Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. türkiye'ye iade edilirsem adil yargılanamayacağım

    fethullah gülen beyanı. adaletin anasını sikmeseydiniz böyle bir kaygınız olmazdı. adalet hepinize lazım olacak.

  • 2. vatan hainleri mezarlığı

    eskiden mahallede kavga ederken muhatap yere düştükten sonra kavga biterdi. bu işin tabiatı buydu.
    şimdilerde ise ölüyü gömdürmeme, mezarlıkların ve belediyelerin cenazeyi kabul etmemesi, imamların cenaze hizmeti vermemesi gibi uç fikirlerde gezinir olduk. daha da tedirgin eden şey; bu fikirler serbest salınım halindeyken kitleler tarafından çok kolay ve hiç yadırganmaksızın benimsenmesiydi. nefret ve kin kapısı cehalet ile bezenmiş kitleler için aralanmaya gelmez, derhal ardına kadar açılır. bu topraklar hiç bir zaman bu kadar vahşileşmedi. artık gündelik hayata ekilen nefret tohumları ve kin bize yetmiyor. bunu öbür dünyaya taşıyarak yeni bir çağ başlatıyor ve ölüleri de rahat bırakmıyoruz. artık ölmek bile bir çözüm değil.

  • 3. fatih üni mezunlarının diplomaları değiştirilsin

    adamların iyi bir üniversite eğitimi alamadıkları hazırladıkları metinden belli. bence diplomaları değiştirmek yerine sıfırdan üniversite okusunlar.

  • 4. 26 temmuz 2016 hadım cezası

    ensarcılardan başlanarak uygulanmalıdır.

  • 5. meltem banko'nun sildirdiği entryler geri gelecek

    hepimizin bildiği üzere meltem banko tarafından yapılan bilmem kaçıncı başvuru neticesinde ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin 14.06.2016 tarih ve 2016/3411 d.iş sayılı erişimin engellenmesi kararı verilmiş ve onlarca entry silinmişti.

    ancak bu kararla benim de bir entry'm ilk defa mahkeme kararıyla silinmiş oldu böylece.
    ben de sen misin avukat, ben miyim avukat diye sinirlenerek karara itiraz ettim.

    bunun üzerine ankara 4. sulh ceza hakimliği'nin 2016/3366 d.iş nolu kararı ile itirazım kabul edilmiş ve ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin entry'lerin silinmesi yönündeki kararı kaldırılmıştır. böylece 14.06.2016 tarihli ve 3411 d.iş sayılı karar ile silinen entry'ler geri gelecek!

    karar da şudur; http://i.hizliresim.com/r322yj.jpg

    benim entry de aynen şuydu zaten;
    "muhtemelen ticaret, gayrimenkul, iş, icra hukuku gibi alanlardan anlamadığı için kendini bilişim hukukçusu olarak lanse ediyor.

    bilişim hukuku avukatı ne ya? iki entry sildirip, twitter'da iki erişim engelleme kararı alınca bilişim hukukçusu mu olunuyor? zannedersin google, yahoo'ya dava açıyor da bu hanım yürütüyor davayı.

    not: sildir bakalım, sildir bakalım. avukat kim bakalım!"

    edit: tebrik eden, mesaj atıp kutlayan arkadaşlara teşekkür ederim.

    karar bugün tebliğ oldu bana da. bugün yarın erişim sağlayıcısına da ulaşır, böylece sözlük yönetimi de yasal yoldan haberdar olup gerekli işlemi yapar. bunun teknik olarak nasıl yapılacağı ise tamamen benim bilgim ve alakam dışında.

    bu karar, 14.06.2016 tarihli karar ile silinen tüm entry ve başlıkları kapsıyor. çünkü itiraz neticesinde verilen kesin karar, 14.06.2016 tarihli kararla verilen erişim engellemeyi tümüyle kaldırıyor.

    bu entryler için bundan sonra erişim engelleme istendiğinde hakim bu karardan haberi olmadan erişim engelleme verse bile bu karar ile veya yeniden benzer gerekçelerle yapılacak itiraz neticesinde hata giderilecek; erişim engellemeler kaldırılacaktır.

    ayrıca karar gerçek değil ya da uff aman ne yapalım ee, işsiz avukat, ergen tartışması vb. şekilde entry yazan arkadaşlar var. bazı insanları anlamak zor. oturduğum yerden söylenip, yeniden entry yazıp tekrar silinmesini beklemem mi gerekiyordu? senin silinen entry'n, yani engellenen ifade ve düşünce özgürlüğün de bu kararla korunmuş oldu arkadaşım. olay sadece bundan ibraret.
    **************************************************************************
    bu not size ekşiciler;
    hakim itirazı kabul etti ama aranızda bazılarınızın kaba ve nezaket sınırını aştığını ama bunun sizin psikolojiniz, eğitim ve kültür seviyenizle ilgili olduğunu yazmış. biraz dikkat etsenize yazdıklarınıza, oğlum niye utandırıyorsunuz bizi lan!!

  • 6. ak parti genel merkezi'ne atatürk posteri asılması

  • 7. istanbul'dan izmir'e göç başlaması

    trafikteki yavşak makasçı 34'lerden belli.
    bi sen akıllısın amk iti.

  • 8. 26 temmuz 2016 cnn türk tarafsız bölge yayını

    birçok farklı dava kapsamında uzun süre tutuklu kalmış subayların konuk olduğu program. açıp izlemenizi tavsiye ederim. bomba gibi bir yayın olacak gibi duruyor.

    konuklar:

    emekli koramiral kadir sağdıç
    emekli tümamiral semih çetin
    emekli binbaşı levent bektaş
    emekli deniz kurmay albay ali türkşen
    emekli kurmay albay eray güçlüer
    emekli kıdemli albay prof. dr. tayfun uzbay

    özellikle semih çetin öyle şeyler anlatıyor ki, zamanında birilerinin savcılığını yaptığı davalar sayesinde kimlerin hangi görevlere nasıl getirildiğini, nerelere nasıl sızdırıldığını görmemizi sağlıyor.

    edit: hepsi adeta birer galaksi olan komutanları yayına çıkarıp 3 kuruşluk aklıyla sürekli konuşmalarını kesen ahmet hakan'ın çirkinleştirdiği yayın.

    karşındaki adam tayfun uzbay!! ve bu adam 'ben şizofreninin tedavisini buldum, milyarlarca dolarlık bir sektörü tehlikeye attım, bundan dolayı beni tutuklamış olabilirler diyor.' ahmet hakan efendi de 'sadede gelelim' diyor. yahu bu bilgi bile fetö denen şeyin yalnızca fethullah gülen'e bağlı bir grup insandan oluşmadığını, arkasında çok daha büyük küresel güçlerin olduğunu ortaya koyuyor.

    sen ne biçim gazetecisin, ne biçim televizyoncusun be adam? böyle bir bilgiyi sen nasıl geçiştirebiliyorsun? yazıklar olsun.

    edit2: 3.5 yıl yok yere tutuklu kalmış ali türkşen 'bunların bir amacı vardı bizi de onun için harcadılar, ben hakkımı helal ediyorum' diyerek noktayı koymuştur. sonrasında söylediklerini de burada yazmaya bile yürek yetmez. bu memleketi böyle adamlar kurdu, böyle adamlar yaşatacak.

    edit3: izlemek isteyen arkadaşlar şimdilik şunlarla idare edin, programın tamamı yüklendiğinde paylaşacağım. (bkz: #61973375)

  • 9. ben senin trt'ye çıkarılmadığını bilmiyordum

    "lan ben koca cumhurbaşkanıyım, trt mi seyredeceğim, nat geo wild seyrederim hep"

    diye de devam etmiş olabilir.

  • 10. can dündar'dan 20 maddelik darbe açıklaması

    ak troll'ler geldi yine tipini siktiğim diye hakaret ederek, başlığa çullanmış. ulan sen can dündar'a hakaret edeceğine bu 20 maddeden bir tanesini çürütebiliyor musun, ona kafa patlat.

  • 11. gece 3'te eve içkili gelen erkek

    babamdı bu. eline de menekşe alır öyle gelirdi :) ne alaka çözemedik ama öyle yapardı.. annem de hoşgörü ile karşılardı.. öyle sıkıntı da olmazdı evde.. aksine ertesi gün kafayı yastıktan kaldıramıyorsa sağlam dalga konusu olurdu evde. annem "yavrum baban çok güzel içer." diye dalgaya vururdu işi.. ne güzel günlerdi..

    ne var, adamın canı istemiş içmiş arkadaşlarıyla.. nefes almasın mı? vakit geçirmesin mi arkadaşları ile kırk yılın başı? hemen aklınıza aldatmak, o bu şu gelmesin.. kendine vakit ayırıyor işte.. öküzün altında buzağı aramayın her zaman, çok mutsuz olursunuz..

    alışkanlık haline gelmedikçe problem olabilecek konular değil bunlar.. aranızda güvensizlik yaratacak başka durumlar yoksa lafı bile edilmemeli.. boğmayın birbirinizi, boğmayın..

    şimdi? 70'e gidiyor babamın yaşı yavaş yavaş.. artık gece sefaları yapamıyor ama arada bir rakı keyfi yapıyor kendi kendine.. fazla kaçırdığı zamanlarda da annem "nerede benim menekşem?" diye yine geçiyor dalgasını.. canları sağ olsun ;)

  • 12. cia'den erdoğana seni gezi parkına gömeriz tehdidi

    allah'tan arada "öncelikle, türk insanı gerçekten de farkındalığı yüksek bir kitledir. " cümlesine rastladım hızlıca geçerken. yoksa bütün yazıyı okumak zorunda kalacaktım.

  • 13. dedeni ikna et kampanyası

    dedem ecevitçi lan,hala dsp denen partiye oy atıyo, ne diye ikna edeyim?

  • 14. 2011'de cemaati eleştirmek

    dine hakaretle ve hükümeti devirmekle eş tutulan eylemdi.

    işin garibi, insanlara bu eziyeti yaşatanlar hesap bile vermedi.

    edit: 2011 dememin sebebi, cemaatin devlette yer edinme durumunun zirve yaptığı yıl olmasıdır.

  • 15. darbe gecesi ölenlere şehit demem

    nuşen mazıcı habertürkte katıldığı programda bunu söylediği için kovuldu, yetmedi marmara üniversitesi kınadı ve yasal takip başlattı.
    sosyal medya da bunu söyleyenler tehdit ediliyor.

    darbeye karşı demokrasi savunusu(!) akp faşizminin tescillenmesidir.
    ölenler şehit değildir, bu ses yükseltilmeli.

  • 16. büşra erdal

    telefonla arayıp "ne oldu lan yarraam" demeyi isteyen milyonlarca insan vardır.

  • 17. boşanmış bir kadınla evlenmek

    (bkz: ah zamane çomarları)

    yaz tatili, 9-10 yaşlarındayım, benden 2 yaş büyük teyzemle yalvar yakar annemlerin köyüne gidiyorum. annemin babaannesi ve dedesinin ( yani dedemin annesi ve babası), tepesinde kocaman bir ceviz ağacı, avlusunda minik bir kuzine ( moderni şömine) olan evinde kalıyoruz.

    her akşam üzeri, büyük nine o kuzinede simsiyah bir çaydanlıkta çay demler, büyük dedem de sarma sigaranın birini yakıp eşine verir, diğerini kendine alır ve çay doldurur. bu 2 buruş buruş ihtiyar mırıldanarak saatlerce sohbet ederdi. biz de küçük teyzemle; " konuşacak ne buluyor bu moruklar bu kadar zaman?" diye kendimizce merak ederdik.

    bigün büyük ninem sigarayı yakmış otururken, her zamanki patavatsız ben, merakımızı gidermek için sordum;

    - nine konuşacak bu kadar şeyi nereden buluyorsunuz?
    - ben ona ne zor kavuştum, nefesim yettiğince konuşurum.
    - niye zor kavuştun nine, anlatsana?
    - eski zaman, ben dedenizden de 4 yaş büyüğüm, birbirimizi sevdik, aileler tamam dedi. o zaman böyle herşey bol değil, yüzük takıldı, düğün, dernek, eşya, çeyiz denkleşsin derken dedenizi askere aldılar. askerlik uzun, beni yakın köyden birine gelin verdiler. yalvardım yakardım adama, benden sana karı olmaz dedim dinlemedi. işkence gördüm; kızgın demirle göğüslerimi, bacaklarımı, edep yerlerimi dağladı ( açıp derin bir yanık izi olan sol memesini gösteriyor bu arada), yine de kadın olmadım ona.

    sonra dede askerden gelip ilk iş nişanlısını sorar. "felana gelin verdiler" dediklerinde, atına binip ( mecazi değil) büyük ninenin evine gider. kocasına temiz bir dayak atıp, sevdiği kadını alıp gelir. geldiklerinde sorduğu soru şudur:

    - o zaman akıl edemedim ama çocuğun oldu mu? varsa gidip alıp geleyim...
    ( "s.kti mi lan seni?" değil, ne ilginç dimi?)

    bu güzel insanlar 100 yaşını aynı yastığa baş koyarak devirdi ve 2005 yılında 38 gün arayla cennete göçtüler. gerçekten sevmek diye bir şeyin olduğuna beni inandırarak...

    bu başlıkta gavat vb. diye ahkam kesen tatlı beylerle, kadınlar kulübünde;"ucuza mı gittim ya ben?", "kızlık zarı nasıl diktirilir?" diye ağlayan tazelere, evlilik hayatlarında mutluluklar dilerim.

  • 18. fetö yüzünden harbiye'nin son günü atılmam

    artık yazma zamanı geldi.
    komşuların, akrabaların ya da iş arkadaşlarımın sanki senelerdir oradaymış ve olayları bizzat yaşamış gibi yaptıkları “sen de yapmışsındır bir şeyler ya!”, “askeriye zor tabii disiplin herkesin yapabileceği bir şey değil”, “ yok be abi o kadar fetullahçı yoktur ya abartıyorsun” yorumlarını duymayacağıma emin olduğum için. konuştuğumda inanmayan gözlerle karşılaşmayacağım için.

    2 koca yıl boyunca her düşündüğümde midemde kelebeklerin uçmasına neden olan askerlik mesleğine, 2005’te askeri lise sınav sonuçları açıkladığında bir adim daha yaklaşmış olmamın yasattığı mutluluğu kelimelerle anlatabilmem imkansız. kuleli’de girdiğim mülakatları geçip son basamak olan sağlık muayenelerine gittiğimde, ‘s1 spina bifida’ ve ‘sol maksillerde mukosal kalınlaşma’ teşhisiyle elendiğimi öğrenince yaşadığım hayal kırıklığını anlatamamam gibi. ama o kadar istiyordum ki asker üniforması taşımayı, “sol maksillerdeki mukosal kalınlaşmayı” ameliyat ile aldırıp havacı olamasam da, karacı ve denizci olabileceğimi öğrendiğim anda yaptığım ilk iş aileme yalvarıp ameliyatı olmak oldu. doktor bana “en az 2 gün yatacaksın burada” deyip odayı terk ettiğinde anneme ‘akşam buradan gidiyoruz yarın benim itiraz muayenelerine gitmem lazım’ dedim. akşam eve vardığımda her kafamı aşağı eğişimde oluk oluk akan kana aldırmadan eskişehir ve ankara’ya itiraz muayenelerine gittim. en sonunda askeri öğrenci olabilir raporunu aldığımda kalbimin yerinden çıkacakmışçasına atışını dün gibi hatırlarım.

    lisenin intibak kampı için ailemin beni vapura bırakıp, boyumu aşan bavulumla beraber vapurda giderken, vapurdaki amcanın “geldin artık heybeli’ye oğlum, inmeyecek misin?” diye sorduğunda birisinin beni asker olarak görmesinin gururunu hala bu satırları yazarken tebessümle yaşıyorum. ılk gecemizin ardından uyanıp yataklarını acemice yapan vatanına adanmış ve vatan toprağının dört bir yanından gelmiş çocukların “abi sen de bu gece ağladın mı?” diye birbirlerine çekinerek sorduğu sorular yine yüreğimi dağlıyor. yurdun dört bir yanından gelmiş bu çocuklar, gerçekten de askeri liseyi tercih etmeseler, türkiye’nin en güzel liselerinde okumaya yetecek puanları kazanmış altın gibi çocuklar. benim puanım kabataş erkek lisesi’ni kazanmaya yeterken tercih bile yapmadım, çünkü asker olacaktım. başka yolu yoktu!

    deniz lisesi’nde okurken, öğrencilerin birbirlerine nasıl kenetlendiğini ve silah arkadaşlığının ne demek olduğunu öğrendim ben. arkadaşlarını satmamak için geceler boyu uykusuz kaldığımızı, birisi hata yaptığında kimin yaptığını söylemeyip saatlerce esas duruşta bekletildiğimizi, beraber çektiğimiz çileleri ve yine beraber göğüslediğimiz zorlukları; o küçücük yüreklerimize sığdırdığımız o büyük türk askeri sorumluluğunu bu 4 senede öğrendim. deniz lisesi’nde okuduğum 4 sene içerisinde sadece bir defa savunma aldım. onu da bölük komutanım sinirli bir ifadeyle “güvendiğimiz dağlara kar mı yağdırıyorsun buğra?” diyerek teslim etti. çünkü ben geleceğin parlak subayları arasında gösterilen, hem dersleri hem de disipliniyle ön plana çıkmış ve kendi devresi içerisinde “bu çocuktan deniz kuvvetleri komutanı olur” denilen 3-5 öğrenciden birisiydim. yazın yapılan askeri eğitim kamplarda dereceler elde ettim, defalarca onur belgesi aldım, okulun yönetiminde söz sahibi olan sınıf teşkilatında “öğrenci binbaşı” rütbesiyle kendi sınıfının sorumlu öğrencisi görevini yaptım.

    deniz lisesi öğrenim hayatım boyunca bölük komutanlarımız tarafından ziyaret ettiğimiz bütün birliklere benim de içinde olduğum “parlak” öğrenciler protokol görevlisi olarak katılırdı. öyle ki 18 yaşıma geldiğimde kuvvet komutanları ile aynı masada yemek yeme şerefine erişmiş, kokteyllerde genelkurmay başkanıyla tanışma gururunu yaşamış bir öğrenciydim. lise mezuniyet töreninde 2.lik ödülümü alırken, anne ve babamın ismini törene katılanlar arasında okuttuğumda onlara yaşattığım mutluluk ve benim boğazım parçalanırcasına sağol diye bağırıp diplomamı komutanın elinden aldığım ana şahit olmaları her şeyden çok gururlandırmıştı beni. bu gururu unutmayın, çünkü birazdan anlatmaya başladığımda yaşadığımız yıkımı anlamanıza yardımcı olacak.

    gelelim benim için kabustan farksız harp okulu’nda geçirdiğim 4 koca yıla. göğsünde yalnızca vatan sevgisi olan beni vatanına küstüren, yapılanları hatırladığımda öğürdüğüm vatan hainleriyle dolu olan 4 yıl. özgüveni yüksek, temsil kabiliyeti ve asker duruşu örnek gösterilen benim, hiç olmadığım bir hale bürünmeme neden olan 4 yıla.
    harp okulu’ndaki ihaneti öncelikle kategorize etmek gerektiğini düşünüyorum. birinci kategori, disiplin yönünden öğrenci alay komutanlığı bünyesinde görev alan subaylar tarafından sistematik olarak gerçekleştirilen disiplin puanlarının kırılması. ikinci kategori, dekanlıkta bulunan belirli öğretim elemanı kadrosundaki görevlilerin kasıtlı olarak öğrencilerle uğraşması ve bunun sonucunda sınıfta kalmalarına neden olması, 2 kere sınıfta bırakılan öğrencilerin okulla ilişiğinin kesilmesi. üçüncü kategori de fetöcü öğrencilerin kullanılması. bu öğrencilerden sınıf arkadaşlarınız sizi ispiyonlama, yıldırma gibi görevler alırken, üst sınıflardan görevli bölük komutanları tarafından “seçilmiş” teşkilat öğrencileri, fişlenen öğrencilerin üzerine gidip ceza vermekle görevlendirilmişlerdir.

    benim yaşadıklarım genellikle birinci ve üçüncü kategori olarak tanımladığım bölük komutanı subaylar ve öğrenci bölük komutanları tarafından yapıldı. ilk cezamı alma sebebim, öğrenci bölük komutanı tarafından tabura geç kaldığım öne sürülerek verildi. kendisine saatimi gösterdiğimde benim saatime göre tabura vaktinde geçtiğimi, onun saatine göre 15 saniye geç kaldığım için ceza almam gerektiğini söyleyen kişi yüzünden. kendisiyle konuşup böyle bir nedenden ötürü ceza almak istemediğimi, örnek öğrenci olarak ideallerim olduğunu anlattığımda ise “ilk cezanın günahı olmaz” diyerek savuşturdu başından beni.
    harp okulu’na girdiğinizde size 120 disiplin puanı verilir. sıfır puan ve altına düşen öğrencilerin disiplinsizlik sebebiyle okuldan ilişiği kesilir. 1. sene 116 puan kırdırarak 4 puana düştüm. 2. sınıfa geçerken kırdırdığım puanların 3/4 ü geri geldi ve 2. sınıfa 91 puanla başladım. 2. sınıf sonunda 1 puana düştüm. 3. sınıfa geçerken kırdırdığım puanlarımın 2/3 ü geri geldi ve 3. sınıfa 61 puanla başladım. 3. sınıfa geçerken 60 puanım kırıldı ve yine 1 puana düştüm. 4. sınıfa başladığımda 31 puanım vardı ve en sonunda atıldım.

    nasıl mı?

    “eşitlik adalet demek değildir” yazısını a4 kağıda basıp yatakhane katımıza asan bölük ve tabur komutanları ve ağzından salyalar akarcasına üzerimize saldıkları öğrenciler tarafından. kendinden olmayanlara ayrımcılık yapacaklarını açık açık gözümüze sokarak. yavaş yavaş... sindire sindire... psikolojimi alt üst etmeye and içmişçesine üzerime oynandığımı anladığımda her şeyin mükemmel olmasına özen göstermek amacıyla saatimi gözüm kapalı 10-15 dakika erkene aldım; saatin kaç olduğunu bilmeden tabura erken geçebilmek için. kendime kontrol listeleri hazırladım; sabahları arkadaşlarımdan yarım saat erken kalkıp en ufak detayı atlamadan yatakhanemi düzgün bırakıp kimsecikler yokken tek başıma tabura geçebilmek için. arkadaşlarımı tembihledim yanlış yaptığım herhangi bir şey için beni sert dille uyarmaları için. ne yaptım ne ettim yine de ilk senenin sonunda 116 puanımın kırdırılmasının önüne geçemedim.

    “eşitlikten, adaletten” bahseden bölük komutanları, yasaklı yayın olup olmadığı kontrol edilen kitaplara koydukları “uygundur” yazısını, görmedikleri ingilizce türkçe sözlük için bana 3 hafta sonu ceza verdiklerinde düştüm 4 puana. 3 hafta sonu cezası demek, aileni ve sivil hayatı 26 gün görememek demek.

    4 puanla yazın gemi ile yapmış olduğumuz seyirde okul hayatım boyunca yaşadığım ihanetlerden birisiyle karşılaştım: bir gece öncesinden dört dörtlük hazırladığım kıyafetlerimin değiştirilip yerine kirli olanların konulduğunu görünce okuldan atılacağımı iliklerime kadar hissettim. bugün hala benim kardeşim saydığım insanların şahitliklerine inanmak zorunda kaldıkları için bana ceza veremediler. ama elbiselerimi değiştiren ve yerine kirlileri koyan insanlara ne oldu? araştırıldılar mı? tabii ki hayır.

    okula tutunmak için sebebim vardı, derslerimin iyi olması. akademik olarak 2. sırada olduğum için kendi okuyacağım bölümü seçebilecektim. 2. sınıf boyunca aldığım saçma sapan cezaları bugün okuduğumda hala gülüyorum. sınıf arkadaşlarıma derslerim iyi olduğu için ders anlatırken, üst katımızda bulunan kendi sınıf “arkadaşım” bayanların beni rahatsız oldukları neden gösterilerek rapor etmeleri... spor çantasının fermuarı açık diye aldığım 2 hafta sonu cezası... odamızda boş olan ve kimsenin kalmadığı yatağın pikesinin yıkamaya vermemekten 1 hafta sonu cezası... fişlenmiş öğrencilerin standart görevi olan ve görevlendirilen öğrenciler tarafından kasıtlı olarak dağıtılan bavul odalarının düzenini sağlayamadığım için 1 hafta sonu cezası... ne zaman üye olduğumu hatırlamadığım forum sitesine üyeliğim nedeniyle sosyal paylaşım sitelerine üye olduğum gerekçe gösterilerek aldığım ceza... dolabımdaki sivil elbisenin içerisinde unuttuğum (haftalarca izne çıkamadığım için kullanmadığım sivil elbiselerim) 50 liradan fazla para bulundurma cezası, gibi saçma sapan şeylerden ötürü okulda hapis hayatı yaşıyordum. öğrenci teşkilatında görevli bölük komutanı öğrenci, yüzüme gülüp benimle ilgileniyor gözüküp sürekli olarak ceza veriyordu. kendi sınıf arkadaşlarım odamı terk ettikten sonra yatak dolap düzenimi bozuyor ve düzenimin bozuk olduğu bahane edilerek ceza almam sağlanıyordu. yatak dolap düzenimi benim haricimde arkadaşlarım defalarca kontrol etmesine rağmen bunlar oluyordu. bir gün sınavdan erken çıkıp, yatağımı bozuk bulduğumda yatakhanede en son bulunan öğrencinin kim olduğunu öğrendim. yatakhaneyi terk edip geri dönmem arasında yalnızca bir saat vardı. yatakhaneden en son çıkan öğrenci ile bölük komutanımın odasına gittiğimizde, bu öğrenci kapıyı benim üzerime kapatıp içerde bölük komutanıyla görüştü. “ben senin odandan çıktığımda yatağının düzgün olduğunu söyledim” demesine rağmen bölük komutanıyla konuşurken yanında olmamı istememişti. bölük komutanlarından yatakhanelerde bulunan kameraların yatakhanede olmadığım 1 saatlik dilim için incelenmesini istediğimde çok meşakkatli bir iş olduğu öne sürülerek teklifim reddedildi. kapıyı yüzüme kapatıp bölük komutanının odasına giren sınıf arkadaşım, son sınıf olduğu dönemde alt sınıflara kan kusturan teşkilat yapılanmasının içerisinde en önemli görevlerde kendisine yer bulacaktı.

    ailemi göremiyor ve her cezalı kaldığımda gördüğüm muamele ve yine görevlendirilen öğrenciler sebebiyle sürekli ceza alarak ardı arkası gelmeyen cezalı kalmalara maruz kalıyordum. hayatımda ilk kez artık dayanamadığımı ve intihar edip kurtulmam gerektiğini düşündüğüm dönemler 2.sınıfıma denk gelir. hayatını vatanına ve milletine adayan ve uğruna ölmek için yemin ettiğim kutsal değerlerim dururken intiharı düşündürdüler bana. asker olmayı düşündüğünde midesinde kelebekler uçuşan bana!

    3. sınıfta yine dereceye oynuyordum; sınıf 3.sü oldum, performansım sanıyorum ki bu olaylardan ötürü düştü. ama durmuyordum sürekli okuyup cezalı olduğum müddetlerde kendimi geliştiriyordum, çünkü lise sıralarında matematik öğretmeni tarafından tahtaya yazılan “bize aptal subay da lazım” sözünü kendime yediremiyorum. bu sözü duyan biz askeri lise öğrencilerinin, öss sınavında ancak barajı geçebilen öğrenciler baş tacı yapılırken okuldan atılmasını içime hala sindiremiyorum.
    yaşadığım olaylara geri dönecek olursak, alay sancağı nöbeti görevimi yapabilmek için gece saat 02:00’da kalkmam gerekiyor. bu yüzden yatakhane nöbetçisine beni 01:30’da kaldırmasını rica eden notu nöbetçi masasına bırakıyorum. gece tam 02:00’da uyandırıldığım için nöbete geç kalıyorum ve ceza alıyorum. sebebi ne biliyor musunuz? bir hainin, benim yazdığım post-it notu söküp çöpe atması! notu çöpte bulduğumda “saat kurup kendin kalkman gerekiyordu, bu bahanelerin arkasına sığınamazsın” dediler. üzerimize saldıkları fetöcü öğrenciler, her türlü baskıyı bizden reva görmedikleri için üniformaya yakışmayan şekilde beni kendi sınıf arkadaşlarım ve ast sınıf öğrencilerinin önünde yarım saat boyunca aşağılayıp, sonunda yaptıklarına karşı tepkimi sessiz kalarak vermemin üzerine herkesin önünde “sanıyorum sende bir salaklık var algılayamıyorsun” şeklinde 200 kişinin önünde bana hakaret ettiklerini hayatım boyunca unutamayacağım. unutamayacağım çünkü sinir krizi geçirip yumruklarımı sıkıp o üst sınıfımın gözlerinin içine bakıp hırsla soluk aldığımda yaptıklarının farkına varıp hiçbir şey söyleyemeden beni odama yolladılar. odama gidip camı kapatıp attığım, avazım çıktığı kadar attığım çığlık ve duvarları yumrukladığım an, okul hayatım boyunca kontrolümü yitirdiğim tek andı. tabi ki kullarının ceza almaması için olayın üstü örtüldü ve bana bunu yapanlar ceza almadılar. o sene 2012 yılı mezunu teşkilatlar dışında bir de cezalı taburlarında teşkilatmış gibi davranan hainler türedi. amacı, cezalı olan bizim daha da ceza almamızı sağlamaktı.

    4. sınıfa da güç bela geçtikten sonra artık sadece subaylar kalmıştı ve benim okuldan mezun olacağıma inancım tamdı, ancak hala ceza almaya devam ediyordum. son sınıf benim hayatımda yaşadığım en berbat yıldı. ihaneti iliklerime kadar hissettiğim, çaresizliğim karşısında defalarca yıkıldığım yıl. 2013.
    önce okulda yaşanan hırsızlık olaylarını üzerime yıkmaya çalıştıkları için, ne olduğundan habersiz bir şekilde sabah saat 7.30’dan akşam saat 5’e kadar bölük komutanı odasında alıkonuldum. tuvalet ihtiyacımı gidermek için kontrollü bir şekilde götürülüyordum. kendilerine ne olduğunu sorduğumda cevap alamıyordum. bu halde saatlerce küçücük odada hiçbir şey yapmadan saatlerce bekletildikten sonra hukuksuz sorguya çekildim. tabur komutanları, istihbarat subayı ve bölük komutanı beni alıp, kamera görüntülerini gösterip “olay saatinde oradan geçiyorsun, bak! sen yatakhane nöbetçisinin dikkatini dağıtmaya çalışmışsın, kendisi itiraf etti. diğer sorguya aldığımız arkadaşların da senin çetenin başı olduğunu söylediler. görüntüler de bunu ispatlıyor. suçunu kabul et.” dediler. saatlerce böyle bir şey yapmadığımı, bana böyle bir suçu isnat edemeyeceklerini anlatmaya çalıştıkça hukuki terimlerle ve altını doldurmaya çalıştıkları hikayeyle beni suçladılar. rahatsız bir sandalyenin karşısında bir yarbay bir binbaşı ve iki yüzbaşı tarafından sorguya çekildim. günlerce utancımdan ve sinirimden kimseyle konuşamadım. “artık korkuyoruz, ne olur anlat biz de bilelim” diyen oda arkadaşlarım, kendileri suçsuz oldukları halde sırf benle oda arkadaşı oldukları için defalarca mağdur bırakılan ve pkk/dhkp-c’li olmakla dahi suçlanan ve beni yaşadığım onca olaya karşın asla yalnız bırakmayan kader arkadaşlarım, olmasaydı belki de günlerce yaşadığım şoktan çıkamayacaktım.

    tüm bu olayların etkisini atlatamadan, cezalıyken kimliğimin tespiti için yanında bulundurmam gereken askeri kimliğim, okul sınırları içerisinde birisi tarafından çalındı. olayı ceza alacağımı bilmeme rağmen rapor ettim, çünkü kimliğini kaybetmenin cezası vardı yönetmelikte. ancak ceza almadım. buna seviniyorken bir gün istihbarat subayı tarafından bölük komutanının odasına çağrıldım ve bana “çiçek pasajında hafta sonları geçiriyor musun?” diye sordular. içimden “izne çıkarsanız belki düşünürdüm ama malumunuz çıkamadığım için orası neresi daha bilmiyorum” diye geçirirken, istihbarat subayına orasının neresi olduğunu dahi bilmediğimi ve hiçbir şekilde orada bulunmadığımı belirttim. o anda elime bir adet zarf uzattı. zarfın içinden çıkan kağıtta ise “buğra kimliğin bizde. eğer 1000 lirayla çiçek pasajına gelmezsen olacaklardan biz sorumlu değiliz!” yazıyordu. kendi okul sınırlarım içerisinde kaybettiğim kimlik, bana isimsiz mektup olarak geri dönüyordu. son olarak bunların beni sinirlendirip kavga etmekle görevlendirdikleri 2 öğrenci beni kendi bölük komutanları nöbetçiyken alıkoydular. saatlerce özür dileyip yeter artık dememe rağmen “özürle kurtaramazsın böyle kolay kurtulabilir misin?” deyip seslerini bölük komutanına duyuracak kadar çok çıkartacak kadar ileri gittiler. bunu bugün hala içinde vatan sevgisi taşıdığına sonsuz inancım olan arkadaşlarım “canını mı alacaksınız çocuğun, yeter basıp gidin artık” demesiyle kovuşturduğunu zannederken, bölük komutanı ses çıkaranları odasına çağırdı. ben gitmedim, çünkü gitsem ceza alacağımdan emindim. beni koruyup kollayan ve “sınıf arkadaşlığı” kavramını lisede öğrenen arkadaşım benim yerime gitti. ama esas hedef ben olduğum ve o iki şeref yoksunu insan yüzünden ispiyonladığım için saatlerce bölük komutanının odasında 4 sene içerisinde pek çok defa yaşadığım “sen asker olacak niteliklere sahip değilsin, ama zeki bir çocuksun. sivil olsan dışarıdaki insanların yüzde doksanını sollarsın. ayrıl! mutlu olacaksın.” tarzında konuşmalara bir kere daha şahit oldum.
    gelelim final haftasının son gecesi olan olaya. bilgisayar kullanmanın o zamanlar yasak olduğu deniz harp okulu’nda, gemi inşa projemizi yetiştirebilmek maksadıyla bize tahsis edilmiş bilgisayar laboratuvarının anahtarını alıp akşam 8’den sonra çalışmaya başladık. gece saat 1 de server’in kendini resetlemesi neticesinde o ana kadar grup arkadaşımın yapmış olduğu tüm çalışmalar kayboldu. yazın sıcağında artık kendimizden geçmiş halde onlarca saatlik emeği tekrardan inşa etmeye çalışırken saat 5 oldu. arkadaşlarımdan birisi telaşla laboratuvara geldi ve nöbetim olduğunu söyledi. o kadar çalışma arasında nöbetimin olduğu aklımdan çıkmış. beni sözde arayan ve durumumun kritik olduğunu bilen, aynı zamanda sonradan öğrendiğim kadarıyla başka ast sınıf arkadaşlarımın da ayrılmasında rol oynayan öğrenci beni odamda bulamadığını, bizimle beraber gemi inşa laboratuvarında çalışan gemi inşacı arkadaşlarıma sorup bilgisayar laboratuvarlarına geldiğini, ancak bize tahsis edilmiş gemi inşa laboratuvarında olduğumu bilmediğini, yerime nöbet tutması için kaldırdığı arkadaşlarımdan kimsenin bunu kabul etmediğini söyleyip nöbet jurnalini boş bıraktığını açıkladı. saçmalıklar silsilesi anlayacağınız.
    denizaltı filosu komutanı olma hayalim, atılmamın 3 hafta öncesinde, en çok korktuğu şeyin ne olduğu sorulan doğru düzgün cevapladığım psikoloji testi yüzünden yok edilmişti. arkadaşlarımdan bu testi “patates kızartması yerken üzerine ketçap sıkılması” şeklinde cevaplayanlar bile vardı. teslim ettiğim testi teslim etmediğim öne sürülerek hava harp okulu psikoloğu beni özel mülakata çağırdı ve nevrotik kişilik bozukluğu teşhisi koydu. yaptığım itiraz için gittiğim kara harp okulu’nda, girdiğim mülakatta durumu izah edip denizaltıcı olma hayalimi anlattığım doktorun, meslektaşım diyorsa doğrudur deyip beni dinlemedi.

    asker buğra uzun kollu üniformasını, 3 temmuz 2013 tarihinde, atılıp atılmayacağına karar verilecek olan disiplin kuruluna çıktığında giydi son kez. 8 senedir gururla taşıdığım üniformayı jilet gibi ütüleyip disiplin komitesinin karşısına çakı gibi çıktım. kendini savun dediklerinde başımdan geçen olayları anlatıp bu olayları hiçbir şekilde hak etmediğimi söyledim. daha sonrasında karar verilmesi için dışarı çıktım ve benimle beraber subay olmasına 1 ay kala aynı kaderi paylaştığım 4 arkadaşımla beraber hakkımızdaki kararın verilmesini beklemeye koyulduk.

    atıldığımı öğrendiğim an kendimi kurul odasından dışarıya nasıl attım hatırlamıyorum. 8 senedir gözü askerlik dışında başka bir meslek düşünmemiş ben, subay olma hedefime 1 ay kala atıldım; 44 gün oda hapsi cezası çekip 53 hafta sonu izinsizlik cezası ile hapis hayatı geçirdiğim okuldan. tarih boyunca en çok disiplin puanı kırdıran öğrenci olup, beni okuldan atan hainler tarafından okula yeni gelen öğrencilere “dersleriniz hiç önemli değil. isterseniz 4 kredi yapın bu okulda disiplinsizseniz atılırsınız” diye örnek gösterilerek.

    denizaltıcılar kurtulamayacaklarını anladıklarında kefeni olsun diye uzun kollu beyaz üniformasını giyer. görev yaparken üzerimde kefenim olmasının hayalini kurduğum bu üniforma, benim hayallerimin ve hayatta başarmayı arzuladığım tek şeyi ötelere götüren kefen oldu o gün. hüngür hüngür ağladım; hıçkırıklarımı yutmaya çalışırken içten içe daha da sarsılarak. boğazıma oturan öküzü yutmaya çalışarak. o gün benimle beraber atılan sınıf arkadaşım sarıldı bana, bölük komutanlarının birinin önünde “bırak ağlamayı, sevindirme şunları” diyerek. okuldan çıktığımda annemi aradığımda nasıl paramparça olduğunu, eve gittiğimde sesinin kısıldığını ve konuşamadığını gördüğümde yaşadığım kaybolma duygusunu hissetmeye, o ilk paragrafta annesinin adını okutup gururlandıran beni anlamaya çalışın.

    http://i.makeagif.com/media/7-16-2016/llkdia.gif

    gıf’e iyi bakın. 2. sınıfta 90 puanımı kıran bölük komutanı. darbe günü deniz harp okulu komutanını alıkoyan vatan hainlerinden birisi. bunu facebook’a yüklediğimde sevinçten beni arayan onlarca atılan ve ayrılan arkadaşım oldu. telefonu açtığımızda birbirimizle konuşmuyorduk sadece kahkaha atıyorduk mutluluktan. artık hakkımızı savunabilecektik, derdimizi anlatabilecektik çünkü.

    bu hainin yakalanmasından 3 gün sonra yine hüngür hüngür ağladım, hindistan’da olan ve o gün bana sarılan arkadaşıma mesaj atarak. çünkü biz, bu vatanın evlatları, daha atıldığında bu hainlerin karşısında güçlü duramamış ve kendi halkına doğrultulan silahların karşısına geçememiştik. biz sesimizi duyuramamış, derdimizi anlatamamıştık. ve ben 14 yaşında yüreği, askeri öğrenci olmasına karar verdiği çanakkale belgeselindeki eşsiz kahramanlıklara duyduğu hayranlıkla çarparken, mücadele etmekten yılmıştım. atıldığım gün, orada, ağlayıp acizliğimi kabul etmeme ağladım.
    3.72 kredi ile akademik olarak bitirdiğim harp okulu’ndan, subay olarak başbakan tarafından onurlandırılacakken, eğitim hayatımın son gününde aldığım ceza nedeniyle atılarak sadece gemi inşa ve gemi makineleri mühendisliği diplomasını alabildim. yine aynı vatan hainleri, beni terörist belleyip kendi arkadaşlarımın mezuniyet töreninde dahi gururlanmama izin vermediler.

    sivil olmaya alışma sürecim ciddi anlamda çok zor oldu. hayata başlarken 5 sene içerisinde ödemem gereken 90 bin liralık tazminat borcu yüklendi omuzlarıma. transkriptimde “disiplinsizlik nedeniyle ayrılma” yazmasını ve harp okulu döneminde yaşadıklarımı izah edemeyişim nedeniyle itibarımı kaybettim. her şeye rağmen türkiye’nin savunma sanayi alanında en güzel işlerine imza atan gemi inşa ofislerinden birisinde ar-ge mühendisi olarak çalışıyorum. itü’de yüksek lisans yapıyorum ve tez konum hala gönül bağımı koparamadığım deniz kuvvetleri ile alakalı.

    sözlerime benimle aynı duyguları hisseden ufuk arkadaşımın sözleriyle son vermek istiyorum:

    sonuç olarak belirtmek isterim ki, ben ve benim gibi mobbingle, psikolojik baskıyla, yıldırma politikalarıyla ayrılan birçok arkadaşım, ve en önemlisi hepimizin bilincinde olduğu bir gerçek var:

    vatan savunması yapmak için üniformaya ihtiyacımız yok. yeter ki kalbimizde ve zihnimizde olsun...

    not: bu entry arkadaşım buğra'nın ricası ile girilmiştir. umarım benim de ona ve onun gibi bu örgüt tarafından mesleklerinden edilmiş yetenekli insanlara bu şekilde bir yardımım dokunabilir ve bir daha olmaması için dersler çıkarılabilir.h

  • 19. konyalı teyze'nin isyanı

  • 20. rte'nin liderlere açtığı tüm davaları geri çekmesi

    koyu bir muhalif olan beni heyecanlandırmış harekettir.

    ne olur artık herşey göründüğü gibi olsun, arkasında planlar ve kirli işler olmasın. düzgünce yaşayıp geberip gidelim.

  • 21. darbe girişimine rağmen akp'ye oy vermemek

    darbe girişimini geçtim, gökten vahiy inse, kızıl denizi ikiye yarıp geçse, nuh gibi gemisini inşa etse, ne yolundan yürür, ne de oyumu veririm.

  • 22. hüseyin avni mutlu

    ne güzeldir şimdi cezaevi avlusu, mahkumlar, volta atanlar, tespih sesleri, ter kokuları. orada da olmak istemişsindir değil mi mutlu?

    (bkz: ayarını kaçırdığın kantar gün gelir seni tartar)

    hepinizin sırasının geleceğinin en önemli kanıtıdır.

    beter ol.

    link

  • 23. ali türkşen

    26 temmuz 2016 cnn türk tarafsız bölge yayını'nın sonunda yaptığı konuşma ile çoğumuzun içindekileri dökmüş kişi. uzun yıllar sonra ilk kez ülkemi sevdim. aslında var, o özlemle andığımız kafası berrak - laik halk kahramanları hala var. yavaş yavaş görüyoruz o temiz yüzleri. hak yerini yavaş yavaş buluyor. büyüksünüz. yanınızdakiler de büyük. iyi ki varsınız.

    link geldi: https://twitter.com/…tali/status/758064917119438849

    "türkiye'ye liyakat sistemi geri gelmeli. hayvanat bahçesi müdüründen tübitak'a başkan yapmasınlar, bilime değer vermezsen böyle olursun. inönü'ye atatürk'e ayyaş dediğiniz o adamlara karşı geldiniz, bakın yine yüzünüzü onlara döndünüz. şimdi sağa sola hakimiyet milletindir diye yazıyorsunuz. e biz bunu yıllardır söylüyorduk hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyorduk. ne yaptınız, dindar diye sırf başörtülü diye rektör yaptınız, şimdi tutukluyorsunuz. ben siyasi görüş tanımam.* ama kalbim vatan vatan vatan diye atıyor. ailemle huzurlu bir şekilde bu ülkede, ülkemde yaşamak istiyorum. her şeyden önce bunları kabul edeceksiniz." dedi.

    bunu anlattı ama birebir böyle değil tabii. aklımda kalanları yazdım.

    ayrıca öncesinde:

    "kimseye kinim ve nefretim yok, hakkımı helal ediyorum ve üzülüyorum. türk askerinin ülkeyi bu duruma sokmasına üzülüyorum." da dedi.

  • 24. nurşen mazıcı

    yıllar önce bir doktora dersi vizesinde, tek parti dönemi ve basın özgürlüğü konusunda sorduğu bir soruya kendisinin kemalist görüşlerine ve o konudaki makalelerinin temelini oluşturan argümanlara neredeyse taban tabana zıt uzun bir cevap vermiştim. o çileyi çekenler bilir, doktora sınıfları 6-7 kişi olduğu için hocalarla diyalog konusunda hem avantajlı hem de sıkıntılıdır.
    nurşen mazıcı, sınavları açıklarken gözümün içine bakıp "bu yazdıklarının benim yazdıklarıma ne kadar zıt olduğunu biliyorsun. ama cevabının altı dolu, başka bir argüman sunuyor" diyerek sınavdaki en yüksek notu vermişti.
    demokrasi istediğinizi duyma rejimi değildir. öyle olsa mesela noam chomsky diye birini muhtemelen tanıyamazdık.
    istediğinizi söyleyecek binlerce gazeteci, akademisyen, televizyoncu, şarlatan bulabilirsiniz. televizyonlara sadece onları çıkarırır, mis gibi bir dünya kurarsınız. ama onun adına demokrasi diyemezsiniz.
    benim tanıdığım nurşen mazıcı akademisyendir. fikirlerini kabul etmemem, konuşma hakkını ortadan kaldırmaya yetmez. bari halil inalcık'ın öldüğü gün yapmayın. ayıp.

  • 25. bir kadının kalitesiz olduğunu gösteren detaylar

    leopar desenli kiyafetlerdir.hicbir zaman begenemedim ya la..

  • 26. ak parti'nin herkesin sempatisini kazanması

    hiçbir muhalifin fikri 15 temmuzdan sonra akp'ye karşı pozitif yönde değişmedi. sadece bu kesimde bir sessizlik hakim. sebebi ise ota boka 'egm' tehtidi alınabileceğini bilmeleri. devlet dairesinde çalışanlar için ise durduk yere feto örgütü damgası yememek için herkesin ağzını sıkıca bantlaması durumu var.
    daha dün haber kanalı'nda nurşen mazıcı kovuldu. o yüzden muhalif kesim sessizliğini koruyor ve bu da akp'lilerin gözünde rte'ye karşı bir sempati arttı intibası yaratabilir.
    bunu da ancak akp'liler öyle sanır.

  • 27. selahattin demirtaş

    bugün yaptığı grup toplantısından satır başları

    "islam'ın işi devleti ele geçirmek değildir."

    "kürt sorunu demokrasi kanallarının açılması konusunda ana noktadır."

    "darbe istemeyenler kürt sorunu barışçıl bir şekilde çözülsün de demelidir."

    "ordu kürtleri ezsin ama darbe de olmasın dersen ordu işte böyle kalkar köprüdeki insanlara ateş açar."

    "darbeye karşı çıkmak demokrat olmak için şarttır ama yeterli değildir. sadece darbeye karşı çıktınız diye demokrat olmazsınız. eksiksiz bir demokrasiyi savunursak demokrat oluruz."

    "ifade hakkı yok, gösteri, eylem hakkı yok. 7 haziran'dan beri bir sivil darbe söz konusudur. darbeyi siz tetiklediniz. bunların hiçbiri darbeyi haklı çıkarmaz ama bunlar yokmuş gibi davranırsak yanlış yaparız."

    "15 temmuz akşamı ordu demokrasi için hareket etmiyordu ama o akşamda türkiye'de demokrasi yoktu."

    "darbe demokrasiye karşı yapılmadı demokrasi mücadelesine yapıldı çünkü zaten türkiye'de demokrasi yoktu."

    "evet darbeye karşı beraber hareket etme hukuku var ama bu geçicidir. darbe tehdidi ortadan kalkınca bu birliktelik kalkacak. bu birliği bir demokrasi birliği yapmak gibi bir niyetleri yok. anlamıyor ve anlamayacaklar."

    "ülkeyi uluslararası anlamda yalnızlaştırdılar. bu da darbeye giden yolun taşlarını örmüştür."

    "şimdi diyorlar ki kontrol edemedik, devlete sızdılar. bu kadar basit bir analiz olabilir mi? peki bu kadar kolaydı hdp'ye neden sızamadılar? çünkü bunun adı sızma değil süzmedir."

    "hepsini süze süze kendi elleriyle devlete yerleştirdiler. bunlar olmamış gibi davranıyor bizim aklımızla alay ediyorlar."

    "özür dilerseniz sizi yadırgamayız, büyürsünüz, küçülmezsiniz. kandırıldık demeyin siz hep beraber türkiye'ye kandırdınız. çıkın özür dileyin."

    "görevden uzaklaştırılan binlerce insanın ismini nasıl bir gecede buldunuz. çünkü onları oraya siz yerleştirdiniz."

    "suçlamak için değil ders çıkarmak için söylüyorum."

    "sadece ankara belediyesinin cemaate sunduğu imtiyazların haddi hesabı yok. su, gaz, arsa ne ararsanız verdiler. bütün şehirlerde cemaati beslediler. bunlar öyle gizli bir örgüt falan değil isim isim biliyorlardı. şehirlerin gündemlerini belirleyen komiteler vardı. hakimler, valiler, abiler, ablalar. uyardık, yanlış yapıyorsunuz dedik, devletin içinde başka bir devlet kurmuşsunuz dedik yıllardır bunu söyledik. vali ya da rektör mü olmak mı istiyorsunuz? çok oyu olanı atamadılar. yüzde 5-10 oy alan rektörleri atadılar. neden? gülen'in referansı vardı. şimdi o rektörleri topluyorlar. diyarbakır rektörünü kaç kez şikayet ettim. konuşma yapacağız salon kapatıyordu. yök, başbakanlık, bakanlık hepsine şikayet ettim hiçbir şey olmadı neden çünkü o cemaatin rektörüydü."

    "istanbul valisi mutlu'yu oraya biz atamadık. bu profesörleri, rektörleri biz atamadık. hakkında yolsuzluk iddiaları olan insanları rektör atadınız. zamanında savcılar dava açmak istedi izin vermediniz."

    "kck dosyasını hazırlayan, sorgulayan, tutuklayan, yargılayan, gece yayını yapan televizyon cemaatçi. şimdi bunların hepsi tutuklu. ne olacak peki bu kadar insanın mağduriyeti. bu darbenin sorumlusu biz miyiz kardeşim? özür dileyecek bir yetkili yok mu bu memlekette?"

    "tankların önüne çıkan insanlardan da özür dileyecek kimse yok mu? bunları siz palazlandırdınız."

    "bir kokteyl darbe olduğu anlaşılıyor. tek başına cemaat mi değil mi şüpheli. dünyada ilk defa bir askeri darbenin arkasında siyasal olarak kim var belli değil. bir siyasi akımın desteği olması lazım. gözaltına alınan, tutuklanan, sorgulanan kimse yok. emin olduğumuz tek şey var bu darbenin arkasında olan siyasi güç hdp değildir. bakın tek emin olduğumuz nokta bu."

    "cumhurbaşkanının açıklamaları başbakanla, başbakanın açıklamaları cumhurbaşkanıyla, mit müsteşarının açıklamaları hepsiyle çelişiyor. mesela genelkurmay başkanı neden halen görevde? ülkede darbe olmuş engelleyememişsin, esir alınmışsın. şimdi neyle gururlanıyorsun, bu neyin kahramanlığı? utanması, istifa etmesi gerekirken meclise geliyor ayakta alkışlanıyor. yanlıştır."

    "enişteyi mit müsteşarı yapalım. o mit'ten daha çok bilgiye sahip."

    "havuz medyası bir kaç gündür saçma yayınlar yapıyor. hdp'yi darbe girişimine çekmeye çalışıyor. darbe girişimi başarıya doğru gitseydi bu yalakalar darbecileri destekleyecekti bunu da sakın unutmayın. bağlılık bildireceklerdi. 12 eylül'ü unutmayın. çalışma bakanı kimdi ? türk-iş genel sekreteri... işçi haklarını savunması gereken biri darbe yönetiminin bakanı oldu."

    "bizim akp'yi eleştiriyor olmamız bizim darbe destekçisi olduğumuz anlamına gelmez. darbe karşıtlığını akp yandaşlığı ya da şakşakçılığına çevirmeyin."

    edit: imla...

  • 28. yağ oranı %8 olan kız

    kadınlarda yağ oranı ile ilgili hiç bir fikri olmayanların küçük popoludur falan diye fantezilerini süslediği vücutçudur. hiç spor yapmadığınızı, insan bedeni hakkında sıfır bilgi sahibi olduğunuzu çok güzel belli etmişsiniz gençler.

    şimdi hayallerinizi zevkle yıkıp sizi eğitme vakti

  • 29. tıss diye osuracakken zaart diye osurmak

    az önce berberde başıma gelen olay. mis gibi tıss diye sessiz bir osuruk beklerken zaart diye çıkması açıkçası götüme güvenimi sarstı. allahtan berber anlayışlıydı da gülüp geçti saolsun.

  • 30. enes kanter

    hocasını savunmaktan potasını savunamayan adam.

  • 31. hulusi akar

    şu kıssadan hisse alması gereken general;

    celal şengör bir gün televizyonda cengiz han ve ordusunu anlatıyor. yok şu noyanlar, bu tarkanlar, istihbarat ağı, posta arabaları, çinli bilim adamlarının desteği, disiplin ve liyakat... sıra düşmanından çok daha büyük bir ordusu olmasına rağmen moğollara karşı dümdüz olan muhammed harzemşah'a geldiğinde ise "aptal herif" diyor. bu sırada (galiba erhan afyoncu) lafa atlıyor ve "öyle deme hocam, en yakın adamları satmış onu" dediğinde, "bak işte, hadi cengiz han'ı satmaya kalk bakalım, ne oluyorsun" diye cevap veriyor.

    ister iyi ister kötü niyetli olsun, içine düştüğü durum mevcudu 600.000 kişilik, 2500 yıllık geleneği olan bir ordunun en tepesindeki askere yakışmamıştır. askeri şura'yı da beklemeden gereğini yapmalıdır.

  • 32. ahmet hakan

    - şimdi ismail saymaz ben şunu anlamıyorum...
    -hocam, bakın... şunu anlamıyorum...
    -ya orası tamam da, ben şunu anlamıyorum...

    anlamıyor.

  • 33. gözaltına alınmış hiç kimseye işkence yapılmadı

    bekir bozdag tam olarak söyle demis;
    “gözaltına alınmış hiçbir kişiye gözaltı sırasında veya sonrasında işkence veya kötü muamele yapılmamıştır.”

    yalan söylüyorsun, bari kabak gibi belli olmasin!
    70 yasinda ve kara kuvvetlerinin aciklamalarina göre sucsuz olan akin öztürk ün fotograflarini inceleyin;
    gözaltina alinirken yüzünde herhangi bir fiziksel hasar yok, ertesi gün cikan fotograflarda kulagi sarili yüzünde kücük bir yara var, sonraki gün ise gözlerinin alti mosmor.

    bu sadece bir kisinin gördügü iskencenin portre fotografinda anlasilan kismi.

    gözaltindaki kisi suclu olsa bile iskence suctur, iskence yapilarak alinan ifadenin gecerliligi yoktur. bugün vur polisim vur diye bagiran akp liler yarin "döven polis paralelciydi" der. bu omurgasizlikla nasil ayakta durabiliyorsunuz, insan gercekten hayret ediyor!

  • 34. hakan şükür

    bir galatasaraylı olarak kendisine sevgim o kadar derin ki, değil gülen cemaati, yarın bir gün çıkıp ışid'e katıldım dese yine nefret edemem. gönlüm razı olmaz.

    ayrıca; 112 kez ay yıldızlı formayı giymiş, 51 gol atmış (kendisine en yakın ismin 2 katından fazla) ve ülke sporuna bu kadar katkı yapmış birine "terörist" demek ayıp değil mi?

    hakan şükür mü meclis'i vurdu, o mu sivilleri şehit etti? o da her açıklamasında senin benim gibi üzüldüğünü söylüyor olan bitene. "yapanın ve yaptıranın allah belasını versin" diyor, ne yapsın başka?

    kendisinin vatanı için iyi duygular beslediğine adım kadar eminim. insaflı ve vicdanlı olun lütfen.

    tasvip etmesem de bu adam 90'lı yıllarda da aynı çizgideydi. o zamanlar kendisine alkış tutanlar, sonra millet vekili yapıp statlara adını verenler kendi çizgilerini değiştirince ona terörist diyorlar. olmuyor.

  • 35. recep tayyip erdoğan

    15 temmuz 2016 darbe girişimi başlangıcından itibaren aktif şekilde devam eden sivil darbenin başkomutanıdır.

    kardeş;
    fetö dediğini sen soktun yatağına kadar.
    adam gibi ayrılmayı bilmeyen erkek olduğun için de başımıza bu belayı sen saldın.
    250 insanımız katledildi, halaylarla kutlattın.
    sana geçmişini hatırlatmayacağım şimdi burda, çok iyi biliyorsun zaten.
    sayfalara sığmaz.

    kardeş;
    bop başkanı yapmayacaklar seni. seni sevmiyorlar artık.
    başlarda seni böyle pohpohladılar. sen de o gazı alınca, evelallah çene de var, bağırıp durdun biiiz diye.
    şimdi seni iktidara getirenlere terör örgütü diyorsun.
    çünkü çok iyi biliyorsun aslında ipin ucunun sana dayandığını.
    o yüzden ohal dedin. yargının önünü kapattın.

    kardeş;
    eline bulaşan kan miktarı, bu ülkenin gördüğü en büyük acıları üçe beşe katladı.
    şimdi demokrasiden hatta atatürk'ten dem vurup birleştirici rolü oynamanın hikayesi de bu. biliyorsun senden vazgeçtiklerini.
    biliyorsun. sonun saddam olmasın, kaddafi olmasın diye de halk kozunu oynuyorsun.

    kardeş;
    cemaat = pkk, cemaat = işid. hiçbir fark yok.
    sen pkk ile kolkola gezdin. sen işidle kolkola gezdin. ve sen cemaatle kolkola gezdin.
    gerçekten yüzün bile kızarmadan da "kandırıldık" dedin.
    biliyorsun ki cemaatin tüm liderleri kaçtı gitti bu ülkeden.
    şimdi geriye kalan üç beş alt sınıf elemanlarını toplatıp, yerlerini de senin maskelerinle donatıyorsun.

    gözaltına alınanlar çıkıp da "siz, "kandırıldık" deyip sıyrılmıştınız, biz de "kandırıldık" diyoruz." dediklerinde ne cevap verebilirsiniz?

    kardeş;
    seni sildiler. bop başkanı olamayacaksın artık. üzgünüz.

    --- spoiler ---

    yaşadığımız bu güzel ülkenin hiçbir zaman c planı olmadı.
    daima a.b.d. planları devreye sokuldu.

    - uğur mumcu

    --- spoiler ---

  • 36. 26 temmuz 2016 aarhus gf galatasaray maçı

    takımın koşma hızı 3x dersek bruma'nın hızı 10x, hamit'inkiyse y.

  • 37. ak parti'nin en az %60 oy alacak olması

    ülkenin birliğe ihtiyacı olduğu böyle bir dönemde herkesin ak parti'ye oy vermesi gerektiğini düşündüğümden yetersiz buldum. %100 almalıdır. hatta diğer partilerin de kendilerini kapatmaları gerektiğini düşünüyorum. bu önemli süreçte herkesin tek bir parti çatısı altında toplanması demokrasi adına büyük bir kazanç olacaktır.

  • 38. 450 kişilik kanlı swinger partisi

  • 39. 290 euroya satılan 2004 model golf

    bizde o paraya ancak golf sopası alırız. onu da oynamayı bilmediğimiz için götümüze sokarız.

  • 40. semih çetin

    an itibariyle cnn türk'te ahmet hakan'ın konuğu. saygıdeğer bir akrabam.

    fetullahçı orospu çocukları yüzünden senelerce içeride yatıp, orduyu adam etmesi için rica edilenlerden.

    ah ulan dünya.

  • 41. tarık çamdal

    1,4 milyon euro. yılda yaklaşık 4,5 milyon lira. ayda 375 bin lira. haftada 93 bin lira.

    bir hafta git florya'da spor yap, top oyna, şıno ile şakalaş, muslera'ya şut çek. haftasonu da git arena'da maçını izle bitti.

    üstüne 93 bin lira kazan. ne güzel lan. valla gitme kal, yüreğim el vermiyor böyle güzel hayatın senden alınmasına.

  • 42. kızılay meydanı'nın adının değiştirilmesi

    isim değiştirme kampanyası ayağınıza geldi. meydan, köprü, havalimanı adı değiştirilir 5 dakikada teslim edilir.

  • 43. mario balotelli'nin beşiktaş'a transfer olması

  • 44. ertem şener

    fethullah teror orgutune mensup iken, mugla universitesi tarih bolumunu kazanacagi sınavdan 2 gun once orgut yonetimi tarafindan, kendisine bildirilmistir.

  • 45. altı yıl boyunca email için her ay iki gün yürümek

    siktiğimin pokemonu için millet her gün en az 2 saat yürüyor. ayda 2,5 gün eder. bence bu daha inanılmaz.

  • 46. dostoyevski'yle dost hayatı yaşamak

    memnun kalmazsaniz bir de montaigne ile deneyin

  • 47. boşanmak

    korkunç bir başarısızlık hissi getiriyor beraberinde..

    bir otelde tatildeyim şu an. elli tane çift var etrafımda. algıda seçicilik dedikleri bu mu, yoksa şu ülkenin tüm mutlu insanları bu tatil beldesinde mi toplandı gerçekten merak ediyorum.

    6.5 yaşındaki kızım bile en sevdiği erkek arkadaşıyla el ele yürüyor. 20lik gençler göz göze oturuyor. çocuklu aileler reklam filmlerinden fırlamış gibi mutlu. 80lik çiftler bile diz dize, ilk günkü aşkla bakıyorlar birbirlerine..

    çok kıskanç bir insan değilimdir ama her bir gözeneğimden kıskançlık fışkırıyor şu an. bu yanlış ata oynamışlık hissi öldüğüm güne kadar kambur olacak sırtımda.

    yeniden sevsem birini, geçmişim hep uçan bir balon gibi elimde olacak, başımın üstünde dalgalanacak. daha önce evlenmemiş olsa sevdiğim adam, klasik türkiye gerçeği, istenmeyen gelin olacağım. kızım var, en düzgün gördüğüm adamı bile elli kere sorgulayacağım.. binlerce yalan söylenmiş bir insan olduğum için, karşımdaki "allah bir" dese bile artık inanmayacağım..

    telefonumda beni aldatan, maddi manevi dolandıran, kendime güvenimi elimden alan ama çocuğumun babası olması sıfatıyla nadiren de olsa görüşmek zorunda olduğum bir adam, "şerefsiz köpek" ismiyle kayıtlı ve ben o şerefsizin bizi getirdiği noktanın, bu enkaz gibi boşanmanın altında tüm ağırlığımla eziliyorum. onun dağıttığı hayatımın faturasını hem kendime, hem hayatımdakilere kesiyorum.

    aylarca çalıştığım bir sınavdan kalmışım gibi, saatlerce uğraştığım yemeği fırında yakmışım gibi, iş yerinde önemli bir sunumu yüzüme gözüme bulaştırmışım gibi başarısız, yenik, mahcup hissediyorum..

  • 48. akp-cemaat kavgasını en iyi anlatan söz

  • 49. gonzalo higuain

    pazarlık muhtemelen şöyle oldu:

    +biz higuain'e talibiz. ne kadar?
    -90 milyon euro.
    +90 çok inin biraz.
    -tarık çamdal 4.5 milyon euro. orda hesapla.
    +alıyoruz.

  • 50. sözlük nickinden cinsel performans analizi yapmak

    carol ferris: kahrol penis.

    elimizde iki ihtimal var yazar kişisi erkekse kızlar kahrol dediğine göre abinin performansı efsane olsa gerek. yazar kadınsa penis sevmiyor muhtemelen lezbiyen.

    sherlock is not dead beyler.