Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. atatürk'ün kazandığı önemli bir savaş olmaması

    dedelerinize koydu ya olum zamanında, hala çıkaramadınız.

  • 2. erdoğan'ın pkk ile yaptığı pazarlığı anlatacağız

    la madem adamsın neden mahkemeyi bekliyorsun?

    la madem dürüstsün neden "mahkemeye çıkarsak" ön şartı var?

    en büyük mahkeme halk değil mi? siz halkların demokratik partisinden vekil değil misiniz abe?
    neden bekliyorsun?
    neyi bekliyorsun?

    (bkz: showman beyanı)

  • 3. 20 mayıs 2016 kılıçdaroğlu'nun protesto edilmesi

    oslo ve dolmabahçe'ye adımını atmamış adamı protesto etmek; ancak çomarlıkla izah edilebilir.

  • 4. thy pilotunun ufo görmesi

    cahil türk halkına bilgi olarak vereyim.

    ufo demek uzaylı demek değildir. ufo demek unidentified flying object demektir.

    yani havada tanımlayamadığın bir cisim görünce bunu ufo diye raporlarsın. esprileri ona göre kasın ki biraz seviye yükselsin artık şu platformda.

  • 5. örtülüler okula alınmazken ne yaptın

    ben üniversite de karamanlı bir kızın başını açmaması için ,hocanın derslerine rahat girebilmesi için gittim hocayla konuştum. solcu olmama rağmen.

    sen ne yaptın senin gibi düşünmeyen birey için?

  • 6. erdoğan'ın atatürk'ün rekorunu kırması

    biri diktatorlugu yikarak demokrasiye geciyor digeri ondan 100 yil sonra basa donmeye calisiyor

  • 7. ekşi sözlük kullanıcılarında gram beyin olmaması

    (bkz: türkiye cumhuriyeti'ni atatürk kurmuştur yanılgısı)
    (bkz: milli mücadele 19 mayıs'ta başlamadı)
    (bkz: başkanlık kemalizmin tabutuna çakılacak son çivi)

    evet sana diyorum sana, sana, sana hepinize be! bir kaç gündür açılan aktroll başlıkların haddi hesabı yok hadi onlar paralı asker siz nesiniz? neden hala cevap vermeye ayar vermeye çalışıyorsunuz?

    adam resmen dünya düzdür diye başlık açıyor siz gidip dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsunuz. be adam ne diye şikayet ediyorsun bu aktrollerden o zaman? senin bu bu başlıklara yazarak gündemde tutup onlara prim vermekten başka ne yaptığın var?

    açık ve net söylüyorum lord eddard stark, sie spor gazetesi,ehriman vs. gibi adamların başlıklarına ayar kasıp 100-200 entry tartışanların bir gram aklı ve bu aktrollerden bir farkı yoktur.

    şu başlıklara girip birde ayar entry döşeyenler ne desek boş size.

  • 8. 20 mayıs 2016 uefa'nın fenerbahçe'ye verdiği ceza

    a spora bağlanan ilker yağcıoğlu; ben bu anlaşmadan fenerbahçenin mali durumunun çok iyi olduğunu, bu sene 22 transfer yapabilme hakkının olduğunu anlıyorum. bu sene fenerbahçeden flaş transferler bekliyorum demiştir.

    bu gibi adamlar spor yazarlığından para kazanıyor ya ona yanarım.

  • 9. bu millet şehadete susamış bir topluluktur

  • 10. 20 mayıs 2016 dokunulmazlık teklifi oylaması

    oylanan ve 373 'evet' oyuyla kabul edilen 83. maddeye yönelik değişiklik teklifi şu şekildedir:

    “geçici madde 20 - bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte; soruşturmaya veya
    soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden, adalet bakanlığına, başbakanlığa, türkiye büyük millet meclisi başkanlığına veya anayasa ve adalet komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyon başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.

    [bahsedilen birinci cümle: seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.]

    bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; anayasa ve
    adalet komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyon başkanlığında, türkiye
    büyük millet meclisi başkanlığında, başbakanlıkta ve adalet bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir.”

    bu değişikliği sadece, hdp milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması olarak değerlendirmek, sarayın meclis aritmetiğini değiştirmeye yönelik hamlesini, akp'nin bu sayede mhp destekli otoriter idarenin son taşlarını örmesini ve böylece sarayın saltanatını ilan etmesini görmemek demektir.

    "bu 316 milletvekilinin çok daha azı, örneğin 276 milletvekili isterlerse istedikleri milletvekilinin yasama dokunulmazlığını anayasamızın 83’üncü maddesinde ve tbmm içtüzüğünün 131-134’üncü maddelerinde öngörülen usûle göre, anayasaya ve hukuka uygun olarak, mükemmel bir şekilde kaldırabilirler." şeklinde ifade edilen bir yol ile dokunulmazlıkların kaldırılması mümkünken akp'nin dolambaçlı yollarla hdp'yi tasfiye etmesinin ve buna chp'nin alet olmasının tek bir açıklaması vardır. chp tam bir siyasi körlük ve 'popülist' kaygılarla hareket ederek [referandumda yenilen bir chp ve hdp ile yanyana gözükmek istemeyen chp] akp'nin bu oltasına takılmıştır.

    bundan sonra ne olacak?
    hdp milletvekillerinin temsil görevleri, onlara oy veren kitlelerin temsiliyet hakkı akp yargısı eliyle sonlandırılacak, demokratik [türkiye tipi demokratik] haklarının kullanımının [diğer tüm yasa değişiklikleriyle] önü 'çoğunluk' kudretiyle kesilmiş olacak. tıpkı geçmiş örneklerde olduğu gibi, temsiliyet ve yasa yapıcılıkta çoğunluğu elinde bulunduran akp iktidarı 2008 yılından beridir sürdürdüğü tekleştirici, dışlayıcı ve yokedici yönetim tarzını, tayyip başkanlığına tahvil ederek bir üst boyuta taşıyacak. toplumsal mücadele olanaklarının kısıtlandığı, örgütlü hak arama mücadelesinin zapturapt altına alındığı, muhalifliğin kriminal bir sürece dönüştürüldüğü bu süreçte, dokunulmazlığın kaldırılması otokratik idarenin sonucu ama aynı zamanda yeni dönemin başlangıcını ilan etmektedir.

    tıpkı 19 mayıs 1919'da mustafa kemal'in samsun'a çıkışıyla yeniden şekillenen türkiye tarihinin, yine 19 mayıs 2016'da binali yıldırım'ın başbakan olarak tayin edilmesi ile önemli bir dönemeci dönmesine denk düşen bir yeni bir başlangıç.

    iktidarın ve devletin, toplumsal yaşamın tüm biçimlerine yeni ve ağır bir tahakkümünün başlangıcı.

    kürt halkının, işçi sınıfının, kadınların, gençlerin, yoksul halkın, doğanın yenilenmiş ve güçlenmiş saldırı dalgasına maruz kalmasının başlangıcı.

    tarihsel, kültürel ve moral tüm değerlerin yıkıma uğratılmasının ve bu yolla devlet-i âli'nin kan üzerinden, baskı üzerinden, yıkım üzerinden tekrar tekrar tesis edilmesinin başlangıcı.

    türkiye halklarının 'bu lanetli tarihten kopmaması' için atılan binbirinci adımın başlangıcı.

    'onu başkan yaptırmadık' ya, bunun intikamının başlangıcı.

    "arkadaşlar!
    dışarıda bir şeyler oluyor farkında mısınız? uykuda olanları sarsın, uyandırın. herkese söyleyin, yakında ışıklar kesilebilir.
    karanlıkta ne yapacaksınız?"

  • 11. vajina tadını daha güzel yapan baharat

    oglum sizde hic mide yok mu la ? tarcin ne amk sutlac mi yapiyon ?

    tanım: bir garip baharat.

  • 12. ümmetin seni başkan yapacak

    hz. muhammed'in ümmeti değil miyiz lan biz? devir teslim oldu da bizim mi haberimiz olmadı..

  • 13. uyu hadi bugün işe gelme diye mesaj atan patron

    büyük ihtimalle yanıbaşınızda uyanmış patrondur, böyle bir iyilik için bir şeylerden fedakarlık etmek gerek.

  • 14. öğretmenin mezarlıkta öğrencisiyle sevişmesi

    abd'de yapılan bu seks yüzünden türkiye'ye niye taş yağıyor anlamadım.

    bizi ilgilendirmeyen, abd yasalarına göre suç olduğu için polisin işlem yaptığı olay. ha bizi ilgilendiren, başımıza çoktan taş yağması gerektiren durum ne miydi?

    (bkz: ensar vakfı)

  • 15. ismail köybaşı fener'e koybaşı

    futbolcuların kendisine yakışanı yapmasıdır.

    hala yok yakışmamış yok bilmem ne diyen iyimser arkadaşlar var. takımından bağımsız olarak bu futbolcu milleti paralı apaçilerdir, giyimlerinden saçlarından başlarından da mı anlamıyorsunuz? futbolcu olmasalar köşe başında serserilik yapıp tespih sallayacak adamlar bunlar, fazla anlam yüklemeyin.

  • 16. huzurum kalmadı funny dünyada

  • 17. tabletten oyun sildiği için çocuk döven kadın

    ruh hastasıdır.

    çocuğu da derhal elinden alınmalıdır.

    bir dakika. burası türkiye ya.

    derhal serbest bırakılmalıdır.

  • 18. survivor 2016

    yunus, enteresan adamdır ama sandığınız gibi rol yapmaz, samimidir. orda gördüğünüz, doğru ya da yanlış bulduğunuz her şey "gerçek hayat"taki yunus'a ait.

    bugün ağlaması da sahte ya da rol falan değil. yunus, 40 yaşında, bir süredir annesiyle yaşayan kocaman bir adam, ufacık bir çocuk. o sadece büyürken çocukluğunu ardında bırakıp el sallamak yerine yanında taşıdı. oysa büyümek zaten çocukluğunu geride bırakmak değil, onu sırtında taşıyabilmektir. bu yüzden böyle sahici ama size yabancı hareket ediyor. belki de siz daha yunus'un yaşına varmaya çok zamanınız varken büyüdüğünüz için onun deliliğini anlamıyorsunuz.

    40 yaşında, aile bağları kuvvetli bir adam; sunucu, oyuncu, dj, stand-up'çı ama "butik ünlü", ama "işsiz". annesiyle yaşıyor, kim bilir neden? belki annesinin ona ihtiyacı var, belki onun annesine. belki kendi evini kuramıyor. "4 ay nedir ki?" diyorsunuz, yunus bugün oyunda "1 saniye, ne kadar uzun bir zamansın sen?" diye soruyordu.

    dikkat edin, ada daha ilk haftadan 3-5 parçaya bölündü. yunus hep herkesin yanında olmaya çalıştı ama kimin yanına gitse, öteki "yunus sattı" dedi. çünkü doğru olan bir grubun parçası olmak, olmayana da "öteki" demekti. çünkü bir arada olmak zordu ve yanlış olan da oydu. ama yunus'u eleştirirken, açıkça planlar yaparak sürekli "takım" değiştirenleri pek görmediniz.

    neymiş, "1 hafta daha kalmak için yunus her şeyi yapar"mış. oradaki herkes oraya kazanmaya gitti. kimse "ay takım kazanacaksa ben döneyim" demez. herkes "1 hafta daha kalmak için yunus her şeyi yapar" durumda, merak etmeyin.

    önemli olan bir hafta daha kalabilmek için yapacakların arasında başkalarını ezmek, birilerine düşman olmak, ötekileştirmek olmaması. kazanmak için belki birilerine daha yakın durabilirsin. ama gittiğin her yerde bıraktıklarını öldürürsen, o iş yaş. yunus yeri geldiğinde rakip takıma bile hakkını teslim etti ama siz "atakancı", "semihçi", "nagihancı", "yattaracı" olduğunuz için yine onu suçladınız.

    ben "yunusçu" değilim, tanıyorum, biliyorum....

    emin olun, 40 yaşında koca bir adam, koca bir çocuk annesinin sesini daha duymadan ağlıyorsa, bu gerçektir.

    tanım: yunus gidince izlemeyi bırakacağım zottirik yarışma.

  • 19. minik eymen celep'e yardım ediyoruz kampanyası

    merhaba arkadaşlar,
    öncelikle sizlerden isteğim başlığı yukarıda tutmaya çalışalım,favlarınızı,beğenilerinizi ve entrylerinizi eksik etmeyin.
    (bkz: #60445210) ilgili entryde eymen emin celep ve ailesinin durumunu kısaca özetlemiştim. mesaj atarak,yol göstererek destek olan herkese teşekkür ederim.
    eymen emin celep 6 yaşında.
    eymen'in fotoğrafları :
    eymen emin celep 1
    eymen emin celep 2
    eymen emin celep 3
    eymen emin celep 4
    eymen emin celep 5
    eymen emin celep 6
    eymen emin celep 7

    5 yaşındayken bir beyin tümörü saptanıyor kendisinde. ilk ameliyatı nisan 2015'te gerçekleştiriliyor. patoloji sonuçları tümörün kötü huylu olduğunu gösteriyor.

    patoloji raporu
    biyopsi raporu

    kemoterapi ve radyoterapi tedavileri başlıyor. 1 yıla yakın zaman bu tedaviler sonucu 27/04/2016 da yapılan tetkiklerde tümörün tekrar nüksettiği çıkıyor ortaya.
    nüks raporu

    aileye yol gösteren hekimler medikal park göztepe hastanesinde prof.dr. (bkz: türker kılıç) ı işaret ediyor. aile ilgili doktorla yaptığı görüşmede,tümörün kritik bir yerde olduğunu,geç kalındığı takdirde başka alanlara sıçrama durumunda yapılabileceklerin çok azalabileceğini öğreniyor. acilen ameliyata alınması gerektiği söyleniyor.

    prof.dr.türker kılıç'ın raporu

    aileye de bu ameliyat karşısında maddi bir yük de geliyor. aile zaten 1 yıldır eymen'leri iyileşsin diye varlarını yoklarını koymuş durumda. ama bu ameliyat ve muhtemelen sonrasındaki gelişmeler aileyi çok çok zorluyor. acilen 40 bin tl nin toplanması gerekiyor. işte bunun için sizlerin de desteğine ihtiyaçları var. bu ay içeceğiniz bir kahve parasını gönderseniz eymen emin celep'in yüzüne bir gülümse de siz katmış olacaksınız belki de.
    bursa valiliğince onaylanan kampanya bilgileri ve belgeleri şu şekilde :

    valilik onayı

    valilik onayıyla ilgili teyit almak isteyenler için ;
    02242522522-105 dahili yasemin hanım (dernekler il müdürlüğü,yardım toplama şubesi)
    05057388888-osman dikmen (bursa dernekler il müdürü)

    gönderilmesi gereken yardım hesabı bilgileri :
    yapı kredi bankası bursa organize sanayi şubesi
    iban no :

    tr 87 0006 7010 0000 0047 6861 57.

    hesaba valilikçe görevlendirilen yardım toplama kurulu üyelerinden biri adına para gönderebilirsiniz. üyeler ;
    - özlem bayraktar
    - tayfun turgut
    - beyza aydoğdu bilgili

    yardım hesabıyla ilgili sorularınız ve teyit için yapı kredi bankası bursa organize sanayi şubesinden müşteri hizmetleri yetkilisi burcu yaman ile görüşebilirsiniz.
    ilgili telefon : 02242190250.

    yardım toplama süreci hakkında bilgi almak isteyenler için kurul üyesi tayfun turgut'un numarası : 05314712279.

    hastalık süreci hakkında eymen'in babası mustafa celep'ten bilgi almak isteyenler için telefonu : 05353081322.

    bilgiler güncellendikçe sizlerle paylaşıyor olacağım.

    edit : (bkz: wheel) arkadaşımızın haklı önerisi doğrultusunda resimleri direkt görüntülenebilecek bir siteye yükledim.
    edit 2 : daha kolay alınabilmesi için iban no ayrıldı.

  • 20. ilişkiye pahalı hediyeler alarak başlamak

    valla iliskinin basi sayilabilecek bi noktada (seksi bayagi bi yasamisken) kendisine sevgilisi tarafindan sifir km motosiklet hediye edilmis bi kadin olarak su kadarini soyleyebilirim ki, hicbir etkisi olmaz bazi kadinin uzerinde.

    aldik kullandik, ayrilirken biraktik degerli olan her seyi.

    hic oyle misojinist entry sicmaya gerek yok. kadini erkegi bosver, insan gibi yasarsan insan gibi muamele gorursun.

    ıliskinin basinda bana ucun birini alan adamla evlendim. ucun biri, cunku parasi yoktu, issizdi. ama insandi ve asiktik. bunun disindaki her sey detaydir. bi kez bile maddi degeri olan seyler talep etmedim ne evlenirken, ne devaminda.
    o da sagolsun, kazandigi 5 kurusu bile sakinmadi bizden. ( ki o 5 kuruslar oyle de kiymetli, bereketlidir ki!)

    parasi olsun ya da olmasin, kucuk hesapci, kucuk insanlarla beraber olmayin. bu sozum hem kadin hem erkeklere.

  • 21. aziz sancar'ın açıklamaları

    türkiye de atatürk'ü siyasal simge olarak görebilen hödüklerin varlığını ortaya çıkartan açıklamalardır.

    memleketin kurucusu siyasal simgeymiş.

    sonra kemalistler küfürbaz. nasıl anlatıcan küfürsüz?

  • 22. lord eddard stark'ın annesi

    kim olduğu ve ne iş yaptığı bilinmemektedir.

    babası rickard stark

  • 23. 20 mayıs 2016 yargıtay'ın mhp kararı

    yargıtay "biz mayıs'ta açıklıcaz" demişti, topu aym'ye attı. iyi iş valla. şimdi bekledur. haziran olur, temmuz olur, ölme eşeğim ölme. arada bir de erken seçim patlattın mı, değme keyiflerine. bildiğin buram buram lağım kokusu geliyor. ince hesaplar, baraj altı bırakmacalar... 400'ler...

  • 24. atatürk'ü mka diye kısaltarak başlık açan aktroll

    bu troller atatürk'ten hazzetmedikleri ve hatta belki nefret ettikleri için, "başlık açıyorum yerim yok" bahanesi adı altında bu s.ktiriboktan kısaltmayla tatmin oluyorlar. "siz bizim reisten rte diye bahsediyorsunuz, bizim mustafa kemal atatürk'ü mke olarak kısaltmamızın ne sakıncası var" gibi kendilerince eşitlikçi bir mantıkları var. öyle bir eziklik duygusu ki, nerdeyse attan düştüğü için erdoğan'a da gazi ünvanı verilsin diyecekler.

    bak aktroll kardeşim. rte hiç bir zaman atatürk mertebesinde olmadı, olamayacak. o da bu ülkenin siyaset tarihindeki herhangi bir figür ve şu ana kadar yaratabildiği hiç bir fark yok. tek farkı türkiye cumhuriyeti ile ve değerleriyle kavgalı olması. bırak atatürk'le kıyaslamayı, özal'la dahi kıyaslanamaz. eleştirilecek çok yönü olmakla beraber özal, serbest piyasa ekonomisinin inceliklerini bilen, dünya'da küreselleşmeyi doğru okumuş vizyon sahibi bir insandı. erdoğan en fazla bolca baraj ve yol yaptıran demirel'le kıyaslanabilir ki rahmetli de "ben köyümde bir çobandım ama cumhuriyet sayesinde bu makamlara gelebildim" şekinde vefasını hep gösteren bir insandı. (bil bakalım aynı vefa borcunu bu günlerde kim aynı şekilde ifade edip aldığı nobel ödülünü anıktabir'e sundu)

    konuyu fazla dağıtmadan lafı şuraya getireceğim: bu aktroller bir şekilde erdoğan'ı yeni türkiye'nin atatürk'ü şeklinde pazarlamak ama daha da kötüsü aynı anda atatürk'ü itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. açtıkları her başlıkta kendilerinden daha akıllı yazarlar tarafından çürütülüp susturuldukça daha da pervasız başlıklar açıyorlar. bu durum özellikle son bir haftadır ayyuka çıktı. her biri adeta dönem sonu yaklaşan satışçı ya da tıbbi mümessil gibi kotalarını doldurup prim alma derdinde sanki.

    sanırım onlar için en trajik olansa atatürk'e karşı duyulan sevgi ve sahiplenme duygusunun katlanarak arttığını görmek. yeni kuşaklar, ebeveynleri ne kadar çomar olsa da aldıkları eğitim ve etraflarındaki düzgün insanların duruşundan etkilenip bir şekilde, bu ülkenin kurtuluş ve kuruluşundaki gerçekleri benimsiyorlar.

    o yüzden çok da sıkma tatlı canını troll kardeş, su akar yolunu bulur.

  • 25. öğrenciye meme karşılığında kiralık ev

    ev kirasına 5 kere escorta gidip tatmin olabileceğini söylesin biri şuna.

    sığır beyanı.

  • 26. fransız dendiğinde zihinde oluşan ilk imge

    hayalimdeki geziye çıkmıştım, yalan yok, hayalimdeki gibi olsun diye, olduğumdan daha fakir gezmiştim avrupa'yı, öyle ki gittiğimde cebimde olan paranın %30'u kapıkule'den bir tırla girerken cebimdeydi hala.

    planım her yeri gezmekti, brüksel'e inmiştim, amsterdam'ı gezip, paris'e gelmiştim, buradan da ispanya'ya doğru trenle devam edecektim. tek başımaydım ve bu keyifliydi.

    ama paris'in böyle olduğunu bilmiyordum, hiç hayal edememişim, ne kadar şahane bir şehir olduğunu. hayran hayran tüm sokaklarını gezdim, turistik yerlere gelince kalabalığı görüp burun kıvırdım, bir gece sokakta yatınca her yer benim evim olmuştu sanki.

    neyse, bildiğim bir yer ya, ismini duymuşum ya en azından, şanzelize'ye (yarabbim, böyle değişik yazılan bir isim olabilir mi? metroda durağını bulana kadar elli kişiye sordum.) gitmek istedim. gittim, ulan, bana yönelik hiçbir şey yok orada. her yer mağaza. kitapçıya gidip kapaklarından kitapları tanımaya çalıştım bir süre. sonra coco chanel'e girip, o berduş halimle, ıvıra zıvıra baktım. en sonunda sıkıldım, aklımda bir yer vardı, gitmeden sevdiğim bir abim söylemişti, cafe de flore, camus'lar sartre'ler orada takılırmış, git bi gör demişti. aa böyle bir yer vardı diyip metroya doğru gittim, tabi bilmiyorum nerede.

    metronun merdivenlerine geldiğimde, orada sigara saran bir kız vardı, ona sorayım dedim.

    -ingilizce gerçekleşiyor-

    -pardon, cafe de flore'ye nasıl gidebilirim biliyor musunuz?
    -a biliyorum evet, bu metroya bin, şu şu durakta in, çıkınca çok yakın, tekrar sorabilirsin.
    -teşekkür ederim. camus ve sartre'dan ötürü biliyorum, doğru mu biliyorum?
    -evet, ben de sırf o yüzden gitmiştim, ama çok pahalıydı. ben de o metroya bineceğim, sigaramı içtikten sonra, istersen beraber gidebiliriz.
    -çok güzel olur.

    dedikten sonra ben ona sigara uzattım, türkiye'den stokladığım camel softlar, amacım zaten sardığı sigarayı alabilmekti, o da bana verdi gülümseyerek. sonra, camus ve sartre'den konuştuk biraz, kendisi fotoğrafçılık okuyormuş orada, kitap okumayı çok severmiş, camus ve sartre'yi çok küçükken okumuş, şimdi kafamı dağıtmak için polisiye okuyorum dedi.

    neyse, metroya indik, ayakta duruyoruz, oldukça yakınız. ben kızı da çağırmak için kendimi toplamaya çalışıyorum, bütün konsantrasyonum onu çağırmak üstüne.

    -sen de gelmek ister misin? sana bir kahve ısmarlayabilirim cafe de flore'de.
    -çok isterdim ama stüdyoya gidiyorum, beni bekliyorlar, hatta bak kaç tane mesaj atmışlar, diyip blackberry telefonunu çıkardı. birkaç mesaj gösterdi. menüde dolaştı biraz, boş ekrana baktık beraber. sonra,
    -işte de bu da benim telefonum, dedi, biraz daha boş ekrana baktık.

    içine sıçayım, o kadar odaklanmıştım ki çağırmaya onu, hiç aklıma gelmedi, telefon numaramı al dediği, hem fransa'da cebimde bir telefon var ama hiç kullanmadığım için telefon kavramını da unutmuşum sanki. basiretsizlik. onun ineceği durağa gelmeden önce bir kez daha sordum, eminsin di mi? diye, ne yazık ki dedi.

    concorde durağında indi (bak o durağı hatırlıyorum) ben de iki durak sonra indim, çıktım, cafe de flore gerçekten yakındı, uzaktan bir baktım, klasik paris kahvesi, ne işim var lan benim burada diyip, metroya geri bindim, concorde durağına.

    indim, küçük bir yerdir diye umuyordum, ama yine devasa bir paris semti. çıktıktan sonra, yalan söylemeyeyim, 10 ile 20 arasında kişiye buralarda hiç fotoğraf stüdyosu biliyor musunuz diye sordum, birkaç fikri olan oldu, tek tek gezdim sokakları, bulamadım.

    en son, bilen bilir, concorde'da meydanda bir kilise var, onun önündeki merdivenlere oturdum, bir sigara yaktım. o kız da kahverengi deri ceketi, boynunda iki tur dolanmış ipek fuları, yeşil gözleri, güzel parmakları ve tütün kaçmış tırnaklarıyla aklımda hep kaldı öyle. hani new york'ta özgürlük anıtı durur ya, o kız da paris'in girişinde öylece duruyor ellerinde bir sigarayla.

    bir sigara daha yakayım.

  • 27. beşiktaş

    sabah namazı daveti yapan demba ba'dan, sabahtan akşama birası elinden düşmeyen mario gomez'e...

    laiklik be kardeşim!

  • 28. dört büyük melek arasındaki gelir adaletsizliği

    bir türlü anlam veremediğim durumdur. arkadaş dördü de 'büyük melek' olarak adlandırıldığı halde yaptıkları iş bir mi? bak mesela azrail'e! adam tarihin başlangıcından beri deyim yerindeyse köle gibi çalışıyor, can almalar falan, nerde ölüm olsa adam orda bitiveriyor, bir nefes alma desen yok. mikail keza öyle, nerde bir doğa olayı, adam orda bitiveriyor, tam bir görev adamı. yağmur yağar mikail sorumlu olur, fırtına çıkar yine bizimki, ne çekilmez çilesi varmış. ama diğer yandan cebrail, yılda dokuz saniye çalışan usain bolt gibi, bir dönem ağır iş yapmış, emekliliğini almış kenarda keyif sürüyor. tamam yaptığı işi küçümsemiyoruz ama azrail'le bir tutulması mümkün mü? gelelim israfil'e! arkadaş bu devran 4.54 milyar yıldır dönüyor, bir adam hiç mi çalışmaz? böyle görev mi olur? milyarlarca yıl sadece bir gün mü çalışılır? o gün geldiğinde hastalansa ne olacak? hepsinin de büyük melek kontenjanından aynı maaşı aldığını düşünsenize! yemin ediyorum olay çıkar, azrail bu yüzden azrail'i olur diğerlerinin alimallah! velhasıl, beni çok rahatsız eden durumdur azizim.

  • 29. spor toto süper lig 2016/17 sezonu kehanetleri

    lige 18 takım katılacak.

  • 30. mta müzesi'nden evrim bölümünün kaldırılması

    bilimsel ispati olan bir teorinin ideolojik sebeplerle görmezden gelinmesidir. salaklık sürdürülebilir bir politika değildir. vergisini dert eden sorumlu vatandaş okullarda çocuklara ögretilen bilimsel kesinliği olmayan diğer konulara takılmalıdır.

    evrimin varlıgı tartışmasız olarak biliniyor.
    evrim teorisi bu olayın mekanizmasını açıklamaya çalısıyor.
    bunu ister anlarsınız ister salak gözükerek yaşamaya devam edersiniz.

    konu bu.

  • 31. ışid'in kadın iç çamaşırını yasaklaması

    http://i.hizliresim.com/nrgkyv.png

    ispiyonlamak gibi olmasın ama önce kendi içinizde uygulayın bu yasağı da sonra millete salça olursunuz ışid bey.

  • 32. mario gomez

    almanlar üstün erkeği yapmış. boy, pos, endam, karakter, zeka resmen hepsini bu adamın bedeninde eritmişler.

    geldiği ilk gün adamın açıklaması "hedefim avrupa şampiyonası ve burada başarılı olmak. bu yüzden çoık çalışmalıyım. biraz süreye ihtiyacım var." bu açıklamayı yaptıktan sonra da tesislere gidip antreman yaptı. iki hafta oynamadı ve üçüncü hafta sahaya çıktı. adam klasik bir açıklama olarak şunu demedi "bu zamana kadar çok başarı kazandım. başarılarımı burada da sürdürmek istiyorum." oynamadığı haftalarda çıkıp "almanya'da şampiyonluklar yaşadım buraya yedek kalmak için gelmedim." demedi. bekledi. daha çok çalıştı.

    fenerbahçe maçı sonrası. iki gol atmış. mütevazı ve gurulu bir şekilde gülümseyerek gazetecilerle konuşuyor. rakiple taşak geçme yok, şımarma yok. sade, karakterli her cümlesi. gazeteci ortamı germek için bacaklarını göstererek soruyor. "gomez bacaklarına çok darbe aldın. türkiye biraz böyle ne diyeceksin?" reiz durur mu yapıştırıyor cevabı "futbol mücadele oyunu. başarmak için savaşmak gerek. bizler de savaşıyoruz. severim ben mücadeleyi." klasik "ebemi siktiler ama hakemler dikkat etmedi. bu hakemlerle lig bitmez. ekmek parası vb..." demedi.

    lig bitmiş. kalıp kalmayacağını söylüyor. normalde futbolcular "gelen teklifleri değerlendirip uygun olanı seçeceğim. nihayetinde profesyoneliz" der. bu adam da şart diyor. ama şartlar maddi değil. diyor ki "bu sezon inanılmazdı. ama gördük ki defansımız zayıf. avrupa liginde bile turu geçemedik. eğer kadro planlaması iyi yapılırsa kalmak isterim. şampiyonlar liginde oynayacağız. sırf oynamak için oynamayalım. daha önce nisan ayında verdiğim kararlarda yanıldım. o sebeple beklemek istiyorum."

    mario , sözün özü büyük insansın. nereye gidersen git aktif futbol hayatının sonrasında bu kulübe geri gel. kadro planlaması yap. futbolculara profesyonellik dersi ver. hitaber dersi ver. adam olmayı öğret.

  • 33. norveç tren yolculuğu videoları

    norveç'in muhteşem doğası ve tren yolculuğu keyfinin birleşimiyle ortaya çıkan güzelliklerdir.

    özellikle büyükçe bir televizyon ve kafanıza girecek herhangi bir madde eşliğinde, orgazmik sonuçlar almak mümkündür.

    sadece yolculuk isterseniz bergen - oslo;

    https://www.youtube.com/watch?v=zz7lorizfzg

    başka bir bergen yolculuğu;

    https://www.youtube.com/watch?v=z7vyvjr_nwe

    tünelsiz;

    https://www.youtube.com/watch?v=m7rwhcqsh2i

    isterseniz yanına şu parçayı açabilirsiniz;

    https://www.youtube.com/watch?v=qgil7lsiata

    müzik eşliğinde:

    moby - everlasting;

    https://www.youtube.com/watch?v=atyvdc15hfa

    world of sleepers;

    https://www.youtube.com/watch?v=mve5wlxed14

    chill out;

    https://www.youtube.com/watch?v=e_h_xzfx6zs

    geniş ekranlı bir televizyonun önüne kurulun, yanınıza kafanızın yolculuk boyunca tüketeceği şeyleri alın ve yolculuğun tadına varın.

  • 34. şenol güneş galatasaray'a gelsin kampanyası

    adam sinan gümüş için şenol güneş'in gelmesini istiyormuş. sinan'ı bu kadar düşünüyorsanız beşiktaş'a göndermeniz daha mantıklı olacak sanırım.

  • 35. kuzenim bana ayıp şey yaptı hakim amca anlatamam

    bu olaylar mardin'in nusaybin ilçesinde yaşayan, şu an hayatta olmayan fatma'nın ve geride kalanların hikayesidir:

    fatma ilkokula gidiyordu. 8 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu idi. babası tır şoförü olduğundan ve ortadoğu ülkelerine gittiğinden pek sık gelmezdi eve. 2 erkek, 6 kız kardeştiler. 2 göz küçük bir evde yaşıyorlardı. kardeşlerin hiçbiri okumamıştı. babasının getirdiği tırlarda bulunan gizli bölmelere yerleştirilmiş kaçak mallardan dolayı babasının başı derde girince fatma'nın da okul kapısı aralanmış olmuştu. dönemin jandarma komutanı babanın suçu olmadığını anlamış ama ona bir şartla yardım sözü vermişti. en küçük kızını okutmak... masrafları için de yardım sözü vermişti. baba istemeyerek de olsa kızını okutmayı kabul etmişti. böyle başladı fatma'nın okul hikayesi...

    ailede okuyan ilk kişiydi fatma. her gün ilçeye okumaya gidiyordu. köy okulu örgüt tarafından yakıldıktan sonra yıllardır hizmete açılmamıştı. ne gelecek öğretmen bulunuyordu, ne de okulu yeniden yapmaya imkan bulunuyordu. köyde az kişi kalmıştı. ya ilçeye ya da büyükşehire göçmüştü hepsi. fatma'yı her gün jandarma alıp bırakıyordu okula. babası jandarma aracı bombalanır diye korksa da, hapse girmektense razı geliyordu fatma'nın bu durumuna.

    fatma okumayı çok seviyordu. sabah okulda öğrendiklerini annesine ve kardeşlerine anlatmaya çalışıyordu. annesine alfabeyi öğreterek başlamıştı işe. ailenin bir anlamda neşesi idi bu durum. bütün gün hayvanları otlatan ve bakımı ile uğraşan aile, akşam da fatma ile eğleniyordu. fatma'nın dersleri zorlaşınca yardım için amcasının oğlunun yanına gitmeye başladı. o zamanlar fatma'dan 15 yaş kadar büyüktü kuzeni. hayvanları otlatmak için dağ yamacında bir yer yapmışlardı ona. küçük bir de barakadan bozma evi vardı. fatma cumadan amcasının oğlunun yanına gider, bazen geç saatte birlikte döner, ders uzun sürerse de sabah beraber dönerlerdi.

    bir cuma tatile denk gelmişti. fatma da ödevlerimi erkenden yaparım düşüncesi ile perşembe akşamı kuzeninin yanına gitmişti. barakada yoktu kuzeni. ağılın oraya bakmak için gittiğinde kuzenini yarı çıplak, anlamlandıramadığı bir şekilde hayvanın arkasında görmüştü. ne olduğunu anlamasa da hem kuzenini çıplak gördüğünden utanmış, hem de anlamlandıramadığı durum karşısında korkmuştu. elleri ile gözlerini kapayarak kuzenine seslenmiş ve nolduğunu sormuştu. kuzeni önce cevap vermese de toparlandıktan sonra sana antalatacağım deyip yanına gelmişti. hayvanların da insanlar gibi olduğunu, belli bir yaşa geldikten sonra bazı şeyler yapmaları gerektiğini söylemişti. fatma ne olduğunu sorunca, az önce yaptığı şey olduğunu söylemişti. "sizin eviniz de ufak fatma, geceleri babanla anneni ayıp şeyler yaparken görmüyor musun ya da duymuyor musun" diye sormuştu. fatma cevap vermemişti. önüne bakmıştı. kuzeni ısrar edince, onları bir şeyler yaparken fark ettiklerini, uyandıklarını, ama ablalarının ses çıkarmaması için tembihlediğini söylemişti. bunun üzerine de kuzeni "işte ayıp olduğundan" diyerek onaylamıştı. "ayıp yani bunlar konuşulmaz. görülürse görmezden gelinir." diye de eklemişti. fatma'nın iyice kafası karışmıştı. sana da öğreteceğim diyerek fatmayı önce gülümseyerek öpmüş, sonra da kucağına oturtmuştu.

    fatma önce korkarak ve ürkerek soyunmak istememişti. kuzeni de sen artık büyüdün diyerek onu yavaşça soymuştu. küçük kızı orada ağlata ağlata, korku içinde günahlarına alet etmişti. fatma yapmak istemese de, karşı koyacak gücü yoktu. annesi ve babasının da bunu yapması, çok sevdiği kuzenine güvenmesi, onun kendisine kötü bir şey yapmayacak olduğuna inanması, bu şeyler hakkında bir şey bilmemesi aklını karıştırmıştı. çok acıyor diye bağırsa da, sonrakilerde olmaz diye cevap alıp bir an önce bitmesi için beklemişti. kanı görünce fatma çok daha korkmuştu. kuzeni ise sadece ilk seferde bunun olacağını söylese de bir türlü onu sakinleştirememişti. o sebeple o akşam fatma'yı götürmeyip bunun normal olduğuna inandırmak için sabaha kadar küçük kızla konuşmuştu. fatma o günden sonra hep bunu düşünerek, hep bu şeyler aklına takılarak yaşamıştı. annesi ve babasının da konuşmadığı gibi bu konular hakkında kimse ile konuşmamıştı. çünkü ayıptı. onların da yaptığını biliyordu. küçücük evde yaşıyorlardı çünkü. anne ve babasının ayrı bir odası yoktu. kuzeni ne derse onu yapıyordu artık.

    her seferinde başka başka şeyler yapıyordu kuzeni. bu durum fatmayı daha çok korkutmaya başlamıştı. bazen ayıp şeyler yaparken vuruyor, canını çok daha fazla yakıyordu. onun küçük bedenine ilk seferki gibi değil, daha umursamaz davranıyordu. o anlarda tanıdığı kuzeni olmaktan çıkıyordu. gözleri onu çok korkutuyordu. bu durum psikolojisini iyice bozmuştu.

    aklında sürekli bu konular olduğundan fatma bir keresinde annesi ile konuşurken anne ben nasıl oldum diye sormuştu. annesi de, babanla birbirimizi sevdik, bi baktık sen olmuşsun demişti. kardeşlerine sormuştu. onlar da benzer şeyler söylemişti. bir gün köyden yeni evli komşuları ile annesini konuşurken duymuştu. eşiyle sürekli birlikte olduklarını, hala hamile kalamadığını, eğer doğuramazsa kocasının kuma getireceğini, hamile kalamadığı için kendini dövdüğünü anlatmıştı. zehra çok korkmuştu. demek ayıp şeyleri yapınca hamile kalınıyor fikri ilk defa o zaman aklına düşmüştü. ve doğuramazsa kuzeni kendisini dövebilirdi de. üstelik kuzeni ile ayıp şeyler de yapmak istemiyordu. ağlayarak annesinin yanına koştu. anne ben de hamile kalır mıyım diye ağladı. annesi ise güldü önce. saçmalama kızım, sen niye kalasın diye komşusu ile eğlendiler. kuzenim de benle ayıp şeyler yapıyor, komşusunu işaret edip o kalamadı ya ben kalırsam diye başlayan cümleler kurunca annesinden bir temiz dayak yemişti. komşusuna bir bilezik verip susmasını tembih etmiş, küçük fatmayı da her yeri mosmor olana kadar dövmüştü.

    fatma zaten olayı anlamazken neden dayak yediğini anlamamıştı. doğurmak istemiyordu, doğurmasa kuzeni dövebilirdi, kuzeni ile ayıp şeyler yapmak istemiyordu çünkü canı yanıyordu, napması gerektiğini anlayamamıştı. annesi bundan kimseye bahsetme diye sıkı sıkı tembihlemişti. baban duyarsa öldürür demişti. kuzeninden ise kimse yokken kötü bahsediyor, ama insanlar yokken bir arada olduklarında normal davranıyordu. fatma, annesinin kuzenini kıskandığını düşünmüştü. hala algılayamıyordu zavallı kız.

    annesi, fatma'nın derse gitmesini istemiyordu kuzenine. annesi okuyacak nolacak diye babasına anlatırken, babası da içeri mi atsınlar, komutana söz verdim diyerek annesini umursamamıştı. ama annesi erkek kardeşi ile yolluyordu fatma'yı. kuzeni de biz çalışacağız deyip hayvanlarla birlikte kardeşini uzağa yolluyor ve ayıp şeyler yapıyorlardı. bir keresinde kardeşi erken dönmüştü. kapı arasından kardeşi ve kuzenini görmüştü. ama hiç ses etmemiş öylece izlemişti. fatma ve kuzenin işi bittikten sonra yeni gelmiş gibi ağılda oyalanmıştı onlar çıkana kadar.

    fatma bunu ertesi gün anlayacaktı. kardeşi ile yine kuzenlerine giderken ağabeyi kendisini yolda durdurmuş, döverek ayıp şeyler yapmıştı. ağabeyi hem kızıyor, hem dövüyor, hem orospu kuzenle yaparken iyi mi diye nefret kusuyor, hem de fatmanın canını yakıyordu. fatma tüm bunların çok kötü şeyler olabileceğini ogün daha iyi anlamıştı. ama ağabeyi hem dövmüş hem de korkutmuştu. kuzene bahsedince, o da ses çıkarmamasını, bunun gizli olduğunu söylemişti. fatma'nın psikolojisi iyiden iyiye bozulmuştu. derse giderken kuzeni, boş bulduğunda da ağabeyi fatmayı sürekli sıkıştırıyordu. ağabeyi kendisini bir gün yaylada kıstırdığında tesadüfen diğer erkek kardeşi de görmüştü. o olaydan sonra aynı şeyleri diğer kardeşi de yapmaya başlamıştı. fatma hayatından bezmeye başlamış, ne okumak ister olmuş ne de ailesi ile yaşamak ister olmuştu.

    bir gün öğretmeni fatma'daki değişimi fark etmişti. öğretmeni aydın bir insandı. fatma'daki bu değişimi fark edince derste, kızlara, kendilerine ne yapılmamasını anlatan dersler veriyordu erkekleri top oynamaya yollayıp. sonra da sadece kızlara özel bir yazılı yapmıştı. daha önce kendisine ayıp şeyler yapılıp yapılmadığını soran, bunların neler olduğunu soran sorular. sınıfta 4 kızda aynı şey yaşanmıştı. öğretmen sınavın ertesi gün bu dört kızı bir odada toplamış, bunların yanlış olduğunu, aileleri ile görüşeceğini, korkmamaları gerektiğini anlatmıştı. öğretmen fatma'nın evine gelmişti. tesadüfen babası da yeni gelmişti ırak'tan. öğretmen babasına durumu anlatmış, kağıdı göstermişti. babası kağıdı alıp öğretmeni dövmüştü. adımızı mı çıkaracaksın deyip fatma'yı da annesini de dövmüştü. bi kıza sahip çıkamadınız diye delirmişti babası. öğretmen daha sonra jandarma alarak gelmişti. bu jandarma komutanı, fatma'yı okula ikna eden değildi. o tayin olmuştu. baba başka komutan gelince önce eski komutanı sonra da niye geldiklerini sormuştu. ama baba ve anne fatma'yı korkuttuğundan fatma korku içinde bir şey söyleyememişti. kağıdı aldığından babası, öğretmen bir şey de ispatlayamamıştı. üstelik kızıma sarkıntılık ediyor diye öğretmeni suçlamış, fatma da korku ile bunu tasdiklemişti.

    baba fatma'yı okuttuğuna pişman olmuştu. komutan değiştiğine göre okumasının anlamı da yoktu. zaten okumasa idi fatma, öğretmen böyle bir şeyle kapılarına dayanmayacaktı. fatma o günden sonra okula bir daha gitmedi. öğretmen de, diğer kızların babaları ile de sorun yaşamış, sonradan duyduklarına göre örgütün bir eyleminde öldürülmüştü.

    bu olaydan sonra baba ilçe merkeze indiğinde yanında fatma'yı da götürmüştü. merkezde kendisine kıyafet ve şeker almış ama dönüş yolunda arabayı sağa çekip o da aynı şeyleri yapmıştı. fatma'nın dünyası iyice kararmıştı.

    fatma büyüdükçe olayları anlamaya başlamıştı artık. nefreti daha da artıyordu. ve sonunda hamile kalmıştı. evde kıyamet kopmuştu. herkesin bildiği şeyler karşısında herkes sanki ilk defa duyuyor tepkisi veriyordu. fatma'yı hepsi dövmüştü. babası il merkezine götürdü fatma'yı. kürtaj için ertesi güne gün aldı. babasının işi olduğundan bir otelde yer ayırdı fatma'ya. kaybolmamasını, gece gelip alacağını söyledi. fatma'nın hikayesi o gün daha da enteresanlaştı. fatma karakola gidip tüm olanları anlattı. ne olacaksa olsundu artık. mahkeme kuruldu. herkes aleyhine konuşuyordu. çocuk için dna testi yapılmış, çocuğun da kuzenden olduğu anlaşılınca ailenin işine gelmişti. kuzen fatma ile evlenmeyi kabul etmiş, aile rıza göstermiş, tüm bu tecavüzler aklanmıştı. fatma kendini kimseye anlatamamıştı. yine önüne baka baka evine dönmüştü fatma. döndüğünde kocası olacak kuzene bıçak çekmiş ve bir daha kendisine dokundurtmamıştı. birkaç kere daha tecavüze uğrasa da hırçın tavrı yüzünden çok fazla cesaret edememişlerdi artık.

    fatma çok geçmeden kaçmıştı. önce mardin'e ordan da birkaç polisin acıyıp kendine verdiği paralarla diyarbakır'a. fatma'nın bir oğlu oldu. fatma her şeye rağmen çok seviyordu oğlunu. diyarbakır gibi bir yerde bir belediyenin de desteği ile hem iş bulmuş belediyede, hem de başını sokacağı bir yer bulmuştu. oğlu ergen olduğunda annesine yalnızlıklarını, ailesinden niye kaçtığını sorar olmuştu. fatma bilmediğinden başına gelen onca şeyden sonra oğlundan bir şey gizlemedi. her şeyi söz verdiği gibi 18'ine basınca oğlu, anlattı. genç delikanlı nefretle dolmuştu. herkesten intikam almak istiyordu. ama annesi, ailesiyle karşı karşıya gelmemesi için ona yemin verdirmişti. oğlu her geçen gün nefretle doluyordu ve patlamaya hazır bir bombaydı. annesi yaşlanınca daha rahat bi iş bulmuştu. eski bir savcının çiftliğinde yatılı iş bulmuştu. bu sayede hem maaş alıyordu hem de kalacak yer ve gıda gideri olmuyordu. çok iyi bir adamdı emekli savcı.

    bir gün misafir geliyordu yine savcıya. eskilerden ağır misafirler olduğu söylenmişti. hem bahçeye hem de yemeklere ihtimam gösterilmişti. herkes misafirler geldiğinde çiftlik kapısında onları karşılamaya gitmişti. fatma düşüp bayılmıştı emekli hakimi görünce. yıllar önce kendisinin davasına bakan hakimdi. yeni emekli olmuştu. fatma'yı tanımamıştı. herkes fatma'ya odaklanmıştı. fatma'nın ağzı açılmamıştı. ama oğlu bir şeyler sezinlemişti. hakimden kaynaklı bir şey olduğundan emindi. annesinin bir emekli hakimle ne işi olurdu ki. annesini yatırdıktan ve yanına görevlilerden bir hanım koştuktan sonra o hizmet için misafirlerin yanına gitmişti. hakim herkesle ilgileniyordu. bahçeyi fatma'nın oğlu gezdirmişti. bir şeyler sezinlediğinden mardin'de görev yapıp yapmadığını sormuştu. o da yaptığını söylemişti. yıllarını söylemişti. delikanlı durumu anlamıştı. muhtemelen annesinin hakimi idi. ailesi ile ordaydılar. bir oğlu bir kızı 3 de torunu vardı. torunlarından biri küçük tatlı bir kızdı. o kıza bakınca nefret ve intikamla dolmuştu. aynı şeyleri onların da yaşamasını istedi. ama anlamazdan geldi. günlerce napacağını düşündü. onlar da yakınlarda bir çiftlik almışlardı. ve kendini sevdirmişti onlara da.

    delikanlı bir gün küçük kızı kimsenin görmediği bir zamanda bahçelerinden alıp evlerinin beyi savcı beyin harasının arka tarafındaki bir bölüme kapattı. küçük kıza uzunca zaman tecavüz etti. kız kaybolduktan sonra fatma oğlundan şüphelenmişti. konduramıyordu. ama bilmiyorsa diye riske edip soramıyordu da. oğlunu fazlaca gözlemliyordu. diyarbakır'ın altını üstüne getirmişlerdi. kız hiçbir yerde yoktu. bir gün fatma, oğlunu takip etti. haranın arkasındaki kullanılmayan bölüme girdiğini ve uzunca süre kaldığını izledi. o çıkınca da hemen peşinden girdi. küçük kızı alıp kaçırırken oğlu fark etti durumu. fatma'nın elinden zorla alıp ağladı, bağırdı, nefretini kustu. intikamını böyle alıyordu çocuk. eğer bir şey söylerse kızı öldüreceğini söylüyordu. fatma dayanamadı. evinden çiftesini alıp geldi. oğluna kıyamadı. oğlu annesinin kendisini vuramayacağını biliyordu. silahı ona doğrultsa da annesinin blöfünü yememişti. eğer şikayet ederse oğlunu, kodaman takımının oğlunu sağ bırakmayacağını biliyordu. teslim alacakları zaman muhakkak öldüreceklerinden korkuyordu. fatma silahı ağzına doğrultarak oğluna son kez sordu. oğlu, bunu yapacağına inanmıyordu. fatma tüm çarelerini tüketmişti. yalvarıyordu oğluna küçük kızı bırakması için. gözünü nefret bürümüştü oğlunun. fatma vasiyetini, kızla birlikte karakola teslim olması olarak söylemişti. sonunda çekti tetiği fatma. kaderi peşini bırakmamıştı fatma'nın.

    oğlu ağlayarak küçük kızı götürdü karakola. her şeyi itiraf etti duruşmada. annesinin başına gelenleri, ona edilen tecavüzleri, hakimin verdiği kararı... aynı şeyi söyledi delikanlı. kızla evlenmeye hazırım. onu seviyorum. hakim de vaktiyle annem için aynı kararı vermişti. buna itirazı olamaz. vaktiyle verdiği karar, annemin duruşması ile sabittir. torunu ile evlenmek hakkımdır dedi delikanlı!

    yıllar önce yaşanılan bu pislikleri yeniden yaşatmaya geliyor birileri. yeniden kanunlar yazıyorlar; hayatımızı, kaderimizi çizmeye kalkıyorlar tanrıcılık oynayıp.

    tecavüzleri meşrulaştırıyorlar farkında mısınız?
    unutmayın yaşanmış binlerce hikayeyi.
    https://www.google.com.tr/…4%b1na+tecav%c3%bcz+etti

    hafızalarınızın dehlizlerine attığınız, bir daha yaşanmasından korktuğunuz için adını bile anmadığınız olaylara sessiz kalmayın. tecavüzü, çocuk istismarını meşrulaştırıyorlar sessiz kalmayın!

    http://sendika10.org/…istismarciyla-evlendirilecek/

    bana dokunamayan yılan bin yıl yaşasıncı bir lüksümüz yok artık uyanın! hepimize teker teker dokunuyorlar uyanın! sıra size de geldiğinde etrafınızdan yardım beklediğinizde yanınızda kimseyi bulamayabilirsiniz bugün sessiz kalırsanız. zira o gün size gelene kadar sizden önce herkese dokunmuş olabilirler!

    ak

  • 36. game of thrones

  • 37. ekşi sözlük iş ağı

    babama özel şoför işi arıyorum.

    selamlar,
    babam şoför ve 1 seneden az takside calisiyor. 60 yaşında (hiç öyle göstermese de), bu is fiziki, manevi, her anlamda babami inanilmaz yipratti ben de ona baska bir iş bulmak istiyorum. keske hic calismasa elbette, ama ben ogrenciyim yari zamanli calisiyorum ve ne yazik ki bizi kurtarmaya yetmiyor, zira bir adet duzenli ilac masrafi olan ve calismayan abim var. bundan once cok uzun sure makam şoförlüğü yaptı, şişli belediyesinde yöneticilerin, ulusta bir trt spikerinin, yine bir holding başkanının vesaire neyim. cvsi epey kabariktir, ve yaş sınırına inat en gençten daha dinamik ve daha çalışkandır. kopek bakimi ve yetistirmesinden cok iyi anlar, kopeklerinden birini polis almisti o kadar diyeyim. entelektueldir, diksiyonu duzgundur, taksisine binen vogue calisaninin siz boyleyseniz kiziniz da sizin gibidir diyip staj icin kart vermisligi vardir. on numero adamdir anlayacaginiz. gelin gorun ki sitelerde karistirdigim ilanlarda makam soforu ilanlari ekseriyetle yas siniri istemekte, ozel sofor ilani ise hemen hemen hic yok. acaba cevrenizde hic kedili köpekli hem bu hayvanlarin bakimini ustlenecek hem de ozel soforluk yapacak insan arayan birileri var midir? ya da benzer bi sekilde ozel sofor arayan biri? varsa yonlendirirseniz inanilmaz mutlu olurum. zira inanilmaz kulustur taksinin debriajini zorlamaktan, gasptan, sahte oldugu anlasilmayan sahte paralar veren musterilerden, ücretini yukardan alıp gelicem diyip kayiplara karisanlardan usandigini gozunun ferrinden anladigim, butun gun direjsiyon sallayip kira mazot cikinca 30 lira bile kazanmayan babam bu iste daha fazla calissin istemiyorum. taksicilik zor ama babam gibi biri için çok daha zor. kazanmasını bilen, gozu acik, hepinizin kufrettigi soforler var elbet ama babam boyle insan kaziklayabilen, bu konuda amiyane tabirle ''işini bilen'' biri değil. parasinin sahte oldugunu farkinda olmayan bir kizi okula kadar birakip uzerine harclik veren bir anaçlıkta olduğu icin aldığı müşteriden de para kazanmasi mumkun degil gibi gozukuyor.

    ben de onun için en iyisi tecrubeleri ve bilgileriyle faydali olabilecegi bir yerde emek vermesi diye dusunuyorum. ısin icinde kopek bakimi, yetiştirmesi de varsa ekstra bir zevktir onun icin... 13 kedili bir evde 15 sene çalıştı, kedi bakımından da anlayan biri, ama köpek sevgisi daha bir baskın. :)
    maaş elbette önemlidir ne iş yaparsanız yapın, ama önemli de değil biliyor musunuz... yeterki çalışırken manevi olarak, sinir stres açısından çökmesin, bu işte 1 sene de inanılmaz yıprandı zira.
    yardimci olan birileri olursa inanilmaz mutlu olurum...

    şehir: istanbul

  • 38. başkanlık kemalizmin tabutuna çakılacak son çivi

    "umarim ki bu entry bu başlığın son entry si olur, prim vermeyin su trole" diye cevap verecegim sıçmık.

  • 39. ölen babasıyla selfie çeken kız

    "belki adam ölmeden 3 gün önce çekildi" diyerek savunulan kız. rahatsız edici olan şey fotoğrafta ölü beden olması değil, teknolojinin dezavantajlarından biri yüzünden insanların üzüntüsünde bile samimiyet kalmaması, fotoğraf karesindeki bakışlarının bile iğrençleşmesi. ikisinin de sağlıklı ve mutlu olduğu, güldüğü bi fotoğraf paylaşarak hissiyatlarını yazması ile böyle hastanede, ölmüş yahut ölmek üzere olan bitkin, kahırlı haldeki pozlar aynı mı, bunu nasıl savunabiliyosunuz.

  • 40. rıdvan dilmen

    varsın biz rıdvan'ı aç esprisini yapmayalım ama kendisi bir an önce iyileşsin. çok geçmiş olsun, umarım kısa sürede atlatır.

    hem senin lakabın şeytan rıdvan bi kere, diğer şeytana pabucunu ters giydirmeni bekliyoruz senden.

  • 41. mutsuzluğun asıl sebebi

    zamanı iyi yönetememekten kaynaklanıyor, zaman mefhumu bu yüzden kimine çok kısa kimine de çok uzun geliyor.

    kısa gelene yetiştirememe kaygısı, endişesi uzun gelene de mutlu olup olmadığını düşünecek kadar çok boş zamanının olmasından kaynaklanıyor.

    bence okullarda zaman yönetimi diye bir ders olmalı ve bunu herkes çok erken yaşta öğrenmeli ki hayattaki her şeyi de sırasıyla ve vaktinde öğrensin, yaşasın , deneyimlesin bu vesile ile de özlemini çektiğimiz hani şu bazı konularda imrendiğimiz sağlıklı toplumlar meydana çıksın.

    hayatta geri getiremeyeceğimiz tek şey zamandır bu yüzden çok değerlidir, onu kullanacak insan da onu yönetebilmeli ve hükmetmelidir yoksa zaman insanı esir alır mutsuz eder.

    her insana verilmiş bir kredidir zaman ve birey bunu usulüne uygun idare etmediği taktirde bunun bedelinin ağır olma riski çok yüksektir.

  • 42. emre çolak

    la coruna avm'lerini gitmeden arastirmistir umarim. begenmez falan sonra tekrar elimizde kalir.

    edit: darisi eyvallah_kardesim_ 26, gobek reyiz, beyinsiz_7 ve daha nicelerine.

  • 43. beyaz show

    dunyanin en sacma diyalogu yasandi:

    beyaz: tolga var mi oyle mactan once sonra yaptigin seyler?
    tolga: abdest alirim her mactan once, bir de sukur secdesi iste...

    seyirci alkislar.

    bak baba tolga istedigini yapsin. kimseyi zerre ilgilendirmez. ama
    1. tolga bunu anlatip yukarda dendigi gibi duyar kasmamali
    2.seyircinin bunu " vay be adam namaz kiliyotr helal olsun "diyerek alkislamasi ancak iki yuzluluktur.

    yetmedi din uzerinden populizm kasmalar. doyamadiniz.

  • 44. kpss 2016

    unutmayin kutul amare kahramani halil kut
    kutul amare fatihi kazim karabekir

  • 45. semiha yıldırım

    hdp'li kadın vekillere hakaretler yağdırıp bu hanımefendiye bir laf edildiğinde "huoooooo hayvan herif sen kim oluyorsun da kadının dış görünüşü ile dalga geçiyorsun" ve "o her şeyden önce bir anne saygısız herif" diyip orospu çocuğu ile entry sonlandıran gerizekalı yazarları görmemize vesile olan kadın.

    not : kadın güzelliği erkeklerin tekelinde degildir sporluyum.

  • 46. yürüyen merdiven markalarının hepsi otis olması

  • 47. o'ö'o'o'o'o o'ö'o'o'o'o'o o'o'o'o'o'ö'o'o o'o'o'o

  • 48. hayata dair gülümseten detaylar

    patronumla her ne kadar zıt görüşlere sahip olsakta severim kendisini. çok fazla siyasi konulara bulaşmıyorum zaten. fakat bizim dükkan tam bir siyaset yuvası haline gelmiş durumda. patronu tanımayan yok. her gün ziyaretçi kaynıyor. 100’lük çay markası 2-3 günde tükeniyor. patronun görüşünü ise şöyle ifade edeyim ; muharrem ince sırayla bütün dükkanlara hayırlı işler dileyip, selam verir geçer. sıra bizim dükkana gelince bize hiç bakmaz bile. gerisini düşünün artık.

    neyse. gereksiz bilgileri geçiyorum. yine hararetli bir ortam var. tayyip aşağı, davut yukarı, bahçeli sağa, kılıçdaroğlu sola. fokur fukur siyaset demleniyor. bizim buranın önemli bir camiisinin imamı belirdi kapıda.hoca girdi içeri.herkes ayağa kalktı. ben zaten tabure kalmadığı için ayaktayım. minibüste bayanlara yer verme tadında hocaya yer verme savaşı. gravatlar düzeltildi. ceketler iliklendi. az önceki ateşli taraftar toplulugu oldu size ilahi korosu.

    ıhlamur soylendi. yüzlerde tebessüm. herkes sanki kanaat notu bekler gibi hocanın gözlerine bakıyor. bende erol taş gibi köşede bir yerde süzüyorum bunları.

    hoca anlatıyor, söylediği herşeyi herkes güleryüzüyle onaylıyor kafasını öne sallayarak. derken hoca bir hikaye anlatmaya başladı. pür dikkat dinliyoruz. bir gün bizim hoca camiye girerken, ihtiyar bir adamın genç bir delikanlıya sol ayağıyla değil sağ ayağıyla camiye girmesini söylerken kulak misafiri olmuş. herkes yaşlı amcanın uyarısının doğru olduğunu, bizim hocanın göreceği ve duyacağı şekilde tasdiklemeye başladı ki hoca darbeyi bizim ilahi korosuna yapıştırdı : ulan gevurlar uzaya çıkıyor, siz daha burada sağ ayak sol ayak muhabbetini yapın !

  • 49. ilk buluşmada kitap hediye eden sevgili

  • 50. muhteşem yüzyıl kösem

    lala kelimesini yazıldığı gibi değil de inceltme işaretiyle okuyan oyuncular yüzünden kısmi sağırlık geçirdiğim dizi.

    genç osman'la aniden karşılaşınca genel izleyicinin sezon başındaki halit ergenç sendromuna maruz kaldım. ahmed'im oğullarından çok da uzun boylu ve heybetli, rolü gereği her şeye höt zöt diyen bir tip olmamasına karşın harika bir padişah portresiydi rahmetli. eşinin resimdeki mağrur ve yakışıklı ifadesini görünce göz yaşlarını tutamayan kösem'e dövünerek eşlik ettim. taner ölmez de çok iyi. karakterini umarım biraz daha ayrıntılı işlerler. ilk yılını kardeş katli ile doldurdular. planladığı ıslahatları, meyhaneleri dolaşıp yeniçeri tokatladığı sahneleri görmek isterim. önemli çünkü. onun yaptıklarını giderayak allah'tan günahlarının affını isteyeceği yerde bir ayağı çukurda saltanat hayalleri kuran safiye nenenin saçma entrikasına bin kez tercih ederim. bu arada oğlu sinirlenince gözsüz kalıyor.

    iyilik meleği kösem'i takdir ettim. peşinde beş yüz kadar cariye ve hadım edilerek köleleştirilmiş, hayatı elinden alınmış sayısız hizmetkarla reayasının -koyunlarının yani- fakir evlerini ziyaret edip çıkışta da tezahüratlar eşliğinde poposunu ipek mendillere sildiği sarayına geri dönüyor. "hep çorba hep çorba nereye kadar?" diyip ellerine iki paket makarna tutuşturmasını bekledim. kösem'e derdini anlatan karısını "sus hanım koskoca sultan burada" diye susturan adamda da çok başarılı bir göt kılı prototipi gördüğümü belirtmem lazım.

    yılmaz şahin'e sevgilerimle.