Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. süpermen değilim roketleri havada yakalayamam

    o zaman batman valisini çağıralım. superman yoksa batman var.

  • 2. misvak dergisinin laiklik karikatürü

    doğru mu? değil
    komik mi? değil
    acınası mı? evet

  • 3. evliyaların bursa'yı koruması

    evliyalar tecavüz edilen ve sokakta çıplak ayak dilenen çocukları korumamış ama canlı bombayı engelleyerek ulu cami çevresini korumuştur.

  • 4. erkek arkadaşla tatile gitmek

    yazarı gördüm bastım eksiyi.

  • 5. ahmet hakan'dan yılmaz özdil'e tepki

    ona kalmayacak, hepinizin götünden kanı biz gençler olarak alacağız, ben takrarlayayım götünüz yiyorsa buyrun deneyin aha hendek aha deve diye cevaplanası soru cümlesi.

  • 6. enver paşa 80 mustafa kemal ederdi

    (bkz: onun için götün götün kaçmıştı)

    --- spoiler ---

    filistin, ırak ve suriye'de osmanlı ordusunun ingilizler karşısında sürekli yenilgiye uğraması üzerine osmanlı devleti'nin savaştaki yenilgisi kesinleşti. 14 ekim 1918'de talat paşa kabinesi, ateşkes anlaşmalarını kolaylaştırmak için istifa ettiğinde enver paşa’nın harbiye nazırlığı görevi de sona erdi. ingilizler'in ittihat ve terakki üyeleri hakkında yakalatma emri çıkarmasından sonra partili arkadaşlarıyla birlikte bir alman torpidosuyla yurttan ayrıldı, önce odessa'ya, oradan da berlin'e gitti; daha sonra rusya'ya geçti. istanbul’da divan-ı harp, rütbelerini geri aldı ve gıyabında ölüm cezasına çarptırdı. 1 ocak 1919'da hükümetçe askerlikten ihraç edildi
    ---
    1921'de tekrar moskova'ya giden enver paşa, ankara hükümeti'nin moskova'ya gönderdiği bekir sami bey başkanlığındaki türk delegeleriyle görüştü. anadolu'daki milli mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. tbmm'de bulunan bazı eski ittihatçılar, onun mustafa kemal paşa’nın yerini almasını istiyorlardı. temmuz 1921'de batum’da bir ittihat ve terakki kongresi topladı. 30 temmuz'da ankara'ya yunan saldırısı başlayınca bir kurtarıcı gibi anadolu'ya girmeyi umut eden enver paşa'nın bu umudu eylül ayında kazanılan sakarya meydan muharebesi ile boşa çıktı.
    --- spoiler ---

  • 7. aynen öyle'nin ingilizcesi

    (bkz: exactly)

  • 8. örgütü tespit ettik ama açıklamayacağız

    bakandan "siz yediğiniz bombalara bakın, bağını sormayın" anlamında bir açıklama.

  • 9. gelirsem mhp'nin oyu %25'e fırlar

    dalga geçilmeyecek beyan.

    devlet bahçeli kasım'da tepki gösterip akp'ye oy veren mhp'liler varken barajı geçtiyse meral akşener her türlü chp'yi yakalar, akp'yi de aşağıya çeker.

    mhp'nin potansiyel farkını yerel seçimlerde göreceğiz zaten.

  • 10. chp'li belediyeler çalışmıyor algısı

    ben siyasi partilerin belediye seçimlerinde işi olmaması gerektiğini düşünüyorum.

    belediyecilik, siyasi partilerin rant alanı olmaktan çıkarılmalıdır.

  • 11. doğu'ya hiroşima atmak

    "hiroşima olmadı da diyelim ki nagasaki oldu o da olumlu.*

    - yazık.

  • 12. çirkin erkek rağmen olmasına şişko sevgilisi kadın

  • 13. makarna şarap yerine kısır ayran tercih eden kadın

    glisemik indeksi çok daha düşük ve çok daha besleyici bir öğün tercih eden kadındır. şarabı fakir gibi makarnanın değil, bonfilenin yanında tercih ediyor da olabilir. ayrıca evde hoparlöre bağlanmış telefondan teneke gibi mp3'ler eşliğinde filiz makarna yanına cumartesi şarap açtım diye italyan ambiyansı yakaladığını sanarak "sıcak masaj" beklentisine giren adamların varoş bulduğu kadındır, ahaahahaha, sıcak masaj ne lan!

  • 14. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    google earth'ün geçmişe yönelik uydu fotoğraflarını içeren bir özelliği varmış. ben de geçen debe'ye giren, antalya'daki yapılaşmaya yönelik bir entry vasıtasıyla keşfettim. aklım çıktı. iki gündür google earth'deyim.

    türkiye'de maksimum 2001'e kadar dönmek mümkün.

    ama bazı büyük dünya şehirlerinde nasa'nın uydu fotoğrafları sayesinde 1950'lere kadar gidilebiliyor. aklım çıktı, her yere bakıyorum. neresi nasıl değişmiş, kafayı yedirtiyor.

    mesela las vegas:

    1950: http://i.hizliresim.com/javnye.png
    2016: http://i.hizliresim.com/d2am0y.png

    50 senede nasıl bir şehir kurdunuz arkadaş? gerçi boş araziye şehir kurmak kolay. sim city'den biliyorum. var olanı korumak zor.

    bakın mesela bu da dubai. 2000'e kadar geri dönülebiliyor. onda da şehrin ortasının kaydı var ama geri kalan yerler silüetten belli oluyor. bir çölken, neye dönüşmüş ya 15 senede, götüm götüm adalar dikmişler.

    2000: http://i.hizliresim.com/vabnjq.png
    2016: http://i.hizliresim.com/ljvpal.png

    hadi istanbul'a da bakalım.

    kuzey istanbul, üçüncü köprü inşaatı başlamadan evvel, 2010: http://i.hizliresim.com/z5bl9d.png

    üçüncü köprü inşaatından sonra 2016: http://i.hizliresim.com/oapnm5.png

    yazık günah lan. orada yeşil kalmayacak.

    burası vaditepe diye bir yer. kiptaş'ın konutları var burada şimdi. bahçeşehir'in tam karşısı diye biliyorum, aradan bir vadi geçiyor.

    vaditepe 2004: http://i.hizliresim.com/oapngq.png
    vaditepe 2016: http://i.hizliresim.com/javn1o.png

    bakın şimdi mesela acıklı bir durumu göstereceğim:

    istanbul'un tarihi yarımadası'nı 2001, 2005 ve 2016 olarak görelim. 2001'de bir kısmı gözükmüyor ama geri kalanlarda tamamı gözüküyor. peyzaja, yeşil alana, yapılara, sahildeki değişikliklere bakın. ufak tefek, büyük küçük değişiklikler mutlaka gözünüze çarpacaktır. arkadaş tarihi olan bir bölge bu kadar değiştirilir mi ya? hele bir şu yenikapı'ya bakın aşağıya. ulan coğrafi yapı değiştirilmiş ya, böyle bir şey olabilir mi?

    2001: http://i.hizliresim.com/a7ppzv.png
    2005: http://i.hizliresim.com/57bzpz.png
    2016: http://i.hizliresim.com/d3re4d.png

    bir de roma'ya bakalım. roma'yla ilgili bir yazı okumuştum. şehir üç bölgeye ayrılmış. en içte kalan 1. bölgede çivi çakamıyorsun. hiçbir yapı st. peter's bazilika'sının en üst noktasını geçemez. zaten yeni yapı yapamıyorsun, değişiklik yapamıyorsun. ikinci bölgede de yeni yapı yasak, restorasyon yapabiliyorsun.

    roma'nın 1943'e ait uydu görüntüsü var. aradan 73 sene geçtiğinde, şehirdeki peyzajın bile nerdeyse aynı kaldığını görüyoruz. nasıl şehir bilinci varsa...

    roma 1943: http://i.hizliresim.com/57bz8d.png
    roma 2016: http://i.hizliresim.com/d3renn.png

    velhasıl şehirciliği bilmiyoruz gibi bir final yapmak isterdim de he-man'in orko'su gibi mesaj verip sonunu tatsızlaştırmaya hiç gerek yok. girin google earth'e zaman yolculuğu yapın, çok keyifli.

    ekleme: bir ekleme daha yapmak istedim. baktıkça insan hayret ediyor. odayeri'nin 14 sene sonra dönüştüğü hal beni gerçekten üzdü. odayeri istanbul'un kuzeyinde üçüncü köprü bağlantı yolunun geçtiği yer. bakın nasıl bir değişim geçirmiş:

    odayeri 2002: http://i.hizliresim.com/g8b0ml.png
    odayeri 2016: http://i.hizliresim.com/pkgwxv.png

  • 15. ışid'in 3 türk tankını imha etmesi

    ypg'ye operasyon yapar , işid'i sert bir dille uyarırlar sorun çözülür.

  • 16. atatürk'e tapmak

    "atatürk, bizim icin adeta ikinci peygamber gibidir."
    "eger son peygamber olmasaydi, ondan sonra peygamber gelseydi, o kisi mustafa kemal atatürk olurdu."
    "allah'in bütün vasiflarini tasiyan o insan, mustafa kemal atatürk'dür."
    "atatürk'e dokunmak ibadettir."
    "atatürk'ün dogdugu sehir, kutsal bir sehirdir."

    bunlarin hepsini atatürk'e tapanlar dedi, evet. :)

  • 17. akşener başkan olursa mhp chp'yi geçiyor

    oy oranını iki katına çıkarırken tüm oyları akp'den alacaksa bir chp'li olarak üzülmeyeceğim senaryodur.

    maksat vatan kurtulsun.

  • 18. çocuğa dedesinin adını koymak

    yapacağım bu yavşaklığı. kızımın adını sebahattin nil koyacağım.

  • 19. izmir'de kahraman'ın maskotunu parçalayan teyzeler

    savundukları fikirleri için eylem yapan insanlarla dalga geçtiğini sanan tipleri gösteren kadınlardır.

    ulan götündeki donu çekip alsalar gıkını çıkartamazsın ama inandığı değerleri için korkmadan eylem yapan insanlarla dalga geçiyorsun. ne cins tiplersiniz lan siz. hayatınız boyunca çıkıp acaba bir kere bile hiç korkmadan bir haksızlık için mücadele edebildiniz mi merak ediyorum.

    he canım, he güzelim. chp'li teyzeler çok dalga geçilesi varlıklar, hepsi ruh hastası :/ bu insanlar, yıllar öncesinde yapacağınız tüm pislikleri tek tek sayıyorlardı. hepsi de bir bir ortaya çıktı.

    meydanlarda gezerken ''acaba bugün kim kendisini patlatacak'' diye düşünmektense, chp'li teyze dediğiniz insanların sözde komik eylemlerini tercih ederim.

    ekleme: bu olay ile akp'lilerin eylemlerini bir tutan olmuş. ''akp'lilerle dalga geçiyorsunuz, bunlara kızmıyorsunuz, iki yüzlüsünüz :'('' falan demişler.

    evet arkadaşlar, anayasa için protesto düzenleyen insanlar ile müslüman olmadığı için şişme noel baba bıçaklayan kitleyi bir tutmadığım için hepinizden özür diliyorum asdsdfg

    iki olay arasındaki farkı idrak edemeyen insanlara bir şey anlatmak gerçekten çok zor. önemli olan eylemin altında yatan fikirdir. yılbaşında sokakta yeniçeri kıyafeti ile noel baba kovalayanlar gerizekalıdır ve öyle de kalacaklar. çünkü yaptıkları eylemlerin altında akla mantığa uyan bir fikir yok. bu insanların ise bir amacı var; ülkeleri için, yurttaşları için, dil uzatılan anayasaları için mücadele ediyorlar. umarım şimdi aradaki farkı anlamışsınızdır. aslında siz de bal gibi biliyorsunuz da işte malum insan aktroll olunca böyle oluyor :/ ekmek parası sonuçta :/

  • 20. fransa 98'i hatırlamayanlar yazar yapılmasın

    99'lu adam sahaya batman gibi atlayıp hakem dövdü lan; ne fransa 98'i. valla o olay yaşanana kadar 99'luların ilkokula bile gitmediğini sanıyordum.

  • 21. az kişinin bildiği muhteşem web siteleri

    bu web siteleri, sözlükte en çok kişinin takip ettiği başlıklardan biridir ve buradan bir web sayfası yazdığınızda binlerce kişinin olay penceresini yakmış olursunuz.

    hiçbir +18 uyarısı vermeden en çok okunan başlıklardan birinde, tıklandığında erekte penis şeklinde hareketli saat gösteren bir web sayfasına link verilmesini sözlük standartları içinde doğru bulmuyorum. konuyla ilgili sözlük yönetimine de bilgi verilmiş ve şikayeti yapılmıştır.. umarım hem entry hem de sahibi hakkında gereken yapılır.

    sözlükte elbette +18 içerik ya da yetişkin içerikli bilgi, link verilebilir. sansüre sonuna kadar karşıyım. ancak bu alenen, kör gözün parmağına ve hiçbir bilgi verilmeden yapılmamalı.

    sözlükte verilen ve öncesinde konu ile ilgili uyarı verilmeyen bir linke tıklıyorsunuz ve karşınıza erekte bir penis görüntüsü çıkıyor. bu linki sözlükte bulunan bir çocuk, iş yerinde patronun yanında bir vatandaş, kız/erkek arkadaşıın yanında sözlükte dolaşan biri açabilirdi.

    bir üstteki entry ((bkz: #60201042)) için yukarıdaki uyarımı dikkate alınız.

  • 22. banka soyup çaldığı paraları çatıdan saçan adam

    kumkapı'da saat 17.00 sıralarında meydana gelen olay şöyle gelişti: semih bulut, çiftegelinler caddesi üzerinde bulunan banka şubesine pompalı tüfekle girerek içerideki güvenlik görevlisini etkisiz hale getirdi. görevlinin tabancasını alan soyguncu, vezneye yönelip, banko görevlisine uzattığı poşete paraları doldurmasını istedi.

    kasadan yaklaşık 30 bin lira alan soyguncu ardından banka şubesinin bulunduğu binanın 3. katındaki balkona çıktı. silahlı soyguncu, zaman zaman havaya ateş açarak, elindeki deste deste paraları balkondan saçtı.

    paracıklar

    kaynak

    en asil duyguların adamıdır.

  • 23. düşün ki o bunu nasılsa okumayacak

    - senin kuracağın hükümetin de, yöneteceğin ülkenin de, yapacağın anayasanın da taa...

    öhm okumayacak dimi lan bak?

  • 24. e-kitap

    her ne kadar kendim de bir sözlükçü olsam da, bizim güruh içerisinde bilip bilmeden atmak gibi bir eğiim var ki buna hastayım.

    e-kitabın basılı kitabın yerini alamaması için çok sebep var, neymiş o sebepler? yani duygusal, "ama benim alışkanlığım böyle" haricinde ne sebep var ben o noktadayım. alması için ise çok sebep var, daha önce de yazmışımdır bir daha yazayım:
    - stok derdi yok
    - kargo derdi yok,
    - elinde 10000 tane kitap olmaya başlayınca "nereye koyacağım bu kadar kitabı" diyerek kitaplara ayrıca oda açmıyorsun.
    - referans olarak kullanmak istersen altını fosforlu kalemle çizmek gibi barbarca bir yönteme veya kaybolması çok mümkün (ve hatta düzgün referans almazsan ne olduğunu - nereden aldığını unutacağın) postit teknolojisine başvuracaksın ki kitabı mı okuyoruz, kitabın stenosu muyuz arada kalacağın bir noktaya doğru ilerliyorsun orada.

    bunlar benim normal kitaptan çektiğim sorunlar. hala da çekiyorum, al işte bir kitap istedim 45 günlük bekleme sürem var. kitap gelene kadar niye istediğimi unutmazsam iyidir.

    elektronik kitap amazon olsun, kobo olsun, barnes&noble olsun birçok büyük yayıncı tarafından senelerdir desteklenen bir şey. bir iphone değil, milletin elinde göremiyorsunuz, belki o yüzden sizin açınızdan tutmamış bir şey olabilir ancak ne zaman kitap cep telefonu gibi herkesin elinde olan bir ürün oldu ki?

    edit:
    yazıdaki cümle düşüklüğünü nezaketle belirttiği için fanusotu'na teşekkür ediyorum.

  • 25. e-sigara içen e-kitap okuyan e-spor yapan erkek

    artık o bir e-erkek'tir.

  • 26. anti kemalistim şeriatçıyım sapına kadar

    düzen döndüğünde, o sapın üstüne oturup tam tersini söyleyecek bir akıl hastası beyanatı.

  • 27. köprüden geçişi pahalı bulan körfez'i dolaşır

    tam bir halk düşmanı söylemi. devlet, bütün vatandaşlarına hizmeti eşit olarak dağıtmakla yükümlüdür. devlet, parası olana hizmet götüren ticari bir kurum değildir.

  • 28. yazı tura atmanın adil olduğu yalanı

    yazı tura atmak mağduriyet değil mağlubiyet doğurur. adil oyunlarda kazanır veya kaybedersin. mağlup oldum diye mağdur olacağını düşünüyorsan hiç oyun oynamayacaksın.

  • 29. kısa paçalı dar pantolon giyen erkeğin asıl amacı

    valla amacını falan bilmiyorum da o pantolonları giymek için sanırım taşakları falan aldırmak gerekiyor. hacı nasıl sığıyorsunuz onlara?

  • 30. her müslüman mezhep imamı olarak doğar

    https://medium.com/…ak-doğar-d302c016e2e#.y7wb8bint

    martin luther’in protestan inancındaki 5 sola’dan 3'ü:

    1-sola scriptura (sadece incil dine kaynak olabilir)

    2-sola gratia (sadece tanrıdan lütuf beklemek gerekir)

    3-sola fide (kurtuluş sadece iman iledir, kurtuluş insanların başarısı değil tanrının taahhütüdür)

    sola scriptura, yani hristiyanlığa ait tüm doktrinler doğrudan incilden alınmalı. insanlar kafalarına göre hristiyanlık öğretileri uyduramazlar, eğer “gerçek hristiyanlık budur” dedikleri kuralları ve nizamları incil üzerinden kanıtlayabiliyorlarsa ne ala. katolik kilisesi elbette incili en önemli kaynak olarak görürdü ancak martin luther’e göre eğer incilde bulunamıyorsa hristiyan şeriatının en yaygın ve en kabul görmüş kuralı bile olsa gerçek din değildi. luther’in roma katolik kilisesinden ayrıldığı temel noktalardan biri bu idi. bugün git gide yaygınlaşan “sadece kuran, kuran bize yeter, quran only muslim” anlayışı ile luther’in sola scriptura doktrini paralellik gösterir. ingilizlerin anglikan kilisesinde ise prima scriptura vardır. prima scriptura incilin yanında gelenek/adet/anane gibi kaynakları da dinde otorite kabul eder. luther’in katolik kilisesinden ayrışan diğer bir yönü de “özgür irade” kavramına bakış açısıdır. islamda da olan “irade-i cüziyye” denen kavram. kader ve kaza terimlerinin anlamını açıklamada kullanılır. sözümona sünni-sufi islama göre “tanrı insana seçme özgürlüğü vermiştir ancak ne seçeceğini de zaten bilir zira tanrı işte o kadar kudretlidir” muhabbeti. müslümanlar bunu söyleyip kader ve kaza terimlerinin tanımını açıklama külfetinden kurtulduklarını sanırlar, karşı tarafın anlayamadığı “kader” kavramını çok iyi bildiklerini ve işte tam da bu şekilde olduğunu düşünürler. oysa kendi içlerinde bütünüyle de tatmin olamazlar bu tanım ile. çünkü onlar henüz duymamışlardır; felsefenin temel problemlerinden biridir kader ve kaza tanımının batıcası olan özgür irade ve determinizm paradoksu: https://www.youtube.com/watch?v=xs8rsjr9bhi

    özgür irade var mıdır?

    sana bir teklifte bulunduğumu düşün. bir elimde çikolota diğer elimde de elma var ikisini birden uzatıp birini seçmeni istedim. hangisini seçtin? diyelim ki çikolatayı seçtin. sence bu senin özgür seçimin miydi? yoksa çikolatayı almaktan başka şansın yok muydu? buna “elbette özgür seçimim, istesem elmayı seçerdim ama seçmemeyi tercih ettim, kimse beni bu seçimi yaparken zorlamadı, demek ki özgür iradem var” şeklinde cevap vereceksin muhtemelen. gayet tutarlı. ancak es geçtiğin bir nokta var:

    nedensellik sebep ve sonuç arasındaki ilişkiyi tanımlar. buna göre her şey neden/sonuç ilişkisine göre hareket eder. eğer bir bitkiyi düzenli sularsan büyür. suladığın için büyür. sulaman nedendir, büyümesi de sonuçtur. bugün olan bazı olayların sebeplerini bilmiyorsak bunun tek gerekçesi henüz nedenlerini keşfedememiş olmamızdır. düşün ki biz öyle yüce, öyle büyük, bilgin, arif varlıklarız ya da öyle muazzam bir teknolojiye eriştik ki evrendeki her atomun, her molekülün, her maddenin ve her boşluğun konumunu ve hareket ettiği yönü biliyoruz. mesela senin bedenindeki her atomun ve her zerrenin ne tarfa doğru, ne şekilde, neden hareket ettiğini ve sonucunda senin bedeninde ya da beyninde nasıl etkiler oluşturduğunu bu etkiler sonucu senin nasıl tepkiler ortaya çıkardığını biliyoruz. yani senin iradeni matematikselleştirdiğimizi düşün. senin iraden nereden kaynaklanıyor? beyninden değil mi? beyninde ne var? hafızan var. belki daha bugün elma yemiştin ve epeydir çikolata yemiyordun. beyninde öyle reaksiyonlar gerçekleşti ki ben sana bu elma ile çikolata arasında tercih yap dediğimde çikolatayı seçmeye mahkumdun. biz de senin beynini her zerresi ile bildiğimiz için senin zaten çikolatayı seçeceğini biliyorduk ve çikolatayı seçmeye mahkum olduğunun farkındaydık. sense bunun farkında olmayarak seçiminin özgürce olduğu ilüzyonuna kapılmıştın.

    bunun bir diğer örneği de bilardo masası ve bilardo toplarıdır. diyelim ki biz öyle mükemmel bir masa yaptık ki sürtünme katsayısı her noktasında aynı. topları da her seferinde hatasız olarak aynı noktaya koyuyoruz. 100 üzeri 100'de bir bile hata payımız yok. yine öyle müthiş bir mekanik ıstaka icat ettik ki her seferinde topa aynı kuvvetle yine 100 üzeri 100'de bir bile hata payı olmadan vurabiliyoruz. yönünü de aynı şekilde sıfır hata ile belirleyebiliyoruz. beyaz top aracılığı ile başka bir topa varduğumuzda o topun sıfır hata ile masanın tam olarak hangi noktasında olacağını bulabilir miyiz? elbette buluruz. bir hareketin içindeki neden parametrelerin tümü her seferinde hatasız şekilde aynı olursa her seferinde aynı sonuca ulaşılabilir. bilim bütünüyle bu ilke üzerinden ilerler. bilimi var eden bu ilkedir. bu ilke bilimin ta kendisidir. peki aynı şekilde eğer biz senin bedeninde gerçekleşen bütün reaksiyonları, atomları, molekülleri, zerreleri zaman ve konum eksenleri dahilinde bilirsek senin seçimlerini de bilebilir miyiz? eğer biliyorsak bu durumda sen özgür iradenle mi yoksa bir mecburiyetle mi hareket etmiş oluyorsun?

    video’da anlatıldığı üzere chaos theory ile bu duruma karşı çıkılabilir ve bu determinizmi inkar anlamına da gelmez. türkçe’de kaos teorisi olarak adlandırılan bu teoriye göre seni çikolatayı seçmeye götüren süreç öylesine uzun ve karmaşıktır ki, alsında bu kargaşadan bir neden/sonuç zinciri çıkarabilmek mümkün değildir zira bu süreç aslında sonsuz döngüler barındıran bir süreçtir. mesela sen çikolatayı seçerken elmadan hoşlanmıyor oluşun etkili oldu diyelim. elmadan neden hoşlanmıyorsun? belki daha önce elma yerken içinden bir kurt çıktı ve dişlerinin arasında hareket edişini tecrübe ettin. bu olay seni elmadan tiksindirdi. kurdun o elmanın içine gelişi nasıl gerçekleşti? o kurt nasıl dünyaya geldi? o kurt nasıl evrimleşti? seni kurttan tiksindiren süreç nasıl gelişti? insanoğlu kurtları neden yemez de sen kurttan tiksinir oldun? yani seni elmayı seçmekten alıkoyan milyonlarca neden ve bu nedenlerinde kendi içinde milyonlarca nedeni var. o içerideki nedenlerin de içinde milyonlarca nedeni var. ve bu sonsuz bir sarmal şeklinde hesaplanması imkansız bir biçimde sonsuza dek gidiyor. bu durumda sen aslında hesaplanamaz bir şey yaptın ve çikolatayı seçtin. bizim hesaplayabilmemiz ya da bu hesapları mükemmel şekilde yapabilecek gelişebileceği seviyenin limitine gelmiş bir bilgisayarın senin çikolatayı seçeceğini hesaplayabilmesi mümkün değildi. senin seçimin zoraki değildi, bir mecburiyet değildi, bir kaosun sonucuydu, rastgeleydi, neden sonuç zinciri rasyonel değil irrasyoneldi. elbette eğer olaya “neden sonuç zincirleri belirlidir ve bu sebepten seçimlerimiz özgür değil zorakidir” penceresinden bakarsak “iyilik yapan ya da zafer kazanan bir insanın ödüllendirilmesi ya da suç işleyen bir insanın cezalandırılması, adam öldüren kişinin hapse atılması saçmadır çünkü tüm değişkenler o adamın o suçu işlemesine seçme özgürlüğü olan bir iradeden bağımsız şekilde neden olmuştur” noktasına da getirir.

    bu durumda “seçme özgürlüğü olan bir irade hiç mi yoktur?” sorusuna odaklanan kimi düşünürler soft determism/compatibilism/self determinism/uyumculuk denen determinizm türünü bularak özgür irade ve determinizmin birbiri ile uyumlu çalıştığını iddia ederler. onlara göre seçimler sırasında içsel ve dışsal nedenler vardır. içsel nedenler dış faktörlerden etkilenebileceği gibi liberty of spontaneity denilen kendiliğindenlik/içtenlik özgürlüğü ile de oluşabilir. yani çikolatayı seçerken illa daha önce elmadan kurt çıkmış olması ya da daha o sabah zaten elma yemiş olman gerekçe oluşturmak zorunda değildir. kendiliğinden, nedensiz, sebepsiz, içinden geldiği için de çikolotayı seçmiş olabilirsin. bu durum nedensellliğin, determinizmin işlemediği anlamına da gelmez. ancak felsefenin en temel kavgası olan idealizm/materyalizm kavgasında epeyce idealizm tarafında bir tutumdur bu. bir şey sebepsiz yere içten kendiliğinden geliyorsa orada gayri-fiziki bir durum söz konusudur. metafizik bir şeyler oluyor demektir. bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz bir neden var ortada. neden çikolatayı seçtin? içimden geldi.. neden içinden geldi? cevabı yok. ürkütücü bir durum. nedeni olmadan gerçekleşen şey ürkütür.

    işte bu tartışma özgür iradeciler ile deterministler/sebep sonuççular arasında sürüp gider.

    luther’e göre “özgür irade” yoktur. buna o da farklı bir açıdan bakar ve “eğer seçimlerimizde gerçekten özgür olsaydık pişman olacağımız şeyler yapmazdık” der . ve inanmak kurtuluş için/cennete gitmek için yeterlidir. katoliklerde ise insanın özgür iradesi vardır ve insan büyük ölçüde seçimlerinin sonucudur. kurtuluşa ermek bu seçimlere ve tanrının lütfuna bağlıdır. kurtuluş safi iman ile olmaz, tanrının karşılıksız lütfu değildir, bir bedeli vardır, insan bu bedeli ödemelidir- tanrının istediklerini yerine getirmelidir- yani tanrı ile insan arasında bir işbirliği vardır.

    luther’in reformunun en önemli tarafı, bugün yaşadığımız dünyayı bu haline getiren tarafı “her insan bir rahiptir” doktrinidir. bugünkü dünya sahip olduğu ileri medeniyeti büyük ölçüde protestan hristiyanlığa borçludur. protestan hristiyanlık da “her insan bir rahiptir” görüşü sayesinde dünyaya bu denli etki edebilmiştir. çünkü roma katolik kilisesine göre sadece vatikan’a biat eden, vatikan’ın resmi ideolojisini sahiplenen ve o ideolojiye hiç bir surette eleştiri getirmeyen rahipler gerçek rahiptir. incili sadece onlar anlar ve açıklar. başkası okursa incili mutlaka yanlış anlayacaktır ve gerçek hristiyanlığı bulamayacaktır. tanıdık geldi mi?

    ehli sünnet islamda baş müctehitler mezhep imamlarıdır. kuranı ve islamı güya sadece onlar anlayabilir ve anlatabilirler. yukarıda verdiğim videoda anlatılan sünni islamın ortak görüşüdür: 4 hak mezhepten birine tabii olmayan kişi sapkın bir yoldadır, müctehitsizdir, mezhepsizdir, gerçek müslüman değildir.

    pew research center’ın 2009 yılında yayımladığı “mapping the global muslim population” isimli rapora göre dünya genelinde 1.6–1.7 milyar müslümanın içinde sünni müslümanların oranı %87–90 civarıdır: http://www.pewforum.org/…al-muslim-population/#map1

    yani bugün islam dendiği zaman 4 hak mezhep denilen hanefi/şafii/hanbeli/maliki mezheplerine tabii insanların dinini çoğunluk anlamında tarif etmiş oluyoruz. bu durumda eğer islam bir dönüşüm geçirecekse dönüşümün sünni islamda olacağını ya da olması gerektiğini söylemek yanlış olmaz. işte bu dönüşümde anahtar slogan bu yazının başlığı olmak zorundadır: her müslüman mezhep imamı olarak doğar.

    eğer mesela bir müslüman olarak kendin değil de senin yerine bir başkası sana mezhep imamlığı yaparsa onu taklit etmek zorundasın. sorgulamadan itaat etmek zorundasın o kişiye. din nedir? ibadet nedir? nasıl yaşanmalı? ne ile meşgul olunmalı? bu soruların tümünü o kişinin yazılarını okuyarak ya da okuduğunu söyleyenleri dinleyerek cevaplamak zorundasın. onun istediği gibi yaşamak zorundasın. çocuklarını onun fikirlerine göre yetiştirmek zorundasın. hayat tarzını, giyimin ve kuşamını onun kuranı anlama kapasitesine göre belirlemek zorundasın. bazen onun istediği durumlarda savaşmak, öldürmek ve ölmek zorundasın. o kim? 1300–1200 yıl önce yaşamış biri. hadi peygamber desek o da değil, orta doğu’da bir şehrin bir mahallesinde yaşamış sakallı bir adam sadece.

    oysa kuranı açıp da başka hiç kimsenin hiçbir yazıtın tesiri altında kalmadan okuyup kendin anlamaya çalışsan çok mu saçma olurdu? böyle yapmaya kalkıştığın zaman sana “dinsiz, zındık” diyorlar. seni psikolojik bir çemberin içine sıkıştırmışlar. sana “sen mezhep imamı olamazsın ulan sende o kapasite yok sadece biz olabiliriz sığır” diyorlar.

    islamda mantık var mı?

    ehli sünnet islamın dört temel kaynağı (edille-i şeriyye) şunlardır:

    1-kuran

    2-sünnet

    3-icma-i ümmet

    4-kıyas-ı fukaha

    bu kaynakların 4 tane olduğu kağıt üzerinde öyle geçer. aslında son üründe, son tahlilde, uygulamada sünni islamın kaynağı tektir: kıyas-ı fukaha(fıkıhçıların akıl yürütmesi, mantığı) . çünkü diğer üçü sokaktaki müslümanın kullanımına açık değildir. diğerlerini kullanma yetkisi sadece ve sadece müçtehitlerde ve fıkıhçılardadır. müçtehitler içtihat, fıkıhçılar da fetva ve fıkıh ilmi aracılığı ile gerçek islamın ne olduğunu güncelleyip dururlar yüzyıllar boyunca, padişahların, şahların ve sultanların, emirlerin en beğendiği görüşler de hep o yüzyıla ait gerçek islam olur. en nihayetinde sünni bir müslümanın bu hayatı nasıl yaşaması gerektiği ancak fukaha’nın yani fakihlerin/fıkıhçıların kıyasları sonucu belirlenir. kıyas islamdan önce arap yarımadasında bulunabilen bir şey değildi. ilk bir kaç yüzyılda yaşayan imam-ı azam gibi mezhep imamlarının yaptığı kıyaslar çok ilkeldir. bugün bildiğimiz mantık ilmini içermez ve oldukça kısıtlıdır. kıyas denen şeyin esas halinin mesela çok daha sonra yazılan meşhur fetva kitaplarındaki halinin islamın yunan felsefesi ile tanıştığı tarihe kadar da pek görüldüğünü söyleyemeyiz. zira kıyas aristoteles’in insanlığa armağan ettiği bir yöntemdir. islamda kıyas denilen şey esasında aristoteles’in mantığıdır (aristotelian logic). islam fıkhının sistematiği aristoteles’in organon isimli altı ciltlik mantık konulu kitap dizisi sonucu oluşmuştur. aristoteles’in islama olan etkisini anlayabilmek için abbasi dönemi müslüman filozoflarını okumak yeterli olacaktır aslında. farabi, m.s. 930–940'lı yıllarda yazdığı kitabü’l cem beyne re’yeyi’l hakimeyn eflatun el-ilhahi ve aristutalis (platon ile aristoteles’in fikirlerinin uzlaştırılması) isimli risalesinde aristoteles ve platon hakkında şunları söyler:

    --- spoiler ---
    “çeşitli düşünürler uzun uzadıya düşündükten, çok yönlü araştırma yaptıktan ve karşılıklı durumları dikkate aldıktan sonra konu üzerine ittifak ederlerse, artık bu düşünceden daha doğrusu bulunamaz. biz bu iki filozofun değeri hakkında çeşitli milletlerin görüş birliği içinde bulunduklarını görmekteyiz. hatta onların felsefi sistemleriyle uğraşmak darb-ı mesel haline gelmiştir. itibar onlaradır; derin hikmete sahip olmak, ilimlerdeki incelikleri sezmek, ilginç buluşlar yapmak, her şeyde saf düşünceye ve hakikate götüren ince manalara dalmak gibi niteliklere sahip olan bu ikisidir. bilginin kaynağı hakkında aristoteles ve platon arasındaki farka gelince; aristoteles ikinci analitikler isimli kitabında “herhangi bir nesne hakkında bilgi edinmek isteyen onu, kavramı kendi zihninde bulunan bir başka şeyde arar” şeklinde açıklar. sözgelimi bir kalasın ona oldukça benzeyen diğer bir kalasa tam olarak eşit olup olmadığını bilmek isteyen kimse var olan bir şeyi bilmek istiyordur. eşitlik ve eşitsizlikten birini bulunca sanki önceden zihninde var olanı hatırlıyor gibidir. platon ise ünlü phaidon isimli kitabında “öğrenmek hatırlamaktır” şeklinde açıklamıştır bunu. sokrates’ten naklettiği diyaloglarda eşitlikle ilgili “esas eşitlik zihinde olandır, kalaslardaki eşitlik hali ise bir başka şeye eşit olmaktır ki insan onu algıladığı zaman zihindeki eşitlik halini hatırlar ve bu zihinde bulunan mevcut eşitliğe benzediği için eşit olduğunu anlar. öğrenilen öteki şeyler de işte bunun gibi sadece zihinde var olanı hatırlamaktan ibarettir.”
    --- spoiler ---

    farabi’nin yazdıkları okuduğunuz zaman aristoteles’in, platon’un, kadim yunan felsefesinin 10. yüzyıl orta doğusunda ne kadar meşhur olduğunu farkedersiniz. farabi bağdat’ta yuhanna bin haylan’dan felsefe dersleri almıştır. daha sonra bu hocasının peşinden harran’a da varmış ve harran’da da eğitim görmüştür. yuhanna bin haylan hristiyan bir felsefecidir. müslümanlar mısır’ı ele geçirmeden önce orta doğunun felsefe ekolü iskenderiye’de iskenderiye okulu idi. iskenderiye halife ömer’in generali amr bin el-as tarafından alındıktan sonra bu okul antakya’ya, bağdat’a, harran’a ve merv şehrine taşınmıştır.

    islam ilk 500 yılında yunan felsefesine yoğun derecede maruz kalmıştır. islamın bu felsefeden mahrum hali oldukça basit, ilkel ve çıplaktır. mantık ilmi şeriatın en temel enstrümanıdır. mantık ilmi medreselerde isagoci isimli bir kitap aracılığı ile verilegelmiştir. bugün dahi cemaat ve tarikatlar ebheri (ö. 1265) isimli ve türk olduğu iddia edilen bir alim tarafından yazılmış isagoci kitabını okur ve okuturlar: https://www.youtube.com/watch?v=4fxuiyqgqao

    “bu kitabın ismi neden isagoci’dir” sorusu pek sevilmez islami çevrelerde. zira asıl isagoci 3. yüzyılda suriyeli filozof porfirios tarafından aristoteles’in organon isimli eserine giriş olarak yazılan eisagoge isimli eserdir ve yunanca’da “giriş, introduction” demektir. ebheri’nin isagocisi ile porfirios’un isagocisi aynı şey değildir. müslüman çevreler isagoci’nin farabi’den ve ibn-i sina’dan geldiğini söylemeyi severler ancak farabi’nin kim olduğunu da yukarıda kendi ağzından söylettik. en nihayetinde söylemek istediğimiz şey sünni islamda şeriatın bir numaralı enstrümanı olan “mantık ilmi” islamın orijinalinde yoktur ve yunan falsefesinin islama kazandırdığı bir kavramdır. ebheri’nin isagocisinin gayesi kıyas yaparken olası hatalardan kaçınabilmektir ebheri’nin tarifi ile: el-ihtirazü anil hata-i fil fikri yani “fikirdeki hatadan kaçınmak”. bu neden gereklidir? çünkü sünni islam öyle bir şeydir ki bu islama tabii olan insanlar tıpkı bir çocuk gibi her hareketlerinin dindeki yerini, mertebesini, kutsallığını ya da fenalığını öğrenmek isterler. böyle gelmiş, böyle alışmışlardır. bu yüzden her ramazanda “sakız çiğnemek orucu bozar mı hocam” sorusunu sorar dururlar. yeri gelmişken bu örnek üzerinden mantığın şeri kural belirlemede ne derece etkili olduğunu gösterelim. kuranda sakızın oruca etkisine dair bir ayet yok. sahih denilen kütüb-i sitte hadislerinde de yok mesela. bu durumda bir kıyasçı ne yapar da şeriatın bu soruya hükmünü verir? kurandaki ve hadislerdeki oruç ile ilgili ayetleri ortaya çıkarır ve ardından mantık yolu ile (kendi mantığı yolu ile) bir cevap uydurur. ömer nasuhi bilmen'in bu soruya uydurduğu cevap için: http://www.fetva.net/…-cignemek-orucu-bozar-mi.html bir ayeti gösterip “bunlar allah’ın sınırlarıdır, onlara yaklaşmayın” ibaresinden sakız çiğnemenin orucu bozduğu sonucuna ulaşmış. bir diğeri de farklı bir kıyas yapıyor misal: http://www.sorularlaislamiyet.com/…cu-bozar-mi.html eğer şöyle şöyle sakız olursa bozmayabilir diyor. şeriat işte böyle bir şeydir; esnektir, köşesizdir, su gibidir istediğiniz tarafa çekebilir, yuvarlayabilir, istediğiniz kabın şekline sokabilirsiniz.

    mantık ilmi islamın elinde oyuncağa dönüşmüştür. en başta gazali olmak üzere siyaseten pirim yapan islam alimleri kırılmaz ve bozulmaz bir çelikle çepeçevre sardıkları bir çerçevenin içinde adına mantık dedikleri şeyle türlü saçmalıkları yorumlamış, şeriatı en baştan oluşturmuş, islamı ayak topuğundan enseye kadar kendi kararlarına göre baştan yaratmış ve buna islamda akılcılık demişlerdir. o çerçevenin nasıl oluştuğunu daha önceki bir yazımda “dört mezhebin hak olduğuna kim karar verdi” başlığı altında değinmiştim. şimdi de o çerçevenin içinden bahsediyorum.

    islam felsefesi batı felsefe tarihinin yanında çok ilkel kalır. islamın 10. yüzyıldan sonra çıkardığı filozof sayısı çok cüzidir. 12. yüzyılda gazali’nin rötuşlarıyla çelik çerçeve tamamlanmış ve dışarıya çıkmadan o çerçevenin içinde güya mantıkçılık oynamaya başlamıştır artık müslümanlar. müslüman düşünürler asla yukarıda bahsettiğim determinizm ve özgür irade paradoksuna, kaos teorisine, kuantuma, marx’ın sosyolojik ve ekonomik çıkarımlarına, nietzsche’nin güç istenci tanımına, freud’un psikanalazine, eleştirel teoriye, modernitenin çıkmazlarına dair düşüncelere, şehir kültürünün analizlerine, sosyolojinin dehlizlerine, kültür endüstirisinin etkilerine dair fikirlere, popper’ın açık toplum anlayışına ulaşamamışlardır. kaderi ve kazayı anlamada kullandıkları tek yöntem indeterminizmdir, sosyoloji şeri devletin gereklerini tanımlamaktır, moderniteye gerek yok herkes köylerine dağılsın, öşür ve haraç ile ekonomimizi kotaralım, psikoloji diye bir şey de yoktur onlara göre! ve bunlarla tatmin olurlar, bunun dışında başka hiçbir şeye ihtimal vermezler. oysa gerçek felsefeyi derinlemesine okuyan kim olursa olsun büyülenecektir. islam felsefesi ile batı felsefesinin karşılaştırma kabul etmeyecek düzeyde olduğunu islam felsefesinin seviyesinin düşüklüğü realitesinin suratına bir tokat gibi çarpışını görecektir. sarsılacaktır, kendinden geçecektir. böyle olmaması mümkün değildir. böyle olmayanlar ciddi anlamda ruh hastasıdır. tedavi olmak mecburiyetindedirler.

    aristoteles’in kırıntılarından beslenip de islamda çok derin bir felsefe tasavvufta muazzam hikmetler var sanan ilkel düşünce düzenine eleştiri getirebildiğimiz ölçüde vatana millete hayırlı insan kazanırız. müslümanlar bu ilüzyonun içinde: islam felsefesi çok yüce! tasavvuf çok derin!

    nah derin! isagoci diye bir orta çağ kitabını okuyup devletlere anayasa yapmaya kalkışıyorsunuz. derin falan değil düpedüz sığsınız! oysa islam felsefesinin batı karşısında ezim ezim ezildiğinin ortaya çıktığı bu açık toplum düzeninde “demek ki biz sadece teknik olarak değil, fikirsel olarak da, sosyal bilimlerde de batının çok çok gerisindeyiz” diyerek çoktan mevcut düzeni orta çağdan başka bir şeye dönüştüremeyeceğini anlayarak mezhepsel islama karşı durmanız gerekirdi. her biriniz kendinizi bir mezhep imamı olarak görüp size islam satmaya çalışanları tepelemeniz sakızın orucu bozup bozmadığına kendi kendinize karar verebiliyor olmanız gerekirdi. luther’den ders almanız gerekirdi.

  • 31. sabah götü yanmış gibi bağıran gizemli hayvanlar

    beni şu hayatta en çok meraklandıran hayvanlardır. martı olsun köpek olsun karga olsun kedi olsun hepsinin böyle enteresan bir özellikleri var. sabah 5 gibi falan ne oluyor bilmiyorum, artık cin mi görüyor peri mi dokunuyor bunlara ne oluyor anlamıyorum, başlıyorlar hep bir ağızdan bağırmaya. ya tamam siktiniz attınız uykumu o sorun değil ama insan korkuyor amınakoyım ya uykulu uykulu, öyle bağırılır mı lan? siz uyurken ben sizin dibinize çöküp "holalalaeeyyyeyeye ukulele ukulele!!!" diye bağırsam hemen ısırırsınız ama. hadi hepsini geçtim, ya siz sakin sakin dururken neyin gazına geliyorsunuz arkadaş anlamıyorum ki, piçliğine mi yapıyorsunuz nedir, aklıma gelen tek mantıklı açıklama bu. birkaç defa gözlemledim sizi, biriniz başlayınca hepiniz başlıyorsunuz bağırmaya. lan komşunun köpeğine sorsan, "valla martı hulki abi bağırınca ben de bağırmaya başladım, beni gören kedi hüsrev de bağırmaya başlayınca ortalık karıştı biraz" diyecek bana. yok çünkü başka bir açıklaması yok amınakoyım. evet.

  • 32. 28 nisan 2016 kırkağaç patlaması

    bu ne demek? teröristler oraya gelmiş, çevre gözetlemesi, takip tarassut yapmış, tuzaklamayı yapmış, ateşleme düzeneğini kurup gözetleme mesafesine uzaklaşmış, manyel olan ilk bombayı patlatıp askerlerin olay yerine hareket etmesini sağlamış, gelen time yönelik asıl saldırıyı gerçekleştirmiş..

    iyi de bu ebesini sevdiğim istihbarat, tüm bu aşamalarda ne yapmış?

    yaralanan astsubayımız varmış, allah şifa versin. cümlesini korusun..

  • 33. hacettepe maliyede okuyan ozan

  • 34. füzeler tabii ki düşecek yerçekimi var

    (bkz: kilis valisi: füzenin yolu)
    (bkz: açacağın başlığı sikeyim ben gidiyorum)

  • 35. survivor 2016

    damla yine sakatlanıyor fragmanda görüldüğü üzere. artık düzelmez bu kız bi ağaç dibinde vurun bunu.

  • 36. fenahuyluspazo

    fenahuyluspazo

    çok kısa, açık ve net konuşacağım. deve sidiği içerkenki fotoğrafını ya da videosunu internete yükleyip de girdiği entry'nin altına eklemeyenlere cevap veresim gelmiyor. boşa gidecekmiş gibi hissediyorum. eğer sünni bir müslümansan sünneti uygula ve deve sidiği iç, bize de göster nasıl içtiğini. isnetus ve anesthetized içmediler hala sen bari iç.

    “hazreti enes anlatıyor: ukl veya ureyne kabilesi halkından sekiz kişilik bir grup medine’ye gelip hazreti peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e biat ederek müslüman oldular. bir müddet sonra medine’nin havası onlara dokundu ve hasta oldular. şikâyetleri üzerine hazreti peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), çobanlarıyla birlikte medine’nin dışına çıkıp, develerin sütlerinden ve sidiklerinden içmelerini öğütledi. adamlar bir müddet devlerin süt ve sidiklerinden içtiler ve sağlıklarına kavuştular. derken, çobanları öldürüp develeri önlerine katıp götürdüler. olaydan haberdar olan hz.peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) birkaç adam peşlerine taktı ve nihayet onları bir yerde yakalayıp getirdiler. hz. peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara hakkettikleri ağır bir cezayı tatbik etti. ellerini, ayaklarını kesti, gözlerine mil çekti ve güneşin altında ölüme terk etti…” (buharî, vudu, 66; tıp,5- 6; diyat, 22; müslim, kasame, 9-11; ahmed b. hanbel ııı/107,163; ebu davud, hudud,3; tirmizi, taharet, 55, nesaî, tahrimu’d-dem, 8-9)

    buharide geçiyor, müslimde geçiyor, hanbelde geçiyor, ebu davudda geçiyor, tirmizide geçiyor. daha başka nerde yazması lazım?

    eğer benimle tartışmak istiyorsan önce tutarlı ol ve lütfen şu deve sidiğini iç. sen de ben de kurtulalım bu zulümden artık.

    bak bu adam tutarlı bununla tartışılır ama sen tutarsızsın:https://m.youtube.com/watch?v=lhoekalnmba

    edit: develerin sidiklerinden "faydalanın" demiyor. "için" diyor, hadisin arapçası burada: http://sunnah.com/bukhari/76/9 üçüncü satırın sonlarında.

    "fe şeribü minel beenihee ve ebvelihee."

    şeribü-- şerebe, şarap, şerbet, meşrubat tümü aynı kökten gelir içmek kökünden. faydalanmak değil.
    ebvelihee-- bizim türkçeye geçen bevl ile aynı kökten sidik kelimesinin arapçasının çoğul sonda iyelik eki almış hali.

    bunun sadece o iki kişiye özel bir tedavi olduğu ve muhammed tarafından o iki kişiye develerin sidiğini için denmişken diğer müslümanlara içmeyin dendiği sizin kendi kafanızda kurduğunuz bir fantezi sadece. yazılı bir kaynağı yok.

    üç kağıt işlerini bırakın dürüst olun artık.

    hani muhammed'in dediklerini ve yaptıklarını yapmak sünnetti? ne demiş? şehrin havası kötü geldi ise deve sidiği iç sana hiç bir şehre gittiğinde şehrin havası kötü gelmedi mi? neden o noktada sünnete riayet etmiyorsun? deve sidiği içmiyorsun?

  • 37. 28 nisan 2016 rte'nin hükümeti eleştirmesi

  • 38. kastamonu'da köçek oyununun yasaklanması

    en cok sinir eden kismi, birazcik mevki goren gorgusuz bir insan turunun hemen havalanip "bir daha bunu gormek istemiyorum" diye cikista bulunmasidir. istemiyorum ne demek ya? sen kim koceksin de kendinde kafana gore kural koyacak bu cesareti buluyorsun? kastamonu'yu mu yarattin? senin mi orasi? boyle kibirlilige ve densizliklere gelemiyorum arkadas.

  • 39. 12.250 tl maaşla bbc'de türkçe editörlük

    aylık bana bu parayı verin türkçe editörlüğünü bırak
    divan-ı lügat-it türk ‘ü baştan yazarım

  • 40. steam kullanabilen kız

    abartılmaması gereken kızdır.

    ulan benim battlefield oynayıp 64 kişilik 3000 ticketli sunucuda 90-100 killden aşağı düşmeyen tanıdığım kız var, benim için evlenmesi sakıncalı olan kızdır bu kız.

    oyun manyağı olan kızla evlenilir mi lan kafayı mı yediniz? hadi 2 gün oyun oynadınız, 3 gün oyun oynadınız eee sonra?

    işten eve geleceksin diyalog şöyle:

    + ben geldim yemek hazır mı canım.
    - şu round bitsin hallederiz.

    + canım uyuyalım mı artık?
    - bizim klan gelmiş aşkım ya sabahlarım ben sen yat.
    + senin klanına da sana da.

  • 41. pkk'nın suriye'de 47 cesedi teşhir etmesi

    niyeyse hiç şaşırmadığım olay.
    bildiğimiz, tanıdığımız pkk işte.
    ellerine fırsat geçse çok daha beterini türkiye'de yaparlar.

  • 42. sigarayı bırakmak

    yolu bu başlığa düşecek olan tiryakiler için, birşeyler yazmak istedim.

    öncelikle hoşgeldin!!
    işe 'sigarayı neden bırakmak istiyorum' sorusuna doğru cevap vererek başla. bu süreçte atacağın ilk ve en önemli adım bu. dürüst ol.

    sağlığını mı düşünüyorsun yoksa cüzdanını mı?
    ' bu çok önemli. '

    ben üniversite okurken bırakmıştım mesela, çünkü param yoktu..
    sigara içerek nasıl bir aptallık yaptığımı da, bırakınca anladım.

    sende mi cüzdanını düşünenlerdensin, benim gibi.
    öyleyse hemen eline boş bir kağıt al ve koy cüzdanına.

    şu andan itibaren "canın her sigara istediğinde" bu kağıda bir çizgi atacaksın.
    bu kağıt önemli. sakın kaybetme.

    barda kızlarla dans ederken; sigara krizin mi tuttu?
    hayır hayır utanma!! çıkar cüzdanından..

    paran olmadığı için "ben birşey içmiycem. teşekkür ederim" dediğin günleri hatırla.
    daha fazla rezil olamazsın merak etme..

    şimdilik tek yapman gereken bu. kağıdı kaybetme ve her sigara içmek istediğinde 1 çizgi atmayı unutma. 2 hafta sonra tekrar bu entry'e dön ve okumaya devam et. ben burada seni bekliyor olucam, merak etme.
    hoşçakal..

    -----------------------------

    burdayım burdayım.
    hoşgeldin. naber? seni tekrar görmek güzel. bir an hiç gelmiyceksin sandım, ne yalan söyliyim.

    kağıt duruyor mu? peki çizgiler birikti mi? hadi beraber sayalım tek tek. 20şer 20 şer ayıralım.
    1. 2. 3.........9. 10. 11. 12.
    12 tane 20lik. 12 paket sigara.
    bana kıyasla daha az sigara içiyorsun itiraf ediyim. ben ilk 2 haftada, bunun 2 katı çizgi atmıştım.

    içtiğin sigara kaç para. 9? 10?

    kaç para kurtardın tekel bayiinden hesaplayalım mı?

    kaç? 108 tl. çok iyi.

    şimdi kağıdı cüzdanına geri koy ve telefonunu çıkar.
    ona mesaj at. evet evet ona!!

    bu 2 hafta az kahrını çekmedi. bir teşekkürü hak etti inan bana.

    yarın kahvaltıya davet et onu. yaz hadi.

    " sigara içmeyerek biriktirdiğim 108 tl param var. beraber kahvaltı yapalım mı? "

    parayı nasıl harcayacağın sana kalmış. ama unutma!! sadece 108 tl. aşmak yok.

    dilediğin gibi harca, mutlu ol ve mutlu et.
    kağıdı unutma.
    artık eskisi kadar sigara içmek istemediğin için çizgiler azalacak.

    "eskiden olsa şimdi kesin sigara içerdim" dediğin her yerde bir çizgi at.

    uyanınca, yemekten sonra, tuvalette, ders arasında, kahve molasında, bilgisayar başında, barda, sarhoşken ve hatta seviştikten sonra..
    kağıdı kaybetme ve 3 ay sonra dön bana.
    ben yine burada seni bekliyor olucam.
    hoşçakal..
    ------------------------

    tekrar hoşgeldin. naber?
    yüzünün rengi yerine gelmiş, iyi gördüm seni.

    kağıdı getirdin mi?
    kaç para çaldık tekel bayiinden bir bakalım. geçen ay zam geldi, ona göre hesapla.

    hey maşallah!! ee sen 3 ay önce sigaraya bu kadar verdiğine göre, epey zenginmişsin.. :) şaşırdın di mi?

    hadi koy kağıdı cüzdanına da çıkar telefonu. daha fazla bekletmeyelim.
    ara hadi. yok yok mesaj olmaz bu sefer. ara. söylediklerimi tekrar et.

    "sigara içmeyen bir insan olmaya çabalarken, çok kırdım mı seni? özür dilerim. iyi ki varsın.
    bu pazar kimseye söz verme. adaya gidiyoruz. gözlerden uzak, yalnız sen ve ben. seninle sarhoş olup, seninle ayılmak istiyorum."

    afiyet olsun.. benim içinde kadeh kaldırmayı unutmayın..

    size bir sır veriyim mi?
    sizin kadar şanslı değildim. kahvaltıya davet edeceğim ve adada sarhoş olacağım kimsem yoktu benim. 3 yıldır çiziyorum. geçen sene kağıtta yer kalmayınca araba aldım. gülmeyin. abartmadığımı 3 sene sonra göreceksiniz.
    hoşçakalın!!

    unutmadan. son ve en önemli kısım.
    hiç tabu oynadınız mı?

    'sigarayı bıraktım.' yasaklı cümle. asla!!

    doğrusu 'ben sigara içmiyorum.'

    tekrarlayın ve unutmayın.
    ' ben sigara içmiyorum. '

  • 43. köprüyü pahalı bulan geçmesin

    ben de diyanet'i çok pahalı buluyorum. mersedes'ler, korumalar falan. o zaman da diyanet'in vergisini sünni müslümanlar ödesin.

    çünkü ben köprüden geçsem de geçmesem de devlet garantör. devlet dedi ki "şu kadar sayının altında geçiş olursa zararını ben karşılayacağım" .. yani geçsem de geçmesem de ben ödeyeceğim zaten. ve madem pahalıysa geçme kardeşim seviyesine indik. ben de ateistim ve camileri kullanmıyorum.

    imamların bana karşı verdiği hiçbir hizmet yok. bir de üstüne yetmezmiş gibi diyanetin saçma sapan fetvalarını dinlemek zorunda kalıyorum. peki o zaman diyanetin vergisini de sünniler ödesin. imamların maaşını sünniler versin.

  • 44. içki içen az dindar cumhuriyetçi sağcı

    demirelci takımındandır. genelde yaşlıdır bu insanlar. sohbetleri hoştur. yaşlıları tabi bir müddet sonra bayar. yine de ülkücü ve akope takımına yeğdir.

    atatürkçüdürler. kürt sevmezler ama "katliam isteriz" diye gezmezler. severim çoğunu.

  • 45. sinan güler

    ona hirsiz diyorlar, cunku fast break'e cikan adamdan top caldi :(

  • 46. sabire meltem banko

    hakkinda yazilmasini engelleme hakki yoktur.

    ilkokul yilligi degil burasi

  • 47. beşiktaş

    trabzonsporlu lemi, beşiktaş hakkında iki kelam etmiş,
    adam haklı beyler, haksızlığa uğramayanlar bilmez tabi:

    --- spoiler ---

    eski futbolcu ve spor yorumcusu lemi çelik, haber1903radyo’da yayınlanan “gündem beşiktaş” programına telefon bağlantısı ile katılarak çarpıcı açıklamalarda bulundu. işte lemi çelik’in haber1903’e yaptığı açıklamalar:

    -bunu anlamamak için aptal olmak lazım
    - bülent yıldırım’ın atamalarının tesadüf olmadığını dile getiren lemi çelik;

    “müsabakalara atanan hakemlere ve müsabakalarda hakemlerin vermiş olduğu kararlara baktığınız zaman her şeyin apaçık ortada olduğunu görmektesiniz. bülent yıldırım, bütün trabzonspor-fenerbahçe müsabakalarına, özellikle son 10 yılda 5 tanesine atanmış. bu bir tesadüf olamaz. ayrıca trabzonspor-beşiktaş maçında trabzon’daydım, maçı izliyorum. o müsabakaya bülent yıldırım atanmış. tesadüf olduğunu düşündük ama beşiktaş’ın lehine 2 tane yüzde yüz penaltıyı vermedi ve mustafa yumlu’ya kırmızı kartı göstermedi. bülent yıldırım’ın yıllardır fenerbahçe’nin bütün kritik maçlarına atandığını ve bütün maçların fenerbahçe’nin lehine sonuçlandığını görüyoruz. trabzonspor-eskişehirspor maçında mustafa yumlu’nun attığı nizami golü vermeyerek şampiyonluğu engellediğini fenerbahçe’nin şampiyonluğundan önemli avantajlar sağladığını gördük. trabzon’da beşiktaş’ın lehine 2 tane penaltıyı vermeyen ve mustafa yumlu’ya kırmızı kartı göstermeyen bülent yıldırım’ın dürüst ve adaletli bir şekilde maç yönettiğine inanmıyorum. amacı trabzonspor, beşiktaş’ı yensin ve fenerbahçe biraz daha rahatlasın. bunu anlamamak için aptal olmak lazım” dedi.

    -beşiktaş, şampiyon olursa 2 yıl daha üst üste şampiyon olur
    - tff ve mhk’nın beşiktaş’ın şampiyonluğunu istemediğini belirten çelik;

    “burada sorun şu. beşiktaş’ın kadrosu hem galatasaray hem fenerbahçe hem de trabzonspor’un önünde. özellikle orta saha ve forvet bölgesi türkiye’de hiçbir takımda yok. fenerbahçe’nin defans bölgesi beşiktaş’tan daha iyi. bu şartlar beşiktaş şampiyonluğu elde ettiği zaman en az 2 yıl daha şampiyon. çünkü futbolda defans oyuncusu bulmak kolaydır. ama orta sahada oğuzhan, atiba, quaresma, sosa gibi, forvette gomez gibi oyuncular bulmak zordur. bu yüzden beşiktaş, bu sene şampiyon olursa en az 2 yıl daha üst üste şampiyon olur. türkiye’nin en iyi ve en olgun hocasına sahip. bütün camialarda ne kadar çok hoca problemi var ama beşiktaş’ta şenol güneş ile ilgili tek kelime yok. çünkü çok deneyimli ve çok başarılı bir teknik direktöre sahip. sayın başkan ve yönetim kurulu da mükemmel. polemiğe girmeden, takım üzerinde travma yaratacak olaylara müsaade etmeden yoluna devam ediyor. bu senenin şampiyonluğu sonrası gelecek senelerde de şampiyonluklar alınacağı için bunu şimdiden engellemek gerekiyor. çünkü beşiktaş’ın 2 yıl daha üst üste şampiyonluğu demek fenerbahçe ve galatasaray’ın geride kalması demek. bu da birçok medya ve yayıncı kuruluşun işine gelmiyor. onların derdi fenerbahçe ve galatasaray’ı aynı ispanya’daki gibi baş başa bırakmak. beşiktaş ve trabzonspor’u ise geride bırakarak sıradanlaştırmak. fakat bunu başaramayacaklar. ne beşiktaş’ın ruhu ne de trabzonspor’un ruhu buna müsaade etmeyecektir. galatasaray darmadağın olmuş, toparlanması zor. fenerbahçe’nin de geriye gidişi var. fenerbahçe’nin en iyi bölgesi sağ ve sol bek. bir takım sağ bek ve sol bekle gider mi? yıllardır fenerbahçe’nin en önemli yıldızları orta saha ve forvetteydi. ama şimdi bu bölgelerden istenilen performansı alamadı. dünya kadar da para harcadı. şu anda tamamıyla mhk’nin yardımına ihtiyaç var. orada da belli bir grubun fenerbahçe lehine nasıl çalıştığını görmekteyiz. fenerbahçeli arkadaşlar, “lemi bizi sevmiyor mu?” diyecek. ben futbolun adaletli oynanmasını istiyorum. kimsenin hakkının yenmesini istemiyorum. hak edeninin değil de her zaman güçlü olanın kazandığı bir ülkede mi yaşayacağız? biraz da hak eden kazansın. bizim isyanımız bu. bülent yıldırım, ali palabıyık, serkan çınar, cüneyt çakır’a bakın. cüneyt çakır, dünyanın en iyi hakemi ve isterse hatasız olarak bütün maçları yönetir. o kadar kaliteli hakem. ama mhk başındaki insan ve tff, müsaade ederse bu insanlar yapar. maalesef istemiyorlar. bu işin gerçeği bu” dedi.

    -birilerine hizmet ediyorlar ve doğruları söylemiyorlar
    - beşiktaş’ın çok rahat şampiyon olması gerektiğini ancak birilerini peşine
    taktıklarını söyleyen lemi çelik;

    “son 4 haftada beşiktaşlı sinan engin’in konuşmalarını görüyorsunuz. beşiktaşlı ama kimi savunduğu belli değil. geçmişte de böyle birçok spor yazarı örnek verebilirim. ama bir güç herkesi teslim almış. birilerine hizmet ediyorlar ve doğruları söylemiyorlar. oynana futbol, oyuncu kadrosuyla şampiyonluğu açık ara beşiktaş hak ediyor. niye kimse bundan bahsetmiyor? beşiktaş’ın oynadığı futbolu hangi takım ortaya koyuyor? bu kadar hızlı oynayan başka takım var mı? bütün spor kamuoyu beşiktaş’ın oynadığı futboldan zevk alıyor. beşiktaş’ın çok rahat şampiyon olması gerekiyor. ama birilerini peşine takıyorlar. fenerbahçe, eskişehir’de haksız bir penaltıyla maçı kazandı. rizespor maçı yine aynı şekilde. 2 maçta 3 tane penaltı mı olur? bunların 2’si de yüzde yüz penaltı değil, biri isi verilir ya da verilmez. bu kadar olmaz kardeşim. yıllardır aynı senaryoyu izlemekten bıktık. artık yeter” dedi.

    -tff başkanı, beşiktaş’ın şampiyonluğunu istemeyecektir
    - tff başkanı yıldırım demirören’i eleştiren çelik;

    “taraftar isyan edecek. beşiktaş’ın hakkı yenildiği zaman taraftar toplanacak tff’nin riva’daki tesislerini basacak. hakkını isteyecek ve takımının mağdur olmasını istemeyecek. eğer beşiktaşlı eski başkan 50 milyon tl’den borcu alıp da 750 milyon tl’de bırakıp beşiktaş’ı batırarak tff başkanı oluyorsa tabii ki de beşiktaş’ın şampiyonluğunu istemeyecektir. beşiktaş’ın iyiliğini isteyen bir insan beşiktaş’ı o hale getirmezdi. niye istesin ki? durum budur. hakemler de yanlış yapabilir ve hatalı kararlar verebilir. ama bu hakem hataları bu kadar tesadüf olmaz. bizleri aptal yerine koymasınlar. neyin ne olduğunu görüyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.

    --- spoiler ---

  • 48. de'lerin yazılışına takmış güruh

    kardesim, yillardir dogrusunu dile getiriyoruz, 'sen de', 'o da', 'oteki de' 'beriki de' anlamiyorsunuz. heralde 'sende' bir sey var. isi inada sokan sensin. dogru 'sekilde' kullan, bu 'is de' huzur 'icinde' cozulsun.

  • 49. laikliğin referanduma gitmesinden korkan kemalist

    konuyu gündemde tutan aslında kemalistler değil, sözlükte de bol bulunan bir takım babadan oğula nesil orospu çocukları.

  • 50. çirkin olmasına rağmen sevgilisi olan erkek

    yine kendini yakışıklı sanan yazarların atıp tuttuğu başlık. bu işler yakışıklılıkla,güzellikle olmuyo. bi silkelenin kendinize gelin.