Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. hayat kadını tarafından dolandırılmak

    200 tl depozitonun ne için istendiğini merak ettiğim durum. kadını iade edince 200 tl geri mi alınıyor? olay anında kadına bir zarar verilirse bu zarar depozitodan mı karşılanıyor? bu zararın miktarı neye ve kime göre hesaplanıyor? pezevenklerden bir bilirkişi heyeti mi oluşturuluyor?

  • 2. 15 eylül 2016 cengiz semercioğlu rezaleti

    rezalet linki

    şöyle bi yazıyı yazıp rüzgar çetin'e daha çok antipati yaratmak için, bir insanın bu aileye acaip kıl olması gerekiyor.

    yok eğer gerçekten rüzgar çetin'e destek amaçlı yazıldıysa da cengiz semercioğlu'na önerim kaza videosunu tekrar izlemesi ve o ölen polisin ailesini düşünmesi.

    polislerin emniyet kemeri takmasına gelirsek de; acil bir durumda polisin en hızlı şekilde aksiyon alması gerekir, emniyet kemeri de bu aksiyon için yavaşlatıcı bir unsur olduğundan böyle bir zorunluluğu ortaya atamazsın. hele hele sarhoş sarhoş direksiyon başına geçip, birini öldüren birisi için hiç atamazsın. biz salak mıyız akşamları ne idüğü belirsiz insanların arabasına biniyoruz da eve dönüyoruz para verip. taksiye binseymiş paşam.

    yazı burada da dursun silinir falan.

    rüzgar, sinan çetin'in oğlu olmasaydı...

    15.09.2016 perşembe
    rüzgar çetin o talihsiz trafik kazasını yaptığı ilk günlerde yazdım; kazada şehit olan polisin emniyet kemeri takılı olsa herkesin hayatı başka şekilde akacaktı...
    trafik polisi kazadan yaralı kurtulacak, çocukları babasız büyümeyecekti.
    rüzgar çetin de yaralama suçundan yargılanacak, hâlâ hapis yatıyor olmayacaktı.
    bu yüzden daha ilk günlerde dedim; emniyet müdürlüğü trafikteki tüm polislere emniyet kemeri takma zorunluluğu getirmeli.
    hem de en ağır şekilde...
    takmayan memura disiplin cezası, sicile işleme, meslekten men etmeye varana kadar en ağır cezalar uygulanmalı...
    ders alan kim? hâlâ böyle bir yönetmelik çıkmış değil!
    ama bu yüzden bir polis memurunun çocukları yetim, genç bir adam demir parmaklıkların arkasında kaldı...
    adalet herkese eşit şekilde işlediği zaman adalettir:
    zengine de, fakire de, ünlüye de, ünsüze de...
    zengin çocuğunun trafik kazasında adam öldürüp elini kolunu sallayarak çıkmasına nasıl itiraz ediyorsak...
    haksız yere hapis yattığında da itiraz etmeliyiz.
    şimdi soruyorum, rüzgar çetin eğer sinan çetin’in oğlu olmasaydı hâlâ hapiste olur muydu?
    çoktan unutup gitmiştik bu kazayı.
    ama sadece sinan çetin’in oğlu olduğu için herkesin gözü bu davanın üzerinde, herkes “aman rüzgar tutuksuz yargılanmasın” derdinde...
    bu dava giderek sinan çetin’den 40 yılın intikamını alma davasına dönüşüyor sanki.
    çünkü sinan çetin bildiğini her zaman bodoslama söylediği için, çıkıntı olduğu için 40 yıldır bu ülkede antiptik bulunur, sevmeyeni seveninden çoktur...
    davayla ilgili yapılan haberlere ve yorumlara bakıyorum, hep şehit polis ve ailesinin penceresinden...
    hadi geçtim baba sinan çetin’i...
    peki bu rüzgar’ın annesi yok mu, kardeşleri yok mu?
    annesi, babası da dahil olmak üzere kimse “suçunun cezasını çekmesin” demiyor.
    ama 8 aydır çeşitli nedenlerle ertelenen davada tutuksuz yargılanmanın önü açılmasın diye kampanya yapılacak neredeyse.
    rüzgar çetin’i hayatımda görmüşlüğüm yok.
    ama sadece sinan çetin’in oğlu olduğu için bu muameleyi görüyor olması adalet adına beni rahatsız ediyor...

  • 3. kızımızın regl partisine hoş geldiniz

  • 4. ekşi sözlük'ün bol götlü mesocialsites.com reklamı

    sanırım bu reklamlar kişiye özel ilgi alanlarına göre çıkıyor. bir kaç saat #motor kanalında takıldıktan sonra 3 gün boyunca cfmoto,motoaksesuar gibi reklamlar çıktı. sonra #tatil kanalına baktığımda gün boyu otel reklamlarının gösterildiğini gördüm.

    demek ki götlü memeli reklam çıkıyorsa, götlü memeli başlıklara giriyorsunuz.

    (bkz: ayinesi iştir kişinin...)

  • 5. akciğer kanseri aşısının küba'da bulunmuş olması

    hadi yobaz olursun da gerizekalılık başka hakkaten.

    mcdonalds, dominos, dunkin donuts, coca cola ve bilumum şişmanlatıcı fastfood satan firma bana dese ki "bak birader, biz bi hap ürettik, bizim şişmanlatıcı yiyeceklerimizden istediğin kadar ye iç, ama obez olmayacaksın. her yemekten sonra bundan bi tane at, bitti gitti".

    o zaman millet nasıl mcdonalds cola yemeye başlıyor görürsün.

    milletin sigaradan uzak durmasının sebebi kanser riski en başta.
    kanser riskini ortadan kaldırıp geriye keyif verici maddeyi bırakırsan o keyif verici madde hayvan gibi satmaya başlar.

    philip morris de bu yüzden kanser araştırmasına para akıtır, küba da.

    sen anlamadığın şeylere yorum yazma, git futbol dota 2 falan tartış.

    peşin edit: komünist değilim.

  • 6. 1 yıl hiç tatil yapmayalım ülkemiz süper güç olsun

    1 yıl hiç para harcamayalım dış borcumuzu kapatalım diyerek bir tık ilerlettiğim görüş.

    yalnız olmadığımı hissediyorum... inanıyorum güç bizimle!

  • 7. plajda bira içen insan

    insan hanzo olduktan sonra plajda zemzem içse bile aynı kapıya çıkacak olay. çoluk çocuk yaşlı olması fark etmez. adabınla , kimseyi rahatsız etmeden içebilmek önemli. burada mevzu biradan bağımsız insanları rahatsız etmekse haklı bir serzeniş. ama sorun sadece bira şişesiyse o şişe afedersin de....

  • 8. türkiye bir dizi olsaydı

    türk aile yapısına uygun olmadığı için yayından kaldırılırdı.

  • 9. 15 eylül 2016 metro turizm'den bilet almam

    islak mendil al yanina!
    yuzunu silersin hani...

  • 10. 15 eylül 2016 zorya luhansk fenerbahçe maçı

    rakip 3 dakikalık uzatmanın 5.dakikasında gol yiyor,üstelik ev sahibi,ama maç bitiminde hem fenerlilerin hem de hakemin ellerini sıkabilecek kadar centilmen ve beyefendiler,ulan bu sahne türkiyede olsa hakemin yedi ceddine girerler, küfürler gırla gider,hakeme kırmızı kart çıkar, beyaz tv'de hakemin fetöcülüğü konuşulur,işte bu yüzden bizim futboldan bir sik olmaz arkadaş.

  • 11. felipe melo

  • 12. monica bellucci vs angelina jolie

    zevkler ve renkler bir de monica bellucci tartışılmaz.

  • 13. 15 eylül 2016 ayakkabıcı tarafından tehdit edilmem

  • 14. şort giydiği için kadına uçan tekme atan adam

  • 15. birileri ilber ortaylı'ya dur desin

    odatv'de çıkan bir yazıda doğru noktalar bulabilmem bana da çok acayip gözüktü, ama sahiden doğru noktalar var.

    "ben öyle bir laf demedim" diyeceksin, karşına ses kayıtlarını koyacaklar, sonra utanmadan hâlâ senle söyleşi yapana saldıracaksın? yok yaa? kusura bakmayın ilber ortaylı fan'ları, ama adamın dediğini yazmaktan başka bir şey yapmamış ceren çıplak. buyrun ses kayıtları http://www.cumhuriyet.com.tr/…ini_yayinliyoruz.html

    söylediğiniz sözlerin manşete çıkmasından korkuyorsanız o sözleri söylemeyeceksiniz. hem "yobazlara saldırayım iyi ekmek geliyor burdan" diyeceksin hem kitaplarını timaş'tan çıkaracak onlara para kazandıracaksın hem de "lan hükümet ağzıma sıçar dur şimdi başıma iş almayayım" deyip geri vites yapacaksın ve bunca tutarsızlık içinde hiiiç tepki çekmemeyi isteyeceksin? oldu, başka?

    haksızsınız, tutarsızsınız ilber bey.

    ekleme: "hoca'ya saldırıyollaa yaa ne var söylemedim diye yalan söylediyse?" diyenlere kozmos akıl fikir versin. ben gazeteci olacağım, söyleşi yaptığım kişi bana yalancı diyecek, ben ses kayıtlarını ortaya koymayıp yalancı diye bilinmeyi göze alacağım öyle mi? karşısındaki yalan söylerse ceren çıplak da ses kayıtlarını ortaya kıymakta gayet haklıdır, çünkü bir gazeteci için olmamış lafları yazdığı iddiası çok ciddidir. bir daha kim ona söyleşi verir ünü öyle yayılırsa? kısaca akp'li stayla "bizden olan yanlış yapsa da üstünü örtelim"cilik yapmayın. "severim sayarım ama yanlış yapmış" diyenleri tenzih ederim. ayrıca egemenlerle, iktidarla arasını her zaman iyi tuttuğu, rüzgara göre konum aldığı eleştirileri de gayet hakkaniyetli. eleştiriyi yazan kişi ve yayımlanan yerden hayır gelmez o doğru, ama bu eleştiriler de doğru, yiğidi öldürün hakkını verin.

  • 16. cengiz semercioğlu

    soru dahi sorulmadan evinden alınıp atomlarına ayrılması gereken oksijen israfı orospu çocuğu gg ise de gg. böyle şuursuzca yazı yazılır mı? ama müstehak bu millete, bu yazıyı bu orospu evladına bu millet yazdırdı. aha şehit dediğiniz bu, şehide verdiğiniz değer bu. bir sözüm de polis teşkilatına her fırsatta solcu öğrencinin, garibanın omzuna sabahın ilk ışıklarıyla çökmeyi biliyorsunuz. görevi başında şehit olmuş arkadaşınızı alkollü araba süren bir götveren karşısında neredeyse tek suçlu ilan eden yavşağı almadığınız her dakika haysiyetinizden gidiyor.

  • 17. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    budizm öğretileridir kimi zaman.

    "bir zen ustası, bir gün çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon yapmaktadır. bir adam ona yaklaşır ve şöyle der:
    - beni öğrencin olarak kabul et.
    usta, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:
    - kısalt!
    adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
    usta der ki:
    - git, bir sene sonra tekrar gel.
    bir yıl geçer. adam ustaya yanaşır, usta, yine bir çizgi çizer ve der ki:
    - kısalt!
    adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.
    usta yine kabul etmez ve der ki:
    - git, bir dahaki sene yine gel.
    1 yıl daha geçer. usta, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister.
    bu kez, adam der ki:
    - bilmiyorum.
    ve ustadan cevabı kendisine söylemesini rica eder.
    usta, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:
    - şimdi kısaldı.
    bu hikaye, buddhist kültüründe ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir.

    düşmanlarınla veya diğer insanlarla boğuşmana hiç gerek yok, bunlar sana da zarar verir. senin olgunlaşıp ilerlemenle onlar kendiliğinden yenilgiye uğrarlar."

  • 18. kirpiye yapılan eziyet

    içim parçalandı yemin ediyorum. bebiş gibi ağlaması, öteki yaratıkların gülmesi. canım gitti resmen.

    yazlık yerlerde çok olur kirpi ve balkondan görünce seviniriz biz, bikaç kez su koymuşluğumuz var, bu kadar zararsız ürkek bir hayvandan ne istediniz ya.

    dünyada çok fazla kötülük var, artık kalbim kaldırmıyor. sözlük sayesinde bunlarla karşılaşmaktan resmen ruhum yoruldu. dayanamıyorum.

  • 19. rüzgar sinan çetin'in oğlu olmasaydı

    bir adet orospu çocuğunun yazısıdır.net

  • 20. ntv spor

    boks dışında düzgün organizasyonu olmayan kanal.

    hacıbaba f1 yok, premier league, seria a, la liga, bundeslifa, ligue 1 yok. bunların özetleri bile yok amk. ulan ptt 1. lig yok lan daha ptt 1. lig özetleri bile yok.

    şampiyonlar ligi, uefa avrupa ligi yok. özetleri de yok.

    basketbol euroleague yok, tbl yok.

    voleybol yok. (arada bir var)

    dünya ralli şampiyonası yok.

    ama spor kanalı bunlar. yersen.

    selçuk inan'ı koruma ve kollama, yıkama ve yağlama, aziz yıldırım'ı aklama kanalı.

  • 21. beşiktaş'ın fikstüründeki adaletsizlik

    ya arkadas... kizmayayim yazmayayim diyorum da, neyse.

    kac yildir sampiyonlar ligine gidiyoruz, yeri geliyor 6 gunde 3 maca cikip 4 yedigimiz icin bulbulun sahinin maskarasi oluyoruz ama bir sefer de gelip surda soyle baslik acmadik arkadas ya.

    onca takim mac yapiyor, adam lider basaksehir'in oynadigi maclari degil de galatasaray'i yaziyor.

    bak ben sana yakin gecmisten bir adaletsizlik ornegi vereyim de, neyin ne oldugunu daha iyi irdeleyelim:

    17 subat 2008 pazar gunu oynanmasi gereken galatasaray konyaspor maci konya'daki yogun kar yagisi sebebiyle oynanamamisti. federasyon 21 subat 2008 tarihinde galatasaray'in leverkusen deplasmaninda uefa kupasi macina cikacagini bildigi halde bu maci ertelemedi ve galatasaray ertesi gunu yani 18 subat pazartesi gunu konya'da konya'yi 1-0 yendi, o boktan zeminde ugur ucar iflah olamaz sekilde sakatlanmisti. takim yogun kar yagisindan oturu istanbul'a ertesi gun donup 24 saat dolmadan almanya'ya ucmak zorunda kalmisti. 3 gun sonra ise yani 21 subat'ta da leverkusen deplasmanina yorgun argin giden takim 5 yiyerek avrupa'dan elenmisti.

    benfica macini izlediysen gordun. tas gibi takimsin, sampiyonlar liginde oynuyorsun. yeri geldiginde 6 gun icinde 3 mac yapmak zorunda kalacaksin. daha ilk macini oynamisken yok oyle adaletsizlik boyle haksizlik dersen sezon bitmez guzelim.

    bu lig hep boyledir, onde giderken arkandakinin yetisecegi korkusuyla devam edersen sonunda dusersin. sen gecen senenin sampiyonusun, buyuk dusunmek zorundasin.

  • 22. sosyal medyada çok mutluyum imajı yaratan insan

    gerçekten mutlu olan insanın sosyal medya imajıyla uğraşacağına inanmıyorum. o yüzden yeteri kadar mutlu olmayan insandır.

  • 23. macbook pro with retina display

    birkaç yıldır 2013 modelini kullanıyorum. tartışmasız kullandığım en kaliteli laptop. klavyesine alışamam diyordum ama klavyeyi geçtim işletim sistemine bile alıştım. yüz yıllık pc dünyasının pil ömrü, sessizlik, ekran kalitesi, kasa sağlamlığı, akışkanlık, touchpad, "bloatware olmaması" gibi konularda (premium modellerinde bile) yanına bile yaklaşamamış olması inanılmaz.

    mahmut hoca'nın bütün bu pc üreten şirketlerin patronlarını tek ayak üstünde dizip yarım saat fırçalaması lazım. gerçi bayadır pc laptop'lara bakmıyorum. belki surface book falan bu kadar iyi olabilir. ama geçiş yaptığım dönem bile uçurum o kadar fazlaydı ki arada bu farkın kapanmış olmasına ihtimal vermiyorum.

    bi ara düşürdüm aluminyum kasasında ufak bir çentik oluştu. plastik olsa parçalanmıştı. şimdi o çentiği altın hamuruyla doldurup japonların kintsugi zanaatıyla işleyeceğim. macbook pro aldığı her darbede yeni bir hikaye sahibi oluyor, daha kıymetleniyor.

    hevesle yeni modellerini bekliyorum. yeni macbook pro'dan isteklerim:

    - touch id
    - daha uzun pil ömrü.
    - tıklaması daha yumuşak touchpad. (edit: bu force touch ile zaten takip eden macbook modellerine gelmiş olabilir, haberim yoktu. daha nolsun!)

    üstüne ne gelse bonus olur.

  • 24. kedi abartılmış overrated balon bir hayvandır

    (bkz: yav hav hav)

  • 25. ilk alınan aracın sıfır olması

    eşim için yapmış olduğumuz durum.
    kazası boyası yok diyen adamların araçlarında pert kayıtları, km düşürmeler olunca mecburen bunu yaptık.
    daha henüz 70. km'de arabayı otoparka sokarken evin duvarına çarptı.
    tüm mal varlığımız olan arabamızla evimize vurdu, bunu başardı, evet.

    (bkz: canı sağolsun)

  • 26. 15 eylül 2016 ağrı terör saldırısı

    ekşi sözlükte bile gündem olmayan haber. facebook'ta öğrendim saldırıyı. artık ekşi sözlük gündemin takip edildiği bir platform olmaktan çıktı. sol frame'de sürekli bilmem ne giyen kızın asıl amacı, bilmem kaç metrelik zengin yakışıklı erkek, bilmem ne rezaleti, bilmem kimin maçı var, başka da bir şey yok.

    ölen asker ve korucularımıza allah rahmet eylesin diyeceğim de allah da onlardan yana sanki. 14 yıldır gün yüzü göremedi bu ülke. günahımız neydi acep bu kadar çekiyoruz?

  • 27. 15 eylül 2016 konyaspor şahtar donetsk maçı

    kameraman maçın kamerasını sadece konya kalesine ayarlayıp sigara içmeye gitse bir şey kaçırmayız öyle bir maç olmakta.

  • 28. 24 eylül 2016 beşiktaş galatasaray maçı

    şurada halkın takımı muhabbeti yapanların çoğunluğu nasri transferi yatınca nereye saldıracağını şaşıran, talisca' nın bonservisini alın alın diye ağlayan tipler. sonra bilet fiyatı pahalı olunca auuuv nerede halkın taqımı.

    halkın takımı diye ağlamadan önce makul fiyatlı ve elinden geleni yapan transferleri (bkz: olcay) sindirmeyi öğren. gelsin yıldız, gitsin yıldız muhabbeti yap olcay gibileri kalayla ama halkın takımı he mi?

    he.

  • 29. fifa 17

    gerçekçilikte çığır açmıştır:

    mourinho bey ne yapıyorsunuz. *

  • 30. enerjinizi tüketen şeyler

    hemen hemen türkiye'deki tüm şehirlerin mimarisinin, bitişik nizam şirinevlerden bir tık yukarıda olamaması. şirinevler alınmasın. moda da bitişik nizam.

    ne çok seviyorsunuz, balkonu bile pimapenle kapatıp gökyüzünü göremeden ve daim dip dibe yaşamayı.

    istanbul - sinop arası her yer öyle. resmen korku filmi gibi... yol alırken bile insana fenalık geliyor, neden abi neden?

  • 31. donald trump

    hakkında yazılanlara bakıyorum, tümü abd ana akım medyasının yazdıklarının tekrarından ibaret.

    ırkçı, cinsiyetçi, kaba, işçi haklarına saygı duymayan, islam düşmanı. aslında durum hiç de bu kadar basit değil.

    trump'ın savunduğu politikalar, abd'nin, 1991 sonrası, sovyetsiz bir dünyanın abd çıkarlarına göre şekillendirilmesi projesinin iflasının kabulünden başka bir şey değildir.

    1991 sonrası abd politikaları iki eksende yürütüldü.

    birinci eksen anglo-sakson (abd+ab) birliğinin egemenliğini gelecekte tehdit edebilecek güç merkezlerinin zayıflatılması politikalarıdır. sırbistan’ın parçalanması rusya merkezli bir slav birliğinin önünü tıkamayı amaçlıyordu. daha sonra doğrudan rusya'yı hedefleyen çevreleme politikalarıyla amacın bu olduğu ortaya çıktı zaten. ingilizce konuşan hindistan'ın yakın bir gelecekte güçlü bir rakip merkez olmadığından şimdilik hedef alınmadı. son dönemlerde güçlenmeye başlayan çin de abd tarafından güney çin denizinde sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. erdoğan’ın 2013’den itibaren batı nezdinde tu-ka-ka olmasının nedeni de ortadoğu’da islam birliği adı altında bir güç merkezi niyetini ifşa etmesi değil miydi?

    ıkinci eksen de geleneksel toplumsal değerlerin, şirket değerleriyle ikame edilmesi sürecidir. rekabet içinde bulundukları dönemde, bugünün ölçülerinde muhafazakar sayılabilecek sosyalist toplumsal değerlere tanrıtanımazlık-ahlaksızlık ithamlarında bulunan anglo-sakson eliti bugün bütün geleneksel değerlere savaş açmış durumdadır. geleneksel değerlerin doğruluğu anlamında söylemiyorum bunları. dünya görüşüm mutlak, kutsal, değişmez gerçeklerin olmadığı, bunların göreli değerler olduğu bilgisi üzerine kuruludur.

    geleneksel değerlerin hedef alınmasının neden ve amaçları iki ayaklıdır. ekonomik olanı, tüketim toplumunun gelişimi ile ilgilidir. sovyetler birliğinin yıkılması ile sosyalizme karşı bayrak olarak kullanılan geleneksel değerlerin yönetici elitten aldığı desteği yitirmesi ve şirketlerin ülke yönetimi üzerindeki etkisi ile şirket kültürünün yarattığı değerlerin geleneksel değerleri ikame ettiği bir sürecin içinde bulunmaktayız.

    ne demek bu? şirket için çalışanın etnik kimliği, inanç kimliği, cinsel kimliği, dünya görüşü önemli değildir, önemli olan şirket politikalarına uyumu ve verimliliğidir. şirket kültürünün egemen olmasıyla birlikte geleneksel değerlerin, toplumun yeniden üretiminin önünde engel olarak gördüğü içinde baskıladığı cinsellik, uyuşturucu, şans oyunları, oburluk v.b. gibi haz kaynaklı değerlerin önünün kontrolsüz biçimde açıldığı bir dönem başladı.

    şirket yöneticileri açısından bu gelişme bir problem oluşturmuyordu, aksine haz kaynaklarının kullanımının çalışan verimliliğini olumlu olarak etkilediğini görüyorlardı. üstelik bu tür bir yaşam biçiminin yarattığı sorunların (sağlık sorunları, parçalanan evlilikler v.b.) insanları daha fazla çalışmaya-üretmeye yönlendirerek, teknolojik ilerlemeler için bir motor işlevi de görmektedir. ne demek istediğimi anlamak isteyenler, abd’de şeker tüketiminin yarıya düşmesi durumunda en basitinden hastanelerin ne kadarının 6 ay sonra kapanacağını, ilaç satışlarının hangi oranda düşeceğini hesaplayabilirler. (bu düşüncemi tüketim toplumunun açmazlarını konu alan ayrı bir başlıkta açmayı düşünüyorum. akılcı bir sol hareketin tüketim toplumunun bu açmazlarını dikkate alan politikalarla kapitalizmi dize getirebileceklerini düşünüyorum)

    geleneksel değerler özellikle gençler arasında giderek zemin kaybetmeye başlamıştır artık. eğlence endüstrisinin evrenselleşmesi ile birlikte yeni değerler gelişmekte olan ülke gençliğine aktarılmaya başlanır. haz temelli bu değerlere dünya gençliğinin direnmesi mümkün değildir. bu gelişmenin anglo sakson elitleri açısında olumlu sonuçları da vardır. haz temelli yeni değerlerin takipçisi olan gelişmekte olan ülke gençliği, sayıları az da olsa, gelir ve eğitim düzeylerinin gelişmişliği nedeniyle yaşadıkları ülkelerin yönetimlerini anglo-sakson çıkarlar doğrultusunda etkileme gücüne sahiptirler. özellikle renkli devrimlerin motorunun bu gençlik grupları olması raslantı değildir, onlara göre haz temelli değerlerin kabesi anglo-sakson dünyasıdır, o dünyaya katılmak en büyük arzularıdır. anglo-sakson elitlerinin dünyayı ateşe atan politikalarının bunların gözünde bir önemi yoktur. haz bağımlılığı her bağımlılık gibi her türlü olumsuzluğu görmezden gelmenizi sağlayacak itici bir güçtür çünkü.

    biraz aşağıda kabelerinin ikili oynadığını anlattığımda bu kesimin nasıl bir oyuna geldiği anlaşılacaktır.

    izlenen bu politikaların sonucu olarak bu ülkelerde “genç beyaz nüfus” azalmaya başlamıştır. abd görünüşte nüfus artışı yaşıyor olmasına rağmen gerçekte gittikçe artan oranda hispanikleşme sürecine girmiştir. dünyanın jandarmalığını yapma hırsının faturasını içeride yaşam kalitesi düşüklüğü ile ödemektedir. ab’nin kaybı ise daha büyüktür, hem nüfus kaybına uğramakta, hem de bu nüfus içndeki “genç beyaz” sayısı giderek azalmaktadır. ayrıca nüfus dopingini abd gibi en azından din birliğine sahip göçmenlerle sağlamak olanağından mahrumdur. bunun sonucu olarak yerli-müslüman göçmen çatışması giderek artan oranda başını ağrıtmaya başlamıştır.

    işin ironik tarafı anglo-sakson eliti kendi coğrafyasında değersizleşme sürecini desteklerken, rakibi saydığı coğrafyalardaki hükümetleri zayıflatmak için geleneksel değerlerin çağdışı formlarına destek vermektedir.

    bu duruma iki somut örnek vereceğim.

    1 - ukrayna:

    ukrayna’da bir taraftan stk’lar aracılığıyla kendine bağlı bir değersiz kuşak yaratılmışken, bunların iktidarı zor yoluyla devirmelerinin mümkün olmaması nedeniyle iktidarı sokak yoluyla değiştirmek amacıyla 2013 yılında neo nazi unsurları müttefik olarak devşirildi. ıktidarın batı tarafından gaspedlmesinden beri bu iki grup arasında çatışma devam etmektedir. batının yeni değerleriyle yüklü bir grubun geçenlerde odessa kentinde düzenlemeye çalıştığı “onur yürüyüşü”, ikinci gruba ait neo nazilerin saldırısına uğradı. aslında bu iki grup arasındaki çatışma 2 yıldan beri sürmektedir. ışin ironik tarafı her iki grup da an itibariyle batının desteğini almaya devam etmektedir

    2 - suriye:

    suriye’de esad rejiminin devrilmesi için desteklenen unsurların çağdışı geleneksel gruplar olduğu başından belli bilinen bir olguydu. ılımlı diye desteklenen tüm muhalefet unsurlarının süreç içinde ışid ya da el kaide bağlantılı gruplara katılmış olması hiç kimse için sürpriz olmamıştır.

    bu iki ülkede yaşananlar, anglo-sakson elitin kendi yaşam alanında değersizleşme sürecini desteklerken, hedef aldığı coğrafyalarda gelenekselcilerin en geriici formlarını desteklediğinin en büyük göstergesidir.

    ülkemizdeki liberal yalakalrın gördüğü ve desteklediği yalnızca değersizleştirme sürecinin değerleridir. anglo sakson elitin hedef coğrafyadaki gerici unsurları desteklemesiyle ilgili hiç bir eleştirilerini göremezsiniz, kazara görürseniz bilinki yasak savma kabilindendir.

    sonuçta, anglo-sakson elitinin geleneksel değerleri tasfiye çabaları ve diğer güç merkezlerini etkisizleştirme süreci içinde gerici geleneksel yapıları kullanma politikalarının sonuçta bumerang gibi dönüp kendi coğrafyalarını vurduğu bir sürece girilmiştir.

    ışte trump, anglo sakson elitinin kendi yanlış politikalarında boğulduğunun en büyük göstergesidir.

    trump’ın kendince yapmaya çalıştığı, içeride değersizleştirme sürecine son vererek rejimin toplumsal dayanaklarını güçlendirmektir. anglo sakson elitin hedef coğrafyalardaki faaliyetlerinin, bu coğrafyaları istikrarsızlaştırmak dışında bir faydasının olmadığını gören trump burada da müdahaleci politikalardan kaçınacağı sinyalini vermektedir.

    trump çözüm müdür? tabi ki değil. trump’ın amacı da şu ya da bu şekilde abd’nin dünya egemenliğini sürdürmektir. çözüm ise çok kutuplu bir dünya gerçeğini kabullenmekten geçmektedir. ancak bu durumda insanlığın temel sorunlarının birleşmiş milletler ana plarformunda tartışıldığı bir dönem başlayacaktır.

    burada trump'a atıp tutanların yüzleşmesi gereken, trump gibi birisinin abd halkının yarısının desteğini aldığı gerçeğidir. yapılması gereken bu olgunun nedenlerini araştırmaktır. kazanıp kazanmamasının, seçim de % 49 mu, % 51 mi alacağının bir önemi yoktur bu gerçek karşısında.

  • 32. hava harbiyelilerin türkiye'ye mesajı

    son harbiyeliler

    “silivri, sincan ve bakırköy cezaevlerinde tam 60 gündür haksız yere bekletilen, ohal nedeniyle dosyalarına bakılmayan, hain darbe girişiminin yapıldığı 15 temmuz 2016 gecesi, kimisine "pkk'nın terör saldırısına karşı savaşmaya"; kimisine "ışid 8 canlı bomba eylemi planlıyor, onu durdurmaya gidiyoruz." denilerek, yalova'da yapılan tatbiki eğitim kampından bir anda alınıp otobüslerle istanbul'un farklı yerlerine götürülen, gittiklerinde ise karşılarında ne pkk'yı, ne ışid'i; yalnızca elinde sopa ve taşlarla bekleyen halkı gören, halkın kendilerine saldırmalarına, taş atmalarına ve kendilerini linç etmelerine şaşkın bakışlarla şahit olan, kamp bölgesinde telefonu yahut televizyonu olmadığı için de darbeden bihaber sokak ortasında, köprüde, üniformasıyla ve silahıyla kalakalan, kendilerini darbeci zanneden halk tarafından kimisi dövülerek 'öldürülen' kimisi de cezaevine gönderilen masum vatan evlatları, hava harbiyelilerin türkiye'ye mesajıdır.

    video 'son harbiyeliler' olarak, içerideki suçsuz kardeşlerimizin ailelerine destek olmak ve onların seslerini duyurmak amacıyla hazırlandı. videoda, ceza evindeki askeri öğrencilerin bir kısmının isimleri tek tek okunduktan sonra, her birinin arkadaşı 'burda' dedi ve ailelerine 'biz de sizin yanınızdayız, biz de sizin evladınızız' mesajı vermeye çalışıldı.

    ben bir harbiyeli olarak olayı en yakından gören ve bilen bir vatandaş olduğum için, size naçizane bildiklerimi anlatmaya ve 7 yıldır devletin soğuk ranzalarında birlikte kaldığımız, birbirimizin tabağından yemek yediğimiz, aynı anda uyuyup sabahın 6'sında kalktığımız kader arkadaşlarımın hakkını savunmaya çalışacağım.

    size ülkedeki bütün askeri öğrencilerin (yaklaşık 16 bin kişi) soruşturma yapılmadan atılmasından bahsetmeyeceğim. bazı devlet büyüklerimiz harp okullarıyla ilgili yüzde verip "şu kadarı fetöcü" diyorken, biz harbiyeliler ısrarla "soruşturma istiyoruz, fetöcüleri aramızdan ayırın, bunca insanın suçu ne?" diyor olduğumuzdan veya bu 7-8 yıllık emeğimizin bir anda çöpe gitmesinden falan hiç bahsetmeyeceğim bile.

    çünkü benim kardeşlerim suçsuz yere hapis yatarken kendi okulumu düşünmeye mecalim yok. hiçbir okulda okumasam da olur. zamanında fen lisesine gitmeyip askeri liseyi tercih ederken yaptığım bu tercihin hata olmadığını biliyorum ve şanlı türk subayı olma yolunda üniformamı en ufak bir leke sürmeden çıkardığım için de hep gurur duyacağım. şimdi tek isteğim bu vatan evlatlarının bir an önce yargılanması ve suçsuz olanların ailelerine kavuşması.

    neden mi burada sesimizi duyurmaya çalışıyorum? çünkü ne haber kanalları, ne de siyasetçiler bu masum çocuklardan bahsediyorlar. sadece sayın milletvekili dursun çiçek ve sayın ilker başbuğ -onlar asker kökenli olduğu ve ergenekon sürecinde kendileri de haksız yere hapis yattığı için bizim mağduriyetimizi daha iyi anlıyorlar- bu fetö soruşturmasında fetö'yle hiç alakası olmayan, hakkı yenen öğrencilerin olduğunu dile getiriyorlar. onların dışında gazeteci-televizyoncu olarak da (benim bildiğim) ismail saymaz, yazgülü aldoğan ve ismail küçükkaya var. evet, koskoca türkiye'de bu konudan sadece birkaç gazeteci bahsediyor.

    şimdi olası itiraz ve sorulara da cevap vermeye çalışacağım.

    neden 16 bin askeri öğrenciden sosyal medyada yeterince ses çıkmıyor ya da neden twitter hesaplarımızı yeni açtık? çünkü bazı insanlar klavye başında vatan kurtarırken biz haftasonu iznimizden verip atış talimi yapıyorduk. 'normal insanlar' yazın temmuz'un sıcağında dışarı bile çıkamazken yahut kimisi sahil kenarında tatil yaparken biz izmir'de yalova'da 40 derece sıcakta kamuflaj, bot, hücum yeleği, kasatura, matara ve 4,5 kiloluk g3 piyade tüfeği taşıyorduk.

    olayı edebiyat yaparak dramatize etmek gibi bir amacım gerçekten yok. ama sizin uzun yıllardır birlikte yaşadığınız, 7 yıl aynı odada kaldığınız, bu ülkenin en başarılı öğrencilerinden biri olan ve yurt dışı da dahil, birçok üst düzey üniversiteden teklif almasına rağmen, sırf bu millete hizmet etmek, vatan savunmasında görev almak için harp okulu'nda kalmayı seçen arkadaşınız, hem okuldan atılıp hem de sorgusuz sualsiz içeri atılsaydı siz de bu kadarcık edebiyat yapmaz mıydınız?.. benim ciğerim yaniyo dostlar..

    "eee ellerinde silahla köprüde ne işleri varmış?" diyenler için.
    aslında bunun da cevabını yukarda yazdım fakat tekrar açıklayayım: askerliğin ne demek olduğunu bilenler bilir. ben 6-7 kez uzun dönem askerlik yapacak kadar askerlik yaptım. o gece, her yıl aynı tarihlerde yaptığımız gibi yine kamp yapıyorduk. ilk başta bize hiçbir şey söylenmedi. bir anda içtimada toplandık. bunu klasik bir scramble içtiması olarak gördük. böyle içtimalar kampta 2-3 günde bir alınır. hızlıca toplanıp, yoklamamızı aldık. başımızdaki subay eğitime gittiğimizi, kampın daha yeni başladığını, bundan sonra eğitimlerin çok zor geçeceğini söyledi. yarıya yakınımızı otobüslere bindirip götürdüler. bu otobüse bindirilen öğrenciler ‘genelde’ emre itaatte sorun yaşamayacak, başarılı ve söz dinleyen öğrencilerdi. okulun yarısı götürülürken yarısı kamp bölgesinde kaldı. ben o komutanla aram pek iyi olmadığı için seçilmedim belki, bilmiyorum. geride kalan öğrenciler ‘genelde’ başarılı olmayan, askerlik konusunda eksikleri olan öğrencilerdi. neyseki oraya götürülen arkadaşlarımız da darbecilerin halka ateş açın emrini dinlemedi de, daha büyük facialar engellenmiş oldu. yoksa elinde 30 tane mermi olan 300 kişiyi düşünün arkadaşlar. bu çocuklar eğer darbeci olsaydı zaten orda allah göstermesin çok daha büyük can kayıpları olurdu. kimisi silahını halka verdi, kimisi sadece kendini koruma amaçlı havaya ateş etti, kimisi ise silahını hiç kullanmadı. şimdi “askerin ateş açtığı görüntüler var ama.” diyeceksiniz. evet var, fakat onlar harbiyeliler değil. harbiyelilerin kimseye ateş açmadığı zaten kamera görüntülerinde apaçık belli oluyor. ateş edenlerin de kim olduğunu bilmiyorum.

    daha sonradan öğrendiğimiz kadarıyla otobüse bindirilen arkadaşlarımız başlarındaki subaya nereye gittiklerini sorduklarında bazı otobüslerde pkk, bazı otobüslerde ışid'le savaşmaya gittikleri söylenmiş.

    kaan karalürt'ün ifadesi.
    hürriyet
    haberbox

    köprüdeki video:
    youtube

    şu videonun tam 10:10’da görünen, o saf saf bakan çocuk bizim devremiz asım b. bunu izleyen biri zaten çocuğun olayları anlamaya çalıştığını ve şaşkınlığını görebilir. 13:31’de halka kendisinin darbeci değil öğrenci olduğunu anlatmaya çalışırken dayak yiyen sefa g. var. videonun devamında ise arkadaşlarımızı koruyan, onların öğrenci olduğunu söyleyen o polise de –ve yine koruyan vatandaşlara- sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.

    tüm bunların yanında harbiyelilerin ifadelerine göre darbeci komutanlardan biri (o sırada darbeci olduğunu bilmiyorlar, çünkü darbeden haberleri yok) teröristlerin polis kıyafeti giydiklerini söylemiş, onlara da ateş etmelerini emretmiş o gece. olaylar daha da büyüyünce, halk da onlara karşı gelince, halka sıkmalarını da emretmiş. böyle bir şey nasıl olur! bu kardeşi kardeşe kırdırmak değil de nedir?! işte burada devreye 'kanunsuz emre uymamak' giriyor. onlar da zaten bu kanunsuz emre uymuyorlar. sadece kendilerine saldıran insanlardan korunmak için bazıları havaya ateş ediyorlar. bu kamera kayıtlarında var. o köprüde ateş edenler harbiyeliler değil. oradaki bir polis yahut vatandaş da videoda görüleceği üzere harbiyelilerin suçsuz olduğunu belirtip halkın elinden almaya çalışıyor, harbiyelileri koruyor. tabi halkın elinden alamadığı iki gencecik fidan ragıp ve murat darp edilerek şehit ediliyor..

    tekrar cezaevi meselesine dönecek olursak öğrenci ailelerinin silivri’deki bazı avukatlardan duyduğu kadarıyla olayla ilgilenen savcı içerdeki harbiyeliler için "onları orda unuttular yaa." diyor. devletin savcısı bunu derse biz ne yapalım, ne yapabiliriz ki. hatırlatmaya çalışıyoruz, aileler tv kanallarına, milletvekillerine gidiyor, tık yok... tweet atıyoruz, birlik oluyoruz bir şey değişmiyor. biz de artık bari ailelerini mutlu edelim diye bu tanımını yaptığım videoyu yaptık işte. onlar da çok sevdiler, bizleri de kendi çocuklarından ayrı görmediklerini belirtiler, ağladılar, ağladık...

    umarım sayın cumhurbaşkanımız ve sayın başbakanımız başta olmak üzere, yukarı kademeden en aşağı kademeye kadar herkes, suçsuzların aklanması, hukukun işlemesi için elinden geleni yapar.

    15 temmuz gecesi şehit olan tüm vatandaşlarımıza, polislerimize ve suçsuz olan askerlerimize allah'tan rahmet diliyorum. bu millete silah doğrultan tüm darbecilerin ve hainlerin de yargılanmalarını, en ağır şekilde cezalandırılmalarını diliyorum.

    ve bu yazıyı yazmaktaki temel amacım: silivri, sincan ve bakırköy cezaevlerinde yatan, yaklaşık 480 hava harbiyelinin, en kısa sürede yargılanıp, suçsuzluklarının ortaya çıkmasını ve ailelerine, kardeşlerine kavuşmalarını istiyorum.

    şehit hava harbiyeli murat tekin,
    şehit hava harbiyeli ragıb enes katran,
    ilk harbiyeli şehitler olarak sizleri sonsuza dek yaşatacağız.

    ragip'im, kardeşim, yorganının altından bakarak o komik sırıtışın hala aklımda. elbet bir gün buluşacağız şehidim.”

    not: bu entry harbiyeli arkadaşımın sessiz çığlıklarıdır ve duyulması için tsk mensubu olmayan tarafımca sözlüğe aktarılmıştır.

  • 33. eczane sahibi eczacılar ne iş yapıyor

    en kısa cevabı "sağlık danışmanlığı" olan soru. sürekli eczanesinde bulunan bir eczacı olarak bütün günüm, eczanenin işletmesiyle ilgili konuların haricinde, hastalara ilaçlarının kullanımı, yan etkileri, etkileşimleri ve hastalıkları hakkında bilgi vermekle geçiyor. hatalı yazılmış reçeteleri düzeltiriz, ulaşılamayan ilaçlarınıza ulaşmanızı sağlarız (bu da hasta açısından anlaması zor bir durum, ilaç tedariğinde çok ciddi sıkıntılar var), doğru doktora yönlendiririz, hesabı tutulamayacak kadar çok sayıda antibiyotiğin gereksiz kullanımını önleriz (antibiyotiklerin reçetesiz satılmaması uygulamasına yeni geçildi ve halk henüz bu konuda bilgilendirilmediği için insanlara sürekli neden antibiyotik alamayacaklarını anlatma işi de bize düştü). bunu böyle anlatınca pek gözde canlanmıyor tabi, akşam olunca bütün gün konuşmaktan bitap düşmüş durumda oluyorum. öğle yemeğine çıktığımda garson çocuk ilaç sorar, usta sorar, karşı masada oturan hasta sorar, akşam bira içmeye giderim, eczacı olduğumu bilenlerin soruları gelir, haftasonu hastalarım cep telefonumdan ulaşırlar... hastanın doktorlardan daha rahat ulaştığı ve doktor bilgisi gerektirmeyen konularda en rahat bilgi aldığı meslek mensupları eczacılardır.

    bakın şu insan komiklik olsun diye yaratılmış hayali bir kahraman değil, bu gerçek: https://www.youtube.com/watch?v=bdheev0m62y

    yazacak çok şey var aslında ama yazılmış, üşeniyorum da... denetimlerden bahsedilmiş, yılda 2 defa sağlık müdürlüğünün rutin denetimi dışında rutin harici, eczanenin başında bulunup bulunmadığımıza dair denetlemeler olur. nöbetlerde bulunuyor muyuz diye akşam veya gece saatlerinde de denetlendiğimiz olur. bölge temsilcisi olduğum için arada bir eczaneleri gezmem gerekir, genellikle de eczacıları işlerinin başında bulurum. buna rağmen eczanesine uğramayan bir tane eczacımız vardır, kendisi malum ilişkileri sebebiyle dokunulmazdır. eczanesinde olmayan eczacıları sağlık müdürlüğüne şikayet edin arkadaşlar. böyle bir şikayet gelince sağlık müdürlüğü eczaneye habersiz denetime gelir ve eczacıyı iş başında görmezse yaptırım uygular. siz de o eczaneye bir daha gitmeyin, eminim çok yakında eczacısı işinin başında başka bir eczane vardır.

    eczacı olmak isteyen gençler için yazayım yeri gelmişken, bu mesleğin çekici bir yönü yok artık. öyle kalfayı koyup gezmeler falan yok, en büyük ve çevresi sayesinde en rahat eczacılar insanların gözlerine battığı için onlardan bahsediliyor. balya balya para saydığımız yok, batanları kimse görmediği için iyi tutturmuş meslektaşlarımız konuşuluyor. eczanelerin en az yarısı işlerini borç harçla çeviriyor ve sürekli ihtiyacın üzerinde eczane açılmaya da devam ediliyor. hesabınızı ona göre yapın.

    markette ilaç satışı, halk için iyi fikir değil. abd'de karaciğer yetmezliğinin önde gelen sebeplerinden birisi otc ilaçlardır, hani şu masum olanlar. ilaçların bağımlılık yapma potansiyellerinin dışında (evet, otc ilaçlar da bunu yapabilir) hasta tarafından aynı etken maddeyi içerdiği bilinmeyen ilaçların kombinasyonları, bunların diğer ilaçlarla etkileşimleri (ppi-klopidogrel tartışması mesela? markette sizi uyarırsam patron beni işten kovar mı?) hasta için sıkıntılı veya ölümcül sonuçlar doğurma potansiyeline sahip. abd'de otc ilaçlar yüzünden acile başvuru sayısı 2008-2011 arası 1 milyonun üzerindeydi, buna reçeteli ilaçların hatalı kullanımı veya suistimali dahil değil. ekleyince sayı 4 milyonun üzerine çıkıyor.

    bununla birlikte burada yazılan şikayetleri çok ciddiye aldığımı belirteyim, meslektaşlarımın da almalarını sağlayacağım. bazı meslektaşlarımızı işlerini yapmaya zorlayacak bir sistem geliştirmek sağlık bakanlığıyla birlikte bizim de sorumluluğumuzda. konuşmak, yazmak iyidir. kendini dışarıdan görmek iyidir.

  • 34. eylül ayında klima çalıştıran insan

    adana'da serinlemek için, erzurum'da ısınmak için çalıştırandır.

  • 35. aziz yıldırım

    fenerin maçı var...
    ve ben yıllar sonra ilk defa izlemeyeceğim. senelerdir fenerbahçe'nin bir maçını dahi kaçırmadım.yıllar önce nişan günüm fenerbahçe'nin bir maçı ile çakıştı, yüzük takılır takılmaz telefonu açtım, arkadaştan telefonunu televizyonun yanına koymasını istedim. 10 dakika da olsa dinledim. herkes beni aradı, kriz çıktı. sallamadım.

    bugün ise 15 eylül 2016 zorya luhansk fenerbahçe maçı kesinlikle izlemeyeceğim. tivibu'm yok. normalde dışarıda bir yerlere izlemeye giderdim. ama bugün değil dışarıda bir mekana izlemeye gitmeyi, internet üzerinden yayın yapan bir site olsa bile açıp izlemeyeceğim.
    lig tv iptali için de bir ay taahhüdüm kaldı. biter bitmez onu da kapatıyorum. her sezon fenerium'dan en az bir tane forma alırdım. oğlumun doğduğunda hastanede giydiği kıyafetten, ilk adımını attığı ayakkabıya kadar hayatımın her aşamasında "sevgi eylem gerektirir" diyerek fenerbahçe'ye destek olmaya çalıştım. bu sene aldım mı? bir çakmak dahi alırsam cümle alem öpsün beni.
    eskişehir'de üniversitedeyken trene binip maç izlemeye gittim. param olmadığı zaman işe girdim, para biriktirdim öyle gittim. üniversite bitti deplasmanlara gittim. sivas'da 6 saat yağmur yedim, antep stadına girerken ayak bileğimi kırıyordum. kayseri deplasmanı bambaşka macera.

    düşünüyorum da ne için? sen sevdamızın içine daha iyi et diyeymiş her şey. biz destek oldukça bitirdin fenerbahçe'yi. alex'i sevdik aldın bizden. ersun yanal'ı sevdik aldın bizden. aurellio'yu sevdik aldın bizden. aldın da aldın.
    şimdi boş tribünlere oynuyor takım.
    en sonunda fenerbahçe'yi de aldın bizden. tepe tepe kullan.

  • 36. vincent aboubakar

    (bkz: bunyamin franklin)

  • 37. yanlışlıkla basılan madeni altın 1 liralar

    görüntülerini izledim, maalesef doğru olan iddiadır.

    kapalıçarşı'da kuyumcu olan arkadaşım 1 liranın arkasındaki türkiye cumhuriyeti yazısını 15 saniye ispirto ateşine tutup videoya çekmiş, yazının değiştiği görüntülerde ayan beyan ortaya çıkıyor. dediğine göre sadece 22 ayar altın kullanılırsa böyle bir şey çıkıyormuş.

    yazı sonunda neye dönüştü biliyor musunuz?

    imam hatipler kapatılsın.

    ibret aldım, hemen toplamaya başladım. aklınız varsa paranızı bozdurun, 1 liraya yatırım yapın.

  • 38. cristiano ronaldo

    futbolun ruhundan anlamayan adamlar gelip başlığında saçmalıyor.

    ronaldo sporting altyapisindan yetişmiş bir futbolcu. sen belki anlamazsin ama ronaldo dakika 90 da gol atip bi de sevinç gösterisi yapsa en basit haliyle oradaki insanlarin kalplerini kıracaktı.

    insanlari üzmek için sadece tecavuz etmek gerekmez yani. taraftar futbola duygusal açıdan baglidir. yenilen bir golden sonra hüngür hüngür ağlayabilir.. senin eski futbolcun, dunyanin en iyi futbolcusu olmussa ve sana gol attiktan sonra apaçi gibi sevinirse bu kalbini kirar.

    ronaldo da bunu yapmak istememistir.

  • 39. dick advocaat

    takımın içinde bulunduğu durumdan en az sorumluluğu olan kişi. hiç boşuna uğraşmayın. yazmanız gereken başlık şurası:

    (bkz: aziz yıldırım)

  • 40. fenerbahçe

    büyük başkan aziz yıldırım tarafından sezon başında yapılan dahiyane kadro mühendisliğinin başarılı bir şekilde sahaya yansıması için şu formasyonla sahaya çıkması gereken takım.

  • 41. 15 eylül 2016 osmanlıspor steaua bükreş maçı

    osmanlı'nın 3 puan ile eflak ve boğdan'ı kazandığı maç.*

  • 42. şenol güneş

    38 yasindayim. kendimi bildigimden beri besiktasliyim.

    gordon milne doneminden bu yana takimin oynadigi oyunun bu kadar oturmus, tum futbolcularin belli bir disiplinde takima fayda saglamak icin caba sarfettigi, abuk subuk takim ici kavgalarin olmadigi, takim sahaya ciktiginda asagi yukari nasil oynayacagini bildigimiz, her macta durum ne olursa sonucun bizim lehimize olacagini hissettigim baska bir donem hatirlamiyorum.

    bu durumda yonetimin kurdugu kadroyu da takdir etmekle birlikte en buyuk pay senol gunes'e ait.

    ortalikta yapilan elestirileri okudukca sok geciriyorum. bazi taraftar her zaman kazanmak, her takimi yenmek, her seyin mukemmel ve ideal olmasini istiyor. haklaridir da.

    fakat hayattaki kisisel tatminsizliklerini tuttuklari takimin basarisiyla ikame etmek isteyen kitlenin bu adama yaptigi haksizlik artik katlanilir durumu asti.

    senol gunes sadece basari degil de futbolu ve besiktas'i seven her taraftarin el ustunde tutmasi gereken bir yonetim sergiliyor. hatalari elbet olacak, dunyanin en buyuk teknik direktoru de degil elbet. fakat uzun zamandir gordugumuz en duzgunu de kendisi.

    hatalarini yazanlari anlayabiliyorum da 'boyle giderse kovulur' falan yazanlarin akil sagligindan suphe ediyorum. daha gecenlerde yonetime bile verdi kuskuyu 'bi stoper almayi beceremediniz ulan!' diye. yonetimdeki egosu en yuksek yonetici bile agzini acmaya cesaret edemedi.

    hayattan ve futboldan zevk almayi beceremeyip burda kendisine cemkirenlere de acilen bir temiz sevismelerini veya psikolojik yardima basvurmalarini tavsiye ediyorum.

  • 43. rüzgar çetin

    oldukca mutevazi bir aileden gelen ve ailesine yakisir bir sekilde tevazu sahibi oldugunu dusundugum guzel insan. parada pulda gozu de yok. hakki oldugu halde olen kisinin ailesinden bir kurus tazminat istememis, yetmez, bir de kendileri ile helallesmeyi israrla talep etmistir. sonucta kendisi alti ustu alkollu bir sekilde yuksek hizda araba kullanmis, ancak karsi taraf emniyet kemeri takmayarak bu guzel kardesimizin katil yaftasi yemesine sebep olmustur.boyle guzel insanlari hapishane koselerinde curutmek insan haklarina aykiridir. varsin alkollu araba kullanip cocuklari yetim biraksin, varsin kavgada etrafa bir sarjor bosaltisin... mutavzi oldugunu soylemis miydim...

  • 44. simon kjaer

    fenerbahçe bünyesindeki tek futbol oyuncusu.

  • 45. kadınların erkekte test ettiği şeyler

    "test etmek için ortam yaratmak ergenlere özgü bir davranış" diyen (femme noir isimli yazar) kendini fena kandırmaktadır.

    en basitinden kendim örnek vereyim. zaman zaman y.dışına eğitim vermeye gidiyorum. odaya girdiğim zaman maksimum 10 saniyede kim tehdit, kim dost, kim riskli hareketler yapıyor, kim cinsel olarak potansiyel kim cinsel olarak rakip, kim kaynaklara erişimde benden daha yüksek statüde bilinç altım anında kategorize ediyor, tag'liyor ve sıralıyor.

    mesela iri yarı kaslı erkek görünce gay mi - hetero mu diye kontrol ediyor beynim. ya da doğurganlık özellikleri gösteren bir kadın oldu mu ne kadar "müsait" bunu değerlendiriyor.
    bunun ben bilincinde olmasam da evrimsel süreç bize adaptasyon sürecinde bu otomatik gözlem yeteneğini kazandırmış.

    bu otomatik gözlem, tag'leme ve sıralama süreci bir "kaba taslak sosyal resim" çiziyor. sonrasında ise testler başlıyor. yeri geliyor 50 yaşındaki kıdemli mühendis 24 yaşında yeni mezun elemana "had bildirme" testi yapıyor. yapıyor ki sosyal düzende yerini korusun.

    bunu bir kere görmeye başladıktan sonra görmeme - yani ingilizcedeki "unsee" imkansız.

    hepimiz - kadın ve erkek sürekli olarak kendi sosyal yerimizi anlamak, başkalarının sosyal yerini anlamak ve bunu teyit etmek için testler yapıyoruz. söylediğimiz ve duyduğumuz, yaptığımız ve gördüğümüz her şey, testin sonucunda o andaki sosyal hiyerarşi ve düzeni anlamamıza yardım ediyor.

    atalarımız yanlış adamı kızdırıp ölmemeyi - ve hatta doğru adamı ezip kaynaklarını çalmayı bu beceri sayesinde becermiş. bizim bunu yapmıyor olmamız düşünülemez.

    öte yandan

    manipülasyon - yani bilgi edinmek ve çıkar sağlamak için özellikle tuzaklar kurmak ya da yem atmak gibi şeyler ergenlerin çok becerebildikleri bir şey değil. usta stratejist ve taktisyenler bile manipülasyonu nadiren başarıyla uygulayabiliyorlar.

  • 46. 35 yaşından sonra yapılmaması gerekenler

    gençlik ne acayip şey arkadaş. demek oradan 70 ile 35 aşağı yukarı aynı şey görünüyor. 50 yaşında başkasına muhtaç hale geliyorsun falan sanılıyor. evladım senin anan, baban, dayın, halan da mı yok? 35'te çocuk yapsan 55'inde 20 yaşında olur. insanlar 65 yaşından önce emekli olamıyor.

  • 47. ankara

    ankara hakkında az bilinen gerçekler

    nefes aldığımız, binaları arasında kaybolduğumuz, yollarını arşınladığımız, zaman zaman sessizliğini dinlediğimiz, zaman zaman kaosunda ve griliğinde boğulduğumuz, köşe başlarını mesken tuttuğumuz ankara hakkında ne biliyoruz? fark ettim ki bunca yıldır burada yaşamama rağmen; bu kenti tanımıyorum. aşağıda okuyacağınız küçük sırları ben yeni öğrendim ve şimdi size soruyorum.

    1 – ankara’nın tarih boyunca; helenistik ve bizans dönemlerinde gemi çapası anlamına gelen angira (ankyra veya ancrya), türklerin anadolu’ya gelmesinden sonra ankara ve engürü, batı’da ise uzun yıllar boyunca angora olarak anıldığını,

    2 – ankara’nın ilk yerleşim tarihi net olarak bilinmese de, kentin paleotik çağ’dan beri yerleşim alanı olduğunu,

    3 – 19.yüzyılın ankara’nın afet ve kıtlık yüzyılı olduğunu, ilk büyük kıtlığın 1826 mayıs’ında çekirge istilasından kaynaklandığı, ikinci büyük kıtlığın 1845 yılında ‘altmışbir kıtlığı’ olarak tarihe geçtiğini ve bu kıtlık yüzünden insanların göç etmesini önlemek amacıyla, şehre fırınlar yapılıp halka birkaç ay bedava ekmek dağıtıldığını, 1873 kasım ayında yaşanan şiddetli yağmur yüzünden her yerin göle döndüğünü ve 1874 ocak ayında iki buçuk ay süreyle kar yağdığını, bu kıtlıklar ve doğal afetler yüzünden sayısı bilinmeyecek kadar kayıp verildiğini,

    4 – 1916 yılının eylül ayında sebebi bilinmeyen bir şekilde çıkan yangının 3 gün 3 gece sürdüğünü ve ankara’nın dörtte üçü’nün yandığını,

    **( raporlara göre bu yangında 11 mahallede 735 hane tamamen, 298 hane kısmen, 2 cami, 6 mescid, 7 kilise, 6 mektep, 3 hastane, erkek ve kadın hapishaneleri, polis numune karakolu, ittihad kulübü, atpazarında 130 dükkan,4 han, 2 ekmekçi fırını, arasta’da 50 dükkan, bedesten’de 300 dükkan, balıkpazarı’nda 435 dükkan ve 4 ekmekçi fırını, reji dairesi ahz-ı asker şubesi binası; evkaf dairesi katib-i adl dairesi olmak üzere 969 bina tamamen harap olmuştur)

    5 – ankara’da ilk resmi futbol maçının 21 ekim 1922 yılında ‘talimgahgücü’ ve ‘anadolu sanatkarangücü’ arasında yapıldığını ve ‘anadolu sanatkarangücü’nün ilerleyen zamanlarda ankaragücü adını aldığını,

    6 – abidinpaşa ilçesine adını veren abidin paşa’nın ankara’nın 18.yüzyıl valilerinden olduğunu ve ankara’ya suyu getiren yönetici olduğunu,

    7 – cebeci hastanesi’nin cumhuriyetin ilanından sonra mustafa kemal atatürk’ün emriyle türkiye cumhuriyet’inin ilk tıp fakültesi olduğunu,

    8 – bayındır barajı’nın ( bugünkü adıyla mavi göl ) 11 eylül 1957’de yaşanan ve 169 kişinin ölümüne sebep olan büyük sel felaketinden sonra önlem olarak yapıldığını,

    9 – ulucanlar cezaevi’nin 1925 yılında açıldığını, 1925’den önce ‘at yetiştirmek’ ve ‘silah deposu‘ olarak kullanıldığını,

    10 – ankara’da hepimizin yakından bildiği çoğu heykelin metin yurdanur’a ait olduğunu,

    **miras ( gar-1979), eller ( abdi ipekçi parkı -1979), dayanışma (batıkent-1980), insan hakları heykeli (yüksel caddesi-1990), kaynak (atakule,1989), madenci heykeli (olgunlar sokak-1989), maliye bakanlığı anıtı (1994), dans ( cemre parkı-1991), çocukların kardeşliği (batıkent-1990) , anayasa mahkemesi anıtı (1995), duatepe anıtı (polatlı-2000), cumhuriyet anıtı (gençlik parkı-2009), berfo ana anıtı (çankaya-2013), yaşar kemal anıtı (2015), uygarlıkların ve hukuk’un beşiği anadolu rölyefi -2000)

    11 – ulus’ta sümerbank binasının yerindeki taşhan’ın arka bahçesinde açılan karpiç lokanta’sının ankara’nın ilk modern lokantası olduğunu ve ismini mustafa kemal atatürk’ün verdiğini,

    12 – ankara’nın ilk pastanesinin 1920 yılında ulus meydanı’nda açılan istanbul pastanesi olduğunu ve faruk nafiz, hasan ali yücel ve ahmet muhip dranas’ın müdavimleri arasında yer aldığını,

    13 – uzun ömür ve sonsuzluğun simgesi olan gingko biloba ağaçlarından birinin ankara garı’nda bulunduğunu ve bu ağacın 79 yaşında olduğunu,

    biliyor musunuz ?

    *fotoğraflar : www.ankaratarihi.blogspot.com / www.fotografturk.com /www.sheker.org

    *kapak fotoğrafı: burcu /devianart

    kaynak: http://lavarla.com/…-hakkinda-az-bilinen-gercekler/

  • 48. 2016-2017 sezonu en iyi üç büyükler karması

    fenerbahçe'den kjaer, galatasaray'dan da muslera, bruma ve derdiyok dışında bu listeye girecek futbolcu yok. gerisini yaz beşiktaş'tan.

    fenerliyim ama durum bu.

  • 49. ecem uzgör

    ortognatik olarak dar ve küçük bir çeneye sahip olan insanların en talihsiz bireyler olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya çıkaran kadın. kendisi weak chin sendromundan muzdarip.

    çenesi dar, burun hizasından 2 parmaktan fazla geride ve alt çene kemiği gelişmemiş insanlar sosyal açıdan ezilmeye mahkûm ne yazık ki. bu konuda çok fazla araştırma yapıldı, inşallah bir kaç tanesini daha sonra link olarak paylaşacağım, ve insanların güçlü çene kemiğine sahip insanlara tabiri caizse "taparken", zayıf çene kemikli insanları ezdiği, acıdığı, zavallı bulduğu düşüncesinin ne kadar ilginç bir araştırma sonucu olduğunu ortaya koyacağım.

    bu kızcağızın üzerine bu kadar çok gidilmesinin ya da tam tersi acıma duygusu ile savunulmasının asıl nedeni çene kemiği. evrimsel olarak alfalıkla hatta ara / melez türler arasındaki ayrışmaya ile ilişkilendirildiği ve robot resim ifadesi verilirken; çocuklara, yaşlılara ve kamu vicdanında yara açan diğer unsurlara karşı işlenen suçların gerçeklik payı olmasa da weak chin prototipine isnad edildiği anlatılıyordu bir makalede.

  • 50. beşiktaş

    turkiyede de futbol takimlarinin isimlerinin onune kelime koyuluyor zaten. ama hiç hala madrid gibi olmuyor.

    "kocanız beşiktaş", "kocaniz fener", "kocaniz cimbom"

    oldu mu?? hoş olmadi demi:) bizim ülke kulturumuz en fazla buna musade ediyor canlarim. zamaninda kara kartal, sari kanarya falan denmiş işte neyse ki.

    gunumuzde o bile mumkun olmazdi. kuşlar kargalar, himmetçiler, tinerciler, kediler, hamsiler seviyesindeyiz artik ülkecek.

    o yuzden hic bulasmayin, forza italia, hala madridin tadini cikarin.