Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. alevilerdeki çakmak fobisi

    ön ve son edit: ilk entry'm ağız dolusu küfürdü. alevisi, kürdü, ermenisi, sünnisi bir çok yazardan mesaj aldım. bakmayın böyle saydığıma hepsi insan. hiçbirinin, hiç birimizin birbirimizden farkı yok özünde. ama illa ki bu başlığı açan gibileri çıkıyor. illa sinirlerimiz geriliyor. kendisine özgürlükçü diyen, insanları eşit gördüğünü iddia eden bir sözlük'te böyle provakatörlere izin verilmesi bu sözlüğün uzun vadede en büyük kaybıdır. ama anlaşılan o ki sözlük yönetimi kısa vadeli planlar peşinde koşan küçük adamlardan oluşuyor. ne kadar çok kavga, gürültü olursa o kadar ''tık'' alma derdindeler. bunun için her gün kadınların aşağılandığı başlıklara da razılar, alevilerin acılarının kullanılmasına da. ama biz razı değiliz. bugün yeterli reaksiyonu gösterdiğimiz için söz konusu yazar uçurulsa da biliyoruz ki yarın benzer başlıklar açılmaya devam edecek. buna eminim çünkü ''kazara reklama tıklama stratejisi'' güderek gelir kalemini artırmaya çalışan bir vizyondan bahsediyoruz.

    sevgili yönetim. arada sırada da olsa insanları sözlük gelirleri ve ticari kaygılarınızdan üstün tutmaya çalışın. insani parçalarınızın sıhhati açısından.

    edit: başlığı açan ne gerek var ki nickli yazarın entry'si şurada.

    edit2: sanırım söz konusu yazar uçurulmuş. lütfettiniz, zahmet verdik.

    doğru ya, sözlük formatı gereği bir de tanım yapmak lazım dört dörtlük sözlüğümüze. sınırsız trollük yapabiliriz ama tanımsız entry olmamalı.

    tanım: nefret suçu.

  • 2. nusaybin'in havadan çekilmiş görüntüsü

    75 şehit var nusaybin'de. 75 evlat. her biri tüm nusaybin binalarından kıymetlidir.

  • 3. bir kürdün türkçe konuşmak zorunda kalması

    ne ilginçtir ki almanya da şakır şakır almanca konuşur.

  • 4. nasıl olsa evlenmem ben diyerek yaşayan insan

    benim bu. efenim peşinen söyleyeyim hayatımda hiç sevgilim olmadı. işten eve evden işe ot gibi yaşadığım için de bu saatten sonra olacağını da hiç sanmıyorum.

    neyse yaklaşık bir buçuk yıl önce bir işe başladığımdan beri yaşın geldi geçiyor diye ailem beni evlendirme peşinde. sürekli bir sevgilin var mı diye sorgulanıyorum. eğer bulduğun birisi yoksa, biz bakalım, kız bulalım sana derdindeler. özellikle babannem "senin mürüvvetini görmeden ölmek istemiyorum" diyor. annem beni evlenmeye ikna edemediği için anneme kızıyor. annem de sürekli sana şurdan kız baktım, şurdan şu kızı soruşturdum evlen artık diye baskı uyguluyor. ben de bazen "boş işler bunlar, bana kız felan bakmayın olmaz bu iş " diyerek, bazen de bu tip durumları alaya alıp gülerek geçiştiriyorum.

    evlilik fikri bana çok fantastik bir olay gibi geliyor. hangi aklı başında bir kız benimle evlenir ki, benimle evlenecek kadar düşmüş bir kızla ben evlenmem zaten diyorum. bu konuda inanılmaz bir aşağılık kompleksim var. böyle düşünmem için elle tutulur kendimi ikna edici bir sebebim de yok. galiba yalnızlığı ve özgürlüğü seven beynimin bunların elden gitmesinden korktuğu için kendi kendine geliştirdiği bir savunma mekanızması olabilir. bilemiyorum.

    neyse konuyu dağıtmayalım. bizimkiler bana sırf kız bakmasın diye beni her aradıklarında evde bir kız varmış gibi gizemli davranıyorum. "haber vermeden gelmeyin ha müsait olurum olmam" diyerek bizimkileri sürekli telkin ederek bu düşünceyi sürekli pekiştiriyorum. bu konuda da başarılı oldum. elime telefonu alıp bizimkilerin yanında sözlük felan okuyorum ama babam kız arkadaşımla konuştuğumu zannediyor. kızı görmek için telefonu elimden kapmaya çalışıyor, bize göstermiyorsun diye trip yapıyor. bazen annem de babama uyuyor. getir buraya da tanıştır bizle kızı istiyor. bende sürekli gülerek "yav kız arkadaşım felan yok, kızla felan konuşmuyorum" desemde gülerek söylediğim için inanmıyorlar. amaçta bu zaten.

    bundan yaklaşık bir, bir buçuk ay önce bir telefon geldi. babannem çok rahatsızlanmış ve yoğun bakıma alınmış. kahroldum. hemen işten izin alıp memlekete gittim. güç bela 5 dakikalığına yoğun bakıma girdim. zor durumdaydı. konuşacak, onu teselli edecek bir şeyler bulmam lazımdı. elini tuttum. "hadi iyileş bana kız istemeye gideceğiz" dedim. "inşallah yavrum inşallah" dedi. sonra "var mı birisi" diye sordu. " ağzına bakacak olursak var demek ki birisi" diye ekledi. "kimse yok şu anda ama sen bulacaksın işte bana, iyileş de bul " dedim. "bulurum yavrum bulurum" diye cevapladı. "yalnız aramızda sır olacak kalsın bu, kimseye söyleme" dedim. bizimkiler gaza gelmesin diye. fakat ne çare ben çıktıktan sonra giren anneme " hadi gözün aydın zug zwang yeşil ışık yaktı" diye müjdeli haberi vermiş. eyvah eyvah.

    aradan iki hafta geçti. babannem yoğun bakımdan normal odaya alındı. ziyaretine gittim hastaneye. odada annem, babam, halam, köyden yaşlı bir kadın akraba, iki tane de komşu var. oda kalabalık yani. konu döndü dolaştı benim evlilik meselesine geldi. "babannem sana kız buldum" dedi. bir garip oldum. "yattığın yerde bana nasıl kız buldun mübarek" dedim. "bir hemşire" dedi. "buraya gelip gidiyor. bizim köyün, bilmem kimin torununun, bilmem kimin oğlunun kızı." "çıktığı yok galiba geçen geldi ağzını yokladım biraz. bir daha geldiğinde konuyu açarım, tek gitmede alır gelirim" dedi. "ne oluyor lan bu ne hız" dedim içimden. bu esnada köylü akraba olan yaşlı teyze lafa giriyor "yav o kız bizim köyden bilmem kimin yeğeni değilmiydi, köyde şunun bilmem nesinin, bilmem nesinin kızı da hemşire oda olursa ona da bakın." diyor. babannem " hee onu da biliyorum onun da ailesi bilmem şöyle böyle oda olur" diyor.

    babannemle, akraba yaşlı teyze arasındaki dialog uzadıkça uzuyor ve ortaya yine bizim köyden bonservisi elinde istenebilecek iki tane de öğretmen kız çıkıyor. ben bir yandan telaş yapıyorum "lan bu sefer kesin ayvayı yedik " diye bir yandan da bir babanneme dönüp, bir akrabaya dönüp sorguluyorum o kız kim, bu kim, ailesi kim, nasıl biri felan diye. kafam bir babannemden tarafa dönüyor, bir akrabadan tarafa dönüyor ve söylenenleri pür dikkat dinlemeye çalışıyorum. bunu gören annem basıyor kahkahayı. "bizim oğlan yeşil ışık yaktı, evlenecek sonunda baksana nasıl merakla bakıyor" diye. babannem de anneme laf sokuyor "kabahat sende sen yeşil ışık yaktırmayı bilmiyorsun oğlana" diye. bu sefer odadaki herkes bana bakıp kahkahaya boğuluyor, komşularda işin içine girip, hadi hayırlı olsuna doğru gidiyor iş.

    artık benim içimde alarmlar ötmeye başlıyor. beynim bangır bangır bağırıyor "kendine gel zug zwang bu bir tatbikat değildir" diyerek beni uyarıyor. kendi kendimi yakmak üzereyim, acil çıkış kapısı arıyorum yoksa durum kritik. "yav yeşil ışık felan yaktığım yok, evlenmek istediğim de yok, ben bunları babanneme moral olsun diye söyledim" diye durumu anlatmak istiyorum ama bakıyorum babannem mutlu, odadaki herkes mutlu bu mutluluğu bozmak istemiyorum. fakat "dur demessem bunlar resmen kız isteyecek bana" düşünceleriyle şaşkın bir çaresizliğe düştüğüm anda kafamın içinde şöyle bir bir ses duydum.:

    "iki hemşire ile iki öğretmen de seninle evlenmek için sırada bekliyordu zaten zug zwang gelsede evlensek diye. la mal mısın seninle kim evlenir amk kafana taktığın şeye bak. bırak istesinler, araştırsınlar tüm dünyayı ne olacak, ne çıkacak? nasıl olsa kimse beğenmez seni. gün gelir sana kız bakmaktan bıkarlar nasıl olsa. onlar da anlar bu işin olmayacağını. bozma şu güzel ortamı, keyfini çıkar bu anın, dalgana bak."

    bunu duyunca müthiş bir rahatlama geldi. adam haklı lan deyip koyuver rahvan gitsin moduna girdim. geçen hafta babannem "git bir takım elbise al kendine kız bakmaya gittiğimizde güzel görün" dedi. güldüm geçtim.

    babam sürekli uyarsada evlilik için hiç para biriktirmiyorum mesela. nasıl olsa evlenmem ben diye. yeni evlenen bir arkadaşım var sordum "evlilik sana kaça patladı" diye. "30.000 tl" dedi. bunu duyunca zorlanarak bir yutkundum. sonra "para işini evlenenler, yakışıklılar düşünsün banane" dedim, rahatladım.

    yalnız hasbelkader kazayla bir kız denk gelirde benimle evlenmeye kalkarsa çok pis girer bana.

    edit: -de, -da ların yazımı düzeltildi. uyarı için @haydangeliphuyagidenfuzuli' ye teşekkürler.

  • 5. türkiye erkek kaynıyor gitmeyin

    ukrayna*'da yaşarken kız kaldırmaya türkiye'ye gelmiş bir gerizekalının feryadı. evladım mal mısın sen?

  • 6. memeden bira içmek

    yarın birimizden biri sigara içti diye dayak yiyecek, bir de şu görüntülere bak. hey yavrum hey.

  • 7. muhammad ali

    "vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım." diyerek ve savaşa gitmeyerek nasıl bir insan olduğunu,

    "adım peygamberimin adı onu yere yazdırmam"
    diyerek ve yıldızlar geçidinde yıldızını duvara astıracak kadar şuurlu bir müslüman olduğunu

    "kelebek gibi uçarım arı gibi sokarım"
    "alt tarafı bu da bir iş. otlar büyür, kuşlar uçar, dalgalar kumları yalar. ben de insanları döverim."
    "şampiyonlar salonlardan çıkmaz. şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar."
    diyerek ve kariyerinde zirvelerde kalarak gelmiş geçmiş en büyük sporculardan olduğunu

    "hayal gücü olmayan insanın kanatları yoktur."
    "rüyalarınızı gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır."
    "ön yargı karanlıkta kalmış olmaktan kaynaklanır. gün ışığı onu arındırır."
    "seni tüketen, önündeki tırmanılacak dağlar değil, ayakkabındaki çakıl taşıdır."
    diyerek bilgeliğini bizlere göstermiş büyük insan mekanın cennet, komşun ismini aldığın peygamberimiz muhammed s.a.v. olsun.

  • 8. ramazanda sokakta bira içerek sevgiliyle öpüşmek

    sevgili hemcinslerden seçilerek triple double yapılabilir.

  • 9. ezandan tiksinen avrupa'ya iltica etsin

    laiklikten de tiksinen suudi arabistan'a iltica edecekse sonuna kadar desteklediğim görüş.

  • 10. 3 çocuğu ben değil rabbim istiyor

    muhteremin artık dinden çıktığının kanıtı. sonunda ayet de uydurdu. allah'ım sen bu insanı takip edenleri onun yolundan ayırma ki hepsi tayyibist olsunlar!
    böylece şu gerçek islamın gerçekten bu olmadığı görülsün.
    t24
    edit:hapis cezasi korkusu
    edit2: sosyopatiz elhamdurillaha tesekkurler.
    aha da dinden çıkaran ifadeler:
    vahyin inananlarla bulustugu anlar

  • 11. delikanlı olun ciğerimi yiyin diyen cumhurbaşkanı

    aksaray ticari ilimler fakültesi önlisans mezunu recep isimli şahıstır.
    --- spoiler ---

    karşımıza ermenileri sürmeyin, terör örgütlerini sürmeyin, stk görünümlü operasyon birimlerinizi, medya görünümlü propaganda makinelerinizi sürmeyin. yani siyasi, ekonomik ve medyatik bel altı vuruşlar yapmayın. bakınız biz, bu kadar açık, şeffaf, net konuşuyoruz. öyle de davranıyoruz. siz de öyle yapın. doğduğum büyüdüğüm yer kasımpaşa'da dedikleri gibi; delikanlı olun, ciğerimi yiyin. bizim anlayışımız budur.
    --- spoiler ---

    bütün dünyaya yeniden diplomatik nezaket dersi veren bu kişiyi kutluyor, bundan sonraki aşamanın ne olacağını merak ediyorum. g*tünüz yiyorsa falan diye bir şeyler söyleyebilir mi acaba bundan sonraki süreçte? veya paçanız sıkıyorsa falan... olmaz diyebileniniz var mı?

  • 12. 10 milyon dolar verseler 5 yılını verir misin

    ülkenin yarısından fazlası bu paranın onda biri için ömrünü veriyor 5 yılın lafı mı olur

  • 13. yonca evcimik'in yumurtalıklarının hala çalışması

  • 14. istanbul erkek lisesi müdür protestosu

    2 seneye kadar imam hatip lisesine çevrilmesiyle cevaplanacaktır.

    naif protestolar ile nazizmin yandan yemişi siyasal islam ile mücadele edemezsiniz.

  • 15. devletten 981 bin tl çalıp kupon yapmak

    bu tur oyunlarda anonim oynadiginiz icin, oynadim parayi orda yedim yalani en kolay basvurulabilecek yalanlardan oldu. benzer ornekleri giderek cogaliyor. es olmasa bile; tanidik, hisim akraba mali zenginlesme durumlari incelenip paraya alelacele el konulmalidir. oynadigini iddia ettigi bayilerde gevmise donuk oynanan buyuk meblaglarda secere olarak cikarilabilir..kesinlikle oynamamistir. serefsizlik oyle kolay siyrilabilinecek birsey olmamali.

  • 16. christoph daum'un alman vatandaşlığından ayrılması

    adamdaki hassasiyete bak arkadaş. avrupalı bu yüzden avrupalı demek.

    keşke bizim de akp gidene kadar vatandaşlığımızı meclis kararıyla askıya alabilme imkanımız olsa.

    edit: tabi ki işin goygoyundayım. sen olmazsan, ben olmazsam bunlar ülkenin adını feriha koyar. bırakın ülke vatandaşlığımı iptal etmeyi, kendi semtimi bile terketmem ben.

  • 17. ronaldo luis nazario de lima

    hem messi hem de cristiano ronaldo'nun kıçlarını yırtıp ta ulaşamadıkları dünya'nın en önemli kupası olan dünya kupası'nı gol kralı olarak kazanmıştır. artık 2018'de bu iki makina kılıklıdan biri 30'lu yaşlarında kazanırsa onu bilemem bak.

    gençken kadroda olup forma giymeden kazandığı 1 tane daha dünya kupası * var da, onun sayılmasına ronaldo gibi bir efsanenin ihtiyacı dahi yoktur.

  • 18. aatif chahechouhe

    (bkz: aatif chahechouhe robin van persie ikilisi)

    sağ tarafa da burhan eşer alınırsa tadından yenmez..

  • 19. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    anarşi, monarşi, aristokrasi, komünizm gibi birsürü daha yönetim şeklinin aslında ne olduğu ve isminin nereden geldiği.

    öncelikle üç ana kelime var; "cracy", "archy" ve "ismos" . bazılarının sonu -cracy ile biterken bazıları -archy ya da -ism ile bitiyor. demokrasi* ya da monarşi* ya da komünizm* gibi.

    cracy: iktidar, devlet, yönetme gücü anlamında. kökeni yunanca kratia ya da kratos. örn. (bkz: democracy)

    archy: yönetici, lider, baş anlamında. kökeni yunanca arche yani başlangıç. örn. (bkz: monarchy)

    ismos: öğreti, eylem, sistem anlamında. örn. (bkz: communism)

    - anarşi: -an olumsuzluk eki ve archy kelimesinin birleşimiyle yöneticisiz, başsız anlamına gelir. her türlü iktidar, devlete karşı bir yönetim anlayışıdır, sanılanın aksine şiddet değil şiddetsizliği savunur. toplumsal kurallara ya da düzene değil, düzenin ve kuralların bir güç tarafından uygulanmasına karşı çıkar.

    - otokrasi: auto yani "kendi kendine" ve kratos kelimeleriyle oluşur, tek bir kişinin bütün yönetim gücünü elinde bulundurmasına denir, krallıktan yani monarşi'den farkı bu yönetim gücünün aile bağlarıyla değil kendi yaptıklarıyla elde edilmiş olmasıdır. yönetici devletin, iktidarın tüm imkanlarını kendine göre istediği gibi yönlendirebilir, bir nevi modern krallık.

    - komünizm: latince communis yani "genel, ortak, halka açık, kamu" ve ismos kelimelerinin birleşimiyle oluşur. her türlü üretim ve üretim aracı halkın ortak malıdır, toplumda sınıf yoktur, devlet yoktur dolayısıyla yönetici yoktur, tabii ki para da yoktur. toplumda yaşayan herkes eşittir. avrupa'da 18. yüzyılda sanayi devrimi ile birlikte çalışma şartları ağırlaştı, işçiler daha çok ezilmeye başladı ve fakir işçi sınıfıyla zengin sınıfı arasındaki fark gittikçe açıldı, bu durum bazı ülkelerde proletarya'nın yani işçi sınıfının devrim yapıp önce sosyalizm'i ve ardından komünizm'i getirmesiyle sonuçlandı. yani kabaca komünizm'e geçebilmek için önce kapitalizm'in dibine vurmak gerekli, zaten karl marx da komünist manifesto adlı kitabında bunu söylemiştir.

    - sosyalizm: latince socialis (toplum) kelimesinden gelir. komünizmle oldukça benzer özellikler taşır, ancak komünizmde üretilen mallar insanlara ihtiyaca göre paylaştırılırken sosyalizmde üretilen mallar insanların verdiği emekle orantılı olarak paylaştırılır, kısacası ülkedeki her şey halkın ortak malıdır ve herkes çalıştığı kadar pay alır.

    - şirketokrasi - corporatocracy: latince corporationem yani "bir vücutta toplanmış" anlamına gelir -corpus zaten vücut, ceset demek-. kısacası büyük ve güçlü şirketlerin devletin yönetiminde söz sahibi olduğu ve kendi çıkarlarına uygun davranan kişileri destekleyerek iktidara getirdiği yönetim şekli.

    - demarşi : latince demarchia yani şehir yönetimi demek. demokrasi ve monarşi'nin karışımı bir yönetim şekli. yani iktidardakiler yönetim gücünü halktan alır ancak demokrasi gibi değil krallık gibi yönetir, halkın onları seçtiği bahanesinin arkasına sığınarak başka hiçbir gücü tanımazlar.

    - demokrasi: demos [halk] + kratos [iktidar] kelimelerinden oluşur, halkın egemenliği anlamına gelir. bilindiği gibi halkın seçtiği kişilerin iktidara gelerek halkı yönettiği bir sistemdir ve günümüzde çoğu ülkenin yönetim biçimidir.

    - cumhuriyet - republic: latince respublica kelimesinden gelir, anlamı cumhuriyettir. cumhuriyet ve demokrasi karıştırılmaması gereken iki ayrı kavramdır, demokrasi ülkeyi yönetecek kişilerin çoğunluğun oyuyla seçilmesidir bir yönetim biçiminden çok bir yöntemdir, cumhuriyet ise halkın her kesiminden insanların iktidara gelebilmesidir, örneğin monarşi'de bu mümkün değildir çünkü başa geçebilmek için soylu olmak gerekir, halktan sıradan biri devletin başına geçemez. kısacası anadolu'da bir köyde doğan bir çocuğun yıllar sonra devletin başına geçebildiği yönetim şekline cumhuriyet denir.

    - despotluk: latince domestic[yurt içi, yerel] + potentia[güç, potansiyel] kelimelerinin birleşimiyle oluşur, tek bir kişinin bütün yönetimi elinde tuttuğu yönetim biçimidir, otokrasi'nin daha sert ve kaba hali de sayılabilir.

    - diktatörlük: latince dictate yani dikte etmek, söylemek kökünden gelir (bkz: diksiyon). aslen roma imparatorluğu döneminde ortaya çıktı ve savaş gibi acil kararlar alınması gereken dönemlerde ülkeyi yönetmesi için senato ve halk meclisi tarafından seçilen kişiye diktatör denirdi. günümüzde kullanılan anlamı ise despot'un yerine geçmiş durumda.

    - tiranlık: yunanca tyrannos yani gücün acımasızca kullanılması anlamına gelir. tiranlık, despotlukla neredeyse aynıdır ancak aralarındaki fark despotlukta güç yöneticiye halk tarafından verilir, tiranlıkta ise yönetici gücü zor kullanarak elde eder, örneğin askeri darbe yaparak başa gelmek.

    - faşizm: italyanca fascio (birlik, topluluk) kelimesinden gelir. buradaki birlik olumsuz anlamdadır çünkü faşizm tek tip insan yaratmaya çalışır, bütün halkı aynı şeyi desteklemek zorunda bırakıp muhalefeti ortadan kaldırmayı amaçlar. insanları birleştirmek için, millet, ırk, din gibi kavramları kullanır. kısaca kendinden olmayanı, çoğunluğun dışına çıkanı ötekileştirir ve yaşama hakkı tanımaz.

    - feodalizm - derebeylik: latince feudal (bkz: tımar) kelimesinden türemiştir. halk yani köylü sınıfının, lord denilen askeri güce sahip kişilere ait topraklar üzerinde tarım ve hayvancılık yaptığı, köylülerin ürettiği malların ve işlediği toprağın neredeyse hepsinin lorda ait olduğu ve lordun da buna karşılık köylüleri koruduğu yerel bir yönetim sistemi.

    - kakistokrasi: yunanca kako (kötü, kaka) kelimesinden gelir, "defecate" yani dışkılamak kelimesiyle bağlantılıdır. aristokrasi'nin tersine iktidarın toplumdaki en kötü, en vasıfsız insanların elinde olmasıdır.

    - teokrasi: yunanca theos(tanrı) kelimesinden gelir, anlamı tanrının düzenidir. tanrının yeryüzündeki yönetim şekli olarak görülür ve devlet tanrının kutsal kitaplar ile gönderdiği kurallarla yönetilir.

    - monarşi: latince mono (tek, bir) kelimesinden gelir. tek bir kişinin iktidarda olduğu yönetim şeklidir, yöneticiye genellikle kral denir. üç tipi vardır; kabaca eğer kral ülkeyi yönetirken bir meclisten izin alıyorsa meşruti monarşi, izin alma zorunluluğu yoksa mutlak monarşi ve günümüzde ingiltere'de olduğu gibi meclisin iktidarda olduğu ve kraldan izin almak zorunda olmadığı sembolik monarşi.

    - oligarşi: kökenini yunanca oligo yani "ufak, birkaç, küçük" kelimesinden alır. iktidar küçük bir gruba aittir, oligarşi iktidarda bulunan grubun özelliğine göre farklı isimler alabilir *.

    *aristokrasi: oligarşi'nin yönetimde soylular olduğunda aldığı isimdir, aristos yani "en iyi" ve kratos kelimelerinin birleşmesiyle oluşur ve en iyilerin yönetimi anlamına gelir. aristoteles'le olan benzerliği sadece tesadüf, aristoteles isminin anlamı her şeyin en iyisi anlamına gelir -aristos(en iyi) + totalis(hepsi)-. yönetimde soylu sınıfı bulunur, antik yunan'da liyakata dayalı yani başarılı insanların soylu sayıldığı ve yönetime geçtiği bir sistemken zamanla başarılı olmayıp sadece ailelerinden dolayı soylu sayılan kişilerin yönetime geçtiği bir sistem haline geldi ve halk yöneticilerin makamlarını haketmediklerini düşündü, fransız ihtilali'yle birlikte zayıfladı.

    * meritokrasi: yunanca merit (ödül, değer) kökünden gelir, oligarşi'de yönetimdekilerin kişisel yetenek ve başarıları sayesinde iktidar sahibi olduğu yönetim biçimidir yani liyakata dayalı bir sistem vardır.

    *cunta: kökenini ispanyolca junta (konsey, toplantı) kelimesinden alır, oligarşik yönetimin askeri bir grubun elinde bulunduğu durumdur. stratokrasi yani askeri hükümet de denilebilir.

    * plütokrasi: yunanca pluto (varlık, refah) kelimesinden gelir, oligarşik yönetimde iktidarın zenginlerde bulunmasıdır. çok benzeri için (bkz: timokrasi).

    * teknokrasi: yunanca techno (bkz: teknoloji) kelimesinden gelir ve oligarşik yönetimde üst düzey mühendisler gibi teknik açıdan bilgili kişilerin yer aldığı yönetim şeklidir.

    *talassokrasi: kökenini thalassa (yunanca deniz) kelimesinden alır. oligarşi'de iktidarın denizcilerde bulunması ve denizcilik faaliyetlerinin önemsendiği bir yönetim şeklidir. örn. venedikliler, vikingler gibi.

  • 20. ramazan'da survivor'da şortlu kız istemiyoruz

    e tabii ki, çıplak olsun istersiniz siz.

  • 21. insan vücudunda olması istenen özellikler

    hafızaya full erişim. istenilen bilgilerin kaydedilebilip, istenmeyenlerin silinebilmesi.

    yağ yakma işleminin istenildiği zaman manuel hale gelebilmesi.

    adrenalin kontrolünün aynı şekilde istenildiği zaman kontrol altına alınması.

    uyku moduna geçmenin tamamen kullanıcıya bırakılması.

  • 22. komünizmde sınıf yoksa nasıl ders işlenecek

    " okul 4 tarafı duvarlarla çevrili yer değildir. "

    kommandante mahmut hoca

  • 23. survivor 2016

    hadi hepiniz kötü insanlarsınız, çok cahilsiniz, küfürbazsınız falan da muzu niye kabuğu ile yediniz lan. sebebi neydi ki?

  • 24. abdurrahman dilipak'ın muhammad ali tweeti

    ne emmeye emmiş ne gömmeye gömmüş yaratık tweet'i.

    tweet'in altındaki yorumsa cuk oturmuş: "allahu ekber deyip gırtlak kesebilir, yatak odalarını kaydedebilir ve çalıp "darbe" diye savuşturabilir ama yüze vuramaz"

  • 25. atalay filiz

    atalay. sen karizmatik bir seri katil, soğuk kanlı bir suçlu değilsin. gerizekalı programlarda yüceltildiği gibi üstün bir zekaya sahip değilsin. sen savunmasız insanları öldüren, bozuk psikolojili bir zavallısın sadece.

    git teslim ol veya intihar et. çünkü dışarıda yaşadığın her saniye tedirgin olacaksın. her an yakalanma veya öldürdüğün insanlar gibi öldürülme tedirginliğiyle yaşayacaksın. sen kendini bir raskolnikov veya hannibal lecter sanıyorsun belki ama inan değilsin. sen zavallı bir katilsin ve yaşadığın sürece bu sıfatı taşıyacaksın. ne hakkında belgeseller çekilecek, ne de kitaplar yazılacak. gerçek dünyada katiller sadece katildir, ötesi yoktur.

  • 26. muhammad ali vs abdullah öcalan

    (bkz: yav hee he) götü yusuf yusuf atarken "benim annem de türktü beni kullanın" demez muhammad ali...

  • 27. milli eğitim bakanlığı maarif bakanlığı olsun

  • 28. recep tayyip erdoğan

    16 devlet kurmakla övünen bir milletiz ya, bu rakamın coklugu aslında devlet kurabilmekle övünmekten cok idame ettiremedigimize üzülmemiz gereken bir gercek.
    yerlesik hayata zaten cok gec gecmisiz o nedenle cok da sasılmaması gereken birsey bu sistemsizlik.

    her neyse cumhuriyet özellikle ilk yıllarında olmak üzere bir asırdan kısa bir süre icinde sorunları olan ama yine de gücler ayrılıgının benimsendigi, bürokratların, bakanların, milletvekillerinin, askerin, savcının, kaymakamın herkesin görevini bazı hatalarla da olsa bildigi en önemlisi eni konu devlet ciddiyetinin oldugu bir sistem yaratmıstı (elbette atatürk ve inönü gibi devlet adamlarının da sayesinde).

    iste bu devlet ciddiyetini yerle bir eden, tüm sistemi kendisine baglayan, tekrar bir hanedan sacmalıgına dogru bizi götüren üstelik bunu hicbir birikimi olmadan sadece basit-banal söylemlerle cahilleri kandırarak yapan, toplumun önemli bir kesimini de 10 yıldan biraz uzun bir sürede kendi istedigi sekile inanılmaz agırlastırmıs bir dini egitim, acun gibi eglence kanalı sahipleri sayesinde getiren kisidir rte.

    kendisi gittiginde, ki sanırsam ölünce olacak bu artık, devlet bu ciddiyetsizligi, vıcık vıcıklıgı, sistemsizligi tekrar düzene sokabilecek mi? sanmıyorum. zira zaten bu konuda dogal yetenegi olan bir toplum degiliz. toplumun atatürk gibi bagrından bir kisi daha cıkarması lazım ki o da zor.

    yani bir cok kötü siyasetci geldi bu memlekete ama erdogan'ın bu ülkeye bıraktıgı onarılmaz hasarı kimse bırakamadı.

    emegi gecen herkese yazıklar olsun.

  • 29. google türkiye'den çekilirse olacaklar

    ulan ben bir başlık açacak olsam elli kere doğru mu yazdım yanlış mı yazdım diye bakarım. adam "türkiy" yazmış geçmiş. helal olsun. sen çok yaşarsın işte. benim gibiler sinirden stresten bir köşede ölüp gidecek sanırım erken yaşta

  • 30. ankara'nın en çok sevilen yanı

    sevmeyenlerin çekip gitmesi ve böylece trafik sorunlarının muadil şehirler kadar rahatsız edici hale gelmemesi. tşk'ler deniz sevdalıları.

  • 31. arka camlarında osmanlı tuğrası bulunan araçlar

    alayı orospu çocuğudur. bu kadar net. zaten araba arkasına siyasal simge, isim vs yazmak kadar salakça birşey yok şu dünyada. bir tanesinde hem kurt resmi, hem ampul, hem tuğra hem de atatürk imzası vardı. koalisyon kurmuş arka camda pezevenk.

  • 32. 2016 turizm krizi

    ülkede turizmin bitmesiyle sonuçlanan bir başlangıca vesile olmasını dilediğim krizdir. güzelim cennet koyların amına koydunuz orospu çocukları. her yere beton diken gavatlar.

  • 33. yaz akşamı

    yaz gecelerini pavese'den shakespeare'e kadar herkes yazmışken, sen hangi cüretle bunu deniyorsun diye sordum kendime. aksiyon filmlerinde -ki bu filmlerde sadece o sahne için güzel bakışlı adamlar oynar- durumun bütün ümitsizliğine rağmen muzipçe gülümseyen kahramanlar gibi gülümsedim ve yazmaya karar verdim:

    denize yaklaştıkça duyduğumuz yosun kokusu değildir sadece; lokantalarda akşam için hazırlanmaya başlayan o ağır yağlı mezeleri de tattırır rüzgar. birden 30 yıl yaşlanasım gelir ve her şeyden uzaklaşıp bir sahil kasabasına gitmem gerektiğini hissederim o hain rüzgarın, çengelköy'den getirip mecidiyeköy'ün ara sokaklarında kulaklarıma üflediği rayiha yüzünden.

    yoldan geçen arabaların tehlikeli olduğunu bildiğim için, beni hep böyle havalardan koruyacak bir annem olsun istemiştim. böyle havalar insanı fena eder ve her seferinde kumral bir kadına fırlatıp atar rüzgarıyla. tıpkı o akşamki gibi.

    iki sıra önümde, çaprazımdaki koltuğa gelip oturdu. otobüse binen insanların gözlerinin içine bakıp rahatsız etmek istemediğim için, yüzünü göremedim. sadece kabarık saçlarını ve bordo ojeli, güzel parmaklarını gördüm. balık etliydi.

    balık etli olduğundan bahsettikten hemen sonra, okuyucunun beni çok iyi anlayacağını bildiğim birkaç cümle yazacağım. bordo iç çamaşırları bir kadına çok yakışmaktadır çünkü her başarılı yazar, eserlerinde mutlaka eser miktarda cinselliğe yer vermelidir. başarılı yazar olmanın iyi yazar olmak anlamına gelmediğini iyi bilen okuyucu, duyarlılığımdan ötürü beni bağrına basmakta tereddüt etmeyecektir.

    bu ufak ama gerekli anlatıdan sonra, yüzünü hayal etmeye başladım. "ah seni bilmiyor, kimseler bilmiyor, ben de bilmiyorum ve kimi sevsem sensin" diye içimden geçirirken, yanımda oturan yolcu dirseğiyle dürttü, kafamı çevirdiğimde attila ilhan olduğunu gördüm ve "şiirlerimi karıştırma çocuk" diye söylendi güleryüzle. özür diledim ve "ben kime mecburum?" diye sordum, cevap vermeden yolu seyretmeye devam etti.

    bütün bunlar olurken, 30a otobüsündeydim ve cebimde kağıt kalem yoktu, söyleyeceklerimin çoğunu unuttum; ne öyküler yazdım italo calvino idiler.

    düğmeye basıp inerken karar verdim, bir aşk romanı yazacağım.

  • 34. tekrar izlenebilecek diziler listesi

    şahsım adına friends ve the office'tir.

    hatta friends'i baştan sona izlemekten öte, her canım sıkıldığında rastgele bir bölümünü açıp izliyorum.

  • 35. trollerin işlediği nefret suçu

    haddini aşmıştır , yazarları delirtmiştir.
    son açılan (bkz: alevilerdeki çakmak fobisi) işin suyunu çıkarmıştır.
    durumu chp grupbaşkan vekili özgür özel beyfendiye anlattım ne yapabilir nasıl bir yol izleyebiliriz dedi artık buna bir dur demenin vakti geldi geçiyor.

    haydi destek zamanı.
    bundan sonraki süreçte atatürk'e , bu ülkenin kutsal değerlerine kim hakaret ederse bizde mücadele edelim , örgütlü olalım gerisi çorap söküğü gibi gelir.
    edit : eğer bu sözlükten o mahlukat yerine ben uçurulursam ahtım olsun..
    bu aralar sık tekrar ediyorum , uçurulursam kalın sağlıcakla.
    iki şerefsiz troll uğruna biz yok olduk der geçeriz.
    edit 2: özgür abi ne yapabiliriz diye sordu sinirden aklıma birşey gelmedi bu başlık altında fikir ve önerilerinizi paylaşın bende tek tek üşenmeden ileteyim.
    edit 3: yönetim gereğini yaptı ve mahlukatı uçurdu sanırsam , hesap kapama olmuş olabilir mi?

  • 36. mario gomez

    kendisi ile fenerbahçe'nin de ilgilendiği yazılmış. 6 maçta sıfır çekmek istemiyorum derken fenere cevap yollamis olabilir. *

  • 37. game of thrones

    geçen sezon neye başladıysak ona devam ediyor diyen adam iyi bir izleyici değildir kusura bakmayın.

    hiçbir şey, bakın hiçbir şey eskiden kaldığı yerde değil; buna arya'nın sakil karate kid eğitimi de dahil, dany denen salagin olayları da. eskisine göre dizi x3 fast forward şeklinde gidiyor. eski sezonlardaki tempoyu koruyacak olsalar şu an brienne sansa'yı ancak bulmuş olurdu sezon sonunda castle black'e varırdı. her şey o kadar hızlı ilerliyor ki hadi tyrell ordusunu şehre alalım, hop bir bölüm sonra ordu şehirde. bir bölümde baelish tüm vadi ordusunu moat cailin'e götürüyor. orada öyle bekliyorlar birkaç bölümdür kimse hayırdır dayı sen orduları niye topladın diye sormuyor.

    işin daha da kötüsü, bu kalite emaresi değil. dizinin o zorba reklam politikası ile yarattığı televizyon tarihinin gördüğü en büyük hype'ın getirdiği "hicbir şey olmuyor yaa" izleyicisine yaranmak için bildiğin senaryo kalitesi arka sokaklar seviyesine düştü. özellikle dany (gerçi bunun hikayesi istisnasız her zaman fazla şanslı ve tutarsız olmuştu) ve kings landing hikayeleri tamamen sapıttı. jamie'nin beş sezonluk enfes karakter gelişimi çöpe atıldı falan filan bunlarla ilgili kapsamlı bir eleştiri yazacağım.

    filmde şimdi osuruktan bir sahnede dany ordu kazanıyor, normalde "bu karı yanmıyor cadı lan bu" deyip atlara bağlayıp kadını beşe bölecek adamlar ne hikmetse kadının önünde diz çöküyor. sonra yaratılan salak izleyici "tüylerim diken diken oldu :)))" falan diyor.

    neyse. bunları daha detaylı yazacağım bir ara. ancak sonuç olarak hala daha hicbir şey olmuyorcu tayfanın olması şaşırtıcı, adamlar 5 bölümde tüm westeros'daki orduları sahaya sürdüler. ve bunu yapmak için senaryo kalitesinden de, temel sinema kompozisyonundan da leş gibi tavizler vererek kaliteyi iyice ayağa düşürdüler. ama hala daha "bir şey olmuyor çok sıkıcı" adamları var ortalıkta. düşün artık seviye ne kadar düşük. adam harbiden arka sokaklar'daki kadar aksiyon bekliyor belli ki.

    "you win or you die"ı da "bu işte yaşamak da ölmek de bir ekip işidir" diye çevirip vereceksin bunları ahhshab.

    ya abi uzatıyorum hala ama, açın bakın bölümlerin puanlarına. nerde savaş var, nerde öldürme var, nerde ejderha ve dany'nin memeleri var o osuruk bölümlerin puanları en yüksek. ama hala daha bu dizinin en iyi sahnesi robert'ın ağacın altına işedikten sonra ned'le betsy'nin koca memeleri üzerine konuşmasıdır, robert'ın sarayda cersei ile lyanna stark hakkında konuşmasıdır.

    ama gel gelelim normal izleyiciye hardhome sahnesi süperdi ya. bildiğin zombi saldırısı sahnesi sinema televizyon tarihinde 300 milyonuncu kez falan yapılmış. adamlar bildiğin ejderha zombi ölümsüzlük cadı büyü sex çıplaklık ensest ne kadar popüler kültür zimbirtisi varsa kitliyor millet de "ejderhalar ne kadar büyümüş dany konuşma yapinca ağladım gözlerim doldu" falan diye izliyor.

    onu bunu bırakın da hüsnü çoban öldü mü beyler?

  • 38. life is drunk

    bu adam değil, bunun bariz sallamasyon kokan entrylerini oylayıp, favlayıp debeye sokan sizler gerizekalısınız. yahu hiç düşünmüyor mu bu adamı sevenler "ulan bu kadar komik ve ilginç hikaye bi tek bu adamın mı başına geliyor? bizim hayatlarımız çok sıradan da bu adamın mı hayatı hep bi komedi içeriyor?" diye.

    insan denen canlının belli bir kapasitesi vardır. bunun üzerine çıkamaz. 11 dakikada kitap gibi entry dizen frida gibi mesela. imkansızdır yani böyle bişey ama yüzlerce fav alır. ya da bu adam. her gün komik bişey geçiyor başından ama çok az kişi sorguluyor. geri kalan koyun çoğunluk gülüyor oyluyor favlıyor... bilmiyorum, belki de bazıları "hehe iyi hikaye yazmış ibne" diyerek basıyorlardır şukuya ama çok büyük bir kitle olduklarını düşünmüyorum ben.

  • 39. schengen vizesi

    hakkinda sorulan sorular, ramazanda orucu neyin bozdugunu 1400 yildir kesfedemeyen gerizekalilarin sorulariyla ayni ayardadir.

  • 40. ünlü biriyle ilişki yaşamış sözlük yazarları

    her sey ebru gundes'in lisesine gitmemizle basladi. en fazla ebru gundes cikti iste, hicap duyuyorum, isim vermiycem. o da zaten mezun olamamis ortak kimyacimizin soyledigine gore ben en azindan okullarimi bitirdim. ama simdi yalida kim oturuyor? neyse en azindan benim cocugum bi seylerden etkilenmiyor!

    kiz kardesle gezmelerdeyiz, sene 2010 filan herhalde. bu kiz kardes yalniz tam bir manyak paratoneri, o gece kesfettim. kahvecinin birinde oturduk, bir oglan geldi yanimiza, ortalama bir guzellik yarismasindaki kizlarin yarisindan guzel, oyle bir cocuk. guzel insanlardan zarar gelmez algisi var sanirim, kiz ya da erkek. sosyallesme cabasina karsilik verdik, yaninda arkadasi da var o da geldi oturdu hikayeye. hadi dedik, genc insanlariz, soyle canli muzik filan yapalim. hani biz yapmayacagiz da yapanlarinkinden calacagiz. daha dogrusu onlar calacak, biz dinleyecegiz. aman bee, ne pis geyigim varmis.

    neyse onlar arabalarinda, biz takside gittik, yakinlarda bir yere. tanimadigimiz insanlarla tanisiyoruz ama neyseki hala arabalarina binmeyecek kadar suurumuz yerinde. vardik mekana, oturduk. bizim guzel oglan, demet akalin'in danscilarindan biriymis, oynadigi klibi filan gosterdi. obur eleman da bi yerden tanidik geliyor ama cikaramiyorum. dedim, sen hic yabanci gelmiyorsun. dedi ki, ogun samast'a benzettin di mi? evet, deyince de, kuzeniyim, dedi gururla. aman tanrim dedim! oburu de kiz kardesimle ciktigi begenti yolundan cok uzaklara sapmis, unutamadigi sevgilisinden bahsediyor bu arada. neyse en azindan cok salca olmazlar diye icten ice seviniyorum ama ben buna. samast da, adini hatirlamiyorum, oyle bir yuvarliyor ki kadehleri, kendinden gecti. en son niye bilmiyorum, kadehin birini alip kafasinda kirdigini hatirliyorum ve mekandaki herkesin bize acir gozlerle bakarak kacistigini. bu esnada bizim asik, nasil agliyor, nasil agliyor. ıctikce aklina sevgilisi gelmis. masa resmen bir kaos. o bir anlik boslukta, nasil olduysa kardesimle kalktik hemen kapidaki taksilerden birine atlayip, toz olduk. kabanlarimizi filan da orada biraktik, bize bi sey olmasin. omrumde gecirdigim en sacma geceydi, insanin demek ki basireti baglaniyor. ertesi gun gazeteden dansci oglanin ihtihara tesebbus ettigini ogrendik, biz mekandan kacinca dayananamis yoklugumuza. ahaha, yok ya askindan, bizi muhtemelen hatirlamadilar, aman iyi ki de hatirlamadilar.

    kiz kardesimin son sevgilisi de unlu bi ailedendi. hobi olarak birkac dizide oynamisti. bunlar ayrilinca tuba ozayla birlikteydi bir muddet. biraz uzaklasalim demisler, artik nasil biktiysa kiz dominik'e kadar uzaklasti biliyorsunuz. en son, ya bana don, ya da hande yener'le birlikte olurum diye tehdit etti, bunlarin tripleri de bir alem. ama kiz kardesim o ara devran iskender ve songul karli ile yemekteymis, o hikayeye hic girmiyorum, donmemis mesaja. songul karli sutyensiz miydi dedim, cevap veremedi.

    bir de buyuksehir belediye baskanligina adayken mustafa sarigul secim calismasini bizim buralardan mi yurutuyordu, neydi, hep buralardaydi. her sabah onu gormek bir rutin olmustu adeta. yuz goz olmustuk, anlatmamin manasi yok. ama kiz kardesim kendisini tanimamis, evet magaradan cikti, kendisini yanina cagirinca, adeta firca atmis, adama, sen gel demisti de adam gayet nazik davranarak gelmisti. overlokcu gibi resmen. ıste halka inen siyaset budur. belki de fazla indi de kaybetti, bilemedim simdi. ama seviyorum seni sarigul. oyum sarigule veriyorum

    bir keresinde de seray sever'le yemek yedik istinye park'ta. kucuk bir ayrinti, ayri masalardaydik. o aralar kumral ve uzun sacliydi ve gercekten cok guzel gorunuyordu ki normalde begenmem.

    ortakoy'de akmayan trafikte kerem cem ve eski esine yol vermistim. onlar da sonra birbirlerine yol verdiler malum, bosandilar. ama nazik bir cifttiler dogrusu, iyi gidiyorlardi. demek ki biraz da ayri ayri gidelim dediler. umarim yine iyi giderler, zaten na kadar yasiyoruz ki, mutlu olmak lazim.

    teoman'da bir aralar her taksim'e cikisinda benle karsilasirdi. o zaman evli degildi, ikimizin de bohem bir hayati vardi demek ki. o kadar cok ayni yerlere gidiyorduk ki, acaba beraber mi takilsak diye dusundum. valla. sorun, soylesin. ama kesin hatirlamaz, cunku hep sarhostu.

    olsun, hayat belki de hatirlamadigimiz anlardan ibaretti.

  • 41. zorunlu bireysel emeklilik sistemi

    bireysel emeklilik çakallığını kuruş para yatırmayan ama bu şirketlerin hisselerini lüpleten akp'liler tarafından " tasarrufu teşvik ediyor" diye cilalanmaya çalışıldığı ceptten para sülükleme yöntemi.

    sen yiyorsa ak-patronlarına çalışılan süre arttıkça emekli maaşının düşmesine neden olayı yasayı iptal ettir ak-iletişim merkezinden maaşlı kardeşim.

  • 42. muhammad ali'yi öven türk çomarı

    bir türk boksör çıkıp "ben sizin savaşınızda yer almak istemiyorum, askere de gitmeyeceğim" diyip vicdani ret hakkını arasa hayatını karartacak tipler olarak muhammed ali'nin dik duruşunu öve öve bitiremezler.

  • 43. mesajlaşılan erkeğin bir anda mesajlaşmayı kesmesi

    amacına ulaşamayacağını anlamış, amaca daha uygun olduğunu düşündüğü bir başkası ile yazışmaya başlamıştır.

  • 44. pendik kadıköy minibüsü terörü

    -simdi plakalarinizi alip sizi sikayet edicem !!

    yavsak yavsak gulerek cevap verir;

    - ett. hicbir sey yapmiyorlar.

    yaklasik yarim saat once goztepe isiklardan bindigim minibuste gecti bu konusma.
    goztepe'de nerdeyse yakamiza yapisip bindirdiler minibuse. bindigimiz anda, sofor ve yanindaki koltukta oturan yavvsak arkadasi yol boyunca herkesin canini hice sayarak, ani frenler, yolcu alir almaz gaza basip milleti birbirinin ustune dusurerek arada ise diger baska bir minibusle yarisarak butun yolcularin canini tehlikeye atti.
    minibuste bulunan en az 5 kisi araliklarla soforu uyardi. ama bu uyarilara yine yavsak yavsak gulerek, umursamayarak karsilik verdiler.
    tam kucukyali'ya girdigimiz esnada ise yol agzinda durup, minibusun icindeki yolculari esek yerine koyup, yol kenarindaki bir meyveciden meyve istediler.
    zaten benim orada kontak atti.
    saka mi yapiyorsunuz !
    diyerek olaya daldim.
    yol boyunca yaptiklari sacmaliklari bir bir yuzlerine vurdum ve bolca azarladim ve iner inmez plakanin fotosunu cekip sikayet edecegimi de soyledim.
    aldigim cevabi yukariya yazdim zaten.
    iner inmez tesaduf bu ya, yaristiklari minibus de tam arkamizdaymis. onlara da bi firca kaydim ve plakalarini aldim.
    bu plakalar ile ne yapabilecegimi bilmiyorum tabi. cunku beyaz masa cidden ilgilenmiyormus.

  • 45. ezanı yasaklayan zihniyet

    1950'lerde ülkeyi yönetmeye kalkan demokrat parti iktidarının zihniyetidir. yani pek muhterem zat adnan menderes'in işidir.

    atatürk, 1932 yılında ezanı halkın anlayacağı dilde türkçeye çevirerek dinde öze dönüş projesinin önündeki en büyük kilidi kırmıştır. ezan 32'de türkçeye çevrilmiş ve aynı zamanda türkçe o dönemde altın çağını yaşamıştır. çünkü türkçe bu sayede en tepeye, minarelere kadar yükselmiş ve halkın kulağına türkçe hitap edilmiştir. sonuçta biz arap olmadığımıza göre minareden çıkan arapça cümleler beni oldukça rahatsız etmekte. türkçe ibadetin dinen de hiçbir sakıncası yoktur. kuran'da ibadetinizi illa arapça yapın, ya da ezanı illa arapça okuyun gibi bir ayet de yoktur. dolayısıyla atatürk'ün ''dini türkçeleştirme'' projesi dinen de uygundur. eğer siz ''zinhar türkçe kuran okunamaz, türkçe ezan okunamaz'' derseniz, bu bir nevi küfre girer. zira bu şu demektir: ''allah türkçe bilmez.''

    nitekim kuran'ın da türkçeleştirilmesi ilk olarak 1922 yılında gündeme geldiğinde, o dönemin yobaz kafası kazım karabekir paşa büyük bir kaygı içinde ''aman efendim, kuran tercüme edilemez, yapmayınız.'' demiştir. bunu duyan atatürk de tarihe geçen şu pek manidar sözü söylemiştir: ''kuran tercüme edilemez demek, kuran'ın bir manası yoktur demektir.''

    atatürk dinde türkçeleştirme projesi ile islam dinine türk(çe) sahip çıkmıştır.

    atatürk, arapçayı kutsal olan dine veya başka bir şeye zarar vermek için değil; okuma-yazmayı zorlaştırdığı için kaldırmıştır. o dönemin okur-yazar istatistiklerine bakıldığında erkeklerde okuma yazma oranı yüzde yedi, kadınlarda binde dört, kürt vatandaşlar arasında ise binde birdir. toplumda bu kadar düşük bir okuma-yazma oranı varken; atatürk'ün harf devrimi ve sonrasında dini türkçeleştirme projesi takdire şayan ve hayırla anılması gereken bir iştir. harf devriminden sonra 1935 yılında yapılan sayımlarda okuma-yazma oranı ülke çapında %25'e çıkmıştır ki bu bir dünya rekorudur, tarihte başka örneği yoktur.

    peki şimdi menderes dönemine gelelim. attığı adımı dahi amerika'nın işaretine göre belirleyen menderes, halkın eğitimi için açılan köy enstitülerini 27 ocak 1954'te kapatmış, resmen amerikancı politikalarına zemin hazırlamak için halkı cahil bırakmıştır. yetinmemiş ezanı da türkçeden arapçaya çevirmiş ve halka ''siz isterseniz şeriatı dahi getiririz'' diyerek halkı din ile aldatmaya çalışmış, cahil halkın aklını bulandırmıştır. halkın anladığı dilden olan türkçe ezanı yasaklayarak tekrar kimsenin anlamadığı arapça ezanı getirmiş ve atatürk'ün dini türkçeleştirme projesi büyük bir darbe yemiştir. günümüzde yobazların sık sık dile getirdiği ''ibadet arapça olmalı, ezan arapça okunmalı'' gibi akıl almaz düşüncelerin kökeni menderes döneminde atılmıştır. şu an günümüzde türkçe kuran okuyan insana bile ön yargıyla yaklaşılmaktadır. onlara göre kuran da arapça okunmalı! iş dönüyor dolaşıyor kazım paşa ile atatürk arasındaki münakaşaya geliyor... türkçe ezanı yasaklayan bu zihniyet, çok şükür ki türkçe kuran'ı yasaklamamış!

    şimdi ben bir türk olarak sabah-akşam cami'den yükselen arapça sesleri anlamıyor ve dolayısıyla duymak da istemiyorum. ben türk'üm, ezanın da doğal olarak türkçe okunmasını talep ediyorum. ezanı anlamadığımız bir dilde okumanın hiçbir manası yok. bana manasız, çünkü ben arapça bilmiyorum. daha açık nasıl izah edeyim? ''arapça öğren o zaman'' diyecekler için de: hayır arapça öğrenmek zorunda değilim. kimseye zorla bir şey öğretemezsiniz, dolayısıyla zorla arapça ezan da okutamazsınız.

    bu ülkede yerde arapça yazılı bir kağıt gördüğünde onu alıp üç kere başına koyarak öpen insanlar var... zannediyor ki arapça kutsal bir dil! hayır, allah katında hiçbir dil kutsal değildir. o dönem araplara indirilen kuran anlaşılsın diye arapça indirilmiştir. bizim de anlayıp idrak etmek için kendi dilimizde, yani türkçe okumamız gerek. ayrıca o yerdeki arapça kağıt gibi her arapça harf gördüğünde heyecanlanan insanlara sesleniyorum: nerden biliyorsun o yerden aldığın arapça kağıt üzerinde belki saçma sapan hiç olmadık şeyler yazıyor? her arapça yazıyı dua zannetmek neyin kafasıdır? işte siz arapçaya kutsallık yüklerseniz, sonuç olarak böyle bilinçsiz bir toplum ortaya çıkar.

    hülasa sevgili okurlar, bu ülkede maalesef insanların diline bile karışılır olmuş! bu ülkede insanların türkçe ibadet etme özgürlüğüne bile karışılır olmuş! bu ülkede okuyup anlayabilelim diye türkçe kuran'a bile karşı çıkılmış ve bizi sapık tecavüzcü/din tüccarı hocaların eline bırakmışlar! artık gerçekleri görün! saatlerce mevlüt okutuyorsunuz arapça, ne anlıyorsunuz? hiçbir şey! dakikalarca ezan okunuyor, ne anlıyorsunuz? hiçbir şey! artık bu tabuları yıkın ve hür iradenizi ortaya koyun! sizi allah'ın kelamını anlamaktan dahi mahrum eden zalim iktidarlara niçin 66 senedir göz yumuyorsunuz?!

    sözlerimi ziya gökalp ve ahmet taner kışlalı'dan alıntı yaparak müsadenizle bitirmek isterim:

    bir ülke ki camiinde türkçe ezan okunur,
    köylü anlar mânasını namazdaki duanın...
    bir ülke ki mektebinde türkçe kuran okunur
    küçük büyük herkes bilir buyruğunu huda'nın...
    ey türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın! ziya gökalp

    ''artık yabancılar türkiye'de yabancılık çekmeyebilirler; ama türk insanı türkiye'de yabancılık çekmeye başladı... aşağılık duygusunun ürünü bir 'yaranma içgüdüsü' bizi batı'ya yaklaştırmıyor, uzaklaştırıyor... tıpkı, 'tanrı uludur, tanrı'dan başka yoktur tapacak!' tümceleri ile sabah uykumun arasında bana bir başka huzur veren müezzin sesinin yerini, hoparlörlerden gümbür gümbür yayılan arapça tümceler alınca, tanrı'ya daha yaklaşacağımıza uzaklaştığımız gibi...'' (cumhuriyet - 29 kasım 1992) ahmet taner kışlalı

  • 46. 4 haziran 2016 istanbul yağmuru

    kedi ve köpek yağıyor amına koyiim...

    (bkz: it's raining cats and dogs)

  • 47. almanya'yı pişman edecek öneriler

    ülkede daha fazla demokratik atılım yapılması.

    inşaat sektörünü coşturmak yerine sanayi hamlelerini desteklemek

    insan hakları alanında dünyaya örnek olmak

    parlamenter demokrasiyi güçlendirmek

    türkiye ermenisi vekillerin kurduğu komisyonlar ile avrupada yaşayan ermeni diasporasını türkiyeye entegre etmek, onları lobiye yollamak

    araplara ve tüm islam coğrafyasına laik sistemi aşılamak

    afrika ile işbirliği

    avrasya ile işbirliği

    cinsel özgürlük

    dinsel baskının olmadığı özgür ortam

    her ilde dinci vakıf yerine bilim enstitüleri açmak

    bak bunları sağla almanya senin köpeğin. sus de susar öt de öter.

  • 48. atiba hutchinson

    bizim taraftarın profili giderek daha da kötüleşiyor. seviye "bu şıh denen teres sayı saymayı da bilmiyor" civarına kadar geriledi. stoperin tillahı kamil glik için 2-3 milyon euro'dan fazlasını vermeyelim diyen kitle atiba'ya gerekirse aldığının 2-3 misli yıllık ücret verilmesini istiyor.

    arkadaşlar siz kafayı yemişsiniz.

    33 yaşında bir oyuncuya kalkıp %100 zamlı sözleşme verilmez. atiba'nın takım içinde az sayılabilecek bir para aldığı doğrudur. 1 milyon euro garanti ve maç başı 10 bin euro alıyor mevcut sözleşmesinde. maç başı daha fazla alması lazım; bu yönde bir iyileştirme yapılabilir. ancak parasızlıktan kırıldığımız yerde mevcut kadrodan hiçbir oyuncuya böyle zamlı sözleşmeler verilmemeli. ismail'in sözleşmesi için ortalığı ayağa kaldırmamız lazım mesela.

    alonso haberine itimat etmiyorum. alakasız bir transfer olur; öyle bir parayı hak edecek bir oyuncu değil mevcut haliyle. muhtemelen de mls'e falan gider.

    doğru iş atiba'yı 5-6 milyon euro civarına satmaktır. ama yerine kimi koyacaksın? ligue 1 hatta 2'de öyle oyuncular var ki atiba'nın yaptığı işleri yapabilecek... 3-4 milyon euro bonservis 1 milyon yıllık ücretle 22-23 yaşında canavar gibi defansif oyun kurucu bulursun. ama bu oyuncuyu takıma monte edene kadar da belli bir süre harcaman gerekir. ne yazık ki biz sanki tüm takım gençmiş gibi böyle transferler yapmayı bıraktık. ilk 11'e baksan genç diyebileceğin bir tek oğuzhan oynuyor. geniş kadroda genç diyebileceğin frei, töre ve belki cenk var. doğru hamleler yapılırsa atiba yeri dolmayacak oyuncu kesinlikle değil; ama yönetim bu konuda yatırım kafasından çıktı. bu şampiyonlukla birlikte iyice olmuş oyunculara yöneleceğiz muhtemelen.

    yeri gelmişken anlatayım. bu sezon ligue 1'in en iyi 3-4 defansif orta sahasından biri olan oyuncu için gönüllü scout ekibi inanılmaz bir şekilde çalışma başlattı. kulüp scoutlarının da aklına soktu bunu ve inceleme başlatıldı. yönetime yalvarıldı; kimse hamle yapmadı. daha sonra bu oyuncunun mevcut takımıyla bir hazırlık maçı yapıldı geçtiğimiz sezon başında. çocuk uçuyor; inanılmaz. biz de leiva falan kovalıyoruz o sırada. baktılar çocuk çok acayip bir fiyat soralım dediler. pazarlığın açıldığı fiyat 10 milyon euro'ydu. oyuncu bir önceki sezon 4-5 civarına kapatılabilirdi rahatlıkla. bu 23 yaşındaki çocuğu daha sonra kaptan yaptılar o takımda. bu takım ogc nice. peki kim mi bu oyuncu? en geç 2 seneye büyük takım yapması kuvvetle muhtemel olan nampalys mendy.

    böyle o kadar çok örnek var ki kulüpte. ha gelmemesi hayırlı olanlar da oldu elbette. geçtiğimiz sene forvette n'doye izleme ihtimalimiz çok yüksekti mesela. türkiye'de beşiktaş'a iteleyemedikleri oyuncuları genelde trabzon'a itelediler son iki senede. constant, marko marin falan da epey önerildi beşiktaş'a.

    işin özü atiba'nın yerini doldurmak sandığınız kadar zor değil. sadece doğru gözlerin doğru yerlere bakması ve yönetimin bu seçimlere inanması lazım.

  • 49. çok güzel ve zeki bir kadını aldatmak

    aldatanın , birikmiş ezikliğinin dışa vurumudur.
    artık nasıl kompleks yaptıysa, yazık.