Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. kimlik bilgilerimizi chp'nin sızdırması

    kaynak takvim gazetesi asdffhhsdfg.

    olm karar verin lan, bakan paralelciler dedi, bu tuvalet kağıdı chp diyor, yarın da bıcırık başbakan çıkıp geziciler derse tamamdır.

    edit: dare'nin uyarısıyla; ilk başta "sızma falan yok, bilgiler güvende" demişlerdi. kendi aralarında uzlaşamadılar ki kendileri haricinde tek bir suçlu ilan etsinler.

    edit: şu habere de bakılmasında fayda var. link için imparatorneron'a teşekkürler.

  • 2. asgari ücreti 1300 tl yaptık olmaz dediler oldu

    bir ahmet davutoğlu sözü.

    "asgari ücreti 1300 tl'ye çıkardık, olmaz dediler oldu. fazla dediler hayır dedik."

    olmaz diyenler kendileri değil miydi ya? paralel bir evrene mi geçtik ne oldu?

    edit: video burada.
    41:30'dan itibaren.

  • 3. akpli 3 bakana 137 milyon rüşvet verdim

    lan paralel paralel yorum yapmayın götler. büyük oyunu görün.

    ke *mal* kılıçdırıılı ssk'yı batırmadı mı?

    batırdı.

    ee?

    ...

    ***

    akp'li refleksi deneyince beynim otomatikman bitti.

  • 4. üniversitedeki içki içme tartışması

    gastronomi okuyan bi öğrencinin şarap tatmamak gibi bi lüksü olamaz. bu sadece şarap için değil yapımında alkol kullanılan her yemek için geçerli. senin işin bu. bi kadın doktorun dini inançları gereği sadece kadın hastaları muayene etmesi kadar saçma. aaa bunu yapan doktorlarımız var zaten. bu ülkede evrimi adnan oktar kitaplarından ogrenen biyologlar var. bok gibi ülke.

    tanım: gastronomi okuyan 3-5 çomarın işlerini yapmak yerine dini inançlarını bahane ederek hocalarını istifiya zorladıkları ve eminim bunu bi kariyer başarısı olarak gördükleri tartışma.

  • 5. ahmet hakan

    ahmet kaya nın entel maganda şarkısından şu sözleri hatırlatıyor bana:

    "konuşurken solcusun
    yaşarken karambolcusun
    oportunizme bulaşmış
    tipik bir orta yolcusun "

  • 6. erdoğan'ın hayatını anlatan diziye isim önerileri

    (bkz: ocean's 400)

  • 7. ilk cinsel ilişki yaşı anketi

    21. yani umarım 21 olur. 22ye çok az kaldı da. allahım sen konuyu biliyosun. amin.

  • 8. istanbul'un en yaşanılası ilçesi

    beylikdüzü değildir. çünkü beylikdüzü istanbul'da değildir..

  • 9. survivor 2016

    beyler bu nagihan elense, birini döver öyle gider. kesin dayağı da yatttara yer.

    ' ben bilmiyor nagihan bana neden vuydu'

    şok acuyo acu bey

  • 10. 9 nisan 2016 istanbul patlaması

    rezerve edişinizin amına koyayım yaa...

    he amk ilk sizinki okunsun çünkü çok mühim bir bok paylaşıyorsunuz. ölen var mı, patlama nerede diye entry okuyayım diyorum, bir bok anlaşılmıyor. hala şuku derdindesiniz pezevenkler.

    al dürümcü! kutsal bilgi kaynağının son hali de bu, gurur duy!

    benimkini de sil forum tarzı diyerekten, tamam mı?

    sokayım sizin yarak kürek işlerinize yaa!!!

    edit: başlık kağıthane patlaması minvalinde açıldı. annem, anneannem, dayılarım, teyzem ve bilumum akraba olarak görüşüp, kıymet verdiğim insanlar kağıthane'de ikamet ediyor. yüreğim ağzıma geldi.

    şuradan bir şeyler öğrenelim, emin olalım, ailemizi öyle ararız diyoruz, ergen pezevenklerin başlık parsellemesinden bir bok anlamıyoruz.

    yok eyüp'ten duyuldu, beşiktaş'tan duyuldu, kaynım da duydu, yine mi patladı, mit'e haber verin tarzı şeyler yazıp durulmuş. hepsini okudum bunu yazmadan evvel, evet. malım çünkü, hala bir şey öğrenirim zannediyorum buralardan...

    debe'nizi de, parsellediğiniz başlıkları da, övündüğünüz favların sayısını da götünüze sokun, tamam mı? olayın nerde olduğu kesinleşsin, editler, şuku kaparsınız.

  • 11. meral akşener

    size fantastik bir fikir gibi gelebilir ama barcelona'nın başında görmek istediğim kadındır.

  • 12. iq'yu en az 10-15 puan düşüren şeyler

    türk televizyon programları izlemek.

  • 13. her zaman kaybedecek erkek davranışları

    yanlış kadını çok sevmek.

  • 14. çocukken tacize/tecavüze uğrayan insan psikolojisi

    bu yazacaklarım tamamen gerçek bir kişi hayatından alıntıdır.

    hiçbir şekilde kurgu imgesi barındırmamaktadır.

    yazacaklarım sonrasında, kimliğimi bilen insanların vereceği tepkilerden korktuğum ve çekindiğim için de oldukça kibar bir dil kullanarak, çok fazla satır arası vermedim. bu sebeple, havada kalan ve eksik olup kafa karıştırabilecek şeyler ile karşılaşabilirsiniz.

    sizden tek istediğim;

    lütfen bu benim yazdığım tek bir entry ile sınırlı kalmasın. başından bu tür çirkin bir şey geçmiş olan herkes, anlatsın.

    anlatalım ki, insanlar az da olsa sidik yarışına girmeden önce anlayabilsinler.
    umudum var hala insanlıktan.

    sevgiyle kalın.

    29 yaşında bir kadınım.
    kocaman bir ailede büyüdüm.
    kocaman bir “aile” apartmanında dünyaya gelen ilk kız çocuğuyum.
    babamın kendisi dışında 5 erkek kardeşi ile 1 de kız kardeşi var.
    benden önce aileye gelen çocuklar arasında 4 erkek kuzenim, “ağabeyim” var. benden 4-5 yaş kadar büyükler.
    apartmandaki bu dairelerin kapıları hep açıktı, o kadar çok güvenirlerdi birbirlerine.
    o kadar çok iç içe büyüdük ki, kimsenin aklına başka şeyler gelemezdi. mümkün değildi.
    benim çekirdek ailem 4 kişiden meydana geliyor.
    ilkokul 4’e giderken, okul müfredatına ingilizce dersi girmişti ve beni deli gibi heyecanlandırmıştı.
    çünkü “ağabey” dediğim kişiler çok güzel bir şekilde ingilizce konuşuyordu.
    tembel bir öğrenci olan ben, ingilizce derslerimi deli gibi çalışıyordum.
    ailem, ağabeylerimden özel ders almamı uygun gördü.
    bizim alt katta oturan amcamlara gidip, ağabeyimden ingilizce öğrenmeye başladım.
    sınavlardan en yüksek notu ben alıyor, akıcı bir şekilde yaşıtlarıma göre çok güzel ingilizce konuşuyordum.
    ailem tarafından ilk defa derslerim konusunda şikayet edilmiyor ve bu şekilde çok mutluydum.
    nasıl başladı bilmiyorum ama bir gün “ağabey” dediğim kişi, beni rahatsız edecek davranışlarda bulundu.
    sanıyorum bu olaylar başladığında ilkokul 5’nci sınıftaydım ve memelerim henüz çıkmak üzereydi.
    çıkmaya çalışan memelerime dokunur, kucağına alıp ingilizce çalıştırır ve anlayamadığım o sert şeyi kalçalarımda hissederdim.
    ne olduğunu, bana ne yapmaya çalıştığını anlayamasam da oldukça rahatsız olmaya başlamıştım bir süre sonra.
    gitmek istemedim ve gitmek istemeyişimi ailem tembelliğime verip, zorla beni alt kata götürürlerdi.
    uzun bir süre bu devam etti. sanıyorum 1 yıl kadar.
    ailemin beni sevmediğini düşündüm.
    bana asla inanmayacaklarını. çünkü çocukça her kavgamızda, ben yerine diğer çocukları savunurlardı.
    değersiz hissettim kendimi.
    korktum.
    öyle korktum ki bu sadece ders çalışmak için gittiğim zamanlarda da olmadı.
    kocaman tripleks bir yazlıkta hep beraberdik ve ben o yaz dönemlerinde bile çok korkuyordum.
    denize gidemiyor, bikini giyemiyor ve hep bol tşhirtler ile tüm hatlarımı kapatmaya çalışıyordum.
    bu arada hep agresiftim, hep ağlıyordum.
    sanıyorum savunma mekanizması olarak agresifliği seçenlerdendim.
    tüm zamanım okuldan eve, evde de odamda geçiyordu.
    13-14 yaşında bir çocuğa her gün ölümü düşündürtebilen bir şeyi yaşıyordum ve kimsenin farkında olmaması da çok acıydı.
    1999 depreminde yaşadığımız bina hasar görünce, selimpaşa’ya taşınmıştık.
    sadece öğrenci olan aileler için, ailem bir bina kiraladı.
    yani orada geçirdiğim o 1 senede, “ağabey” dediğim o çirkin insan yoktu.
    ve o 1 sene, hayatımda yaşadığım en güzel günlerimdi.
    çok kere ölmeyi denedim.
    kimsenin haberi olmadı bundan.
    çareyi yazmakta buldum, yazdım.
    yazdıklarımı herkes uyuduğunda banyoda yaktım.
    hiç en yakın arkadaşım olmadı mesela.
    çünkü kimseye güven duygusu besleyemedim.
    sevemedim de hiç kimseyi.
    sevmeye ve sevilmeye layık göremedim kendimi.
    babamdan nefret ettim mesela, en kötüsü buydu benim için.
    babamı çok severdim. öyle çok severdim ki, beni her gün işyerine götürsün diye arkasından ağlardım.
    o olaydan sonra babamdan nefret ettim. babama canavar gibi davrandım.
    onun da pipisi vardı, o da bana sarılıp beni uyuturken sertleşebilir ve beni rahatsız edebilirdi.
    o beni koruyamamış, onlar haddinden fazla güvenmiş ve bana hiç sormamıştı mesela “neden gitmek istemediğimi”
    gittiğimiz her tatile, her gezilecek yerlere “ağabey” dediklerimizi de almıştı yanımıza ben istemediğim halde.
    hareketlerim ona hep şımarıklık gibi gelmiş ve geçirebileceğim en eğlenceli zamanlarımı bana kabus gibi geçirtmişti bu yüzden.
    o olay yüzünden, babamla arama kocaman bir sınır çizmiştim.
    anneme kızmıştım, beni hep yalnız bıraktığı için.
    4 yaşında kreşe verilen bir çocuk, annesini hatırlamıyor çocukluğunda ve anne, çocuğunun verdiği tepkilerden ne demek istediğini anlayamıyor.
    beni ölümden vazgeçiren tek şey “intikam” duygusu olmuştu.
    o kadar korkunç öldürme planları yapıyordum ki, yaşıtlarım duysa beni taşa tutabilirlerdi.
    her gece inanmakta zorlandığım allah’a söylerdim “bir kız çocuğu olsun”
    ve o çirkin adamın bir gün kızı olunca, o kızı ben de görünce oscar wilde’nın ne demek istediğini anladım.
    “tanrılar dualarımızı kabul ederek, bizi cezalandırır”
    oscar wilde demişken, hatırladım.
    bu olayın bana tek kazandırdığı şey; kitap okuma alışkanlığım oldu.
    içime daha da çok kapanınca, kitaplara gömülmüştüm.
    öyle çok ki, bir gün öğretmenim ailemi arayıp “okumasın artık, ders çalışmıyor kitaplar yüzünden” demişti.
    kitaplarımı bile gizli gizli okuyordum.
    martı jonathan mesela, benim belki de hayatımın kitabıdır.
    “gitmek” fikrini aklıma sokan kitaptır.
    selimpaşa’da mutlu olduğumu, özgür olduğumu, korkmadığımı ve o apartmandan uzaklaşmam gerektiğini açıklayan kitaptır.
    ben hala o apartmanda yaşıyorum.
    her o dairenin kapısının önünden geçişimde, o olayı tekrar yaşıyorum.
    evlenmek istemiyorum.
    bir çocuk doğurmaktan korkuyorum.
    kimseye güvenemiyorum.
    ama sevmeyi öğretebildim kendime.
    intikam almayı unuttum.
    öfkelenmek yerine kızgınım.
    bunları kendime aşılayana kadar çok şeyimi kaybettim.
    birkaç kere doktora gittim, bu durumu anlatabilmek ve çözebilmek için.
    çünkü affetmek istedim, affetmezsem iyileşemeyeceğimi kanaat getirmiştim.
    geçen yıla kadar gittiğim her doktora yalan söyledim, anlatamadım.
    geçen yıl üstün körü anlattığım doktor, “yüzleştin mi” diye sormuştu.
    yüzleşemedim, korktum.
    o doktora da gitmedim bir daha.
    ama bir mesaj attım o kişiye.
    bir kızı olduğunu hatırlattım, kırıldığın yerden kırılacağını söyledim.
    benim artık suskun olmayacağımı da dile getirdim.
    yalnız olmadığımı hissediyorum ilk defa, hayatımda olan güzel bir insan sayesinde.
    sanıyorum, cesaretim bu yüzden.
    ve galiba, kendime daha çok güveniyorum.
    ilk defa güçlüyüm.
    bakın, üstünden kaç yıl geçti hatırlamıyorum bile.
    öyle uzun geçti ki bu zaman.
    kendimi öldürmediğim için, başkalarını öldürmediğim için şanslıyım.
    intikam duygusunun içimde bulundurduğum için şanslıyım.
    oğuz atay’ın dediği gibi;
    “ben ölmek istemiyorum, yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum, bu nedenle mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim.”
    ama şöyle olabilirdi;
    ailem beni göndermeyebilirdi o adamın yanına.
    ailem bana sorabilirdi sebebini.
    ailem anlayabilirdi yeteri kadar benimle ilgili olsalardı.
    ailem “gidelim buradan” diye yıllarca kendimi paraladığımda, kızları mutlu olsun diye gidebilirdi.
    ailem kitaplarımı elimden almayabilirdi.
    geçen okuduğum o haberde, hani şu öz dedesinin tacizine maruz kalan kızın durumu.
    birçok çocukken tacize uğrayan kişilere göre çok şanslı bir yavrucak olduğunu düşündüm.
    kızının davası için hukuk okumaya başlayan bir baba, kızlarının davranışlarının farkında olan bir anne ve duruma karşı suskun kalmak yerine kızlarını koruyan güzel bir aile..
    inanın, her taciz ve tecavüz olaylarında benim gibi kendini bok gibi hisseden birçok kişi var.
    ben okuyamıyorum bile!
    ağlama krizlerim oluyor sebepsiz, müthiş bir agresifliğim oluyor.
    tüm ilişkilerimi sorguluyorum.
    susmamam gerektiğini fark ediyorum.
    birilerine anlatmak ve bu tür durumları yapan insanların ifşa edilmesini istiyorum.
    beni burada, sözlük içinde tanıyan çok insan var mesela.
    çekine çekine yazdım bunca yazıyı.
    utandım, yüzlerine nasıl bakabileceğimi düşündüm.
    korktum yine.
    ateşim çıktı, kalbim hızlandı, ellerim titredi.
    hala ilk gün olduğu gibi, berbat hissettim kendimi.
    ama dile getirilmesi gerek bazı şeylerin, birilerinin artık bu şeyi başlatması gerek.
    aileleri susan 45 çocuk,
    tecavüze uğrayan ve öldürülen onlarca kadın,
    ensest ilişkiye zorlananlar,
    her gün çok kere toplum içinde öyle ya da böyle tacize uğrayan herkes,
    tüm bunlar için artık, bu tür şeyler dile getirilmeli değil mi?
    lütfen,
    ebeveyn olduğunuz zaman, çocuklarınıza kulak verin.
    her hareketini inceleyin.
    dokunarak konuşun onlarla, gözlerinin içine bakarak.
    pamuk prensesleri, uyuyan güzelleri anlatmak yerine bu tür durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini anlatabilecek öyküler oluşturun ve onları okuyun yatırmadan önce.
    en çok da inanın.
    değerli olduklarına inandırın.
    hep yanlarında olduğunuzu hissettirin.
    ben şimdi ne mi yapacağım?
    her zaman olduğu gibi işime gidip geleceğim,
    arkadaşlarımla güzel vakitler geçireceğim.
    en çok istediğim küçük evimi yapabilmek için daha çok paralar kazanacağım.
    ve sanıyorum sadece kitaplarımı alıp o eve gideceğim.
    orada mutlu olmamamın imkanı yok çünkü, biliyorum.

  • 15. iphone'dan nefret etme sebepleri

    yeter itiraf ediyorum...!

    ilk çıktığından beri iphone kullanıyorum. her şeyim apple, mac ler ipadler istemediğin kadar. ama evet, iphone afedersin zik gibi bir telefon kabul ediyorum. ve haklı sebeplerim var:

    -yıllardır barışamadığım daha doğrusu hala çözemediğim sync olayı. ulan her şeyim apple iken bi tane şarkıyı telefona atmak için neden bu kadar takla atmam gerekir, contact'larımı sync ederken neden hala tırsıyorum?

    -neden her ios upgrade'de sapıtır mı korkusunu yaşıyorum. upgrade etsen bir türlü etmesen başka türlü. önceki ios'a dönmek istersin izin vermez dönemezsin. upgrade etmezsin yeni app indirmek istersin git yeni ios'u yükle der.

    -cellular network, location service gibi pil yiyen şeylere ulaşmak neden bu kadar zor? şu alttan bızıttırarak çıkan ekranda hala neden hala bunlar yok?

    -youtube dan bişey dinlerken niye beni ekranın açık kalmasına zorluyosun, ben ekranı kapatıp sadece dinlemek istesem ya da başka bi app te safari de falan bişeye baksam batıyor mu sana?

    ...

    en az 30 madde daha yazarım aklımın almadığı, saçma sapan. aklıma geldikçe eklerim ya da eklemem bilmem.
    niye çıktığından beri kullandığımı da bilmiyorum. sormayın, çok sinirliyim zikerim böyle aşkın ızdırabını. ya da zikmem benim bileceğim iş.

    tanım: tanıma ne gerek var amk.

    edit:
    nooluyo lan.. mesaj atan atana. sync olayını övenler mi dersin, youtube olayını takla atarak çözme yöntemlerini paylaşan mı. ben de zamanında başka bi app buldum dolambaçlı falan yapıyodu bunu... çoktan beri denemedim yeni ios ta çalışıyor mu? jailbreak etsem bi sürü çözümü falan var da... jailbreak ne demek amk. adı üstünde. jail break.

    ben aklıma ilk gelenleri yazdım, sinirlerimi daha fazla bozmayayım diye derinlemesine girmedim. üstüme gelmeyin çok daha fena şeyler söylerim.

    bi de fakirler bok atıyormuş falan edebiyatını zikeyim.. olum evde 2 macbook air 1 macbook pro 2 ipad 2 iphone var daha ne diyeyim.

    hayat bana güzel olması lazım de mi? oh herşey birbiriyle sync anlaşıyo görüyo falan de mi?.. afedersin babayı öyle. ha yiyorsa hepsine son ios os x yüklersen hesapta ok. de.. yemiyor. ben yesem de alet hazmedemiyor. bi de mail gelmiş bugün iphone se çıktı bak istermisin gibisinden. te allam ya..

    amaan neyse sıkıldım. zaten sinirliyim.

  • 16. 8 nisan 2016 ahmet hakan'ın köşe yazısı

    rte korkusu yüzunden doğan medyasında yaşanan değişimin güzel örneklerinden biri. kılıçdaroğlu siyaset bilmiyormuş da en acemi siyasetçi bile bu lafı söylemeden tartarmış. ahaha şaka mısın ahmetciğim belki adam bizzat ve bilinçli bu konuyu tartışmak, kendi kitlesine mesaj vermek, gerçek bir muhalefet sergilemek istedi.

    bakan hanımın biraz duyguları incinmiş, kıyamam. karaman'daki çocuklarda incinecek bir duygu bile kaldığını sanmıyorum.

  • 17. oğlundan çocuğunun olmasını isteyen anne

    (bkz: o kadar sevmek ki içine sokası gelmek)

    herifin biri anasını sikmiş, ben türkçe'yi siksem ne olur ki...

  • 18. babanın yanında araba kullanmak

    - kızım yavaş!
    - bilge araba çıkıyor bassana kornaya!
    - sinyal ver. bilge sinyaaaal.
    - durdur arabayı. ver anahtarı. in.

  • 19. turkcell superonline'nın gsm ile birleşmesi

    şu saatten sonra ensar vakfı'yla birleşirlerse daha temiz olur, kulisler yıkılır.

  • 20. vodafone arena

    alüminyum dış cephe, çimento kaplı stadyumlara arena unvanının verilmesindense, tarihi bir görüntü sergileyen, asimetrik sütunları ile modern mimariyi tarih ile harmanlamış, pratikte ise türkiye'nin en modern teknolojileriyle donatılmış olan bu harika stadyuma arena denilmesi çok daha yerinde ve anlamlıdır. bir defa burada anlaşalım.

  • 21. nusaybin'in dümdüz edilmesi

    önce taşları bağla, itleri sal....askerin, polisin operasyon ve müdahale taleplerini yıllarca geri çevir. adamlar oralara yıllarca yığınak yapsın, örgütlensin...sonra bu politikandan çark et...yüzlerce şehit'e üzüldüğünü söyleyenler; bu müthiş yığınaktan sonra, güvenlik güçlerine aniden "saldırın artık, vaz geçtim" diyen zihniyet nasıl gözardı ediyorlar anlamıyorum.

    orada şehit olanlardan birinin oğlu olduğunuzu düşünün. "barış süreci" denilen dönemde, babanız her eve geldiğinde; "adamlar azdı, şehitlik bile kurdular, elimizi süremiyoruz. gözümüzün içine baka baka elde silah dolaşıyorlar" veya " adamlar azıttı, kimlik kontrolü bile yapmaya başladılar" diye yakındığını...sonra bir gün seçim barajı meselesi gündeme gelince, kendi kafasına göre "barış süreci"ni başlatanın, aniden savaşmaya karar verdiğini ve bu büyük yığınak, alt yapı hazırlıkları vs ile zor çatışmalara sokulan babanın şehit olduğunu düşün..ne hissederdin?

  • 22. herkesin dindar olduğu iş yerinde tek ateist olmak

    bir fabrikada iş bulmuştum bundan yıllar önce. title saglamdi ama sonradan gördüm ki zaten pazarlama muduru patronun yegeni, depo sorumlusu patronun enistesi falan. her birimin basinda bir akraba titrin icini bosaltmislar. burasi oyle bir yerdi ki gunde 2 hatta 3 vakit namaz kiliniyordu mescitte. binanin icinde omzuna coraplari asmış kollar dirsege kadar sıvalı adamlari gunun her saati gormek mumkundu. ılk gunler envanterlere bakiyorum. sunucu kabinlerinin yaninda bir de ses sistemi var. neyse bana dediler ki biz tum fabrikada ezan okuyoruz. flash diske ezan yuklemisler ezan vakitlerinde tum odalarda bangir bangir ezan dinliyoruz. olm dedim sen nereye dustun. neyse o mubarek gun geldi ilk cuma. ben ateist degilim ama cumalara da gitmem. ofis hayalet sehir gibi ki saat daha 11:30 . sadece kızlar var arada sirada onlari goruyorum derken. patron geldi. cumaya gitmiyor musun dedi. hayir calisiyorum dedim. sonra basladi kuran'dan ayet okumaya sonra da tercume etti. sonra da ima etti bu sekilde calisamayiz diye. ulan benim canima minnet. sonraki cumalarda en once gidip en son gelen bendim. atliyordum arabaya arkadaslarin yanina gidip cay kahve icip geliyordum. donerken internetten cuma hutbesini de okuyordum ki konu acilirsa , evet ya degil mi ya diye konuya dahil olabileyim. takiyyenin dibine vurmus durumdaydim. sonra birgun yarin ise gelmeyeceksiniz dediler. niye lan dedim bayram degil seyran degil. yilbasi dediler. kafa gitti tabi meger hicri yilbasiymis. oo afyon alirim bir dal dedim evimde kutladim yilbasimi. oyle bir patron sirketiydi ki bu patron satin alma mudurunu arayip manava yollayabiliyor bana aksama bi meyve yap abi diyordu. sonralari ara sira arayip remzi abi bana bi meyve yap abi diye takiliyordum buna. sonra patron geldi birgun dedi yapiyi degistiriyorum daha verimli calisacagiz. sirketin bir katını internet cafe gibi masalarla u şekline soktu. butun birimler orada birlesmis milletlerdeki gibi oturduk. emekli olmuş aile babasi evde ota boka karistigindan istenmez ya ayni role burundu millet isyan etti de eski haline getirdi 2 gunde.
    sonra bir gun biri geldi sizi disari alabilir miyiz dedi. boyle bir 10 sn bakistik elemanla. anlamadim dedim. denetciler gelmis de disarida bekleyebilir misiniz dedi. adamlar sigortami yapmamis diger aile uyeleri ve baska calisanlarla birlikte disari ciktik. lan dedim ben ne yapiyorum sikerim boyle isi. neyse dedim maas yatsin gideriz. maas gunu geldi herkese zarf dagitiyorlar. hadi beni sigortalamamislar sigortalilara niye elden veriyorlar dedim. adamlari asgari ucretten gosterip kalani elden veriyorlarmis. patron son model bir porsche'a biniyordu ama calisanlarinin maasindan caliyordu. sonucta cumasini kilan agzindan allah peygamber eksik etmeyen biriydi. tam bir gunumuz akp'si gibiydi.

  • 23. arda turan

    eğer psikolojik olarak bir uyumsuzluk var ise türkiye'den kopamamış olmasındandır. tv ne zaman açsam her yerde arda. hiç bişe yapmasa konferansa canlı bağlanıyor, her reklam teklifini kabul ediyor.
    her şey para olmamalı kop git buralardan be.
    bedeni, ruhu her şeyi türkiye'de. ya ben olsam türkiye hattı telefon bile kullanmam sadece ailem ile görüşürüm.kafamı sadece takıma odaklarım. eminim antrenmandan çıkar çıkmaz acunu falan arıyordur.

  • 24. bağcılar'ın en yaşanılası yeri

    dışı

  • 25. yurtdışında yaşamak

    2 aydır yurtdışında yaşıyorum, resmen detoks amk detoks, hala bünyemden türkiyeyi atmaya çalışıyorum, çok ağır metal biriktirmişim.

    en büyük korkum bi aksilik olup türkiyeye geri dönmek.

    allah göstermesin.

  • 26. devlet bahçeli

    atatürk türkiye'sini yıkan akp'nin koltuk değneği ve koltuk sevdalısı olarak anılacaktır.

  • 27. izmir'in en yaşanılası yeri

    kirizman'dır.

    izmirli qızlar eqlesin.

    şaka lan eklemeyin, bi tanesi ekledi zamanında içerde çocuğu uyutuyor şuan:)

  • 28. kuzey kore haber ajansının tayyip erdoğan tweeti

    orada mal varlığı edinen salağa rte'nin kazığı olmuş. ne tür bir davar acaba kuzey kore'de yatırım yapıyor. bana göre iyi olmuş. salak salaktır, dışarıda ya da içeride.

  • 29. m. bekaroğlu'nun sema ramazanoğlu'na sahip çıkması

    yine bazıları tarafından çarpıtılmaya çalışılan bir olaydır. mehmet bekaroğlu ile ilgili verilen twitter linkinde sema ramazanoğlu'na sahip çıkan herhangi bir söz yok. ayrıca yine yukarıda bahsedildiği gibi kemal kılıçdaroğlu için "haddini aştı" gibi bir ifade de yok. sadece kemal kılıçdaroğlu'nun söylediği söz için "amacını aştı" ifadesi var. e bu ikisi arasında da dağlar kadar fark var.

    tıpkı kemal kılıçdaroğlu'nun "önüne yatmak" sözü çarpıtıldığı gibi burada da bekaroğlu'nun sözleri fazlasıyla çarpıtılmış. fırsatçı akitler chp'de bir kriz varmış gibi falan göstermeye çalışıyorlar. kanmayın, kandırılmayın. bu akitleri de çok takmayın efendim. saygılar..

  • 30. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    new york’ta ünlü bir restoran son zamanlarda neden sürekli olumsuz geri bildirim aldıklarını tespit etmesi için bir danışmanlık firmasıyla el sıkışır. firmanın ortaya çıkardığı şey inanılmaz. aşağıda bu işbirliği sonunda restoranın nasıl bir gerçekle karşılaştığını craigslist üzerinden kendi sundukları verilerle görebilirsiniz. sonuç sahiden beklenmedik.

    hem buralı müşterilerimize hem de turistlere hizmet veren ünlü bir restoranız. yıllardır yaptığımız bu işte son zamanlarda fark ettik ki bundan 10 yıl öncesine göre daha fazla çalışanla hizmet vermemize ve menüden bazı yemeklerimizi kaldırmamıza rağmen servis müşterilerimiz tarafından çok yavaş bulunuyor.

    restoran yorum sitelerinde en yaygın olarak karşılaştığımız şikayet servisin çok yavaş olduğu ve insanların boş masa için uzun süre beklediği yönünde.

    bu yorumlardan hareketle bu durumu açıklığa kavuşturarak problemin ne olduğunu bulacak bir danışmanlık firmasıyla anlaştık. beklediğimiz bir şekilde ilk olarak çalışanlarımızın daha fazla eğitime ihtiyacı olduğunu, mutfaktakilerin yeterince etkin çalışmadığını belirttiler.

    new york’taki pek çok restoran gibi kapalı devre kamera sistemi ile biz de restoranımızı izliyoruz. şu anda dijital sistemde kayıtlarımızı tutsak da 10 yıl öncesinde hala video kasetlerle kayıt işlemini gerçekleştiriyorduk. günün her anı kayıt gerçekleşiyor ve bu kayıtları 3 ay boyunca güvenlik sebepleriyle tutuyorduk.

    firma bu eski kayıtları bulmamızı ve çalışanlarımızın 10 yıl öncesinde bugünden farklı olarak nasıl hareket ettiklerini bulmamızı istedi. kayıt odasına gittiğimizde hiçbir kaset bulamadık. ancak eski kayıt cihazlarının içinde birer kaset kaldığını gördük.

    eski kaydın üzerindeki tarih 1 temmuz 2004’ü gösteriyordu. restoran o gün oldukça kalabalıkmış. büyük bir monitöre bağlayıp izlemeye başlamadan önce hemen yanında bir başka monitöre de yine oldukça kalabalık bir başka gün olan 3 temmuz 2014 tarihindeki kamera kaydını aktardık.

    çok dikkatli incelediğimiz bu kayıtların sonucunda şu ilginç verilere ulaştık:

    2004

    - müşteriler içeri giriyor.
    - masalara geçiyorlar ve menüleri açıyorlar, 45 müşteriden 3’ü başka bir masaya geçmek istiyor.
    - müşteriler menüyü kapatıp siparişini verene kadar ortalama 8 dakika harcıyor.
    - garsonlar anında masanın yanında belirip siparişleri alıyor.
    - başlangıçlar 6 dakikada hazırlanırken daha zor olanları birkaç dakika daha uzun sürüyor.
    - 45 müşteriden 2’si masaya gelen yemeği geri gönderiyor.
    - garsonlar bu sırada masaları gözlüyor ve herhangi bir ihtiyaç ortaya çıktığında masaya koşuyor.
    - müşteriler yemeklerini bitirdiklerinde hesaplar masaya geliyor ve 5 dakika içerisinde masa boşalıyor.

    * ortalama masada kalma süresi: 1 saat 5 dakika.

    2014

    - müşteriler içeri giriyor.
    - masalara geçiyorlar ve menüleri açıyorlar, 45 müşteriden 18’i başka bir masaya geçmek istiyor.
    - menüyü daha açmadan müşteriler telefonlarını çıkarıyor. bazıları fotoğraf çekerken bazıları telefonlarında başka şeylerle ilgileniyor. (müşterilerimizin kablosuz ağ hareketlerini incelemediğimiz için detaylı bilgi edinemiyoruz.)
    - 45 müşteriden 7’si garsonları hemen yanına çağırıyor ve telefonlarından garsonlara bir şeyler gösterirken yaklaşık 5 dakika geçiyor. garsonlara burada ne yaptıklarını sorduğumuzda internet şifresini soran müşterilere yardımcı olmaya çalıştıklarını söylediler.
    - nihayet garsonlar masaya yaklaşarak müşterilerin siparişini almak istiyor. büyük çoğunluk henüz menüyü bile açmadığından garsonlardan biraz beklemelerini istiyor.
    - müşteriler menüyü açıyor. tekrar ellerine telefonlarını alıp menünün üzerinde telefonlarıyla ilgilenmeye devam ediyor.
    - garsonlar, müşterilerin sipariş vermeye hazır olup olmadığını öğrenmek için masaya gidiyor. müşteriler biraz daha zaman istiyor.
    - en sonunda sipariş vermeye hazırlar.
    - müşteri masaya oturduktan sonra sipariş verene kadar geçen ortalama süre: 21 dakika.
    - yemekler 6 dakika içerisinde servis ediliyor, bazı zor yemeklerin servisi birkaç dakika daha uzun zaman alıyor.
    - 45 müşteriden 26’sı ortalama 3 dakikasını yemeklerin fotoğrafını çekmeye ayırıyor.
    - 45 müşteriden 14’ü birbirini yemek önlerindeyken ya da yemeği yerken çekiyor. fotoğraflar üzerine konuşulması ve bazen tekrar çekilmesi ortalama 4 dakika alıyor.
    - 45 müşteriden 9’u yemeklerini soğuduğu ve tekrar ısıtılması gerektiği için geri gönderiyor. açıkça belli ki telefonla biraz daha az zaman geçiren müşteriler yemeğinin soğuduğundan şikayet etmiyor.
    - 45 müşteriden 27’si garsondan grup fotoğrafı talep ediyor. 14’ü fotoğrafı beğenmeyip yeni bir tane çekilmesini isterken bu esnada yaşanan havadan sudan muhabbetler ve fotoğraflar üzerine yorumlar sebebiyle ortalama 5 dakika geçiyor. dolayısıyla garsonlar başka masalarla bu esnada ilgilenemiyor.
    - müşterilerin çoğunun yemeği bittikten sonra hesabı masaya istemesi arasında yaklaşık 20 dakika geçiyor. bunun ötesinde bundan 10 yıl öncesine kıyasla hesap geldikten sonra masadan kalkılması ortalama 15 dakika daha uzun sürüyor.
    - 45 müşteriden 8’i telefonuyla ilgilenerek yürüdüğünden restorandan ayrılırken ya garsona ya da başka müşterilere çarpıyor.

    * ortalama masada kalma süresi: 1 saat 55 dakika.

    restoran son olarak ekliyor: “dışarıda o kadar seçenek varken restoranımıza gelen herkese teşekkür ederiz. ancak lütfen biraz daha anlayışlı olabilir misiniz?”

    akıllı telefonları akıllıca kullandığımız zamanlar diliyor, afiyet olsun diyorum.

    kaynak

  • 31. nazlı çelik

    oturdugu yerden kose yazisiyla bolgeyi analiz eden "dinazor" duayenlerin yerine, bolgeye gidip haber yapan gazeteci. yuregine kurban olsunlar senin.

    bolge bosmus da, kurguymus da vs... ne olursa olsun oraya gitmesi, askerin,polisin motivasyonunu olumlu etkiliyor. o askere, polise uzatilan mikrofon bile olumlu etkiliyor.

    kac tane gazeteci bunu yapti ki kadin turkiye'nin en buyuk kanallarindan birinde haberin basi.

    kendisini tebrik ediyor, allah bin kere razi olsun diyoruz. tahminen agirligi 50 kg bile yoktur ama 90 kilo tasak vardir kendisinde... helal olsun.

  • 32. türkiye'deki yozlaşmanın sebepleri

    iyi insanların tembel ve cesaretsiz olması

    çünkü beyim hırsız çalar, katil öldürür, sapık siker, yavşak yalar. önemli olan senin ne yaptığındır.

  • 33. mhp'de başkan kim olmalı anketi

    (bkz: recep tayyip erdoğan) her yerin başkanı olmalı yurdumun milletimindir ancak çatma başkan olayım çehreni ey nazlı bilal

  • 34. ıssız koyda çıplak güneşlenirken çıkagelen 2 erkek

    word'e yazılsa baştan aşağı maviye boyanacak hikaye.

  • 35. 8 nisan 2016 mhp'ye kayyum atanması

    sıradaki kayyum; benden, sevip de kavuşamayanlara gelsin.

  • 36. 8 nisan 2016 mhp kurultay davası

    kurultay kararı çıkmış olan davadır.

    türkiye için çok ama çok hayati bir sonucu olabilir. lakin bahçeli muhaliflerinden sinan oğan ve meral akşener ortak hareket ederlerse , yanlarını da mansur yavaş gibi partiden dışlanan ama toplumda karşılığı olan siyasetçileri çekerlerse kıvamında bir muhafazakar milliyetçi çizgi tuttururlarsa akp'den çok ciddi oy koparırlar ve çok başarılı olurlar.

    an itibariyle türkiye'de mevcut siyasi dengeleri değiştirecek tek olay bu mahkeme sonucudur.

  • 37. 1972'den beri içine su girmemiş kavanoz

    (bkz: 4 milyar yıldan beri için su girmemiş gezegen)

    --- spoiler ---
    içindeki bitkiler canlılığını ve yeşilliğini korumaya devam ediyor. çok uzun süredir su ilavesi de yapılmadı.
    --- spoiler ---

  • 38. en hüzünlü klasik müzik eserleri

    başlıkta biri hariç (henryk gorecki) henüz yazılmamış olmasına hayret ettiğim on hüzünlü şaheser birkaç cümlelik naçizane yorumlarımla aşağıdadır. * * *

    not: parçalar rastgele sıralanmıştır.

    1 - henryk gorecki - symphony of sorrowful songs : lento e largo - full versiyonu
    insanoğlunun yaptığı ve yapabileceği muhtemelen en depresif sanat eserlerinden biri. özellikle ikinci bölümü ve onun arka planında yer alan hikayesi düşünülürse, kişiyi ruhen yıpratmaması mümkün değil gibi. parçanın en bilinen kısmı olan yaklaşık 10 dakikalık ikinci bölümünün sözleri, ikinci dünya savaşı sırasında bir toplama kampında yer alan küçük bir kızın hapishane duvarlarına yazdığı dizelerden oluşur. tamamı yaklaşık 55 dakika olan bu şaheser, 20. yüzyıl besteleri içerisinde milyon sayısına ulaşan kopyayla en çok satılan klasik müzik eseridir. hatta tam 138 hafta boyunca en çok satılanlar listesinde yer almış.

    2 - zbigniev preisner - concerto en mi minor : versiyon 1 - versiyon 2
    kieslowski filmlerinin efsane bestecisi preisner'ın, ya da filmlerdeki kurgusal kimliğiyle van den budenmayer'in en popüler bestelerinden biri. the double life of veronique filminin en kilit sahnelerinden birinde bizzat veronika tarafından seslendirilir. dolayısıyla bu dramatik parça, filmdeki çarpıcı sahneyle birleştiğinde epik bir boyut kazanır. parçada hüznün yanı sıra gerilim öğesi de dikkat çeker. kısacası, çok farklı duyguları harekete geçiren muhteşem bir eser. yorumcu ise elzbieta towarnicka. spoiler olmaması adına filmdeki sahneyi değil, farklı bir performansı buraya ekledim.

    3 - zbigniew preisner - lacrimosa
    preisner'ın yakın dostu kieslowski'nin ölümü üzerine bestelediği tüyleri diken diken eden ağıtı. bu kısa ağıttan anlıyoruz ki, bir insan, dostunun ölümüne en fazla bu kadar üzülebilir ve üzüntüsünü en içli haliyle böyle dışa vurabilir! ayrıca bu parça the tree of life filminde de kullanılmıştır. tıpkı bir yukarıdaki parçada olduğu gibi, yorumcu yine elzbieta towarnicka. ve towarnicka yine o kudretli sesi ve tanrısal yorumuyla yeniden kalbimizin en gizli saklı köşelerine sesleniyor. ama bu defa kesinlikle daha acımasız!

    4 - paul de senneville - mariage d'amour
    aslında internet aleminde bu parçanın chopin'e ait olduğu geyiği de döner ama itibar etmeyiniz. bu underrated fransız amcamızın bunun gibi pek çok hisli parçası mevcut. bu öylesi bir parçadır ki, etkisi lirik bir şiir okurken, çimlerde uzanıp gökyüzüne bakarken, pencere kenarından yağmuru izlerken katlanan cinsten. biraz klişeleri ve ucuz romantik cümleleri art arda sıralamış gibi oldum ama dediğim durumlarda dinlemeyi deneyin, bana hak vereceksiniz. *

    5 - dimitri şostakoviç - the second waltz
    muhtemelen listedeki en popüler beste ve yirminci yüzyılın medhar-ı iftarlarından şostakoviç'in de en tanınmış eserlerinden biri. hemen herkesin az çok aşina olduğu bu melodi hakkında affınıza sığınarak kaba bir ifadeyle, "orgazmdan daha zevkli anlar" yaşatan deyimini kullanmak istiyorum. gerçekten de günümüze değin yaratılmış tüm sanat eserleri içerisinde bence kesinlikle en iyilerden biri. adeta mona lisa tablosu gibi, hem hüzün hem de neşeyi bir arada sunuyor. ayrıca bir bakıma da rus valslerinin neden dünyada en iyi olduğunun naçizane bir örneği.

    6 - giuseppe tartini - devil's trill sonata
    hakkında gerçeklerle efsanelerin iç içe geçtiği masalsı bir şölen. eserin bestecisi tartini'nin iddiasına göre, ortaçağdan beri en bilinen avrupa söylencelerinden olan şeytanın bir insanın ruhunu istemesi hadisesi (mesela faust) kendisinin rüyasında vuku bulmuş. rüyasında şeytan tartini'den ruhunu istemiş; tartini ise "ne malum şeytan olduğun? iki takla at da görelim demiş. dur ya, galiba o başka mevzuydu. ne malum şeytan olduğun, sen önce bana güç ve yeteneğini ispatla" demiş ve şeytan da bu parçayı kemanıyla öylesi dokunaklı çalmış ki tartini altüst olmuş. sonrasında rüyadan uyanınca, bu parçayı hatırladığı ölçüsünde bestelemiş; ama ortaya çıkan eserin asla rüyadaki kadar muhteşem olamadığını da söylemiş. sadece öyküsü için bile dinlenebilecek olağanüstü bir eser. özellikle keman sevenlerin beğeneceği türden.

    7 - aleksandr porfiryeviç borodin - prince igor. enstrümental versiyon - versiyon 2
    bu parçanın aslında üç farklı versiyonu mevcut. üçüncüsünü koymamamın sebebi, böylesi şahane bir eserin bir rapçi tarafından piç edilmesidir. o versiyonu apaçi tayfası dinleyebilir. * bu iki versiyondan ilkini, alanında belki de en ünlü isim olan andre rieu enstürmental; ikincisini ise norveçli soprano sissel rock müzik destekli yorumlamış. ben ikinci versiyonu daha çok sevmekle birlikte, ilk versiyonun çok daha hisli olduğu belirgin. özellikle kamera rieu amcamıza yakın çekim yaparken adamdaki hisli ifadeyi ve bir anda martıya dönüşen kaşları görünce içlenmemek ne mümkün! *

    8 - brahms - hungarian dances -no : 1 - no: 5
    aslında bu macar dansları serisi, farklı kişilerde farklı hisler uyandırabilir. kiminde neşe ve eğlence hissi yaratırken, bir başkasını ise hüzünlere gark ettirebilir. nitekim benim de tüm klasik müzik eserleri içerisinde en sevdiklerimden ve en hüzünlü bulduklarımdan biridir. tamamı dokuz bölümden oluşan bu bestelerin kanımca en iyi ikisini burada paylaşıyorum.

    9 - antonin dvorak - romance for piano and violin ops 11
    ilgili linkteki yorumlardan biri bu parçayı muhteşem özetlemiş: "romance in sad major". gerçekten de bir ninni edasıyla başlayan parça, ilerleyen dakikalarda kemanın devreye girmesiyle hüzünlü bir şekle dönüşüyor ve vurucu etkisini, suyla buluşan rakı misali sonradan gösteriyor. doğu avrupa'ya özgü hüznü iliklerinize kadar yaşatan cinsten.

    10 - antonin dvorak - song to the moon (rusalka)
    çek besteci dvorak'ın muhtemelen en bilinen operası rusalka'nın ilk perdesinde yer alan arya. aslında uzun bir opera olan rusalka'nın bu derece popüler olmasının en önde gelen gerekçelerinden biri de, linkini paylaştığım "ay'a şarkı" adıyla bilinen işte bu aryadır. bu muhteşem parçayı, sadece sesine değil, duru güzelliğine de hayran olduğum anna netrebko gibi bir sopranodan dinlemek elbette daha keyifli.

  • 39. vikings

    --- spoiler ---

    wessex krali oglundan hamileyim diyen kwentrith'e:

    -how strange life is....

    lan hayat garip degil siz gavatsiniz.
    --- spoiler ---

  • 40. rte'nin chp'li hanım kardeşlerine seslenmesi

    şunları diyen ya da denmesine tepki göstermemiş kişi mi seslenmiş diye sorduğum seslenme:

    “bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem."
    tayyip erdoğan / dilşat aktaş hakkında.
    - “kadına şiddet abartılıyor."
    tayyip erdoğan / son 7 yılda %1400 artan kadın cinayetleri hakkında.
    - “ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum."
    tayyip erdoğan / kadın dernekleri ile yaptığı toplantıda.
    - “benim bedenim, benim kararım diyenler feminist."
    tayyip erdoğan / kürtaj tartışmaları hakkında.
    - “kürtajı bir cinayet olarak görüyorum."
    tayyip erdoğan / kürtaj tartışmaları hakkında.
    - “tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar."
    recep akdağ / akp bakanı, kürtaj tartışmaları hakkında.
    - “tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum."
    ayhan sefer üstün / akp milletvekili, insan hakları komisyonu başkanı
    - “tecavüze uğrayan da kürtaj yaptırmamalı.
    bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular."
    ayhan sefer üstün / akp milletvekili, insan hakları komisyonu başkanı
    - “kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın."
    i.melih gökçek / akp ankara belediye başkanı
    - “anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? anası ölsün."
    i.melih gökçek / akp ankara belediye başkanı
    - “yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya."
    tayyip erdoğan / münevver karabulut cinayeti hakkında.
    - “kızlarına sahip çıksalarmış."
    celalettin cerrah / münevver karabulut cinayeti hakkında.
    - “medya olayları abartıyor. kadına yönelik şiddet algıda seçicilik."
    fatma şahin / akp bakanı
    - “evdeki işler yetmiyor mu?"
    veysel eroğlu / akp bakanı / kendisinden iş isteyen kadına.
    - “kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek."
    mehmet şimşek / akp bakanı
    - “kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor."
    erhan ekmekçi / akp il genel meclis üyesi
    - “türk kadını evinin süsüdür."
    vecdi gönül / akp bakanı

  • 41. sözlük kızlarının tanışalım mı'ya olası cevabı

    eleştirilmeden önce önemli hir hususa dikkat edilmesi gereken cevaplardır.

    alacağınız bütün cevaplar, entry'lerinize göz atıldıktan sonra verileceğinden dolayı aslında hepsi bizzat karakterinizi yansıtıyor olacaklar.

    size sapık imasında bulunanları burada şikayet etmeden önce dikkat edin derim.

  • 42. kiralık aşk

    yönetmen, öpüşme bile olmadan sevişme sahnesi çekebilmiş. bu yetenek değil de nedir allasen?

  • 43. yüzüklerin efendisi'ni defalarca izleyen insan

    kendime çok yakın hissettiğim insandır.sever, sayarım kendisini.her izleyişimde sanki ilk kez izliyormuşcasına heyecanlandığım serinin kanımca bir ikincisi çekilmemiştir.tabi kendi dönemi içinde değerlendirmek gerek.

  • 44. turkcell hatlarımızı iptal ediyoruz kampanyası

    etrafimdaki 8 kisiyi vodafone'a gecirerek destekledigim kampanya

  • 45. uçurulduktan sonra hayat var mı

    merhaba,
    ben angry engineer.
    resmi kayıtlara göre 08.03.2016 20:21:00 tarihinde tıbben uçuruldum.
    ve neredeyse bir ay boyunca yazar fonksiyonlarım faal olmayarak mezarda yattıktan sonra 07.04.2016 11:57:00 tarihinde diriltildim.
    şimdi hepinizin merak ettiği uçurulurken ne hissediyorsunuz? uçurulduktan sonra hayat var mı? dirilirken ne hissediyorsunuz? uçurulunca zaman geçiyor mu? tekrar yazar olunca daha farklı bir yazar mı oluyorsunuz? bütün bu parapsikolojik sorularınızı yanıtlamaya çalışacağım.

    1-uçurulurken ne hissediyorsunuz?
    >uçurulurken bir şey hissetmiyorsunuz. hesabınıza girerken bu hesaba erişim ekşi sözlük tarafından engellenmiştir diye kırmızı tonda bir yazı geliyor. sonra nick altınıza gittiğinizde leyla ibaresini ve 4 adet sıfırı (bkz: leylanın gözlüğü) görünce içinizden inancınıza göre bir dua okuyup ya da klavyeye fakirseniz karanfil zenginseniz gül bırakıp tuvalete sıçmaya gidiyorsunuz. derken imamın sela okuması gibi emailinize noreply@sourtimes.org adresinden “merhaba xxx, ekşi sözlük hesabınızı kullanıma kapattık. ekşi sözlükte yazar olarak sadece konsepti idrak etmiş yazarların barınmasını istediğimizden bunu yapıyoruz. yazdıklarınızın yedeklerini https://eksisozluk.com/.yedek adresinden indirebilirsiniz. moderasyon tarihçeniz şöyle bık bık bık teşekkürler (bkz: ah canım), ekşi sözlük” diye bir email geliyor ve bizde ikindi namazına müteakip son vazifemizi yapıp yedek almak üzere cemaatle belirtilen yerde belirtilen saatte yedek alıyoruz. sonra yine fakir isek bir siktirip çay demliyor, zengin isek mağrur bir ifade ile çıplak olarak sadece robe de chambremizi giyip düble on the rocks single malt viskimizden (black label acı aromasıyla çok başarılı, tavsiye edilir) iki yarım yudum alıp otuz bir çekmeye jakuziye intikal ediyoruz.

    2-uçurulduktan sonra hayat var mı?
    >bu inanca göre değişen bir soru. eğer reenkarnasyona inanıyorsanız çaylak olarak sözlüğe geri dönüyorsunuz. tabi bu kabir azabıyla beraber geliyor. yaklaşık 29000 kişilik bir liste var… yok ben çok tanrıcıyım derseniz hemen paralel tanrısı fetö’ye başvurup ikinci bir şans istiyorsunuz. yok hacı ben tek tanrıcıyım derseniz yeni bir mecra aramak üzerine google baba türbesine gidiyorsunuz. ateist iseniz en güzeli sosyal medyaya siktiri çekip hiçbir arayışa girmemek ve siyah monitöre bakmak…

    3-dirilirken ne hissediyorsunuz?
    >hiçbir şey… mesela ben dirilmişim ama dirildiğimi amroth isilra adlı yazar farketmiş. muhtemelen ak yürüyen olarak döndüm. ve esasında ak yürüyen olmadığımı bu arkadaş fark etti. eğer o olmasaydı farkında bile olamazdım. onun sayesinde badilerim bana haber saldı. ve varlığımı öğrendim. hala noreply@sourtimes.org’dan bir haber yok. (bkz: hocam ayıp oluyor ama)

    4-uçurulurken zaman geçiyor mu?
    >açıkcası geçiyor. oğlum buradan yediğiniz her bok gözüküyor lan. insterstelların final sahnesi gibi oluyor amk… zaman mekan kayıyor… neyse her şeyi anlatıp olayın mistik kısmını bozmayayım...

    5- tekrar yazar olunca daha farklı bir yazar oluyorsunuz?
    >evet… artık dışarıdaki hayata daha çok kıymet verip bu fani ortama mesafeli yaklaşmak gerektiğini anlıyorsunuz… çok şey var da buradan uçurulunca bana kızan badilerim daha çok azap çektikleri için onlar adına susacağım… kısacası beynime denk gelen kurşun öldürmemiş ama ben artık eski ben değilim.

    varsa sorusu olan cevaplamaya çalışırım…

    tanım: metafizik bir durum.

  • 46. en karizmatik element ismi

    en zekisi aynştaynyum

    en esprilisi sezyum

    en fransızı fransiyum

    en hovardası kaliforniyum

    en terbiyelisi terbiyum

    en şairi bir harf eksikle argon

    en karizmatiği kopernikyum ve mendelevyum aralarında paylaşsın.

  • 47. 12 nisan 2016 fenerbahçe real madrid maçı

    --- spoiler ---

    taraftarın takıma güvenmesi güzel fakat sıralaması ne olursa olsun iki tane eurocup tadında gruptan çıkan bir takım için taraftarı fazla öz güvenli bulduğumu da belirtmek isterim.

    --- spoiler ---

    iki tane eurocup tadında gruptan çıkmışız. ahahaahaha ek not bu gruplarda birince de olduk ama eurocup tadında grupları hatırlayalım.

    grup a : (top24)

    1-) fenerbahçe
    2-) khimki
    3-) kızılyıldız
    4-) r.madrid
    5-) bayern münih
    6-) strasbourg*

    ---------------------

    grup e : (top16)

    1-) fenerbahçe
    2-) lokomotiv kuban
    3-) panathinaikos
    4-) kızılyıldız
    5-) a.efes
    6-) daçka
    7-) malaga
    8-) cedevita

    şeklinde bitmiş gruplara eurocup tadında demek de cidden beyin erozyonunun ilk belirtileri olabilir.

    yahu kardeşim saçmalayın da bu kadar saçmalamayın. euroleague'in daha ilk gruplarında sonuncu olmuş takım eurocup'ta final oynuyor* ama fenerbahçe'nin birinci olduğu gruplar eurocup tadında oluyooahahahahahahaha.

    bu yeni nesilde utanma yok. ben böyle bir entry girmeyi geç, aklımda geçirsem benliğimden utanırım lan. bu nasıl kıyas! şaka gibi. insan bu kadar saçmalamaya yazacak şeyde bulamıyor sadece nasıl diyor, nasıl oluyor da bunun vücuduna nufüs eden oksijen beyne gitmiyor diye düşünüyor.

  • 48. az kişinin bildiği muhteşem web siteleri

    her çeşit ambiyans efektine tek elden ulaşabileceğiniz sitedir. kar, tekne sefası, yağmur, üniversite, kamping, tren vs vs.
    http://defonic.com/night.html

  • 49. doğuş otomotiv'in yeni tiguan fiyatını kaldırması

    volkswagen tiguan yeni kasasının tanıtımını resmi olarak nisan 2016 başı gibi resmi sitesinden yaptı. çok iyi hazırlanmamış bir mikro sitesi de yapmışlardı. sitede ne donanımları görüyordunuz ne de fiyatları. sadece 2,0 dizel araç donanımları vardı. fotoğraflarla idare ettik.

    4 nisan 2016 tarihinde fiyatlar ve donanımlar açıklandı ve 5 nisan 2016 öğle saatlerine doğru fiyatlar geri çekildi.

    araba fiyatları konusunda çok uzman olmasam da, tiguan fiyatlarının diğer benzer segment markalara göre uygun fiyatlı olduğunu düşünüyorum. doğuş otomotiv de öyle düşünüyor belli ki, fiyatları apar topar kaldırdılar ve 4 gündür yeni bir açıklama yok. fiyatların kaldırıldığı gün sordum, "fiyatlar niye kaldırıldı" diye. bana güncelleme yapılıyor dendi. daha 24 saat geçmeden ne güncellemesi bu?

    eminim ki büyük bir hata yapıldı ve fiyatlar ciddi anlamda yükselecek. bu durum gerçek anlamda büyük bir skandal.

    eski fiyatları aşağıya yazıyorum. bakalım yeni fiyatlarla aralarında ne kadarlık farklar olacak?

    - 1,4 tsı 125 ps manuel trendline 85.308,50 tl.
    - 1,4 tsı 150 ps dsg trendline 100.708,50 tl.
    - 1,4 tsı 125 ps manuel comfortline 93.428,50 tl.
    - 1,4 tsı 150 ps dsg comfortline 108.828,50 tl.
    - 1,4 tsı 150 ps dsg highline 119.468,50 tl.
    - 1,6 tdı 115 ps manuel trendline 98.188,50 tl.
    - 1,6 tdı 115 ps manuel comfortline 106.308,50 tl.
    - 1,6 tdı 115 ps manuel highline 116.948,50 tl.
    - 2,0 tdı 150 ps dsg comfortline 152.276,00 tl.
    - 2,0 tdı 150 ps dsg highline 166.276,00 tl.

  • 50. defalarca pişman olunup yine de yapılan hareketler

    auxerre-lyon 2.5 üst.