimsenin ilgilenmedigi şehit haberlerine yenileri eklenecek

    şehitlerimizi tekbirler ile uğurlayalım diyenlerin sesi çıkmayacak

    artık şehitlere ağlamayan halk evlatları şehit olan analar ile birlikte ağlamayacak

    kaynak

    kaynak 2

    edit : başkale’de çatışma: 3 korucu yaralı

  • 15. babanın müdür olduğu okulda disiplin cezası almak

    başıma geldiğinde beni utanctan yerin dibine sokmus ancak simdi dusununce gurur duymami saglayan olay. asagida yazdiklarimi okuyunca pek cogunuz inanmayacaksiniz, bu sebeple keske instagram hesabi paylasmayi abazanlik alameti gormeseydiniz ve benim de delilleri / belgeleri gosterme imkanim olsaydi. yasli oldugum icin fotograf paylasma sitelerini kullanmayi bilmiyorum, ilgilenmiyorum ve dahi su an bu giriyi dunyanin bir ucundan cep telefonumdan giriyorum, idare ediverin.

    anadolu lisesinin orta kismi bitip liseye gectigimde anlasildi ki 108 kisilik donemde 108. olmanin en buyuk adaylarindan biriydim. oyle ki daha sonra kalbur ustu bir okulu kazandigimda hocalarim beni daha kucuk ogrencilere "mesela bakin soap arkadasimiz oss sinavinda kaydirarak yildiz'i kazandi asla umitsizlige kapilmayin" diye gosterirlerdi. bu sebeple okul puani denen uygulama yuzunden daha dusuk bir profildeki okula gecmem kararlastirildi ailem tarafindan. benim de canima minnet tabi, ters trigonemetri kasmaktansa, benim orta bolumunde aldigim matematigi lise ikide veren bir okula gitmek benim de isime gelirdi, tabi yeni okulun idarecisi babam olmasaydi.

    ılk tartisma ve sogukluk babamin "ulan defolsun gitsin kendi okulunda okusun, ben bununla mi ugrasacagim, bunun icin uc kurusluk adamlara yuzumu mu egecegim ? universiteyi de kazanamazsa gitsin sanayide cirak olsun, lord evladi misin ulan sen ?" diye baslayan ve dakikalarca suren tiradiyla basladi. herhalde bu burada kalir saniyordum ancak yanilmisim. okula kayda gittigimde duydugum cumleyse bambaskaydi :

    - ulan bana bak, beni utandirirsan seni mahvederim, sicilini bozarim. burada en azindan bir cocugun hakkina girdin ama ne yapabilirim ki hem anan hem de yonetmelik senden yana. bunu unutma.

    + ama bab-

    - babanin mina korum hocam diyeceksin cik lan disari !

    zaman geciyor, yeni arkadasliklar ediniyor kendimi yeni ortama kabul ettiriyordum. bu arada kimse y. hocanin oglu oldugumu bilmiyor tabi. babam sert ama babacan bir adam olarak bilindiginden kendisine duyulan saygiyi kendim icin bir avantaja cevirmek istemiyorum. yani aslinda istiyorum ama biri gidip beni babama sikayet ederse sonuclarinin ne olacagini cok iyi biliyorum, bu sebeple yemiyor. boyle boyle derken yaz geliyor. anadolu lisesinde yazin istemeyenler ceket almadigindan ben de yeni okuluma ceketsiz gidiyorum. ama o da nesi ? okulun girisinde babam ve diger ogretmenler kiyafet kontrolu yapiyorlar. babam beni goruyor :

    +evladim ceketin nerede ?

    - hocam sicak oldugu icin yanima almadim, kusura bakmayin.

    + anladim cocugum buyur gec dingo beyin odasinda beni bekle karsilikli cay icelim.

    -anlamadin hocam ?

    + tasaklarin cok buyuk beynine kan gitmemistir normaldir

    - hocam ?

    + ulan burada bin tane ogrencinin ceketi var, bunu goruyorsun, utanmadan yanima geliyorsun. yani sence burasi bir okul degil, yonetmelik falan yok, dingonun ahiri. ha bunu bildigin halde okula bu sekilde geliyorsan kafandan buyuk tasagin var. utanmiyor musun lan sen ne ayricaligin var, sen kimsin ?

    - hocam ozur dilerim.

    + ya hadi cik su okuldan konusma be

    - hocam iki tane sinavim var (tarih , matematik) beni okula almazsaniz kalirim yapmayin hocam

    + sen sinavindan once adam olmayi ogren. nobetci ogrenci kim ? gelsin buraya koluna girip gotursun bunu buradan.

    nobetci ogrenci gercekten koluma girip beni goturuyor, olanlara inanamiyorum yuzumde boyle bir saskinlik. cocuk "kaarsiim bosver y. hoca adami sker sen cok goze batma" diyor. "biliyorum amina koyayim ben ona evde baba diyorum" diyemiyorum. bu olayla ilk sene bana"anadolu lisesi pici" oldugum icin uyuz olan tum cocuklar acimaya basliyorlar. gozlerinde "yazik lan tutunamaz herhalde burada y. hoca takti buna" ifadesini goruyorum.

    ıkinci sene de boyle baslarken muazzam bir kavgaya dahil oluyorum. boks yapmayi bildigimden onume gelene yumrugu basiyorum. yumruk attigim kisi yere dusuyor. bedenim adrenalinle titrerken babamin sag elini tam tam sol sakagimin ustunde goruyorum, tokatin etkisiyle yere dusuyorum:

    +ulan sporcu adam bilgisini boyle kullanir mi ? delikanli ol lan serefsiz, ahlaksiz herif ! kukremesiyle kendime geliyorum. arkadaslar hem kavga ettigim hem de y. hoca tarafindan tokatlanan tek insan oldugum icin bana saygi duyuyorlar. disipline cikiyoruz ancak bu daha sonraki gibi sicilime islenen bir cezayla sonuclanmayacak.

    ---ara bolum : cok havali bir cocukken il capinda dasak oglani olmam.---

    disiplin kurulu toplanmis. biz de kavgaya karisan on kadar cocuk karsilarinda duruyoruz. ıcimizde daha o yasinda bicakla yaralama olaylarina karismis tipler de var (bir tanesi baska bir suctan hukum giydi daha sonra. hala iceride ve muhitte cok namli bir arkadas) . endise icinde hakkimizda verilecek karari bekliyoruz.

    + ulan biriniz psikopat, biriniz benden cok sigara iciyor, oburunuz anadolu lisesi zibidi, berikinizin haytaliktan akli ucmus kimsiniz lan siz ? nasil ortalik yerde birbirinize girersiniz ?

    - ....

    + sizin gibi kaz kafalilara klasik cezalarin fayda etmeyecegini dusunduk. bu yuzden dusunduk tasindik

    - (yarragi yedik hadi bakalim ne cikacak)

    + dusunduk tasindik ve hepinizi folklor grubuna almaya karar verdik. sene sonunda okulumuzu temsilen il yarismasina siz cikacaksiniz.

    - (hocam yapman etmen rezil oluruz biteriz mahvoluruz / rabarba / hababam sinifina tek ayak uzerinde durma cezasinin verildigi sahnenin bir benzeri)

    + kesin lan ! merak etmeyin sekliniz bozulmaz. hem kaynasir hem enerjinizi atarsiniz. cezaniz bu hadi yallah !

    folklor hocasini ayarliyorum. daha dogrusu ayarladim saniyorum. o kiyafetleri giyip hoppidik hoppidik ziplamayacagim. metalci adamim ben, metalci asi adamin ne isi olur o laz basliklariyla falan ? hoca "tamam oglum" diyor, ekliyor : "biz zaten y. hocanla senin icin daha farkli bir sey dusunmustuk". allah allah diye geciyor icimden. bu sefer acidi bana herhalde diyorum. evde babam pic pic guluyor, hayirdir insallah.

    gosterinin yapilacagi gun gelip catiyor. ılimizdeki tum okullar orada. ekipler kulis kisminda hazirlaniyor. anadolu lisesi de orada ve dolayisiyla inanilmaz derecede asik oldugum liseli gothic kiz da tribunlerde. ancak ben rahatim, benlik bir sey yok. beni oraya okul uniformamla getirdiler ayak isleri yapiyorum ve bu burada kalacak saniyorum. ekipler salon isigi altinda yavasca yerlerini aliyorlar. folklor hocasi yanima geliyor ve elime bir bayrak veriyor. neden diyorum ? sen bayrakci olacaksin diyor. allah allah o ne ki ? o tam olarak su : 15 20 tane lise ekibinin onunden bayrakla gecip, protokolun onune gelecegim ve orada tribunleri selamlayacagim. ınanamiyorum. havali olmaya calisan metalci bir lise ogrencisine bu yapilir mi lan ? beni goren arkadaslarimin gotu catlar gulmekten. bunlari dusunurken salonun tum isiklari kapaniyor ve bir el beni salona dogru itiyor. ne oldugunu anlamadan salonda karanlikta yurumeye calisiyorum, tak ! ustumde bir spot. "allah'im canimi al" derken şak ! bir muzik basliyor : "buuuuu dunyaaaaaa hepimizinnnn sev dunyayiii sevvv"

    lars ulrich boyle, testament cok iyi, overkill soyle diye sekil yapan adami bu sarkiyla ve yerel tv. kameralariyla tarihe bu sekilde geciriyorlar. artik populer bir cocukken, arkasindan "bu dunyayi sevin olm aglatmayin bu cocuklari" diye bagirilan dasak oglanina donuyorum. (lise ogrencisi olarak bu durumu dusunmenizi rica ederim) lise hayatim boyunca kimseye yan gozle dahi bakmiyorum.

    ---ara bolumun sonu.---

    son sinifa geliyoruz. artik babamla aramizdaki gerilim dusmeye baslamis. e neticede oss denen sey hepimizin kapisinda. gunler bu heyecanla geciyor. derslerden tarih dersi. tarih hocasi olacak cemaatci orospu cocugu beni dersle ilgili haritalari almak uzere ilgili odaya gonderiyor. haritalari rulo yapip kucagima aliyorum. merdivenleri yavas yavas cikarken ayagim takiliyor. haritanin ipi merdiven korkuluguna takiliyor, ipin tuttugu kisimdan ikiye ayriliyor. haritayi aciyorum. osmanli yukselis donemi haritasi. anansini skiim diyor ve sinifa yollaniyorum.

    -soap bu ne ?

    + hocam ozur dilerim merdi--

    -hayir sen bunu bilerek yirttin. ecdadimiza dusman ozenti zibidinin birisin bilmiyo muyuz ?

    +hocam olur mu oyle sey, dustum ozur dilerim.

    buraya dikkat :

    - bana maval okuma. sen bunu arkadaslarina sov olsun diye yirttin. ne tarihe saygin var ne ecdada (ecdanini sikeyim). y. hoca'nin oglu oldugun icin de bunu yapabilecegini saniyorsun. cik disari babanin odasinda bekle beni.

    ben ve benden daha fazla tum sinifin gozleri aciliyor. ugultu arasindan duyabildigim kadariyla "y. hoca'nin ogluymus" falan deniyor. benim gozlerim doluyor ki ne daha oncesinde burnum kirildiginda ne de daha sonrasinda teyzemi kaybettigimde aglamamis bir insanim. gozlerim doluyor bir sey demeden babamin odasina cikiyorum.

    - yemin ederim bilerek yapmadim, yapmam hocam, neden boyle bir sey yapayim ?

    + evladim (lan yok ?) biliyorum. biraz sonra hocan gelecek. ıkimizi de itin gotune sokacak. sana ceza vermek zorundayim. bu cezayla iki seyi ogreneceksin : 1) serefin, haksizliga ugramandan onemlidir. 2) kendisine dindarim diyen kimseye guvenmeyeceksin, bunlarin herseyi yapabilecegini aklinin bir kosesinde tutacaksin. bunlarin isi budur yalan ve iftira. (balyoz, ergenekon davasina filan seneler seneler var daha)

    -peki hocam siz dogrusunu bilin yeter.

    +biliyorum oglum. cik simdi disari.

    tarih hocasi geliyor. babama sayiyor sayiyor. babam "hocam biz vali beyin yakiniyiz, cocugumuzun kaydi" diyen adamin uzerine kul tablasi firlatmis "ne demek ulan biz serefsiz miyiz, sktirgit kaybol gozumun onunden" diye azarlamis bir adam. dogrusunu soylemek gerekirse ben asla boyle atarli giderli biri olamazdim vali ya da bakan falan torpilli birine. neyse o gun baska bir hikaye belki onu da yazarim daha sonra. neticede babamin bu kadar sessiz kalmasina sasiriyorum. sporcu adam o dombiliyi ikiye boler aslinda ama ogluyla vurulunca sesini cikaramiyor. kapinin onunde beklerken tarihci olacak gavat disari cikiyor ve bana bakarak :

    - solcusunuz ya hadi bu pisligi temizleyin de gorelim !

    diyor.

    "ders arac ve gereclerine kasten zarar vermenizin sebebini aciklayiniz" ile baslayan bir evrak veriyorlar. savunmami yaziyor kurul karsisina cikiyorum.

    "dedikodu yapan insanlarin olusunu fareler yer" diyen biyoloji hocamla (daha sonra meb'de sube muduru) o tarihci gavat (babam emekli olunca okul muduru) basta olmak uzere babam solcu oldugu icin kendisinden nefret eden tum hocalar kurulda agzima siciyor. resim hocam (ergenekondan ifade verdi) ve fizik hocam (zorla emekli edildi) "yapmayin bu daha cocuk, siciline isler" falan dese de son sozu babam soyluyor ve daha sonra askerde bile karsima cikan cezayi aliyorum : okuldan uzaklastirma. zaten okul bitmeye yakin oldugu ve karar mahkemeden donecegi icin lutfedip kinama cezasi veriyorlar. bizzat babamin imzasiyla yok yere yurt, burs vb. haklari elimden aliyorlar. "ko gotune" diyorum, baska ne diyebilirim. aksam babam eve geliyor. kararin bir fotokopisini cekmis, eve getirmis.

    + sana mal mulk birakamadim ama bunu biraktim. belki bana kizginsin ama ilerde baba olunca sana mirasimin degerini anlarsin.

    bir sey demiyorum. babam iste. o da arkadaslari da oyle yetismisler. baska bir sey olmasini ummuyordum. ne babam gibi adamlardan ne de kendilerine dindar diyen pustlardan. herkes hamurunun geregini yapar. daha sonra ergenekon, balyoz falan cikinca hep o gunleri hatirliyorum. dagda nobet tutarken ya da catisirken bana "vatan haini" diyen orospu cocuklarini dusunuyorum.

    neyse ya yazarken simdi yine o zamanlari hatirladim canim skldı. sonunu olacak o kadar gibi baglamak istemedim.

    neticede bu olayi bizzat yasadim. bu serefsiz namussuzlarin zulm etme potansiyelini dusununce ucuz bile yirtmisim diyorum.

    belge de hala bendedir, cerceveletip odamin en gorunur yerine astim. baktikca babamin ogudunu hatirlarim. eyvallah baba. bir araban bile olmadi hayatinda ama inan bunu dunya malina degismezdim. eyvallah.

  • 16. kaliforniya'nın abd'den ayrılması

    abd'nin afganistan, ırak, libya ve suriye'den sonra kaliforniya'ya da demokrasi götürmesiyle sonuçlanacak olasılık.

  • 17. bağdat caddesi'nde boş dükkan sayısındaki artış

    türkiye'de çok gereksiz bir pahalılık söz konusudur.

    örnek vermek gerekirse geçen bir değerlendirme yazısı okudum.

    etiler 1+1 bodrum katı daire : 1.000.000 küsüratlı ş
    miami : 3+1 normal plaj manzaralı daire : 750.000 ş

    yorum sizin!

  • 18. berberin saç keserken makası boşa açıp kapaması

    hayret kimse yazmamış, makasın arasında kalan kılları temizlemek için yapılan harekettir.

  • 19. 2016 ekonomik krizi

    bir türkiye normalidir;

    1- tüik verilerine göre zaten nüfusun %80'i gibi büyük bir çoğunluğu 1300 tl maaş ile geçinmektedir bu nüfusun büyük kesiminin sadece boğaz tokluğuna talim ettiğini gösteriyor.

    2- bugün yandı bitti kül oldu dediğimiz haline acıdığımız pek çok avrupa ülkesi misal ispanyanın milli gelir 1,199 trilyon dolardır,örnek almamım sebebi bize benzemeleri çünkü bu gelir seviyesine %22 gibi dramatik derecede yüksek bir işsizlik ile ulaşmaktadırlar. genç işsizliği daha da yüksek. hafif kriz hali kapitalizmin fıtratında var yoksa diğerleri zengin olamıyor.

    3-türkiye ekonomisi zaten 2008 yılından beri büyümüyor,hatta sıralamada yerimiz düşmeye başladı bir ara onaltıncıydık şimdi onsekizinci sıradayız,biz hep tüketerek likitidenin bol olduğu zaman borçlanarak büyüdük üstüne yatırım yapılabilir seviye notunu alınca borçlanma kabiliyetimiz arttı. iki sene içinde 823 milyar usd'den 718 usd'ye indik.

    4-moddy's in not indirimi aslen makro anlamda ülkenin krizde olduğunun tescilidir. sadece ülke borçlanmasına değil ama şirketlerin borçlanması üzerine de olumsuz etkisi olacaktır,maaliyetler artacaktır. çünkü bankalar dağıtabilmek için dış kredi bulmakta zorlanacak veya daha yüksek maaliyet ile para bulmak zorunda kalcaktır.

    5- karar siyasidir ama ekonomide siyasi değil mi,neden mc donalds,coca cola apple amerikan şirketi, mesela bir ara telefonda tekel olan nokia yok oldu gitti sadece aptalıklarından mı? ericsson'u hatırlayan var mı? abd sadece ordusu ile emperyal güç değil asıl gücü ekonomiyi kullanma şekli onu emperyal yapmakta bu arada abiler neredeyse 18 trilyonluk bir ekonomi.

    6- bu anda dünya siyaseti kurucuları tarafından erdoğan sevilmeyen bir lider,kurtulmak istiyorlar,ilave olarak son dönem akp'nin yaptığı işlerin hiçbirinin ekonomik karşılığı yok ne köprülerin ne havaalanının , türkiye avrupa da kısılmış durumda,abd ile işler limoni,rusya ile ne olduğu hala tam belli değil. türkiyenin ekonomisinin ana ekseni bu ülkelerdir burada sorun oldu mu geri kalan maalesef bizi kurtarmıyor. ekonomistlerin sevdiği dille bizim hikayemiz eskidi yenisine ihtiyaç var.

    7- son olarak akp'nin övündüğü tüm köprü-havaalanı yatırımları 45 milyar dolar bayer monsanto'nun tohum bölümünü 66 milyar dolara satın aldı. biz kendimizi abartmayı seviyoruz bizim bu büyüklükte henüz bir özel teşebbüsümüz yok. bizim aktif olduğumuz yerler zaten abilerin artık faaliyet göstermediği kısımlar. löp et değil de ilikli kemik suyuna çorba, güldürmüyorda öldürmüyor da.

    8- zenginimiz bile avrupa ölçeğinde fakir olan bir ülkeyiz aslen krizde değiliz. gerçek yalın ve basit biz fakiriz. farkımız bu gerçeği kabul etmek yerine sokakta premium sınıf denilen arabaları gördükçe metrobüsün içindeki insanlar dahil kendini zengin sanmasında yatıyor. paramız yok, her yıl ülkeyi döndürmek için kabaca 30 milyar dolar ilave kaynak bulmamız gerekiyor.

  • 20. toyota corolla

    kullandığı eski teknolojilerin bir tanesini bmw ye vermiştir.
    (bkz: hybrit)
    ev hanımları otomobil testörü ayağına yatmasın. rica ediyorum.

  • 21. akıllı telefon markasına kaan ismini vermek

    steve jobs şirketinin adını wozniak koysa, bu adamlar da kaan yerine apple koysa siz yine apple diye şirket mi olur bak adam ne güzel wozniak koymuş dersiniz.

  • 22. andımızı okuyan öğrencilere tepki gösteren müdür

    zorla kendine sövdürmüştür. kendine gelmesi gereken biri varsa o da müdürdür.

  • 23. taksilerde navigasyon cihazı olmaması

    haklı isyan

    olması gereken:

    -yolcu taksiye biner
    -şoför gideceği yeri sorar
    -ön konsola sabitlenmiş navigasyon ve taksimetre görevi gören ekrana adresi/noktayı girer
    -uygulama trafik ve mesafeye göre alternatif güzergahları ve her birinin tahmini ücretini gösterir
    -şoför yolcuya tercihini sorar
    -yolcu güzergah tercihi yapar
    -yolcu tercihini yaptıktan sonra taksimetre açılır yoksa açılmaz
    -uygulama şoförü yönlendirir

    böylelikle uzun yoldan gittin kazıklandım acaba öbür yoldan mı gitseydik gibi gereksiz saçma muhabbetler ve stresler de tarih olur

  • 24. kayınvalideye anne demek

    çok absürt bir şekilde potansiyel kayınpederime baba demişliğim var. bak daha evlilik filan yok. kız altı üstü babasıyla tanıştırdı ve adamla öyle bir frekans yakaladık ki adama baba deme yavşaklığına kadar vardırdım işi. enteresan tarafı kızla ayrıldıktan sonra bile babasıyla iletişimi koparmadık. kız gitti yurtdışında evlendi hatta bu sene çocuğu olacak. kızının hamilelik haberini benim yanımda bira içerken aldı adam. yanında olduğumu öğrendiklerinde kızla damat sinir krizleri geçirdi. ondan önceki hatunun da annesi çok severdi beni. o da daha evlenmeden oğlum, evladım demeye başlamıştı. yaşasaydı freud reyiz bu konuyu mutlaka anamın beni emzirdiği döneme kadar götürürdü. en azından bir kaç kelam ederdi bu hususta. çoğacayip.

  • 25. hamile kalınca kundakta sosis pişiren kadın

    dabbe cin vakasından fırlamış sosisler yapan kadındır. aklım çıktı amk.

  • 26. aşı yaptırmaya mecbur değilim hareketi

    türkiye'nin son yıllara kadar iyi kötü oturmuş bir aşı politikası vardı, hala da var bir şekilde. bu ülke önlenebilir birçok hastalığı aşı ile bitirmiş, bir çoğunun da etkisini ya da vaka sayısını azaltmıştı. hatta bazı hastalıkların vaka sayısı 0 olduğu için aşı takviminden bile çıkarıldı.

    sonra bir gün türkiye'ye, aşı politikası ve takibi olmayan komşusu suriye'den mülteci akını yaşandı. bu kontrolsüz girişler yüzünden, ülke on yıllar önce bitirdiği ve yıllardır vaka görmediği hastalıkları tekrar görmeye başladı, bazı hastalıkların görülme sıklığı olağanüstü oranlarda arttı.

    aşı yaptırmamayı savunan zihniyet ve hareketlere bu açıdan bakmak daha sağlıklı olacaktır. çünkü aşı yapmak ile yapmamak arasındaki fark türkiye ile suriye gibidir aslında biraz. laiklik gibi, değerini kaybedince anlarsınız.

  • 27. 26 eylül 2016 clinton trump münazarası

    türkiyede benzerinin olması için 250 sene ileri gitmemize gerek yok. 20 sene geri gitmemiz yeterli.

    düzeltme : kareem said nickli yazar arkadaşımız uyardı en son 2002 seçimlerinde deniz baykal rte arasında olmuş. o da son sanırım.

    ama yaşı yetmeyenler için söylüyorum açın bakın youtube'dan gençler. bu ülkede siyaset geçmişte meydanlardan "bunlaaaarrr" diye bağıra bağıra ötekileştire ötekileştire yapılmıyordu. gayet anlaşılır açık oturumlar devletin tarafsız kanalı trt ekranlarında yayınlanırdı. 90'lar nesli aşinadır.

    mesut yılmazlar
    bülent ecevitler
    süleyman demireller
    erdal inönüler
    necmettin erbakanlar
    doğu perinçekler

    hatta ve hatta (giglio nickli yazar arkadaş hatırlattı) alparslan türkeşler ve orhan doğanlar çıkıp karşılıklı münazaralar verebiliyordu bu ülkede. toplum kamplaşmamış ülke bu kadar kutuplaşmamış düşünsel olarak bölünmemiş ve tahammül sınırları aşılmamıştı ve aşılmamasına bizzat liderler tarafından büyük özen gösterilirdi. liderler sarih ve nazik bir türkçe ile konuşurlar ne idüğü belli olmayan kasaba ağzı ile politika yapmaya çalışmazlardı. hani sonra diyoruz ya türk milletini tekrar birleştirecek unsurlar neler, atıyorum milli maçlarda eskisi gibi bir olamamamız falan işte hepsinin altında yatan neden bu aslında.

    vay arkadaş yahu. ne günlerdi. yemin ederim şu an bolşevizm günlerine hasretle bakan eski rus komünistleri gibi hissettim kendimi.

  • 28. vileda erdal

    hipster gözlüğü-check
    hipster sakalı saçı (leş)-check
    kedi-check
    çakma ateistlik-check
    işine gelen mezhebe bok atıp işine gelmeyene yalakalık-check
    kürtçülük-check
    her konuda mesnetsiz sallamalar-check
    aynaya bakmadan sonsuz bir özgüven-check

    tebrikler erdal bey, nurtopu gibi bir dalyarraksınız.

    bir de ne var kardeşim gayet düzgün yürümüş işte ne ifşa ediyorsunuz diyenler var. eğer hepinizin kadın kısmına yürüme yöntemi bu lubunyanın yaptığı gibi sevişelim edelim tipi gundiliklerse tebrik ederim siz de nurtopu gibi bir dalyarraksınız.

    hayır bu yöntemlerle bulduğunuz hatunlar iki gün sonra boynuzu takınca burada başlık açıp debe kasıyorsunuz bir de. az centilmen olun oğlum, şempanzeler de seks yapma muhabbetlerine bu kadar girebiliyor, onlardan azıcık farkınız olsun.

  • 29. donald trump'ın abd başkanı olması

    eğer rakibi hileri kılintın teyze olmasaydı " yok la bu adam başkan olmaz" derdim ama rakibi yaralı ceylan misali. ayrıca şu amk ülkesinde kevin spacey'i ne zaman başkan yapacaklar ?

  • 30. ölen dizi oyuncusunu geri getirme yöntemleri

    polat alemdar

    dayım her bölümü polat öldümü diye izliyor söylediğine göre 16 kere vurulmuş ölmüş ama elektroşokla geri gelmiş.hatta birkere de tam ölmüş ama aslında ölmemiş yüzünü falan değiştirmişler. dayı senaristler var onlar yazıyor polat ölmez bekleme dedim.nasıl ölmez oda şehadeti tadacak dedi.
    her bölümde şehit olmak istediğini söylüyor dedi.

    peki dedim.

  • 31. otobüslerin zorla 3. köprüye yönlendirilmesi

    şehirlerarası gidecek oldukları için mümkün olduğunca şehir merkezinden uzak tutulmaları amacıyla yapılan mantıklı harekettir.

    istanbul gibi bir metropolde yaşamanın bazı zorlukları olması, bir şeylerden fedakarlık edilmesinin gerekiyor olması normal. sonuçta üçüncü köprüyü kullanmak zorunda olanlar her gün işe gitmek için karşıya geçmesi gerekenler değil.

    15 milyon insan çük kadar şehirde yaşamakta ısrarcı oluyorsa bunlara katlanmayı da kabul ediyor demektir.

  • 32. 26 eylül 2016 metro turizm kazası

    insanın öldüğü bu olayı ntv yolcu otobüsü olarak duyurmuş.

    hayır yolcu otobüsü değil, metro turizm.

  • 33. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    unutmak istediğiniz ancak unutamadığınız anılardan ve beyninizi esir alan negatif düşüncelerden (yas, aşk acısı, aldatılma, taciz, maddi kayıplar, dayak yeme, bir olayı sindirememe gibi) 1 saat içinde kurtulmanızın mümkün olması.

    --- spoiler ---

    eternal sunshine of the spotless mind izleyenler bilir, burada çiftimiz birbirini unutmak için beyinlerindeki birbirleriyle ilgili anıları yeniden programlatıyorlardı. filmdeki kadar gerçeklik dışı şekilde değil, ancak farklı bir metod kullanarak gerçek hayatta da benzeri gerçekleştirilebilmektedir.

    --- spoiler ---

    metodun ismi emdr, yani eye movement desensitization and reprocessing, yani göz hareketleri duyarsızlaştırma ve yeniden işleme.

    emdr'ın yaratıcısı olan dr. francine shapiro bir gün parka oturmaya gider. "nolcak bu memleketin hali" diye düşünüp bir yandan da parktaki güvercinleri izlerken, güvercinlerin hareketlerini takip etmesine müteakip göz hareketlerine istinaden içine bir rahatlama geldiğini hisseder ve "ya ben mi kurtarıcam memleketi, hayat bana güzel yimin ediyom" der, pozitif duygularla dolar. buna istinaden evine gidip "nasıl oldu bu şimdi" diyerek konu üstüne istiareye yatar. ardından detaylıca araştırmaya karar verir, ve gece gündüz demeden konu üzerine çalışır. temelleri oluşturup "aha oldu bu iş" dediği noktaya geldikten sonra duyuları kullanma yoluyla beyni yeniden programlamak üstüne kurulu geliştirdiği metodu "bi deneyek bakalım" diyerek insanlar üzerinde denediğinde çok başarılı sonuçlar elde eder. ilerleyen yıllarda da kişilik bozuklukları, panik bozukluğu, kaygı bozuklukları, depresyon, komplike yas, disosiyasyon,rahatsız edici anılar, fobiler, ağrı rahatsızlıkları, yeme bozuklukları, performans kaygısı, stres kontrolü, bağımlılıklar, cinsel ve/veya fiziksel taciz, beden algısı bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, davranım bozuklukları ve özgüven sorunları, migren ve fantom ağrı, kompleks travma gibi çok geniş bir spektrumun emdr yöntemi ile tek seansa kadar inen sürelerde çözülmesinin mümkün olduğu görülür.

    peki emdr nasıl uygulanır? teknik detayına çok girmeden anlatacak olursak, bir emdr seansı esnasında terapistiniz sizi imajinasyon tekniği ile önce pelte kıvamına getirir, ve en rahat olduğunuz anda sözkonusu travma/sorun ile yüzleşmenizi sağlayacak cümlelerle sizi travmanızın/sorununuzun ortasına iter. bu esnada kendi uygun gördüğü şekilde beş duyunuzu da kullanmanızı sağlar. travmayı/sorunu size olabilecek en şiddetli haliyle tekrar yaşattığı esnada beyninizi emdr teknikleriyle yeniden programlayarak sizi bu travmayla/sorunla ilgili "ya tamam, o kadar da kötü bir şey değil aslında" noktasına getirir ve duyarsızlaştırır. misal, 10 senedir her orkide gördüğünüzde "rahmetli annem çok severdi" diye ağlama krizlerine giriyorsanız bir saatlik tek seans bir emdr'dan sonra "aa orkide, ne güzel çiçek valla" diyecek konuma gelebildiğiniz görülmüştür.

    beyninizi bir bilgisayar olarak düşünürseniz, emdr, işletim sistemine giren ve yayılarak bütün alanları ele geçiren, işletim sisteminin ana fonksiyonlarını etkileyen, programları açmanıza engel olan, bilgisayarınızı ancak kısıtlı şekilde ve korkarak kullanabilmenize sebep olan bir virüsü ortadan kaldıran antivirüs uygulamasıdır.

    peki her isteyen emdr terapisi kullanabilir mi? bunu yapan uygulamacılar olsa bile, kişisel kanaatimce sizi iyice tanıyan, kişiliğinizi ve yatkınlıklarınızı çok iyi analiz etmiş bir terapist kendisi önermediği sürece çok da mantıklı değildir. çünkü emdr danışan için çok zorlayıcı bir metoddur. aslına bakarsanız emdr seansı esnasında bilinciniz açık olsa bile hipnozun bir altı seviyede diyebileceğimiz şekilde beyninizin kontrolü sizden çıkar. terapist nereye yönlendirirse oraya gidersiniz, ve travma/sorun anını yaşarken ortaya ne çıkacağını siz de terapist de tam olarak kontrol edemezsiniz. travma/sorun anının çok yıkıcı olması ve çok gerçekçi yaşanması sebebi ile emdr seansı esnası ve sonrası danışan için dayanması zor seviyede (ve bazen dayanamama sebebiyle seansı yarım bıraktıracak şekilde) geçer. bu yüzden sizi iyice tanıyıp analiz etmiş olan terapistiniz karar verdikten sonra uygulanması en hayırlısıdır. ayrıca, her bir travma/problem için ayrı ayrı emdr seansları gerekmektedir. her emdr terapisi, tek bir travma/sorun üzerine yoğunlaşır.

    bir travma/sorunun emdr yöntemi ile çözülmesi tek bir seansta veya ardarda seanslarda olabilir. ancak sigarayı bırakma, yas, aşk acısı, aldatılma, taciz gibi konuların birçok kişide tek seansta mucizevi şekilde çözülebilmesi emdr'ı çok ilginç ve ilgi çekici hale getiren etkenlerin başında gelir.

    emdr terapistleri belirli kriterleri sağlayan ve programa kabul edildikten sonra uzun bir eğitim sürecinden geçen ruh sağlığı profesyonelleridir, yani bütün psikolog/psikiyatristler tarafından uygulanamaz, bilinçsiz kişiler uygulamaya çalışırsa sorunun tedavi edilmesi yerine çok daha büyük bir sorun haline gelmesi mümkündür. neticede beynin daha önce girilmemiş kısımlarına girilip yeniden programlanıyor, ve yanlış yazılacak bir kod virüse karşı işletim sistemini daha da savunmasız hale getirip çökmesine sebebiyet verilebilir. iyi kod için, iyi program yazan insan gerekir.

    yüzde yüz başarı oranı var mıdır? hiçbir metodda olmadığı gibi emdr da bütün danışanlarda olumlu sonuç vermez, ancak çok yüksek bir başarı oranı vardır.

    emdr, pek çok kişi tarafından bilinmez. yıllara yayılmış ve birçok terapi yöntemine rağmen atlatamadığı problemleri olan insanların çok kısa süre içinde emdr ile tekrar ortaya çıkmayacak şekilde problemlerini çözdükten sonra psikoloji bilimine duydukları saygının artması, emdr'a ve shapiro'ya neden şapka çıkarmamız gerektiğini bize gösterir.

  • 34. moth into flame

    bir kere dinleyebildigim ama begendigim metallica sarkisi. ulan bidaha dinleyecem tam, muhasebeci gelmis yok senet protesto olmus yok bilmemne. banane ulan git basimdan. burda yillardir bekledigim albumden sarki gelmis adam bana senet diyo hkashlbdi

  • 35. iq seviyem en yüksek rakam neyse odur

    (bkz: 9)

  • 36. mario gomez

    mevcut forvetlerimiz gol kaçırdıkça kulakları çınlamaya devam edecek topçu.

    bizzat yaşanmıştır :
    haftasonundaki gs derbisinde yeni açık üstte; aboubakar önünden geçen topa müdahele edemeyince arkamdaki eleman "ananı ..eyim gomez" diye bağırdı.

    o orda formsuz, biz burda biraz telaşlı. bilmiyorum nasıl olcak bu işler.

  • 37. protein tozu

    ne zaman sol frame'de bu başlığı görsem içimde inanılmaz bir huzur doluyor, yeni yazılan ne varsa baştan sona okuyorum. anlıyorum ki o gün ülkemizin nispeten huzurlu günlerinden biri olmuş. bakıyorum bir tarafda protein tozcular, bir tarafta lorcular argümanlar üretiyorlar. bir tarafta ketojenik diyetçiler, karşılarında karataycılar. arada webmd üzerinden makale de okuyoruz. allahım bize bütün sol frame'in protein tozu, lor peyniri, anebolic time window tarzı başlıklarla dodluğu günleri nasip et (amin)

    nerede kalmıştık, bence lor çok kral bişiy. yanına kakao tarçın muz attın mı al sana şampiyon içeceği. fakat proteinciler diyo o kadar kalori almak hamallık. hadi tartışmaya devam edelim

  • 38. hollywood yıldızı sultanbeyli'de gözyaşına boğuldu

    lindsay lohan sultanbeyli'de ki suriyeli 'leri görünce gözyaşlarına boğulduysa sultanbeyli'de ki türkleri görse kafasına sıkardı heralde.

  • 39. itü'de doçent doktorun odunla adam dövmesi

  • 40. trans çiftin çocuk yapması

    çocuğun dayısı amca mı, halası teyze mi hissediyor kendini acaba?

  • 41. yeni gelinlerin sunum çılgınlığı

    bu insanlar teknolojinin her nimetini kullanirken cahil degil de insan olmaya gelince, kendine coluguna cocuguna insanliga faydali iki satir sey ogrenmeye kendini gelistirmeye gelince mi cahil acaba ya?

    gelin evini izleyin gorun. evlerde benim diyende olmayan ikibinbesyuz ekran televizyonlar bas kosede. damat beyle sosyal medyadan tanismis, adami gercek hayatta ilk gorusu kendini istemeye geldikleri an olan ciddi sayida insan var. herifin siki mi kucuk, sizo mu, seri katil egilimleri mi var haberi yok. evlilik kararlari tanisma anindan itibaren ikinci ucuncu aylarda verilmis. 18-20 yas arasinda ailesine atarlanip evlenmis bu kizlar, okul mokul devam ederken. dusunun aileden nasil baymislar.

    ama hepsinin ortak noktasi su: evlerde ilac icin kitap yok kitap. bir tane kitap yok amina kodugumun gelin evinde.
    bu profildeki insan kurabiyeyi koltuga da oturtur, tosta kurdele de baglar, kocasinin sikine dantel de orer. ama bir tek sey yapmaz: kitap okumaz, online kurs murs zinhar beyni iki gram yoracak hicbir kalkismaya girismez.

  • 42. şeyma subaşı

    (bkz: what goes around comes around).

    ha, ama şöyle bi'şey var, kendisine "ancelina'yı örnek al" denmiş, ama özür dilerim de kendisi ancelina'nın yanından bile geçemez.

    angelina jolie brad pitt'ten öncen de var olan bi kadındı. milyonlar kazanıyordu, oscar ödülü vardı, ve hollywood'un asi ve marjinal kızıydı. kendine göre dünya çapında bi hayran kitlesi vardı. ta, o zaman düzenli olarak yardım eden, 26 yaşında ilk çocuğunu evlat edinen, kimseye eyvallahı olmayan bir kadındı. kaldı ki, angelina hiçbir zaman metres hayatı yaşamadı.

    brad pitt ile birbirlerine aşık oldular, akabinde, brad pitt hemen ayrıldı, boşandı, ve angelina'yla aile kurdular.

    yani, arada dağlar kadar fark var, özür dilerim. ki, şunu da belirteyim, kesinlikle baştan beri team anistonluyum, hehe. ve brad pitt - angelina jolie ikilisine acayıp gıcık olurum doğrusunu söylemem gereksizse. fakat göz var nizam var. lol.

    peki, şeyma subaşı'ndan acun ılıcalı'yı alın, geriye ne kalıyor? söyleyeyim; hiçbir şey. ha, güzel kadın, o fizikle yine zengin birini bulurdu türkiye gibi bi ülkede, ama onun dışında, koca bi görgüsüz.

    üvey kızının (ki kendisinden büyük, lol.) düğünden bi milyon fotoğraf paylaşması ve "bakın herkes beni seviyor" tribilerinde olması, yine kalitesini ortaya koymuş.

    biri de demiş ki, zeynep ılıcalı gitmeseymiş düğüne. pardon? kadın acun'la birlikte olmaya başladığında 18-19 yaşındaymış, yani banu ılıcalı'yı, üç-dört yaşından beri tanıyor, kısmen kadının elinde büyümüş, kendi kızlarından hiç ayırmamış, hep iyi ilişkileri olmuş, niye eski kocasının "uzatmalı sevgilisi"nin fanboy'larının keyfi olsun diye düğüne gitmeseydi? tabii ki gidecekti.

  • 43. vakit kaybı kitaplar

    puccanın her kitabı.
    ve türevleri..

  • 44. yardım istemek

    öncelikle bu arkadaşa mesaj atıp kyk kredim yatacak, sana 50-100 gönderirim diyen iki tane arkadaş varya. lan siz bu dünyaya ait olamazsınız, sizin sayenizde halen güzel bu dünya, iyiki varsınız, bir mesaj atın görüşmek isterim.

    sonra bu arkadaşa gelelim. ben başına gelenlerden dolayı üzgün olduğumu belirtmek isterim. ancak halen dik kafalılığını sürdürüyor. halen olayları tamamen kendi doğruları ile anlatıyor. halbuki burada zaten bir adım atmışsın, önemli olan senin haklı veya haksız olman değil, olan olmuş, bundan sonra seni nasıl kurtaracağımız.

    kilit nokta burada anne. anne halen eve gelebiliyor. çocuğun parasını ve arabasını almış. belki kendince uyuşturucu almasını engellemek için yapmış olabilir. sorunlar yaşanmış evet ama bu sorunlar muhtemelen uyuşturucu yüzünden. şimdi yazar direk annesine kapıyı kapattığını söylüyor. ama öyle olmaz o iş. hayatını tamamen değiştireceksin. bu sadece madde bağımlılığından kurtulmakla olmaz. bu zamana kadar doğru bildiğin herşeyi yanlış yaptın belki de tek tek düzelteceksin.

    para mühim değil inan. burada çok rahat sana yardım edecek kimseler olacaktır. ama şahsen ben sana bu parayı verip vicdanımı rahatlatma yoluna gitmem. kaldı ki benden adres tarifi isteyenlere bile acaba bulacaklar mı diye içim içimi yer.

    şimdi 1. si anne olayı. o olayı objektif olarak düşüneceksin. nerede hata yapmış olabilirsin diye. ki hayatın yanlışlarla dolu olduğundan burada da büyük hataların olabileceğini düşünüyorum.

    2.si amatem olayı. evet istanbul için amatem leş bir yer olabilir. çünkü en fazla bağımlı istanbul'da. ancak istanbul dışı küçük illerde de amatem mevcut. buralar daha temiz ve nezih yerler. hem de genel de alkol tedavisi ile falan uğraşıyorlar. senin durumunda birisine daha çok ilgi göstereceklerdir. sen de kafa dağıtmış olacaksın. çoğu arkadaşın da dediği gibi 3-4 günde bırak eroini sigarayı bile bıraktırabilecek bir yöntem maalesef yok. evet fransız hastanelerinde daha modern teknikler kullanılıyor, ancak 3.000 tl verip 3-4 günde iyileşmeyi bekleme. bu konuda da ısrar edip inat etme. benim bildiğim doğrudur siz ne biliyorsunuz deme.

    3. sü iyileşme sonrası hayaller.dövme dükkanı demişsin. dostum bak hobi olarak yap, yazları falan git sahillerde yap. ancak dövmeci dükkanı açarak hayatını devam ettirip geçmişi unutamazsın. bir kere o ortamlarda yine öyle insanlar görme olasılığın ve o hayata tekrar dönme olasılığın fazla. ayrıca orada çok boş vaktin olacak ve aklına tekrar geleceği için tehlikeli. farklı bir yol bulmasın.

    bak kendinle yüzleşmeden, kendi yaptığın hataları, yine kendi doğru bildiğin yöntemlerle çözemezsin. ben sana maddi manevi destek veririm ancak bu isyankar ve hayatı suçlayan tavrından sıyrılman şartıyla.

  • 45. gülen'le ak parti arasında beraberiyet olmadı

    --- spoiler ---

    başbakan recep tayyip erdoğan, ''gurbet hasrettir. hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz'' dedi.

    --- spoiler ---

    video burada, sayın kahramana elden-ele iletelim lütfen.

  • 46. ilk kez oral seks yapan kadın

    oral seks öncesi kadın, muz, salatalık gibi besinler yerine kornişonla alıştırma yapsa daha uygun olur. malum, türk erkeklerinin penis boyu...

  • 47. hala ciddi ciddi kpss'ye çalışan insan

    değişik bir insandır. %90'ı mülakatla alım yapan pozisyonlara girebilmek için 1 sene boyunca günde 2 saat test çözmek çok anormal geliyor.
    yahu aday sayısı belli, kontenjan belli. haliyle adamın yoksa şansın nerdeyse yok gibi. nasıl oluyor da içinden ciddi ciddi test çözmek, kpss dershanesine gitmek geliyor?

  • 48. 2. darbe girişimi çok yakında olacak

    yepyeni fon müzikleri: https://www.youtube.com/…pficuyahrm3edyirinfgryflyt

    kaynak

    1* alan makovsky, abd'de bulunan center for american progress adlı düşünce kuruluşundaki bir uzman. 28 şubat'ın kilit ismi çevik bir'in yakın dostu... özetle ünlü amerikan derinlerinin türkiye uzmanı... 15 temmuz'dan hafta önce türkiye'deydi. tabi, her zaman söylediğim gibi, bu tip isimlerin ziyaretleri basın tarafından es geçilir. bu isimlerin açıklamaları, ziyaretleri ve temasları çok fazla haberleştirilmez. makovsky 18 ağustos'ta bir açıklama yaptı.

    2* dedi ki, "ordu çok güçlüydü. ancak bu şimdi bitti. erdoğan, orduda taze kana ihtiyaç olduğunu açık bir şekilde belirtti. askeri okullar, milli eğitim bakanlığı’na bağlandı. aslında orduda yapılan temizlik, bir nevi 1826’da yaşanan “vaka-i hayriye’ye” benziyor. o zaman da binlerce yeniçeri öldürülerek osmanlı imparatorluğu’na karşı başlatılan ayaklanma bastırılmıştı.”

    3* vaka-i hayriyye... 1826 yılında osmanlı padişahı 2. mahmud'un bir toplu temizlik hareketiyle binlerce yeniçeri askerinin öldürülmesi olayıydı. böylece devlet sık sık isyan eden yeniçeri askerinden kurtulmuştu. yeni bir ordu kurulacak ve isyanlar dönemi sona erecekti. bu nedenle katliam "hayırlı olay" anlamına gelen "vaka-i hayriyye" olarak nitelendi. o dönemde osmanlı toprakları hala çok büyüktü. basra körfezinden tunus'a, habeşistan'dan belgrad'a kadar uzanıyordu. lakin padişah ordunun merkezini yok etmişti. en az 6 bin yeniçeri öldürülmüş, 30 bine yakını da tutuklanmıştı. işte alan makovsky 15 temmuz'u o döneme benzetiyor. bu benzetme öyle sıradan bir benzetme değil. neden mi?

    4* sadece bir yıl sonra, ekim 1827'de yunanistan civarındaki navarin limanı'na giren ingiliz, rus ve fransız donanması osmanlı donanması'nı ani bir baskınla yok etti. bir yıl sonra 1828'de rusya, yunanistan'ı bahane ederek osmanlı devleti'ne savaş açtı. osmanlı çekirdek ordusunu imha etmişti. donanması ise düşman tarafından yok edilmişti. mısır valisi kavalalı mehmet ali paşa sözünde durmayarak asker göndermekten vaz geçti. osmanlı savaşı kaybetti. ruslar edirneye girip devletin eski başkentini çiğnedi. osmanlı devleti barış yapabilmek için yunanistan'ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. sadece bu kadar mı?

    5* 1830 yılında fransa cezayir'i işgal etti. 1831 yılında mısır valisi kavalalı mehmet ali paşa osmanlı devleti'ne isyan etti. 2. mahmud cezayir'i savunmaktan vazgeçti ve isyancı kavalalı'nın üzerine yürümeye karar verdi ama ordusu henüz hazır değildi. mısır önce suriye'deki akka kalesini fetheti. mısır ordusunun başında kavalalı mehmet ali paşa'nın oğlu ibrahim vardı, osmanlı ordusunu ise sadrazam reşid mehmet paşa kontrol ediyordu. savaş konya ovasında gerçekleşti ve osmanlı devleti savaşı kaybetti. sadrazam esir alındı. ibrahim paşa ilerlemeye devam etti. kütahya'ya vardı. istanbul iki adım ötedeydi.

    6* bu durum rusları rahatsız etti. kavalalı'lar ilerler ve zayıf olan osmanoğlu hanedanını yok ederse, devletin yeniden toparlanma ihtimali doğabilirdi. bu nedenle ruslar güçsüzün yanında yer alma politikası uyguladı ve istanbul'a 15 bin asker gönderildi. bu durumu öğrenen ingilizler rusların osmanlı ile daha yakın ilişkiler kurmasını engellemek için mehmet ali paşa'ya baskı uyguladı. mısır denizden kuşatıldı. 1833 yılında kütahya antlaşması imzalandı. mehmet ali paşa'ya bir takım valilikler verildi.

    7* sultan mahmud antlaşmadan sonra ruslarla yakın ilişkisini sürdürdü. rus çarı'na askeri ittifak önerdi. rus çarı kabul etti. hünkar iskelesi antlaşması ile boğazlar ruslara açıldı ve ruslar da askeri destek sözü verdi. sultan mahmud rusların desteğiyle mehmet ali paşa'yı temizlemeyi düşünüyordu. fakat bu antlaşma paris ve londra'da deprem etkisi yarattı. sultan mahmud ingilizleri de tarafına çekmek için büyük tavizler vererek baltalimanı ticaret antlaşmasını 1838'de imzaladı. bu sayede mısır'ın ekonomisini çökertmeyi denedi.

    8* sultan mahmud rusya ve ingiltere ile bir takım antlaşmalar yaparak dış politika sorunlarını çözebileceğini düşünüyordu. bu sayede kavalalı isyanını da ortadan kaldırabileceğine inanmıştı. aynı zamanda aradaki sürede ordunun yenilenmesi için çalışmıştı. 1839 yılında mısır valisi mehmet ali paşa istanbul'a göndermesi gereken vergiyi göndermedi ve bağımsızlığını ilan etti. vakit gelip çatmıştı.

    9* antep'teki nizip bölgesinde karşılaşan 50 bin kişilik mısır ordusunu ibrahim paşa, 40 bin kişilik osmanlı ordusunu da hafız osman paşa idare ediyordu. aynı zamanda osmanlı ordusu'nda üç prusyalı subay savaş danışmanlığı yapıyordu. onlardan birisi ileride ünlü mareşal olacaktı. o kişi 1870 yılında paris'i işgal edecek alman ordusunun lideri, 31 yıl genelkurmay başkanlığı yapacak olan helmuth karl bernhard von moltke'ydi. hafız osman paşa kendisine güveniyordu fakat moltke şüpheliydi. nitekim savaşın başlamasından önce moltke hafız osman paşa'ya ani bir baskın tavsiyesinde bulunmuş fakat paşa reddetmişti. nitekim savaşın başlamasından kısa süre sonra da paşa'yı birecik'e çekilmesi için uyaracak fakat hafız osman paşa kendisine tavsiye veren genç subayı dikkate dahi almayacaktı. savaş kanlı geçti ve türk askeri, türk askerine hücum etti. üç saat gibi kısa bir sürede biten savaşı ibrahim paşa kazanmıştı. böylece anadolu kapıları mısır ordusuna sonuna kadar açıldı. sultan mahmud mağlubiyet haberini alamadan ölmüştü.

    10* sultan abdülmecid tahta çıkar çıkmaz osmanlı bürokrasisi karıştı. mehmet hüsrev paşa bir yolunu bulup kendini sadrazam tayin ettirince kendisine siyaseten düşmanlık eden kaptanı derya ahmet fevzi paşa donanmayı kaçırıp kavalalı mehmet ali paşa'ya teslim etti. sultan abdülmecid mağlubiyetten habersizdi ve mehmet ali paşa'yı affedip barışmayı düşünüyordu. detaylara giriyorum zira osmanlı devleti'nin ne halde olduğunu göstermek istiyorum. sultan mahmud ölmeden önce muhtemelen savaşın kazanılacağını düşünüyordu zira kendi stratejisine göre düşmanları olan ingiliz ve ruslarla anlaşmıştı, üstelik büyük tavizler vermişti. geriye sadece mısır ordusunu yenmek kalıyordu. sultan mahmud'un göremediği şey güçlü ordusu olmayan devletin politik yaptırım uygulama gücü olmadığıydı. yani politik hamleler güçlü orduyla desteklenmeli yani gerektiğinde kanla çözülmeliydi.

    11* yeniçeri ordusu, osmanlı devlet geleneğinin en kilit noktasıydı. evet, yıllardır isyan ve karmaşanın merkeziydi lakin yerine güçlü bir ordu tesis etmeden yeniçeri ordusunu ortadan kaldırmak intihar demekti. sultan mahmud intihar ettiğini göremeden ölmüştü. sultan abdülmecid ise karmaşanın tam ortasında tahta çıkmış ve çıkar çıkmaz da donanmasını kaybetmişti. zira yeniçeri ordusunun yarattığı "isyan ve karmaşa" sıkıntısının aynısı bürokraside de vardı. bu durumda tüm paşaları idam ettirme yoluna gidilmemişti. hepsinin ötesinde, osmanlı toprakları basra'dan belgrad'a, kars'tan tunus'a uzanıyordu. böylesine büyük bir coğrafya güçlü bir ordu olmadan idare edilemezdi. yeniçeri'nin imhası bu manada çözülmeyi başlattı. bir osmanlı valisi, devletin ordusunu iki kez yenmiş ve topraklarını adım adım çiğnemişti. zira, kavalalı mehmet ali paşa modern ve dinamik bir ordu kurmuştu ve bürokrasisi sağlamdı.

    12* sonra ne mi oldu? mehmet ali paşa'nın daha fazla büyümesini istemeyen ingiltere, osmanlı hükümetine bir nota vererek "sorunu biz olmadan çözmeyin" dedi. osmanlı hükümeti anında kabul etti. daha sonra londra'da bir araya gelen ingiltere, avusturya, rusya ve prusya kavalalı'nın ele geçirdiği toprakları geri iade etmesini ve karşılığında mısır valiliğinin kendi hanedadına bırakılmasını istedi. böylece mehmet ali paşa öldüğünde mısır valiliğine oğlu ibrahim paşa geçecekti. bu bir yerde mısır'ın osmanlı devlet'inden koparılmasıydı. öte yandan ordusuz kalan osmanlı devleti yaptırım gücü olmayan istikrarsız bir devlet haline gelmişti.

    13* işte, alan makovsky'nin 15 temmuz darbesi'ni benzettiği "vaka-i hayriyye" böyle bir dönemi barındırıyordu. makovsky gelişi güzel bir benzetme yapmıyor. taşı gediğine oturtuyor. türkiye darbeyi atlattı lakin ordusuz kalacak ve çözülecek demeye getiriyor. esasında işaret veriyor. yeniçerisiz kalan sultan mahmud'u çözen kavalalı mehmet ali'ydi, şimdi tsk'sız kalan erdoğan'a da bir kavalalı lazım demeye getiriyor.

    14* türkiye'nin kavalalı'sı kürt sorunudur. mesele, yeni kavalalı'nın isyan ettirilip ettirilmemesi meselesidir. türkiye devleti darbeyi atlatmıştır lakin istikrarını yakalayamamıştır. amaç türkiye'nin daha da istikrarsızlaştırılmasıdır. bakınız moody's... 2007 yılında yaşanan e-muhtıranın ardından türkiye'nin kredi notunu düşürmeyen bu ve benzeri kuruluşlar şimdilerde türkiye'nin notunu düşürüyor. üstelik darbe sonrasında ciddi bir ekonomik kırmızı alarm verilmemişken. bu durum attila ilhan'ın deyimiyle "sistemin türkiye'yi kıskaca alma girişimi"dir.

    15* öncelikli gaye türkiye'nin destabilizasyonudur yani istikrarsızlaşması. askeri anlamda darbe girişimi, suriye konusu ve pkk operasyonları türkiye'yi yoruyor. paralel yapılanma ise türkiye'nin bürokrasisini hırpalıyor. bana kalırsa 17 aralık operasyonu erken başlatıldı. böyle bir dönemde hükümete duyulan güveni sarsmak için ideal bir araç olurdu. bir de bunların ötesinde ekonomik istikrarsızlaştırma konusu var. zaten askeri operasyonların ve darbe girişiminin maliyeti milli gelirin beşte birine tekabül ediyor. mevcut mülteci sorunu ve sene başında uygulanan rus ambargosunu da hesaba katarsak, türkiye ciddi bir ekonomik efor sarfetti. buna rağmen sağlam bir kırılma yaşamadı.

    16* konu konuyu açıyor ama girmekte fayda var. 2001'de ahmet necdet sezer ecevit'e anayasa kitapçığı fırlattığında yükselen dolar şimdi neden yükselmiyor? bunu sormak lazım. cevabı ayrı bir yazı konusu ama kısaca özetlemek gerekirse, "vur-kaç kapitalizmi" diyebiliriz. bu yöntem daha önce malezya ve türkiye'de denendi. muhtemeldir ki, brezilya'da denenebilir. nedir bu yöntem? kısaca izah edelim.

    17* vur-kaç kapitalizminin piyasayı vurabilmesi için devletin piyasaya müdahale yeteneğinin kısıtlanması gerekir. devlet yani merkez bankası bir kriz esnasında piyasaya dolar vererek fiyatları düşürebilir. böylece vur-kaç kapitalizminin başarı şansı söner. lakin ya merkez bankası'nın rezervi biterse? işte 1999 ve 2001'de olan budur. 1990'lı yıllar boyunca merkez bankasının rezerv biriktirmesi engellendi. kit dediğimiz devlet kurumları daima yolsuzluklarla açık verdi. açık veren kit'ler borçlandı. borcunu ödeyemeyince de merkez bankası devreye girdi. böylece merkez bankasının rezerv biriktirme kaabiliyeti azaldı.

    18* bu dönemde piyasaya yabancılar tarafından makul ölçüde yatırım geldi. piyasa canlı tutuldu. böylece vatandaş yatırıma çekildi. bankalara paralar yatırıldı. işte vurgun burada gerçekleşti. bankalardaki paralar hortumlanınca devlet güvencesi devreye girdi. zira bankalarda devlet güvencesi bulunuyordu. hortumlanan paraları devlet telafi edince merkez bankası rezervleri iyice azaldı. bu miktar 2001 yılında 25 milyar doların altındaydı. özetle, merkez bankası rezervleri minimize olunca, vur-kaç kapitalizmi için ideal ortam oluştu. yabancı yatırımcılar paralarını aniden çekince piyasalar şok etkisi yaşadı. ortada dolar kalmadı. yatırımlar durdu. devlet kısıtlı imkanlarla yine merkez bankası rezervlerini piyasaya enjekte etti. 2000 yılında, yatırımcı tekrar ülkeye geldi. yalancı bir bahar yaşandı. ve 2001 yılında asıl vurgun yapıldı.

    19* esnafın yazar kaza fırlatması, sezer'in ecevit'e anayasa fırlatması veya bahçeli'nin hapşırması... hepsi önemsiz. zira ekonomi krize uygun hale getirilmişti. sadece yabancı yatırımcının vurup kaçması gerekiyordu. sezer kitabı fırlattı ve yabancı yatırımcı vurup kaçtı. bahçeli grip olduğunda da kaçabilirdi. lakin o zaman hükümete duyulan güven çökmezdi. yatırımcı, siyasal bir krizle beraber kaçınca, bu sayede hükümetin prestiji bitecekti. nitekim 2002 seçimlerinde hükümetin hiç bir üyesi meclise girememişti. sonrası malum. aşırı borçlu bir devlet. rezervi olmayan bir merkez bankası. durmuş bir piyasa... yani istikrarsız bir ekonomi.

    20* nasıl ki savaşı kaybeden sultan mahmud taviz verdiyse, ekonomisi çöken türkiye de taviz verdi. önce kemal derviş, ardından imf ve son olarak george soros. bir prens edasıyla ülkeye geldi, mecliste belirdi ve etrafını saran milletvekili ile gazetecilere emin bir ifadeyle türkiye'yi kurtarmak için yatırımlarını getireceğini söyledi. ve ekledi, "ama önce şu kürt meselesini çözmelisiniz."

    21* avrupa birliği türkiye'nin önüne yüzlerce yasa koydu ve türkiye bu yasaları jet hızıyla sadece bir kaç ayda çıkardı. yasalar çıkınca, imf kredi vermeye ikna oldu ve türkiye ekonomisini tamir etmeye başladı. peki o yasalarda ne yazıyordu? ayrı bir yazı konusu ama özetle, devlet baba gitti, faiz lobisi geldi.

    22* akıllara şöyle bir soru gelebilir. peki neden türkiye bugün aynı senaryoyu yaşamıyor? temel nedeni merkez bankası rezervinin güçlü oluşudur. 2015 yılı itibariyle 110 milyar dolar olan rezerv pkk operasyonları ve rus ambargosuna rağmen 95 milyar doların altını görmedi. mevcut durumda yeniden 100 milyar dolar civrında seyrediyor. ikincil neden ise yabancı yatırımcı türkiye'yi terk etse bile, alternatif yatırımlar bulunabiliyor. veya daha karanlık yöntemler... kaynağı belirsiz para girişi gibi...

    23* kayıt dışı sermaye yahut kaynağı belirsiz para girişi, alışık olmayan yöntemle piyasaya giren parayı ifade ediyor. paranın nasıl kazanıldığı ve kim tarafından piyasaya sokulduğu bilinmiyor. imf türkiye'den defalarca kayıt dışı sermaye girişini engelleyecek bir yasa yapmasını istedi ama hükümet ciddi bir adım atmadı. özellikle 2014 yılından itibaren kayıt dışı sermaye rekora koştu. peki kayıt dışı sermaye neden yükselişte? basit. yabancı yatırımcı türkiye'yi terkettikçe yahut türkiye'ye gelmemeye başladıkça biri veya birileri piyasadaki yabancı sermaye açığını kapatmak için türkiye'ye sermayeyi kaynağını gizleyerek getiriyor. peki kaynak neden gizleniyor? çünkü para muhtemelen yine türkiye kaynaklı olduğu için. yani türkiye'deki para öncelikle üçüncü dünya ülkelerinden birine transfer ediliyor. bu tip ülkeler paranın nereden geldiğini, kime ait olduğunu, nasıl kazanıldığını sorgulamıyor. para, bu ülkelerdeki bankalardan birine giriş yaptığı an legalleşiyor. böylece o bankadan tekrar türkiye'ye transfer ediliyor. tabi, türkiye'de paranın kimden ve nereden geldiğini sorgulamıyor ve böylece kayıt dışı sermaye ülkeye giriş yapıyor. bu sebeple piyasadaki dolar sıkıntısı aşılıyor ve türkiye'ye yabancı sermaye girişinin olduğu yönünde olumlu bir algı yaratılıyor.

    24* 2016 yılının ilk üç ayında kayıt dışı sermaye miktarı 3 milyar dolara yaklaştı. bu bakımdan 2014 rakamları da neredeyse ikiye katlandı. bu durum bize şunu ifade ediyor. türkiye'ye yabancı yatırımcı gelmiyor. dolayısıyla kayıt dışı sermaye ihtiyacı doğuyor. türkiye'de ihtiyacı şimdilik karşılayabiliyor. yani ekonomik kıskaç şimdilik yeterince işe yaramıyor.

    25* türkiye askeri açıdan pkk terörü, suriye sorunu ve darbe girişimi ile sarsıldı demiştik. fetö ise türkiye'yi bürokratik alandan sarstı. işin ekonomi kısmı da yukarıda anlatıldığı gibi. kuşatma dört bir yandan. mevcut durumda türkiye'nin ekonomik durumu çökmüş değil, ama güçlü de değil. ilerleyen günlerde daha fazla sermaye çıkışı yaşanacaktır. şimdilik ekonomi bahsini burada kapatabiliriz.

    26* türkiye'nin kavalalı'sı kürt sorunu demiştik. oradan devam edelim. mevcut durumda batı akp'yi sorunlu iktidar olarak görüyor ve kurtulmak istiyor. bunun için türkiye'yi yormaktan çekinmiyor. işte meselenin o kısmı bizi alakadar ediyor. 17 aralık türkiye'yi yormadan erdoğan'dan kurtulma girişimiydi. haklıydı veya haksızdı, batı için önemsiz. işe yaramayınca cephe türkiye toplumunu içine alacak biçimde genişledi. erdoğan'a dış basında yapılan hakaretin haddi hesabı yok. itibarı sıfırlanmış durumda. ama yetmiyor. bu nedenle türkiye'nin de istikrarsızlaşması gerekiyor.

    27* ekonomi kısmen hırpalanıyor, türk ordusu üç yandan kuşatılmış vaziyette, bürokrasi ve yargıdaki problemler bitmiyor. ama buna rağmen ordu, suriye'ye girip terörle mücadele edebiliyor. pkk operasyonları olağan hızıyla sürüyor. pkk operasyonları ve fırat kalkanı planı, bir huruç hareketidir. huruç, kuşatılan ordunun kuşatma güçlerine karşı yaptığı ani saldırıdır. türkiye, pkk'yı ve suriye sorununu çözerek yüklerinden kurtulmak istiyor. aksi halde daha çok bomba, daha çok şehit ve daha çok istikrarsızlık türkiye'yi saracak.

    28* mevzunun bam teline geliyoruz. vites nasıl artar? vites kavalalı'yla artar. yani isyanla... o yüzden yeni kavalalı peydahlanmadan önce, türkiye'ye "vaka-i hayriyye"yi yaşattılar. alan makovsky bunu ifade ediyor. yeniçeri 15 temmuz'la imha edildi, sıra kavalalı'da demeye getiriyor. türk ordusu da huruç hareketiyle suriye'ye giriyor ve ölmediğini gösteriyor. kim haklı, onu kavalalı isyanıyla göreceğiz.

    29* önceki yazıda ekim söylentisinden bahsettim. söylentilere göre ekimde ciddi sıkıntılar doğacak. belki yeni bir darbe yahut kaos... iç savaş diyen de var... herkes ekim diyor, ben kavalalı diyorum. onların ekim dediği, kaos dediği, güneydoğu isyanından başka bir şey değil. darbe gecesi türkiye toplumunun memleketini koruduğunu görenler, memleketi koruyan toplumu hedef almak istiyor. hedef erdoğan değil, hedef akp değil, hedef parti değil, hedef çıkarlar, para, siyaset, kadrolaşma değil. hedef nizip'te kavalalının 50 bin kişilik türk ordusunu, osmanlının 40 bin kişilik türk ordusuna vurmaktır. mesele, toplum birbirini vuracak mı, yoksa oyunu bozacak mı meselesidir.

    30* kürt toplumunu hedef alan bir çok eylem, suikast ve devamında halkı yönetim aleyhine sokağa döken bir provokasyon... ardından istanbul, izmir ve ankara gibi bölgelerde kürtlerin yaşadığı mahalle ve semtlere toplu saldırı, kripto fetöcülerin kaçırdığı bir kaç f16 uçağının güneydoğu şehirlerini gelişigüzel bombalaması ve uluslararası basında türkiye'nin kürt halkını katlettiği yönünde çıkan haberler... aklınıza hangisi geliyorsa...

    31* güneydoğuda patlak veren hadise üzerine fırat kalkanı operasyonunu iptal edilerek ordunun güneydoğuyu abluka altına alması ve suriye'de ypg'nin hızlı ilerleyişi... akabinde pkk ile birlikte ypg'nin türk ordusuna yönelik ağır silahlarla saldırıları... tahrik edilen türk ordusunun orantısız eylemleri ve türkiye'nin yeniden uluslararası camiada katliamcı konumuna düşmesi... sokağa dökülen kürt halkının yanına teröristlerin sızması ve deyim yerinde cinnet haliyle göstericilerin bertaraf edilmesi için orantısız müdahaleler... hdp'li yöneticilerin "katil devleti durdurun" mesajları ile birleşmiş milletlerin toplanıp sorunu çözmek için çaba göstermesi... ingiliz hükümetinin "kavalalı meselesini biz olmadan çözmeyin" notası gibi, güneydoğu isyanı için uluslararası müdahale çağrısı...

    32* sadece bölgesel isyan değil, aynı zamanda siyasi suikastler, her gün şehirlerin karışması ve saldırılar... kürtler katlediliyor diye türkleri hedef alan intikam eylemleri, toplumun bölünmesi ve çatışma pozisyonuna geçmesi... neticesinde tam bir iç savaş ortamı ve hükümetin iş yapamaz hale gelmesi... korkak olan yöneticilerin ülke dışına kaçması, uluslararı mahkemeler, yargılar... ve tabi ki, bölünme... sadece güneydoğuda değil, kıbrıs'ta da... on bin ingiliz piyadesinin kıbrıs bölgesinde mevzilendiği ve darbe günü istanbul'a çıkarma yapacağı yönündeki iddialar çarpıtma. gerçek, olası bir kaos ortamında 1974'te kıbrıs'a giren türkiye'nin adadan kovulmasıdır. zira böyle bir halde türkiye'nin kıbrıs'ı savunacak gücü olmayacaktır. ingiltere, kıbrıs sorununda garantör devlettir ve kaybolan devlet otoristesinin yarattığı imkanla işgali kendine hak görecektir.

    33* ortaçağda savaşlardan hemen önce iki savaşçı ortaya çıkar ve düello yapılırdı. böylece büyük kayıplar vermeden sorun çözülürdü. 15 temmuz savaş öncesi düelloydu, düello kaybedildi ve artık meseleyi kansız çözme ihtimali kalmadı. abd başkan yardımcısı joe biden türkiye ziyareti esnasında "amerika birleşik devletleri türkiye halkının yanındadır." dedi. basın "türkiye'nin yanındadır" diye haber yaptı. oysa ki cümle açık. abd hükümetin yanında olmadığını beyan etmiştir.

    34* son günlerde çeşitli duyumlar var. en popüleri, ingilizlerin kürt aşiretlerinin borcunu ödediği yönündeki duyum... şurası muhakkak ki, amaç güneydoğu isyanıdır, bu ekim de olabilir kasım da, aralık da, çok sonra da. ama mevcut plan budur. plan iptal de olabilir, başarılı da başarısız da. bunun için her türlü girişim yapılabilir. hatta daha fazlası bile... hala batı'nın türkiye konusunda gözünü kararttığına inanmayanlar olabilir.

    35* 15 eylül 2016'da abd kongresi’nde türkiye konulu oturum düzenlendi. abd kongresi türkiye'deki tbmm gibidir. yani yasamayı temsil eder. oturuma senatörler dışında bazı uzmanlar da katıldı. alan makovsky de orada. başka bir isim daha var, fetö'cü olduğu iddia edilen eski emniyet amiri ahmet yayla. özetle erdoğan'ın iyice tiranlaştığı, darbeyi cadı avı için kullandığı ifade ediliyor. megolamanyak ve tiran ifadeleri açıkça söyleniyor. ve cemaat için cesur örgüt deniyor. cemaat erdoğan'ın yolsuzluklarını ortaya dökme cesaretini gösterdiği için durumun bu noktaya geldiği ifade ediliyor. türkiye batı ile bağlarını keserse bu türk halkı için felaket olur deniyor. devlet, hükümet, siyaset için değil... halk için felaket olur... sonuç olarak türkiye'nin demokratik olmadığı ifade ediliyor. sözcü gazetesi haberinden bahsetmiyoruz, içinde abd'li vekillerin bulunduğu bir meclis oturumundan bahsediyoruz.

    36* ve son olarak. geçen büyük bir toplantı gerçekleşti. erdoğan new york’ta konakladığı peninsula oteli’ne bazı isimleri davet etti. ne isimler... ünlü yatırımcı michael bloomberg, james rotschild, henry kissinger, ünlü warburg şirketler ceo'su chip kaye, yahudi ulusal güvenlik meselesi enstitüsü başkanı michael makovsky ve avrasya yahudilerini destekleme ulusal koalisyonu yönetim kurulu başkanı daniel rubin ve dahası... yani akp'li basının "siyonist, kan emici, üst akıl, türkiye'yi bölmek isteyen güç" dediği kesim... bu lafları çok sık kullanan yiğit bulut da oradaymış ama "sizi gidi kan emici vampirler, pis ellerinizi çekin ülkemizden" diye masanın üzerine çıkıp parmak sallamamış. usul usul oturmuş. işin şakası. uzun bir toplantı oldu ama detaya dair pek bilgi yok. bilinen şey, erdoğan yatırımcıları türkiye'ye davet etmiş. yani son bir el uzatmış, son bir barış aranmış.

    37* erdoğan'ın ömrünün geri kalanında bu isimlerin hiç biriyle bir daha bir araya gelemeyeceğini düşünüyorum. soranlar olabilir... madem türkiye'yi bölmek istiyorlar, neden erdoğan'la görüşüyorlar? diye... o masada bulunan adamlardan biri henry kissinger... modern tarih diplomasisinin en büyük isimlerinden. diplomasi köprüden önceki son çıkıştır.. epik bir benzetmeyle, savaştan önce hükümdarların birbiriyle görüştüğü o kısa ritüel diyebiliriz. görüşme öyle basit isimlerden oluşmuyor. ama görüşmenin gerçekleşmesi, türkiye'deki hadiselerin kökten çözüleceği gibi abartılı bir mesaj da vermez. etkilerini görmek gerekir.

    38* ilk olarak erdoğan dönüş yolunda açıkladı: "musul ve rakka operasyonlarını" abd ile birlikte yapacağız. türkiye ve abd havadan saldıracak. kara gücü ise hala muğlak. abd ygp'yi türkiye ise öso'yu diretmiş. türkiye halep'i, abd rakka'yı istiyordu. görünüşe göre abd'nin isteği gerçekleşmiş. artık mesele basit bir hal aldı. görüşmeler yapıldı. zarlar atıldı.

    39* kanuni sultan süleyman 1529'da avusturya seferine çıkıp budin'i fethetti. fakat ilerleyip viyana'ya düşmanın kalbine yürüdü. başta viyana'nın fethi hesapta yoktu. zira ağır toplar budin'de bırakıldı. aylardan eylüldü, yani mevsim kışa evriliyordu. zaman müsait değildi. ama süleyman yürüdü ve viyana'ya kuşattı. bir ay geçtikten sonra, ekim ayında kuşatmayı kaldırıp geri döndü. avusturya'yı uyarmıştı. süleyman viyana'yı fethetmekte inat etseydi, edebilirdi. kayıplar ağır olurdu ama viyana düşerdi. ama inat etmedi. çekildi. şimdi bakıp göreceğiz, batı kavalalı isyanı için inat edecek mi, yoksa vitesi düşürüp çekilecek mi.

    40* kasım ayında abd seçimleri var. adettendir. yeni başkan seçildiğinde tüm kurumlar, özellikle cia ve bağlantıları başkanın önüne yığınla rapor sunar. bu raporların arasında türkiye ve ortadoğunun durumunu, hedefleri ve sonuçları anlatanlar da olacaktır. ekim'i mühim kılan bu. seçimden önce rapor hazırlanmış olmalı. fakat erdoğan'ın son toplantısı ve etkilerini görmeden konuşmak pek mümkün değil. özetle, kavalalı raporu hazır, kullanacaklar mı yoksa viyana kuşatmasını kaldıracaklar mı, bu onların meselesi. kuşatma sürecek olursa, toplum... bölünecek mi, bir arada kalacak mı işte bu da bizim meselemiz.

  • 49. 28 eylül 2016 beşiktaş dinamo kiev maçı

    maçtan bağımsız bir şey söylemek istiyorum; bilet fiyatları üzerinden inanılmaz saçma bir goygoy yapılıyor, fakir edebiyatı mı desem ne desem bilemedim.

    fikret orman diyor ki; 42 bin koltuk var, 2 bini rakip taraftarın, 32 bini kombine, sponsordu oydu buydu derken elimizde sadece 6 bin bilet var satmak için, 6 bin.

    bizim goygoycular da bakıyor fiyatlara, wohaa tribün yine boş kalacak lafları yapıyorlar. ya kardeşim bir tane bile bilet satılmasa dahi o stat doluyor ve dolacak. elinde 6 bin bilet var, şampiyonlar ligi maçına çıkıyorsun. sahiden ne bekliyorsunuz 75 lira falan mı olsun o biletler?

    ülkede elinde iphone olmayan insan yok, herkes günde en az 1 paket sigara, rica ediyorum şu fakir edebiyatını bir kenara bırakın. ha cebinde iphone olmayan sigara içmeyen adam yok mu, lan tabi ki var. eh ama kardeşim napalım yani dünya bu, ben de her maça gideyim istiyorum, beşiktaş'ın her ürününü almak istiyorum olmuyor hayat bu ne diyeyim.