Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. padişahlar esrar içerdi

    (bkz: padişahların seks yapıp içki içmesi)

    padişah götü yalayıcılarının tepkisini çeken başka bir başlık daha...

    ulan padişah dediğiniz adam da insan, tabii ki yapmıştır, şimdi siz padişahların sıçtığına falan da inanmazsınız...

    (bkz: padişahların sıçmaması)

  • 2. mustafa koç

    divan otelde mahsur kaldığımız o gün bizi polislere vermeyen, otelin içi bile bir takım oornitorenk çocukları tarafından gazlandığında, o canhıraş ortamda boğulurken aşağıdaki konferans salonlarına bizi alan, herkesin can havliyle bağırdığı o kıyamet yerinde bizi sakinleştirmeye çalışan, dışarı çıkıp polislere "yapmayın, bırakın bu insanları" diye konuşma yapan, beni ve arkadaşlarımın arka taraftaki acil bir çıkıştan çıkmamızı sağlayan, kısacası herkesin bizi öldürmeyi hedef bellediği o gün bize yardımcı olan bir insan.

    sonradan televizyonda gördüğümde anladım, orda konuştuğum adamın koooskoca mustafa koç olduğunu.
    sen gideceğine emri ben verdim ben diye böğüren bir it var, o gitseydi keşke.

    (bkz: gezi parkı direnişi)

  • 3. rahmi koç

    adamın evladı ölmüş, gerizekalının teki ''yat seyahatiyle kendisine gelir'' diyor. evlat acısı lan bu, allah kimseye yaşatmasın.

    edit: eleman kaldırırsa diye koyuyorum, bu terbiyesizliği kim yaptı görsünler: http://i.hizliresim.com/yrdgae.jpg

    ayrıca özelden mesajlar gelmeye başladı. ''milyarlık patronları savunan kulları'' falan diye dalga geçerek mesaj atan terbiyesizler var. ''patron sevici piç'' bile diyen var düşünün. nasıl bir vicdan sahibisiniz oğlum siz? 2 tane evlat sahibiyim, en ufak hastalıklarında sıkıntıdan ne yapacağımızı şaşırıyoruz. burada evladı ölen bir kişiye ''allah kimseye yaşatmasın'' dedik diye patronların kulu oluyoruz. utanın lan utanın, ayıptır. insan olmaktan çıkmışız iyice.

  • 4. devletin futbol kulüplerinin borcunu üstlenmesi

    bir kaç dakika önce gazetede beliren bir habere göre gerçekleşecek olan durum.

    --- spoiler ---

    süper lig kulüplerinin 3.5 milyar lirayı bulan borçlarının üç devlet bankası tarafından üstlenilmesini ve 10 yıl gibi orta vadede düşük faizlerle yeniden yapılandırılmasını öngören projede geri sayım başladı.

    --- spoiler ---

    biz de hala gerizekalılar gibi oturmuş bu takımları tutup, bu takımlar için para harcayıp, sevinip, üzülüp birbirimize küfürler ediyoruz.

    çalışan emekçinin ne günahı var? devlet kimden yarattığı kaynakla kimin borcunu yapılandırıyor? ellerinde purolarla istediği taraftarı dövdüren başkanların yönettikleri kulüplerin mi?

    bu kadar büyük bir haksızlık, adaletsizlik olur mu? batsın o kulüpler. madem yatırımları yanlış yönetmişler o zaman batsınlar da daha düzgün davranan, ayağını yorganına göre uzatan kulüpler alıp bayrağı taşısın (bkz: altınordu). neden benim vergilerimle güçlenen bankalar 2-3 tane adamın elinde oyuncak olmuş ve neredeyse taraftarın hiç bir kesiminin kulüp içinde söz sahibi olamadı kulüplerin yaptıkları saçma harcamaların faturasını devlet ve dolayısıyla ben ödüyorum?

    futbolu spor olduğu için, rekabet olduğu için, takımını bir duruşu olduğu için seven bütün futbol sevelerin de bu durumu karşı tepki koyması şart.

    ne hikmetse yavaş yavaş 4 büyüklerden ikisinin batma noktasına geldiği ve çözüm üretemediği bir döneme denk gelmiş bir durumda sevgili devletimiz bu işe el atıyor.

    edit: bu entry belli bir takım düşmanlığı ile yazılmamıştır, adettendir, beşiktaşlıyım. ama bazıları dalga geçse de bir çok beşiktalı için rahmetli seba'nın "iyi insan olunmadan iyi beşiktaşlı olunmaz" sözü bizim için rehberlerden biridir. bu kanun sırf beşiktaş için çıkacak olsa daha da ağır eleştirirdim. hatta bundan altı ay bir sene önceye kadar beşiktaş ve galatasaray'ın vergi borçu faizleri affedilmişti de sinirden kudurmuştum. hiç kimsenin, beşiktaş'ın dahil yetimin hakkı olan paralarla hava atma lüksü yok. lakin görünen son durumda fenerbahçe ve beşiktaş borçları konusunda epey rahatlar. atanmış borçlar, gelir gider planı tıkır tıkır işliyor, o yüzden borsa'da olduğu için battığını söylemeyi olabildiğince geciktiren trabzonspor ve dibi görmüş, devletin insafına kalmış galatasaray'ı daha çok ilgilendiren, daha çok onların çıkarına olan bir durum. başta da söylediğim gibi, eğer beşiktaşın menfaatine bir olay olsaydı daha çok isyan ederdim, hele hele holiganlıktan gözüm döndüğü için gs'in uefa raporunda aylan kurdi'yi kullanması başlığındaki bazı haysiyetsizler gibi aylan'ın sahile vurmuş cansız bedeninin fotoğrafının uefa savunmasında kullanımasını savunmaya çalışmazdım. evet, futbol çok güzeldir, ben aşığım mesela. beşiktaş ve futbolsuz bir hayat düşünemiyorum. ama insanlık, ahlak, saygı, dürüstlük bunlardan çok daha değerlidir. futbol ve beşiktaş bu değerlerin alt kümesidir ki, bu değerleri kaybedersek futbol ve tuttuğumuz takımlar da anlamsızlaşır. bırakın, hatalarından dolayı tuttuğumuz takımlar gerekirse küme düşsün ama biz aynı gururla alt liglerde desteklemeye devam edelim. şampiyonluk için el etek öpmeyelim, savaştan kaçarken ölenleri, batırdıkları ekonomileri savunurken bahane olarak kullananları savunmayalım, 80 milyonun vergisini bir siktiri boktan takım iyi yönetilemedi diye kendi emekleriymiş gibi hibe edenlere karşı duralım.

    ya da en kaba tabirle johann sebastian'ın entrysinde de belirttiği gibi, daha iki kelimeyi yan yana getiremeyen sikik futbolcuların onlar gibi iki kelimeyi yan yana getiremeyen işsiz eşleri lamborghini'ye, ferrari'ye binecek diye neden ben para vereyim ki?

  • 5. 21 ocak 2016 ekşi sözlük reklam rezaleti

    2004 yılından beri bu sözlükte yazıyorum. "sözlüğün kalitesi düştü" yorumları zaman zaman yapılsa da, şimdiye kadar, 12 yıllık süreçte, her dönemde sözlükte kaliteli ve değer katan yazarlar oluğu için bu serzenişlere çok katılmamıştım ve ekşi sözlük'ün kalitesi bozuluyor minvalinde hiç entry girmemiştim. buna gerek görmemiştim.

    yapılan yönetim değişikliğinden sonra sözlükte bir yaklaşım değişimi olduğunu çok rahat hissedebiliyorum. milliyet.com.tr gazeteciliği kafası, yani, daha çok tıklanma, daha çok reklam, daha çok para, para, para, anlayışı çok net şekilde kendini hissettiriyor artık. mesela bu sabah gördüğüm şu şekilde bir sayfayı eski anlayışta sözlükte göremezdiniz:

    http://s12.postimg.org/sgnn5pc0d/21_1.jpg

    eşşek kadar reklam banner'ını oraya koymaya utanırdı eskiden sözlük yönetimi. içeriğin öne çıktığı, para kazanmanın ikinci planda olduğu nispeten iyi günlerdi.

    ya da ne bileyim, 59 saniyelik kıçı kırık bir video için önce anket doldurtulup, sonra da 15 sn'lik reklam izletmezdi kimse size. (videoların asıl kaynaklarından (ç)alıntı olması ayrı bir konu.) eskiden mobileden siteye girdiğinizde tüm ekranı kaplayan banner'larla karşılaşmazdınız mesela. mobil olmayan sitede bile şimdiki mobil siteden daha rahat gezinirdiniz reklam olmadığı için.

    bu da mobilin şu anki hali. s1lth0uette almış ekran görüntüsünü sağ olsun:

    http://i.hizliresim.com/yodjp0.png

    gerçekten anlamıyorum bu davranışı. sözlük sayesinde para kazanmanın binlerce yolu varken neden eşşek kadar banner'ı sayfaya koymuş olabilirler diye düşünüyorum. en kolayı, en az zeka ve emek gerektireni bu olduğu için olabilir mi? yani, mesela ted benzeri ücretli seminerler düzenlenmesi ve sözlükteki ünlü yazarların konuşturulması gibi şeyler. ama tabii düşünmek ve sıkı çalışmak lazım bunun gibi fikirlerin olgunlaşıp uygulanabilmesi için.

    bir örnek daha... eskiden sağ üst tarafta "araştır" diye bir buton vardı. başlıkta geçen ifadeyi google, wikipedia vs. gibi sitelerde kolayca aramanızı sağlardı. çünkü, önemli olan bilgiye hızlı ulaşmaktı değil mi? önce araştır özelliği sadece google'da aramayı sağlayan basit bir buton haline getirildi. 2015 sonlarında ise o google'da arayan buton da pat diye kaldırıldı. maksat: "kullanıcı sözlükten hiç ayrılmasın. google'a, wikipedia'ya falan kaçmasın. kaçacağı varsa da bunu biz kolaylaştırmayalım. hit sayımız artsın. gelsin reklamlar, paracıklar."

    sözlükte yer alan ve değeri paha biçilemeyecek içeriğin kullanıcıları irrite etmeden maddi değere çevrilmesi için binlerce yol varken en kolayını, en az zeka isteyenini seçip eşşek kadar banner'ı oraya koyma eşşekliği de ancak bizim şark kurnazı ortadoğu kafamıza yakışırdı zaten.

    neyse, özetle, dürüm bu.

    edit: adblock'u tabii ki biliyorum. silahının olması ve soyguncudan kendini koruyabiliyor olman önemli değil. soyguncunun var olması problem. (bkz: teşbihte hata olmaz)

    edit 2: adblock ve türevlerinin mobilde kullanımının kastırdığını söyleyen arkadaşlar oldu. ben hiç denemedim bile.

  • 6. 21 ocak 2016 mustafa koç'un ölmesi

    amerikan hastanesi 'nde birçok bölümde sgk ödemesinin ve özel sağlık sigortalarının geçmemesi (md anderson anlaşmaları vs.) nedeni ile koç üniversitesi tıp fakültesi hastanesi kuran ve şuan topkapı'da hala büyümeye devam eden bu hastanede tüm birimleri %100 sgk anlaşmalı yapıp ek ödemeyi kaldıran kişidir mustafa koç .

    ayrıca amerikan hastanesi'ndeki birçok yabancı doktor ve uzmanı koç üniversitesi tıp fakültesi hastanesi'ne haftanın belli günleri yönlendirmektedir. bu sayede %100 sgk ödemeli birçok branşta yabancı veya yurtdışı eğtiimli doktorlarca tedavi edilebilirsiniz.

    hala gidip "beykoz devlet hastanesi'nde ölecek zengin" yazan troll var. dan bilzerian gibi takılması lazımdı kardeşi ali koç ile beraber ama yazık işte akıl edemediler.

    gezi sürecinde divan otel 'ini açması da unutulmaz.

  • 7. aşağılamak için tecavüz edilebilir

    hımmm...
    aşağılamak ve kadın.
    ve tecavüz..
    ve müslüman..
    ve islam..
    ve erkek..

    ve bunu diyen bir kadın.

    zamanla şunu anladım. din, vicdan ile akıl arasına perde koyuyor. bir çok şeyi meşrulaştırıyor. darül harp gibi şeyler falan mesela hep bir bahane. gerçekten büyük bir perde din. din ile bu kadar uğraşıp, ilgilenen insanların bu kadar sapıtması normal değil.

  • 8. m.koç'un rte görüşmesinden 1 gün sonra ölmesi

    (bkz: azrail ıskaladı)

  • 9. yeni akit'in mustafa koç ölüm haberi

    koç holding yönetim kurulu başkanı mustafa koç'un 21 ocak 2016 tarihinde vefat etmesi üzerinde yeni akit gazetesi tarafından verilen haberdir.

    paçavra gazetesi yine çirkefliğini göstermiş ve daha önce denize işediği için ceza almasına vurgu yapmış.

    ilgili görsel

    adam denize işemiş karşılığında devlete cezasını ödemiş. siz asıl desteklediğiniz iş adamlarının kaçırdığı vergileri, aldığı usulsüz ihaleleri haber yapın. deniz yerine sizin suratınıza işemiş olsa daha iyiydi aslında.

    onların son hatırladığı denize işemesi. benim son hatırladığım havana'da atatürk büstü önünde paylaştığı fotoğraf.

    ruhu şad olsun.

    not: paçavra sitesine girdiğimde haberi değiştirilmiş olarak gördüm.

    edit : photoshop, yalan haber gibi yorumlar olmuş. başlığı açmadan önce araştırma yaptım. umarım dedikleri gibi yalan haberdir. bir medya kuruluşunun bu kadar alçalabileceğini düşünmüyorum ama konu akit olunca yalan ihtimali düşük gibi geliyor.

    kaynak 1
    kaynak 2

  • 10. her şeyin sonuna porn getirme yavşaklığı

    (bkz: dert porn)

  • 11. türkiye daha da zayıflayarak pakistan'a dönüşecek

    anadolu yiğidinden cevabı aldı bile.
    "bir zamanlar üzerinde güneş bıtmıyın şeydiniz...vırvırıvır"

    eee? sen de osmanlıydın öfkeli şirin. 70 milyonuyla günden güne felakete sürüklenen bir ülke olarak britanya ile kendini bi mukayese eder misin?

    yorulma. edemezsin. o birikimde olsanız bu lafı mı edersiniz?

    tövbeler tövbesi. adam her gün dilini öğrenmek için yırtındığı united kingdom'a laf sokuyor...yetişin evlad-ı vatan!

  • 12. cizre'de sivillerin vurulma görüntüsü

    montajsız hâlinin servis edilmesi gereken görüntüler.

    kesili olan kısımda ne gerçekleşti? böyle bir görüntü neden kesilerek servis edilir? görüntüyü kesmek için neden uğraşılır, zahmet edilir?

    cevabını ben vereyim: propaganda yapmak için. bu başlığı buraya açmak için.

    kesili olan kısımdan çıkartılanlar ise hayal gücünüze kalmış.

    edit: her teror orgutu karsitini akp'li zannetme huyunuzdan da kurtulun. dunya ya ak-troll'lerden ya da pkk sempatizanlarindan ibaret degil.

  • 13. friends

    himym'ın friends'ten daha iyi olduğunu iddia etmek nixe'nin nike'dan daha iyi olduğunu iddia etmek ya da adiclas'ın adidas'tan daha iyi olduğunu iddia etmek gibidir.

  • 14. 21 ocak 2016 bmw rezaleti

    biraz zengin bir rezalet.

  • 15. mustafa koç'un cenazesine katılacaklara tavsiyeler

  • 16. inanılmaz 31 tekniği

    (bkz: uçurulmadan önce son entry)

  • 17. fikret orman

    dün halı saha maçı yaparken, tellerin arkasında bir anda belirip kaybolan adam.

    eğer transfer listesindeyseniz ve teklif bir gelip, bir geri çekiliyorsa, o dursun özbektir. tersten fakslar 6 ay sonra serbestsiniz.

    eğer başınızı döndürecek şekilde, kur yaparak teklif geliyorsa, o terranaodur. italyan cazibesiyle* sizi tavlayabilir.

    eğer transfer listesindeyseniz ve geceleri aniden bir ürpertiyle uyanıyorsanız. o fikret ormandır.
    korkmayın o sizi bulur.

  • 18. 9gag'deki ülkelere göre bayanların fotoğrafları

    ulan kiminin odası dağınık, kimininkinde etnik esintiler var, kimisi mayoyla poz vermiş vs. herkeste ilgi çekici, şahsına münhasır bir şeyler var kısacası. bizimki odasında tek başına halk oyunu oynayacak sanki. bu kadar kasıntı olacak ne vardı?

  • 19. ömer koç

    bekar ve hic evlenmemis
    ailesinden kendisine yuklu bir servet kaldi
    tahsilli ve cok bilgili bir entelektuel
    malikanede yasiyor
    asosyal birisi denilebilir, medyada hic gozukmez.
    nasil anlatsam sana, inanmiyorsan bas harflerine baksana ?

  • 20. beşiktaş

    öncelikle belirtmekte fayda var, fenerbahçeliyim. sanırım..!!
    yani bu güne kadar fenerbahçeli olduğuma inandım, inandırıldım..
    anlatayım..

    annemle babam çalıştıkları için, beni köye dedemlerin yanına göndermişler. yaşım 4 yada 5. sanırım okula başlayana kadar da orada kaldım..

    dedemin bir kutusunu bulmuştum kilerde oynarken. içinde eski takvimler, fotoğraflar, okumayı bilmediğim için ne olduğunu hatırlayamadığım küçük kağıtlar falan vardı, muhtemelen tapu falandır bilmiyorum.
    kızarlar diye kimseye söylemedim o kutuyu bulduğumu, biraz kurcalayıp yerine koydum.
    o kutunun içerisinde, bir futbol takımının posteri vardı ayrıca ve ben o posteri çok sevdim. dedem fenerbahçeliydi ve sırf o poster yüzünden ben de fenerbahçeli oldum..

    aradan yıllar geçti. geçen hafta saçmasapan bir tesadüf eseri öğrendim o posterin amcama ait olduğunu.. amcam fanatik beşiktaşlıydı ve benim fenerbahçeli olmamı sağlayan poster de sanırım buydu.

    evet!! 20 küsür sene önce, sırf dedem kilerdeki eşyaları kurcaladığım için kızmasın diye, yanlışlıkla fenerbahçeli olmuş bir beşiktaşlıyım..
    kendimi evlatlık verilmiş gibi, ormanda sincaplar tarafından büyütülmüş gibi hissediyorum..

    biliyorum çok geç kaldım, ama 5 yaşında ki duygularımla sesleniyorum size..

    '' bu fenerbahçeli kardeşinizi aranıza kabul eder misiniz? ''

  • 21. canlı yayında sizin amınıza koyum diyen adam

    yıllar sonra program sunucusu nur viral tarafından inkar edilecek adam.

  • 22. gs'nin uefa raporunda aylan kurdi'yi kullanması

    bu savunma metnininden daha vahim olan gsli bir kısım taraftarın bunda ne var demesidir. taraftarın böyle olursa yönetici olarak niye sorumluluk hissedesin ki?
    be hey mal adama sormazlar mı aylan bebeği bu acı sona sürükleyen şartlarla burağın sabrinin maaşının nasıl bir neden sonuç ilişkisi var diye (kuru hesaba katarak yapacaktın sözleşmeni). sonra da zırlarsınız sabriye yapılan zama. devam edin aynen böyle!

    neresinden baksan elinde kalan gs savunma raporudur.

  • 23. mustafa koç'un ölümüne üzülmek

    kalbi taşlamış beyin fukaraları tarafından abes karşılanır. "annen ölse üzülür müsün" diyor bide. senin yaptığın karşılaştırmaya kafam girsin.

    babasından kalan mirası karıyla kızla yemek yerine, millete iş imkanı sağlayan, üretim gücünü kullanan bir insandan bahsediyoruz. çevremden duyduğum ve bildiğim kadarıyla da kimseye bir zararı dokunmamış. eğer biraz olsun üzülmüyorsan, ya düşmanısın yada insan sevmiyorsun.

  • 24. 21 ocak 2016 evkur rezaleti

    size bir hukuk skandalından söz edeceğim. belki de iş sıkıntısı çeken özellikle genç avukat arkadaşlara bir yol göstermiş de olurum. çünkü bu işten haklı ve keyifli bir kazanç da sağlanabilir.

    kapitalizmin kılcal damarı sayabileceğim bu firmanın herkesi ayakta uyutarak kendine nasıl bir imparatorluk kurduğunu anlatacağım. bankalardaki kredibilitesi dibe vurmuş da olsa kişilere 'senetsiz sepetsiz' mal satan ve 'haliyle' ödeyemediklerinde de sırtlarına sırtlan gibi binen bir zincir bu. kırılmasını can-ı gönülden istediğim bir zincir.

    somut hikayemiz şöyle: hali vakti yerinde sayılamayacak çalışan gencimiz, mayıs 2014'te bu zincirden 1979,00 tl'lik bir telefon alır. şaşırtıcı olmayan sonuç: taksitleri ödeyemez. yaklaşık 1 yıl beklendikten sonra (neden beklendiğini de anlatacağım) ilamsız icra takibine girişilir.

    gelinen nokta: ocak 2016 itibariyle toplam borç 5.500 tl dolaylarındadır. 2.000 lira maaşla çalışan gencimiz maaştan yapılan kesintiyle borcu 7.000 tl odarak ödemek zorunda kalacaktır.

    gecikme faizi oranını %84 olarak sözleşmesine koyan bu zincir, hukuku ağır biçimde ihlal ediyor. borçlar kanunu uyarınca gecikme faizi maksimum %18 olabilir. bunu bile bile aylık %7, yani yıllık %84 faiz oranını sözleşme ile vatandaşa gömüyorlar. vatandaş da "koskoca şirket, sözleşmeyi de imzaladık, adamlar haklı" diye düşündüğü ve hak arama kültürü bu ülkede yerlerde süründüğü için göz göre göre sömürülüyor.

    şimdi bu konuyu tartışmaya açıyorum. iş sorunu çeken avukatlara da tavsiye ediyorum: bu zincirin başlattığı tüm takipleri tek tip dilekçeyle faiz yönünden iptal ettirip garanti vekalet ücreti kazanabilirsiniz.

    beklenme sebebi de şu: 1 yılda neredeyse malın tamamı kadar bir getiri söz konusu. bugün dünyanın hiçbir yerinde böyle garanti bir yatırım aracı yok.

    buna alet olan avukatların da bu çarkın unsuru olduğu çok açık.

    sgk sisteminden kişinin çalışıp çalışmadığını tespit et, 1 yıl kadar bekle, alacak miktarı ve temerrüt faizi artsın, sonra harekete geç. süper strateji.

    madde 120- uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.

    sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz."

    yani ancak yasal faizin yüzde yüz fazlası kadar temerrüt faizi talep edilebilir. fazlası batıldır (yok hükmündedir).

    çağlayan'da dosyaları hep bir arada, borçluları tespit edilip vekalet alınarak tek tek dava açılabilir bu hususta.

    yargıtay'ın aleyhte kararı olmadığı gibi konuyla ilgili tüm kararları lehe. kanun çok açık. böyle bir temerrüt faizi o-la-maz.

    tefeciler bu kadar insafsız değil neredeyse. adamlar bunu yasal kılıfla yapıyor görünümündeler.

    avukatlar haksız bir yan varsa müvekkillerini uyarmalı, sözleşmeleri düzenlerken kanunun emredici hükümlerini gözetmeli. ama burada görüyoruz ki bu tip sözleşmeyi düzenleyen avukatlar da, sonrasında kazanacakları paranın hayaliyle yanıp tutuşuyorlar.

    yaklaşım tam olarak şu: "biri ikisi itiraz eder ama geri kalan onlarcasına, yüzlercesine, binlercesine faizi geçiririm ve keyfime bakarım."

    bu yaklaşım devletin de yaklaşımı, hepinize tanıdık gelmiştir.

    çevrenizde bu durumda bulunan mağdurlar varsa, kesinlikle faiz oranına itiraz etmelerini sağlayın. mümkünse bir avukatla birlikte bu işi yapsınlar.

  • 25. ışid'in veba salgını başlatması

    adamların hastalıkları bile ortaçağ'dan, zamanı duraklatmışlar resmen.

  • 26. recep tayyip erdoğan

    savunucuları o kadar yüzsüz ki gelin anlatın diyorlar, oralet ısmarlayacaklarmış.

    şimdi bir kalemde aklıma gelenleri yazayım.

    biraz geçmişe gidelim. ama haşmetlimiz kadar değil. yakın tarih. pkk ile görüşmedik deyip, oslo görüşmeleri ortaya çıkan kim?

    habur'dan teröristleri davul zurna ile sokan kim?

    esnaf gerektiğinde askerdir polistir diye ali ismail korkmaz'ın katillerine kucak açan kim?

    ergenekon'un savcısıyım, hakimiyim diyip, cemaatle papaz olunca ters dönen kim?

    biraz bülent arınç'a bak bakalım, başbakan yardımcısı sıfatı ile verdiği beyanatları iki saat geçmeden yalanlayan kim?

    devlet bahçeli'ye ailesi ve çocuğu olmaması üzerinden saldıran kim?

    berkin elvan'ın annesini mitinglerde yuhalatan kim? (gerçi yuhalayan da sensin)

    kendi oğlunun cinayetini belediye bakanlığı döneminde örtbas ettiği iddiası kimin için var?

    akil adamları toplayıp millete apo köpeğini sevidrmeyi amaçlayan kim?

    analar ağlamasın diye çözüm süreci başlatıp, yıllar sonra işler terse dönünce savaş balatan kim?

    şimdi burada biraz duruyorum. kolumu dirsekten parmaklara kadar yalayıp bir şak sesi çıkartıyorum.

    17-25 aralık operasyonları ile ortaya çıktığı gibi 87 milyar öro yolsuzluk yapıp milletin varını yoğunu çalan, yanında oluşturduğu oligark yapıya bu milletin amına koyacağız deme güvenini veren kim?

    bir de gezi var. ama onu söylemiyorum. orada sevdiğiniz bir laf var. bilirsin sen. kıpraşma hadiiii.

    (bkz: koyduk mu)

    oraletini iç la, soğudu.

  • 27. selçuk inan'ın rüya beşlisi

  • 28. hugo'da küfreden çocuk

    simdi konuyu kaciranlar ve ozet gec picciler icin bazi delilleri ve ipuclarini toparlamak gerekirse;

    1) konuyla alakali 18 kasim 93'te milliyet'te erdogan sevgin' in kose yazisi: https://i.hizliresim.com/1mpnwa.jpg kendisinin izlemedigini ama bir arkadasindan duydugunu belirtiyor.

    2) 1 ekim 93'te tercuman'dan barbaros yuksel'in kose yazisi: https://i.hizliresim.com/a2nr5d.jpg net bir sekilde kendi izledigini soylemese de yazinin uslubu duyum degil sahit olunan bir olayi anlatma seklinde. iki kose yazisiyla ilgili unknownsun tolga abi'ye buyuk darbe olan entrysi icin: (bkz: #57879636)

    3) konuyla ilgili tolga abinin (nerdeyse 30 yasina geldik adama abi diyoruz hala aq) ortagi alphan manas da once olayi dogrulayan ama sanki dalga da gecermis gibi gorunen bir twit atti. fakat sonrasinda hurriyet'e cok daha net aciklamalar yapmis. ozetle diyor ki olay yasandi, tolga da kendisi bana anlatmisti o zaman. baglanan kisi adanali, ve burada onlarca entryde de anlatilan sekilde once hugo'ya (hasaa) sonra tolga abiye kufrediyor.

    4) bir de bu basliktaki ilk entrylerin birinde 2004 yilinda kufreden cocugun ismini yazan bir entry var, ramazan akarsu olarak belirtilmis cocugun adi.

    simdi oncelikle bu gazete kupurleriyle bazi liselilerin iddia ettigi gibi bunun ilk internet doneminde uydurulmus bir efsane olmadigini kesin olarak kanitlamis olduk. biz zaten biliyorduk bunu da hayata gozlerini youtube'la acmis nesil icin gerekli kanitlari 93 yilindaki gazete kupurleri vermis oldu.

    bunun disinda, buradaki onlarca yazarin kayda gecen tanikliginin yani sira iki kose yazari, ve bir de tolga abi'nin o zamanki ortagindan da taniklik saglamis olundu. ayrica olayin gelisme sekli de neredeyse birbirinin tipatip aynisi, cocuk 'hugo'nun aq' diyor sonra tolga abi araya girince 'senin de aq' diyor ona. bu uydurulma bir sehir efsanesi olsa birbirinden farkli versiyonlari gelismis olurdu. butun anlatimlarda ise, cocugun memleketi haric (ki dogru hatirlanmasi zor ve maniplasyona acik bir detay) akislar birbirini tutuyor.

    sahsen benim bu olayin yasandigina dair tolga abi'nin tahlihsiz aciklamasindan sonra olusan ufak suphelerim yukaridaki kanitlardan sonra kayboldu. ama tabi ki nihai kanit kaydin ortaya cikarilmasi olacak. bunun icin kendisi veya yakinlari medyada calisan arkadaslarin bir el atmasi lazim.

    olayin kanal 6'da gectigi ve uc asagi bes yukari tarihi (93 eylul-ekim) kesinlesti. maalesef o gunden bugune kanal 6 cok sayida el degistirmis: https://tr.wikipedia.org/wiki/kanal_6 ahmet ozal'dan ilicak'a, uzan'a kadar kanala el atmayan kalmamis resmen. zaten buyuk ihtimalle bu yuzden de eski kayitlarin ortaya cikmasi cok zor. ama bir noktada kanal 6'da calismis veya calisan birisini taniyanlar el atarsa imkansiz olmamali.

    edit: (bkz: #57898577) bu entry'e gore arsiv atv'de de olabilir, kanal 6'nin vikipedi sayfasinda da soyle yaziyor: "ardından aynı yıl [2001] içinde cem uzan'ın sahibi olduğu star medya grubu bünyesine katıldı. ancak cem uzan, kanal 6'nın o döneme kadarki arşivini atv'de bırakarak, yalnızca isim hakkını satın aldı." dolayisiyla arsiv varsa atv'de gibi gozukuyor.

    su tolga abi'nin ortagi olan adamla iletisime gecmek de bir adim olabilir. buun disinda bir de ramazan akarsu adinda tercihen adanali 80ler veya 70lerin sonunda dogmus bir arkadasi ariyoruz.

    birkac kisi de gelip ne olaymis sol frame'i kac gundur isgal ettiniz filan yazmis. ulan dalyarak bu baslik olmasa sanki sol frame ilim irfan yuvasi. bir gercegi ortaya cikarmaya calisiyoruz surda, ilgilenmiyorsan siktirgit tiklama.

    ve son olarak; (bkz: gerceklerin gunun birinde ortaya cikmak gibi kotu bir huyu vardir)

  • 29. tolga gariboğlu

    * yezid gerçeğin ortaya çıkmasından çekiniyor. kayıtların tamamen silinmemiş olması uykusunu kaçırıyor.
    * kendini arşiv odasına kilitledi. öğle namazını da kılmadı. kaybedenlerdensin.
    * ekibinden birinin çıkıp itiraf etmesinden korkuyor. korkma titre.
    * yalakalarını yanına topladı ve onlardan bu olayı unutturacak bir sansasyon çıkarmalarını istedi
    * tit (tolga istihbarat teşkilatı) 3 elemanını kanal 6 ve atv'ye gönderdi. arşiv odasını ziyaret edecekler
    * yezid'in talimatıyla hukuksuzluğa alet olanlar, bunlar ortaya çıkmayacak mı sanıyorsunuz. kaybedenlerdensiniz.
    * allah var gam yok. adetullahtandır, zalimin shift+delete'i varsa mazlumun hafızası var.
    * sabredin 90'ların kayıp çocukları, beklenen günler çok yakın.

  • 30. amerikan hastanesinin sahibi türk

    nicki ingilizce olan ve türk olup olmadığı bilinmeyen yazar tarafından açılmış başlık.

  • 31. tolga abi hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz

    mutlaka yapilmasi gereken suc duyurusu.

    arkadaslar, ortada halki kandirmaktan daha korkunc bir suc var..

    biraz sherlock holmes'cilik oynayalim.

    pek cok kisinin 93'te bu kufuru duydugunu, bu kadar buyuk capli bir hafiza yanilmasi yasayamayacagini biliyoruz. son verilen linkler ve sahitlerle olay neredeyse ispatlandi.

    fakat buna ragmen olayin kaydi bulunamiyor, tum deliller yok edilmis. ve tolga abi de olayi anlamsiz bir siddetle, kizginlikla reddettigini, hatta bulana araba verecek kadar iddiali oldugunu goruyoruz.

    hepiniz "o halde cocuk ortaya cikar ve arabayi alir" diye dusunuyorsunuz degil mi?

    ama cocuk ortada yok.. tolga abiye agir tahrik edici bir kufur etmis o cocuk, ortada yok..

    tolga abi neden kiziyor? neden redderedek konuyu kapatmaya calisiyor?

    cocugun ortaya cikmayacagindan son derece emin bir sekilde vaadlerde bulunabiliyor?

    nasil bu kadar emin olabilir? nasil...

    o halde...

    (bkz: tolga abi'nin kufreden cocugu oldurmesi ihtimali)

    ---------------------

    bunca yil sonra herseyin unutuldugunu sandin degil mi?

    o masum cocuksu yuzunle insanlari kandirabilecegini... degil mi?

    well, do ya punk?

  • 32. erkeğin bir kadını aldatırken yaptığı 13 hata

  • 33. yazarların kendilerine 10 üzerinden vereceği puan

    olmazsa eksik kalacak anket.

  • 34. bıçağın binlerce yıldır teknolojiye yenilmemesi

    gece yarısı başlayan ve 1 saat 35 dakika süren bıçak reklamlarını izlemeyen yazar tespiti.

    yaklaşık 9 senedir depresyondayım ve bu reklamları yıllardır kaçırmadan izliyorum. o bıçaklar her sene biraz daha gelişiyorlar, her sene biraz daha "son teknoloji" ile üretiliyorlar. eğer bir gün dünyamızı uzaylılar istila ederse, her şeyi kusursuzca kesen ve 1000 derecede dövüldükten sonra -220 derecedeki sıvı nitrojene bastırılan bu son teknoloji ürünü bıçaklar sayesinde galip gelecegiz

    ha şimdi bana, "yav o reklam tabi öyle söyleyecekler" diyebilirsiniz.

    işte maalesef bu benim umurumda bile değil. yalan bile olsa inandırıldığım şeyden mutluyum. üstelik sete dahil olmadığı halde, sadece bu geceye özel bir kampanya ile 10 dakika içinde sipariş verenlere hediye edilen fileto bıçağı da cabası.

  • 35. muhteşem yüzyıl kösem

    padisahin halvetten kosarak cikip gusul abdestsiz bebeginin kulagina ismini okudugu dizi.
    bazi seyler aydinlandi simdi, cocugun kaderiyle oynamis cenabet.
    (bkz: genc osman)

  • 36. 30'lu yaşlarda flört sürecinin yaşanmaması

    (bkz: naapsın emoji mi atsın adam)...

  • 37. dünyanın en seksi doktoru

    (bkz: dr. kutsi)

  • 38. adore mobilya kedi evi kampanyası

    5 ocak 2015 adore mobilya güzelliği ile hatırladığımız, gün itibarı ile yeniden başlamış olan kampanyadır.

    https://www.adoremobilya.com/…21-kedi-evim-adoreden

  • 39. gökhan töre

    barça --- 40-50 milyon euro

    atletico madrid --- 15-16 milyon euro

    yavrum, kuzum siz delirdiniz mi ? kim verir lan top ezen adama o paraları.

  • 40. penis şeklinde kilise

    (bkz: klise)
    (bkz: ben var türkçe bilmek)

  • 41. iki kişilik yatakta tek kişi yatmak

    yatmadığın taraftaki soğuk yastığın da senin olmasıdır.
    yazın efsaneleşir.

  • 42. artık vatandaşın toplu taşıma araçlarına koşmaması

    ise yetisme korkusu olmaz tabii ki. is yok lan is! millet issizlikten kiriliyor, sen yetismekten bahsediyorsun.

  • 43. başak demirtaş çok hasta

    yine hdp severlerin körü körüne savunmaya çalıştığı olay.

    tutturmuşlar şu kadar yolsuzluk varken, saraylar varken, şu bu varken bu kadına bakıyorsunuz diyorlar. yahu arkadaş gerçekten anlamıyor musunuz? bu kadar zor olmamalı ya. burada bu olayı eleştiren adamların entry'lerine bakarsanız akp'yi de sürekli olarak eleştirmekte olduklarını görürsünüz. bu mantıkla akp dışında hiçbir şeyi eleştirmeyecek miyiz? hdp ile ilgili hiçbir şeyi eleştirme. çünkü saray var. 774 güne bakma, çünkü sümeyye 50 bin tl maaş alıyor. hdp'ye bakma, çünkü ben çok kırgınım. yeter be. bıktık sizin şu mağdur edebiyatınızdan. akp'yi her gün eleştiriyoruz, kusura bakma seni de eleştireceğim.

    sizin sorununuz bu. körü körüne savunuyorsunuz. ben nasıl kılıçdaroğlu saçma sapan hareketler yaparken eleştiriyorsam, açık açık kemal ne ayaksın sen diyorsam; sen de eleştireceksin. neymiş, sağlık sorunuymuş. anladık lan anladık. 112 günü sağlıkmış. kalan günler ne içindi? kendine gel artık. baydı yani.

    774 gün lan. insaf be insaf. millet kanser tedavisi görüyor o kadar uzun süre izin almıyor işinden. işine gidip gelen oluyor. bu kadar hak yiyen bir insanı savunduktan sonra kendinizi hak hukuk savunan, insan haklarına saygı gösteren biriymiş gibi gösterip; bu da yetmezmiş gibi, akp şöyle böyle yapıyor, yolsuzluk yapıyor, onu bunu yapıyor diyemezsin. önce kendini eleştir, ondan sonra sağa sola bak.

    akıl almaz olay ya. 774 günü resmen savunuyor adam.

  • 44. mansur yavaş

    en sevdiğim başlık canlanmış yine. bu adam benim zayıf noktam ona karar verdim. hani bazı insanlar vardır böyle her şakayı yaparsın, çok rahattır ama hiç ummadığın bi olayda hayvan gibi tepki verir. aha mansur yavaş da benim için o hassas nokta. bak görünce yine kan beynime sıçradı. neymiş "hangi bayrağa selam verdiği belli olmayan kişiymiş". (bkz: #57895096)

    hangi bayrağa selam vermesi gerektiğini söyler misiniz acaba hileyle hurdayla elinden alınıp tüm bu hukuksuzluğa rağmen tüm beyefendiliğiyle hakkını arayan ve seçim sloganı "benim partim ankara" olan mansur beyin? hangi bayrakmış o bi desenize ya? para mı, rant mı, yolsuzluk mu, parsel parsel ankara'yı satmak mı? hangi bayrak doğru olan?

    "ankara'nın en büyük sorunu nedir sizce?" sorusunun cevabı olan zatın selam verdiği bayrağa dönüp bakmadığı için eleştiriliyorsa ne mutlu ona o zaman. "tek kişinin burnu kanayacaksa tüm koltuklardan vazgeçerim" dediği için aynı bayrağa selam vermiyorsunuz. çünkü siz "sana, kim, nerede tecavüz etti" diyen malum şahışı yalamakla meşgulsünüz. ankara'da su ve elektrik ucuzlayacak" vaadine caps lock açık "nasıl yaee" diyen sığırlara "malum zatın ranttan nemalandığı parayı kaynak olarak kullanarak ucuzlayacak" dediğinde selam verdiği bayrak çok belliydi aslında da siz oy çalarken fark etmediniz sanırım tüm bunları.

    bi bitmediniz ak sığırlar amına koyim.

  • 45. suudi arabistan'da satrancın yasaklanması

    dünyaca ünlü suudi satranç ekolüne ağır darbedir.

  • 46. 21 ocak 2016 hepsiburada.com rezaleti

    tepkiler üzerine gelen özet: (bkz: #57904268)

    "özet geçiyorum gençler.

    arkadaşımızın hepsiburada üzerinden satın aldığı telefonu kargo firmasında kaybolmuş. kargo firması kabul etmiş, hepsiburada'da keza öyle ve para iadesinin yapılacağı söylenmiş ancak her aradığında ertelemişler vs. vs. arkadaşta onundan kafayı yemiş tabii.

    klasik hepsiburada'nın parayı aldıktan sonraki umursamazlığı/terbiyesizliği. yok abicim yok bundan sonra bunlara bulaşırsam ne olayım. parayı alana kadar süper hizmet, para yattıktan sonra devleti dairesi gibi mübarekler..."

    ******************

    evet, üzgünüm, bir rezalet konusu daha ve yine hepsiburada.com. adamlar ocak ayının her gününü kapatmaya epey hevesli. bu konuyu hem parama daha hızlı ulaşabilmek hem de bu şirketin bu hususlarda nasıl davrandığını daha fazla insan daha iyi bilsin, ileride ona göre gardını alsın, alışveriş tercihlerini ona göre belirlesin diye açıyorum.

    (konuyu özet olarak okumak isteyen varsa geçen gün yazdığım şu entriye bakabilir: (bkz: #57781353). ancak belirtmeliyim ki son 1-2 gün içinde yaşananlar ya da yaşanamayanlar hakkında o entride bilgi verilmiyor.)

    **************

    [burada konuya giriş vardı, silindi]

    her şey, 20 aralık 2015 tarihinde http://www.hepsiburada.com/…ser-5-p-telcepaszenl5-s internet adresinde gösterilen telefonu satın almaya çalışmamla başladı. yanında kılıf ve kırılmaz camla birlikte siparişi verdim. takip eden hafta içinde siparişten sadece kılıf ve kırılmaz cam elime ulaştı. bu sebeple ilgili yurtiçi kargo şubesi olan mecidikeköy yurtiçi kargo şubesine gittim ve kargonun akıbetini sordum. ilk gittiğimde siparişi teslim ettiklerini söyleyen şube yetkilisi, kargonun teslimine dair atılan imzayı görmek üzere ikinci kez gittiğimde kargoyu kaybetmiş olduklarını, bundan sonrasının tedarikçi ile yurtiçi kargo arasında halledileceğini söyledi (önemli not: yurtiçi kargo internet üzerindeki kargo takip kaydında kargoyu teslim etmiş olduklarını belirtiyor).

    şubeden şirkete dönünce hemen hepsiburadayı aradım ve müşteri hizmetlerinde kayıt açtırdım. ertesi gün ya da iki gün sonra dönüş yaparak bana konuyu inceleyeceklerini ve en kısa sürede geri dönüş yapacaklarını söylediler. ve bu süreçte hepsiburada’dan edindiğim sayılı yazılı bildirimden birini aldım. bunlar çok nadir bulundukları için bu gereksiz veriyi aşağıda paylaşıyorum:

    http://tinypic.com/…php?pic=ori48y&s=9#.vqdqnpqltiu

    bu noktadan sonra hepsiburada ismine güvenerek hayatıma devam ettim. ancak 1 hafta geçti ve arayan soran olmadı. bu sebeple tüm naifliğimle konuyu tekrar görüşmek için kendilerini aradım. müşteri hizmetleri her zamanki gibi notunu aldı. 2 gün sonra hepsiburada’dan birisi arayıp yaptıkları incelemenin benim lehime tamamlandığını, 4 işgünü içerisinde ürünün geri ödemesini alacağımı söyledi.

    rezaletin hepsiburada ayağı bu noktadan sonra başladı. süreç içerisinde gereğinden fazla beklemiş olmamdan mütevellit takip eden 4 işgünü boyunca her gün büyük bir tereddütle hesabımı kontrol ettim. ne gelen vardı ne de giden. böylelikle iyiden iyiye kıllanmaya başladım. karşımda küçük esnaf mı vardı? bu nasıl bir şirketti? hepsiburada ve yurtiçi kargo birleşip 600-700 lirama mı göz dikmişlerdi?

    4 işgünü geçmesine rağmen param yatırılmadığı için müşteri hizmetlerine tekrar not bıraktırdım. kimse dönüş yapmadı. ertesi gün tekrar aradım, tekrar not bıraktırdım, kimse dönüş yapmadı. yılmadım, yılamazdım, bir sonraki gün tekrar aradım, yine büyük bir nezaketle dinlendim, liquid beyler, yasemin hanımlar / murat beylerin havalarda uçuştuğu bir konuşma sonucunda ilgili süreci yaklaşık 5. kez baştan tekrar anlatmış olmanın getirdiği büyük bir huzurla telefonu kapadım. ertesi gün ve ondan sonraki gün ve ondan sonraki gün elbette yine aranmadım.

    artık dişlerimi göstermeye kararlıydım. aylarca sürecek hakem heyeti serüvenine atılmadan önce bir kez daha şansımı denemek adına bu hafta başında kendilerini tekrar aradım, ancak bu kez “sizi sosyal medyada ifşa edicem olluuuummm!” şeklinde çıkışımı da yaptım. elbette bağırıp çağırmadım, çünkü hepsiburada ile yapılan telefon görüşmelerinde adeta bir lord adeta bir leydi gibi konuşmak hayatın temel kurallarından biridir bildiğiniz gibi.

    2 gün bekledim, yine ses çıkmadı. adamlar telefonu kapattıkları gibi aralarında benimle dalga geçiyorlarmış gibi hissetmeye başladım. kendimi saksı gibi hissediyordum.

    bunun üzerine köprüden önce son çıkıştır diyerek bir de yazılı başvuru yaptım. en azından yazılı bir cevap alır, bu yazılı cevabı da hakem heyeti başvurusunda ekte sunar, elimi güçlendiririm diye düşünüyordum. ancak hepsiburada yine yapacağını yaptı, liquid’i katiyen bir tarafına takmayan tavrını her platformda korumayı başardı. telefonuma bu sabah yazılı başvurumun sonuçlandığını bildiren bir mesaj geldi. “ulan o gün bugün mü” heyecanıyla hepsiburada.com üzerinden müşteri hizmetleri mesajlarına baktım. sizce ne gördüm, ne görmüş olabilirim? hepsi aşağıda:

    http://tinypic.com/…hp?pic=16baavk&s=9#.vqdrfzqltiu
    http://tinypic.com/…hp?pic=2chstco&s=9#.vqdr0zqltiu

    ilk ss’de dün yaptığım başvurunun çözüme kavuşturulduğu gösteriliyor. ikinci ss’de ise ilgili başvuruya ait yazışmalar ya da yazışmamalar gösteriliyor. görebileceğiniz gibi çözüme kavuşturulduğu söylenen başvuruya herhangi bir cevap verilmemiş.

    olm bare “…” şeklinde filan mesaj atsaydınız be? dalga mı geçiyonuz olm? komplo mu kurdunuz bana, tipimi mi beğenmediniz, derdiniz nedir lan? arayın küfredin, tehdit edin, yalancı bi götçocuğusun deyin, bi şey yapın lan. alo bi ses verin.

    neyse efendim. bu son mesajı da aldıktan sonra, anladım ki o heyet süreci kesin gerçekleşecek, paramı aylar sonra alabileceğim. bu sebeple, elimde yazılı bir doküman olsun diye yurtiçi kargo’nun ilgili şubesine gittim ve şube müdürüne konuyu hatırlatıp, aslında geçen ay şubeye ilk kez gittiğimde almış olmam gereken (ah kafama edim) tutanağı istedim. yani kendisinden tek istediğim “liquid isimli şahsın xxxx numaralı kargosunu kaybettiğimizi beyan ve teyit ederim.” gibi bir kağıttı. en azından bu gibi bir yazılı bir şey olursa, mevzunun “o şunu dedi bu bunu dedi” kanalından çıkacağını, heyetten daha hızlı sonuç alabileceğimi düşünüyordum.

    şube müdürü ise bu tip bir tutanağın zaten şirket içinde tutulduğunu, durumu ilgili yerlere bildirdiğini, hatta dün üstlerinden birinin kendisini arayıp kayıp vakasının teyidini aldığını söyledi. ortada kargo olmadığı için tutanak tutamayacağını, olmayan kargonun tutanağını nasıl tutacağını bilmediğini söyledi. onun dışında, ilgili şirket içi yazışmaların fotoğrafını çekmek ya da bir kopyasını almak istediğimi söyleyince de, bunların şirket içi gizli belgeler olduğunu filan söyledi.

    bir avukat genim olaydı da bi şeyler diyeydim keşke diyorum, çünkü bu tip bir yazılı kağıdı alma hakkım olmalı, aynı şeyleri tekrar etmek dışında yasa maddeleriyle konuşaydım keşke. diğer yandan bu kadın da bana yine lord gibi davrandığı için samimi geldi.

    allam diyorum, sen soktun sen çıkar. şimdi, hepsiburada ile kurabildiğim sınırlı iletişim ve yurtiçi kargo ile kurmuş olduğum iletişim arasında birbiriyle çelişen noktalar var. dikkatli okuyucuların fark edebileceği gibi, hepsiburada beni 2 hafta önce arayıp inceleme sonucu haklı bulunduğumu, paramın 4 işgücü içerisinde ödeneceğini söylemişti. fakat yurtiçi kargodaki kadın, konu hakkında ilk kez dün arandığını beyan ediyor.

    böyleyken böyle, daha fazla cılkını çıkarmadan burada kapatıyor ve son kez tekrar ediyorum: hepsiburada.com ile daha önceden hep sorunsuz alışveriş yapmış olabilirsiniz, ama elbet bir gün bir kargonuzda bir sorun çıkacak ve sizi süründürecekler. bunu buraya yazın. o gün süründüğünüzde beni anarsınız, ah liquid seni dinlemedik hata ettik dersiniz. işte o gün ben de size önce lord/leydi gibi davranacak, sonra mesajlarınıza geri dönmeyeceğim, haha.

    edit: olm bir daha rezalet başlığı açmaya çalışırsam sözlüğün ünlü komik hikayecilerini tutucam. boktan bir muhabbeti okutmak istiyorsam az biraz espri de yapayım da, okuyucunun ağzı en azından 1-2 tebessüm etsin okurken, zamanı çarçur olmasın diye şeediyoruz, o da yetmiyor, konunun özetini zaten daha girişte başka entriye atıfla veriyoruz, hala yaranamıyoz lan. püü.

    edit: alın lan özet: hepsiburadadan telefon aldım, kargoda kayboldu, vercez demelerine rağmen parayı vermiyorlar, 2 haftadır hiçbir kanaldan dönüş yapmıyorlar, adeta dalga geçiyorlar. kıssadan hisse, hepsiburada'ya bulaşmayın. oldu mu lan, beğendiniz mi?

    edit: boş kutu rezaletini okumadığımı savunmuş biri, onu okudum, zaten o başlık altında da bu konuya ilişkin entrim var. benim sürecim o başlık açılmadan önce başladı, dolayısıyla sen haksızsın ve sana laflar hazırladım.

    edit: yurtiçi şubesinin hangi şube olduğunu söylemeyi unutmuşum, mecidiyeköy yurtiçi şubesi.

  • 47. dedenin ölmesi

    sessiz sessiz ağlıyorum üç gündür. böğüre böğüre ağlayamıyorum. çünkü sürekli ilaç tıkıyor birileri ağzıma. her taziyeci 'arkadaşını kaybettin' diyor. arkamdan fısıldaşıyorlar 'hıdrellez ne yapacak şimdi?'diye. dedemin arkadaşları, eş dost ayrıyeten bir de beni arıyor. dün de kuzenim aramış dünyanın önür ucundan 'üzülme, ben size hep gıpta ediyordum. siz dünyanın en tatlı dede-torunu idiniz' demek için.

    ne zaman dara düşsem, ne zaman bir yerlere sığınmak istesem, ne zaman içimde şefkat kabarsa dede denilen kaleye sığınır, koşardım. yemek yapmayı da o öğretti ilk direksiyon dersini de o verdi. hayata, insanlara, paraya, ideallere vs. dair ne varsa onun cümleleri ile şekillendi her şey. 'yok artık!' dediğim tüm uyarı nasihatleri bir bir başıma geldi. daha ölmeden 'dedem demişti' der oldum.

    insanlara karşı umarsızlığımın, özgüvenimin nüvesi oldu. genç kızlığımdan yetişkin bir kadın olmama kadar, namerde-yabana düşkün olmadıysam, olmayacak şeylerin/kimselerin peşine düşmediysem onun verdiği güven sayesinde oldu. çocukluğumu yetişkinliğe kırılmadan taşıdım onla beraber. bu yaşa kadar hanesinde torun şımarıklığımı durmaksızın yaşattı bana tatlı-sert mizacıyla.

    eteğim kısa diye azarlar, sonra gelip 'küstün mü?' derdi. ojeyi ilk defa gençliğinde gittiği pavyonlardaki kadınlarla özdeşleştirirdi. bende görünce dudaklarını ısırmıştı ilk. her yurt dışına gidişimde 'ne işin var orlarda'diye kükrer ama 5 dk sonra 'al lazım olur' diye bir zarf sıkıştırırdı cebime. gece geç gittiğimde (onun geç kavramı saat 9 idi) surat asar 'biz erkek halimizle eve akşam ezanından sonra girsek, babam sopayla kovalardı' derdi. hasılı hiç razı olmadığı bir ton şeyde bana karşı süngüsü düşüktü.

    çocukluğumda, istanbuldan 2 haftada 1 gelen, az konuşan, çok emreden, fazla fazla korkulan, o kii güncük bize bir ton hediye getiren (boyalı yumurta getirirdi de ne sevinirdik), o geldi diye sülalenin evde toplandığı bir adamdı. mesafeliydik. erkek torunları vardı daha çok yanında-yöresinde.

    13 yaşında okumaya şehre gönderdiklerinde beraber takılmaya başladık, başlayış o başlayış. 20 senedir köroğlu-ayvaz gibiydik. 20 senenin 2 senesi hariç hep o vardı. onca senenin son zamanlarında sadece iki şey değişti. direksiyondaki yerlerimiz ve birbirimize karşı rollerimiz. uzun yıllar dere tepe gezdim yanında. yüzbinlerce km yapmış olabiliriz. yalnız erkeklerin inşa ettiği bir dünyanın her köşesine girdim onunla birlikte. yaşlılıktan kullanamadığı ama kapısı önünde tutturduğu arabasıyla kah eski bir dostuna kah doktor kontrolüne kah memlekete götürür oldum zamanla.

    sülalenin en heybetli reisi, kükrer gibi konuştuğunda herkesin el-pençe divan durduğu adam, çocukluğumun pehlivan yapılı dağ gibi adamı ufaldı ufaldı ufaldı ve çocuk gibi sevimli oldu. son iki senedir çocuğum gibi olmuştu. önceden bana kıyafet beğendirmek için mağaza mağaza peşimden koşan adamı ben giydirir oldum. her hafta sonu hiç sektirmeden yatılı okuldan beni o alırdı. herkes hafta sonraları akranları ile sosyalkeşirken ben dedemle takılırdım. sonraları, her akşam ilaç saatini kaçırmasın diye 15 km yol gidip ertesi günki yemek ve ilaçlarını hazırlar oldum. felç atlattığında deli gibi korktum. ilaçlarını düzenli alsın diye çocuk gibi azarladım gönlüm kıyılsa da. doktor alzheimerın başladığını söylediğinde ise gözüm döndü, kurdun kocayınca köpeklere maskara olması ihtimalinin stresiyle. yoksa o haliyle ile başımızda duruverseydi yeterdi. neyse ki hiç o zilleti yaşamadı. vakarıyla, saygınlığıyla yaşadı son o ana kadar.

    yanında kalmadığım geceler telefon hep son ses açık uyudum. arayıp da duymadığında kaç defa pijamayla kat ettim o yolu, hatırlamıyorum. yalnız başına, ona musallat olan sarı noktadan mütevellit karanlıkla boğuşurken bir yerlerini kırıp, düşüp, yardım dilenirken verecek son nefesini diye ödüm kopuyordu. son haftalarda aklına düşenleri arayıp helallik diliyormuş. bana da bakıp bakıp ağlıyordu. bir şeyler ima ediyordu ama ben susturuyordum. sanki söyletmezsem geciktiririm sanıyordum. iki haftadır da istanbul'a geri getiremiyordum. toprağı çekmiş.

    memlekette kahvaltısını yapmış o sabah. dışardaki kara bakmış. 'gidebilir miyim acaba dükkana?' demiş halama. çalıştığından değil, boş durmayı sevmediğinden. yorgun hissetmiş kendini. şöyle bir uzanayım demiş. 15-20 saniye içinde olmuş hepsi. bi hıkırdamış. sonra da uçuvermiş buralardan. bebekler gibi.

    saf acı demiş yukarda birileri. aynen. bir çok şeyin karışımı ama saf bir acı. yaşamayı deliler gibi seven bir adamın an be an ölüme gitmesini izlemek değil bu sadece. bütün yaşamımda, her anımda varlığını hissettiren, bir yandan da ilk özgürlük mücadelemi onun koyduğu kuralları esnekmek suretiyle verdiğim dedeciğimi yitirmek.

    bir yandan da hiç vicdan azabı yok içimde. aksine dolu dolu, beraber geçirilmiş bir dede-torunluk ve onun gidişinden sonra gün-be-gün kendini daha da gösterecek yokluğun korkusu var. 33 yaşımın doğum gününe dek çocukluk şımarıklığımı sürdürebilmiş olmamın bahtiyarlığı ile o şımarıklığı yitirmiş olmamın acısı var. gençliğini, mesleğini, hatıralarını anlattırıp kaydını aldığım ses dosyaları var. 'bakmıyormuş gibi' poz verdiği selfielerimiz var. yeni aldığım, ama kullanamadığı pantolon askısı ile kasketi var. hovarda ve afili zamanlarının süslediği çocukluğum var. onu sırlamadan evvel, öperken soğuk yüzüne bıraktığım gözyaşlarım var..

  • 48. zencilerle sevişmek istemiyorsanız ırkçısınız

    hemcinsinizle sevişmek istemiyorsanız homofobiksiniz önermesi ile eş doğruluktadır.

  • 49. türkiye'den siktir olup gitmek

    su hayatta insanlarla alakali olarak 2 seye inanirim: 1) her insanin gercekten yetenekli ve iyi oldugu en az bir sey var, 2) her insanin gercekten mutlu ve huzurlu olabilecegi en az bir yer var. ilkini kisaca actiktan sonra ikinciden daha detayli bir sekilde bahsedecegim ve bu tespitin baslikla olan alakasini da burada aciklamaya calisacagim.

    dunya'da istisnasiz her insanin cok yetenekli oldugu, dogal bir beceriye sahip oldugu en az bir sey (spor, sanat, bilim...vs. alanlarinda olabilir) var demistim ama her insan o yetenekli oldugu konuyu kullanma firsati edinemiyor. hayatta yetenek ve calisma ne kadar onemliyse firsatlar da o kadar onemlidir. mesela dogustan muthis bir resim cizme kabiliyetine sahip olan bir cocuk hayati boyunca resim cizme firsati yakalamazsa o yetenek korelecektir ve cocuk buyuyunce o yetenege sahip oldugunun farkinda bile olmayacaktir. dunyada her sene kim bilir kac milyon insan sahibi oldugu yetenegin farkina bile varamadan omrunu tamamliyordur...

    simdi gelelim baslikla asil alakali olan ikinci konuya. hani bazen internette onedio gibi sitelerde "ruhunuz nereli" anketleri olur ve insanlar genelde bu anketi doldurup "yozgat'ta dogdum ama ruhum norvecli" der. bunu dalga gecmek icin soylemiyorum, bir insanin dogdugu yer ile ruhunun ait oldugu yer birbiriyle alakasiz iki yer olabilir.

    bu acidan insanlari dort gruba ayiriyorum. 1) dogdugu yer ile ruhunun ait oldugu yer ayni olanlar. bu insanlar dunya'daki en sansli insanlardir. adamin ruhu norveclidir ve norvecte dogmustur. cok buyuk ihtimalle insanlarin cok azinin dogup buyudugu yerle ruhunun ait oldugu yer aynidir. 2) dogdugu yer ile ruhunun ait oldugu yer farkli olan ama bir sekilde ruhunun ait oldugu yeri bulup oraya gecenler. ornegin pakistan'da dogan ama ruhu fransa'ya ait olan birinin fransa'ya tasinmasi buna ornektir.

    3) dogdugu yer ile ruhunun ait oldugu yer farkli olanlar ama ruhunun ait oldugu yeri bir turlu bulamayanlar. ornegin elemanimiz fransa'da dogmustur ve ruhu fas'a aittir. elemanimiz tum dunya'yi gezmistir ama fas'a gitmemistir. bu yuzden ruhunun ait oldugu yeri bulamayan elemanimiz mutsuzluk cekmektedir ve dunya'da mutlu hicbir yer olmadigini dusunmektedir.

    4) dogdugu yer ile ruhunun ait oldugu yer farkli olanlar ama ayni zamanda baska bir yere goc etmeye imkani da olmayanlar. bu gruptakiler ucuncu gruptakilere gore daha farkli cunku ucuncu gruptakilerin yurtdisina cikma sansi var ama bunlarin cesitli sebeplerden dolayi (ornegin para durumu) hicbir sansi yok, yani hapis hayati yasiyorlar gibi. en sanssiz gruptakiler bunlar oluyor.

    acikcasi ucuncu grubu biraz daha acmak lazim. yukarda da bahsettigim gibi ucuncu gruptakiler yasadiklari ulkeyi terk etme sanslari olmasina ragmen ruhlarinin ait oldugu yeri bulamiyorlar. peki bu nasil oluyor? ozel yetenegi olan bir insan nasil o yeteneginin farkina o yetenegi kullanana kadar varamazsa insanlar da ruhlarinin tam olarak nereye ait oldugunu oraya gitmeden goremezler. yukarda verdigim ornekteki gibi dogustan muthis bir resim cizme yetenegi olan bir cocuga kagit kalem vermezseniz oyle bir yeteneginin oldugunun hic farkina bile varmaz. yine bir insan ruhunun hayatinda hic gitmedigi bir yere ait olup olmadigini bilemez cunku cogu insan kendisini tam anlamiyla tanimaz.

    bir ornek vereyim, genelde sozluk ve benzeri mekanlarda kanada, norvec, isvec, finlandiya gibi ulkeler siklikla yuceltilmektedir ve bu ulkelerin hepsine gidip gormus biri olarak "evet bu ulkelerin tamami cok guzel" diyebilirim ama is burada bitmiyor. mesela "ahmet" isminde biri evde otururken norvec'in karpostallarina hayranlikla bakiyor ve "orada yasamak icin neleri vermezdim" diyor. ahmet norvec'in ne kadar soguk bir yer oldugunu, kisin karlarla kapli ve karanlik bir huviyete burundugunu biliyor ama bunu takmiyor cunku sogugun kendisini o kadar da etkilemeyecegini dusunuyor. sonra norvec'e tasinan ahmet bunyesinin hic de norvec sogugunu kaldiramayacagini zor yoldan da olsa ogreniyor.

    kanada en fazla goc alan ulkelerden biri olmakla beraber ayni zamanda en fazla goc veren ulkelerden biri olma ozelligini de tasiyor cunku karpostal gibi resimlere bakip "ne guzel" diye ic geciren insanlar oraya vardiklarinda her sabah arabalarinin camlarindaki buzlari kazirken parmaklarinin donma tehlikesi yasamasi gibi hatiralarla dolu oluyor. bu "kanada/norvec gibi yerler kotudur" demek degil. burada cikartilmasi gereken ders her insanin bunyesinin farkli oldugu ve insanlarin bunyelerinin neye nasil cevap verecegini tam olarak bilmedikleri icin ruhlarinin bir yere ait olup olmadigini ortaya cikartmanin tek yolunun oraya gidip yasamak oldugu gercegidir.

    bu "ruhunuzun ait oldugu yeri bulana kadar dunya turu yapin" anlamina gelmiyor. dunya'da bir insanin basina gelen seylerin ezici bir cogunlugu sans isidir. mesela dogdugunuz ulke, icinde buyudugunuz ev, ailenizin maddi durumu gibi faktorler tamamen sanstir ve bazi insanlar dogustan refah ve zenginlige konarken bazilari bu kadar sansli degil. bunun gibi bazi insanlarin ilk gittigi ulke "ruhlarinin ait oldugu yer" cikarken bazilari bu yere hicbir zaman ulasamamaktadir.

    bu aslinda cok ilginc bir sey. dusunsenize, bugun dunya'da her gun binlerce insan intihar ediyor veya intiharin kiyisindan donuyor. bu insanlarin bir kismi gercekten mutsuz veya ruhsal hastaliklarla bogusuyor. peki bunlardan bazilari ya ait olduklari yerde degillerse ve ait olduklari yerde yasamalari halinde mutlu bir sekilde yasamlarina devam edebilirlerse? bu sekilde olusabilecek intiharlarin %15-20'sinin bile onune gecilse bir suru can kurtulmus olur.

    hatta olay burada bahsettigimden de karmasik zira dunya'da bir suru ulke oldugu gibi bir suru de sehir var. simdi turkiye'de antalya gibi bir sehir var ve yozgat gibi bir sehir var. benim ruhum turkiye'ye aitse aralarinda daglar taslar kadar fark olan bu iki sehirden hangisi benim ruhuma hitap edecek? ornegin, abd'de isler daha da karisik cunku sadece sehirler degil ayni zamanda eyaletler de var.

    bu kadar paragraf yazdiktan sonra konuyu "turkiye'den siktir olup gitmek'e" baglayalim. insan dunya'ya bir kere geliyor ve mutlu olmak icin sadece bir tek sansi var. keske dunya'ya tekrar tekrar gelip cesitli hayatlar yasama sansimiz olsa ama maalesef oyle bir sey yok. bu durumda insanlarin daha mutlu olabilecegi yerlere gitmek istemesi normal. bununla birlikte ruhunu turkiye'ye ait hisseden insanlarin omurlerini turkiye'de surdurmesi de en az bu kadar normal.

    dikkat edin bu baslikta normalde surekli bahsedilen konulara (ornegin siyasete) hic girmedim bile. olay tamamen bir insanin yasadigi yerde mutlu olup olmamasina bakiyor, gerisi mutlu olup olmamanin bahanesinden ibaret. dunya'da kac insan varsa o kadar farkli tad var. birinin sevdigini biri sevmiyor. bu yuzden "dunya'nin en guzel ulkesi/sehri surasidir" demek yanlis oluyor. bunun yerine "benim icin dunya'nin en guzel yeri surasidir" demek daha dogru olacaktir.

    18 yasimda yurtdisina ciktim ve 13 senedir araliksiz olarak yurtdisindayim. su ana kadar bir cok yerde yasadim ve her gittigim sehirde "burada birkac sene kalir sonra bir sonraki sehrime gecerim" diye dusundum ve kendimi hicbir yere ait gormedim, ta ki su anda bulundugum yere gelene kadar. eninde sonunda araya araya omrumun geri kalan kismini gecirebilecegim, "iste bu olmus" dedigim, sonunda kendimi coluk cocuga hatta toruna torbaya karisirken gorebilecegim bir yere geldim. onceki kaldigim/yasadigim yerlerde mutsuz muydum? hayir ama neden ait olmadigim bir yerle yetinecektim ki?

    turkiye'den ayrilmak isteyen ama buna imkani olmayanlara tavsiye verebilseydim ilk verecegim tavsiye "ulkede belki senin yasadigin sehirden daha yasanabilir yerler vardir, baska sehirlerde yasamadi deneyebilir misin?" seklinde olurdu. baktin ki ulkenin hicbir yerinde yasanmiyor (veya sana uygun degil) o zaman yurtdisi dusunulebilir. ben manyagin teki oldugum icin arkama bile bakmadim ama bugun yasadigim ulkeden baska bir ulkeye gidecek olsam (hatta baska bir eyalete bile gidecek olsam) 10 kere dusunurdum ve sonunda tirsip vazgecerdim herhalde.

    simdi turkiye’den siktir olup gitme konusunda tecrubem olsa da bu konuda bir uzman degilim. bu yuzden buradan itibaren yazacaklarimi bir uzmanin yazdiklarini okur gibi okumayin ama buradaki tavsiyelerin biri bile faydali cikarsa bu yeterlidir.

    1) bir ulkeye tasinmak istiyorsaniz o ulkeyi en azindan ziyaret edip gormeniz sizin faydaniza olacaktir. su ana kadar bir ulkeye giderken o ulkeyi ziyaret etmemis, direk ucaga atlayip tasinmis bir cok insan gordum ve bircogu uzun sure tutunamadi ve geri dondu. cogu zaman insanlar bir ulkeye gidip sonra hayalkirikligina ugruyor cunku beklentilerini ayarlamayi bilmiyorlar. bu yuzden yurtdisina gitmenin ilk adimi tatil icin gidip belli bir sure kalmak ve oranin bunyeye uygun olup olmadigini ogrenmektir.

    2) gideceginiz ulkenin kulturunu, tarihini, insanlarini ve mumkunse dilini cok iyi ogrenin. yasadiginiz yerdeki insanlari tanimiyorsaniz ve onlarla kulturel bir bag kuramiyorsaniz turkiye’de ne kadar mutsuzsaniz burada da en az o kadar mutsuz olursunuz cunku artik yaninizda aileniz ve eski arkadaslariniz olmadigi gibi ana dilinizi de konusmuyor olacaksiniz.

    3) gideceginiz yerin sadece kanun ve kurallarini degil, o kanun ve kurallarin isleyisini de ogrenin. ornegin abd’de bazi sehirlerde hiz sinirinin 2-3 mil ustune ciksaniz polis tepenize binerken bazi yerlerde trafik hiz sinirinin 10-15 mil uzerinde akar ve polis kimsenin pesine takilmaz. hatta bir keresinde yasadigim bir sehirde birbirine paralel olan ve hiz sinirinin ayni oldugu (45 mil) iki yolun birinde 5 mil yukari cikinca polis pesinize takilirken diger yolda neredeyse hic polis yoktu.

    4) eger turkiye’den tasinmayi kafaniza koyduysaniz belli ki turkiye’de sevmediginiz ve size ulkeden cikmaya zorlayan bir cok sey var. gittiginiz yerde bunlarin aynen olup olmadigini iyice arastirin ve yagmurdan kacarken doluya kapilmamis olun. ekstrem bir ornek ama, ornegin ıstanbul trafiginden bikip new york’a tasinan biri trafigin pek de azalmadigini gorecektir ve belki de tasindigi icin pisman olacaktir.

    5) dunya’nin neresine giderseniz gidin, ilk etapta gittiginiz yerde “yabanci” olacaksiniz ve herseye sifirdan baslayacaksiniz. kendinizi belki tekrar tekrar kanitlamaniz gerekecek, belki gittiginiz yerin yerlilerinden 2 kat fazla calismaniz gerekecek ama orada duzeninizi oturtup sisteme tam olarak uyum saglayana kadar (ki en az 5 sene surer ama genc yasta gittiyseniz daha kisa surebilir) bir yabanci olarak kalacaksiniz.

    6) turkler karakter olarak yeni tanistiklari biriyle cok cabuk samimi olabilen, 2 haftada “enseye saplak” seviyesine gelebilen bir millet olsa da dunya’daki milletlerin cogu bu sekilde degil. yurtdisina ciktiysaniz ve orada sifirdan cevre kuruyorsaniz cok temkinli hareket edin ve samimiyeti yavas yavas kurun. bu kurdugunuz dostluklarin daha uzun sure devam etmesini ve daha kalici olmasini saglar.

    7) alacaginiz maasinizi turkiye’deki maasla karsilastirma hatasina dusmeyin. evet, avrupa ve kuzey amerika’da alacaginiz maas turkiye’de ayni isi yapan birinin belki 5-6 kati fazla olacak ama bu size 5-6 kat zengin yapmayacak. ornegin abd’de yasayan ortalama bir muhendis turkiye’de yasayan bir ortalama muhendisten 5-6 kat fazla maas alsa da hayat standardi olarak aradaki fark tas catlasa %25-30 civaridir.

    8) gittiginiz yerde kimseye muhtac olmamak icin biriktirebildiginiz kadar para biriktirin. gittiginiz yerdeki sosyal devlete fazla guvenmeyin ve maasinizin tamamini carcur etmeyin. ozellikle turkiye’den yurtdisina gelenlere gordugum bir sey var, o da tum maasi elektronik esyalara yatirmak. evet yurtdisinda bir cok elektronik esya turkiye’ye gore daha ucuz ama tum maasinizi bunlara dokmenize gerek yok. gerci bu merak 3-4 sene sonra kendiliginden azalip bitmeye basliyor. buraya ilk geldigimde best buy’dan cikmazdim, simdi en son ne zaman gittigimi bile hatirlamiyorum.

    9) yukarda “gideceginiz yeri onceden gorup test edin” demistim ama bununla birlikte gittiginiz yerde boyle 2-3 hafta kalip sonra “yok burada yasanmaz” demeyin. bazi yerlere ilk gittiginizde goze berbat geliyor ve insan bir yerden bir yere tasinirken biraz da eski hayatini geride biraktigi icin melankoni duyabiliyor. bazen bir yere gidip en basta nefret ettigim, birkac ahfta sonra alisinca da hic de kotu bir yer olmadigini farkettigim oluyor.

    10) ınsanlara ve onlarin kisisel tercihlerine ve zekalarina saygi duymak cok onemlidir. bu gozler “turkiye’de kimse kimseye saygi duymuyor” deyip yurtdisina gelen sonra da turkiye’de elestirdigi ne varsa buraya aynen sergileyen insanlar gordu. ınsanlarin saygisizligi sizi nasil turkiye’den kacirdiysa gittiginiz yerdeki insanlari da ayni sekilde sizden kacirabilir; dikkatli olmak lazim. bir de yurtdisina cikan turkler’in yaptigi klasik bir hata avrupalilari ve amerikalilari biraz inceleyip “bu adamlar cok salak ya” geyigi yapmak. adamlari asagilayacaksaniz neden onlarin kurdugu ulkede yasamak istiyorsunuz ki? ha bu arada meslegim geregi bir cok global sirkete eleman alimi sirasinda yapilan iq testleri konusunda danismanlik yapmisligim var ve size sunu garanti ederim ki ortalamaya vurunca ne avrupalilar ne de kuzey amerikalilar aptal degil (abd’deki ortalama iq 98-103 arasinda degisirken avrupa ulkelerinde 100-110 arasi degisiyor).

    11) turkiye'deki siyasi ortamdan bikip ulkeden ayrildiysaniz yurtdisindan ulkedeki gundemi takip etmek gibi hatalar yapmayin yoksa yurtdisinda olsaniz da malum kisiyi gorunce ayni sekilde sinir krizi gecireceksiniz. turkiye'den neden ayrildiginizi unutmayin ve o seyden uzak durmaya calisin yoksa ulkeyi terk etmenin bir olayi kalmaz.

  • 50. yaran inci sözlük entry'leri

    başlık: prezervatif alırken duygularıma engel olamadım

    bir kilo domates, iki ekmek ve bir kutu prezervatif aldım. reyonlar arasında boş boş gezerken bu akşamı domates ekmekle çıkarır, gecede sevgilimin evine giderim diye düşünüyordum.her şey istediğim gibiydi. taki kasaya gelene kadar.
    sıra bir türlü ilerlemek bilmiyordu. bende çevreme boş gözlerle bakıp tuzlu domatesimi ekmekle yiyeceğim anı hayal ediyordum.çok açtım.bu düşünceler eşliğinde sıranın bana geldiğini gördüm. kasiyer bayandı. hemen prezervatif kutusunu raya koyup üstüne domatesi attım.bu arada bayan kasiyerle göz göze gelmemeye özen gösterdim. kutuya hiç bakmadan okuttu. beni utandırmamaya çalışıyordu. elimdeki ekmeğin sayısını sordu.iki tane dedim.
    kasadaki dit dit sesleri eşliğine tutarı söyledi. kartı uzattım. nakit param hiç yoktu.tam poşetleri doldurmuşken bey efendi yetersiz bakiye dedi. yutkundum.içim kan ağlarken sahte bir tebessüm takınıp domates kalsın öyleyse dedim. ekmekle karnım doyardı sonuçta. domatesi çıkardı ve tekrar hesapladı. yine lanet o sesiyle bey efendi yine yetersiz bakiye dedi.bu kez elimde olmadan gözlerim doldu.aç kalırım yinede o kızı sikerim diye düşündüm. aynı aptal sırıtmayı takınmaya çalışarak tamam ekmekte kalsın dedim titreyen, ağlamaklı sesimle. sıradakiler büyük bir iğrenmeyle bana bakıyordu.ben ise şirin görünmeye çalışırken aç karınla nasıl sevişeceğimi düşünüyordum. yine o lanet ses bey efendi yine bakiye yetersiz.içimde tuttuğum göz yaşlarım gözlerimden sel gibi akmaya başladı. işte o an herkes aç kaldığı için ağlamayan ama prezervatif alamadığı için ağlayan, hayatı skinde yaşayan bir adamın dramına şahitlik ediyordu.ben ise hıçkırmaya başlamıştım artık. elimde olmadan yere çöküp dizlerime vura vura ağlamaya başladım marketin ortasında. ciğerim dışarı çıkacaktı ağlamaktan. kimse ne yapacağını bilmiyor herkes donuk gözlerle beni izliyordu.
    işte o an bir kahraman çıktı.buyurun bey efendi, herkesin başına bu tür şeyler gelebilir. benim kartımı kullanın dedi.ama hıçkırıklarım durmuyordu. kahramanım hemen alacaklarımı poşete koyup beni dışarı çıkardı ve yemek ısmarlamak istediğini söyledi. kabul ettim. yemek yerken artık dünyada benim gibi duygusal insanların kalmadığından ve artık aşk için kimsenin göz yaşı akıtmadığından bahsetti. benimle gurur duyduğunu ne zaman sıkıntım olursa aramamı söyledi. keşke senin gibi bir oğlum olsa dedi.iyi insanlar hala var dostlarım.